rahim kanseri 1 evre / Rahim Ağzı Kanseri Belirtileri, Tanı ve Tedavisi | Anadolu Sağlık Merkezi

Rahim Kanseri 1 Evre

rahim kanseri 1 evre

KİŞİSEL VERİLERİN ELDE EDİLMESİ VE İŞLENMESİ İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME FORMU

Acıbadem Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. (“Acıbadem”) ve Acıbadem’in hakim ve bağlı şirketleri (hepsi birlikte “Acıbadem Grubu” olarak anılacaktır.) tarafından, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) ve ilgili mevzuat kapsamında Veri Sorumlusu sıfatıyla, kişisel verileriniz, aşağıda açıklanan çerçevede ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuata uygun olarak işlenebilecektir.

1. Kişisel Verilerin elde Edilmesi, İşlenmesi ve İşleme Amaçları

Kişisel verileriniz Acıbadem Grubu tarafından sağlanmakta olan kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaçlarıyla ve Acıbadem Grubu şirketlerinin faaliyet konularına uygun düşecek şekilde; sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, çağrı merkezi, internet sitesi, sözlü, yazılı ve benzeri kanallar aracılığıyla elde edilmektedir. Sağlık verileriniz başta olmak üzere özel nitelikli kişisel verileriniz ve genel nitelikli kişisel verileriniz, Grup tarafından aşağıda yer alanlar dâhil ve bunlarla sınırlı olmaksızın bu maddede belirtilen amaçlar ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü şekilde işlenebilmektedir:

  • Kimlik bilgileriniz: Adınız, soyadınız, T.C. Kimlik numaranız, pasaport numaranız veya geçici TC Kimlik numaranız, doğum yeri ve tarihiniz, medeni haliniz, cinsiyetiniz, sigorta veya hasta protokol numaranız ve sizi tanımlayabileceğimiz diğer kimlik verileriniz.
  • İletişim Bilgileriniz: Adresiniz, telefon numaranız, elektronik posta adresiniz ve sair iletişim verileriniz, müşteri temsilcileri ya da hasta hizmetleri tarafından çağrı merkezi standartları gereği tutulan sesli görüşme kayıtlarınız ile elektronik posta, mektup veya sair vasıtalar aracılığı ile tarafımızla iletişime geçtiğinizde elde edilen kişisel verileriniz.
  • Muhasebesel Bilgileriniz: Banka hesap numaranız, IBAN numaranız, kredi kartı bilginiz, faturalama bilgileriniz gibi finansal verileriniz.
  • Sağlık hizmetlerinin finansmanı ve planlaması amacıyla özel sağlık sigortasına ilişkin verileriniz ve Sosyal Güvenlik Kurumu verileriniz.
  • Hastane veya tıp merkezlerimizi ziyaret etmeniz halinde güvenlik ve denetim amaçlı tutulmakta olan kamera kayıtları görüntüleriniz.
  • Otoparkı kullanmanız halinde araç plaka veriniz.
  • Sağlık Bilgileriniz: Laboratuvar sonuçlarınız, test sonuçlarınız, muayene verileriniz, randevu bilgileriniz, check-up bilgileriniz, reçete bilgileriniz dahil ancak bunlarla sınırlı olmaksızın tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi sırasında veya bunların bir sonucu olarak elde edilen her türlü sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verileriniz.
  • www.acibadem.com.tr sitesine veya www.acibadem.com.tr/AcibademOnline/TR/MainPage adresine gönderdiğiniz veya girdiğiniz sağlık verileriniz ve sair kişisel verileriniz.
  • Acıbadem’e veya Acıbadem Grup şirketlerinden herhangi birine iş başvurusunda bulunmanız halinde bu hususta temin edilen özgeçmiş dâhil sair kişisel verileriniz ile Acıbadem Grubu çalışanı ya da ilişkili çalışan olmanız halinde hizmet akdiniz ve işe yatkınlığınız ile ilgili her türlü kişisel verileriniz.

Acıbadem Grubu tarafından elde edilen her türlü kişisel veriniz (Özel nitelikli kişisel veriler de dahil fakat bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) aşağıdaki amaçlar ile işlenebilecektir:

  • Kimliğinizi teyit etme,
  • Kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi.
  • İlgili mevzuat uyarınca Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile talep edilen bilgilerin paylaşılması.
  • Hastane ve Tıp Merkezlerimizin iç işleyişi ile günlük operasyonların planlanması ve yönetilmesi.
  • Hastane Yönetimi, Hasta Hakları, Hasta Deneyimi bölümleri tarafından hasta memnuniyetinin ölçülmesi, arttırılması ve araştırılması.
  • İlaç temini.
  • Randevu almanız halinde randevu hakkında sizi haberdar edebilme.
  • Risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi.
  • Sağlık hizmetlerini geliştirme amacıyla analiz yapma.
  • Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından sağlık hizmetlerinizin finansmanı, tetkik, teşhis ve tedavi giderlerinizin karşılanması, müstehaklık sorgusu kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgilerin paylaşılması.
  • Araştırma yapılması.
  • Yasal ve düzenleyici gereksinimlerin yerine getirilmesi.
  • Sağlık hizmetlerinin finansmanı kapsamında özel sigorta şirketler ile talep edilen bilgileri paylaşma.
  • Kalite, Hasta Deneyimi, Bilgi Sistemleri bölümleri tarafından risk yönetimi ve kalite geliştirme aktivitelerinin yerine getirilmesi.
  • Hasta Hizmetleri, Mali İşler, Pazarlama bölümleri tarafından hizmetlerimiz karşılığında faturalandırma yapılması ve anlaşmalı olan kurumlarla ilişkinizin teyit edilmesi.
  • Pazarlama, Medya ve İletişim, Çağrı Merkezi bölümleri tarafından kampanyalara katılım ve kampanya bilgisi verilmesi, Web ve mobil kanallarda özel içeriklerin, somut ve soyut faydaların tasarlanması ve iletilebilmesi.

İlgili mevzuat uyarınca elde edilen ve işlenen Kişisel Verileriniz, Acıbadem veya Acıbadem Grubu’na ait fiziki arşivler ve/veya bilişim sistemlerine nakledilerek, hem dijital ortamda hem de fiziki ortamda muhafaza altında tutulabilecektir.

2. Kişisel Verilerin Aktarılması

Kişisel verileriniz, Kanun ve sair mevzuat kapsamında ve yukarıda yer verilen amaçlarla Acıbadem ve Acıbadem Grubu tarafından Acıbadem Grubu’na dahil olan şirketler ile, Özel sigorta şirketleri, Sağlık bakanlığı ve bağlı alt birimleri, Sosyal Güvenlik Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve sair kolluk kuvvetleri, Nüfus Genel Müdürlüğü, Türkiye Eczacılar Birliği, Mahkemeler ve her türlü yargı makamı, merkezi ve sair üçüncü kişiler, yetki vermiş olduğunuz temsilcileriniz, avukatlar, vergi ve finans danışmanları ve denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız üçüncü kişiler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, resmi merciler dâhil sağlık hizmetlerini yukarıda belirtilen amaçlarla geliştirmek veya yürütmek üzere işbirliği yaptığımız iş ortaklarımız ve diğer üçüncü kişiler ile paylaşılabilecektir.

3. Kişisel Veri Elde Etmenin Yöntemi ve Hukuki Sebebi

Kişisel verileriniz, her türlü sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, yukarıda yer verilen amaçlar ve Acıbadem’in faaliyet konusuna dahil her türlü işin yasal çerçevede yürütülebilmesi ve bu kapsamda Acıbadem’in akdi ve kanuni yükümlülüklerini tam ve gereği gibi ifa edebilmesi için toplanmakta ve işlenmektedir. İşbu kişiler verilerinizin toplanmasının hukuki sebebi;

  • 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu,
  • 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
  • 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,
  • Özel Hastaneler Yönetmeliği,
  • Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Mahremiyetinin Korunması Yönetmeliği,
  • Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuat hükümleridir.

Ayrıca, Kanun’un 6. maddesi 3. fıkrasında da belirtildiği üzere sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbı teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir.

4. Kişisel Verilerin Korunmasına Yönelik Haklarınız

Kanun ve ilgili mevzuatlar uyarınca;

  • Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme,
  • Kişisel veriler işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,
  • Kişisel sağlık verilerine erişim ve bu verileri isteme,
  • Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,
  • Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,
  • Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme,
  • Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme,
  • Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesine ve/veya kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesine ilişkin işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,
  • İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme hakkını haizsiniz.

Mezkûr haklarınızdan birini ya da birkaçını kullanmanız halinde ilgili bilgi tarafınıza, açık ve anlaşılabilir bir şekilde yazılı olarak ya da elektronik ortamda, tarafınızca sağlanan iletişim bilgileri yoluyla, bildirilir.

5. Veri Güvenliği

Acıbadem, kişisel verilerinizi bilgi güvenliği standartları ve prosedürleri gereğince alınması gereken tüm teknik ve idari güvenlik kontrollerine tam uygunlukla korumaktadır. Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak muhtemel riske uygun bir düzeyde sağlanmaktadır.

6. Şikayet ve İletişim

Kişisel verileriniz teknik ve idari imkânlar dâhilinde titizlikle korunmakta ve gerekli güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak olası risklere uygun bir düzeyde sağlanmaktadır. Kanun kapsamındaki taleplerinizi, “https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html” web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak;

  • (i) ATATÜRK MAH.FEZA SK.NO:3/8 ATAŞEHİR, Istanbul, Türkiye adresine kargo ile ıslak imzanızı taşıyan bir dilekçe ile “Kurumsal Sekretarya” departmanı dikkatine Zarfına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilgi Talebi” yazılarak gönderebilirsiniz,
  • (ii) Noter kanalıyla gönderebilir,
  • (iii) [email protected] adresine güvenli elektronik ya da mobil imzalı olarak, kayıtlı elektronik posta adresi veya sistemimizde kayıtlı elektronik e-posta adresiniz aracılığıyla ve/veya
  • (iv) Acıbadem’e hitaben yazdığınız “word veya pdf.” formatındaki bir dosyayı güvenli eimza ile imzalayarak [email protected] ‘a e-posta’nın konu kısmına “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Bilgi Talebi” yazarak iletebilirsiniz.

Kanun kapsamındaki taleplerinizi, https://www.acibadem.com.tr/acibademonline/hastaverilerinkorunmasi.html web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak ve formda belirtilen usullerle tarafımıza iletmenizi rica ederiz.

YUKARI

Rahim Kanseri (Endometrium Kanseri)

Rahim kanseri (Endometrium), rahimdeki kas ve bağ dokusunu kanseri olan uterin sarkomlardan farklıdır. Endometrium kanserlerinin %80 i adenokarsinomdur. Bunun anlamı kanser hücreleri endometrium dokusunda bulunan bezlerin hücrelerinden gelişir.

Endometrium nedir?

Endometrium, rahmin her ay adet başından itibaren büyüyüp bir sonraki adet döneminde kanamayla dökülüp atılan dokusuna denir. Rahimdeki en iç bölge olan endometriumdan gelişen endometrium (rahim) kanseri kadın üreme organlarının en sık kanseridir.

Rahim kanseri erken dönemde tespit edilirse tedavi oranı çok çok yüksektir.

Uterine karsinosarkom (malignanat miks nesodermal tümör) çok nadir bir tip olup hem uterin sarkom hem de endometrial kanserin özelliklerini taşır.

Kadın Üreme Sistemi

Rahim (Endometrium) Kanseri

Rahim (Endometrium) Kanseri Çeşitleri

Rahim kanseri uterusun endometrium tabakasındaki hücrelerden köken alır. Buı en sık rastlanan tipidir. Tiplendirme birçok çeşitte yapılabilir. Kanser hücrelerinin mikroskoptaki görünümüne göre yapılan tiplendirmeye histolojik tiplendirme diyoruz Bu tiplendirmeye göre:

  • Adenokarsinom
  • Uterin karsinosarkom
  • Skuamöz hücreli karsinom
  • Küçük hücreli karsinom
  • Tranzitional karsinom
  • Seröz karsinom
  • Nadir tipler: Clear-cell karsinom, Müsinöz adenokarsinom, undifrensiye karsinom, seröz adenokarsinom

Endometrioid Kanser: Endometrium kanserlerinin çoğu adenokarsinom ve endometrioid kanser açık ara ile en sık adenokanser tipidir. Endometrioid kanser uterusun iç tabakasındaki endometrium bez hücrelerinden köken alır.

Endometrium kanserinin diğer bir sınıflandırması:

  • p53 mutasyonu
  • POLE mutasyonu
  • Kopya sayısı yüksek
  • Kopya sayısı düşük

Bu tiplendirme immünoterapide önemli.

Rahim (Endometrium) Kanser Sebep ve Risk Faktörleri

Rahim kanserindeki risk faktörlerini sıralayacak olursak:

  • Obezite (vakaların %40’ının nedeni)
  • Hayvansal yağ tüketindeki fazlalık
  • Endometrium, yumurtalık ve kolon (bağırsak) kanserlerinde aile hikâyesi
  • 12 yaş öncesi adet başlaması
  • Geç menopoz
  • Hormonal dengesizlik; çok fazla östrogen olup bunu dengeleyecek progesteron olmaması
  • Östrojen tedavisinin fazla uygulanması
  • Diyabet
  • Meme kanseri geçirmek
  • Yumurtalık kanseri geçirmek
  • Daha önceden rahim bölgesine radyasyon tedavisi almak
  • Polikistik over ve beraberinde atipik endometrial hiperplazi yani endometrium dokusunun fazla büyümesi.
  • Genetik; yaklaşık %2-5 vaka aileden gelen genetik yapıdan dolayıdır.

İleri yaşlarda endometrium kanser ihtimali daha fazla. Çoğunlukla menopoz sonrası görülür.

Tek başına östrojen alımı endometrium kanser riskini arttırırken doğum kontrol haplarındaki gibi östrojen ve progesteronun birlikte alımı rahim kanser riskini azaltır.

Rahim (Endometrium) Kanser Bulguları

Endometrium kanserinde ortay çıkan şikâyet ve bulgular:

  • Adet dönemi dışında vajinal kanama; endometrium kanserindeki en önemli bulgudur. Endometrium kanserinde tanı %90 menopoz sonrası anormal vajinal kanama ile konur.
  • Menopoz sonrası vajinal kanama
  • Zor ve ağrılı idrar yapma
  • İlişkide ağrı
  • Kasık bölgesinde ağrı ve kitle hissi

Rahim (Endometrium) Kanser Tanısı

Rahim kanseri tanısında ilk önce tıbbi hikâye alınıp genel fizik muayene yapılır. Sonra sırasıyla;

  • Pelvik muayene; Uterus da şekil bozukluğu, büyüme, çevre dokulara yapışıklık olup olmadığına bakılır.

Pelvik Muayene

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Pap Smear testi; Serviks yani rahim ağzında biriken hücrelerin incelenmesi için yapılır. Buradaki kanser ya da enfeksiyon nedeniyle oluşan hücresel değişiklikler tespit edilir.
  • Endometrial biyopsi (dilatasyon ve küretaj); Rahim içinden parça alınıp mikroskop ile incelenmesi. Muayenehane şartlarında kolaylıkla yapılabilen bir test

Dilatasyon ve Küretaj

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Transvajinal Ultrason; Endometrium dokusun kalınlığı; myometrium yani rahim içi kas tabakasına yayılımı ve çevre dokularda anormal bir oluşum olup olmadığı incelenir

Transvajinal Ultrason

Rahim (Endometrium) Kanseri

 

Rahim (Endometrium) Kanser Evre ve Grade (derece)

Endometrium kanseri evresi FIGO kanser evrelemesi sistemine göre yapılır:

  • Evre 0: Erken evre kanser olup karsinoma insuti olarak da adlandırılır.
  • Evre 1a: Kanser rahim içinde ve myometrim yayılım % 50’den az yayılım
  • Evre 1b: Kanser rahim içinde ve myometrium yayılım % 50’den fazla yayılım

Endometrial Kanser Evre 1

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Evre 2:  Kanser rahim ve servikal stromaya yayılmış

Endometrial Kanser Evre 2

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Evre 3a:  Kanser rahim dış kısmına ve/veya tüp, yumurtalık ve rahim bağ dokusuna yayılmış

Endometrial Kanser Evre 3A

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Evre 3b:  Kanser vajen ve/veya parametrium yani rahim etrafındaki yağ ve bağ dokusuna yayılmış

Endometrial Kanser Evre 3B

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Evre 3c:  Kanser pelvisdeki ve/veya aort (vücuttaki kalpten çıkıp karın ve bacaklara kan taşıyan en büyük atardamar) etrafındaki lenf bezlerine yayılmış

Endometrial Kanser Evre 3C

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Evre 4a:  Kanser rahim dışı pelvis içinde mesane ve barsaklara yayılmış

Endometrial Kanser Evre 4A

Rahim (Endometrium) Kanseri

  • Evre 4b:  Kanser rahim dışı pelvis dışında karın ve/veya inguinal lenf bezlerine yayılmış

Endometrial Kanser Evre 4B

Rahim (Endometrium) Kanseri

Endometrium kanser gradelendirmesi:

  • Grade 1: Kanser dokusunun % 95’den fazlası bez (gland) yapıdadır.
  • Grade 2: Kanser dokusu %50-94 oranında bez yapıdadır.
  • Grade 3: kanser dokusu yarıdan az oranda bez yapıdadır.

Grade 1,2 kanser düşük dereceli kanser iken grade 3 yüksek dereceli kanser olup daha hızlı yayılan ve tedavisi daha zor olan kanserdir.  Grade 1,2 kanserlere tip 1 kanser de denir vücudun diğer bölgelerine nadiren yayılım gösterir. Fazla miktardaki östrojen nedeniyle önce atipik hiperplazi sonrada kanser oluşur. Grade 3 kanserlere tip 2 kanser de denir ve hızlı yayılır.

Karsinoma insutu olgularında ameliyat sırasında evreleme yapmak ve metastaz olup olmadığını anlamak için lenf bezlerinden biyopsi almak gerekir.

Rahim (Endometrium) Kanser Tedavisi:

Rahim kanseri tedavisi kişiye özel planlanır. Tedavi planı yaparken dikkat edeceğimiz hususlar.

  • Hastanın genel sağlığı ve tıbbi özgeçmişi
  • Hastalığın evre ve derecesi (grade)
  • Özel tedavi ve ilaçlara dayanabilme gücü
  • Önceki tedavilerde doktorun tecrübesi ve deneyimleri

Tedavi seçimi öncelikle hastalığın evresine göre yani sadece endometrium ya da uterusun diğer bölümleri veya uzak dokulara yayılıp yayılmadığına göre planlanır.

  • Cerrahi tedavi; kanserin yayılımına göre rahim, yumurtalıklar, pelvik ve paraaortik lenf nodlarından biri ya da birkaçının alınması şeklinde yapılır.
  • Radyasyon tedavisi; x-ray, gamma ışını ve yüklü parçacıklar kanser hücrelerinin olduğu bölgeye yönlendirilir. Brachiterapi veya MR eşliğinde yapılarak radyasyonun yan etkileri daha aza indirilir.
  • Kemoterapi; anti kanser ilaçları kullanılarak kanser dokusu yok edilmeye çalışılır
  • İmmünoterapi; immün sistem kanser hücresine karşı aktif hale getirilerek kansere karşı dopal immünite arttırılır.
  • Hormon tedavisi; ilaç ve cerrahi işlemler ile hormonal aktivite engellenmeye çalışılır.

Endometrium kanserinde temel tedavi rahim ile birlikte tüp ve yumurtalıkların alınmasıdır. Diğer tedaviler hastalığın tür, grade, evre ve hastanın durumuna göre eklenir. Erken evrede tedavi edilen hastalarda 5 yıllık yaşam %80’den fazladır.

Endometrium kanserinde yaşam süreleri:

  • Evre 1a         %88
  • Evre 1b         %75
  • Evre 2            %69
  • Evre 3a         %58
  • Evre 3b         %50
  • Evre3c           %47
  • Evre 4a         %17
  • Evre 4b         %15

Progesteron reseptörü olan kanserlerde yaşam oranı % 93 lere kadar çıkmakta. Obezite nedeniyle olan kalp hastalığı endometrium kanseri hastalarında en sık ölüm nedeni.

Rahim (Endometrium) Kanser Takibi:

Tumor belirteci olan Ca-125 endometrial kanserlerde yükselir ve özellikle seröz hücreli ve ileri evre kanserlerde tedaviye cevap olup olmadığını takipte kullanılır. İleri evre kanserlerde belirli aralıklarla MR (magnetik rezonans) ve BT (tomografi) istenerek 5 yıllık dönemde ilk 2 yıl 3-4 ayda bir, sonraki 3 yıl 6 ayda bir pelvik muayene yapılır. Rekürensden şüphelenilirse PAT/BT istenir.

Etiketler:çocuk doğurmamaendemetriumendometrial biyopsiendometrium kanserihipertansiyonışın tedavisijinekolojik kanserkemoterapimenopozobezitepappap smearpcosradyoterapirahim kanserirahim kanseri tedavisivajinal kanama

Rahim Ağzı Kanseri

 

Serviks (rahim ağzı) kanserinin oluşumu

 

Rahim ağzını döşeyen dokudan gelişen rahim ağzı kanseri aniden ortaya çıkmıyor. Normal serviks hücreleri yavaş yavaş prekanseröz, yani  kanser öncesi değişikliklere dönüşüyor. Bu değişim süreci genellikle yıllarca sürüyor ama nadiren de bu süreç bir yıldan az olabiliyor.

 

Birçok kadında prekanseröz değişiklikler tedavi edilmese dahi ilerlemiyor, hatta  gerileme gösteriyor. Ancak bu prekanserler tedavi edildiğinde, hemen hemen tüm kanser olguları önlenebiliyor. Amerika’da 1955 ve 1992 yılları arasında rahim ağzı kanserine bağlı ölümlerde yüzde 74 oranında azalma olmuş. Bu değişimin ana sebebi Pap testinin daha sık kullanılmasıdır. Bu tarama yöntemi serviksteki değişiklikleri henüz kanser oluşmadan saptayabiliyor. Bu da kanser gelişmeden önce tedavi yoluna gidilmesini sağlıyor. Bunun yanı sıra kanserin tümüyle tedavi edilebileceği erken evrede saptanmasını olanaklı kılıyor. Rahim ağzı kanserinden ölüm oranı ABD’ de her yıl yüzde 2’lik bir oranda düşmeyi sürdürüyor.

 

Rahim ağzı kanseri sıklıkla orta yaş döneminde görülüyor. Rahim ağzı kanseri tanısı konmuş kadınların yarısı 35 ile 55 yaşları arasında. Tüm serviks kanserlerinin %25’i 40 yaş altında. Başka bir deyişle doğurganlık döneminde de sık rastlanan bir kanser. Hatta gebelik esnasında tüm jinekolojik kanserler içerisinde en sık rastlananı rahim ağzı kanseri. 20 yaş altındaki kadınlarda nadiren ortaya çıkıyor. Rahim ağzı kanseri her ne kadar genç kadınlarda görülse de ileri yaştaki pek çok kadını da etkileyebiliyor. Rahim ağzı kanseri tanısı konmuş kadınların yüzde 20’ sinden fazlasını 65 yaş üzeri olanlar oluşturuyor.

 

Tüm dünyada yılda 500.000 kadına serviks kanseri tanısı konmaktadır ve tüm dünyadaki kadın kanserleri sıralamasında, serviks kanseri meme ve rektum kanserinden sonra 3. sıradadır. Dünyadaki serviks kanseri görülme sıklığındaki artış göz önüne alındığında, 2050 yılında dünya çapında bir yılda yeni tanı konan hasta sayısının bir milyonu geçmesi beklenmektedir. Diğer taraftan dünyada yılda 500.000 kadına yeni tanı konulurken, gene her yıl tüm dünyada 270.000 kadın serviks kanserinden hayatını kaybetmektedir. İstatistiksel olarak bakıldığında her iki dakikada bir kadın dünyada rahim ağzı kanserinden ölmektedir. Bu ölümlerin %80’i gelişmekte olan ülkelerdedir. Gelişmekte olan ülkelerde tarama programlarının oturmamış olması ya da kişilerin sağlık kuruluşlarına ulaşmak konusunda yaşadıkları maddi sorunlar nedeniyle, hastalığın geç tanı konulmasına bağlı olarak, bu ülkelerde ölüm oranları daha yüksektir. 2002 yılı istatistiklerine göre Türkiye, Amerika, Kanada, Avrupa ve Afrikada’da serviks kanserine yakalanan ve bu hastalıktan ölen hasta sayıları Tablo 1’de verilmiştir. Bu rakamlar tarama programlarının ve erken tanının önemini açık olarak göstermektedir. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı Kanserlerle Savaş Dairesi Başkanlığı’nın 8 ildeki verilerine göre serviks kanseri tüm kadın kanserleri içerisinde 9. sırada gelmektedir. Globocan’ın 2002 yılındaki çalışmasında ülkemizde serviks kanseri hastası 1.364’tür ve bu hastalıktan ölen hasta sayısı 726’dır (Tablo 1).

 

Serviks kanserlerinde Human papilloma virüsü (HPV) DNA pozitifliği oranı skuamöz hücreli tipinde %95-99, adenokarsinomlarında ise %90 olarak bildirilmektedir. Bundan dolayı HPV virüsü infeksiyonu, kansere gidişte tetiği çeken mekanizma olarak kabul edilmektedir (Resim 1). HPV virüsü ile karşılaşmış olmak serviks kanseri ve öncü lezyonlarının gelişiminde ilk basamağı oluşturan ve tetiği çeken mekanizma olarak kabul edilmektedir.

 

video=26

 

Belirtileri nelerdir?

 

Rahim ağzı kanserlerinin öncü lezyonları ve erken evre kanserleri genellikle belirti ve bulgu vermiyor. Belirtiler sıklıkla kanser çevre dokulara yayıldığında başlıyor. Kanserin en sık rastlanan belirtisi ise vajinal kanama. Beklenmeyen adet kanamasından farklı bir vajinal kanlı akıntı ilk belirti olabiliyor. Bu akıntı lekelenme şeklinde ya da hafif kanama şeklinde oluşabiliyor ve iki adet arasında görülebiliyor. Cinsel ilişki sonrası kanama olması da bu kanserin bir belirtisi olabilmekte.

 

Ayrıca adet kanamaları daha uzun ve şiddetli gelişebiliyor. Menopozda kanama ve fazla miktarda vajinal akıntı şeklinde de belirti verebiliyor. Muayene, cinsel ilişki ya da vajinal duşun ardından kanama ve cinsel ilişki esnasında ağrı serviks kanserine işaret edebiliyor.

 

Tüm bu belirti ve bulgular rahim ağzı kanseri dışındaki hastalıklarda, örneğin bir infeksiyon durumunda da görülebiliyor. Ancak belirtileri göz ardı etmek ve olası bir kanserin ilerlemesine izin vermek tedavinin başarısını azaltacağı için yakınmaları olan her kadının mutlaka bir hekime başvurması gerekiyor.

 

video=28

 

Risk faktörleri nelerdir?

 

Serviks kanserine yakalanma riskini artıran çeşitli faktörler mevcut. Bu risk faktörlerinden herhangi birini taşımayan kadınlar da rahim ağzı kanserine yakalanabiliyor.

 

Risk faktörleri rahim ağzı kanseri olasılığını arttırsa da bu riskleri taşıyan pek çok kadında rahim ağzı kanseri gelişmeyebiliyor. Bir kadında rahim ağzı kanseri ya da prekanseröz değişiklikler saptandığında bunun hangi risk faktörüne bağlı olduğunu söylemek mümkün değil.

 

Rahim ağzı kanseri için en önemli risk faktörü Human papilloma virüsü (HPV) infeksiyondur. Rahim ağzı kanserinin gelişmesi için HPV almış olmanın neredeyse şart olduğu düşünülüyor. Genital HPV’lerin kadın ve erkek genital organları ile anal bölgede siğillere de neden olabilen farklı tipleri var. Bu HPV tipleri bir insandan diğerine oral ve anal seks de dahil olmak üzere deriden deriye cinsel temas sırasında geçiyor. HPV’nin birçok alt tipi vardır ve siğillere neden olan tipleri ile kansere neden olan tipleri farklıdır. HPV infeksiyonu ile karşılaşma riski kişinin cinsel partner sayısının artması ile beraber artmaktadır. Ayrıca kadının cinsel partner sayısı kadar önemli olan ve HPV infeksiyonunun riskini artıran diğer bir önemli konuda partnerinin cinsel partner sayısıdır.

 

Kansere neden olan HPV tipleri taşıyan kadınların büyük çoğunluğunda serviks kanseri gelişmiyor. İnfeksiyon genellikle kadının bağışıklık sistemi sayesinde tedavisiz geriliyor. Yüksek riskli HPV tipleri E6 ve E7 denilen iki protein nedeniyle hücrenin tümör oluşumunu engelleyen mekanizmalarını bozarak kanser gelişimine zemin hazırlıyor.

 

Sigara içeren kadınlar içmeyenlere göre iki kat fazla risk altındalar. Sigara vücudun akciğer dışında da birçok dokusunu kansere yol açan kimyasal maddelere maruz bırakıyor. HIV, AIDS hastalığına yol açan virüstür. Bu virus vücudun bağışıklık sistemini zayıflattığı için HPV infeksiyonu riski artıyor. İmmün sistemin kanser hücrelerini tahrip edici ve kanseri büyüyüp yayılmasını yavaşlatıcı etkisi mevcut. HIV infeksiyonu taşıyan kadınlarda servikal prekanserler kansere normalden daha hızlı dönüşebiliyor. Bir başka risk faktörü olan klamidya da cinsel temasla bulaşan ve kadın genital sistemini infekte edebilen, nispeten sık görülen bir bakteri türünü oluşturuyor. Meyve ve sebzeden fakir beslenme şekli de serviks kanseri için risk oluşturuyor.

 

Uzun süreli doğum kontrol hapı kullanmak riski arttırıyor. Bir çalışmada 10 yıldan fazla kullanımda riskin 4 kat arttığı tespit edilmiş. Çok sayıda gebelik öyküsü olan kadınlarda serviks kanseri riski daha yüksek. Yapılan son çalışmalarda, annesi ya da kız kardeşlerinde serviks kanseri olan kadınlarda bu kanserin daha sık görülebildiğini tespit edilmiş. Bazı araştırmalar bunun HPV infeksiyonu ile savaşta sorun olmasına yol açan kalıtsal bir bozukluğa bağlıyor.

 

video=27

 

Erken tanı mümkün müdür?

 

Erken tanıda en önemli şey düzenli Pap-smear ya da kısaca smear (yayma) testi denilen jinekologlar tarafından alınan ve patologlar tarafından yapılan mikroskopik incelemenin düzenli yapılmasıdır.

 

Serviks kanserinin belirti ve bulgularına dikkat etmek gecikmeyi engeller gibi düşünülse de, bu kanser türü erken dönemde belirti verdiğinden, bu yetersiz kalmaktadır. Erken tanı genellikle başarı şansını artırıyor. Dünyada düzenli Pap-smear testi olmayan toplumların kadınlarında serviks kanserinden ölüm oranı çok daha yüksektir. Serviks kanseri birçok gelişmekte olan ülkede kadınlarda en önemli kansere bağlı ölüm nedenidir. Bu ülkelerde tanı konduğunda kanser genellikle ileri evrededir.

 

Günümüzde rahim ağzı kanserinin erken tanısında yapılması gereken en önemli şey, tüm kadınların düzenli olarak taramadan geçirilmesidir. Her kadın ilk cinsel ilişkisinden bu yana 3 yıl geçmişse PAP testi yaptırmalı. Ancak 21 yaşındaki bir kadın bu süreyi beklememelidir. Test, normal PAP testi ile her yıl, sıvı bazlı test ile iki yılda bir tekrarlanmalıdır. 30 yaşından sonra birbirini izleyen son 3 PAP testi normal olan kadınlar, her 2-3 yılda bir normal PAP testi ya da sıvı bazlı PAP test ile devam edebilirler. HIV infeksiyonu, organ transplantasyonu, kemoterapi ve kronik steroid kullanımı gibi nedenlerle bağışıklık sistemi zayıflamış kadınlarda ise PAP testi her yıl yapılmaya devam edilmelidir. 30 yaşın üzerindeki kadınlar için bir başka seçenek de her 3 yılda bir PAP testi ya da sıvı bazlı PAP testi ile birlikte HPV DNA testi ile izlenmeleridir. Eğer serviks kanseri ya da serviksin prekanseröz hastalıkları dışında bir nedenden dolayı total histerektomi (rahmin serviks ile birlikte tümden çıkarılması) ameliyatı yapılmışsa artık PAP testi yapmaya gerek duyulmaz. Eğer rahim çıkarılmış ancak serviks çıkarılmamış ise PAP testine devam edilmelidir.

 

Pap testinizin doğru sonuç vermesini sağlamak için şunlara dikkat etmeniz gerekiyor: Randevunuzun adet kanaması dönemine rastlamamasına özen gösterin, test öncesindeki 48 saat boyunca vajinal duş yapmayın, cinsel ilişkide bulunmayın, tampon, doğum kontrolü amaçlı vajinal köpük, jel ve krem, ya da herhangi bir vajinal ilaç kullanmayın.

 

Tanı nasıl konulur?

 

PAP testi bir tanı testi değil, sadece tarama testidir. Bu nedenle sonuç anormal olduğunda prekanseröz bir değişiklik ya da kanser olup olmadığını anlamak için ek testler (kolposkopi ve biyopsi, bazen endoservikal kürtaj) yapılması gerekir. Ayrıca hastanın ve ailesinin tıbbi geçmişi, rahim ağzı kanserine ait belirtiler ve risk faktörleri sorulur. Genel fizik muayene ve özellikle kanserin yayılıp yayılmadığını anlamak için lenf bezleri muayene edilir.

 

PAP testinde anormal hücreler ya da atipik glandüler hücreler görüldüğünde ek testler öneriliyor. Kolposkopi işleminde hekim servikse kolposkop (Resim 2) denilen ve dürbün biçiminde büyütücü mercekleri olan bir alet ile bakıyor. Serviksin yüzeyi yakın ve net olarak izlenebiliyor. Serviks üzerinde görülen anormal alanlardan biyopsi alınıyor. Doku örneği patolog tarafından mikroskop altında inceleniyor. Anormal bir bölgenin prekanser, kanser, ya da normal olup olmadığı ancak biyopsi ile anlaşılabiliyor. Biyopsi işleminde de en önemli konu doğru yerden biyopsi alınmış olmasıdır. Burada en önemli nokta, kolposkopi işlemini yapacak olan hekimin kolposkopik muayene yöntemi hakkında bilgi ve deneyime sahip olmasıdır. Yanlış yerden alınacak olan bir biyopsinin hastanın sağlığı açısından faturası çok ağır olabilir. Kolposkopik muayene yöntemi jinekolojik onkologlar tarafından sık kullanılan bir yöntemdir.

 

Rahim ağzı prekanser ve kanserlerine tanı koyarken kullanılan çeşitli biyopsi yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden bazıları anormal dokunun tamamen çıkarılmasını sağlayarak servikal prekanserlerin ya da erken servikal kanserin tedavisi için yeterli olabilir. Test sonucu anormal çıkarsa, serviks kanserinin oluşumunu önlemek için şu yöntemlere başvurulur: Biyopsi ile prekanseröz lezyon saptanan hastalarda anormal dokunun LEEP (LLETZ) ya da soğuk bıçak (konizasyon) yöntemiyle kesilerek çıkarılması.

 

Ayrıca,  kanser saptanan hastalarda tümörün yayılımını değerlendirmek için sistoskopi, proktoskopi ve genel anestezi altında muayene, görüntüleme yöntemleri, akciğer grafisi, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR), pozisyon emisyon tomografisi (PET) ve intravenöz ürografiden (IVP) yararlanılır. Bu yöntemlerden özellikle MR incelemesi ile rahim ağzı kanserinin tümör çapı, parametriyum denilen çevre dokulara yayılımı ve lenf düğümlerine yayılımı hakkında çok önemli bilgiler edinilmektedir. PET/BT yöntemi ile tümörün rahim dışına yayılım, özellikle 7 mm çapının üzerindeki metastatik (yayılım) alanları tanımlanabilmektedir. Ancak PET/BT kullanımı rutine girmiş bir uygulama değildir.

 

Rahim ağzı kanserlerinin evreleri nelerdir?

 

Rahim ağzı (serviks) kanserinin evrelemesi klinik muayene ve görüntüleme yöntemleri ile yapılmaktadır. Dünya Kadın Doğum Uzmanları Birliği (FIGO) tarafından evreleme için görüntüleme yöntemlerinden IVP ve akciğer filmi çekilmesi önerilmektedir. Ayrıca MR incelemesi ile tümör çapı ve parametriyal dokulara yayılım da belirlenebilmektedir.

 

Evre I: Kanser sadece rahim ağzında bulunmakta

 

IA: sadece mikroskobik olarak tanısı konabilen kanserin, derinliği en fazla 5mm ve yüzeysel yayılımı en fazla 7mm

 

IA1: Rahim ağzı duvarı içine (derinine) yayılım <3mm ve yüzeysel yayılım en fazla 7mm

 

IA2: Rahim ağzı duvarı içine (derinine) yayılım 3-5mm ve yüzeysel yayılımı en fazla 7mm

 

IB: Klinik olarak muayenede tanınabilecek olan boyutta olan kanser ya da klinik olarak tanınamayan fakat evre IA’dan büyük kanser

 

IB1: Klinik olarak en büyük tümör çapı < 4cm

 

IB2: Klinik olarak en büyük tümör çapı > 4cm

 

Evre II: Tümör serviks dışına çıkmıştır ancak pelvis kemiklerine ulaşmamış ya da alt 1/3 vajene uzanmamaktadır

 

IIA: Parametriyuma yayılım yok

 

IIA1: Klinik olarak en büyük tümör çapı < 4cm

 

IIA2: Klinik olarak en büyük tümör çapı > 4cm

 

IIB: Parametriyuma yayılım var

 

Evre III: Tümör pelvik kemiklere ulaşmış ve/ya da alt 1/3 vajene yayılmış ya da böbrekte hidronefroz var ya da tümörün yayılımına bağlı olarak böbrek çalışmıyor.

 

IIIA: Vajen alt 1/3’e yayılım var ancak pelvik yan duvara ulaşmamış

 

IIIB: Pelvik kemik yan duvara kadar yayılım var ya da böbrek çalışmıyor ya da hidronefroz var

 

Evre IV: Tümör pelvis dışına çıkmış ya da idrar kesesine ya da rektuma yayılmış.

 

IVA: Komşu organlara (idrar kesesi ya da rektuma) yayılım

 

IVB: Uzak organlara yayılım.

 

Nasıl tedavi ediliyor?

 

Rahim ağzı kanserinin tedavi şeklini belirleyen en önemli unsur kanserin evresidir. Ancak kanserin serviks içindeki yeri, kanserin tipi (skuamöz ya da adenokarsinom), hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve çocuk isteğinin olup olmamasına göre de tedavi şekli değişebiliyor.

 

Tedavide uygulanan 3 temel yöntem cerrahi, radyasyon tedavisi ve kemoterapidir. Bazen iki ya da daha fazla sayıda metot bir arada kullanılıyor. Tedavide hedef tam iyileşme sağlamaktır.

 

Cerrahi tedavi halen erken evre serviks kanserinde önde gelen tedavi yöntemidir. Genel olarak erken evre serviks kanserinin standart tedavisi, vajenin üst 1/3’ü ile birlikte uterusun çıkarılması, parametriyumların (rahmi yerinde tutan bağlar) radikal rezeksiyonu (resim 3a ve 3b) ve pelvik lenfadenektomiden (resim 4 a, b, c) oluşmaktadır. Karnın alt bölgesinde bulunan lenf düğümü bezelerinin alınması işlemine pelvik lenf adenektomi denmektedir ve bahsi geçen bu ameliyat jinekolojik onkologlar tarafından yapılmaktadır. Karnın üst bölümlerinde bulunan lenf düğümü bezelerinin alınması işlemine paraaortik lenf adenektomi denmektedir.

 

video=29

 

Rahim ağzı kanseri tanısı konulan hastalarda doğurganlığı korumak mümkün mü?

 

Sosyo-ekonomik ve kültürel hayat şartlarının değişmesi ile birlikte, ailelerin doğurganlık arzusu daha ileri yaşlara kaymaya başlamıştır. Bununla beraber doğurganlık arzusu tamamlanmadan jinekolojik malignitelerin daha sık tanı konmaya başlanması, jinekolojik onkologları, bu hastaların özellikle erken evre olanlarını doğurganlığı koruyacak şekilde tedavi etmeye yönlendirmiştir.

 

Bu konuda da en önemli gelişmeler jinekolojik kanserler içerisinde rahim ağzı kanserinde elde edilmiştir. Burada en önemli faktör, rahim ağzı kanserinin doğurganlık döneminde sık görülmesidir. Tüm rahim ağzı kanserlerinin %25’i 40 yaş altında, diğer bir deyişle dörtte biri doğurganlık döneminde görülmektedir. Erken evre rahim ağzı kanserlerinde pelvik lenf düğümlerine yayılım yok ise, doğurganlığı koruyucu tedavi yaklaşımı olarak 3 farklı tedavi şekli mevcuttur:

 

1. Serviks kanserinde organ koruyucu cerrahi olarak radikal vajinal trakelektomi

İlk olarak 1994 yılında sistematik olarak serviks kanserinde organ koruyucu cerrahi Daniel Dargent tarafından tanımlanmıştır. Dargent’in radikal vajinal trakelektomi (RVT) ameliyatı adını verdiği bu ameliyat ile pelvik lenf düğümleri laparoskopik olarak çıkarılmasını takiben ameliyatın vajinal kısmına geçilerek vajinal yolla serviks uteri, vajen manşeti ve mediyal parametriyum dokuları ile birlikte alınmaktadır. Serviks kanserinin konservatif cerrahi tedavisinde bugün en fazla bilgi birikimi bu ameliyata ilişkindir. Bu işlem ölümünden sonra da ameliyat konseptini oluşturan Dargent’a atfen Dargent ameliyatı olarak literatüre girmiştir.

Dargent ameliyatı için en önemli nokta hasta seçimidir ve seçim kriterleri tablo 1’de sunulmuştur. Hasta seçiminde hastanın doğurganlığını koruma arzusunun çok yüksek olması ve tedavinin riskleri hakkında bilgi sahibi olması gereklidir. Dargent ameliyatında laparoskopik olarak pelvik lenf adenektomi ve lenf düğümlerine frozen inceleme yapılır. Pelvik lenf düğümü pozitif olması durumunda, hastaya konservatif cerrahi tedavi uygulanmaz. Ayrıca serviks uteri’de bulunan kanserli lezyonun tüm kadranlarda, özellikle endoservikal kanalda, en az 5mm güvenlik alanı içerecek şekilde çıkarılması gerekir. Ameliyatın sonunda serviks açıklığı sağlayacak şekilde kateter konurken, proflaktik olarak mersilen ya da ethibond suturler ile serklaj da uygulanmaktadır. Servikse konan kateter üç hafta sonra alınmaktadır.

Hasta seçiminde belli kriterlere uyulmasına rağmen, Dargent ameliyatı sonrasında hastaların %10-12’sinde adjuvan tedaviye ya da radikal histerektomiye gerek duyulmaktadır. Bunun en sık nedenleri pozitif lenf düğümü varlığı, cerrahi sınırda tümör varlığı ya da kötü prognozlu histolojik tip (küçük hücreli) tümör olduğu bildirilmektedir.

Literatürdeki 8 çalışmanın içerdiği toplam 600 vakanın sonuçları bir araya getirildiğinde, RVT sonrası nüks oranı %5,3 ve nükse kadar geçen ortalama süre 24 ay (3-93 ay) olarak bulunmuştur. 600 hastanın 19’u (%3,2) hastalıktan dolayı ölmüştür. RVT ile RH sonuçları iki çalışmada karşılaştırılmış ve nüks sıklığı, 5 yıllık sağkalım ve 5 yıllık rekürrensiz sağkalım oranları arasında bir fark bulunmamıştır.

RVT sonrasında izlem için optimal şema yoktur. İlk 2 yılda hastaların 3-4 ayda bir, ilk 2 yıldan sonra 6 ayda bir kolposkopi (+/- endoservikal kanal küretajı) ve smear kontrolüne gelmeleri önerilmektedir. Bazı yazarlar 6., 12. ve 18. aylarda rutin alt batın MR görüntülemesi de önermektedir.

RVT sonrasında konsepsiyon için ön görülen bir bekleme süresi yoktur. Bazı merkezlerde 6-12 ay beklenilmektedir. Literatürde RVT sonrasında spontan gebelik oranı %41-79 arasında olup, 37. gebelik haftasının altında doğum oranı %28’dir. Ancak anlamlı prematürite sınırı olarak kabul edilen 32 haftanın altında doğum oranı %12’dir. 250’nin üzerinde RVT sonrasında gebelik rapor edilmiştir, bunların %65’i üçüncü trimesterde canlı doğum ile sonlanmıştır. Birinci trimester düşük oranı RVT sonrasında %16-20 arasında ve genel popülasyon ile benzer bulunurken, ikinci trimester düşük oranının genel popülasyonun iki katına (%8-10’a kıyasla %4) çıkmış olduğu bildirilmiştir.

RVT sonrasında infertilite %25-30 oranında görülmektedir ve en önemli sebebin de servikal faktör olduğu bildirilmektedir.

2. Serviks kanserinde organ koruyucu cerrahi olarak radikal abdominal trakelektomi (RAT)

Jinekolog onkologların abdominal cerrahiyi daha sık yapmakta olması ve vajinal radikal cerrahinin daha yavaş öğrenilmesi nedeniyle, bazı jinekolog onkologlar RH’de olduğu gibi ameliyatın tüm basamaklarını abdominal yolla yapmaya yönlenmişlerdir. Özellikle vajinal cerrahiye aday olmayacak olan pediyatrik hastalarda ilk RAT uygulanmıştır. Hasta seçiminde RVT’de de olduğu gibi lenf düğümlerine ve diğer organlara metastazı olmayan hastalar seçilmelidir. Ancak RVT’den farklı olarak tümör çapı 4cm’ye kadar varan ve daha radikal parametriyum rezeksiyonu gereken olgular da RAT adayı olarak kabul edilmektedir. Tablo 2’de RAT endikasyonları görülmektedir (1).

Cerrahi teknik olarak, abdominal yolla bilateral pelvik lenf adenektomi yapılır ve frozen incelemede lenf düğümlerine metastazı olmayan olgularda ameliyata konservatif olarak devam edilir. İnfindibulopelvik ligamanlar korunurken, round ligamanlar ayrılır, paravezikal ve pararektal boşluklar oluşturulur. RH’de olduğu gibi arteria uterina internal iliak damar çıkışında ayrılır, ureter tamamen diseke edilir, posteriyor periton açılarak rektum vajenden diseke edilir, istenilen uzunlukta vajen manşeti çıkarıldıktan sonra tahmini olarak internal os düzeyinden serviks klempler vasıtası ile ekstirpe edilir. Frozen incelemede endoservikal cerrahi sınırda en az 5 mm tümörsüz alan var ise, geride kalan corpus uteri vajene suturler ile adapte edilir. RAT açık cerrahi olarak yapıldığı gibi, laparoskopik ya da robotik cerrahi ile de yapılabilmektedir.

RAT ile deneyimler RVT’ye göre daha kısıtlıdır. En geniş iki serinin toplam vaka sayısı 55 olup bir çalışmada ortalama gözlem süresi 47 ay (14-75 ay) iken, diğerinde bu süre 12 aydır (1-35 ay). İki serideki 55 olgunun 10’una RAT sonrasında pelvik lenf nodu pozitifliği ya da endoservikal cerrahi sınırda tümör varlığı nedeniyle RH (n=6) ya da adjuvan kemo-radyoterapi (n=4) uygulanmak zorunda kalınmıştır. İzlem edilen olgularda rekürrens görülmemiştir. Ancak her iki çalışmanın da gözlem süresinin kısıtlı olduğu ve izlemde olan vaka sayısının kısıtlı olduğu bir kez daha vurgulanmalıdır. RAT sonrasında gebelik isteyen olgularda doğumla sonuçlanan gebelikler olmakla beraber, gebelik isteyen olgu sayısının azlığı nedeniyle burada ayrıntılarına girilmemiştir.

3. Serviks kanserinde organ koruyucu yaklaşım olarak neoadjuvan kemoterapi ve soğuk konizasyon

Neoadjuvan kemoterapi ile tümör çapını küçültüp, takiben hastalara soğuk konizasyon ve pelvik lenf adenektomi yapılarak da serviks kanserli olgularda doğurganlık koruyucu cerrahi yaklaşım geliştirilebileceği bildirilmektedir. Ancak bu konudaki veriler kısıtlıdır. En geniş seri 21 vakayı içermektedir. Hastalara cerrahi tedavi öncesinde 3 kür sisplatin, paklitaksel ve siklofosfamid kombinasyonu verilmiş olup, tüm hastalarda klinik olarak tam ya da tama yakın yanıt gözlenmiştir. 20 hastaya konizasyon ve pelvik lenf adenektomi uygulanmış olup, 5 hastada tam patolojik cevap alınmıştır. RH daha sonra 4 hastaya uygulanmış ve geride kalan 16 hastanın ortalama 69 aylık takibinde nüks görülmemiştir. Gebelik isteyen 9 hastanın 6’sında toplam 10 gebelik elde edilmiş olup, 9 canlı doğuma ulaşılmıştır.

Erken evre serviks kanserinde, doğurganlığını koruma arzusu olan hastalarda organ koruyucu yaklaşım seçilmiş vakalarda uygulanabilir bir yöntem gibi durmaktadır. Doğurganlığı koruyucu yaklaşımın morbiditesi düşük olmakla beraber belli bir oranda nüks ve mortalite riski taşıdığı hem hekim hem de hasta tarafından bilinmelidir ve bu riskler tedavi planlaması sırasında her iki taraf açısından değerlendirilmelidir.

HPV tipleri

 

HPV'nin 100'e yakın tipi bulunuyor ancak bunlardan sadece 40’ı kadın ve erkek genital organlarında infeksiyona neden oluyor. Düşük riskli tipler olan tip 6 ve 11 düşük dereceli servikal intraepitelyal lezyonlara (LGSIL) ya da genital siğillere yol açarlar. Siğillerin %90’ında bu düşük riskli iki tipin etken olduğu gösterilmiştir. Diğer taraftan tip 16, 18, 31, 33, 35, 39, 45, 51, 52, 58, 59, 68, 73 82 yüksek riskli tipler olup kansere gidişte rol oynayan onkojenik gurubu oluştururlar. Serviks kanserlerinde de bu onkojenik tipte virüslerin %99’unun pozitif olduğu bulunmuştur. Dikkat çekici olan nokta, tüm dünyada HPV tip 16 ve 18’in çok yaygın oluşu ve tüm serviks kanserlerinin %70’inde bu iki onkojenik tipin pozitif oluşudur.

 

Her HPV infeksiyonu kanser ile mi sonuçlanır?

 

HPV infeksiyonu ile karşılaşma riski cinsel aktif tüm insanlar için mevcuttur. Ancak önemli olan nokta, yüksek riskli bir HPV virüsü ile karşılaşıp karşılaşılmadığıdır. Bunun dışında birçok belirleyici faktör vardır. Örneğin kişinin bağışıklık sisteminin gücü, beslenme şekli, sigara kullanımı gibi. Bağışıklık sistemi bu tip infeksiyonların %80’inini sessiz bir şekilde yenmektedir. İstatistiksel olarak bakıldığında, 1 milyon HPV infeksiyonu sonrasında kanser öncülü (CIN=carcinoma in situ) olan lezyon gelişimi ancak 100.000 kadında görülür. Bu lezyon tedavi edilmediğinde ise, 1.600 kişide kanser gelişmesi beklenir.

 

HPV infeksiyonu ve serviks kanseri gelişimi

 

HPV virüsünün kuluçka süresi yaklaşık 9 aydır. İnfeksiyon etkilerinin ortaya çıkması için virüsü aldıktan sonra yaklaşık 1 yıl geçmesi gerekiyor. HPV için en önemli risk faktörü çok eşliliktir. Kişinin partner sayısı kadar, cinsel partnerinin de partner sayısı önemlidir. Aynı zamanda sigara kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı, A vitamini eksikliği, herpes virüsü infeksiyonu, immün sistemde direncin yetersiz olması gibi durumlarda HPV infeksiyonunun kişiye bulaşma olasılığı artar. HPV virüsü aynı zamanda gırtlakta papillom dediğimiz bir takım lezyonlara, genital bölgede siğillere neden olmaktadır. Rahim ağzında HPV infeksiyonunun belirti vermesi için gereken süre 1 yıl iken, genital siğillerde bu süre bir aya kadar kısalır.

 

HPV virüsü rahim ağzını döşeyen ve epitelyum denilen hücre katmanının alt katmanlarına yerleşir ve ilk değişimleri epitelin en alt katmanlarında yapar. Bu nedenle infeksiyon bu aşamada gizli kalmaktadır. HPV virüsü rahim ağzı hücrelerinin çekirdek DNA’sına entegre olabileceği gibi, sitoplazmada epizomal denilen bir yerleşim de gösterebilir. Viral entegrasyon kansere ve yüksek dereceli servikal intraepiteliyal lezyonlara ilerleme halinde daha sık görülmekle beraber, kanser gelişiminde mutlaka görülen bir durum değildir. Epizomal yerleşimli HPV virüsü taşıyan kanser hastaları da mevcuttur. HPV, hücre içerisinde hücre döngüsünü kontrol eden tümör baskılayıcı genlerin (p53 ve retinoblastoma) görev yapmasını engelleyerek, hücreleri ölümsüzleştirir ve kansere gidiş yolunu açar.

 

HPV infeksiyonu ile olan ilk değişimler spontan olarak geri dönüşümlü olabileceği gibi düşük dereceli servikal intraepitelyal lezyonlara (LGSIL) da dönüşebilir (Şekil 1, 2). Virüs rahim ağzını örten hücre tabakasının en altına yerleştikten sonra epitel adı verilen bu tabakada ilk hücresel değişimler olur. Bu tip değişimlere, rahim ağzını örten hücre tabakasına lokalize değişimler anlamına gelen ve  “cervical intraepitelial neoplasia” deyiminin kısaltması olan CIN denmektedir. Bu değişim rahim ağzını örten hücre tabakasının 1/3 kısmını etkileyecek şekilde ise, buna CIN1 denir (Şekil 1, 2; Resim 4,5). CIN1 düşük dereceli bir lezyondur. Yayma (smear) testindeki karşılığı ise İngilizce düşük dereceli lezyon anlamına gelen “low grade squamous intraepitelial lesion”, kısaca LGSIL ya da LSIL’dir (Resim 6, 7). Zaman içerisinde rahim ağzını örten hücre tabakasındaki değişim 2/3’e kadar ulaştığında ya da tüm tabakayı tuttuğunda yüksek dereceli lezyon adını alır. Bu lezyona eğer 2/3’e ulaşmış ise CIN2 ve tüm tabakayı tutuyor ise CIN3 (Resim 8, 9) denmektedir. CIN2 ve CIN3 yüksek dereceli lezyonlar olup, smear taramasında yüksek dereceli lezyon ya da İngilizce “high grade squamous intraepitelial lesion” karşılığının kısaltması olarak HGSIL (RESİM 10,11) olarak rapor edilirler.

 

Burada önemli olan kişinin bağışıklık sisteminin infeksiyonu yenememesi ve inatçı infeksiyonun ortaya çıkmasıdır. LGSIL lezyonlarının %60’ı 2-3 yıl içerisinde geriler. Ancak %15’i 3-4 yıl içerisinde yüksek dereceli servikal intraepitelyal lezyonlara (HGSIL) dönüşür. Hastaların bir kısmında HGSIL lezyonu ile direkt olarak da tanı konmaktadır. Bu lezyonlar 10 yıllık süreçte %30-70 oranında invazif kansere dönüşme riski taşırlar (Şekil 2).

 

Yayma (Smear) testindeki lezyon varlıklarının anlamı nedir?

 

Smear testi bir tarama testidir ve sitolojik bir yöntemdir (RESİM). Kesin bir tanı ya da doku tanısı değildir. Yani hata payı olan bir testtir. Smear testinin esası hücresel değişimlere dayanmaktadır. Ancak dokunun bütününü ve dokunun derinliğini göstermez. Örneğin smear sonucu LGSIL (düşük dereceli bir lezyon) olduğunda, rahim ağzında doku parçası alınarak yapılan incelemelerde hastaların ancak %40-50’sinde gerçekten düşük dereceli lezyona karşılık gelen CIN1 bulunmaktadır. Diğer taraftan hastaların %20-30’unda normal rahim ağzı dokusu ve %15-30’unda ise yüksek dereceli lezyon (CIN2-3) tespit edilmektedir. LGSIL yaymada (smear test) tespit edildiğinde rahim ağzı kanseri bulunma riski %0,1-0,6’dır.

 

Yaymada yüksek dereceli bir lezyon varlığını işaret eden HGSIL sonucu rapor edildiğinde ise hastaların %10-20’sinde sadece CIN1, %60-80’inde ise CIN2-3 bulunmaktadır. Yaymada HGSIL varlığında ise, gerçek bir kanser var olma olasılığı %3-8’dir.

 

LGSIL tespit edilen kişilerin %20-30’unda gerçekte hiçbir anormalliğin olmaması ya da HGSIL tespit edilen hastaların %10-20’sinde sadece CIN1 varlığı, sitolojik tarama yöntemi olan pap-smear testinin tanıda yetersiz kaldığını göstermektedir. Sadece smear testi sonuçlarına bakılarak tüm hastalara tedavi uygulayacak olunursa, LGSIL tespit edilen ve gerçekte hastalığı olmayan %20-30 hasta lüzumsuz yere tedavi olacaktır. Benzer şekilde HGSIL tespit edilen ve gerçekte de sadece CIN1 lezyonu olan %10-20 hastada gereksiz yere tedaviye alınmış olacaktır; çünkü CIN1 lezyonunun 2 yıl içerisinde kendi kendine kaybolma oranı %60’dır.

 

Sonuç olarak smear testinde sitolojik anormalliği olan hastalarda doku tanısı (histolojik inceleme) gereklidir. Bu doku tanısının alınması için biyopsi işlemi yapılmalıdır. Nihai karar ve tedavi şeklinin belirlenmesinde önemli olan histolojik olarak konulan doku tanısıdır. Biyopsi işleminde de en önemli husus doğru yerden biyopsi alınmasıdır. Doğru yerden biyopsi alınması için hastalar kolposkopi denilen işleme yönlendirilmelidirler. Kısaca kolposkopi işlemi, rahim ağzına mikroskop benzeri bir araçla görüntüsü büyütülerek bakılması ve özel bir takım solüsyonlar ile anormal dokuların daha belirgin hale getirilmesi işlemidir. Burada en önemli nokta, kolposkopi işlemini yapacak olan hekimin kolposkopik muayene yöntemi hakkında bilgi ve deneyime sahip olmasıdır. Yanlış yerden alınacak olan bir biyopsinin hastanın sağlığı açısından faturası çok ağır olabilir. Kolposkopik muayene yöntemi jinekolojik onkologlar tarafından sık kullanılan bir yöntemdir. Kolposkopik muayene için doğru hekim seçimi de önemlidir.

 

Rahim ağzı kanseri ve öncü lezyonlarında tarama, tanı ve tedavi nasıl olmalı?

 

Günümüzde rahim ağzı kanserinin ve öncü lezyonlarının erken tanısında yapılması gereken en önemli şey, tüm kadınların düzenli olarak taramadan geçirilmesidir. Eğer serviks kanseri ya da serviksin prekanseröz hastalıkları dışında bir nedenden dolayı total histerektomi (rahmin serviks ile birlikte tümden çıkarılması) ameliyatı yapılmışsa artık PAP testi yapmaya gerek duyulmaz. Eğer rahim çıkarılmış ancak serviks çıkarılmamış ise PAP testine devam edilmelidir.

 

HPV’ ye bağlı değişiklikler rahim ağzında olduğundan, smear taraması sonucunda patoloji bölümü tarafından skuamöz hücreler için rapor edilen sonuçlar şu şekilde olacaktır:

  • Önemi belirsiz atipik skuamöz hücreler (ASCUS)
  • Atipik skuamöz hücreler, yüksek dereceli lezyon ekarte edilemiyor (ASC-H)
  • Düşük dereceli skuamöz intraepitelial lezyon (LGSIL)
  • Yüksek dereceli skuamöz intraepitelial lezyon (HGSIL)
Serviksin glandüler hücre anormallikleri varlığında ise smear sonucu şu şekilde rapor edilecektir:
  • Atipik glandüler hücreler (AGC)
  • Sınıflandırılamayan atipik glandüler hücreler (AGC-NOS)
  • Neoplazi lehine atipik glandüler hücreler (AGC-favor neoplasia)
  • Adenokarsinoma in situ (AIS)

 

Anormal pap smear testi sonucu varlığında yaklaşım:

 

ASCUS varlığında 3 farklı yaklaşım mevcuttur ve her 3 yöntem de doğrudur.  Birinci yöntemde hasta 4-6 ay sonra tekrar smear takibine çağrılır burada çıkacak olan sonuca göre bir sonraki basamak için karar verilir. İkinci yöntem hastaya HPV tarama testi yapılmasıdır. HPV negatif olan hastalar 1 yıl sonra tekrar smear takibine çağrılır. HPV pozitif olan olgulara ise kolposkopi (Resim) adı verilen yöntem ile inceleme yapmak gerekir. Üçüncü yöntem ise, yaymada ASCUS gelen hastaya direkt kolposkopi yaparak ayrıntılı bir inceleme yapılmasıdır.

 

Yaymada LGSIL ya da HGSIL varlığında ise, her hangi bir lezyonun var olup olmadığının anlaşılması ve var ise lezyonun doğru tanımlanması için doğru yerden parça alınması için direkt olarak kolposkopi (RESİM) yapılması gerekir. Yaymada HGSIL saptanan hastalara direk olarak rahim ağzının bir kısmının çıkarılma işlemi yapılması gerektiğini ve kolposkopi basamağının atlanabileceğini savunan yazarlar da vardır. Bu yaklaşım da doğru olmakla beraber, aşağıda söz edilen bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir.

 

Niçin kolposkopi yapılmalıdır?

 

Smear taraması sitoloji adı verilen bir yöntemdir ve kesin tanı anlamına gelmez. Sadece smear testi sonuçlarına bakılarak tüm hastalara tedavi uygulayacak olunursa, LGSIL tespit edilen ve gerçekte hastalığı olmayan %20-30 hasta gereksiz yere tedavi olacaktır. Benzer şekilde HGSIL tespit edilen ve gerçekte de sadece CIN1 lezyonu olan %10-20 hastada gereksiz yere tedaviye alınmış olacaktır çünkü CIN1 lezyonunun 2 yıl içerisinde kendi kendine kaybolma oranı %60’dır (ŞEKİL).

 

Sonuç olarak smear testinde sitolojik anormalliği olan hastalarda doku tanısı (histolojik inceleme) gereklidir. Bu doku tanısının alınması için biyopsi (parça alma) işlemi yapılmalıdır. Son karar ve tedavi şeklinin belirlenmesinde de önemli olan histolojik olarak konulan doku tanısıdır. Biyopsi işleminde de en önemli husus doğru yerden biyopsi alınmasıdır. Doğru yerden biyopsi alınması için hastalar kolposkopi denilen işleme yönlendirilmelidirler. Ayrıca kolposkopi işlemi esnasında lezyonun büyüklüğü ve rahim ağzından içeri, rahim boynuna girip girmediği de belirlenir. Bu nokta, biyopsi sonucunda yüksek dereceli lezyon saptandığında rahim ağzını çıkarma işlemlerinden hangisi ile en iyi tedavi olabileceği konusunda fikir vermektedir. HGSIL varlığında önce kolposkopi yapılmasının bir nedeni de, kolposkopinin bu belirleyici özelliğidir.

 

Kolposkopik biyopsi ile CIN 2-3 tanısı konan hastalarda Konizasyon/Loop elektrocerrahi eksizyon işlemi (LEEP) tedavisi:

 

Biyopsi ile yüksek dereceli lezyon saptandığında, bu lezyonların kendi kendine gerileme olasılığı az olduğu için, tedavi edilmeleri gerekir. Bu tip lezyonlar için henüz ilaçla tedavi yoktur. CIN lezyonunun olduğu alan  en sık olarak cerrahi tedavi yöntemlerinden“soğuk konizasyon” ve “LEEP eksizyonu” ile çıkarılır. Soğuk konizasyon işlemi bistüri ile uygulanmaktadır. LETZ ya da LOOP eksizyonu olarak da bilinen LEEP eksizyonu yönteminde doku, ısı enerjisi kullanılarak kesilmektedir. Kolposkopik muayenede rahim ağzından rahim boynu içerisine giden lezyon tespit edildiğinde soğuk konizasyon işlemi tercih edilmelidir çünkü bu yöntem ile rahim boynundan bir kısmı çıkarılmaktadır. Böylece rahim boynu içerisine giden hastalığın tamamı çıkarılmakta ve hastanın tam iyileşmesi sağlanmaktadır.

 

Kolposkopik muayenede rahim ağzının dış kısmında sadece hastalık saptanan vakalara LEEP yöntemi güvenle uygulanabilir. Böylece rahmin dış kısmında olan hastalık rahim derinliklerine girilmeden tedavi edilmiş olur.

 

Konizasyon/LEEP işlemi sonrasında tekrarlama olur mu?

 

Yapılan işlem hangi tipte olursa olsun, hastalığın/lezyonun tekrarlama riski açısından en önemli nokta işlemde çıkarılan rahim ağzı dokusunun taşıdığı lezyonun derecesi, eşlik eden kanserin var olup olmaması ve çıkarılmış olan parçanın cerrahi sınırlarında hastalığın bulunup bulunmamasıdır. Konizasyon ve LEEP işlemleri kısa süren cerrahi işlemler olmakla beraber, özenle yapılmalıdırlar. Rahim ağzı kanserinin öncü lezyonlarının tekrarlama riskini belirleyen en önemli faktör cerrahi sınırlarda hastalığın bulunup bulunmamasıdır. Patoloji raporlarında da cerrahi sınırların hem dış yüzde hem de rahim boynuna uzanan bölümdeki durumları belirtilmelidir.

 

Cerrahi sınırlarda lezyon olsun ya da olmasın tüm bu lezyonlar, değişen oranlarda tekrarlama riski taşırlar. Cerrahi sınır negatif olan vakalara tekrarlama riski %1’lere kadar düşerlerken, cerrahi sınır pozitif olan vakalarda %8-10’a kadar çıkar. Konizasyon/LEEP işlemi sonrasında cerrahi sınırda lezyon pozitif olması hastada lezyonun kesin tekrarlayacağı anlamına gelmez, çünkü her iki işlemin sonunda rahim ağzının kalan kısmına koterizasyon denilen yakma işlemi uygulanmaktadır. Bu işlem 1-3mm’ye kadar olan dokuyu yok etmektedir. Konizasyon/LEEP işlemi sonunda yapılan koterizasyonun, cerrahi sınırlarda lezyon olan hastalarda bile, tekrarlama oranının azaltılmasında yararlı olduğu düşünülmektedir.

 

Konizasyon/LEEP işlemi sonrasında izlem tüm hastalarda gerekli bir işlemdir. İzlemde ilk smear testi, konizasyon ya da LEEP işleminden 6 ay sonra yapılmalıdır. Rahim ağzında iyileşme süreci devam ettiği için, 6 aydan daha erken smear testi yapmak gereksiz bir işlemdir.

 

Rahim alınması ameliyatı (histerektomi) hangi hastalarda çözüm olarak uygulanabilir?

 

Bu tip hastalara kolposkopi yapılıp ya da yapılmadan direkt olarak rahim alınması kesinlikle çok riskli bir yaklaşımdır, çünkü yayma testinde HGSIL varlığında % 3-8, LGSIL varlığında %0,1-0,6 oranlarında rahim ağzı kanseri bulunma riski vardır. Ameliyat sonrasında kanser saptanan hastaların, rahim alınması ameliyatları kanser ameliyatı şeklinde değil de iyi huylu hastalıkların tedavisinde uygulandığı gibi yapılmış olacaktır. Bu durumda cerrahi tedavide eksiklik söz konusu olacaktır. Dolayısıyla hastaya ikinci bir kansere yönelik ameliyat yapılması söz konusu olacaktır.

 

Konizasyon/LEEP işlemi sonrasında cerrahi sınırda lezyon saptanmış olan hastalarda, ya da bu işlemler sonrasında başka patolojileri olan vakalarda (örn., miyom) rahmin alınması düşünülebilir. İdeal yaklaşım, hasta rahminin alınmasını (histerektomi) istese bile, ilk etapta Konizasyon/LEEP işlemini yapmak ve buradan çıkan sonuca göre karar vermektir.

 

Yayma (smear) test anormalliği hamileliğe engel midir?

 

Yayma testindeki anormallik hamileliğe engel olmamakla beraber bu hastalarının tanılarının ve tedavilerinin gebelik öncesinde yapılması en doğru yoldur. Gebelik öncesinde tanı konan lezyon CIN1 ise ve bu hastaya cerrahi işlem yapılmadan izlem önerilmiş ise, bu durum gebelik üzerine olumsuz bir etki taşımaz. Gebelik esnasında bebek için bir risk oluşturmaz. Normal doğuma da engel teşkil etmez. CIN2 ve 3 tipi lezyonların gebelik öncesinde tedavi edilmeleri gerekir. CIN2 ve 3 gebelik esnasında tanınmış ise, hastaların kolposkopi ile izlenmesi ve gerekli durumlarda biyopsi alınması gerekir.

 

Rahim ağzı kanserlerinin %25’i 40 yaşın altındaki kadınlarda, dolayısıyla doğurganlık çağındaki kadınlarda görülmektedir. Ayrıca tüm jinekolojik kanserler içerisinde gebelikte en sık görüleni yine rahim ağzı (serviks) kanseridir. Ayrıca ülkemizde kadınların düzenli jinekolojik kontrollere gitme oranının düşük olmasını da göz önüne alırsak, hamilelik rahim ağzı kanseri taraması için iyi bir fırsattır. Son bir yıl içerisinde smear taraması yapılmamış olan gebelere smear testi yapılması, gebelikte yapılan gebeliğe özgü testlerin bir parçası olarak görülmelidir. Gebelikte smear testinin özellikle ilk üç ay içerisinde yapılması tercih edilmelidir, çünkü gebeliğe bağlı hormonal değişimlerden dolayı daha sonra alınacak olan smear testinin tarama gücü düşük olmaktadır.

 

Hamilelikte yayma testinde ASCUS, düşük dereceli (LGSIL) ya da yüksek dereceli (HGSIL) servikal lezyon saptanan hastalara yaklaşım nasıl olmalıdır?

 

Gebelikte yayma testinde ASCUS saptanan hastaların taraması gebeliğin sonrasına güvenle bırakılabilir. Gebelikte LGSIL ve HGSIL varlığında hastalara doğru yaklaşım kolposkopik muayenedir. Gebelik esnasında da kolposkopi güvenle yapılır ve gebeliğe zararı yoktur. Kolposkopi eşliğinde biyopsi işleminin de gebelik esnasında uygulanmasında bir sakınca yoktur. Ancak gebeliğe bağlı değişimler de rahim ağzında olacağından, kolposkopiyi yapacak olan kişinin hem gebelikteki normal kolposkopik değişimleri hem de rahim ağzında anormal olan değişimleri tanıyan ve bunları ayırt eden deneyimli bir uzman olması gereklidir. Bu deneyim ve bilgi birikimi ile doğru yerden biyopsi alınacak ve hastaya doğru tanı konacaktır. 

 

Gebelikte düşük dereceli (LGSIL) ya da yüksek dereceli (HGSIL) servikal lezyon saptanan hastalara yaklaşım nasıl olmalıdır?

 

Gebelik esnasında CIN3’ün kansere ilerleme oranı %1’dir. Bu nedenle gebelik esnasında biyopsi alınarak tanı konmuş olan gerek düşük dereceli (CIN1) gerekse yüksek dereceli (CIN 2-3) lezyonlara gebelikte girişim yapılmaz. Tedavi doğumdan 6 hafta sonrasına bırakılır. Gebelik esnasına belli aralıklarla rahim ağzı kolposkopik olarak incelenmelidir. Ciddi değişimler varlığında tekrar biyopsi alınabilir. Doğru tanının önemini burada bir kez daha vurgulamak gerekir. Kliniğimizde gebelikte saptanan CIN3 olgularının takibi sırasında canlı, sağlıklı doğumla sonuçlanan birçok gebelik vardır. Gebelikte CIN3 saptanması tek başına gebeliğin sonlandırılması için kürtaj yapılması endikasyonu taşımamaktadır.

 

Gebelikte konizasyon işleminden kaçınmakta yarar vardır çünkü gebelik esnasında yapılan konizasyon işlemi çok kanamalı bir girişim haline dönebilir. Ancak, kolposkopik biyopsi ile alınan parçaların patolojik incelemesinde kanser varlığı ekarte edilemiyorsa, konizasyon işlemi gebelik esnasında yapılmalıdır. İdeal dönem ilk 3 ayın sonudur.

 

Serviks kanserinde birincil korunma: HPV aşıları

 

Türkiye'de düzenli pap-smear testi yaptırma oranı diğer gelişmiş ülkelere göre düşük olduğu için, rahim ağzı kanserine yakalanan hastalarımızın büyük bir çoğunluğu artık cerrahi şansının kalmadığı, ileri evrelerde hekime başvurmaktadırlar. Ayrıca prekanseröz olan lezyonların yaklaşık 10 yıllık bir süreç boyunca servikste olduğu göz önüne alınacak olursa, aslında birçok hasta kanser bile olmadan kurtarılabilir. Bu nedenle korunma çok önemli. Ancak bu tip korunma ikincil korunmadır ve infeksiyon alındıktan sonra anlam kazanmaktadır. Birincil korunma, yani infeksiyon alınmadan uygulanacak olan bir aşı ile olan korunma ise, hem HPV infeksiyonunun kişiye geçmesini hem de bu infeksiyona bağlı gelişecek olan preinvazif ve invazif kanserleri önleyecektir. Birincil korunma amaçlı uygulanan HPV aşıları dünyada ve ülkemizde iki firma tarafından kullanıma sunulmuştur. Bunlardan birincisi MSD firması tarafından üretilen ve quadrivalan olan (tip 6, 11, 16 ve 18’e karşı) Gardasil® aşısıdır. Diğeri de GSK firması tarafından üretilen ve bivalan olan (tip 16 ve 18’e karşı) Cervarix® aşısıdır. Her iki aşı da servikal preinvazif lezyonlara karşı 100%’e yakın bir koruma sağlamaktadır. Ayrıca her iki aşı ile invazif kanserlerin %70’ine neden olduğu gösterilen tip 16 ve 18’e karşı korunma sağlandığından, kanserlerin %70’inde korunma sağlanmış olacaktır.

 

HPV aşılarındaki temel özellikler, viral DNA içermemeleri, güçlü immünojenik özelliklere sahip olmaları ve infeksiyöz ya da onkojenik potansiyel taşımamalarıdır. HPV virüsünün kapsidini oluşturan iki ana protein mevcuttur (L1 ve L2) ve aşılarda immünojenik özellik taşıyan ancak DNA içermeyen boş virüs kapsidleri kullanılmaktadır.

 

Aşılamadaki temel hedef infeksiyonu almamış genç kızların aşılanmasıdır. Özellikle 9-13 yaş aralığındaki kız çocukları aşılandığı takdirde, bu kişilerde rahim ağzı kanserinden büyük ölçüde korunma sağlanmış olacaktır. Bu yaş aralığı bazı ülkelerde 26 yaşına kadar uzatılabiliyor. Aslında tüm toplumu aşılayacak olursak bundan 20-30 yıl sonra Türkiye'de hiçbir rahim ağzı kanseri kalmayacaktır. Bazı ülkelerde 55 yaşına kadar olan kadınlara HPV aşısı uygulanmaktadır. Yani yaş sınırı biraz göreceli bir kavramdır. 

 

Aşı koldan, intramusküler olarak ve toplam 3 doz uygulanmalıdır. Cervarix® aşısı 0 (ilk uygulama), 1. ay ve 6. aylarda, Gradasil® aşısı 0 (ilk uygulama), 2. ve 6. aylarda yapılmaktadır. Akut infeksiyon esnasında uygulanmamalıdır. Yatarak uygulanmalı ve uygulama sonrası 10 dakika kadar uzanıp dinlenilmelidir. 

 

Hamilelik döneminde öneriliyor mu?

 

Gebelik sırasında önerilmiyor ama emziren kadınlar aşılanabilir. Gebelikten önce başlanmışsa, devam edilmez, gebelik sona erdikten sonra yeniden aşılamaya baştan başlanarak uygulanabilir. Eğer gebelik öncesi iki doz yapıldı ise, son doz (6. ay dozu) emzirme dönemine bırakılmalıdır ve en son aşıdan en geç 1 yıl sonra yapılmalıdır. İlk doz gebeliğin henüz bilinmediği erken dönemde yapılmış ise, bilinen olumsuz bir etki bildirilmemiş olduğundan, gebeliğin sonlandırılması endikasyonu yoktur.

 

Erkeklere uygulanabiliyor mu?

 

Erkeklerin aşılanması hâlâ tartışılıyor. Çünkü onlarda da kansere yol açmayan genital siğiller oluşuyor ve bunları önlemek için aşılanmanın gerekliliği tartışılıyor. Tercih ederlerse erkeklerin de taşıyıcı olmama adına 9-15 yaş arasında aşılanabileceği bildiriliyor. Ancak toplum sağlığı açısında yapılan değerlendirmelerde, erkeklerin aşılanmasının serviks kanserini önleme açısından, fiyat-maliyet analizinde, kadınların aşılanmasına kıyasla daha yüksek bir maliyet getireceği de bildirilmektedir.

 

 

HPV aşısı canlı bir aşı olmadığı ve hepatit aşıları gibi genetik teknoloji ile hazırlandığı için, birçok kişiye rahatlıkla yapılabilir. Aşının bilinen bir yan etkisi yok. Diğer aşılar gibi yapılan yerde lokal ısı artışı, kızarıklığa yol açabilir. Çok yeni olduğu için uzun dönem koruyuculuğu hakkında kesin bir bilgimiz yok. Ancak 7 yıllık sonuçlara bakıldığında, aşı sonrasında elde edilen antikor titreleri doğal infeksiyon sonrası elde edilen titrlerden 8-10 kat yüksektir. Bu nedenle rapel dozuna gereksinim olmadığı düşünülmektedir.

  • HPV aşıları rutin servikal kanser taramalarının bir alternatifi değildir ve aşı sonrası da yıllık rutin kontroller devam etmelidir. Kişiler infeksiyonu aşıdan evvel almış olabilirler ya da aşılamada olmayan bir tip ile sonradan infekte olabilirler.
  • HPV aşısı uygulaması öncesi HPV testleri, pap-smear testleri gerekli değildir.
  • Aşının tedavi edici bir etkisi yoktur. Önceden alınmış olan infeksiyonlara ya da bunların sonuç olduğu servikal lezyonlar üzerine etkisi yoktur.

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası