nermi uygur bir felsefe sorusu nedir / Felsefi Sorular ve Felsefi Soruların Özellikleri » Felsefe hakkında her şey

Nermi Uygur Bir Felsefe Sorusu Nedir

nermi uygur bir felsefe sorusu nedir

Felsefenin Çağrısı

Bu kitap felsefenin felsefesi üzerine beş denemeyi kapsıyor. Amacı bakımından: “Felsefe nedir?” sorusuna belli bir aydınlık getirmeye savaşıyor. Ondan, doğrudan doğruya felsefenin incelediği tektek soruları çözmekten çok, temel yapısıyla tüm felsefenin kuruluşunu konu diye almakta; dolayısıyla, tektek felsefe sorunlarının da içini daha iyi görmeyi sağlamaktadır. Şu var ki konusunu çepeçevre işlemekten uzak. Deştiği birkaç kesitle yetiniyor. Gene de, felsefeyle ilgili birçok canalıcı güçlüğe parmak basmaktan geri kaldığı ileri sürülemez. Özel bir bilme alanı olarak felsefenin bağımsız varlığını girdi-çıktısıyla gözönüne seriyor yeryer. Yöntemi: bu varlığı anlamaya, felsefeyi felsefe yapan nitelikleri, her kez ayrı bir yaklaşmayla önyargısız betimlemeye dayanıyor. Onun için, bu kitabın, gerekince, felsefeyle ilgili doğru diye bellenmiş bazı yanlış sanılara aykırı düşmekten kaçınmadığını şimdiden söyleyeyim. Ama bu umduğum gibiyse, okunmasını zorlaştırmak şöyle dursun epeyce kolaylaştırır. Öyle ki, bu kitap yalnız filozoflara değil genel okurlara da seslenmektedir.

1 BIR FELSEFE SORUSU NEDIR? Nermi Uygur 1 Tuhaf mı tuhaf bir çalışma-alamdır şu felsefe denen şey: çok kez bir sis bürümüştür ortalığı. Değil yolu aradabir felsefeye düşenler, filozoflar bile sıkça nerede olduklarını göremezler. Bu durumu, kurulu düzenleri bozmada adı kötüye çıkan çağımızın o altüst edici hızına yükleyemeyiz. Daha başlangıcından beri felsefenin yerini belirlemede güçlük çekilmiştir. Hele yüzyılın ikinci yarısına doğru işler büsbütün karıştı. Hiç beklenmedik bir sırada Hegel ustanın blok-yapısı çöküverdi. (Bu sarsıntıyı duymayan bilmem kaldı mı?) Felsefeyi içteniçe kemiren kriz dışa vurmuştu kendini: Felsefe nedir? İşte felsefenin ölüm dirim sorusu! Çabucak uluslar-arası bir sıkı yönetime başvuruldu. Kıta Avrupasmda bir, belki de iki filozof kuşağının ömrü soruşturma, kovuşturma, hırpalama, tutkulu sayma, yasak etmelerle geçti. Sonunda &#;normal&#; duruma dönüldü. Yaygınca bir sanıya göre: felsefe bu sınamadan eskisinden daha dinç çıkmıştı. Ne olduğu bundan böyle kesin olarak belirmişti. Görünüşte ufak tefek değişikliklerle de olsa, felsefe daha önce ne ise yine o idi. Felsefe çalışmalarının gündemi bırakılan maddelerden ele alındı. Bu normal durum, felsefenin resmî bültenleri sayabileceğimiz elkitaplarmda da yansımaktadır. Elkitaplarının hemen hemen hepsi, daha ilk sayfalarında, kriz-sonrası felsefedeki rahatlığı dile getirmede sanki yarışa kalkmış gibidir: Ya, saflıkla, felsefenin ne olduğu hiç sorulmaz, çünkü felsefe kendiliğinden anlaşılır birşey diye kabul edilir; ya da, "felsefenin özü" çeşidinden tumturaklı bir başlık altında, &#;Felsefe nedir?&#; sorusu sorulur, ama cevap olarak çoğun gelenekten gelen tanımlarla akraba kısa kısa birtakım

2 20 öz-tasvirleri ortaya konur, bu arada, sorunun, felsefeyi çiçeklenmesinde engelleyen yersiz bir soru olduğu, bu soruya takılmanın asıl felsefe problemlerinin işlenmesini geciktireceği ileri sürülür. Gel gelelim, bu toz pembe görü, bana kalırsa, felsefeyi bürüyen sislerin daha da yoğunlaşmasına sebep oluyor. Bir yandan, felsefede, uğraşısının ne olduğunu bilmeden uğraşanların sayısı gittikçe artıyor. Öteyandan, felsefe dışında, felsefeye yaşama hakkı tanımayanların saldırgan hareketleri zamanla çığırından çıktı. Atlatıldı sanılan krizin bilançosu henüz çepeçevre yapılmamışken felsefe yeniden krizlere doğru seğirtiyor. Günümüzde, felsefe, eşine az raslanır bir tehlike ile, varolma alanını yitirme tehlikesiyle burun buranadır. Bu tehlikeyi görmemek, ya görmemezlikten gelmek ya da yarım yamalak tedbirlerle geçiştirmeye kalkışmak, felsefenin düşebileceği yanlışların en büyüğü olur. Yapılacak şey gerçekten yılmamaktır. Sürçmelerden sıyrılıp sormak gerekir: Felsefe nedir? İşte ben, bu denememde, &#;Felsefe nedir?&#; sorusuna bir cevap vermeye gayret edeceğim. Amacım, felsefenin tümünü kapsayan özellikleri birer birer gözönüne sermek değil. Nereye vardıracağını şimdiden kestiremediğim böyle bir amaç pek dallı budaklı bir araştırma dizisini şart koşar. Ben, daha çok, felsefenin ana plânlarından sadece birini deşmek istiyorum. Dileğim: felsefeye özgü soruların yapısını aydınlatmak. Bununla, felsefenin tümünü saran sis perdesinin epeyce dağılacağını umuyorum. Bu denemede şunları yapmıyacağım: (a) &#;Felsefe nedir?&#; sorusunun karşısına eksiksiz bir çözüm-formülüyle çıkmıyacağım. Çünkü böyle bir formülüm yok. (Bırakın ki, böyle bir formülün zaten varolmadığını, böyle bir formüle ihtiyaç da olmadığını söylersem gerçeği çarpıtan birşey söylemiş olmam.) (b) Yalnız, felsefede ötedenberi sorulagelen soruların, tek tek felsefe sorularının, bu arada felsefe disiplinleri denen birtakım çalışma kollarında toplanan soruların bir listesini de vermeye kalkışmıyacağım. Bana öyle geliyor ki, felsefede tek tek sorular önceden tespit edilemez. Felsefe bir araştırmadır. Araştırma, sorularını sık sık yenileyen bir çalışma biçimidir. Her araştırma gibi felsefe de yeni sorulara açıktır. Nerede sorular hep aynı kalmışsa, orada felsefe^ araştırma olmaktan çıkmış demektir. &#;Philosophia perennis&#;le tek tek felsefe sorularının değişmezliği gösterilmek istendiğinde, felsefe aslında &#;perennnis&#; in tam kar-

3 şıdı birşeydir; değişmez bir kuruluşu yoktur; değişik sorularla kendini kurar, (c) Bundan ayrıca, felsefe sorularını, felsefe tarihinden derleme yoluna neden başvurmadığım çıkıyor. Bu yolun, başarıyı güven altına almadığı şuradan da belli: Felsefe tarihinde ortaya çıkan tek tek soruların, kılıkça bazan yüzyıllar boyunca hiç değişmemiş olan soruların, katkısız birer felsefe sorusu olduğu mantıkça savunulamaz. Bir araştırma alanının geçmişindeki bazı sorular, o araştırma alanının tabiî sorusu olmayabilir. Nitekim, soruları bakımından, felsefenin, uzunca zaman aralıklariyle de olsa, birtakım devrimlere uğradığı apaçıktır. Kimi bir başsoru felsefeden bilime aktarılır; ondan sonra da, o soruyla uğraşmış olan düşünürlere belli bir bilimin öncüsü göziyle bakmaya başlanır. Kimi de, bazı felsefe okullarını bir süre canlı tutmuş olan bir soru öbeğinin büyük gürültüler arasında &#;meğerse yanlış olduğu&#; heryana duyurulur, (d) Bir de, felsefeye sözüm ona yepyeni sorular buyurmak işine girişmiyeceğim. Böyle bir işe girişen büsbütün talihsiz değilse sağduyusunu yeniden kazandığı bir anda, giriştiği işten vazgeçecektir. Çünkü, her araştırıcı tek tek sorularını kendi seçer. Mümkün soruların birer birer contour&#;- larını çizen, araştırma konusundan başka bir yetke olamaz. Bu denemede kendime verdiğim ödev: ne kılıkta ortaya çıkarsa çıksın, hangi araştırma durumuna yol açarsa açsın, katkısız bir felsefe sorusunun tipik yapısını incelemektir. Bir felsefe sorusunu felsefe sorusu yapan belli başlı özellikleri sadece tasvir etinek dileğindeyim. Bu tasvir dışında, felsefe sorularını temellendirmek, haklı göstermek, belli bir saldırışa karşı savunmak çeşidinden gizli bir isteğim yok. Amacım: deşmeyi kendime ödev bildiğim plânda, bir felsefe sorusunda verileni, bir felsefe sorusunun içeriğini, bir felsefe sorusunda sorulanı gün ışığına çıkarmak. Felsefe alanının ötesinde hiçbir çalışma doğrultusunda görünmeyen bir soru formunu, elimden geldiği kadar keskin çizgilerle belirtmeyi deneyeceğim. Tasvir çabamı güden soru su: Bir felsefe sorusu nedir? Bildiğime göre, bu soru ancak çağımızda, o da belki yalnızca İngiliz Felsefesinde özellikle ilk klassiklerini anacak olursak: G. E. Moore ile L. Wittgenstein&#;da kendine bir yol açmaya çalışır. Kimi yarı örtük, kimi apaçık pek verimli bazı başlangıçlara rağmen, bu soruya, gene de henüz tam bir açıklıkla sorulup işlenmiş bir soru göziyle bakamayız. Oysa ki, felsefe alanını bürüyen sis çokça bu sebepten ileri gelmektedir. İşte ben bu- 21

4 22 rada, &#;Bir felsefe sorusu nedir?&#; sorusunu sorup, bu soruyu vardırdığı ilk duraklara kadar kovuşturacağım. Bu amaçla, her seferinde () günlük yaşayışta, bazan bilimde, sorulan soruların çatısına da dokunacağım. Böylelikle, yalnızca karşılaştırma yolu ile anlaşılmayı kolaylaştırmak bakımından değil, objektiv dayanak bakımından da, bir soru olarak felsefe sorusunun esaslı yapı taşlarını daha iyi gösterebileceğimi sanıyorum. Bitimde (11) sonucumcu bir iki tespit yanında, felsefe sorularının yapısını araştırmanın önemi ve görevi üzerinde birkaç noktaya işaret edeceğim. 2 İnsan Ömrünün en büyük kesimi "günlük" adı verilen birtakım yapıp etmelerle örülmüştür. Yaşamak isteyen eylemek zorundadır. Eylemler insanın yaşama destekleridir. Eylemek, bedendeki bir değişikliğe yahut da çevresindeki bir değiştirmeye (çok kez ikisine birden) yapışıktır. Eylem, her seferinde bir şeyin gerçekleş^ tirilmesine yönelmiştir. Hatırı sayılır bir eylem öbeği bedenin ses-vermeden çalışmasıdır. Ancak, birçok eylemlerin fışkırdığı noktaya, durakladığı, yahut da durduğu yere dikkat edecek olursak, sık sık, hiç de eylemeyi andırmayan bir görünümle (fenomenle) karşılaşırız: soru. Oğul ikişer ikişer merdivenlerden iniyor. Bu eylemi boşandıran annesinin bir sorusu: &#;Sokak kapısı kapalı mı?&#;. Merdivende babasiyle karşılaşıyor. Soruyor babası: &#;Nereye böyle acele acele?&#;. Oğul duruyor; soruya cevap veriyor. Şüphesiz, soru-eylem bağı tek tek durumlara ğöre değişir: JD azan soru eylemi başlatır, bazan da eylem sormayı gerektirir. Ama, bu bağda durumdan duruma değişmeyen bir yan vardır. Günlük yaşayışımızda soruların çoğu eylemlerle ilgilidir; pratiğin içine gömülmüştür. Sorandaki belli bir ihtiyacın, eylemlerden ayrılamayan bir eksikliğin dile getirilmesidir. Bu eksiklik ya bir yaptırma ile giderilir ya da bir yapmada belirmiştir. Günlük sorular pratik yönelmelerimizin Önemli bir kurucusudur. Felsefe sorularına gelince,.bu soruların hemen hemen hepsi pratikteki yönelmelerin ötesinde yeralan sorulardır. Bu soruların varlığımızı ayakta tutmak veya yaşayış/ımızı düzenleyip işlemekle doğrudan doğruya bir ilgisi yoktur. Bir soru olarak felsefe soru-

5 su da, insandaki bir ihtiyacın dışlaşmasıdır. Bu, sözlü ifadenin durum ve dile göre değişen tonunda, yazılı metinlerin de gidişinde veya belirtici birtakım işaretlerde (meselâ &#;?&#; de) kendini açığa vurur. Ancak, felsefe sorusu ne eylemlerden çıkar ne de ey-, lernlerle giderilebilir. Bazı felsefe sorularının günlük yaşayışın kanavası içine örülmüş olduğu meydandadır. Platon&#;un, özellikle ilk diyaloglarında, Sokrates&#;e sordurduğu sorular buna güzel bir örnektir. Yalnız, soruları doğuran eylemler değil, birinin, çok kez eylem sürecine katılmamış olan bir seyircinin, eylem-dışı bir kaygısıdır. Sokrates cesur, ölçülü gibi tek tek eylemlerin funduszeue.infoğunu sormaz; bütün işi gücü &#;cesaret&#;, &#;Ölçülülük&#; sözlerinin (kavramlarının) an- Jamına ait sorular sorup bunları cevaplandırmaktır. &#;Cesaret nedir?&#;, bu soru, cesur veya korkak kimselerle, bunların eylemleriyle ilgili bir bilme yahut da yaptırma ihtiyacından çıkmaz. Sokrates, bir erdem sözü olarak &#;cesaret&#; ile neyin anlaşıldığını aydınlatmaya çalışır. Bu durum bazı felsefe sorularında daha iyi beli rir. &#;Şuur&#;nedir?&#; sorusu belli hiçbir eylemde kök salmaz. Sözlüğünde &#;&#;şuur &#;\ bulunmayan bir insan, birçok eylemlerindeki şuura rağmen, bu felsefe sorusunu sormaz, soramaz. Oysa ki, felsefe, sorusu eylemlerden çıkan bir soru olsaydı, sorması gerekirdi. Hiçbir felsefe sorusu, günlük yapıp etmelerin kaçınılmaz bir sonucu değildir. Fels^fe_sprularının f doğuşu bakımından, eylemlerden bağımsızlığını, eylemlerin, birçok insan için, bir tek felsefe sorusunu bile birlikte getirmemesinde de gösterebiliriz. Felsefe sorularını sorup bunları kovuşturmada ayak direyenlerin sayısı, eyleyen insanların sayısına oranlandıkta gülünç denecek kadar azdır. Hattâ, bir felsefe sorusunun, daha doğuşu bakımından, günlük eylernler ile bu eylemleri güden soruların akışına aykırı olduğu söylenebilir. Felsefe sorularının sorulduğu yerde gynlük eylemlerin pek çoğu büsbütün durur. Salt yaşamanın dayandığı eylemler bir yana, artık eylemeye vakit kalmaz. Eylemenin yaşamaya kattığı gerginlik hiç denecek kadar gevşer. Felsefe sorusunun durdurduğu eylemlerin yerine başka çeşitten bir önem-bağlamı insanı sarıverir. Ama, felsefe soruları günlük sorulardan yalnızca kök bakımından ayrılmaz. Felsefe sorularını cevaplandırma tabanı da. bu soruların kuruluşu gereği günlük soruların çok kez giderildiği yerde değildir. Hiçbir felsefe sorusunun cevabı bir ey- 23

6 24 lemde veya yaptırmada aranamaz. Bir felsefe sorusunda açığa vuran ihtiyacı eylemlerle susturamayız. &#;Sokak kapısı açık mı.kapalı mı?&#;, bu günlük soruya bir cevap vermek için, sözü edilen sokak kapısına gitmek gerekir. &#;Şuur nedir?&#; sorusunda ise, öyle bir cevap isteği işbaşındadır ki, başkaca ne kadar doyurucu olursa olsun, bir eyleme başvurmakla yerine getirilemez. &#;Şuur nedir?&#;, bu soruya cevap vermek için birşey yapmak, veya yaptırmak, yahut da birşeyin yapılmasına çalışmak boşunadır. Gereken; yapıp etmelerin ötesinde konuşmak. (yahut da yazmaktır), Felsefe sorularının cevabı, hangi özel biçimde olursa olsun, ancak dil ya pıtlarının sağlayabileceği bir cevaptır. Bu cevap tam olmayabilir. Daha sorunun kendisi, belki de tam olarak cevabı verilemeyen hattâ cevabı tam olarak istenmeyen bir soru olabilir. Gene de sorunun gösterdiği cevap yolu eylemlerden değil dilden geçer. &#;Şuurlu&#; denenler de dahil, hiçbir eylem, &#;Şuur nedir?&#; sorusuna karşılık olamaz- &#;Şuur nedir?&#;, bu soru, eylemeden alıkoyup sözlere^soz^düzenlerine iteleyen bir sorudur. Ama, rasgele her sözdüzeni bu soruya bir cevap olamaz. 3 Bu belirlenimlerde, profilini şöyle bir çizmeye çalıştığım felsefe sorusunun başka bir özelliğini de örtüsünden sıyırmak mümkündür. Bu özellik, felsefe soruşunun, ağırlığını kendi içinde taşımasında, günlük sorularla karşılaştırıldıkta, âdeta kendisine yetmesindedir. Bu açıdan görüldükte, günlük soru ile felsefe sorusu birbirlerinin taban tabana karşısında yeralırlar. Soru olarak görevleri apayrıdır. Her iki soru biçiminde soran kişiye soruyu sorduran kaygı, bunun seçik bir tanığıdır. Günlük kesimde ortaya çıkan soruların çoğunu, soran, (sık sık da) eylemesiyle cevaplandıran, bir engel olarak yaşar. Günlük soruların büyük bir kısmı, ne kadar kendiliğinden dile gelirse gelsin, eylemlerin ciddiliği içinde bir pürüz gibi göze batar. Soran farkında olmasa da, istemiye İstemiye yapar sorma işini. Eylem, adamlarının..çoğu,.jsoni jsprmayı en azına indirmiştir.. Her eyleyen, birlikte çalıştığı kimselerden, olsa olsa işi boşandırmak için yönelttiği bir soruya, iş-olarak-cevap bekler. Sorunun kendi başına bir önemi yoktur bu plânda: eylemler için sadece bir sıçrama tahtasıdır. Bu, pekçok iş alanında birlikte eyleyen kişiler

7 arasında zaten az geçen iş konuşmalarında soruların kapladığı küçücük yerden de bellidir. Soru günlük eylemleri birleştiren kısa bir geçittir. Bir beden hareketiyle (meselâ el veya yüz işaretleriyle dışlaşmadığı zamanlarda, çok kez tek heceli soru sözcüklerinde (&#;ne?&#;, &#;kim?&#;, &#;nasıl?&#;, &#;kaç?&#;, gibi sözlerde) açığa çıkar. Bu arada eyleyen kişinin, kendisine de soru sormayı sevmediği olayına dikkati çekmek istiyorum. İnsan nerede kendisine bir soru sorarsa, hele bu soruyu belli bir biçimde, salt kendisi için dile getirirse, orada artık (günlük konuşmalar da dahil) günlük yaşamaların dokusu yırtılmıştır. Oysa ki bir felsefe sorusunda, daha bir soru olarak, olmuş bitmiş bir hal vardır. Cevapsız bile kalsa belki de tam bir cevabı şart koşmadığından - daha soru olarak yeterince bir başarı ortaya koyar: belli bir boyutu açar. Bu soru ile birlikte insan yeni bir yöne bakmaya başlamıştır. &#;Bilgi nedir?&#;, &#;Kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?&#;, &#;Çeşitli bilme yollarının arasındaki bağ nasıl bir bağdır?&#;, &#;Her doğruluğuna inandığımız sanı bir bilgi midir?&#;, bu soru dizisi bakışımıza bir yenilik getirir; benzerlerini, yani başka soruları çekip çıkaracağımız bir kaynağa döndürür bizi. pünlük sorular (&#;Sofra hazır mı?&#;, &#;Bunun fiatı kaç kuruş?&#;) ne kadar kısa bir durma-yeri ise, felsefe soruları sadece açıklıkla sorulmayanlar değil o kadar oyalayıcı bir konaktır. Karanlık diye adlandırılan cevaplardan sorumlu ela tutulsa, bir felsefe sorusunda, daha bir soru olarak, günlük soruların tersine, bir doyuruculuk sezmemek mümkün değildir. &#;Bilgi nedir?&#;, bu soru, günlük yaşamalara benzemeyen, hattâ onlara yabancı kalan bir boyutu açar. Filozof soru tutkunudur. Seve seve, bir ödevi yerine getirmenin verdiği bir hazla sorar bol bol sorar. (Acaba filozofun cevapları soruları mıdır?) Filozofun öbür adı "sprucu" olmalı. Bundan diplomatlığa filozofluk kadar uzak düşen bir meslek yoktur. Diplomat dilediği cevapları soruşuz öğrenmeye çalışan kişidir. Filozof ise sorulariyle bellidir. 4, Ancak, soru-severliğine bakıp filozofu günlük yaşayışın iki soru birincisiyle, bir, yargıçla (sorgu yargıcı ile, savcı ile), bir de, çocuklarla bir tutmak doğru olmaz. Yargıç da işini sorarak yürü- 25

8 26 tür. Çocuğa gelince, o da, özellikle sorma çağlarında, gün geçmez ki çevresindekileri sorulariyle usandırmasın. Yalnız, ne yargıcın ne de çocuğun soruları, soru olarak kuruluşu bakımından, filozofun sorularını andırır. Yargıç sorularını başka birine, sözgelişi sanığa, yöneltir. Belli bir sonuca erişmek, yasaya uygun karara varmak için bazı verilerin açığa çıkmasına çalışır. Her sorusu, cevabı ancak sorulandan istenen bir beklemedir. Yargıç çok kez dilediği veya bilgisini pekiştirmek istediği bir noktayı sorar karşısındakine. Sorduğu şeyi, karşısındakinin büyük bir ihtimalle bildiğine inanır. Yargıçlık, bir bakıma, bilen birine, ustaca sorular sorarak, bildiğini söyletme sanatıdır. (&#;Öldürdüğünüz adamın yolunu parasını almak için mi kestiniz?&#;). Çocuk sorularına gelince, bu pek zengin nuance&#;li sorular, çocuktaki ihtiyaçların (oynamanın, beslenmenin) alışılmış bir akıcılığı yitirdiği, engellere uğradığı yerlerde ortaya çıkar. Annesi oynamaya salıvermiyorsa, çocuk bir sürü soru devşirir dağarcığından. (&#;Neden bırakmıyorsun, anneciğim?, &#;Üşümemden mi korkuyorsun?&#;, &#;Sanki öbürleri de orada oynamıyorlar mı?&#;) Çocuğun sorularında dilediklerinin gerçekleşememesinden ileri gelen bir hayal kırıklığı, bir yapamama kaygısı, dolayısiyle bir yapma isteği, buna bağlı olarak da dolambaçlı bir tasdik dilegelir. Bolca "nedenli", "niçin&#;li" bazı çocuk konuşmalarının da, seçik olarak varsa, amacı, çok kez, çocuğun beniyle ilgili pratikteki bir engelin açıklanması veya bunun dışında, ama oyunsu, gelgeç bir merakın giderilmesidir. Çocuğun sorusundan da bellidir: gerek engeli ortadan kaldıracak olan gerekse merakı giderecek olan, çocuğun, soruda çevrildiği bir başkası, sıksık bir büyüğüdür. (&#;Ldkomotiv neden trenin önünde gidiyor?&#;, &#;Tren niçin istasyonların arasında durmuyor?&#; yahut da: &#;Tren niçin iki istasyon arasında durdu?&#;, &#;Güz gelince yapraklar neden sararıp dökülüyor?&#;) Filozofun soruları, hem yargıcın hem de&#;çoçuğun sorularından başka türlü kurulmuştur. Sorudaki formun, sığı bir bakış için, bütün yanıltıcılığına rağmen, felsefe sorusu aslında, birinin - filozofun başka birinden sorduğu bir soru değildir. Filozof kendi kendine soru soran kişidir. Bir kalabalığın, diyelim ki bir filozof topluluğunun önünde de sorulsa, soruyu soran tabiî sorusu bir felsefe sorusu ise bu soruyu sadece kendisi için sormuştur. Filozof kendisinden sorar. Bir felsefe sorusu filozofu kendi

9 kendisiyle konuşmaya başlatır, yahut da yine bir felsefe sorusiyle başlamış olan bir konuşmayı sürdürür. &#;Şuur nedir?&#;, bu soruyu kendisine soran, kendi kendisiyle başbaşa kaldığı bir konuşma gündemini uygulamaya geçer. Sorularını başkasına değil de kendisine soran bir gerçek yargıç düşünülemez. Çocuğun kendisine sorduğu sorular ise, çok kez yanında başka biri (bir oyun arkadaşı veya yetişkin bir kimse) varmış gibi tutturduğu bir oyunun kuralı gereği sorulmuştur. (Tek başına top oynayan çocuk soruyor: &#;Şimdi sıra bende değil mi?&#;. Yine kendi cevap veriyor ama yerini değiştirerek: &#;Yok bende!&#;). Bundan başka, felsefe sorusu, kuruluşu gereği, cevabı "soru lana" bağlı olan bir soru değildir. Hem yargıç hem de sık sık çocuk, ne sorarsa sorsun, sorusunu (cevabı bakımından) güven altına almıştır: Soruda sorulan ihtiyacı gidermenin, daha baştan soru sorulan kimsenin elinde olduğu kabul edilmiştir. Soru, meselâ, bir şey üzerinde bir bilgi edinmek istiyorsa, bu bilginin, sorunun yöneldiği kişide hazır olduğu daha sorunun formunda şart koşulmuştur (&#;Adınız ne sizin?&#;). &#;İyi nedir?&#;, bazı insanlar büyük bir ateşle bu sorunun cevabını öğrenmeye savaşır. Ama, aslında bu soru başkasına sorulmamıştır. Çünkü kimse bu konuda başkasından edindiği cevapla yetinmez. Soran, sorusunu deştikçe asd cevabın kendisine bağlı olduğunu anlar. &#;İyi nedir?&#; sorusunu soranın işi kendisiyledir. Bu, sorunun tarafsız sorulusunda bir dereceye kadar dışlaşmıştır:, tarafsız soruluş başkasından bağımsızlığı gerektirir. Peki, başkasından sorulan felsefe soruları yok mudur? Şüp hesiz vardır. Her felsefe sorusu, soru olduğuna göre, başkasına da yöneltilebilir. Hattâ birçok felsefe soruları, ilkin başkalarına sorulurken ortaya çıkar: &#;İyi deyince ne anlıyorsunuz?&#;. Yalnız bu başkasına soruş, soranın aslında kendisine sorduğu bir soruyu açığa vurur. Başkasından sorduğu bir felsefe sorusunu kendisine de sormayan, bu soruyu hiç sormamış demektir. Olsa olsa bir özentiye kapılmıştır. Küçücük bir engel (meselâ sorusuna &#;cevap&#; almaması) sorusunu yeniden sormaktan vazgeçirir. Bir felsefe sorusunu önce kendisine sormuş olan birinin, soruyla uğraşmalarının bir yerinde - belki de başlarında -- sık sık sorusunu başka birine sorduğu görülür. Felsefe yapılan çevreleri özleme, filozofların (bu arada edebiyat, din, bilim ve sanat yazarlarının) eserlerine düşkünlük bunun bir sonucudur. Yalnız, bü- 27

10 28 tün bu başkasına sormalarda bir kanı gizlidir: her seferinde başkasının da aynı funduszeue.infoine, kendisi için sorduğu kabul edilir. Bu durumda, başkasına, sorudaki bir yanı sözleriyle aydınlatmaya yardım etsin diye gidilir. Bu gitme soruda sorulana yeni bir perspektiv sağlamışsa başarılı olmuştur. Yeni bir soru dizisine, yol açmayan bir felsefe uyartısı çok kez hayal kırıklığı -doğurur. Asıl iş dönüp dolaşıp felsefe sorusunu kendisine sorana düşer. Felsefede herkes gidebildiği yere kendi ayağiyle kendi sorulariyle gider. (İşte bundan ötürü, felsefe sınavlarında öğrencilere - - ille de gerekliyseler sorulabilecek erudition soruları bir yana, daha Önce kendi kendilerine sormuş oldukları felsefe soruları sorulmalıdır. Ama, bunun için, felsefe öğretiminin amacı, öğrenciyi, kendisine katkısız felsefe soruları sormaya götürmek olmalıdır). 5 Bir güçlük felsefe sorularının ortaklaşa yapısını çözümlemede işleri karıştırır. Soruların dünya ile (evren- ile) olan b(t-ğ\ açıkta değildir. Soruların Özelliğini göstermek için, bu bağı iyice belirtmek gerekir. Bu erekle felsefe sorularını, baştanberi yaptığım gibi, gene günlük yaşamalardaki sorularla karşılaştıracağım; belirecek ayrılıkların verimli birtakım tespitlerle yol açacağını umuyorum. Daha önce (2) dikkati çekmeye çalışmıştım: Günlük soruların bütün varlığı, sorulma kaynakları ve cevap doğrultusu yaşamaların, o uğraşı ve durum zenginliği ile dünyanın içine gömülmüştür. Bunu daha yakından görmek için, günlük soruların çeşitli görevlerine bir göz atmak yetecektir. Günlük soruların tek yönlü bir işleyişi yoktur. Her soru değişik bir soru durumunda sorulur. Başarısı yerine göre başka başkadır. Bunu sadece sorunun - sözlü veya yazılı formundan okumak mümkündür. Günlük soruların büyücek bir kısmı soru-cümlesi dediğimiz sözdizisinin içinde bir boşluğu, âdeta bir kopmayı birlikte getirir. İşte kendisine soru sorulan kimse, bu boşluğu doldurmaya, kopan şeyi yerine koymaya çağrılmıştır. Soruların çoğuna sinmiş olan eksiklik havası bundan ileri gelir. Nitekim, bu sorularda hemen hemen her zaman (&#;kaç.&#;., &#;kim&#;, &#;ne kadar&#; çeşidinden) eksikliğe parmak basan bir sözcük vardır. Soruyu sorduran da bu

11 sözcüktür. &#;Bu evde kaç oda var? 1, &#;kaç&#; m yerine gerçekteki odaların sayısını koyabilen bu soruyu cevaplandırmıştır. Soranın belli bir dünya-durumu üzerindeki bilgisizliği, durumu bilen biri tarafından giderilir. Sözgelişi, &#;Bu evde beş oda var&#; cümlesi bu işi görür. İki cümle karşılaştırıldıkta, soru-cümlesinin bir bakıma karanlık bir cümle olduğu, hattâ - sözdizimi bakımından tam bir cümle olmadığı sanısı uyanabilir insanda. Oysa ki bu sanı yanıltıcıdır. Değil bir, birden fazla boşluklu soru-cümleleri bile sözdizimi bakımından tam bir cümledir. (&#;Bu sokakta oturanlardan kimin evinde kaç oda var?&#; Cevap: &#;Ahmet&#; lerin evinde altı oda var; Mehmet&#;lerin evinde üç oda var&#;). Soru - cümlesindeki boşluk bu cümlenin içeriğindedir; bir veya birkaç yerdeki bir boşluktur. Bu : boşluğu doldurmak için, muhakkak dünyaya, meselâ algılara, eylemlere, denemelere başvurmak gereklidir. Felsefe soruları ise, böyle bir başvurmaya ihtiyaç göstermez. Çünkü, bu sorularda, ilkin, bir veya birden fazla sayıda birboşluk yoktur. &#;Açıklama nedir?&#;, &#;Nedensellik deyince ne anlaşılır?&#;, &#;Olasılık ne demektir?&#; çeşidinden soruların hepsi şüphesiz felsefe sorusudur. Ancak, bütün bu sorularda, doldurulması istenen herhangibir boşluğa raslanmaz. Sözgelişi, &#;Nedir&#; belli bir boşluk değildir. Yerine ne konursa konsun doldurulamaz. &#;Açıklama şudur&#;, &#;Açıklama budur&#; çeşidinden hiçbir cümle &#;Açıklama nedir?&#; sorusuna bir cevap değildir. Böylece günlük sorular için geçen, günlük soruları tam olarak gideren bu doldurma kalıbı felsefe sorularına uygulanamaz. Felsefede her doldurma cümlesi, o cümleye yol açan sorunun yeniden sorulmasına engel olmak şöyle dursun, sorunun eskisinden daha fazla ayak direyerek sorulmasına yol açar. Oysa ki, gündelik bir soruyu soran, doldurma cümlesiyle verilen cevabı kesin olarak anladı mı, sorusunda herhangibir boşluk kalmadığından, o soruyu katkısız bir soru olarak yeniden sormaz; bu mantıkça imkânsızdır. Dünyaya bağlılık gündelik soruların belli bir tipinde, ayrık sorularda daha iyi belirir. &#;Sokak kapısı açık mı (yoksa) kapalı mı?&#;, bu soru-cümlesinde bir sallantı dile gelir. Soran, gerçekle ilgili verilerde, birinden birinin gerçekten doğruluğuna inandığı iki şey-dummu arasında duraksamaktadır. Bu soru kime sorulmuşsa, onun, cevap verebilmek için, sokak kapısına kadar gitmesi, duruma orada bakması gerekir. Vereceği cevap, soru da 29

12 30 doğru olduğuna göre, duraksamayı doğurmuş olan ikilikten birini büsbütün ortadan kaldırır. Böylece duraksama kesinlik ile yerini değiştirir. Sözgelişi, &#;Kapı kapalıdır&#;. Bundan, günlük konuşmalardaki ayrık soruların dünya ile ilgili bir kararı şart koştuğu sonucu çıkar. Bu sonucun, günlük soru çeşitlerinden pek çoğu için tam bir geçerliği vardır. Günlük sorular, karara temel olma yetkesi belli bir dünya durumunda bulunan sorulardır. Karar deyince sadece bir ikilik arasındaki sallantının giderilmesi anlaşılıp cevabını gene dünyada bulan başka çeşitten günlük sorular dışta bırakılabilir. Ancak, bu, karar sözünü oldukça dar bir anlam alanına sıkıştırmak olur. Bırakın ki, o zaman, günlük sorulardan pek çoğunun daha bu anlamda bir kararla cevaplandığını görmek mümkündür. Bu sorular, çok ; kez ikiliğindeki bir kol düşmüş olan bir ayrık sorudur. (Sözgelişi, &#;Sokak kapısı kapalı mı?&#; sorusu, bir bakıma, &#;Sokak kapısı açık mı yoksa kapalı mı?&#; sorusundan başka bir soru değildir.) Oysa ki bu çeşitten bir sallantıya yer yoktur felsefe sorularında. Bir felsefe sorusu da bir şeyi sorar. Hattâ, bu sorulan ayrıksı bir sallantıyı dile getirebilir. Ancak, bu sallantı dünya olaylarının giderebileceği bir sallantı değildir. &#;Açıklama nedir?&#; sorusunu ele alalım. Bu felsefe sorusunu, incelemelerimizin bir yerinde, &#;Açıklama olayların nedenini mi, yoksa amacını mı bulup ortaya çıkarmaktadır?&#; diye ifade ettiğimizi düşünebiliriz. Bu soru karar bekliyen bir sorudur. Yalnız, hangi dünya gerçeğini deşersek deşelim, bu soruyu gene de bir karara bağlayamayız. Çünkü sorudaki sallantı dünyaya ait, tek tek şey-durumlarına ait bir kararsızlık olarak ortaya çıkmamıştır. Sorudaki dünya durumlarının şöyle mi yahut da böyle mi olduğu sorulmuyor. Bundan, karara varmak için, bu durumları tespite ihtiyaç yok. Soruda dikkat sanki dünyadan çözülmüş, dünya üzerindeki konuşmalara çevrilmiştir. Sallantı dünya olayları üzerindeki açıklamaların &#;neden&#; mi, (yoksa) &#;amaç&#; mı araştırdığını soruyor. Buna bir cevap vermek için, dünya olaylarını bir yana bırakıp, bu olayları açıklamak üzerine girişilen denemelerin kendisine, örneğin açıklama konuşmalarına, açıklama formüllerine bakmak gerekir. Bu, sadece açıklama kavramı için değil, felsefe sorularında soru konusu yapılan bütün kavramlar için Öyledir. &#;Şuur bir mekanizma mıdır, yoksa bir organizma mıdır?&#; sorusundaki sallantı, herşeyden Önce mekanizma ve organizma kavramları üzerinde bir soruş-

13 turmayı şart koşar. Bu soruların zemini, dünya olayları meselâ, tek tek makinalar veya canlılar değil adı geçen kavramların yer aldığı değişik konuşmalardır. Bir özellik daha, felsefe sorularının, bir bakıma, dünyaya (evrene) ait sorular olmadığına inandırıcı bir güçle tanıklık eder. Felsefe soruları, evrende neyin varolup neyin varolmadığını, neyin nasıl olduğunu, belli olaylar arasında ne çeşitten bir bağın bulunduğunu öğrenmek isteyen sorular olsaydı, bu durumlarda bu soruların hiç ortaya çıkmaması gerekecekti. Cevabı, kestirmeden söylendikte, dünyayı algılamaya dayanan bir soru, bu algının gerçekleştirilmesi beklenseydi, artık soruyu sormaya ihtiyaç kah mıyacaktı. Çünkü, cevabı bilinen bir soru, sözün tam anlamında bir soru değildir; bir bakıma lüzumsuz bir sorudur. Nitekim günlük sorular için durum böyledir. Günlük yaşayış kesiminde, biraz beklemesini bilen, olaylar arasındaki gerekli algı ilintilerini sabırla genişletip yoğunlaştıran, mümkün bütün sorularının belki de zamanla birer soru konusu olmaktan çıktığını görecektir. Felsefe soruları ise, dünya ile ilgili hiçbir algı-yönelmesinin sormayı önleyemeyeceği sorulardır. Algı uzanışlarımız evrende ne kadar yetesiye dalbudak salarsa salsın gerekli felsefe sorularından gene de vazgeçilmez. Çünkü, bu sorular dünyadaki cevapların lüzumsuz kılmadığı sorulardır; sorulan şey doğrudan doğruya dünya değildir. Söz gelişi, evreni kuran mümkün bütün olaylar arasındaki neden-sonuç bağlarını, bir şekilde algıladığımızı tasarlıyalım. Bu durumda artık tek tek olayların neden-sonuç bağlariyle ilgili bir soru sormamıza lüzum kalmıyacaktır. Ama, bu dünya bilgimizin yetkinliğine rağmen, hattâ tam da bu yetkinlikten ötürü, gene de &#;Nedensellik nedir?&#; diye sormak zorunda kalacağız. Ne kadar eksiksiz olursa olsun, dünya bilgilerinde bu felsefe sorusunu gideren bir güç yoktur. Bü tuhaf durum bir şeyi açıkça gösterir: Evrendeki, dünyadaki yapıp etmelerin, dünya bilgilerinin tümü bir felsefe sorusuna cevap vermez; sorunun zemini doğrudan doğfunduszeue.infoünya değildir Dile gelişi bakımından, felsefe soruları tek düzenli bir kılığa bürünmüştür. Bastanberi felsefe soruları için verdiğim Örneklerin yanında burada birkaçını daha dizecek olursam, bu tekdüzen

14 32 açıkça belirecektir: &#;Güzel nedir?&#;, &#;Madde nedir?, "Tarih nedir?&#;, &#;Saçma nedir&#;, &#;Bilim nedir?&#;. Görüldüğü gibi bütün bu so 1 rular nedir&#;li sorulardır. Yaptıkları hep aynı şeydir: soru-cümlesincle yer alan belli bir sözün (kavramın) ne-olduğımu sorarlar. Gerçi nedir&#;siz felsefe sorulariyle de karşılaşırız zaman zaman. Örneğin &#;Kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?&#; sorusu böyle bir sorudur. Ancak, bu gibi sorular aslında nedir&#;lilerin kaynağından çıkmıştır. Bu sorularda da istenen, hep o nedir&#;in yöneldiği kavramı ne olduğu bakımından anlamaktır. Nitekim, &#;Kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?&#; sorusu, kolaylıkla &#;Bilgi nedir?&#; sorusuna geri götürülebilir. İki sorunun da sorduğu şey arasında hiçbir ayrılık yoktur. İlk bakışta seçilemese de, felsefede, nedir&#;in o tek düzenli damgasını taşıyıp da felsefe sorusu olmayan bir tek soruya raslanmaz. Şüphe yok ki, bu, felsefe sorularının günlük yaşayışın, dünyadaki olayların, insanın eylemlerle evrende yönelmesinin çerçevesi içine giren bir şeyi sormamasından ileri gelmektedir. Çünkü dünyadaki somut durum zenginliği, bu alanda görünen sorulara, durumdan duruma değişen bir rol verir. İşte yukarda (özellikle 2 ile 4 de) anılan günlük sorularda böyle bir renklilik göze çarpar. Bu renkliliği daha da yakından görmek güç bir iş değildir. Bunun için hergünkü yaşayışımızın menevişli konuşmalarına önyargısız kulak kabartmak yeter. Buyruk: &#;Ceplerini tersine çevirir misin?&#;; sevinç: &#;Nereden çıktın?&#;; meydan okuma: &#;Demek ben becereksiz mişim?&#;; rica: &#;Dolma kaleminizi müsaade eder misiniz?&#;; bazan, öğretileni çabuk belletme yolu: &#;Tüfek kaç kısma ayrılır?; hoşa giden yahut da gitmeyen bir şeyi tekrarlatma ihtiyacı: &#;İyi yüzebiliyor muyum?; inkâr: &#;Ben mi demişim?; şaşma: &#;Gelmiyecek misin?&#; Herkesin kendi çevresindeki günlük konuşmalardan rasgele derleyebileceği çeşitli tondaki cümleler, dünya-içi soruların ne kadar renkli bir görevi olduğunu açığa vurur. Nedir&#;li felsefe soruları bunların yanında epey cılız kalır. Her iki soru biçiminin soru olarak kuruluşu ayrıdır. Felsefe sorularının şeması meydanda: günlük kaygıları aşan bir kavram (bir söz), bir de bu kavrama bağlı &#;nedir&#;. Günlük sorular ise, belli bir şemanın içine sıkışmamış tır.,_ne kadar dünya-durumu varsa,.o kadar günlük soru vardır. Hattâ günlük soruların bir kısmı, başka birinin içini dolduracağı bir bilgi veya eylem kalıbı ver-

15 mekten çok, kon uşm arardaki tek düzeni duruma uygun bir î&#;etorik ile "gidermede kullandır. Örneğin, &#;Ben mi demişim?&#; bazı durumlarda bir inkâr cümlesidir. Bu soru, birşey funduszeue.info görünmesine rağmen, aslında başkasına yöneltilen bir iddiayı, &#;Kesin olarak söylüyorum: ben demedim &#; iddiasını pekiştirmeye yarar. Bu bakımdan felsefe sorularına "kuru" sorular denebilir. Nitekim böyle düşünenlerin sayısı pek kabarıktır. Ancak istenen, çok kez, felsefe sorularını kuru sıfatı ile düpedüz yermektir. Oysa ki, bu sözü, bazı yanlış anlamalara yol açan bir isabetsizlikle de olsa, felsefe sorularmdaki olumlu bir özelliği dile getiren bir tespit sözü olarak yorumlamak mümkündür: Felsefe sorularının yalın bir yapısı vardır; bu sorularda sorulan gerçekten sorulmuştur; &#;nedir&#; sorar gibi görünüp sormamazlık etmez, yahut da görünüşte sorduğu ile asıl sorduğu arasında bir ayrılık yoktur; jelsefe soruşu zetorik. bjr soru değildir. &#;Nedir&#; felsefe sorularının kuruluşunu belirler. Felsefe sorularmdaki nedir, bu soruları başka alanda yer alan sorulardan, bu arada günlük yaşayış sorularından kesin olarak ayrı tutmamızı gerektiren esaslı bir işarettir. Soru tiplerini külfetsizce ayırmayı sağlamakla kalmaz; felsefe sorularını felsefe sorusu yapan ölçüyü, kriterium&#;u verir. Felsefe sorularmdaki nedir dışa ait bir ek değil, felsefe sorusunu vareden temeldir. Bunu, felsefe dışındaki nedirii soruların azlığında da görmek mümkündür. Bırakın ki, günlük konuşmalarda raslanan nedir&#;lerin görevi, felsefe sorularındakinden bambaşkadır. Günlük kesimde nedir&#;le, soran, soru sorduğu kimseden, ortaklaşa algı çevrelerine giren bir nesnenin, çok kez adını Öğrenmek ister. &#;Bu nedir?&#;, &#;Bana bunun adını söyler misiniz?&#; demektir. Çocuk sorularmdaki nedirler bu sınıfa aittir. Bir başka günlük &#;nedir&#; de retorik bir değer taşır. Örneğin, bir paylama-bıkkınlık nedir&#;ine bazı durumlarda sıksık başvurulur: &#;Nedir bu senin yaptığın&#;, &#;Nedir bu senden çektiğim?&#;. (Bu sorma-cümlelerinde sormadan başka bir kaygının ağır bastığını, cümlelerin, yazıldıklarında, anlamca değişikliğe uğramadan, &#;?&#; yerine &#;!&#; ile de bitirilebilmelerinden bellidir.) Felsefe soruları ise, ilkin, bir ad bildirme çağrısı değildir. &#;Ruh nedir?&#; diye sorduğumuzda, adını bildiğimiz bir şeyi sorarız. Bilmek istediğimiz, daha sorunun kuruluşunda bildiğimizi söylediğimiz, &#;ruh&#;- un adı değil, &#;ruha&#; ait başka birşeydir. Nedirli felsefe sorusunun retorikle de bir alıp vereceği yoktur. &#;Ruh nedir?&#; sorusu ne pay- 33

16 34 lama ne de bıkkınlık cümlesidir. Bu cümlede retorik bir kaygı aramamalıdır; bu cümle dosdoğru bir şeyi sorar. Gene de bir tek olay bu gerçeği çürütür gibi görünür: İstisnasız bütün felsefe sorularında, nedir&#;le sadece birşfunduszeue.infoaz, aynı zamanda bir şaşma kendini açığa vurur. Bundan, felsefe sorusunun aslında birşeyi sormadığı, genel olarak günlük doku dışında kalan bir kavram karşısında gelip geçici bir şaşkınlığı ifade ettiği ileri sürülebilir. Örneğin, &#;Ruh nedir?&#; sorusu, ruhla ilgili bir davranışın, bir şaşmanın retorik&#;çe tespitidir denebilir. Ancak, böyle bir iddia dokunduğu esaslı gerçeğe rağmen, felsefe sorularının yapısını olsa olsa bozuk bir şekilde yansıtır. Çünkü, felsefe sorularında, hiç şüphe yok ki, bir şaşma ortaya çıkar. Gelgelelim, bu bir retorik şaşması değildir. Ne gelip geçicidir ne de başka bir cümle formuna çevrilebilir. Felsefe sorusundaki nedir, iğreti bir nedir değildir. Bu soruda bu soruyu bir felsefe sorusu yapan şaşmadır. Soranın sorması ile şaşması birbirinden ayrılmaz. Felsefede sorulan şey, şaşmaya konu olan şeydir; şaşma konusu ister istemez soru konusu yapılır. Şaşma ile nedirli sorma arasında bir öncelik-sonralık bağı aramaya kalkışmak boşunadır. Felsefe sorusunu kuran şaşmalı bir sorma, sorudaki şaşmadır, (Bu bakımdan yazılı felsefe sorularının bitimindeki &#;?&#; nin içinde bir &#;!&#; gizlidir.) İşte bundan ötürü, felsefedeki şaşma, felsefe uğraşılarına karışanların ruh yetilerine göre değişen bir davranma biçimi değildir sadece. Bunun yanında, sormayı kişisel görelikten kurtaran nesnel bir yapı vardır. Felsefe sorusunun kuruluşu, felsefedeki şaşmanın soruya özden yapışık olduğunu gösterir. &#;Ruh nedir?&#;, bu soru geçici bir şaşmanın anlık durağı olmaktan çok fazla birşeydir. Burada, ruhun ne-olduğu büyük bir şaşmayla sorulmaktadır. Bu soru, aşağı yukarı şöyle çözümlenebilir: "Ruh&#;un ne olduğu beni şaşırtıyor. &#;Ruh nedir?&#; diye soruyorsam, bunu, ruh &#;sözü&#; karşısında şaşmadan alıkoyamadığım için kendimi, soruyorum. Bu soru ile, ruh kavramını araştırmayı kendime ödev olarak veriyorum. Başkaca bir isteğim yok". Bu çözüm, gerekli değiştirmeleri yaparak bütün felsefe sorularına uygulanabilir. 7 Peki, katkısız bir felsefe nedir&#;i nedir, neyi sorar, nasıl bir soruyu başlatır? Bana öyle geliyor ki, genel olarak felsefe sorula-

17 rının yapısını göz önüne sermede en aydınlatıcı ışık bu sorunun cevabındadır. Çünkü, bir felsefe sorusunun olanca ağırlığı, nedir kilit taşına dayanır. Tek tek felsefe çalışmalarının esenlikle yürümesi, çalışmaları başlatıp güden nedir&#;lerin yerli yerinde olmasına, gereği gibi yorumlanmasına bağlıdır. Nitekim, yukardan beri felsefedeki nedir&#;in contour&#;larım çeşitli açılardan belli etmeye savaştım. Yalnız, dikkatimi, ilkin, felsefe nedir&#;lerinin neyi sormadığı üzerinde topladım. Böylece, olumsuz bir yolla da olsa, felsefedeki nedir&#;in günlük sorular gibi dünyaya yönelmemiş olduğunu bir dereceye kadar açıkladım. Kısaca şöyle diyebilirim;_felsefe soruları bir bakıma dünyayı sormaz. Şimdi de, felsefe sorularının asıl neyi sorduğunu, felsefedeki nedir&#;in neye yöneldiğini, olumlu bir yoldan gidip doğrudan doğruya göstermek istiyorum. Girişeceğim işteki güç yanlardan bazılarını, önceki olumsuz tespitlerle epey kolaylaştırmış olduğumu sanıyorum. Felsefedeki nedir kavramların anlamını sorar. Bu nedir&#;de şaşmayla karışık bir araştırma dileği açığa çıkar. Nedir, doğrudan doğruya anlama yapışıktır. Nedir, anlamı nedir?&#; ile aynı şeydir. Bütün felsefe sorularını gerçekten felsefe sorusu iseler bu kalıba dökmek mümkündür. Örneğin, &#;İyi nedir?&#; sorusunu soran, kendisine bir felsefe sorusu sormuşsa, aslında &#;İyi sözünün anlamı nedir?&#; sorusunu sormuştur. İşte, felsefe, nedir&#;in soru konusu yaptığı kavramların anlamıyla uğraşmaktadır. Her felsefe sorusunda amaç, bir kavramın yahut da kavram öbeğinin açıklanmasıdır. Anlamı sorma felsefe sorularının Özelliğidir. Felsefede asıl kaygı anlamdır. Oysa ki, günlük sorular anlama ilgisizdir. &#;Sokak kapısı kapalı mı?&#; sorusunun amacı, belli bir dünya durumunun üzerinde aydınlanmaktır. Dikkat soru cümlesindeki tek tek sözlerde veya bu sözlerin birlikteliğinde değil, bu sözlerin aracılığı ile dünya olaylarının kendisinde yoğunlaşmıştır. Açıklanması istenen gerçekteki sokak kapısına ait bir özelliktir. Bundan, gerçek sokak kapısındaki şöyle-veya-böyle oluşu gözönüne getiren başka bir yol da, meselâ havada belli şekiller çizen el işaretleri de, soruyu meydana getirebilir. Şüphesiz, &#;Sokak kapısı kapalı mı?&#; sorusunun, "Sokak kapısı kapalı mı?" çeşidinden bir anlamı vardır. Ama, sorunun asıl alıp vereceği anlamla değil, gerçekledir. Günlük kesimde soranın yüzü dünya alanına dönüktür; so ruyu kovuşturmak için dünyanın içine dalmak gerekir. Felsefede ise soru, bazı sözlerin anlamları karşısında duraksamadır; yapıla- 35

18 36 cak şey, bu kavramların anlamında derinleşmektir. Dünya ve anlam, işte bir yanda günlük soruların, öbür yanda felsefe sorularının ortaya çıktığı iki büyük yaşayıp araştırma boyutu. Bu ayırma bazılarını hiçbir mantık zarureti olmadığı halde çarpık sanılara çekebilir. Bu sanılar, belki de: &#;Dünya anlamsızdır&#;, &#;Anlamın dünya ile ilişiği yoktur&#;, &#;Anlam evrene aşkındır&#;, &#;Felsefe Öbür dünya ile uğraşır&#; çeşidinden sözüm ona birtakım özdeyişlere yol açacaktır. Nitekim, gerek felsefenin geçmişinde gerekse bugün bu özdeyişler çok kimsenin felsefe adı takılan çalışmalarına yön vermektedir. Bana kalırsa, halis felsefe alanında bu özdeyişlere ve benzerlerine hiç olmazsa bu kılıklariyle yer yoktur. Ama şimdi bunu açıklamaya kalkmıyacağım. Asıl, çarpık sanıların, dönüp dolaşıp felsefe sorularının neyi sorduğunu gereğince görmemeye dayandığını belirtmek istiyorum. İlkin şunu apaçık tespit etmelidir: Felsefe sorusu dünyayı (evreni) sormaz demek, felsefe sorusunda sorulan, öyleyse, Öbür dünyaya ait bilgilerdir, demek değildir. Çünkü felsefede ister bu ister öbürü olsun genel olarak dünyayı soran birtek soru yoktur. Sonra, şu nokta da önemlidir: Felsefe sorusunun aydınlatmayı dilediği anlam, mümkün dünyaların ötesinde yeni bir ülke değildir, &#;anlamı nedir?&#; deki anlam kavramların anlamıdır. Anlamın ortamı dildir, dildeki sözledir, söz düzenleridir. Dil ise, daha şu hergünkü konuşmalarımızdan açıkça belli olduğu gibi, dünyaya aşkın bir gerçeklik değildir. Yalnız, bundan, felsefe sorularının düpedüz dili araştırdığı sonucunu çıkarmamalıdır. Felsefe sorusu ne evren olarak evreni ne de dil olarak dili sorar. Kısaca söylemek gerekirse, felsefe sorusu, dünyaya-yönelmiş-olan-dilin-anlamında derinleşmeyi başlatır denebilir. Böylece, felsefenin, tümüyle bu derinleşme olduğu meydandadır. 8 Şimdi, soruları bakımından felsefeye Özgü çalışma alanını çepeçevre görmek için, &#;dünya&#;, &#;dil&#; ve &#;anlam&#; sözleriyle ilgili birkaç özelliğin üzerinde azacık durmamız gerekiyor. &#;Dünya&#; üzerinde uzun uzadıya durmama bilmem ihtiyaç var mı? Şüphesiz &#;dünya&#; sözü sık sık filozofları birtakım güçlüklerle karşı karşıya getirir. Evren (dünya) felsefenin akıl karıştın-

19 cı sözlerinden biridir. Bu sözde değişik anlamlar iç içe girer. Ancak, ben, baştanberi &#;dünyayı&#; günlük anlamında kullandım. Her geçtiği yerde, bu sözle, dile getirdiği bağlamdan daha fazla birşey söylemek istemedim. Özellikle de, kabataslak belirtildikte, içinde, sonsuz gerçekleriyle günlük yaşayışımızın akıp gittiği çerçeveyi düşündüm. Öreneğin, &#;Dünya bu&#;, &#;Sıkıcı bir dünya&#;, &#;Canım dünya&#;, &#;Dünyamız üç boyutludur&#; gibi sözler yahut benzerleri aşağı yukarı aynı gerçekliğe işaret eder. Bu açıdan bakıldıkta, dünya sadece eylemlerimizin değil, adı ne olursa olsun tek tek bilimlerin de konusudur. Her bilim, dünyaya air belli bir olayı veya olaylar öbeğini araştırır. Çok kez bilimler, günlük yaşayışın gündeminde beliren bazı gerçekliklerin, toptan bilimsel denen bir kaygı ve metodla yeniden ele alınıp incelenmesidir. Bahçedeki arı kovanından tutun insanlar-arası binbir ilişkiden geçip en uzak samanyolundaki karmaşık fizik olaylarına kadar, ne var ne yoksa herşeyi araştıran bütün bilimlere dünya bilimleri denebilir. Şu veya bu şekilde dünyayı sormayan bir bilim sorusu yoktur. Her bilim sorusu, kendi açısından, &#;Dünya nasıldır?&#; diye sorar. Bilimler dünyayı açıklama denemeleridir. İster birtakım kuşatıcı temellere (bilimsel kanunlara) geri götürme, ister biricik bir olay-bağlamını tasvir etme, isterse de daha başka bir yoldan yürüsün, her dünya açıklamasında açıklayıcı bir araca ihtiyaç vardır. Kılığı bilimden bilime değişen, kendisi de bir dünya olayı olan bu araca (meselâ, insanlar arası konuşmalarla akraba sözdüzenlerine, haritalara, grafiklere, matematik formüllere), genel olarak, "dil" denmektedir. Belli bir bilimde dünyayı bilmek, o bilime özgü dilde, dünyayı bir yaniyle yeniden kurmaktır. Bu kuruşun her basamağında dünyanın nasıl olduğuna bir cevap vermek istenir. &#;Dünya nasıldır?&#; sorusu, zaman zaman, &#;Dünyayı nasıl değiştirmeli&#; sorusuna yolaçar. Özellikle Alman düşünme çevreleri, köklü bir geleneğe uyarak, bu soruya teknik bilimlerin başsorusu göziyle bakmak eğilimindedirler. Burada böyle bir ayırmanın haklılık derecesini deşmiyeceğim. Eldeki bağlam bakımından önemli olan bir şey varsa, o da, hangi başlık altında toplanırsa toplansın, araştırılan dünyanın kendisinden daha az dalbudağı olmayan bir bilimler yapısının, doğrudan doğruya dünyayı sorduğu ve bu sorma işini dil ile başardığıdır. Ama, insanın, bu soran varlığın soruları dünya&#;da tükenmez. Dünyayı sormaktan gayrı, insan, bir de dili, aracılığiyle, dünyayı 37

20 38 bildiğimiz, dünyanın içinde yönelip eylediğimiz dilleri soru konusu yapar. İşte bu alanda ortaya çıkan soruları, bir bakıma, bellibaşlı iki soru tipine bağlamak mümkündür. Bunlardan biri &#;Dil nasddır?&#; sorusudur; öbürü, &#;Dilin anlamı nedir?&#; sorusudur. Bu sorulardan ilki dil bilimlerinin, ikincisi felsefe çalışmalarının kılavuzudur. Birer soru olarak bu iki soruyu karşılaştırmak, felsefe sorusunun özeliğini, öyle sanıyorum ki, biraz daha açmaya yarıyacaktır. &#;Dil nasıldır?&#; sorusuna, bu haliyle, sık sık raslanmaz. Sorunun az işlek ifadesinden de bellidir bu. &#;Dil nasıldır?&#; somut bir soru olmaktan çok, sayısız soruların meydana getirdiği soru tipidir. Bu tip dile (veya dillere) çevrilen dilbilimlerinin hemen hemen bütün sorularını kuşatır. Bu bakımdan, &#;Dünya nasıldır?&#; sorusu ile &#;Dil nasıldır?&#; sorusu arasında esaslı bir yapı benzerliği göze çarpar. Gerçekten, İter tek tek dünya sorusu (örneğin, &#;Denizlerin nasıl bir bileşimi vardır?&#;, &#;Ayın öbür yüzü nasıldır?&#;, &#;Sokrates baldıranı içtiği gün yanında kimler vardı?&#; gibi sorular) aslında &#;Dünya nasıldır?&#; sorusunun kımıldattığı parça sorulardır. Tıpkı bunun gibi, dile ait birçok tek tek soruların her biri (Örneğin, &#;Konuşma süreci nasıl kurulmuştur?&#;, &#;Çocuğun ana dilini Öğrenmesinde çevrenin nasıl bir rolü vardır?&#;, &#; yüzyılın ilk yarısında İngilizce devlet dili olarak nerelere yayılmıştır?&#; gibi sorular) hep &#;Dil nasıldır?&#; sorusunu birlikte sorar. Bütün bu dile ait sorular, dallı budaklı bir bilimler öbeğinin (Dil Fizyolojisi, Dil Coğrafyası, Dil Tarihi çeşidinden bilme kollarının) işleme alanında ortaya çıkar &#;Dil nasıldır?&#; sorusu ile &#;Dünya nasıldır?&#; sorusu arasında başka bir ortak yön daha vardır. Dile ait tek tek sorular, bir bakıma, dünyaya ait tek tek görünümleri sormada, her çeşitten dil olayını bir dünya olayı olarak araştırmadadır. Böylece &#;Dil nasıldır?&#; sorusu, &#;Dünyayı meydana getiren değişik görünümlerden dil görünümü nasıldır?&#; diye sormaktadır.. &#;Anlama&#; gelince, Özellikle yüzyılın başından beri anlam konusiyle şaşılacak derecede ayrı açılardan yapılan pek verimli hesaplaşmalara rağmen, bu kavram üzerinde katkısız bir çözümün sağlanmış olduğunu ileri süremeyiz. Geleceğin bu alanda daha nice başarılı çalışmalara gebe okluğunu ummak istesek bile, bu durumun kesin olarak değişmesini bekliyemeyiz sanıyorum. Bunun sebebi, anlam kavramının, belki de, çözülür bir problem olmadığında, hattâ çözülmeyle bir alıp vereceği olma-

21 chğında aranmalıdır. Ancak, ben burada uğraşı alanımın dışında kaldığı için, bu konuyu deşmeye girişmiyeceğim. Dilediğim şimdi sadece anlamı nedir?&#; sorusundaki anlam sözünü aydınlatmak, böylece felsefe sorularının ayırıcı özelliğini daha yakından belirtmektir. İlkin, önemli bir noktanın daha bir açığa çıkması gerekiyor: Bir felsefe sorusu olarak &#; anlamı nedir?&#; soru-formu dile yönelen bir soru formudur. Çünkü soru tipinde boş bırakılan yer () her seferinde bir sözle doldurulmuş olarak ortaya çıkar. &#;Şuurun anlamı nedir?&#;, &#;Bilginin anlamı nedir?&#;, sorulan hep bir sözün anlamıdır. Soru sözden başka bir şeye, söz-olmayan bir şeye çevrilmemiştir. Örneğin, parmağımızla bir şey-durumuna işaret ederek &#;Anlamı nedir?&#; diye soracak olursak, bir felsefe sorusu sormuş olmayız. Böyle bir sorunun beklediği bir felsefe çalışması değildir. İstenen durumdan duruma değişebilen başka bir cevap biçimidir. Kimi işaret edilen dünya-şeyinin belli bir dildeki karşılığı, kimi başka olaylarla bağlılığı, kimi de, meselâ, insan veya toplum için önemidir. Bu çeşit cevapların, günlük konuşmaların pratik yöneltisini aştığında, tek tek bilimlerin, ya düpedüz gerçeklik ya da dil gerçekliği bilimlerinin, çerçevesi içine girdiği muhakkaktır. Meselâ, kırda gezerken biri rasladığı bir koru bekçisine, eliyle yeşilimsi-akımsı bitkilerle bezenmiş bir toprak parçasını gösterip &#;Anlamı nedir?&#; diye sorduğunda, bekçi, &#;Bu akdikenlerine geyik dikeni de deriz. Boyacılıkta kullanılır. Hekimlikte de işe yarıyormuş&#; diye bir cevap verebilir. Bu açıdan bakıldıkta, &#;Anlamı nedir?&#; sorusu &#;Adı nedir?&#;, &#;Neye yarar?&#;, &#;Önemi nedir?&#; çeşidinden bir soruyu soran, sorduğu anlam sözü karanlıkça kaldığı için apaçık belirmeyen bir sorudur. Oysa ki, boşlukları bir sözle doldurularak çatısı somut olarak tamamlanan " anlamı nedir?&#; li felsefe soruları açık ve seçik sorulardır: Sözdışı bir gerçekliğin değil soruda adlandırılmış olan bir sözün, başka sözlerden ayrı olduğu daha belli bir söz olarak dile getirilmesiyle pekişen bir sözün anlamını sorarlar. Bu bağlamda dikkate değer ikinci bir noktanın atlanmaması gerekir: Belli bir söze bağlı olarak ortaya çıkan &#; anlamı nedir?&#; sorusu, yalnızca felsefe çalışmalarını kımıldatan bir soru değildir. Böyle bir soru, içeriğinden de anlaşıldığı gibi, bir sözün anlamına yönelmiştir; dolayısiyle, tabiî olarak dilin çerçevesi içinde yer abr. Nitekim, genel dilbiliminin, pek çok araştırıcıya göre, belki 39

22 40 de en canalıcı çalışmalarını kapsayan çok ayrıntılı bir bilim, anlam-bilimi, semantik adı üzerinde. sözlerin anlamı ile uğraşır. Belli bir dildeki tek tek sözlerin: ne demek istediği, tarih boyunca dilin gelişmesiyle söz tanımlarında meydana gelen değişmeler, sözlerdeki anlam-kaymaları, anlam akrabalıkları, çeşitli dillerdeki (veya aynı dilin çeşitli dönemlerindeki) söz anlamlarının değişik perspektivlerden karşılaştırılması gibi birçok önemli Ödev hep semantikçinin araştırma alanına girer. Bu arada tek tek filolojler, karmaşık yönlü çalışmaları arasında sık sık semantik incelemeleri yaparlar. Tek tek sözlerin veya söz bağlamlarının anlamını hesaba katmayan bir dilbilimi düşünülemez. Hangi adı alırsa alsın, uğraşılarını anlam açısından yürüten dil bilimleri, sözleri sınırlı bir çerçeve içinde, meselâ belli bir dilde, belli bir tarih basamağındaki belli bir sözü salt sözlük anlamı, sözlük tanımı bakımından ele alıp incelerler. Örneğin, bir semantik sorusu olarak &#;Dua&#;nın anlamı nedir?&#; sorusunun alıp vereceği belli bir dilledir. Meselâ, &#;Türkçede dua sözünün anlamı nedir?&#; veya &#;Türkler dua deyince ne anlarlar?&#;, yahut da &#;Türkçe sözlüklerde dua sözünün karşısında ne yazılıdır?&#; soruları, içerikçe ilk sorunun aşağı yukarı aynıdır. Şüphesiz semantikçi, bu arada etimologi açıklamaları verecek (meselâ, sözün arapça asıllı bir söz olduğunu gösterecek), çeşitli tarih dönemleri boyunca dua sözünün, dua sözündeki anlamın ne gibi daralma ve genişlemelere uğradığını belirtecek, bunun için de değişik yönlerden dua sözüne bağlı sözlerin anlamca meydana getirdikleri alacalı öbeği, teknik deyimle anlam-ailelerini, anlam-alanlarım bilimce gözden geçirmeye koyulacaktır. Salt bir felsefe sorusu olarak &#; anlamı nedir?&#; soru tipi, aynı formdaki semantik sorusundan, bir bakıma kökten ayrıdır. Her iki sorunun sorduğu başka başka şeylerdir. İki sorunun kaygı kaynağı, dolay isiyle cevap yönü başkadır. Semantikçi, sözlerdeki anlam içeriğini, sırf bir dil içeriği olarak ele alır. Son amacı, belirli bir tarih olayının, belli bir dilin nasıl olduğunu göz önüne sermek, tek tek dil formlarını veya dil durumunu ne demek istediği bakımından açığa koymaktır. Filozof ise, sözlerin anlamına yönelttiği &#;nedir&#; i bir dilci olarak yöneltmiş değildir. Belli bir tarih malzemesini, belu bir dildeki bir kavramı tarih malzemesi olarak aydınlatmak istemez. Araştırmalarını bir dil çerçevesinde yürütür, ama asıl araştırdığı bu dil değildir. anlamı nedir?&#;

Daha göster

Düşünbil Portal

Richard Rorty, artık klasikleşmiş olan The Linguistic Turn (Dilbilimsel Çağ) eserinde “What is a Philosophical Question” adlı soruyu tartışırken Türk filozof olan Nermi Uygur’a yer vermiştir. Uygur’un bu çalışması felsefede önemli ölçüde dikkat çekmiş ve tartışılmıştır. Uygur daha sonra bu çalışmasını Felsefenin Çağrısı eserinde Türk okuyucularıyla buluşturmuştur. Felsefenin Çağrısı eseri, felsefeye felsefi bir bakış niteliğindedir. Soru sorma, temellendirme, metafizik, parçalılık-bütünlük ve felsefe tarihi konularının ele alındığı beş bölümlük bir meta-felsefi eserdir. Soru sorma dışındaki diğer dört konu, temel başlık olan soru sormadan daha fazla kendine yer edinmiş ve tartışılmıştır. Bundan dolayı burada ele alacağımız konu, felsefede soru sormanın mahiyetine, onu diğer sorulardan ayıran özelliklerine odaklanmak olacaktır.

Filozofun öbür adı “sorucu” olmalı der Uygur. ( ) Felsefe dünyasına girmek isteyen bir kişi, “hayal kırıklığını” önlemek istiyorsa öncelikle “bir felsefe sorusu nedir?” sorusuyla hesaplaşması gerekmektedir. Başlangıçtan bu yana filozofların dahi zaman zaman nerede olduklarını göremediği sis bürünmüş bir alandır felsefe. Felsefe nedir sorusu ya saflıkla hiç sorulmaz ya geleneksel cevaplarla geçirilir ya da bu soruya takılmanın asıl felsefe güçlüklerinin işlenmesini geciktireceği ileri sürülür. Uygur’a göre bu durum sislerin yoğunlaşmasına neden olur. İşte Uygur, böylesi bir motivasyon ya da kaygıyla işe koyulur. İrdelemek istediği bu sisi bertaraf etme adına felsefi soruların mahiyetini irdelemektir. Felsefede sorular tek tek önceden belirtilemez çünkü felsefe bir araştırmadır. Araştırma ise sorularını sık sık yenileyen bir çalışma biçimidir. “Nerede sorular hep aynı kalmışsa, orda felsefe araştırma olmaktan çıkmış demektir.” ( 37; ) Kaldı ki, geçmişte sorulan sorular, günümüze birebir aynı olarak aktarılamaz. Artık başka başka bilimlerin sorusu da olmuştur, “meğerse yanlış” olarak terk edildiği de. En nihayetinde soru sormak, sorana özgü bir eylemdir. Bu yüzden “felsefeye yeni sorular buyurmak” işine girişmez Uygur. Onun burada tam anlamıyla yapmak istediği, katıksız bir felsefe sorusunun tipik yapısını inceleme girişimidir.

Bir felsefe sorusunu, felsefe sorusu yapan belli başlı özellikler nelerdir peki?

1. Eylem: Pratikte, yaşam ile eylem arasındaki ilişki açıktır: Yaşamak isteyen eylemek zorundadır. Eylemler insanın yaşama dayanaklarıdır. Eylem, hep bir şeyin “gerçekleştirilmesine” yönelmiştir. Her eylem öbeği bedenin ses vermeden çalışmasıdır. Fakat eylemlerin durakladığı ya da durduğu noktada eylemeyi andırmayan bir fenomenle karşılaşırız: soru. ( ) Sorular, hayatın duraksama noktasıdır. Bazen bir soru eylemi başlatırken, bazen de eylemin kendisi soruyu gerektirir. Oysa felsefe soruları, pratikteki yönelmelerin ötesinde yer alan sorulardır. Felsefe sorusu ne eylemlerden çıkar ne de eylemlerle giderilebilir. Örneğin; Sokrates tek tek eylemlerin ne olduğunu sormaz, sözlerin (kavramların) anlamlarının peşindedir. Bunun gibi “bilinç nedir?” sorusu da belli hiçbir eylemde kök salmaz. “Bilinç” kendisinde bilinç bulunan çoğu insanda dahi neliğine ilişkin soru olarak çıkmayabilir. Oysa felsefe sorusu eylemlerden çıkan bir soru olsaydı, sorması gerekirdi. Felsefe sorularının sorulduğu yerde günlük eylemlerin çoğu büsbütün durur. Tıpkı sorunun kökü gibi, yanıtlama tabanı da gündelik sorulardan ayrılır. Öyle ki, hiçbir felsefe sorusunun yanıtı eylemde ya da yaptırmada bulunmaz. Pratik sorularda, soruya çözüm, eylemlerde bulunabilir. “Sokak lambası açık mı kapalı mı?” sorusuna yanıt vermek için söz konusu lambaya gitmek gerekirken, “bilinç nedir?” sorusu için bir eylemde bulunmak yararsızdır. Gereken yazmak ya da konuşmaktır. Bu yanıt tam olamayacağı gibi, daha sorunun kendisi belki de yanıtı tam olarak verilemeyen, hatta yanıtı tam olarak istenmeyen olabilir. Sorunun gösterdiği yanıt yolu eylemlerden değil dilden geçer.

funduszeue.infoik: Felsefe sorusunu günlük sorulardan ayıran bir özellik de, neredeyse kendisine yetmesidir. Her iki soru biçimindeki, soruyu soran kişide bulunan kaygı bunun seçik bir tanığıdır. Günlük soru, günlük yaşamların dokusunun yırtıldığı yerlerde açığa çıkar. Eylem, insanlarının çoğunun soru sorma işini en aza indirmiştir. Günlük sorunun kendi başına bir anlamı yoktur, eylemler için yalnız bir sıçrama tahtasıdır. Oysa bir felsefe sorusunda, henüz bir soru olarak, olmuş-bitmişlik vardır. Henüz bir soruyken bir başarı ortaya koyar, belli bir boyutu açar. Artık yeni bir yöne bakmaya başlamışızdır. Bu soruda bir doyuruculuk vardır. Filozof ise, soru tutkunu olandır. Bir tatla, bol bol sorar. Uygur şu soruyu sorar: “Acaba filozofların yanıtları soruları mıdır?” ()

funduszeue.infon: Peki işi soru sormak olan bir soru yargıcı ya da bir çocuğun da soruları felsefe soruları mıdır? Uygur’un cevabı olumsuzdur. Yargıç soruları başkasına (sanığa) yöneltir. Bunu da yasaya uygun yargıya varmak için yapar. Bilen birine, ustaca sorularla, bildiğini söyletme sanatıdır yargıçlık. Çocuklardaki zengin sorular ise günlük sorulara benzer şekilde gereksinimlerinin (oynama, beslenme vs.) engellere uğradığı yerlerde açığa çıkar. Nedenli ve niçinli sorular o engelin ortadan kalkmasına ilişkindir. Çocuktaki merakı ortadan kaldıracak bir “büyük” faktörü de vardır. Filozof ise yargıçtan ya da çocuktan farklı olarak kendi kendine soru soran kişidir. Bir kalabalıkta da konuşuyor olsa dahi soruyu ilkin kendisine sormuştur. Bu soruların yanıtı ise ‘sorulana’ bağlı değildir. Felsefe sorusu, başkasından edindiğimiz yanıtla yetinilecek bir soru değildir. Bu durum sorunun başkasına yöneltilemeyeceği anlamını taşımaz. Hatta ilk olarak başkasına da sorabilir. İşin aslı, bir soru kişinin kendisine sorduğu bir diğer soruyu açığa vurur. Soruyu daha sonra kendisine sormaması olsa olsa soranın bir “özentiye” kapıldığını gösterir. Küçücük bir engel (yanıt alamaması gibi) soruyu yeniden sormaktan vazgeçirir. Uygur’a göre felsefe sınavlarında öncelikle öğrencinin kendisine sormuş olduğu bir soru sorulmalıdır.

funduszeue.infoğ: Gündelik sorulardaki boşluklar, dünyaya başvurularak doldurulur. “x kişisinin evinde kaç oda var?” sorusundaki “kaç” bir boşluğu işaret eder. Bunun gibi (kaç, kim, nerede) gündelik sorulardan farklı olarak felsefe soruları bir boşluk içermez. Dolayısıyla dünyaya başvurmayı da gerektirmez. “Nedir?” belli bir boşluk değildir. Doldurulan bir sorunun yeniden sorulması gerekmez fakat felsefede her doldurma tümcesi o sorunun eskisinden daha çok ayak direyerek sorulmasına yol açar. Gündelik soruların doldurulmasında dünyaya bağlılık söz konusuyken felsefe sorularının böyle bir bağlılığı yoktur.

funduszeue.info: Felsefe soruları, düzenli tek bir kılığa bürünmüştür. Yaptıkları, soru cümlesindeki kavramın ne-olduğunu sormalarıdır. Zaman zaman “nedir?”siz felsefe sorularıyla da karşılaşılır; örneğin, “kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?” sorusu. Ancak bu sorular da “nedir?”lilerin kaynağından çıkmıştır. “Kaç çeşit bilgi vardır?” sorusu, kolaylıkla “bilgi nedir?” sorusuna geri götürülebilir. Aslında iki sorunun sorduğu şey arasında hiçbir ayrılık yoktur. Felsefe sorularındaki “nedir?” dışa ilişkin bir ek değil, felsefe sorusunu var eden bir temeldir. Günlük konuşmalardaki “nedir?” ise soranın sorduğu kişi ile ortaklaşa algı çevrelerine giren nesnenin adını öğrenmeye yöneliktir.

Kaynakça: Uygur, N. (). Bütün Eserleri 1. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Yazar: Aziz Ardıç,

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası