islamın 5 şartı ilahisi arapça sözleri / (PDF) ORTA ASYA'DA İSLAM 2 / İSLAM İN CENTRAL ASİA 2 | Mairambek Tagaev - funduszeue.info

Islamın 5 Şartı Ilahisi Arapça Sözleri

islamın 5 şartı ilahisi arapça sözleri

ORTA ASYA'DA İSLAM 3 / İSLAM İN CENTRAL ASİA 3

ÖZ Sovyetler Birliği rejimi kendi topraklarında yaşayan insanların sosyalist düşünceyi benimsemelerini, komünizm idealini hedeflemelerini istemiş, daha doğrusu buna mecbur etmişti. Bu doğrultuda Sovyetler Birliğinde yaşayan Müslümanların inancına, ahlakına ve aile yapısına müdahale eden rejim tarafından dinsizlik, tanrı tanımazlık zorla kabul ettirilmeye çalışıldı. Sovyet rejiminin hedefi, istisnasız her Sovyet vatandaşının Tanrı inancından, dini ahlaktan ve aile kültüründen yoksun birer " Sovyet nsanı " modelinde yetiştirmekten ibaretti. Bu amaç doğrultusunda okul öncesi eğitimden Üniversite eğitimine kadar hiçbir manevi ve dini altyapıya dayanmayan beşer ürünü moral ve etik öğretisine dayalı ahlak ve eğitim sistemi hayata geçirildi. Ateizmi, tanrı tanımazlığı rejimin ana ideolojisi olarak benimseyen Sovyetler Birliği döneminde, başta Hıristiyanlar ve Müslümanlar olmak üzere diğer din mensupları da inançlarını ve dini yaşantılarını asgari boyutta, gizlice yaşamaya çalışmıştır. Ateist olan Sovyet bireylerinin birçoğunun yaşam tarzı incelendiğinde onların dürüst, sade, medeni, devlete sadık, disiplinli, hak ve hukuka riayet eden bireyler olduğu gözlemlenmiştir. Acaba bu özelliklere sahip olan Sovyet insanı rejimin baskısından korktuğu için mi dürüst ve ahlaklı idi, ya da sosyalist eğitim sisteminin başarısından dolayı mı, yoksa toplumda ve aile içinde devam eden dini inancın ve bilincin var olmasından mı kaynaklanıyordu? Sorusu özellikle bağımsızlık sonrası akla gelen soruların başında gelmekteydi. Ayrıca SSCB'nin inançsız ama ahlaklı, eğitimli toplum yetiştirmeye çalışırken ahlak sınırlarını, ahlak ilkelerini belirlemede neyi ölçü alacağına tam olarak karar veremediği, belirli bir dönemden sonra inancından vazgeçmediği Müslümanların dini eğitim almasına izin verdiği ancak dini eğitimi de sıkı takip altına aldığı görülmektedir. ABSTRACT The Soviet Union's Politics of Belief, Moral and Family on Muslims The Soviet Union regime demanded from people who resided in its land to embrace socialist sentiments, and asked them to follow the communist ideology. Actually, it enforced people for that. For that reason, belief, moral and family structure of Muslims who lived in the Soviet Union was intervened; Irreligiousness and atheism were imposed by the Soviet regime to Muslims. The aim of the Soviet regime was consisting of that to growing a model of " the Soviet people, " without any exceptions, depriving all Soviet Union's citizens from belief of God, religious morals, and family culture. In the direction of this purpose, from kindergarten to higher education, a human made moral and ethics principles were strived to infuse into individuals which were not based on any spiritual or religious belief. The atheism, the belief in the non existence of God, was adopted as the main ideology in the Soviet Union's era, primarily Muslims and Christians, and members of the other religions tried to live their religious lifes secretively and kept it as minimal. When the life style of individuals who were atheist in the Soviet Union was examined; it was seen that these individuals were honest, simple, civil, loyal to the state, disciplined, observer of the rights in law. They abided by the rules. However, these Soviet people were honest and of moral principles, generally because of fear and being oppressed by the regime or it is because of socialist education system's achievement, or its because the religious beliefs and consciousness were still surviving in the family and the society? Especially after independence , this question was the first question which comes to minds. Furthermore, it can be seen that while the USSR was struggling to create an unbeliever but a moral society, and a educated society, it (the USSR) could not decide exactly what kind of criterions should be used to decide as the limits of moral and principles of moral. After a certain time, the USSR allowed to Muslims who insisted in their beliefs to get religious education, but this religious education was also watched closely the regime.

Эпизоды

  • Ölüm ansızın gelir
    Hassas iradelerinizle, duyarlı şuurunuzla, irade insanı ve şuur insanı olarak yaşamaya bakacaksınız
    Mümin ciddiyet insanıdır
    “Benim rahmetim, gazabımdan çok öncedir”
    Ölüm ansızın gelir ve kabir amel sandığıdır
    Günahın, kötülüğün en küçüğüne dahi vize vermeme
    Günahlara kapılar sürmeli olmalı
    Helal dairesi keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur

  • Пропущенные эпизоды?

    Нажмите здесь, чтобы обновить ленту.

  • Muhalif rüzgârlar karşısında sarsılmadan, eğilmeden, devrilmeden yola devam etmek lazım. İnşaallah siz sarsılmadınız, eğilmediniz, devrilmediniz. Sizi eğmeye, devirmeye, yıkmaya çalışan kimseler, sizi kendilerine benzettiler, korkuttukları zaman dağılıp kaçacağınızı zannettiler. Vâkıa savrulan bazı kimseler oldu, onlar zaten iğreti duruyorlardı. Fakat Allah’ın izni ve inayetiyle, sizi bir yerde sıkıştırdılar, siz tohumlar gibi dünyanın değişik yerlerine saçıldınız; kuvve-i inbâtiyesi çok yüksek olan yerlerde geleceğin başaklarının tohumları oldunuz. Çok yakın bir gelecekte, dünyanın dört bir yanında, İslam’ın evrenselliğine uygun, o tohumlar başağa yürüyecek; o fideler çınar olmaya, selvi olmaya yürüyecek; ser çekecek, dal budak salacak, meyvelerle salınacak; bugün sizin yaptığınız şeylerle dünyanın yüzü gülecek, insanlık ütopyalarda aradığını sizin bugün yaptığınız o hizmetin sonucunda görecek. Dünyevîler, dünyaya tapanlar, sizi değişik ad ve unvanlarla karalamaya çalışanlar bunu anlamasalar bile!.. Zaten anlayamazlar… Karanlığa kilitlenmiş, güneşe sırtını dönmüş, Allah’tan kopmuş, Peygamber’den uzaklaşmış kopuklar anlamasalar bile her şeyi anlayan, bilen bir Zât var; O mutlaka sizi beklediğinizin çok çok üstünde ihsanlarla lütuflandıracak.

    Şeytana tâbi olmuş kimselerden yalan, iftira ve entrikadan başka bir şey beklemeyin!..

    *“Ne dünyadan safa bulduk, ne ehlinden recâmız var / Ne dergâh-ı Huda’dan maada bir ilticamız var.” (Nef’î) Ezseler de, üzseler de, yaralasalar da, değişik iftiralar atsalar da, uçaklar icat etseler de, yalancı biletler icat etseler de, bir yerden başka bir yere kaçıyor gibi gösterseler de, olmadık yalanlarla değişik senaryolar oluştursalar da, telefonlarla falana filana emir veriyormuş gibi “Filanın hakkından gelin!” dedirtseler de, bir dönemde belli şekilde kullanıp mesâvîler irtikap ettirdikleri bazı kimseleri muratları hasıl olduktan sonra partal eşya gibi kaldırıp bir kenara atsalar da.. dergâh-ı Huda’dan maada bir ilticamız yok!.. Böyle davransalar ve bunların senaryolarını yapsalar bile şeytana tâbi olmuş insanlardan başka şey beklemeyin.

    *Allah’a tâbi olan insanlar, insanların bu zaaflarını bilmelidirler. Hazreti Rasûl’e tâbi olan insanlar, O’nun yolunda olmalı fakat aynı zamanda şeytana tâbi olan kimselerin öyle diyeceklerini, öyle düşüneceklerini, öyle kararlar vereceklerini, öyle çığırtkanlık yapacaklarını da nazardan dûr etmemelidirler. Bir mü’min bir delikten bir kere ısırılır. Hüsn-ü zannınıza yenik düştünüz, yılanlar tarafından ısırıldınız! Bir kere ısırılma aklınızı başınıza getirdiyse, inşaallah bir daha ısırılmazsınız. Allah inayetini, riayetini, kilâetini eksik etmesin sizden!.. Vesselam!..

  • *Arkadaşlarımız mutlaka bir şeyler okuyacaklar. Kendilerini Ameliyat-ı Fikriye’ye götürecek; ruhta, kafada bir ameliyat yaptırtabilecek şeyler okuyacaklar. Allah kâinat kitabını sayfa sayfa önümüze sermiş. Bunu anlamayız diye nebiler göndermiş, bu Kitab-ı Ahkem-i’yi muhkem olan Kuranı ile bize anlatmış. Aradan zaman geçti, peygamberin sesi soluğu uzaktan duyulmaya başlayınca, bunlar duymaz demiş ve mücedditler göndermiş. Gelen herkes Kuran-ı Kerim’i soluklarıyla soluklamış ve bunu yeniden bize duyurmuş.
    *Kuran yeni yeni kitaplar haline gelmiş; şerhiyle, tefsiriyle elimize verilmiş. Kainat kitabını okuyarak fikir istikametinde bir fikir operasyonuna gitmek lazım. Düşüncede daima yenilikleri takip etmek lazım. Her gün kalbimizde iman peteğine yeni ballar göndermek lazım. Ballar balı da Yunus’un diliyle böyle bulunur. Onu bulacak ve her şeyden kurtulacağız. Gerilimin kaybolmaması için okumaya çok önem verme mecburiyetindeyiz.

  • Ben neye müteveccihim, onlar beni neye müteveccih görüyorlar ve gösteriyorlar!” der.

    *Günümüzün o kadar çok körü, sağırı, kalbsizi var ki, mabedde başını yere koyarken bile hakikati göremiyor. İhsan ruhundan habersiz.. ihlas ruhundan habersiz.. iştiyak likaullahtan habersiz… Sadece kendilerine iliştiğiniz zaman, kovanına ilişilen arıların birden hücum edip sokmaya kalkışmaları gibi, balını kaptırmamak üzere harekete geçip saldırıyorlar. Ballar balını bulamamış, “Ballar balını buldum kovanım yağma olsun!” (Yunus) duygusunu hiç tatmamış zavallılar, hemen sizi sokmaya kalkıyorlar. “Bunları sokar, zehirler, öldürürsek, dünya bütünüyle bize kalır. Şayet onlara hakk-ı hayat tanımazsak, onları tenkile uğratır, tehcir eder, ibâdede (kökten kazımada) bulunursak, dünya bütün hezâfiriyle, göz kamaştırıcı güzellikleriyle bize kalır.” diyorlar. Hâlbuki gönlünü dünyaya kaptıran, “dünya” deyip oturan “dünya” deyip kalkan kimseler ahiret adına bütün azıklarını dünya hesabına kullanmış ve gidecekleri mezara zâdsız zahîresiz gitmiş olurlar.

    Sizi bir yerde sıkıştırdılar ama siz dünyanın değişik yerlerine saçıldınız, geleceğin başaklarının tohumları oldunuz!..

    *Yaptığınız her şeyde ihlasa yapışır, Allah’ın rızasını gözetir ve O’na iştiyakla başka şeylerden kalbî alakanızı kesmeye çalışırsanız, çok iyi bir şeyi avlamış sayılırsınız. Hazreti Üstad bu hakikati ne güzel ifade eder: “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakk’ın rızasını esas maksat yapmak gerektir.”

  • Soru: Allah’ın adının gönüllere nakşedilmesi ve İslam dininin şanına uygun bir şekilde başkalarına da anlatılması diyebileceğimiz “i’lây-ı kelimetullah” vazifesinin diğer farz ibadetlerin önüne geçtiği dönemler var mıdır? Bu vazife, sadece belli şahıslarla mı alâkalıdır; yoksa mesleği ne olursa olsun ferden ferdâ herkesin omuzundaki bir mesuliyet midir?

    -İyiliği emredip kötülükten sakındırma ve dinî hakikatleri anlatıp onları güzelce temsil etme vazifesi günümüzde farzlar üstü bir farzdır. ()
    -Fazilet hissinin kaynağı Allah sevgisi ve O’ndan cüdâ düşme korkusudur. ()
    -Bugün biz imanın gönülde hasıl ettiği heyecanı derinden duymaya muhtacız ve o heyecanı bütün kalblere duyurma sorumluluğuyla karşı karşıyayız. ()
    -İslam, zorlama ile kabul edilen (mükreh) imanı makbul saymadığı gibi, cebr u şiddetle yaptırılan işleri de onun ruhuna aykırı bulmuştur. ()
    -İman hizmetinden el çekmenin ve irşad vazifesini başkalarından beklemenin bir mazereti olabilir mi? ()
    -Allah’ın dinine hizmet etmek O’nun sıyanetine girmenin en önemli vesilesidir. ()
    -Zirvedekilerin hasmı şeytanların en büyükleridir. ()

  • Hak ve hakikatlere tercüman olmaktan daha büyük bir vazife yoktur; o, dünyada yüz tane imparatorluk kurmaktan çok daha önemlidir. Hem zaten sizin böyle pes bayağı şeylere karşı teveccühünüzün olduğu/olacağı kanaatinde değilim. Biz dünyayı Zât-ı ulûhiyete ve Esmâ’sına bakan yönüyle öper başımıza koyarız; ahiretin mezrası ve koridoru olması yönüyle öper başımıza koyarız. Fakat dünyanın hevâ-i nefsimize, bedenimize, garîze-i beşeriyemize, cismaniyetimize, hayvaniyetimize, tûl-i emelimize, tevehhüm-ü ebediyetimize bakan yönleriyle “Dünya bir cife, bir pislik yığınıdır. Onun arkasından koşanlar da sadece kilâbdır (köpeklerdir)!..” beyanını esas alırız.

    *Alvarlı Efe Hazretleri der ki: “Öyle bir dildâre dil ver, eyleye dilşâd seni / Öyle bir dâmeni tut ki, ede ber-murâd seni!” Yani, öyle bir sevgiliye gönül bağla ki, gönlünü şâd etsin. Öyle bir eteğe yapış ki, seni muradına erdirsin. Öyle birine talip olmalı ki, sizi olmazlara, ulaşılmaz zirvelere ulaştırsın.

    “Az ağrı, âsân ölüm, tekmil iman, Kur’an; akıbet Firdevs-i Cinân ve rü’yet ü Rıdvan.”

    *Cennetin binlerce sene mesudâne hayatı bir dakika rüyet-i cemaline mukabil gelmeyen Hazreti Cenâb-ı Hakk’ın mübarek rü’yetine, rızasına ve Rıdvan’ına müteveccih olan insanlar, başka teveccüh aramaktan vazgeçmeliler, vazgeçerler. Görmezler dünyayı, buğulu görürler onu. Dünya bütün parlaklık, ihtişam ve debdebesiyle görünse de flulaşır onların nazarında, renk kaybeder, belki de hiç görmezler onu. Erzurumluların ifadesiyle, “Az ağrı, âsân ölüm, tekmil iman, Kur’an; akıbet Firdevs-i Cinân ve rü’yet ü Rıdvan.” Buna kilitlenmiş bir insanın etrafından altın, gümüş, zebercet saçılsa, o dönüp bakma lüzumunu duymaz; belki “Allah Allah, ne kadar komik insanlar bunlar! Ben neye müteveccihim, onlar beni neye müteveccih görüyorlar ve gösteriyorlar!” der.

  • Bu video 27/12/ tarihinde yayınlanan “Dünyaya Tapanların Çağı” isimli bamtelinden alınmıştır.
    Tamamı burada:funduszeue.info
    Günümüz ve çağımız dünyayı ahirete tercih edenlerin çağı. Camidekinin derdi de o, Kabe’ye gidenin derdi de o, Arafat’ta el kaldırıp yalvaranın derdi de o: “Dünyada bana şunu ver, şunu ver, şunu ver!..” Seslerine kulak verin, dinleyin; yanan yüreklerle Allah’a teveccüh var mı?. “Gönülden” demekle gönülden olmaz; “gönülden demek”le gönülden olur. Aşk, heyecan ve marifetin ses çıkarıcı bir mızrap gibi kalbe inmesi, o kalbin iniltisinin dil ve dudakla seslendirilmesi, yüreği çatlatacak bir hava içinde cehennemi söndürecek tek iksir olan gözyaşlarının ceyhun edilmesi ve bu hissiyatla “Allahım Sen.. Sen.. Sen!..” denmesi esastır. “Evlad u ıyâlim.. çocuklarım.. torunlarım.. ikbâlim.. istikbâlim.. geleceğim.. yalılarım.. yatlarım.. makamım.. mansıbım.. payem.. alkışlanmam.. kabul edilmem.. parmakla gösterilmem!..” Bu mülahazalardan bir tanesi o kulluğun içine, o Müslümanlığın içine katıldığı zaman, koskocaman, belki dünya hayatı çapındaki bir zülal bir yönüyle zehir haline getirilmiş, kirletilmiş ve tesiri kaybettirilmiş olur.

    *Fakat ne acıdır ki, bu çağ, dünyaya tapanların çağı.. bilerek dünya hayatını ahiret hayatına tercih edenlerin çağı.. camiden Kabe’ye, oradan Mina’ya, Müzdelife’ye ve Arafat’a kadar!.. Bütün kulluğu kirletecek şekilde dünyaya birinci sırada yer vermek, onu birinci tercih yapmak hafizanallah bu çağın vebadan, taundan, cüzzamdan, AIDS’ten daha tehlikeli bir hastalığıdır; o virüs kime musallat olursa, onu yere serer.

  • Bu video 27/12/ tarihinde yayınlanan “Dünyaya Tapanların Çağı” isimli bamtelinden alınmıştır.
    Tamamı burada: funduszeue.info
    Allah Rasûlü, gaye ölçüsünde bir vasıtaydı, bir vesileydi; fakat O kendisini sıradan bir insan gibi görüyordu. Sadece vazifesi üzerinde hassasiyetle duruyordu; çünkü Allah O’na “Ey (şanı çok yüce, o en büyük) Rasûl! Rabbinden sana her ne indirilmişse onu eksiksiz tebliğ et! Eğer böyle yapmazsan risalet (elçilik) vazifeni yerine getirmemiş olursun. Allah, seni bütün insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu (senin aleyhindeki) hedeflerine ulaştırmaz.” (Mâide, 5/67) diyordu. Farzımuhal tek bir emri tebliğ etmemesi, vazifeden kaçma, askerlikten firar etme demekti. Dolayısıyla hassasiyetle onun üzerinde duruyor; “Vazifem, mesuliyetim, sorumluluğum!” diyor, onu vurguluyordu.

    *Kâdı Iyaz hazretleri, Hazreti Âdem’in tevbesini ve o tevbenin kabulünü şöyle bir tablo ile resmeder: Dergâh-ı İlâhîden uzaklaştırılması Hazreti Âdem’i o kadar üzmüştü ki, tam kırk sene mahcubiyetten başını kaldıramadı; dua dua yalvardı, gözyaşlarını ceyhun etti. Nihayet Cennet’ten aklında kalan bir hatıra onda yeniden dirilme ümidini şahlandırdı. Hazreti Âdem, henüz Cennet’te iken, Cennet kapısında gördüğü bir levhayı seyre dalmıştı. Levhada “Lâ ilâhe illallah Muhammedün rasûlullah” yazıyordu. Cennet’in girişi bu cümle ile süsleniyordu. Adetâ “Muhammed” ismi, birden Hazreti Âdem’in karşısında temessül etti. “Allahım beni Muhammed hürmetine affet!” dedi. Cenâb-ı Hak, “Sen O’nu nereden biliyorsun?” buyurunca, Hazreti Âdem: “Arş-ı A’zam’da Senin mübarek adının yanında O’nun isminin yazılı olduğunu görmüştüm. Bundan anladım ki, nezd-i ulûhiyetinde teklifsiz biri varsa o da o Zât’tır.” cevabını verdi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, Hazreti Âdem’i affedip kurb-ı huzuruna kabul buyurdu.

  • Dünya yüzünde yaşayan insanlardan başka insan var mı?
    Varlığını müdafaa da var, yokluğunu iddia da var bu mevzuda
    Hiçbir ilim adamı, hiçbir astronom bu mevzuda kesip atıp bir şey söyleyemez
    İnsanlar hiçbir zaman o âlemle ittisal kuramazlar
    Küre-i Arz’ın canlının yaşamasına müsait bulunduğu hale gelmesi için o kadar çok şart lazım ki
    Canlının meydana gelmesini izah edememişiz biz daha bugüne kadar
    Kimya hanelerde İlm-i Kimya, bir canlı meydana getirmeden acizdir

  • Batıl yolla hak neticeye varılamaz

    Her hak maksadın her vesilesi hak olmaz
    Müminin hedefi meşrudur, hedefi mukaddestir
    Hak bir neticeye batıl yollarla varılamaz
    Allah (c.c) Sultan Mahmut’u bir zaman sakladığı gibi bu milletin nüvesini sakladı, korudu
    Cihanın sizin sesinize ve soluğunuza ihtiyacı var
    Kendi hüviyetinizle var olarak kendinizi ispat edeceksiniz

  • *İmana ve Kuran’a müteallik meseleler bizim ana meselemiz. Bunlara ihtimam gösterilmesi gereken en hayati meselemiz nazarıyla bakacağız. Bir tavuk altına 40 yumurta koysanız kanatlarını açacak ve hiçbirini zayi etmeden, 20 gün sonra civciv çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapacak. İnleyecek, yatıp kalkıp dönecek ve belki de şuuru olsa kanatları ile ihata edemediği, kavrayamadığı için bana niçin bu denli zahmet veriyorsunuz diyecek. Ben size hep böyle bakmak istedim. Kendisine tevdi edilen işin altında ezilmiş insan değil, bir kuluçka gibi yumurtalardan civciv çıkaracağım diye döne döne bir gün ölmüş olarak bulacağınız şekilde baktım. Yumurtalardan civciv çıksın da ben gidersem de olsun, zararı yok.

    *Eğer bugün varsa ve eğer bugün tülleniyorsa o günkü samimiyet üzerinde tülleniyordur. Size de böyle bir samimiyet ve içtenlikle, bu kadar sıcaklıkla, hasbîlikle, yaşatma ve diriltme arzusuyla kendini helak edecek nazarıyla baktım. Bakmaya da devam edeceğim. 50 defa o fecirlerle Fecr-i Kazip diye aldansam da bakmaya devam edeceğim.

    *Siz kadın erkek bu ölçüde hiçbir zaman ne beni ne de başkalarını aldatmadınız. Allah sizinle hizmete, Kuran’a ve imana çok şey kazandırdı. Biraz daha diş sıkmak lazım. Dünyanın sizin sunacağınız mesaja ihtiyacı var. Dünyanın böyle bir beslenmeye ihtiyacı var.

  • Bu video 27/12/ tarihinde yayınlanan “Dünyaya Tapanların Çağı” isimli bamtelinden alınmıştır.
    Tamamı burada: funduszeue.info
    Türkçe de söyleyebilirsiniz Arapça da; aynı mazmun çerçevesinde daha başka hususlar da katabilirsiniz; fakat bütün istekleriniz şu noktada temerküz etmeli:

    اللّهُمَّ تَوَجُّهَكَ وَنَفَحَاتِكَ وَأُنْسَكَ وَقُرْبَكَ وَمَعِيَّتَكَ وَحِـمَـايَـتَـكَ وَرِعَايَتَكَ وَكِـلَاءَتَـكَ وَنُـصْـرَتَـكَ وَحِفْظَكَ وَحِصْنَكَ الْحَصِينَ وَحِـرْزَكَ الْحَصِينَ وَالنُّـصْـرَةَ عَلَى أَعْدَائِنَـا مِنَ الْإنْسِ وَالْجِنِّ وَالْغُولِ وَالْغُولَةِ وَالسَّاحِرِ وَالسَّاحِرَةِ وَخَالِصَ الْعِشْقِ وَالْإشْتِيَاقِ اِلَى لِقَائِكَ وَاِلَى لِقَاءِ حَبِيبِكَ وَأَحِبَّائِكَ أَبَدَ الْآبِدِينَ وَدَهْرَ الدَّاهِرِينَ

    “Allahım, sevgi ve rahmetle bize teveccüh buyurmanı; ilâhî nefhalarınla, ötelerden esintilerinle gönlümüzü şâd kılmanı; dostluğun, yakınlığın ve yüce şanına yaraşır şekildeki beraberliğinle bizi yalnızlıklardan kurtarmanı; vekilimiz olarak bizi gözetip kollamanı, hıfz u sıyanetinle korumanı, aşılmaz manevî kalelerinin ve sağlam sığınaklarının içine almanı; yardımınla destekleyip insanlardan, cinlerden, türlü türlü habis ruhlardan, erkek veya kadın sihirbazlardan olan düşmanlarımıza karşı zafere ulaştırmanı diliyoruz. Her şeyden öte Zâtına karşı gönülden aşk u alaka, Sana kavuşma iştiyakı, Habîbine (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve sevdiklerine vuslat arzusu talep ediyoruz. Bunları ebedî, zaman üstü, zamanı aşkın olarak istiyoruz.”

    *Cenâb-ı Hakk’ın lütufları karşısında aklımıza “Bir şeyler yaptık” mülahazası geldiği zaman hemen o düşüncenin başını “mâ abednâ”, “mâ arefnâ”, “mâ hamidnâ”, “mâ şekernâ”, “mâ sebbahnâ” (İbadetin, marifetin, hamdin, şükrün, tesbihin hakkını veremedik!) duygusuyla ezmeliyiz. “Ey ibadete layık yegâne Ma’bud, Sana hakkıyla ibadet edemedik!.. Ey bütün mahlûkat tarafından bilinen Rabbimiz, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık!.. Ey her dilde meşkûr olan Rabbimiz, Sana gereğince şükredemedik! Ey yerde ve gökte her varlık tarafından adı anılan ve tesbih edilen Rabbimiz, şanına lâyık zikr u tesbihi yapamadık!” deyip O’na gerektiği gibi kullukta bulunamadığımızı, O’nu hakkıyla bilemediğimizi, ululuğu ölçüsünde zikredemediğimizi ve şükür vazifesini tam yerine getiremediğimizi avaz avaz ilan etmeliyiz.

    *O’nunla münasebeti kavi tutmak lazım. Dünyanın cazibedar güzellikleri baş döndürebilir. Hatta inanıyor gibi görünen insanlar bile bütün kalbleriyle dünyaya bağlı olabilirler. Hafizanallah, dünyayı seviyor, onu her şeye tercih ediyor ve bu açıdan da yanılıyor olabilirler. Yanılmamanın yolu, günde yüz rekât namaz kılsak ve yüz bin defa tesbih u takdis u tebcil u takdirde bulunsak da yine vazifemizi yerine getiremediğimize inanmamızdır. “Senin hakkını eda edemedik ey Mabûd-u Mutlak, ey Maksud-u bi’l-istihkak!” hissiyle dolu olmamızdır. Belki böyle bir mülahaza, rahmet-i ilahiyeyi harekete geçirerek bizim kulluk adına bıraktığımız boşlukları da doldurur ve öbür tarafta çok önemli, tam, hatta etemm teveccühlere mazhar oluruz.

    “Onlar dünya hayatını bile bile âhirete tercih ederler.”

  • Yusuf gibi kalmak, Yusuf gibi olmaktan geçer.

    Komplolar kurulsa bile kimsenin aleyhinde olmamak, Yusuflar’a has bir keyfiyet.

    Bazen kutsi yolculuklar, bir rüya ile başlar.

    Maddi olarak ne varsa kaybedersin bu sırlı yolculukta.
    Ama pak olan ruhuna toz dahi konduramazlar.

    Bütün insanlığın ortak olarak yaşadıkları imtihanları yaşarsın tek başına.

    Ancak
    Yusuf gibi olursan üstesinden gelebilirsin bu zorluklardan.

    Her zamankinden daha çok Yusuf beklentisi var günümüzde.

    Belki yüzlerce binlerce on binlerce yusuflar yetişiyor şu anda kim bilir nerelerde..

    “Sen Yusuf olmalısın Allah seni üstün kıldı bize” diyeceklerdir belki de yakın bir gelecekte..

  • Bu video 03/01/ tarihinde yayınlanan “İman Zaafı ve İslam’ın Gurbeti” isimli bamtelinden alınmıştır.
    Tamamı burada: funduszeue.info
    İlâhî esrâra âşina olanlar, kendi ruh aynalarının kabiliyeti nisbetinde varlığı temâşâ ederken kâh İmam Rabbânî hazretleri gibi “şühûd”dan bahsederler, kâh Muhyiddin İbn-i Arabî hazretleri gibi “vücûd” mülahazalarını seslendirirler. Herkesin bir kemâlât arşı vardır ve herkes istidadı ölçüsünde zirvelere yükselir. “Herkesin istidadına vâbestedir âsar-ı feyzi / Ebr-i nisandan sadef dürdâne, ef’î semm kapar.” (Anonim) Herkes vicdanının enginliği ve inkişafı ölçüsünde esrâr-ı ilahiyeyi farklı şekilde duyar ve zevk eder. İmam Rabbânî hazretleri “Ben vücud rasathanesini çok gerilerde bıraktım, geçtim onu!” der. Bir başkası mesela Hazreti Bediüzzaman ise, “Ben o şühûd mertebesini de çok gerilerde bıraktım, geçtim; asıl meslek gayba imana bağlı sahabe mesleği ve Kur’an yoludur!” diyebilir.

    *Çokları “istidat ölçüsünde inkişaf” meselesini değişmez bir kural gibi yorumlar; insanın kabiliyet çeperini aşamayacağını düşünür ve meseleyi sadece yetenekten ibaret görürler. Cenâb-ı Hakk’ın âdiyât üstü tasarrufları hesaba katılmazsa bu düşünce doğru gibidir; ne var ki her varlığın kendi istidadıyla kayıtlı bulunmasının yanı sıra, Mevlâ-yı Müteâl’in bir ihsan-ı ilahî olarak bahşedebileceği lütuflar da her zaman söz konusudur. Bu düşünceyle, “Allahım, bize bizi aşan istidatlar ve o istidatlarda inkişaflar ver!” diye dua ediyoruz. Allah’ın izin ve inâyetiyle istidatların aşılabileceğine, yetenek ve kabiliyetlerin geliştirilebileceğine inanıyoruz.

  • Soru: Bazı kimseler rüyaya, yakazaya, tevafuklara, keşf ü kerâmete çok açık oluyorlar. Daha gözlerini yumar yummaz adeta metafizik alemlerle münasebete geçebiliyorlar. Bazıları bunları şekerleme türünden birer ikram-ı ilâhî olarak kabul edip ketmederek adeta geçiştirirken bazıları da rüya ve yakazalara haddinden fazla değer atfedebiliyorlar. Bunları ifrat ve tefritlere girmeden değerlendirmede istikamet çizgisi nasıl olmalıdır?

    -Rüyada görülen hemen her şey birer semboldür; onların Kur’an ve hadis çerçevesinde te’vil edilmeleri gerekmektedir. ()
    -Bazı kimseler maneviyâta açık olur; bu açıklığı da kültür ortamı besler ve o istidadı ortaya çıkarır. ()
    -İnsan sürekli “Allahım ne olur, bana istidadımı aşkın bir marifet ufku nasip eyle” der ve bunu gönülden isterse, Cenâb-ı Hak bu yakarışı kat’iyen boşa çıkarmaz. ()
    -Tevafuklar, Allah Teâlâ’dan bilinmeli ve insan onlardan dolayı kendisine asla pay çıkarmamalıdır. ()
    -Bu rüyalar, bu yakazalar, peşi peşine gelen bu tevafuklar mekr-i ilâhî olmasın! Bunlar ya birer istidrac ise… ()
    -Şeytan gönlünüze bir yalanı ilka etmek için size yüz tane doğru gösterebilir ama sonra sizi o yalanına mutlaka inandırıp başaşağı getirebilir. ()
    -Bizim için esas olan Kitap ve Sünnet gibi temel referanslardır; rüya, yakaza, keşif ya da kerâmet sübjektiftir ve herkesi bağlayıcı değildir. ()
    -“Ne olur Allahım, bana keşf ü kerâmet verme; Abdülkadir Geylanî hazretlerinin ayağına paspas olurum ama bana Abdülkadir Geylanîlik de verme. Ben sana sıradan bir kul olmak ve hep düz zeminde kalmak istiyorum!” ()
    – Kayma ihtimali olmayan bir zeminde durmayı tercih edin!.. ()
    -Ashab-ı Kirâm’ın peşine düştüğü en büyük pâye nedir? ()
    -Kazanma kuşağında kaybetmemek için mebdede de müntehada da teyakkuz ve temkin insanı olmak lazım. ()

  • Bu video 03/01/ tarihinde yayınlanan “İman Zaafı ve İslam’ın Gurbeti” isimli bamtelinden alınmıştır.
    Tamamı burada: funduszeue.info
    *Günümüzde, Müslüman göründükleri halde münafık gibi davranan kimseleri, kâfirden daha tehlikeli buluyorum. Yalan söyleme, Müslümanlığı hakiki hüviyetiyle temsil eden insanlara iftirada bulunma, “Beni arkamdan hançerlediler” deyip din-i mübin-i İslam’ı dünyanın dört bir yanına götüren insanlara her gün ayrı bir bühtanla çamur atma… Bunlar o kadar korkunç şeylerdir ki, zannediyorum, koyu kâfir olanlar din-i mübin-i İslam’a bunları yapanlar kadar ihanet etmemişlerdir.

    *Liyakatleri bulunuyorsa, istidatları varsa ve murad-ı sübhanî de o istikametteyse, Cenâb-ı Hak en yakın zamanda onları da hak ve adalete hidayet buyursun, kalblerine merhamet ve yumuşaklık versin. “Allahümme leyyin kulûbehum – Allahım onların kalblerini yumuşat!” şeklinde hep dua ettiğimiz üzere, Allah onlara lüyunet (kalb yumuşaklığı) versin ve Müslümanlığa yürekten sahip çıkmış Hizmet insanlarını onlara sevdirsin. Şayet buna liyakatleri yoksa, bir yönüyle kirlenmişlerse, hakikati parçalamış, onu hüviyet-i asliyesinin dışında değişik şekillerde yorumlamış ve farklı göstermişlerse, ne yapalım, o halde bize şöyle demek düşüyor: “Allahım, o zaman bu insafsız nâdânları Sana havale ediyoruz!..” Anadolu’da bazı yerlerde kullanılan ifadeyle diyelim: “Sen bilin Allahım!..”

  • Показать больше

ORTA ASYA'DA İSLAM 2 / İSLAM İN CENTRAL ASİA 2

• Kurucu Göçerlik Ve Anadolu Mayasının Temeli Olarak Yesevîlik • Kaygıları Ve Soru(N)Ları Müzakereye Açmak • . Nakşîlik Yesevîliğin İslam Öncesi Tasavvurlarını İslamîleştirmiş Midir? • Yusuf El-Hemedânî’nin Gördüğü Bir Rüya Üzerine Hanefîlikten Şafiiliğe Geçtiği İddiası • . Yesevîlik, Nakşîbendîlik Üzerinden Yenilenmiş Midir? İslam öncesi (Kök/Tek Tanrı (Tengirizm) ve onun yansımaları olan Şamanist ve animist geleneklere dair inanç ile Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği sisteme teslim olup barışçıl bir din dili oluşturan Yesevî'nin cehrî zikir (erre) yapması, hocası Yusuf Hemedânî'nin gizli zikri tavsiye etmesi, Hemedânî'nin Ene'l-Hak ifadesini kesinlikle tutarlı görmemesine rağmen Yesevî'nin sistemini önemli oranda bu terim ve açıklaması üzerine kurması, Yesevî'nin Arslan Bab'tan çokça bahsetmesi, fakat Hemedânî'ye (açık bir şekilde) yer vermemesinin yöntem farklılığından öte metafizik tasavvurunun epistemik temellendirilmesindeki farklılığa işaret ettiği kanaatindeyiz. Yesevî’nin fıkhî, kelamî ve ahlakî hareket noktaları, ortaya koyduğu metafizik sistemi, İslam öncesi (Tengrici mümin) dönem ile İslam sonrası (müslim) dönem arasındaki geçişi sağlaması ve itidalli, bireysel ve barışçıl özgürlükçü bir dil oluşturmasına rağmen Nakşîlik üzerinden dönüştürülmesi, hatta Yesevîliğin bu tarikat içinde devam ettiği ileri sürülerek yok sayılması üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapılmalıdır. Eğer ekonomi ve politik alanda çalışmalar yapan İktisat, Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler disiplinleriyle birlikte hareket edilirse, günümüz Türkiye’sinde her biri ekonomi-politik bir birim haline dönüşen tarikatlar (cemaatler) bazında sûfî düşüncenin geldiği nokta daha net anlaşılabilir. Özellikle Şiî ve Selefî zihniyetlere karşı tavır alıp sûfî olduklarını iddia eden birimlerin Türk Düşüncesine ve felsefeye karşı olmalarının gerekçelerinin ortaya çıkması açısından bu tür disiplinler arası mukayeseli çalışmalar yapılması elzemdir

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası