hilye i şerif nedir ne demek / Hz. Peygamber'in kelimelerle çizilmiş resmi: Hilye-i Şerif

Hilye I Şerif Nedir Ne Demek

hilye i şerif nedir ne demek

Hilye

Hilye, hilye-i şerîf, hilye-i saâdet ya da hilye-i nebî, Osmanlı hattatlarca yüzyılda geliştirilen bir süsleme sanatı.[1] Kelime anlamı olarak süs, ziynet, güzellik gibi anlamlara gelen hilye bunların yanında suret, sıfat, hilkat gibi anlamlar da taşımaktadır.[2] Evlere hilye asılmasının ev halkını hastalıktan ve kötülükten koruyacağına dair bir inanış olmasına rağmen bu doğru değildir.[3]

Gelişimi[değiştir Son Güncellenme:

Hilye-i Şerif, Peygamber Efendimizin fiziki ve ruhi özelliklerini tasvir ediyor. Müslümanlar arasında Hilye-i Şerif'in ayrı bir önemi ve yeri vardır. Peygamber Efendimizi rüyada görmeye kadar birçok fazileti bulunuyor.

Haberin Devamı

Öneri:
Ayetel Kürsi


Hilye-i Şerif Duası Nedir?

Hilye-i Şerif okunduktan sonra aşağıdaki salavati şerif, diğer adıyla Hilye-i Şerif okunması tavsiye ediliyor.

"Allâhümme salli alâ Muhammedin alâ Nuri Muhammed, Allâhümme salli Muhammedin akli Nuri Muhammedin fakülü Allâhümme salli alâ Muhammedin seyyidnâ Muhammedin desduri, Allâhümme salli alâ Muhammedin Duri Muhammedin Duri, Muhammedin cesedi, Muhammedin alâ cesedi. Birahmetike yâ Erhamerrahimin. Ve salamün alel mürselin Velhamdülillâhi Rabbil Alemin. El Fatiha."

Bu duanın 3 defa okunması tavsiye ediliyor. 3 defa okunduğunda salavat okunmuş sevabı kazanılacağı rivayet ediliyor.

Hilye-i Şerif'in Türkçe Anlamı ve Faziletleri Nelerdir?

Hilye'nin sözlük anlamı "süs, ziynet, kolye" demektir. Manevi anlamı ise, "yaratılış, suret, güzel vasıflar" demektir. Osmanlı kültüründe, Peygamber Efendimizin vasıflarını ifade etmek için kullanılmıştır. Hilyelerde; Peygamber Efendimizin göz, saç, vücut, konuşma şekli gibi fiziki özellikleri tasvir ediliyor. Fiziki özelliklerinin yanı sıra Peygambere duyulan sevgi, saygı, özlem ve şefaat arzusu dile getiriliyor. Hilye-i Şerif'i okumanın, yanında bulundurmanın birçok fazileti bulunuyor.

1- Bulunduğu yere şeytan, zalim idareci, hastalık giremez.
2- Okuyan kişiye fakirlik bulaşmaz.
3- Okuyan kişiye hac sevabı vardır.
4- Kabir azabı görmez, cehennem ateşi ona haram olur.
5- Peygamber Efendimizin şefaatine nail olur.

Hilye-i Şerif Duası Nedir Hilye-i Şerif Okunuşu, Türkçe Anlamı, Faziletleri Nelerdir


Hilye-i Şerîf

Hilye, lügatte; ziynet, süs, yaratılış, sıfat, şekil[1] ve güzel sıfatlar, güzel yüz,  Hazreti Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mübarek vasıflarını ve güzelliklerini anlatan manzum veya mensur eser[2] manalarına gelmektedir.

Edebî sanatlar ve şiir dilinde hilye kelimesi, lügavî manası ile bağlantılı olup kendisine mecâzî anlam yüklenerek, İslâm büyüklerinin sıfatlarını, güzel davranışlarını ihtiva eden bir kelime olarak kullanılmıştır. Hilye kelimesi zamanla daha da özelleşerek Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yaratılışı (fiziki dış görünüşü) ve ahlâkî davranışlarını anlatan, O’nun mübarek şekli şemailini zihinlerde canlandıran manzum ve mensur eserlere özel isim olarak verilmiştir.

Hilye kelimesi Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in fizikî dış görünüşünü, ahlâkî davranışlarını anlatan ve onun sıfatlarını yazı ile veya sözlü olarak anlatıp zihinlerde tasvir ederek canlandıran bir ıstılah hâlini almıştır.

Hilyenin Oluşumuna Zemin Hazırlayan Sebepler

Hazreti Hasan rivayet ediyor. Peygamberimizin hilyesini vassaf iyi bilen dayım Hind ibni Ebi Hâle&#;ye Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vasıflarından sordum ve o vasıfları ezberlemem için tarif etmesini istedim.[3]

Tabiûndan Ebu İshâk naklediyor;

Bir adam Bera ibni Âzib&#;e sordu: &#;Hazreti peygamberin yüzü kılıç gibi mi parlaktı&#; &#;Hayır, ay gibi&#; diyerek cevap verdi.[4]

Said ibni İyas el-Cüveyrî anlatıyor;

Sahabeden Ebu-t Tufeyl&#;in “Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i gören ashap arasından yeryüzünde benden başka kimse kalmadı” dediğini işittim. Bu sebeple ondan Peygamberimizi tarif etmesini istedim.[5]

Zikri geçen hadîslerden anlaşılacağı üzere Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zamanında henüz çocuk yaşındayken sahâbî olan ve İslâm&#;ın ikinci nesli tabiinden olan kimselerin Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üstün vasıflarını öğrenmek ve O&#;nun yüce ahlakını düstur edinip O&#;nun gibi yaşamak isteyen yüce zevatın &#;Bize Peygamberimizi tarif eder misiniz&#; anlamındaki istekleri ve soruları, hilyenin vücut bulup meydana gelmesine sebep olmuştur.

Bu sebeple sahâbe-i kirâm (Radiyallâhu Anhum)un Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şemaili ve hilyesini kendi gözlemleriyle, birbirlerinden farklı bakış açısıyla anlatarak bir bütünü tamamlamışlar ve Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i anlatırken zengin anlamlı güzel kelimeleri seçmişler, sözlü ve yazı ile Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i zihinlerde tasvir ve tahyil ettirme yolunu benimsemişlerdir, yani canlandırmaya çalışmışlardır.

Burada Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hilyesi anlatılırken O&#;nun tasviri ve beşerî güzelliklerinden bahsedilecektir. Zira O&#;nun tüm vasıfları ve nübüvveti hakîkiyyesini bilebilmek mümkün değildir.

Büyük Şeyh Efendi İsmet Garîbullâh(Kuddise Sirruhû) da şöyle buyurmuşlardır;

Ne mümkün vasf olunmak ol habibi,
O Allâh&#;ın sevgilisi Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i tam vasf etmek mümkün değil.
Ana Vassaf hemen Allâh garibi,
Ancak o Rasûlullâh&#;ı ziyade tarif edici, O&#;nun ziyade yakını olan Allâh&#;tır
Ana bî had salat kim ol habibi.

o  Rasûlullâh&#;a sonsuz selam olsun.[6]

Nitekim Molla Aliyyü’l-Karî&#;nin zikrettiğine göre İmam Kurtubî; Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bütün güzellikleri zâhir olmamıştır, şâyet o tüm güzelliğiyle zâhir olsaydı, Ashâbı O&#;na nazar edip bakmaya takat getiremezlerdi.&#; demiştir.[7]

Hilye-i Şerîf

Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hilyesini anlatan birçok Hadîs-i Şerifler mevcuttur. Onun sevgili reyhanesi, torunu olan Hazreti Hasan(Radıyallâhu Anh)dan bir rivâyet ile yetinmeyi uygun gördük.

Hazreti Hasan(Radıyallâhu Anh) şöyle naklediyor; &#;Peygamberimizin vasıflarını çok iyi tarif eden dayım Hind ibni Ebî Hâle’ye O&#;nun vasıflarını sordum ve ezberlemek için tarif etmesini istedim.&#; ibni Ebî Hâle şu şekilde anlattılar;

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yaratılış itibariyle heybetli ve ihtişamlıydı. (Gözlerde ve gönüllerde mânevî bir büyüklüğü ve ağırlığı vardı.)  Yüzü dolunay halindeki ayın parlaklığı gibi parlardı.

Orta boyludan biraz uzun, uzun ince olanlardan kısa, başı şerifleri büyük idi. Saçları kıvırcık ile düz arası idi. Saçları kendiliğinden ikiye ayrılacak kadar uzamış ise onları başının iki yanından salıverirdi. Uzamamış ise ayırmazlardı. Uzattıkları zaman saçları kulak yumuşaklarını geçerdi.

Rasûlüllâh&#;ın rengi nurani beyaz idi, alnı geniş idi, kaşları gür, uzun ve kavisli (hilâl gibi) birbirine yakın idi, iki kaşının arasında bir damar vardı, öfkeli hallerinde kabarırdı. Burnunun orta kısmı biraz yüksek, ucu inceydi. Mübarek burnunun üstünde O&#;nu yüksek gösteren bir nur vardı. Dikkatlice bakmayan kimseler O&#;nun burnunu kemerli zannederdi.

Sakal-ı şerifleri sık ve gür, yanakları düz idi. Mübarek ağızları geniş, ön dişlerinin arası seyrek idi.

Mesrûbe (göğüs çukurundan göbeğine uzanan ince bir ip gibi kılları) var idi. Saf gümüş parlaklığında pürüzsüz bir boyun yapısına sahip idi. Vücudunun bütün azaları birbiriyle uyum halinde idi. Ne şişman, ne de zayıf idi. Göğsü ve karını aynı hizada düz idi. Göğsü ve iki omuz araları geniş idi. Kemik eklemleri irice, vücudunun tüysüz yerleri nurlu idi.

Boğaz çukuru ile göbeği arasına uzanan çizgi gibi kıllar dışında memelerinde ve karnında kılları yok idi. Kolları omuzları ve göğsünün üst tarafı ise kıllı idi. Bilekleri uzun, el ayakları geniş, el ve ayakları dolgun, parmakları ise uzun ve iri idi. (Ravi burada tereddüt eder, İbni Ebi Hâle, Hazreti Peygamber&#;in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) parmakları kalınca idi demiş de olabilir.)

Ayaklarının altındaki iç kavisler pürüzsüz olup düztaban değildi. Ayaklarının üstü pürüzsüz olup üzerinden su rahatlıkla akardı. Yürürken ayaklarını yerden kaldırıp hafif öne eğimli yürürlerdi.

Adımlarını uzun atmakla beraber sükûnet ve vakar üzere yürürlerdi. Bir şeye iltifat edip döndüklerinde bütün vücuduyla dönerlerdi. Gözlerini kısar ve genellikle yere bakarak yürürlerdi. Yere doğru olan bakışları, gökyüzüne olan bakışlarından daha çok idi. Genel olarak göz ucuyla bakarlar idi. Arkadaşları ile yürürken onları öne takdim eder, kendileri arkadan yürürler idi. Yolda karşılaştığı kimselere onlardan önce selam verirlerdi.[8]

Dipnotlar


[1] el-Mevârid, s -hly- maddesi.
[2] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Lugat, s
[3] Tirmizî, Şemâil-i Muhammediyye, funduszeue.info, hadis no:7
[4] Tirmizî, Şemâil-i Muhammediyye, funduszeue.info, hadis no
[5] Tirmizî, Şemâil-i Muhammediyye, funduszeue.info, hadis no
[6]Risâle-i Kudsiyye Tercemesi, c.1 s, İstanbul
[7] Molla Aliyyü’l-Karî, Cem‘u’l-Vesâil fî Şerh-i şemâil, s.9, nşr: Mustafa Halebî, Mısır.
[8] Tirmizî, Şemâil-i Muhammediyye, funduszeue.info, hadis no

Etiketler: Peygamber Efendimiz HakkındaPeygamber Efendimizin SuretiPeygamberimizin GörünüşüŞemâil-i MuhammediyyeŞemaili Şerif

Hilye-i Şerif Nedir? Hilye-i Şerifin Faziletleri Nelerdir?

Hilye nedir? Hilye-i şerîf yazmanın ve ona bakmanın faziletleri nelerdir? Hilye-i şerîf nereden geliyor? İşte cevapları

Hilye, lügatte süs, ziynet, yüz ve rûh güzelliği demektir. Istılahta ise, Hazret-i Peygamber’in, beşer kelâmının imkânları nisbetinde kelimelerle çizilmiş resmidir.

Nahîfî şöyle der:

“Muhakkak ki bir kimse, hilye-i şerîf yazsa ve ona çok nazar eylese, Allâh Teâlâ o kimseyi hastalık ve sıkıntılardan ve ânî ölümden hıfzeyler. Şâyet bir yere sefer ettiğinde berâberinde götürürse, o seferinde dâimâ Hakkın muhâfazasında olur.”

Birçok İslâm müellifi, hilye-i şerîfenin sayısız fazîletleri hakkında düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Hattâ Hazret-i Peygamber’i rüyâda görmek için de hilye-i şerîfeyi teberrüken ezberleme an’anesi, birçok İslâm ülkesinde hâlâ mevcuttur.

HZ. PEYGAMBER’İ ANLATMADA KELİMELERİN KİFÂYETSİZLİĞİ

Bununla berâber düşünmek lâzımdır ki, Habîb-i Ekrem Efendimiz’in “nûrun alâ nûr”, yâni nûr üstüne nûr diye tavsîf edilen mübârek sîmâsını sözle tasvîr ederken kelimelerin kifâyetsizliği kadar, beşerin O’nun hakîkatini müşâhede ve idrâkteki mutlak aczi de hesâba katılmalıdır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ın insanoğluna lutfettiği bütün güzellikleri şahsında toplayan o eşsiz varlığı, kâmil mânâda târif edebilmek mümkün değildir. Nitekim Hâkânî’nin dediği gibi:

Gelmemiştir bilir eşyâ ânı,
Yaradılmışta O’nun akrânı…

“Bütün varlıklar O’nun hak Peygamber olduğunu bilir. Çünkü yaratılmışlar arasında O’nun benzeri hiçbir zaman vücûda gelmemiştir.”

Güzeller Güzeli Efendimiz’in kelimelerle resmini çizmeye çalışan bu tasvirler, saâdet devrine eremeyen ve hasretle yanan gönülleri bir nebze olsun teskîn ve tesellî etmektedir. Efendimiz’i anlatan değerli rivâyetleri nakleden kimseler, bize âdeta deryâdan bir katre sunmaktadırlar. Bu katredeki ummânı görmeye çalışan mü’minler, Hazret-i Peygamber’e olan muhabbetlerini artırarak O’nun üsve-i hasenesinden istifâde etmeye, şemâil ve ahlâkı ile mütehallî olmaya gayret göstermişlerdir.

Hakîkaten insanın gönlü, fıtratı îcâbı dâimâ güzelliğe doğru meyleder, onunla berâber olmak ister. Bu câzibe sebebiyle zihni dâimâ onunla meşgul olur. Gönlünde rûh ve ahlâk bakımından mahbûbuna benzeme arzusu doğar. Netîcede sevdiği şahsı örnek alarak onun hâliyle hâllenmeye başlar. Bu fıtrî temâyül sebebiyle şemâil-i şerîfin, Peygamber Efendimiz’e olan iştiyak, muhabbet ve ittibâyı artırmaya vesîle olacağı muhakkaktır.

HİND BİN EBİ HALE'NİN HZ. PEYGAMBER’İ TARİFİ

Nitekim Hazret-i Hasan, üvey dayısı Hind bin Ebî Hâle’ye Resûlullâh’ın hilyesini sorarken, içinde bulunduğu hâlet-i rûhiyeyi şu sözleriyle dile getirmiştir:

“Dayım Hind bin Ebî Hâle, Allâh Resûlü’nün hilyesini çok güzel anlatırdı. Kalbimin O’na bağlı kalması ve O’nun izinden gidebilmem için, dayımın Allâh Resûlü’nden bir şeyler anlatması benim çok hoşuma giderdi.” (Tirmizî, Şemâil, s. 10)

Gül yüzlü Efendimiz’in şemâilini dinlemeye doyamayan Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, O’nun mübârek cemâlini babaları Hazret-i Ali’den da birçok defâ dinlemişler ve bizlere nakletmişlerdir.

Acabâ yazılan şemâil-i şerîfeler, Hazret-i Peygamber’in hakîkatinin kaçta kaçını ifâde edebilir?!. Muhakkak ki şemâil-i şerîfeyi, herkes gönlündeki muhabbet nisbetinde ve kelimelerin mahdut muhtevâsı içinde idrâk edebilir.

HİLYE-İ ŞERİF (PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞEMÂİLİ)

Biz de bu sahadaki aczimizi îtirâf ile birlikte, bizlere kadar ulaşan rivâyetlerden gönlümüze akseden şebnemler misâli, hilye-i şerîfeyi teberrüken nakletmeyi arzu ettik. Muhtelif rivâyetlerde hulâsaten şöyle buyrulmaktadır:

Resûl-i Ekrem, uzuna yakın orta boylu idi.

Yaratılışı fevkalâde dengeli olup mütenâsip bir vücûda sâhipti.

Göğsü geniş, iki omuzlarının arası açıktı. İki kürek kemiği arasında nübüvvet mührü vardı.

Kemikleri ve eklemleri irice idi.

Teni gül gibi pembemsi beyaz, nûrânî ve parlak, ipekten yumuşaktı. Mübârek vücûdu dâimâ temiz idi ve râyihası ferahlık verirdi. Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri, en güzel kokulardan daha hoş bir letâfette idi. Bir kimse O’nunla musâfaha etse, bütün gün O’nun latîf kokusu ile mütelezziz olurdu. Sanki güller, kokusunu O’ndan almıştı. Mübârek elleriyle bir çocuğun başını okşasalar, o çocuk, güzel kokusuyla diğer çocuklardan ayırt edilirdi.

Terlediği zaman teni, gül yaprakları üzerindeki şebnemleri andırırdı.

Sakalı gür idi. Uzattığı zaman, bir tutamdan fazla uzatmazdı. Vefât ettiklerinde, saçlarında ve sakallarında yirmi kadar beyaz vardı.

Kaşları hilâl gibi olup iki kaşı arası birbirinden uzakça ve açık idi.

İki kaşı arasında bir damar bulunuyordu ki, Hak için öfkelendiği zaman kabarırdı.

sakaliserif

İnci gibi dişleri olup dâimâ misvak kullanır, sık sık kullanılmasını tavsiye ederlerdi.

Kirpikleri uzun ve siyah idi. Gözleri büyükçe, siyahı tam siyah, beyazı tam beyaz idi. Sanki gözlerinde kudret eliyle ezelde çekilmiş bir sürme vardı.

Müstesnâ rûhî yapısının kemâli gibi, vücut yapısının cemâli de eşsizdi.[1]

Sîmâsı, geceleyin ayın on dördü gibi parlardı. Hazret-i Ayşe buyurur ki:

“Resûlullâh’ın yüzü o kadar nûr saçardı ki, gece karanlığında, ipliği iğneye O’nun yüzünün aydınlığında geçirirdim.”

İki kürek kemiği arasında nübüvvetine âit ilâhî bir nişan vardı. Birçok sahâbî, onu öpebilmenin aşkıyla yanardı. Vefâtı esnâsında bu mührün gayb âlemine gitmesi, irtihâlinin tasdîki oldu.[2]

Mübârek ve nûrânî vücûdu vefâtından sonra hiçbir değişikliğe uğramamıştı. Nitekim Hazret-i Ebûbekir, mahzûn, mağmûm, gözü ve gönlü yaşlı bir şekilde “Varlık Nûru”na nazar ederek:

“Hayâtın gibi vefâtın da ne güzel yâ Resûlallâh!..” demiş ve mübârek alınlarına dudaklarını değdirmiştir.

Allâh Resûlü’nün rik­kat-i kal­biy­e­si­nin de­rin­li­ği­ni îzâh et­mek müm­kün de­ğil­di.

Fu­zû­lî söz söy­le­me­yip her ke­lâ­mı hik­met ve na­sî­hat idi. Lü­ga­tin­de as­lâ dedi­ko­du ve mâ­lâ­yâ­ni yok­tu. Her­ke­sin akıl ve id­râ­ki­ne gö­re söz söy­ler­di.

Mü­lâ­yim ve mü­te­vâ­zî idi. Gül­me­sin­de kah­ka­ha gi­bi aşı­rı­lık ol­maz­dı. Dâimâ mü­te­bes­sim­di.

O’nu an­sı­zın gö­ren kim­se­yi haş­yet sa­rar­dı. O’nun­la ül­fet ve soh­bet eden kim­se, O’na cân u gö­nül­den âşık ve mu­hib olur­du.peygamberimizinmesi

De­re­ce­le­ri­ne gö­re fa­zî­let er­bâ­bı­na ih­ti­râm ey­ler­di. Ak­ra­bâ­sı­na da zi­yâ­de ik­râm eder­di. Ehl-i beytine ve ashâbına hüsn-i muâmele ettiği gibi, diğer insanlara da rıfk ve lutuf ile muâmele eder­ ve:

“Hiçbi­ri­niz ken­di nef­si için is­te­di­ği­ni, mü’min kar­de­şi için de is­te­me­dik­çe kâ­mil mü’­min ola­maz.” bu­yu­rur­du. (Bu­hâ­rî, Îman, 7; Müs­lim, Îman, )

Hiz­met­kâr­la­rı­nı pek hoş tu­tar­dı. Ken­di­si ne yer ve ne gi­yer­se, on­la­ra da onu ye­di­rir ve giy­di­rir­di. Cö­mert, ik­ram sâ­hi­bi, şef­kat­li ve mer­ha­met­li, gerektiğinde ce­sur ve îcâbında ha­lîm idi.

Ahit ve vaadin­de sâ­bit, sö­zün­de sâ­dık idi. Ah­lâk gü­zel­li­ği, akıl ve ze­kâyö­nüy­le de cüm­le in­san­lar­dan üs­tün ve her tür­lü medh ü se­nâ­ya lâ­yık idi. Sû­re­ti gü­zel, sî­re­ti mü­kem­mel, mis­li ya­ra­tıl­ma­mış bir vü­cûd-i mü­bâ­rek idi.

Re­sû­lul­lâh’ın hüz­nü dâ­imî, te­fek­kü­rü sü­rek­liy­di. Za­rû­ret ol­mak­sı­zın ko­nuş­maz­dı. Sü­kû­net hâ­li uzun sü­rer­di. Bir sö­ze baş­la­yın­ca ya­rım bı­rak­maz, onu ta­mam­la­ya­rak bi­ti­rir­di. Az söz­le çok mâ­nâ­lar ifâ­de eder­di. Söz­le­ri tâ­ne tâ­ne idi. Ne lü­zû­mun­dan faz­la ne de az idi. Ya­ra­tı­lış ola­rak yu­mu­şak huy­lu ol­ma­sı­na rağ­men gâ­yet sa­lâ­bet­li ve hey­bet­li idi.

Öf­ke­len­di­ği za­man ye­rin­den kalk­maz­dı. Hakka îti­raz edil­me­si­nin, hak­kın çiğ­nen­me­si­nin hâ­ri­cin­de öf­ke­len­mez­di. Kim­se­nin far­kı­na var­ma­dı­ğı bir hak çiğ­nen­di­ği za­man öf­ke­le­nir, hak ye­ri­ni bu­lun­ca­ya ka­dar öf­ke­si de­vâm eder­di. An­cak hak­kı tev­zî et­tik­ten son­ra sü­kû­ne­te bü­rü­nür­dü. As­lâ ken­di­si için öf­ke­len­mez­di. Şahsına mahsus durumlarda ken­di­si­ni de mü­dâ­faa et­mez, kim­sey­le mü­nâ­ka­şa­ya gi­riş­mez­di.

O, kim­se­nin hâ­ne­si­ne izin al­ma­dan gir­mez­di. Evi­ne gel­di­ği za­man da ev­de ka­la­ca­ğı müd­de­ti üçe bö­ler­di; bi­ri­ni Al­lâh’a ibâ­de­te, di­ğerini âi­le­si­ne, üçün­cü­sü­nü de şah­sı­na ayı­rır­dı. Ken­di­si­ne ayır­dı­ğı za­mâ­nı­nı, avâm-ha­vâs in­san­la­rın hep­si­ne tah­sîs eder, on­lar­dan kim­se­yi mah­rum bı­rak­maz­dı. Hep­si­nin gön­lü­nü fet­he­der­di.

hirka

Re­sû­lul­lâh’ın her hâl ve ha­re­ke­ti, zikrullâh ile idi.

Bel­li bir ye­rin­de otur­ma­nın âdet edi­nil­me­si­ni ön­le­mek için mes­cid­le­rin her ye­rin­de otur­du­ğu olur­du. Yer­le­re ve ma­kam­la­ra kudsiyyet izâ­fe edil­me­si­ni ve mec­lis­ler­de te­keb­bü­re me­dâr ola­cak bir ta­vır ta­kı­nıl­ma­sı­nı is­te­mez­­di. Bir mec­li­se gi­rin­ce, ne­re­si boş kal­mış­sa ora­ya otu­rur, her­ke­sin de böy­le yap­ma­sı­nı ar­zu eder­di.

Kim O’ndan her­han­gi bir ih­ti­yâ­cı­nı gi­der­mek için bir şey is­tese, o is­ter ehem­mi­yet­li, is­ter ehem­mi­yet­siz ol­sun, onu ye­ri­ne ge­tir­me­den hu­zur bu­la­maz, ih­ti­yâ­cı hal­let­me­si müm­kün ol­ma­dı­ğı tak­dir­de, hiç ol­maz­sa gü­zel bir söz ile mu­hâ­ta­bı­nın gön­lü­nü al­mak­tan ge­ri kal­maz­dı. O, her­ke­sin dert or­ta­ğı idi. İn­san­lar, han­gi ma­kam ve mev­kî­de olur­sa ol­sun, zen­gin-fa­kir, âlim-câ­hil, O’nun ya­nın­da in­san ol­mak hay­si­ye­tiy­le mü­sâ­vî bir mu­âme­le­ye nâ­il olur­lar­dı. Bü­tün mec­lis­le­ri ilim, hi­lim, ha­yâ, ihlâs, sa­bır, vakar, te­vek­kül ve emâ­net gi­bi fa­zî­let­le­rin câ­rî ve hâ­kim ol­du­ğu bir ma­hal­di.

Ayıp ve ku­sur­la­rı sebebiyle kim­se­yi kı­na­maz, îkâz etmek zarûreti hâsıl olunca bu­nu, kar­şı­sın­da­ki­ni rencide et­me­ye­cek şe­kil­de zarif bir îmâ ile ya­par­dı.

“Müs­lü­man kar­de­şi­nin uğ­ra­dı­ğı fe­lâ­ke­ti se­vinç­le kar­şı­la­ma! Al­lâh Te­âlâ onu rah­me­tiy­le fe­lâ­ket­ten kur­ta­rır da se­ni imtihan eder.” buyururdu. (Tir­mi­zî, Kı­yâ­met, 54)

Hiç kim­se­nin zâ­hi­re çık­ma­mış ayıp ve ku­su­ruy­la meş­gul ol­ma­dı­ğı gi­bi, bu tür hâlle­rin araş­tı­rıl­ma­sı­nı da şid­det­le meneder­ler­di. Zî­râ baş­ka­la­rı hak­kın­da zan ve te­ces­süs, ilâ­hî emir­ler­le menolun­muş­tu.

Se­vâ­bı­nı um­du­ğu mesele­ler hâ­ri­cin­de ko­nuş­maz­dı. Soh­bet mec­lis­le­ri vecd için­de idi. O ko­nu­şur­ken et­râ­fın­da­ki­ler öy­le bü­yü­le­nir ve can ku­la­ğıy­la din­ler­di ki, Hazret-i Ömer’in ifâ­de­si vec­hi­le, baş­la­rı­na bir kuş kon­muş ol­sa, uç­ma­dan sa­at­ler­ce du­ra­bi­lir­di. O’ndan as­hâ­bı­na ak­se­den edeb ve ha­yâ o de­re­ce­de idi ki, ken­di­si­ne su­âl sor­ma­yı bi­le -ço­ğu ke­re- cür’et te­lâk­kî eder ve çöl­den bir be­de­vî ge­le­rek Hazret-i Pey­gam­ber’le soh­be­te ve­sî­le ol­sa da, O’nun feyz ve rû­hâ­ni­ye­tin­den is­ti­fâ­de et­sek di­ye bek­ler­ler­di.[3]

Hattâ heybetinden çekindikleri için iki sene soru soramadan bekleyenler vardı. Mehâbetinden mübârek yüzüne bakamazlardı.

Amr bin Âs (a.s.) şöyle demiştir:

“Resûlullâh ile uzun zaman birlikte bulundum. Fakat O’nun huzûrunda duyduğum hayâ hissi ve O’na karşı beslediğim tâzîm duygusundan dolayı, başımı kaldırıp da doya doya mübârek ve nûrlu çehrelerini seyredemedim. Eğer bugün bana, «Bize Resûlullâh’ı tavsîf et, O’nu anlat.» deseler, inanın anlatamam.” (Müslim, Îman, ; Ahmed, IV, )

O’nun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse, “Ben, bundan önce de sonra da O’nun bir benzerini aslâ görmedim!” demekten kendini alamazdı.[4]

Bir gün Hâlid bin Velid (r.a.) Arap kabîlelerinden birine uğramış ve kabîle reisi kendisine:

“–Yâ Hâlid! Bize Allâh’ın Resûlü’nü, sûret ve sîreti ile tasvîr et.” demişti. Hâlid (r.a.) ise:

“–Bu imkânsız, buna kelimeler yetişmez.” deyince, kabîle reisi:

“–O hâlde hiç olmazsa tasavvur ve idrâkin nisbetinde hulâsa et.” dedi. Bunun üzerine Hâlid (r.a.) şu muhteşem cevâbı verdi:

“–Sana şu kadarını söyleyeyim ki, gönderilen, gönderenin kadrince olur. Gönderen, Kâinâtın Hâlıkı olduğuna göre, gönderdiğinin şânını var sen hayâl ve tasavvur eyle!..” (Münâvî, V, 92; Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye Tercümesi, s. )

O’ndaki güzellik, heybet, nûrâniyet ve letâfet o derecede idi ki, Allâh’ın Peygamberi olduğuna dâir, ayrıca bir mûcize, delil ve burhâna ihtiyaç yoktu.

Hâsılı, O’nun ahlâkı Kur’ân idi. Bunu Muallim Nâci ne güzel ifâde etmiştir:

Hüsn-i Kur’ân’ı görür insan olur hayrân Sana

Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân Sana

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri de, Allâh Resûlü’nün ahlâk-ı hamîdesinin bütün varlıkları şevke getirdiğini şöyle ifâde eder:

“O ne güzel bir cömerttir ki, O’nun cömertlik fışkıran varlığı sâyesinde denizden inci, sert taştan yâkut ve dikenden gül çıkar. Eğer bahçede O’nun güzel ahlâkından bahsedilirse, sevinçten ağzını açıp gülmeyen, yâni açılmayan bir gonca göremezsin.” (Dîvân, s. )

Bütün güzellikler, Resûlullâh’ta toplanmıştı. Vücûdundan âdeta nûr saçılırdı. Ancak yine de Allâh Resûlü’nü bütün güzelliği ile kimse görebilmiş değildir. Nitekim İmâm Kurtubî şöyle der:

“Resûlullâh’ın hüsn-i cemâli tamâmen zâhir olmamıştır. Eğer varlığının bütün güzellikleri olanca hakîkati ile görünseydi ashâbı ona bakmaya tâkat getiremezdi.” (Ali Yardım, Peygamberimiz’in Şemâili, s. 49)

Resûlullâh’ın şâiri Hassân bin Sâbit (r.a.), O’nun hilkatteki eşsizliğini şu şekilde mısrâlara dökmektedir:

(Yâ Resûlâllah! Benim gözüm, Sen’den daha güzelini görmemiştir. Hiçbir kadın Sen’den daha güzelini doğurmamıştır. Sen, bütün ayıp ve noksanlardan berî olarak yaratıldın. Sanki Yaratan, Sen’i arzu ettiğin gibi yaratmış…)

hilyeiserif

Dipnotlar:

[1] Bkz. Hâkim, III, 10; Ahmed, I, 89, 96, , ; IV, ; İbn-i Sa’d, I, , , ; II, ; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, VI, ; Tirmizî, Şemâil, s.

[2] Tirmizî, Şemâil, s. 15; İbn-i Sa’d, II,

[3] İbn-i Sa’d, I, , , ; Heysemî, IX,

[4] Ahmed, I,

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafâ 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Peygamber Efendimiz’in Fiziksel Özellikleri Nelerdir?

Peygamberimizin Kelimelerle Çizilen Resmi

PAYLAŞ:                

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası