hanefilerin itikatta bağlı olduğu mezhebin kurucusu / Hanefilerin Maturidi mezhebine tabi olmaları hakkında bilgi verir misiniz? | Sorularla İslamiyet

Hanefilerin Itikatta Bağlı Olduğu Mezhebin Kurucusu

hanefilerin itikatta bağlı olduğu mezhebin kurucusu

kaynağı değiştir]

Fakat Ebû Hanife'nin bu künyeyi nasıl aldığı konusunda çeşitli tartışmalar mevcuttur. En çok kabul görmüş açıklama, hanif sözcüğünün kullanımlarından olan "İslam'a kuvvetle bağlı olan kişi" anlamında, Ebu Hanife'nin İslam'a fazlasıyla bağlı olduğunu belirtmek için verildiği yönündedir. Kesin olan şey, mezhebin ismini kurucusundan aldığıdır.

Ebu Hanife'nin asıl adı Numan'dır. Babasının adı ise Sabit'tir. Hicretin yılında doğmuş, yılında Bağdat'ta ölmüştür. En büyük imam anlamında İmam-ı Azam da denilen Ebu Hanife'nin talebeleri, onun rivayet ettiği görüşleri toplayarak sistemleştirmişler, Onun görüşlerinden yeni yeni eserler telif etmişlerdir. Böylece İmam-ı Azam'ın görüşleri bir mezhep halini almıştır. Hanefi mezhebi; daha çok Türkiye, Suriye, Irak, Pakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan; Çin'in Sincan Uygur Eyaleti'nde, Kafkaslar ve Balkanlar'da yaygınlık kazanmıştır.

Hüküm çıkarma[değiştir

Wilferd Madelung

Çev.: Sönmez Kutlu

Kufe’de Hanefî İslam hukuk ekolünün kurucusu olan Ebû Hanîfe(/)’ninöğretisi,kendisi hayatta iken Orta Asya’da yayılmaya başladı. Onun Orta Asyalı öğrencilerinden bazıları, Belhî ve Mervezî nisbesiyle bilinir. Belh,bu ekolün geniş halk desteği elde ettiği Doğu İslam dünyasındakiilk büyük merkezi oldu. Akabinde Hanefî mezhebinin diğer merkezleri, birbiri ardısıra, Maveraünnehir’inbüyük kasabalarında inkişaf etti. Semerkant, önemli rakibi Buhara ile birlikte, Samanilerin ilk dönemlerinde Doğu Hanefî mezhebinin önde gelen medresesininmerkezi oldu. Daha sonraki dönemde Harezmve belli ölçüdeCürcan , Hanefi eğitimi verenbaşarılı bir medreseye ev sahipliği yapmaya başladı. Bu mahallî medreseler, muhtemelen tamamen soyutlanmadan ve birbirinden etkilenmeksizin hep birlikte gelişti ve farklı kimliklerini sürdürdü.Onlar,bir grup olarak, İslam dünyasının merkezi eyaletlerinden Irak, Batı İran ve diğer yerlerdeki medreselerin geleneklerinden farklı olan bir Doğu Hanefî geleneği oluşturdular.

Hanefî mezhebinin dikkat çeken ilk parlayışı Doğu’da olmasına rağmen, bir bütün olarak bu ekolün liderlik ve saygınlıkmerkezi yüzyıllar boyu tartışmasız İslam’ınbaşşehriBağdat oldu. Mezhebin kurucusu burada öldüvemezarıziyaretgaha dönüştürülen türbe oldu. Bağdat, Abbasî hilafetinin başkenti olduğu için, tabii olarak, çeşitli fıkhî ve kelamî mezheplerin en önde gelen öğretim merkezi haline geldi veonların en seçkin bazı bilginlerinin cazibe merkezi oldu. Ebû Hanîfe’nin mezhebi, uzun süre Halifelerce desteklendiği için, diğer fıkhî mezheplerden bazılarıyla rakebet ederek burada gelişti. II/VIII. asırda Ebû Yusuf ve Muhammed eş-Şeybânî; III./IX. asırda EbûŞuca’ es-Selcî ve el-Hassâf; IV./X. asırda Ebû’l-Hasan el-Kerhî ve Ebû Bekir er-Razîel-Cassâs ve V./ XI. asırda el-Kudûrîgibi dünyaca ünlü pek çok Hanefî alim burada yaşadı ve burada ders verdi. Orta Asya’nın medrese geleneği burada pek az etkili oldu ya da tamamen ihmal edildi. Semerkant’ta Maturidî Kelam ekolünün yükselişi, çok sonraları iki büyük ortodoks Sünnî kelam ekollerinden biri olarakkabul edilmesi sebebiyle, Irak ve Batı İran’da bir yüzyılı aşkın süre boyuncadikkatleri çekmedi.

Bu durum, V./XI. asrın ortalarında tamamen değişti. Hanefi mezhebinin en saygın merkezi olarak görülen Bağdat’ın üstünlüğü / yılında el-Kudûrî’nin ölümüyle birlikte tamamen sona erdi. Ebû Hanîfe Ekolü’nün cazibe merkezi, doğuyaOrta Asya’daki başarılı Hanefî eğitim merkezlerine kaydı. Bu ekol, İslam dünyasının batı bölgelerinde, Abbasî hilafetinin ilk günlerinden itibaren rağbetten düşmüştü. Hanefilik, kısmenorada devletle eskiden beri var olan yakın işbirliği içerisinde olması dolayısıyla,Fâtimî Şiî yönetime karşı çok az direnebilmişti. Bu yüzden Hanefi ekolü Fâtimî hilafetinin ilk dönemlerinde Mağripte tamamen ortadan kaldırıldı ve Mısır ile Suriye’nin büyük bir bölümünde de etkisi zayıfladı.

Bununla birlikte Orta Asya Hanefiliğinin yıldızının parlamasının öncelikle Selçuklu Türkleri’nin İslam’ınilk önemli merkezlerinedoğru batı istikametinde yayılmasıyla yakından ilişkisi vardı. Selçukluların geldiği boy olan Doğu Oğuz Türkleri, IV./X. asırda İslam’ı benimsemiş ve Maveraünnehir Hanefi mezhebi geleneğinin samimi mensupları olmuşlardı. Selçuk Türkleri İslamî ortodoksiyi bu mezhep geleneğiyle tanımlamayı tercih ettiler ve onu temsil eden alimlere büyük saygı gösterdiler. Her nereye gittilerse, Doğu Hanefi alimlerini de beraberlerinde götürdülervemevcut mahalli Hanefi alimler yerinekadı, vaiz ve öğretmen olarak önemli mevkilere onları tayin ettiler. Selçuklu Sultanları, Doğu Hanefi alimlerini danışman olarakve onlarıönemli diplomatik hizmetlerde elçi olarakgöndermeyi tercih etti. Her nerede bir Hanefî medrese kurulduysa, oradaki müderrislik makamları Doğu Hanefilerine verildi. Aslında çoğu kez böyle medreseler, özellikle Orta Asya asıllıseçkin Hanefi bir alimi cezbetmek ve onu desteklemek amacıyla inşa edilerek ona bahşedildi.

Ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk, Siyasetname adlı eserinde Türk yöneticilere, devlet işlerinde vezir ve memur olarak sadece Horasanlı Hanefî ve Şafiîleri görevlendirmelerinitavsiye etti. ÇünküIraklıların aksine gerçek ve sahih iman sahipleri oldukları için onlara güvenilebilirdi. Halbuki Iraklıların tamamıDeylemileri destekleyen, Türkleri aldatan sapık Şiîlerdi. Irak Batı İran’ı içine alırken Horasan, bu dönemin dilinde, Müslüman Orta Asya’nın tamamı demekti. NizamülmülkSultan Alp Arslan’ı daGazneli Mahmut gibi bu siyaseti destekleyenlerdenbirisi olarak zikreder. Tabii ki bu soyut bir fikir değildir; bilakis Selçuklu Türkleri arasında müşterek bir temayül olarak görülmektedir. Bu sebeple Hanefî Türkler,özellikle dini görevler için daima Hanefileri Şafiilerden daha fazla tercih etti. Öyleki Şafiî vezir Nizamülmülk, Şafiilere Hanefilerleeşit muamele yapılmasını seafoodplus.infoğu Hanefî alimlerini tercih etme siyaseti, Selçuklular dönemi ve Selçuklular sonrası dönemdeOrta Asya’dan batıya Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu’ya ciddi bir göç dalgasının yaşanmasını teşvik seafoodplus.info göç VII./XIII. asırda azalmaksızın devam etti, Orta Asya’da Moğol saldırılarının sebep olduğu tahribatla kısmenarttı ve VIII./XIV. asırda yavaş yavaş düştü.

Biz , Tuğrul Beğ’inaşamalı olarak İran’ı ele geçirdiğinde onun toplumsal hayatta Hanefî mezhebinin saygınlığını artırmak içinve onun otoritesini diğer fıkhî mezheplerinkinin üstüne çıkarabilmek içingösterdiği çabayı ele alabiliriz. Nisabur’a gelir gelmez,önceden beri Şafiilerin elinde bulunan Şafiilere ait birCaminin hatiplik görevini ve şehrin reisliğinionlaravermek suretiyle Hanefilerin yetkisini genişletti. / yılında Rey şehrini aldığında, Hanefiler için onlara ait yeni bir cami yaptırarakNisaburlu Hanefi Saidî ailesine mensup iki kişiyi birbiri ardına baş kadı olarak tayin seafoodplus.infoın her ikisi de onun tarafından diplomatik bir görev için gönderildi.[1] O, / yılında İsfehan’ı ele geçirdi ve çok geçmeden orayı saltanatının geriye kalan oniki yılı için payitaht seçti. MaveraünnehirliHanefi Ali b. Ubeydullah el-Hatıbî’yi başkadı olarak tayin etti ve tekrar (Şafiilere ait)caminin kontrolünü, şehir sakinleri arasında küçük bir azınlığı oluşturmalarına rağmen,Hanefilere teslim etti. el-Hatıbî, Nesef (Nahşeb) doğumlu idi ve Ebû Bekir es-Serahsî’nin hocası meşhur Buharalı Hanefî alimAbdulazîz b. Ahmed b. Nasr el-Halvânî (öl. veya /)’nin oğlu Ahmed b. Abdilaziz el-Halvânî’den Buhara’da ders aldı. Onun Nisabur’da[2] ders aldığı diğer hocası, Gazneli Mahmûd tarafından başkadı olarak atanmış olan Ebû Muhammed Abdullah b. el-Hüseyin el-Nâsihî ( öl. /) idi. Tuğrul Bey, onu Bağdad’a özel bir görevle gönderdi. Orada, başkalarıyla tartışmaya girmemiş olanŞâfiî alimEbû Nasr Abdusseyyid b. Muhammed b. es-Sebbâğ ile tartıştı. Bu yüzden el-Hatîbî’nin öğrencisi onu, hayatını ilme vakfetmiş, zühd hayatı süren ve yöneticilerle birlikte olmayı hoş görmeyen birisi olarak tanımlamaktadır. Tuğrul Bey’in ölümünden sonra,/ yılında Hac esnasında ölümüne kadar başkadı olarak görevine devam ettiği halde, onunher hangi bir sultanla görüşmekten kaçındığı söylenmektedir.

Ali el-Hatîbî’den sonra başkadılık makamına önce kardeşi Ebû Tâhir Muhammed, daha sonra oğlu Ebû İsmâîl geçti. İkincisi, Sultan Muhammed b. Melikşah’ıyönetimdeki Iraklı görevlileri Horasanlıların lehine tasfiye etmesi konusunda ikna etti. Öyleki onun bu girişimi, katip ve tarihçi İmâduddin’in şiddetli eleştirisine sebep oldu. Ubeydullah bir İsmailî tarafından Hemedan camiinde /yılında öldürüldü.

Hatîbî ailesi, en azından /’e kadar İsfehân’ın yönetimde etkili olmaya devam etti. Bu aileyle işbirliği yapan Maveraünnehirli diğer bir aile ise, Buharalı Saîdîlerdi. Onların İbn Râsmend olarak bilinen dedesi Ebû Bekir Muhammed b. Abdirrahmân el-Buhârî, muhtemelen, Ali el-Hatîbî ile birlikte İsfehân’a gelmiş seafoodplus.infom onun oğlu Ebû’l-A’lâ Saîd,/ yılında İsfehân’da doğdu ve burada Alî el-Hatîbî tarafından eğitildi. O, Sultan Berkyaruktarafından bir süre Ubeydullah el-Hatîbî’nin yerine kadı olarak atandı ve Sultan Melikşah’ın kızı Hatun’un halife Mustazhir’le /’denikahını kıyma şerefine nail oldu. Kısa bir süre sonra bir İsmâîlî suikastçi tarafından İsfehân camiinde öldürüldü.Torunları, en azıseafoodplus.info yüzyılın ilk çeğreğine kadar İsfehan kadılıklarını sürdürdüler. Şehrin dinî ve sosyal liderliği için onlarla yarışanlar, -kayda değer bir nokta olabilir - Maveraünnehir’in Hocend şehrindenŞafiî bir aileydi. Tuğrul Bey’in halefleri Orta Asyalı Hanefî alimleri vezir olarakve diplomatik görevlerde elçi olarak görevlendirmeye devam ettiler. HanefîEbû Nasr Muhammed b. Abdilmelîk el-Buhârînin / yılındaki meşhur Malazgirt savaşı sırasında Sultan Alp Arslan’ın kendisine danıştığı fakihi ve imamı olduğu kaydedilir. Melikşah döneminde Ebû’l-Muzaffer el-Muşattab b. Muhammed b. Usâmeel-Fergânî üst düzey resmî bir göreve yükseldi. O, / yılında Fergâna’da doğduve Hanefî fıkhı, hilâf ve cedel ilminde uzmanlaşıncaya kadar orada eğitim gördü. Melikşah’ın hizmetine girdiği için, her yerde orduya eşlik etti; vezirlerle birlikte yaşadı ve meşhur alimlerle yapılan tartışmalara katıldı. O, zenginliği, maiyeti ve köleleriyle böbürlenen,fakihten çok bir asker edasıyla davranan birisi olarak tanımlanmaktadıseafoodplus.info defa Nizamülmülk’le birlikte ziyaret ettiği Bağdad’da, Şâfii baş kadı el-Şâmî üst düzey bir devlet yetkilisi gibi giyinmesi dolayısıyla onun şahitliğini kabul etmedi. Melikşah’ın ölümünden sonra Halife Muktedî, ona ve Şâfiî el-Gazâlî’den,Melikşah’ın henüz küçük yaştaki oğlu Mahmûd’un padişahlığının meşruiyeti konusunda fetva vermesini istedi. Çünkü Mahmud’un annesi Halife’nin askerî komutanlarınınve üst düzey yönetime yapılacak tayinleri Mahmûd’un arzusu doğrultusunda yapmasında israr etti. el-Muşattab onun padişahlığına cevaz verirken el-Gazâlîmeşru olmadığı yönünde fetva verdi. O, / yılında öldü ve Ebû Hanîfe’nin yakınına defnedildi.

Sonraki kuşakta aslen Herat’lı mütevazi bir Hanefî alimi olan Ebû Sa’d Muhammed b. Nasr b. Mansûr el-Bişkânî, büyük itibar elde etti ve üst düzey bir göreve yükseldi/ yılındaSelçûklu sultanı Dukâk b. Tutuş tarafından Şam, /’da halife Mustazhir tarafından "Akza Kuzât Dîni'l-İslâm"ünvanıyla Bağdad ve çevresindeki Diyâr Muzar ve Diyâr Rabîakadılığına tayin edildi. On yıl sonra da Selçuk Sencer tarafından ülkesinin baş kadılığına getirildi. O Sencer’le halife Müsterşid ve Sultan Muhammed arasındaelçilik görevini yürüttü. Ayrıca Suriye ve FâtimîMısır’a elçi olarak gönderildi. Hanefî Fıkhı ve Fıkıh Usûlü alimi olmasının yanısıra Arap Dili ve Hüsn-i hat uzmanı olup çok güzel Arapça şiirleri vardı. O, oğluyla birlikte / yılında Hemedân camisindebir İsmâîlî tarafından öldürüldü.[3]

Yukarıda zikredildiği gibi,Bağdâddaima güçlü bir Hanefî Cemaati'ne sahipti veİran’la Suriye’nin büyük şehirleri gibi çok büyük bir Selçuklu ordusu işgaline uğramadı.Bu sebeple her ne kadar saygın doğu Hanefî alimleri tarafından sık sık ziyaret edilmişse de, bu şehrin V./XI. asırdaonlardan hiç birine sürekli ikamet için cazip gelmemesi şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte VI./XII ve VII./XIII. asırlardaOrta Asyalı pek çok Hanefî alim Bağdad’a yerleşti ve orada ders verdi. Onları tek tek saymanın yeri burası değildir. Doğu Hanefî skolastik geleneğininüstünlüğü, aşırı itibar gören Mustansırıyye medresesinde ders vermek için halife Mustansır tarafından / yılındaatanan ilk müderrisine Raşîduddîn Ebû Hafs Ömer b. Muhammed el-Andukânî al-Fargânî’nin olması gerçeğiyle gayet iyi tasvir edilmektedir. el-Andukânî, Fergâna’da eğitim görmüştü ( büyük bir ihtimalle Hidâye’nin yazarı meşhur Burhânuddîn el-Mergınânî’den) ve Sûfî Şeyh Ömer es-Suhreverdî’nin ders halkasına katılmak üzere genç yaşta Bağdad’a gelmişti. Irak ve Suriye’ye yaptığı bir seyahatten sonra Sincar’da ders verdi. Eyyûbilerdenel-Melikel-Eşref tarafından küstürülmesi sonucu Sincâr’ı terketti ve halifenin yeni kurulan Mustansıriyye medresesinde ders verme davetini kabul etti. Bu sırada Anadolu Selçuklu beylerinden Alaaddin Keykubad bir elçi göndererek Anadolu’ya gelmesi için davet etti. Ancak el-Mustansıronu Bağdad’da alıkoydu. O, burada göreve başlamasından tam bir yıl sonra/’de öldü.

Türkmen Atsız’ın Şam’ı Fâtimîlerden / yılında almasından önce, bu şehir Hanefî Cemaati’nden yoksun kalmıştı. Selçuklu Sultanı Tutuş, / yılında gelişinden sonraDoğu Hanefî alimlerinden Ali b. Muhammed el-Gaznevî’yi kadı tayin etti, fakat /’de azletti.[4] Oğlu Dukâk, / yılındaBalâsâgûnlu bir Türk olan Ebû Abdillah Muhammed b. Mûsâ b. Abdillah’ı kadı olarak atadı. el-Balâsâgûnî, mutaasıp bir Hanefî olarak tanımlanmaktadır ve şöyle dediği söylenmektedir: “Eğer ben yönetici olsaydım, Şâfiîlerden cizye alırdım.” O, daha önce Şâfiîlerce yürütülen Şam Camii Kebir’in imamlığına Hanefî bir imamı görevlendirdi ve kâmetin Hanefî usülüne göre iki defatekraralanması uygulamasını başlattı. Bu sebeple halk Hanefî imamın arkasında namaz kılmayı reddedi ve Cuma namazlarını Dâru’l-Hayl’de kıldılar. el-Balâsâgûnî, / ‘de ölümünden kısa bir süre önce görevinden azledilerek kadılık makamıdaimi olarak tekrar Şâfîler’in eline geçti.

Selçukluların Hanefî medreseler kurmak suretiyle Hanefîliği Şam’da yayma girişimleri oldukça başarılı oldu. Şam’daki ilk Hanefî medrese, / yılında inşa edilenSâdiriyye medresesiydi. Bu medrese, Şâfiî ve Hanbelî bir medresenin kurulmasından uzun zaman önce yapılmıştı. İlk hocası FergânalıEbû’l-Hasan Ali b. Mekkî el-Kâsânî idi. İbn Asâkîr’e göre oMaverâünnehir’de eğitim gördü ve daha sonra Şam'a geldi. Orada hocalık yaptı, Hanefî hukukuna göre fetvalarverdi, şahitlik yaptıve ihtilaflı fıkhî meselelerle ilgili tertiplenen tartışmalara katıldı.[5]Bununla birlikte Şam’da Hanefî geleneğinin gerçek kurucusu, onun halefi Burhânüddîn Ali b. el-Hasan el-Belhî el-İskilkendî[6] idi. Belh yakınında bulunan İskilkend doğumlu Burhânüddîn, Buhârâ’da Serahsî’nin öğrencisi ve Sadrü’l-Mazî diye bilinen meşhur Burhânüddin Abdülazîz b. Ömer b. Mâze'den fıkıh ve Mâturidî Kelâmı’nın önde gelen mütekellimlerindenEbû’l-Muîn en-Nesefî el-Mekhûlî'den hadis dersleri aldı. OnunŞam’daki ilk görevi, / / yıllarıarasına rastlamaktadır ve Sâdiriyye medresesinde Ali b. Mekkî el-Kâsânî ile birlikte ders verdi. O, ihtilaflı fıkhî meselelerle ilgilendi, ayrıca halka uyarıcı nasihatler vermesine (Meclisü't-Tezkîr)müsaadeverildi. Geniş dinleyici kitlesini cezbetmedeki başarısı, İbn Asâkîr’e göre, el-Kâsânî’nin onu kıskanmasına sebep oldu. Diğer yandan muhtemelen antropomorfist kelam anlayışları sebebiyle Hanbelileri açıkça eleştirmesi sonucu, onların muhalefetine maruz kaldı. Şam’dan ayrılıp Mekke’ye giderek Kabe-i Muazzama’da Hanefîlerin imamı oldu.

el-Kâsânî, bir süre sonra onun Sâdiriye'den ayrılmasına üzüldü veona Sâdiriye medresesinin tekrar kendisine teslim edilmesini teklif eden birmesaj gönderdi. Biraz tereddütten sonra el-Belhî Bağdat’ı ziyaret etti ve bir süre sonra Şam’a dönerek öğretim ve vaazla meşgul olduğu bu medreseyitakrar teslim aldı. O, gerek elit sınıftan, gerekse alelade halktan çok sayıda öğrenciyi cezbetti. Bu şehirde diğer üç medresedaha kendisine verildi. Bunlardan birisiHorâsân’dan getirtilmesini istediği kitapların korunacağı Tarhâniyye medresesidir. O, yapılan bağışlardan elde edilen gelirlere kati suretle dokunmayarak kütüphane yönetimine bıraktı. ŞerîfKâdî Ebû İsmâilb. İbrâhîm’in kızıyla evlenince, kızın erkek kardeşibu evliliğifeshetmek için müdahele etti. Çünkü o,yaşı bakımından kıza denk değildi. İlk defa o zamankendisinin Peygamberin amcasının oğlu Ca’fer b. Ebî Tâlib soyundan birisi olduğunu açıkladı. İbn Asâkîr’in ifadesiyle, “ iyiliği emretmeye, kötülükten sakındırmaya “ devam ettiği için idareci Ebû (Mansûr ) Muhammed b. Bûrî ( /)’yi gücendirdi. Bu yüzden Ebû Mansur onu Şam’dan sürgün etti. Busrâ’ya gitmek üzere ayrıldı. Gittiği bu şehirde valionusaygı ve hürmetle karşıladı ve bir süre burada kaldı. Sonunda Şam’a geri dönebildi/ yılında NureddînMahmûd b. Zengî tarafından Halep’e davet edildi ve onun tarafından kurulan büyük veitibarlı Halâviyye medresesinde ilk müderris oldu. el-Belhîbu görevi kabul etti ve Halep’teo zamana kadar Şiîler tarafındanbazı ilavelerle okunan ezandan ilaveleri kaldırtma konusundaki mücadelesini başarıyla sürdürdü. Bununla beraber bir süre sonra tekrar Şam’a döndü ve /’te ölümüne kadar orada ders vermeye devam etti.

Burhânü’d-Dîn el-Belhî kendi adına hiç bir eser yazmadı ve bu yüzden hocalarının doktrinini yakından takip etti. Rivayete göre, hocası İbn Mâze’nin Tarika’sını ezberinden iki defa okutmuştur. Kitapları gelince, onun dersleri, öğrenci iken oluşturduğunüshaylakarşılaştırılmış ve ikisinin birbiriyle tamamen aynı olduğu anlaşılmıştır.[7]

Burhânü’d-Dîn el-Belhînin ve öğrencilerinin bu gayretleri sonucu Hanefî ekolü, Şam’da güçlü bir yapıya kavuşmuş seafoodplus.infolar, Bağdat örneğinde olduğu gibi,VI./XII. ve VII/XIII. asırdabu şehirde yaşamış ve ders vermiş Orta Asyalı Hanefî alimlerin uzunca bir listesini vermektedir. VII./XIII. asrın başlarındaen meşhur olan/’de Buhârâ doğumlu Cemaluddîn Mahmûd b. Ahmedb. Abdisseyyid el-Hâsîrî idi. O, anayurdu Buhârâ’dameşhur alim (imam) Kazîhân el-Özgendîve diğer alimlerden tahsil gördü ve /’de Şam’dakibüyük Nûriyye medresesine hoca olarak tayin seafoodplus.info, Eyyûbîler arasında istisnai bir Hanefî olan el-Melik el-Mu’azzam el-Eyyûbî (öl/)’ye, Sıbt İbnü’l-Cevzî’ye ve Memluk Sultan’ı Baybars’ın dostu, Kahire başkadısı Sadruddîn el-Ezraî’ye ders verdi. Onun çalışmaları arasında eş-Şeybânî’ninel-Câmiu’l-Kebîr’ine bir kısa, bir de uzun şerhiyle el-Melîk el-Muazzam’ın oğlu el-Melîk en-Nâsır Dâvûd’a ithaf edilen Hayru’l-Matlûb fî’l-İlmi’l-Merğûb adlı eserleri bulunmaktadır.

Daha sonra bu yüzyılda Hocendli Celaludîn Ömer b. Muhammed el-Habbâzî, / tarihinde ölünceye kadar Şam’da ders verdi. O, Buharâ’daFıkıh Usûlü’nün önde gelen alimlerinden Alâuddîn Abdülazîz b. Ahmed el-Buharî ile çalışmıştı. el-Habbâzî el-Mergınânî’nin Hidâye adlı eserine bir şerh ve ilk şerhi Mekke’de Ebû Muhammed Mansûr b. Ahmed b. el-Müeyyed el-Ka’ânî el-Harezmî ( /) tarafından yazılmış olmak üzere pek çok şerhi bulunanel-Muğnî fî Usûli’l-Fıkıh adını taşıyan Hukuk Usûlü alanında oldukça başarılı bir eser yazdı.[8]

Halep’te Hanefî mezhebini yaymaya çalışan Türk fatihleri, farklı bir problemle karşılaştı. Bu şehir, Hamdanîler ve Fâtimîlerin hakimiyetiyle birlikte Şiîleşmeye başlamıştı. Geleneksel olarak kadılık görevini ellerinde tutan yerli aile Benî Ebî Cerâde ki daha sonraları Benu’l-Adîm olarak bilinirler, ismen Hanefî’dir; fakat Şiî yöneticilerle birlikte çalışmışlardı ve öyle anlaşılıyor kiŞiîfıkhına göre hüküm verdiler. Sünnî hakimiyeti kurmayı başaran tek kişi Nureddîn ( /) idi. Az önce de zikredildiği gibi, Burhânü’d-Dîn el-Belhî’yebüyük Halvetiyye medresesinin hocalığını verdi ve Burhânü’d-Dîn Şiîler tarafından ezana ilave edilen kısımları kaldırttı.Nureddîn’in vekili ile anlaşmazlığa düşmesinden hemen sonra görevinden istifa edince, Nureddîn onun yerine sırayla şu beş Orta Asyalı Hanefî alimi Halvetiyye medresesi hocalığına atadı: Alâuddîn Abdurrahman b. Mahmûd el-Gaznevî; oğlu Mahmûd;Buharalı Sadru’ş-ŞehîdHusâmuddîn Ömer b. Abdilazîz b. Mâze’nin öğrencisi ve bir Hanefî fıkıh kitabı olan, 40 cilt olduğu söylenen ve iki cild olarak üç bölümde özetlenen Kitâbu’l-Muhît adlı eserin yazarı RazıyüddînMuhammed b. Muhammed es-Serahsî; Nâsıruddîn Ali b. İbrâhîm el-Gaznevî el-Balakî ve son olarak da Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes’ûd el-Kasânî.

Abdurrahmân el-Gaznevî el-Haleviyye’ninhocası iken, diğer bir doğulu Hanefî alim Zahîruddîn Ebû Bekr b. Ahmed b. Ali b. Abdilazîzel-Belhî es-Semerkandîoraya yerleşti ve ders verdi. Onun ailesi aslen Belhli idi, fakat Semerkant’ta büyüdü. Orada Kutbeddîn Ali b. Muhammedel-İsbicâbî es-Semerkandî’denHanefî hukuku okudu ve Necmuddîn Ömer b. Muhammed en-Nesefî’den onun bütün çalışmaları için icazet aldı.Halep’e gelmeden önce bir süre Azerbeycan’ın Merâğa şehrindeMedresetu’l-Halîfe’deders verdi. Akabinde kitaplarını Haleviyye’de bıraktığı içinilk defa ders verdiğiŞam’dakibüyük caminin batı kütüphanesine ( Hızâne)ve daha sonrada şehrin dışında bulunan el-Hâtun camisinedöndü/ yılında ölümünden kısa süre önce, kitaplarını Halep’teki Haleviyye’ye bağışladı.İbnü’l-Adîm, bu kitaplar arasında kendi ifadesiyle sahasının en iyi kitabı olan eş-Şeybânî’nin el-Câmiu’s-Sağîr adlıeseri üzerine yazılan bir şerhi gördüğünü seafoodplus.infoında Zâhiruddîn, Ebû Bekir es-Serahsî’ninhayranı idi. Çünkü o, Merağa’da gördüğü bir rüyasındaonunla görüştüğünü rivayet etmektedir.[9]

Alâuddîn el-Kâsânî, İbn Adîm tarafından Kâsân emiri olarak isimlendirilmektedir. İbnü’l-Adîm onuyanında daima mızrak taşıyan ve atlara binen güçlü birisi olarak tanıtmaktadır. Buna rağmen hayatının sonlarında feci bir gut hastalığına yakalandı. Hocası, kızı Fâtıma’yıkendisine nikahlayanmeşhur Hanefî-Mâturîdî alim AlâuddînMuhammed b. Ahmed es-Semerkandî idi. (Hocasının kızıyla evlenmişti.) Fâtıma da aynı derecede Hanefî fıkhı eğitimi almıştı ve babasınının Tuhfetu’l-Fukâhâkitabını ezberlemişti. Aynı zamanda kocasının verdiği fetvaları düseafoodplus.info sonra Alâuddîn bir süre Antalya’daders seafoodplus.infoçuklu Sultanı II. Kılıç Arslân ( /)’ınhuzurunda diğer alimlerle yapılan gergin bir tartışmada rakibini kamçısıyla tehdid etti. Sultan bu olaya sinirlenerek onu görevinden azletti; fakatveziri, Sultana böyle önemli bir adamıngörevden alınmamasını, bunun yerine diplomatik bir göreve gönderilmesini önerdi. Bu sebeple el-Kâsânî Halep’te bulunanNureddîn’eelçi olarak gönderildi. Nitekim Nureddîn, ulemanın baskısıyla ona Halvetiyye hocalığını teklif etti. el-Kâsânî, bu görevi kabul etti ve Nureddîn’in Kılıç Arslan’a cevabını iletmesinden sonraHalep’e geri dönerek / yılında ölünceye kadar Halvetiyye’de ders vermeğe devam etti.

Alâuddîn el-Kâsânî Bedâiu’s-Sanâ’îfî Tertîbi’ş-Şerâi’ adlı eserin yazarıdır. Bu eser, modern dönemlerdesadece müslümanlar arasında değil batılı araştırmacılar arasında dabüyük takdir toplayanHanefî hukukuyla ilgili oldukça sistematik birincelemedir. Bu kitap Encylopedia of Islam ( İslam Ansiklopedisi)’da Hanefî fıkıh edebiyatında daha sonraları asla ulaşılamayan oldukça nitelikli bir eser olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca el-Kâsânî, Kelâmla ilgili olarak da es-Sultânu’l-Mübînfî Usûli’d-Dîn başlıklıbir eser ve Kur’an tefsiri yazdı.İbnu’l-Adîm’e göre, onun inancı katıksız Sünnîlik idi. Hatta o, derslerindesık sıkMu’tezile’yive diğer heteredoks mezheplerieleştirirdi.

Aslında Alâuddînel-Kâsânî,Burhânü’d-Dîn el-Belhî’nin bir yüzyıl önce Şam’da yaptığı gibi, Halepte Hanefî öğretiyi sağlam temeller üzerine kurdu. Onun Halvetiyye’deki yardımcısı, oldukça yüksek mertebe sahibi bir alim olanTâcuddînAhmed b. Mahmûd b. Sa’îd el-Gaznevî ( /) seafoodplus.info-Gaznevî,Kitâbu Ravzati’l-Ulemâ, Hukuk Usulü üzerine yazılmış Hanefî fıkhı ile ilgili özet bir Mukaddime, ve Muntekâ min Ravzatu’l-Mütekellimîn adıyla ihtisar ettiği Ravzatu’l-Mütekellimîn başlıklı bir Kelam kitabı yazdı.İbnü’l-Adîm, onun Sufîlerin sema dönme, müzik dinleme ve kendinden geçme (vecd ve istiğrak) geleneğini eleştirenbir şiirinden iki mısrayı nakletmektedir. O, bu şiirinde Sufileri Allah’a itaat etmek için değil, fakat daha çok midelerini doldurmak için biraraya gelmekle itham etmektedir.[10]Bu dönemde Halep'teki Hanefî topluluğun lideri Belhli Abbâsi Şerifi İftihâruddînAbdu’l-Muttalib b. el-Fazlidi.O Hanefîfakihve sufî Ömer b. Ali el-Mahbûbî’den ders aldı. İftihâruddîn, el-Şeybânî’nin el-Câmiu’l-Kebîr’inebir şerh yazdı. el-Kâsânî’nin ölümünden sonra,Halvetiyye’deki koltuğa halef oldu ve / yılında öldü.

8./ yüzyılın başlarında Halep’e gelen Orta Asyalı meşhur Hanefî alimlerden burada zikredilebileceklerdin birisi de Husâmüddîn el-Hüseyin ( veya Hasan) b. Alib. el-Haccâc es-Sağnâkî’dir. O, Buhârâ’da Hafızuddîn Muhammed b. Muhammed b. Nasr el-Buhârî ( /) ve FahruddînMuhammed b. Muhammed b. İlyâs el-Meymarğî’den fıkıh tahsil seafoodplus.info sonra Bağdad’a gelerek orada Meşhedu Ebû Hanîfe’de(medresesinde) ders verdi veŞam’ı ziyaret seafoodplus.info-Mergınanî’ninel-Hidâye’sine en-Nihâye adını taşıyan meşhur bir şerh,Ebû’l-Muîn en-Nesefî’nin kelamî çalışması olan Temhîd li Kavâidi’t-Tevhîd'iüzerine, Ebû’l-Yüsr el-Pezdevî’nin Usûlu Fıkh’ına, Husameddîn Muhammed seafoodplus.infoed b. Ömer el-Ahsiketî’ninHukuk Usûlü ile ilgiliel-Muntehâb’ına ve de ez-Zemahşerî’nin gramer kitabı el-Mufassal kitabına şerhler yazdı. Üzerine Şerh’ler yazılan bu eserlerin listesi, bu çağda Hanefî skolastik öğretideOrta Asyalıalimlerin çalışmalarının üstünlüğünü açıkcagöstermektedir.

Mısır, Fatımîlerin elinden iktidar yıllarında Şafiî mezhebiniresmî fıkıh mezhebi olarakgüçlü bir şekilde himaye eden Selahuddîn el-Eyyûbî el-Kürdî (?)tarafından kurtarıldı.Bununla birlikte / yılında Kahire’da Sünniliği güçlendirme faaliyetleri çerçevesindeçok şaşaalıŞafiî ve Mâliki medreselerinin yanına Suyûfiyyeadlı mütevazi birHanefî medresesi inşa ettirdi. İlk hoca olarak doğulu Hanefî alim Mecduddîn Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Hutenî’yi tayin seafoodplus.info-Hutenî’nin Huten yöneticisinin oğlu ve veliahti olduğu söylenmektedir. Bunula birlikteo, yönetimi küçük kardeşine bırakmayavekendisini Semerkand, Buhârâ veHorasan’da Hanefî hukuk ilmini tahsile adamaya karar seafoodplus.info sonra Ribât’a katılmak amacıyla Suriye’ye gitti, fakat Nureddîn kendisini ziyaret ederekŞam’daki Sâdiriyye medresesine hoca olarak tayin seafoodplus.info Selahuddîn’in idaresindeki Kahire’ye tekrarr geri döndü. Meşru ölçülere uymayanharaç tahsilini protesto ederek görevini bıraktı ve meşhur Mâlikî Kur’an alimi Ebû’l-Kâsımel-Şâtıbî ilebirlikte Endüls’e gitmek üzere bu şehri terketti. Salâhuddîn bu olaydan haberdan olunca, bu uygulamayı yürürlükten kaldırdı. Bunun üzerine el-Hutenî tekrar medresesine döndü. Bir süre sonra/ yılında öldü.

Kahire’de etkin Hanefî alim ve fakihlerinin pek çoğu, bundan sonra, ya yerli ya Suriyeli ya da Iraklıydı.Buna rağmen onların bazısıdoğulu alimlerdenders almışlardı. Orta Asyalı Hanefî alimlerin sadece birkaçı,Memlûklerin ilk dönemlerindeders vermek üzere gelip buraya yerleşti. Buna örnek olarak Talas nehri üzerinde bulunan Tarâzlı Şuca’uddînHibetullah b. Ahmed el-Tarâzî verilebilir. O, Hanefî fıkhını Şam’da CelâluddînÖmer el-Habbâzî’den, daha sonra Hukuk Usûlü’nü de muhtemelen Ebû’l-BerakâtAbdullah b. Ahmed en-Nesefî(/)’denöğseafoodplus.infoadîr İbni’l-Vefâ, herhalde, Ebû’l-Berekât en-Nesefî’nin el-Menâr fî Usûli’l-Fıkh’ınıve el-Menâr fî Usûli’d-Din’inionunla birlikte Kahire’de okudu. Orada, / yılında ölümüne kadar Zâhiriyye medresesindeders vermeye devam seafoodplus.info eserleri arasında eş-Şeybânî’ninel-Câmiu’l-Kebîr’i,el-Tahâvî’nin Akîde’si ve Ebû’l-Berkât en-Nesefî’nin el-Menâr ( fî Usûli’l-Fıkh ?) kitaplarına yazdığışerhleri bulunmaktadır.

el-Tarâzî’den yaşça biraz daha küçük çağdaşlarından birisiKıvâmuddînEbû Hanîfe Emîr Katîb b. Emîr Ömer b. Emîr Ğâzî el-İtkânî ( veya el-Etkânî) el-Farâbî idi. Onun Hanefî Fıkıh hocası, “ dönemindekialimlerin meliki”ve "ilmî kerâmetler sahibi" olarak isimlendirdiği BurhânuddînAhmed b. Es’adel-Harîfa’nî el-Buhârî seafoodplus.info o,Hanefî alimlerler içerisindeaşırı kibirli, Hanefi mezhebinin ateşli ve saldırgan bir savunucusu olarak tanınır. Öyleki o, el-Menhûl adlı eserinde Ebû Hanîfe’yi eleştirmesi dolayısıylael-Gazâlî’ye oldukça sert cevap verdi. O, bir süre Ebû Hanîfe Meşhedesi’nde ders verdi ve daha sonra oraya kadı olarak atandı. Kısa bir ziyaretten (/’de ) uzun yıllar sonra,/ yılındaŞemsüddîn ez-Zehebî’nin yerineDâru’l-Hadîs ez-Zâhiriyye’de müderris olmak için Şam’a geldi. O gelir gelmez bir Şâfiî imamı Hanefîlerin aksine namazda rükudan sonra ellerini kaldırdığı için namazını bozmakla suçlamasıüzerinezıtlaşmaya sebep oldu. Şafiî kadı Tâcuddînes-Subkî, bunun üzerineonun iddialarını çürüten vearkasından el-İtkânî’nin bir reddiyeylecevap vermesine sebep olansert bir eser kaleme aldı.Bundan dolayıel-İtkânî,/ yılında Şam’ı terketmeyeve ilk görev yaptığı Mardînî Camisi’nde ikinci defa ders vermek üzereKahire’ye geri dönmek zorunda kaldı.Daha sonra Arap olmayanlaraaşırı meyilli ve mutaassıp bir Hanefî olan Memluk Emîri Serkatmış, onun için bir medrese inşa seafoodplus.info-İtkânî, orada bir yıl ders verdikten sonra, / yılında öldü.O, el-Mergınânî’nin el-Hidâye’sineĞâyetu’l-Beyân adıyla büyük bir şerh ve el-Ahsiketî’nin Muntahab’ına et-Tebyîn adıyla bir şerh yazdı.

Selçuklu Türkleritarafındanİslam topraklarına katılan Aradolu’da Hanefî mezhebi başından itibaren büyük bir üstünlük elde seafoodplus.infoer, açıkca Orta Asya asıllı Hanefî alimleritercih ettiler. Oradaki ilk meşhur kadı ve Hanefîfıkıh hocası, Ebû Sa’îd( ya da Sa’d) Abdulmecîd b. İsmâîl b. Muhammed el-Herevî ( ö. /’de Kayseri’de ) idi. O, aslen Herat yakınlarında bulunan Evbe'li olup Maverâünnehir’de meşhurFahru’l-İslâmAli b. Muhammed el-Pezdevî’ninöğrencisi seafoodplus.infou’ya göçmesinden önce Bağdad, Basra ve Hemedân’da müderrislik yaptı. Hanefî fıkhı ve Usûlü Fıkhı ile ilgiliaralarında Kitâbu’l-İşrâf ala Ğavâmizi’l-Hükümât’ın da bulunduğu eserler yazdı. Oğlu Ahmed Malatya kadısı olurken, diğer oğlu İsmâilKayseri’de müderris seafoodplus.info başka bir öğrencisi Kadı Muhammed el-Büstî de Sivas’ta müderris oldu.[11]

Orta Asyalıve Abdülmecîd el-Herevî’nin çağdaşı diğer bir saygın Hanefî alimi, bu dönemde Anadolu'da büyük bir saygınlık ve etkinlik kazandı. Alâuddîn Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. Ebî Ahmed es-Semerkandî,[12] Ebû’l-Yüsr el-Pezdevî(/)’ninve Maturidî Ebû’l-Muîn en-Nesefî el-Mekhûlî ( /)’nin öğrencisiydi. O, Maverâünnehir’de yaşadı ve orada müderrislik yaptı. Ancak onunşahsenAnadolu’yu ziyaret edip etmediğişüseafoodplus.infoa birlikte pek çok Anadolu Beyi’inin fıkhıbizzat öğrettiğikızı Fatıma’yı ondan istediği söylenmektedir; fakat o, kaydedildiğine göre, kızını zeki öğrencisi Alâuddîn el-Kâsânî’ye vermeyi tercih etti. Aalâudîn el-Kâsânîhanımıyla birlikte Anadolu’yu ziyaret etti ve Nureddîn tarafından Halep’e gelmeye iknaedilmeden önce, muhtemelen bir süreSultan’ınsarayında kaldı. Alâuddîn es-Semerkandî, her ikisi de Anadolu'da oldukça meşhur olan Hanefî hukukunun bir özetiTuhfetu’l-Fukâhâ ileel-Mâturîdî’nin Te’vilâtu’l-Kur’ân’ı üzerine yapılan şerhin seafoodplus.infoıca Hukûk Usûlü ile ilgiliMizânu’l-Usûl fî Netâci’l-Ukûl adında bir eser yazdı.

VII./XIII. asırtarihçisi el-Bîbî, Amasya kadısı Fahruddîn el-Buhârî, Konya kadısı et-Tirmizî veKemaluddîn (Cemalüddîn) el-Hutenî gibileriniOrta Asya asıllı kadılar olarakzikretmektedir. Anadolu’da Hanefî öğretiye büyük katkıda bulunan, fakatbugüne kadar yeterli derecede ilgi görmemiş olan bir HarezmliHanefî alim, NecmüddînEbû’r-Recâ Muhtâr b. Mahmûdb. Muhammed ez-Zâhidî el-Ğazmînî’seafoodplus.info-Ğazmînî, Harezm’de aralarındaBurhânu’l-Eimme Muhammed b. Abdi’l-Kerîm et-Türkistânî el-Harezmî, kadı FahruddînBedî’ b. Ebî Mansûr el-A’rabî el- Kubaznî ( veyael-Kuzabnî) , NecmuddînEbû’l-MeâlîTâhir b. Muhammed b. İmrân el-Hafsî, Alâuddîn Sedîd b. Muhammed el-Hayyâtî, Kur’ân alimi ReşîdüddînYusuf b. Muhammed el-Kandî (?) el-Harezmî, BelağatçıSirâcuddîn Yûsuf b. Ebî Bekr es-Sekkâkî ve dilci BurhânuddînNâsır b. Abdisseyyid el-Mutarrîzî’nin bulunduğu döneminoldukça saygınpek çok alimindeneğitim gördü.O, Bağdad’ı ziyaret etti ve orada önde gelen alimlerle tartışmalar yaptı. SonraAnadolu'da yaşadı ve orada bir süremüderrislik yaptı/’da ölümünden kısa bir süre önce , Altınordu’nun Cengiz Han’ıolan ve İslam’a ihtida eden Berke’ye sunduğuRisâletu’n-Nâsıriyye adlı eserini tamamladı. Batı Harezm Altınordu’nun sınırlarının bir parcası haline gelmişti.Böyleceel-Ğazmînî de kendi vatanının idarecilerine hitap seafoodplus.infoelen Berke Han’ın İslam’a olan inancını güçlendirmek amacıyla yazdığı Risâle, bugüne kadar aydınlatılamamış olup içeriği sadece İbn Ebî’l-Vefâ tarafından kısaca tanıtılmaktadır. Birinci bölümünde, el-Ğazmînî, Muhammed’innebevî misyonunun hakikatını ispat eden delillere yer vermekte vetamamı bin ya da üç bin kadar olduğu söylenenpek çok mucizesini açıklamaktadıseafoodplus.info bölümde Muhammed’in peygamberliğine karşı çıkan düşmanlarını zikretmekte ve onların iddialarını çürütmektedir.Üçüncü bölümde de bilhassa Müslümanlarla Hristiyanlar arasındakimeseleleri tartışmaktadır.[13] Bu son tartışma, bu dönemde Müslümanlar ve Hristiyan misyonerler arasındaMoğol yöneticilerle tebaasını kendi dinlerine döndürmek içinyaşanan şiddetli rekabeti açık bir şekilde yansıtmaktadır.

el-Ğazmînî, fıkhî eseri el-Kunye ( veya Tuhfetu’l-Munye)’de, hocası kâdı Fahruddîn Bedî’ in el-Bahru’l-Muhît ve Munyetu’l-Fukahâ’ adlı eserlerindenbelli hukûki hadiseler ve fetvaları seçerekanaliz etti. Zeki Velidi Togan’ın ilk defa ondakibüyük ölçüde kaybolmuş İran Harezm dilindeki ibareleri ortayaçıkarmasından sonra[14], bu eser modern alimlerin ilgisini çekmeye başlamıştır. Ayrıca Togan bu eserin o günkü Harezm’deki durumlarla ilgili oldukça önemli miktarda bilgiyi ihtiva ettiğine dikkat çekti. el-Ğazmînî’nin hocasının Munyetu’l-Fukahâ’ adlı eseriniesas alarak yazdığıikinci eseri, halihazırda bize kadar ulaşmış Hâvî Mesâilu’l-Vâkiât ve’l-Münye’dir. Bundan başka el-Ğazmînî, kendi eseriKunye’deolduğu gibi o günkü Harezm hakkında ilginç bilgiler ihtiva eden el-Kudûrî’nin Muhtasâr’ına bir şerh yazdı. Bu münasebetle o,putperest Moğollar tarafından işgal edilen toprakların statüsünü, yaniburaların Dâru’l-Harb mı olduğu,yoksa Dâru’l-İslâm olmayadevam mı ettiği ile ilgilibölge alimleri arasında yaşanan ilk tartışmaları anlattı. el-Ğazmînî’nin hukuk çalışmaları Anadolu’da büyük ilgi gördü ve muhtemelen en az iki yüzyıl Hanefî fıkhınınöğretiminde yaygın bir şekilde kullanıldı. Togan Kunye’nin Turkiye’de 78adet yazmasını tespit etti. Sadece onun Şerhu’l-Muhtasâr el-Kudûrî adlı eserininTürkiye kütüphanelerinde en az20 adet yazması bulunmaktadır.

Dönemin Harezmli pek çok Hanefî alimi gibi el-Ğazmînî de itikatta bir Mu’tezilî idi. Bu durum, onun çalışmalarına olan rağbetin sonuçta kaybolmasına önemli katkıda bulunmuş olabir. O, muhtemelen,amelde Sünnî bir alim tarafından Mu’tezilî öğretiyi savunmak için yapılmış en son çalışma el-Muctebâ adlıkelamî bir eser yazdı. Şu ana kadar onun hiç bir yazma nüshası bulunmadı, fakat ondan bazı alıntılar,Yemenli Zeydî müellif İbnü’l-Vezîr Muhammed b. İbrâhîm ( ö. /)’ineserlerindebulunmaktadır.[15]



[1]Bkz.,W. Madelung, “ Spread of Mâturîdism and The Turks”, Actas do IX Congresso de Árabes e IslâmicosCaimbro-Lisboa , Leiden , s.

[2] İbn Ebî’l-Vefâ’ya gore, el-NâsihîGazneli Sultan Mahmûd tarafındanBuhârâ’ya kadı olarak atandı. (el-Cevâhiru’l-Mudîe, thk., Abdulfettâh Muhammed el-Hulv, Kahire , II/) Buhârâ oldukça kısa bir süre Mahmûd’un kontrolünde kaldığı için, oraya gerçekten gitmiş olsa bileel-Nasîhî’nin ders verecek kadar uzun sürekalması muhtemel değildir.

[3] İbrâhîm b. Osmân el-Ğazzî , onun yeterliliğini eleştirenhiciv dolu bir şiir yazdı. Bkz., İbn Ebî’l-Vefâ, II/

[4]İbn Asâkîr’e göre, sebep şuydu: el-Gaznevî, Sultan’a muhafızlarından bir grubun kendisini yakalayarak düşmanı Müslim b. Kureyş’e teslim etmeyi planladıklarını söyledi. Sultan kanıt getirmesini isteyince, bunu ispat edemedi. Tutuş’un emriyle feci bir şekilde dövüldü ve görevinden alınarak hapsedildi. ( Târîh Medîneti Dimaşk, thk. Muhibbüddîn el-Amravi, Beyrut, , XLIII/ Bu kelimenin okunuşuKarnevî değil Gaznevî'dir. )

[5] İbn Asâkîr, Târîh Dimaşk, XLIII/

[6] Biyografik eserlerdees-Sikilkendî olarak geçmektedir, ancak ünlü Cografyacı Makdisî’nin (Ahsen, , ) eserinde bu kelimenin aslının İskilkend olduğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen Arapça yazım hatası sonucu bu şekilde geçmiştir. Bu yüzdenbiz , İskilkendî olarakdüzelttik.

[7] İbn Ebî’l-Vefâ, II/

[8] Hacı Halife, Keşfu’z-Zunûn, thk. Ş.Yaltkaya ve K. Bilge, İstanbul /, II/

[9] İbnü’l-Adîm, Bugyatu’t-Tâlibîn fî Târîhi Haleb, thk. Suheyl Zekkâr, Şam / , X/

[10]İbnü’l-Adîm, Bugyatu’t-Tâlibîn fî Târîhi Haleb, III/,

[11] İbn Asâkîr, Târîh Dimaşk, XXXVI/ Aynı şekilde İbn Asâkîr(Burhânüddîn) Ali ( b. el-Hasan) b. Muhammed el-Belhî el-İskilkendî (?)‘yiAbdülmecîd’denfıkıh okuyan öğrencileri arasında zikreder.

[12] Onunölüm tarihi bazan yanlışlıkla / olarak kaydedilmektedir. Bu tarih, es-Sem’ânî tarafından Ebû Ahmed Muhammed b. Ahmed b. Ebî Hamîdes-Semerkandî’nin ( İbn Ebî’l-Vefâ, III/77) ölüm tarihi olarak verilmiştir. Zaten onun Alâüddîn Ebû Mansûr’la aynı kişi olması çok zor görünmektedir. Alâüddîn’in Tuhfetü’l-Fukâhâ’ adlı eserinin tahkikinde, Muhammed Zekî Abdülberr bu tarihin Alâüddîn’in ölümüne işaret ettiğini ileri sürdü. Ancakbu eddia yanlış bir temele dayanmaktadır. (Bkz.: İbn Ebî’l-Vefâ’, III/77) Bu yüzden Alaüddîn’in ölüm tarihinin bilinmediğinin göz önünde bulundurulması gerekir.

[13] İbn Ebî’l-Vefâ,III/

[14]A. Zeki Velidi, “ Über die Sprache und Kultur der Alten Chwarezmier”, ZDMG., 90(), s.

[15]Bkz. Mahmûd b. Muhammed el-Melâhimî, el-Mu’temed fî Usûli’d-Dîn, thk., McDermott and W. Madelung, London , Giriş, s. vii.

kaynağı değiştir]

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir