belden iğne yaptıranların yorumları kadınlar kulübü / İĞNE İLE BEL FITIĞI TEDAVİ | Kadınlar Kulübü - Kadın Sitesi

Belden Iğne Yaptıranların Yorumları Kadınlar Kulübü

belden iğne yaptıranların yorumları kadınlar kulübü

Ağrısız Normal Doğum Hakkında Merak Ettikleriniz (Epidural Anestezi)

AĞRISIZ NORMAL DOĞUM (EPİDURAL ANALJEZİ) (PRENSES DOĞUM)

 Doğum ağrısı, kendine has özellikleri olan çok yönlü bir ağrıdır ve genellikle çok şiddetlidir. Pek çok kadın için yaşadıkları en şiddetli ağrıdır. Doğum sancısı annenin gereksiz yere acı çekmesine , fizyolojik stres oluşturmasına ve annenin yorgun düşmesine  neden olur.

 Günümüzün anne adayları artık çok şanslı !

Çünkü epidural "ağrısız doğum", ‘’prenses doğum’’  adıyla bilinen yöntem; doğum eyleminde veya sezaryan operasyonunda ağrı hissini ortadan kaldırmak için kullanılan özel bir bölgesel anestezi yöntemi haline gelmiştir. Genel anesteziden farkı anne adayının işlem esnasında uyanık olması ve etrafında olup bitenleri tümüyle algılamasıdır. Normal doğum için en çok tercih edilen, en etkili, en güvenli ve en sık kullanılan yöntem Epidural "ağrısız doğum" tekniğidir.

 

AĞRISIZ DOĞUM NASIL YAPILIR?

  • Epidural anestezi çok ince bir kateter yardımıyla belden epidural saha adı verilen bölgeye girilmesi ve buraya lokal anestezik maddeler verilmesi şeklinde uygulanır. Anne adayı baskıyı, dokunmayı hisseder, hatta kalkıp yürüyebilir ama ağrıyı hissetmez.  Hasta güvenliği için ameliyathane ortamında uygulanır. Önceklikle anestezi doktoru anne adayına yapacağı işlemi kısaca anlatır, varsa sorularını cevaplandırır.
  • Anestezi doktoru anne adayı yan yatar veya oturur pozisyondayken muayene neticesinde uygulanacak bölgeyi belirler. Belde iğnenin girileceği bölge antiseptik ("mikrop öldürücü") maddeyle silinir  ve steril örtüyle örtülür. Cilt ve cilt altı çok ince bir iğne ile uyuşturulur. Bu  epidural iğnesinin girilmesi esnasında oluşacak ağrı hissini azaltmayı hedefler. Epidural sahaya ucu künt bir iğne  yardımıyla kateter yerleştirilir ve ilaç verilir. Özellikle bu aşamada annenin birkaç dakika kıpırdamadan durması çok önemlidir. Kateter yumuşak bir maddeden yapılmış, incecik bir sondacıktır. Kateterin dışarıda kalan kısmı alerji yapmayan özel flasterle , hastanın sırtı boyunca sabitlenerek kayması engellenir. Buradan ihtiyaç duyuldukça  önceden programlanmış otomatik pompalarla sürekli belirli doz ilaç verilebilir. Bazı durumlarda anestezi doktoru bu ilaçları belli aralıklarla kendisi vermeyi tercih edebilir.
  • Normal doğumda, kateter yerleştirilip ilaç verildikten yaklaşık 15 dakika sonra anne adayı kasılmaları hissetmesine rağmen ağrı duymamaya başlar. Doğum uzadığında veya ilacın etkisi azalıp hasta ağrı duymaya başladığında ise ek dozlar verilebilir. Sırta yerleştirilen bu katater hastanın istemine bağlı olarak ya doğumdan hemen sonra veya   24 – 48 saat  içinde çekilir. 
  • Anestezi amaçlı epidural kateter takılması işlemi hastalar açısından son derecede kolay acısız ve rahat bir uygulamadır.

 

 

AĞRISIZ DOĞUMUN AVANTAJLARI NELERDİR?

  • Epidural anestezi ağrısız normal doğum için mükemmel bir yöntemdir.
  • Etkin bir biçimde doğum ağrılarının giderilmesini sağlar, uygun dozda ve zamanda uygulandığında doğumu hızlandırır.
  • Uygulamadan sonra yürüyebilirsiniz.
  • Epidural analjezi sizi sersemletmez, hasta hissettirmez, ayrıca bağırsak hareketlerini durdurmaz, gaz çıkarımını engellemez.
  • Psikolojik rahatlama, kas spazmını çözmesiyle normal doğum şansınızı artırır.
  • Doğum sonrası yorgun, bitkin olmadığınız için bebeğinizi çok daha çabuk kucağınıza alır, hemen besleyebilirsiniz.
  • Tecrübeli uzmanların yaptığı epidural sonrası baş ağrısı çok nadirdir (% 1 civarı).
  • Doğum kesisi (epizyotomi) açılan durumlarda epizyotominin açılması ve tamiri esnasında duyulan ağrıyı gidermede oldukça etkilidir.
  • Sezeryan gerektiğinde takılan kataterden verilen ilaç dozu artırılarak genel anestezi verilmeden uyanık bir şekilde sezeryan yapılabilir.
  • Normal doğumda altın standart: Epidural Analjezidir.

 

AĞRISIZ DOĞUM KİMLERE UYGULANMAZ?

Bu anestezi şeklinin uygulanmasının sakıncalı olduğu durumlar çok azdır ve çoğu durumda başarıyla uygulanabilir.

  • Bu anestezi şekli aktif kanaması , sıvı kaybı , aşırı kanama ya da diğer nedenlere bağlı tansiyonu düşük olan, kullanılacak anestezi maddelerine allerjisi olan, iğnenin batırılacağı bölgede enfeksiyonu , yanığı , nörolojik hastalık şüphesi olan,Kafa içi basıncı artmış olan (Beyintümörü, kanaması vb) hastalıklarda, Pıhtılaşmayı önleyici tedavi alanlarda,Trombosit sayısı altında olan anne adaylarında Akli dengesi bozuk olan veya uygulamayı  reddeden anne adaylarında uygulanmaz.

 

AĞRISIZ DOĞUM NE ZAMAN UYGULANIR?

Rahim kasılmaları düzenli hale geldikten sonra rahim ağzı yaklaşık % incelip, açıklığı 4 cm’e ulaşınca yani sancılar anneyi ciddi olarak rahatsız etmeğe başlayınca uygulanır. Daha önce uygulanması, kasılmaları etkileyip doğumu geciktirir. Geç kalındığında ise hem anne gereksiz ağrı çekmiş olur hem de ağrılar daha sık geleceğinden anne adayı işlem süresince hareketsiz kalamaz ve epidural uygulanması zorlaşabilir.

 

AĞRISIZ DOĞUM UYGULAMASINDAKİ RİSKLER NELERDİR?

Epidural anestezinin yan etki ve riskleri, tecrübeli bir uzman hekim tarafından uygulandığında, zannedilenin aksine son derece azdır.

  • En sık görülen yan etki tansiyon düşüklüğüdür. Bunu önlemek için işlem öncesi sıvı yüklenir ve yakından tansiyon takibi yapılır.
  • Özellikle hamilelikte çok aşırı kilo almış hastalarda ,yine beldeki çeşitli sorunlarda teknik olarak epidural anestezi uygulaması zorlaşabilir.
  • İşlem başarısız olabilir ve doğumda ağrı duyabilir.
  • Epidural iğnenin beyin omirilik sıvısına girmesi sonucu spinal anestezi dediğimiz durum oluşabilir, belden aşağısı tamamen uyuşur ve hareket edemez. Doğum sonrası başağrısı olabilir.
  • Baş ağrısı; genellikle işlem sırasında hareket edildiğinde daha sık görülür.  Çok sıvı ve kafein içeren içecekler alınarak, sırt üstü yatak istirahati ile geçer. Tedavi edilmese bile gün içinde kendiliğinden, iz bırakmadan geçer.
  • Doğumun ikinci evresinde uzama görülebilir.
  • Nadiren idrar yapmada zorluk görülebilir.
  • Nadiren kateter takılan yerde enfeksiyon gelişebilir.
  • Bazı hastalar da hafif allerjik reaksiyonlar görülebilir. Bölgesel, geçici kaşıntı kendiliğinden veya basit bir ilaç yardımıyla birkaç saatte geçer.
  • Ağrısız doğum uygulanan hanımlarda nörolojik komplikasyonlar (bacaklarda güçsüzlük veya idrar tutamama) çok çok nadirdir, de bir; enfeksiyonoranı de bir; kalıcı nörolojik zedelenme de bir bulunmuştur.

Ağrısız Doğum Amacıyla Anneye Verilen İlaçların Bebeğe Zararı Dokunur mu?

Bu ilaçlar özel bir bölgeye uygun dozda verildiğinde bebeğe zararı olmaz.

Kullanılan ilaçlar kana çok az geçtiklerinden ve geçseler de plasentadan geçip bebeğe ulaştıklarında kısa sürede parçalandıklarından bebek üzerinde olumsuz bir etki beklenmez. Anne düzgün nefes alıp vermeye başladığı zaman bebeğe giden oksijen miktarı da artar. Bebek doğduğunda daha canlı ve hareketli olur. Yine de epidural uygulandıktan sonra en az 30 dakika boyunca bebek dikkatlice izlenir.

Ağrısız Doğum Yaptırılan Annelerin ‘Sakat Kalabileceği’ İddiası Doğru mudur?

Ağrısız doğumda kullanılan kateterler omuriliği örten zarların dışına yerleştirilir. Yani annenin belinden ‘su’ alınmaz. Tekniğine uygun olarak yapıldığında ağrısız doğumun anneye hiçbir zararı yoktur. Aksine anne ağrı hissetmediği için doğum sırasında hırpalanmaz, yorgun düşmez. Bebek doğarken uterus kasılmalarıyla birlikte nefesini tutup ıkınarak bizzat kendiside doğuma yardımcı olur. Doğumdan sonra da en kısa zamanda bebeğine bakacak hale gelir.

Epidural analjezi bel fıtığı olanlar ve gebelik sırasında bel ağrıları çeken hastalara uygulanır mı? Ağrısız doğum bel ağrısına neden olur mu?

Epidural anestezi yapılsa da yapılmasa da doğum sonrası her 3 kadından birinde bel ağrıları olur; bu durumun hamileliğe bağlı vücudun ağırlık merkezinin zamanla öne kaymasıyla bel kaslarının bunu karşılamasının, doğum sonrası aniden değişmesine bağlı olduğu düşünülmektedir.  

Çoğunlukla bel bölgesinde bir problem yoksa epidural anestezi ağrı yapmaz. Epidural anesteziyle bel fıtığı ameliyatları bile yapılmaktadır. Bel fıtığı olanlara ve bel ağrısı çekenlere de uygulanabilir, sakıncası yoktur. Doğumdan sonra bel ağrıları devam edebilir, bunun nedeni epidural anestezi değildir.

Epidural anestezi hem vajinal hem de sezaryen ile doğumların son derece konforlu geçmesini sağlayan ve  modern tıpta yeri olan bir yaklaşımdır. Her anne adayı bu uygulamadan yararlanması için teşvik edilmelidir.

Anne ve bebeklerimize mutlu sağlıklı bir yaşam dileriz. 


Bel Fıtık sorunu yaşayanlar neredesiniz?

Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ bu haftaki yazısında Mynet okurlarına, toplumumuzda sanıldığından çok daha fazla görülen bel ağrısından söz ediyor.

Gençlerde de büyük oranda görülen bel ağrıları, hastanın iş gücünü ve yaşam kalitesini azaltır. Sosyal hayatı kısıtlar. Her yazımda olduğu gibi, olabildiği kadar tıbbi terimlerden kaçınarak, herkesin anlayacağı tarzda, basit olarak bel ağrılarının nedenini kısaca sıralarsam.

1-Romazitmal hastalıklar,
2-Bel fıtıkları,
3-Dar kanal hastalığı,
4-Geçirilen kazalara bağlı oluşan bel hasarlar,
5-Tümörler,
6-Doğumsal anormallere bağlı oluşan bel hasarları,
7-Enfeksiyonlar,
8-Omuriliğin damarsal hastalıklarına bağlı oluşan bel rahatsızlıkları,

1- Romatizma Hastalıkları:

İnsan 3 türlü yaşlanır.

a)Damarları,
b)Ruhu,
c)Mafsalları, bunların üçü de irsidir.

Örneğin, babasında kalp rahatsızlığı olan çocukta da bu ihtimal vardır. Yine her şeyi kafaya takan anne veya babanın çocuğunun da her şeyi kafaya takma olasılığı fazladır.

Mafsal kalitesi demek, kemiklerin, kasların, eklemlerin, bağların sağlamlığı demektir. Romatizmal faktörler denen maddeler bu yapılara zarar vererek hasara böylece ağrılara yol açarlar. Bu maddelerin belirlenip uygun tedavi yapılması çok önemlidir. Bu tedavi bir ağrı tedavisi olmayıp aynı zamanda ileri dönemlerde yani yaşlılıkta eklem, kas ve kemik kalitesini muhafaza etmek için yapılan tedavidir. Romatizması olanlarda bel ve aynı zamanda, sırt ve boyun hasarı oluşma olasılığı yüksektir.

Bunun için bel ağrısı olan gençlerde de romatizmal faktörlere bakılıp, uygun tedavi yapılmalıdır.

2- Bel Fıtıklar:

Bel ağrısı olan herkesin korkulu rüyası olan bel fıtığını çok basit olarak tarif edersem, iki omurga kemiği arasında bulunan bağ dokusunun omuriliğe baskı yapması sonucu oluşan klinik durumdur.

Tipik öykü, ağırlık kaldırırken oluşan bel ağrısının daha sonra her hangi bir bacağa vurmasıdır. Özetle beli zorlayacak tüm hareketler bel fıtığı oluşturabilir.
Halk arasında siyatik olarak da adlandırılan bu rahatsızlıkta ağrı, belden kalçaya oradan da bacağa vurur. Önlem alınmazsa ve tedavi olmazsa bacakta güç kaybı, atrafi (yani erime), idrar kaçırma gibi sorunlar yaşanabilir. Bunların tedaviden sonra telafisi hemen hemen imkansızdır.

Örneğin, omurilik hasara bağlı ayağında düşüklük oluşan hasta operasyon olsa bile ayağındaki bu sorunun düzelme olasılığı çok düşüktür. Bunun için erken teşhis ve tedavi önemlidir.

Peki, her bel fıtığı olan operasyon mu olmalı? Takibi operasyon son çaredir. Öncelikle tıbbi tedavi mutlaka denenmelidir. Operasyon için bazı şartların oluşması lazımdır. Bunlardan bir kaçı;

1-Tedaviye rağmen aşırı ağrı,
2-Bacakta güç kaybının başlaması,
3-Omuriliğe aşırı baskı,
4-Reflekslerin patolojik olması,

İyi bir tedavi veya iyi bir operasyonla tam şifa mümkündür. Çevremizden bazen defalarca operasyon olan ve şifa bulmamış hastaları duyarız. Bu başarısızlığın en sık nedeni, bel kemiklerinde kayma olması(Listesiz) ve bunun göz ardı edilerek kemikleri sabitleyecek çivisiz operasyon yapılıp sadece fıtığın temizlenmesidir. Kemik hareketli olduğu sürece tekrar tekrar fıtık oluşur ve hasta defalarca operasyon olur.

3- Dar Kanal:

Özellikle orta ve ileri yaş kadınlarda daha fazla görülen bu hastalığın en önemli klinik belirtisi; ayakta durunca ve yürüyünce ağrının aşırı artması ve yürümenin imkansız hale gelmesidir.

Tedavide ilk yapılacak hasta şişmansa kilo vermesini sağlamaktır. Bu yanında ilaç tedavisi ve gerekirse cerrahi tam şifa sağlar.

En sık görülen bel ağrılarından kısaca bahsettim. Tedavi yanında en önemli koruyucu tedavi belimizi düzgün kullanıp ters hareketlerden kaçınmaktır. ABD' de ve bazı gelişmiş batı ülkelerinde ilkokul da çocuklara beli ve boynu kullanma dersi verilmektedir. Bence ülkemizde de bu gereklidir.

 

Güler Beşe

Kanser tedavileri ve kanser tedavilerine bağlı gelişen sorunlar ile ilgili soru ve cevaplar

Sayın Prof Dr Adnan Aydıner,

26 yaşında erkek bir hastayım. Mediastende Hodgkin lenfoma tanısı kondu. Kemoterapi verileceği söylendi. Kemoterapiden sonra çocuk sahibi olabilir miyim? Bu konuda öneriniz var mı?.

Rumuz Deniz

Sayın Deniz,

Kemoterapi nedeni ile kısırlık oluşabilir. Bu durumda in vitro fertilizasyon yöntemi kullanılarak çocuk sahibi olabilirsinz. Kemoterapiden önce sperminizin alınıp saklanabilir. Daha sonraki yıllarda gerekirse kullanılabilir. Ancak Türkiye’de bu konuda bazı yasal sorunlar bulunmakta. Tüp bebek merkezlerinden birisine başvurarak bu konuda bilgi alabilirsiniz.

 




Sayın hocam,

Hastam'ın sol memesinden tümör çıkartılıp lenf bezlerine bakıldı, temiz çıktı. Lenf bezlerine müdahale yapılan koldan farklı bir sorun için akapunktur veya cerrahi bir girişim yaptırmak riskli midir? Kolun şişmesine neden olur mu? Bu kolun şişme tehlikesi ömür boyu geçerli midir?

Saygılarımla

Çağla Karayarlı

Eğer koltuk altınızdaki lenf nodlarınız temizlendi ise o kola yapılacak müdahaleler kolun şişmesine yol açacak sorunlara neden olabilir. Zorunlu olmadıkça o kola işlem yaptırmamalısınız. O kolunuzu korumalısınız, ağır kaldırmamalısınız, akapunktur yaptırmamalısınız. Eğer koltuk altı lenf bezleri alınmadı ise herhangi bir sakınca yoktur.

 




Sayın funduszeue.info Adnan Aydiner,

Ben 19 yaşında, ’de nazofarenks teşhisi konan Ankara Onkoloji hastanesinde tedavi görmüş bir hastayım. İlk önce kemoterapi tedavisi aldıktan sonra radyoterapi tedavisi gördüm takibinde yine kemoterapi tedavisi aldım. Tedavilerden sonra kulakta işitme kaybı ve vücutta soğukluk oldu. Bunlar tedaviye mi bağlı? Tedavi alanında değişiklikler oldu, bunlar düzelebilir mi?

Rumuz Hakkarili

Sayın Hakkarili,

Sizde oluşan değişiklikler tedavilerle ilgili olabilir. Tedaviler sırasında tümör bölgesinde olan değişiklikler dış görünümde de farklılığa neden olur. Bu farklılık zaman içinde azalsa da tamamen normale dönmesi beklenmez.

 




Sayın Prof. Dr. Adnan Aydiner,

Esim Prof. Dr. Erol Mutlu yıldır primer Akciğer (küçük hücreli) kanseri. Ayrıca, bir süreden beri karaciğer, mide, beyin metastazı var. Doktorlar, eşimin tedaviye cevap verdiğini, bünyesinin güçlü olduğunu söylüyorlar. Kanser yüzünden 54 yaşında emekli oldu. Metastazdan sonra bu ay gördüğü tedavisini takiben biraz iyileşerek, yürümeye, tuvalete kendi başına gitmeye, yarım kalan kitabını bitirmeye başladı. Star'daki yazi dizinizi gördüğümde, sizin bize yardımcı olabileceğinizi düşündüm. Hürriyet'ten İsmail Erel’in Frankfurt’tan yolladığı haberde, ünlü Amerikalı kanser uzmanı Dr. Eschenbach’ın geliştirdiği bir ilaçtan söz ediliyor. Burada Profesör’ün 'Söz veriyoruz, kanseri kontrol altına alacağız' dedigi ve geliştirmekte oldugu ilacın bir yıla kadar piyasaya çıkacağını mujdelediği belirtiliyor. Doktor bu sözleri, Amerikan Ulusal Kanser Enstitusu’nün (NCI) yıllık toplantısında soylemiş. Onlara nasıl ulaşabileceğimizi, ilacın adını ve bu ilaçta Erol’un denek olup olmayacağını oğrenmemiz acaba mümkün mü? NCI’inin web sayfasına girdim ancak e-mailleri calışmıyor. Bize yardımcı olursanız, belki bir hayatı, hem de oldukca genç ve üretken bir hayatı kurtarmıs olacaksınız. Erol, belki de bu yeni keşifler sayesinde ömrünü uzatabilir, 18 yaşındaki oğlumuz icin, kendisi icin, yapacağı hizmetler icin ve benim icin.

Saygılarımla

Aylin Mutlu

Sayın Mutlu,

Geçmiş olsun dileklerimi sunarım. Eşinizde ilaç tedavisinden çok yarar gören bir kanser tipi var. % 80’nin üzerindeki hastada bu kanser kontrol altına alınabilir. % hastada tüm metastazlar filmlerde görülmeyecek düzeyde kaybolur. Ancak, hastalığın en önemli özelliği tekrarlayabilmesidir. Bugün bu kanser tipinde yapılan araştırmalar bu tekrarlamayı önlemeye yöneliktir. Küçük hücreli akciğer kanserinde etkili olan çok sayıda yeni ilaç geliştirilmiştir, ve halen çalışmaları devam etmektedir. Şu an için önerilen tedavilere devam etmeniz en doğrusudur. Klinik çalışmalara girebilmek için NCI (National Cancer Institute) web sayfasından “clinical trials” kısmına girmek gerekiyor (funduszeue.info). Yaygın küçük hücreli akciğer kanserinde benim sürdürmekte olduğum bir araştırma projem devam etmektedir. Bu projeye daha önce tedavi uygulanmamış yaygın küçük hücreli akciğer kanserli hastalar alınabiliyor. Tüm ilaçlar ücretsiz olarak hastaya veriliyor. Ancak sizin hastanız daha önce kemoterapi gördüğü için bu çalışmaya giremez.

 




Annem kanser hastası, 1 aydır kemoterapi alıyor. Akciğerindeki tümörün az oranda küçüldüğü söylendi. Ancak yazınızda kemoterapinin yan etkileri olduğunu söylüyorsunuz. Sadece tümör bölgesine nüfus eden ilaçlardan bahsediliyor. Acaba kemoterapinin yerine bu tedaviye mi geçmeliyim? Kemoterapi ilaçlarına büyük paralar verildiği için yeni gelişmelerin engellendiği söylentisi doğru mu?

Taylan

Sayın Taylan bey,

Anneninize onkolog tarafından önerilmiş olan tedaviye devam etmelisiniz. Söylediğiniz diğer tedavi son yıllarda geliştirilen "hedef" (target) tedavi yöntemidir. Bu tedavi yöntemi halen bir çok kanser türünde kullanılmaktadır. Ancak bunların kullanımında belirli kurallar vardır. Bunu onkoloğunuz size açıklayabilir. Hastanın tümör tipine göre ve bazı laboratuvar inceleme sonuçlarına göre bu tedaviler kullanılabilir. Kemoterapiden firmalar çok para kazandığı için araştırmaların yapılmadığı düşüncesi gerçek dışı ve mantıksızdır. Her yıl onlarca yeni ilaç geliştirilmekte ve bunlarla ilgili klinik çalışmalar başlatılmaktadır. Örneğin bundan evvel sözünü ettiğim hedef tedaviler de bunlardan birisidir.

 




Sayın hocam,

Sol gözümde orbitada kitle vardı. Cerrahi olarak çıkartıldı. Toplam 4 kez ameliyat oldum . Bu arada kitle beyne kadar ilerlemişti. Radyoterapi oldum ve kemoterapi verildi. Halen göz kapağım kapalı, gözüm canlı. Göz kapağımı açtırsam bana ne zararı olur? Isırgan otunun yararı olur mu? Hastalığım tekrarlar mı?

Sayın Yaman,

Göz kapağının kaldırılması uygun olmayabilir. Bu konuda onkoloğunuzun ve göz doktorunuzun görüşünü almanız daha uygun olur. Isırgan otunun yararı ile ilgili yayın olmasına rağmen bunu kullanıp kullanmamnızla ilgili herhangi öneride bulunmak  uygun olmaz. Öncellikle tıbbi tedavilerin doğru olarak yapılması uygundur. Bu tedaviler sırasında ısırgan otu gibi ek maddelerin kullanılması uygun değfunduszeue.infoığınızın tekrarlama riski vardır.

 




Sayın hocam,

Eşimin sağ göğüsünden kitle alındı (Karsinoma). Romatizma tedavisi için kortizon kullanması gerekiyor. Kortizon kanser oluşumunu tetikler mi? Ayrıca lenf bezleri tümörü açısından kontrol edildi temiz çıktı. Kolda şişme olmasından korkuyoruz nasıl engelleriz.

Behçet Karayel

Sayın Karayel,

Kortizon meme kanseri oluşumunu tetiklemez. Lenf bezlerinin temiz çıkması hastalığın erken evrede olduğunu göstermektedir. Kolda şişlik olabilir. Sizi ameliyat eden doktor eşinize bazı kol hareketlerini yapmasını önermiştir. Bunları yapmaya devam etsin ve ameliyat tarafındaki kolda kesik, yaralanma olmamasına dikkat etsin. Kolunu aşırı zorlamaktan kaçınsın. El işi yapmasın, ağır kaldırmasın. Ameliyat olan kolundan kan aldırmasın, tansiyon baktırmasın.

 




Sayın hocam,

Karaciğerde tüm parankimi dolduran en büyü 13 cm çapında olan santrali nekrotik çok sayıda kitle lezyonu tespit edildi. Bir ay boyunca yapılan tetkikler sonucunda Adenokarsinoma tanısı kondu ve vücudun diğer bölümlerine yayılım olmadığı saptandı. Ancak itirazım üzerine kemoterapi tedavisine başlandı ve bu bir aylık süreç içinde tümör 21 cm'den 24 cm ulaştı. Hastanın bu kadar geciktirilmesi doğrumudur. Bu hastanın tedavi şansını azaltır mı? Pek çok hastalığın tedavisi mümkün olan ülkemizde bu hastalığın tedavi şansı var mı? Öneriniz ne? İleri derecede hemoroid karaciğer kanserine neden olur mu? Hemoroidin tedavi edilmesi hastalığıma faydası olur mu? RFA (Radiyo frekans ablasyon) ülkemizde nerede yapılıyor? Benim için uygun mu?

Rumuz  Balıkkesirli

Sayın Balıkkesirli

Karaciğer tümörü başka bir organdan karaciğere yayılması sonucunda olabilir yada karaciğerin kendi tümörü olabilir. Karaciğerinden kaynaklanan habis tümörlerde yapılabilirse erken dönemde cerrahi en önemli tedavi yöntemidir. Cerrahinin yapılamayacağı hastalarda ise farklı lokal tedavi yöntemleri her hastanın durumuna göre uygulanabilir. Buna hekiminiz istediği farklı tanı yöntemlerinin sonuçlarına göre karar vermektedir. Sizin durumunuzdaki hastalarda karaciğer enzimleriniz normal ise ilaç tedavisi denenebilir. Radiyo frekans ablasyon yöntemi Ankara ve İstanbul gibi Türkiyede bir çok üniversite hastanesinde yapılabilmektedir. Ancak sizde bu yöntemin uygulanabilir olup olmadığına tetkikler sonucunda onkoloğun karar vermesi gerekir. Hemoroid kansere neden olmaz, ancak kanserli hastalarda hemoroid daha sıklıkla ortaya çıkar.

 




Sayın hocam,

Ben 40 yaşında bir kadınım. Sağ mememde cmlik bir kanser bulundu. Koltuk altımdaki lenfler temiz çıktı. Kemoterapi verilmedi, reseptörlerim pozitif çıktığı için tamoksifen verildi ve adetlerimi kesmek için her ay iğne yapılıyorum. Hocam tamoksifenin ne gibi yan etkileri olur ?

Rahime Esen

Sayın Rahime hanım,

Tamoksifen kullanımı bazı yan etkilere neden olur. En önemlisi rahim kanserin gelişimidir; büyük klinik araştırmalarda, tedavi edilmemiş kadınlara göre kat daha fazladır. Tamoksifen östrojene benzer bir etki ile  rahimde “endometriyal hiperplaziye” (rahim iç duvarının kalınlaşması) yol açar, bu ise kansere dönüşebilir. Tamoksifen kullanan olgular yıllık jinekolojik incelemeye alınmalı ve tüm adet dışı kanamalar da değerlendirilmelidir. Tamoksifen kullanan ve endometrial değişiklikleri olan olgularda tedavi yöntemleri araştırılmış, fakat halen standart bir yaklaşım şekli belirlenememiştir. Diğer önemli bir yan etki ise iyi huylu yumurtalık kistlerinin oluşmasıdır. Menopoza giren hastaların  yaklaşık % 6 sında, adet gören hastalarda ise yaklaşık üç-dört hastadan birinde kist oluşabilir. Hastaların büyük kısmında tamoksifen geçici olarak kesilince bu kistler kaybolur. Kaybolmadığı takdirde bunların cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Standart dozlarda tamoksifen kullanılan kontrollü çalışmalarda kandaki pıhtılaşma faktörlerinde değişiklikler bildirilmiştir. Ancak bu bulguların tromboemboli (damarların pıhtı ile tıkanması) ile ilişkisi açık değildir. Ancak hastalar bu yan etkiler yönünden takip edilmelidir (pıhtılaşma riskinin artması yönünden takip edilmeli). Tamoksifen gözlerde yan etkilere neden olabilir; görme problemi olduğu zaman dikkatle değerlendirilmelidir. Menopoza giren kadınlarda tamoksifen kısa süreli yan etkileri vazomotor (sıcak basmalar, yüzde kızarma hissi) ve jinekolojik semptomları içermektedir (vajinal akıntı, vajinal duyarlılıkta artma gibi). Tüm bu yan etkilere rağmen tamoksifenin yararı zararından çok daha fazladır. Mutlaka kullanılmalıdır. Hekimin önerisi olmadan bu ilaç kesilmemeli veya değiştirilmemelidir. 

 




Meme kanseri olan bir kadında gebelik hastayı ve çocuğu ne şekilde ettkiler? Meme kanseri iken hamile olan kadında kanserin çocuğa sıçrama olasılığı var mıdır?

Aylin Büge

Sayın Aylin hanım,

Meme kanseri, gebe olan veya yeni doğum yapmış kadında saptanabilir. En sık yaşlar arasında görülür ve gebelikten bir tanesinde meme kanseri oluşur. Gebelik veya emzirme sırasında meme kanseri tanısı koymak zor olabilir. Çünkü normal gebelikte de memeler büyüktür, hassas olabilir. Bu nedenle genellikle gebelik sırasındaki meme kanseri tanısı gecikir. Gebe olan kadınların memelerini kontrol etmeleri gerekir. Bu dönemde hekimlerin de meme muayenelerini yapmaları gerekir. Kuşkulu bir durum saptandığında meme ultrasonografisi (ses dalgaları gönderilerek yapılan incelemedir, fetusa zararı yoktur) yapılmalıdır. Mamografi bazı vakalarda gerekebilir. Fetus için düşük düzeyde bir risk ile yapılabilir. Ancak gebelerde memede anormallik olmasına karşılık mammografinin normal bulunabileceği unutulmamalıdır. Yapılan değerlendirmelerde kuşkulu bulunan bölgeden hücreler veya doku alınarak (biyopsi) mikroskop altında incelenir. Kanser tanısı konulur ise hastanın durumuna göre tedavi planlanır. Meme kanseri olan gebe bir kadında gebeliği sonlandırmak hastalığın seyrini değiştirmez. Karar kanserin yayılım derecesine, fetusun ayına, annenin kurtulma şansına göre verilir. Fetusun ilk üç ayında ilaç tedavisi veya ışın tedavisi uygulanmaz. 3 aydan sonra her hastaya göre tedavi planı yapılır. Gebeliğin hiç bir döneminde tamoksifen verilmez. Meme cerrahisi ise her dönemde yapılabilir. Emziren annelerin kemoterapi almaları uygun değildir. Meme kanseri bebeği etkilemez, bebeğe anne karnında iken kanser yayılımı olmaz. Daha önce meme kanseri olan kadınlarda ise gebe kalınması için genellikle 2 yıl beklenmesi önerilir. Çünkü hastalığın en fazla tekrarladığı dönem ilk iki yıldır. Tamoksifen kullanılırken gebelik şansı artmaktadır. Gebe kalındığı ve devamına karar verildiği takdirde tamoksifen kesilir.

 




Sayın Dr Adnan Aydıner,

Kanser tedavisi kısırlığa neden olur mu? Neden oluyorsa çocuk sahibi olmayan ama kanser tanısı ile tedavi almak zorunda kalan hastalar ileride çocuk sahibi olabilmek için ne yapmalı? Kanser tanısı ile kemoterapi alan kadınlarda daha sonra gebe kaldıkları takdirde bebeklerde anormallik olabilir mi?

Marta

Sayın Marta,

Radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) geçici veya kalıcı kısırlığa neden olabilir. Bu yan etki çeşitli faktörlere bağlıdır: hastanın yaşı, tedavi başladığı sıradaki yaşı, verilen ışın tedavisinin yeri dozu, ilaç tedavisinin dozu ve cinsi, kaç kez ilaç tedavisi aldığı, ve tedaviler bittikten sonra geçen süre.

·       İlaç tedavisi (kemoterapi): doğurganlığın geri dönmesinde yaş en önemli faktördür. İlaç tedavisi tamamlandıktan sonra geçen süre ne kadar uzun ise düzelme şansı o kadar fazladır. Kısırlığa yol açan en önemli ilaçlar şunlardır: busulfan, melphalan, cyclophosphamide, cisplatin, chlorambucil, mustine, lomustine, cytarabine, ve procarbazine. Testis kanseri nedeni ile kemoterapi alan erkeklerin % 50’sinde 2 yıl sonunda, % 80’ninde ise 5 yıl sonunda sperm yapımı normale gelmektedir. Kadınlarda ise kısırlık en fazla 35 yaşından sonra tedavi alanlarda oluşmaktadır.

·        Işın tedavisi (radyoterapi): Erkek ve kadınlarda karının alt bölgesine yapılan ışın tedavisi kısırlığa yol açabilir. Kadınlarda yumurtalıklara, erkeklerde ise testislere ne düzeyde radyasyon uygulandığı öfunduszeue.info teknikler ile testisler ışından korunabilmektedir. Kadınlarda da ışınlama öncesi yumurtalıkların yerleri değiştirilerek ışından korunabilmektedir.

Çocuk sahibi olmak isteyen hasta kanser tedavisi başlamadan önce doktoru ile görüşmelidir. Bu görüşmede kısırlık konusunda uzman bir kadın doğum doktorunun da görüşlerinin alınması yararlı olacaktır. Daha önce kanser nedeni ile tedavi edilmiş olan ve çocuk sahibi olmak isteyenlerin de onkoloğu ile ve kadın doğum uzmanı ile görüşme yapması gerkmektedir. 

Kanser nedeni ile kemoterapi alan kadınlarda tedavi tamamlandıktan sonra hamile kalındığı takdirde doğan çocuklarda kemoterapiye bağlı bir anormallik olmaz. Ancak kanser tedavisi sırasında hamile kalan kadınlarda özellikle kemoterapi hamileliğin ilk üç ayında verilmişse anormal bebek doğma riski çok yüksektir. Üç aydan sonra kemoterapi alındığı takdirde  6 aya kadar olan dönemde anormal bebek riskinin olabileceği kabul edilmektedir. Hamileliğin 6. ayından sonra bu risk azalmaktadır. Burada önemli olan nokta verilen ilaçların cinsi, dozu, hastalığın tanısı ve evresidir. Hamile iken kanser tanısı koyulan hastaların doktorları ile çok ayrıntılı olarak riskleri ve diğer olasılıkları görüşmeleri gerekir.

 

 




Kanser hastasıyım.  Kemoterapilerim yeni tamamlandı, ancak son bakılan kırmızı kürelerim (Hemoglobin ve hematokrit) düşük. Daha sağlıklı olmam için neler yemem lazım?

Ahmet Kır

Sayın Ahmet bey,

Düşük hemoglobin ve hematokrit tedaviden sonra sık görülür. Bu durumda bazı ek destek tedaviler alyuvarların yapımını arttırmada yararlı olabilir. Örneğin demir ve B12 vitaminininden yararlanabilirsiniz. Etler bu yönden zengindir (biftek, tavuk, balık). Hem öğlen hem de akşam yemeğinde et yemeniz gerekmektedir. Yemeklerde vitamin Cden zengin beslenme besinlerdeki demirin kullanımını arttırır. Yemeklerde bir bardak portakal suyu, greyfut veya limon kullanımı yararlı olacaktır. Multivitaminledeki demir genellikle yeterlidir. Doktorunuz önermediği sürece demir hapını ayrıca kullanmayınız. Alyuvaların yaşam süresi gündür, ve bu nedenle wk bir tedavi kullanılmadıkça kan düzeyinin normale gelmesi yaklaşık üç ayı alacaktır. Bu dönemde vucudunuza yeterli kalori ve protein almanız gerekmektedir. Uzun vadede daha fazla meyve ve sebze yemeniz önemlidir. Günlük meyve, sebze ve baklagillerin tüketimini yavaş yavaş arttırınız. Ek olarak antioksidanları (vitamin C, E, beta-karoten ve selenium) kullanmak sizin tercihinize kalmıştır. Ancak bunları almayı planlıyorsanız kullanmadan önce doktorunuza bilgi veriniz.

 




Ben kanser hastasıyım vitamin kullanabilir miyim? Kullanacağım vitamini nasıl seçebilirim?

Sayın Ahmet bey,

Vücudun gereksinimi olan maddeleri ve vitaminleri doğal, yeterli ve dengeli beslenme ile almak en doğru yoldur. Ancak bazı durumlarda bu mümkün olmayabilir ve dışardan desteklenmek gerekebilir. Bu durumlar:

İştahın kapalı olması,

Tat ve koklama duyusundaki azlık,

Baş-boyun bölgesine ameliyat yapılması ve yutma güçlüğü oluşması,

Sindirim sistemi kanserlerinde besin maddelerinin yeteri kadar emilmemesi,

Yetersiz beslenmek veya düşük kalori almak (genellikle günde kalori altında).

Kadın ve erkek için kullanılması gereken vitaminler farklıdır. Kullanılacak vitaminin kutusunda ve kutunun içinde yer alan ilaçla ilgili açıklamaları inceleyiniz. Son kullanma tarihini kontrol ediniz. Vitaminleri günlük %’lük değerlerine bakınız. Bazı antioksidanlar multi-vitamin haplarında daha düşük düzeyde olabilirler. Örneğin Vitamin C veya E. Bunlar ayrıca alınabilir. Almanız gereken miktarı hekiminize danışmalısınız. Multi-vitaminde demir olmamasına dikkat ediniz. Demirli vitaminler demir-eksikliğine bağlı kansızlıkta, kansızlık riskinde, yakın zamanda ameliyat olunduğu takdirde kullanılabilir. Bu konuda doktorunuzla konuşunuz. Demir kullanımı kabızlığa neden olabilir ve günlük lifli besin miktarını ve su alımını arttırınız. Multivitaminler yiyecekle alınırsa emilimleri artmaktadır. Bu nedenle vitaminin yemek yerken alınması daha yararlı olmaktadır. Yutma zorluğu olan kişiler çiğnenebilen veya sıvı halinde içilen vitamin kullanabilirler. Ameliyat olacaksanız, kemoterapi veya radyoterapi almaktaysanız doktorunuzla görüşmeden multivitamin kullanmayınız.

 




Merhabalar,

Kanser tanısı ile kemoterapi tedavisi görmekteyim. Kemoterapi sırasında ne tür bir beslenme uygulamamı tavsiye edersiniz?

Sayın okurumuz,

Kemoterapiyi takiben bulantı-kusmayı önlemek ve baş etmek için:

Bulantı ilacını tedaviye gelmeden saat önce alabilirsiniz. Tedaviyi takip eden günlerde hekimin önerisine göre kullanmaya devam etmelisiniz, 

Tedaviden saat önce ve sonra bir şeyler yemekten kaçınmalı,

Tedaviden saat önce ve sonra sıvı bir diyet ile beslenmeli,

Mümkün ise yemekler hastanın bulunduğu ortamdan farklı bir ortamda hazırlanmalı,

Gün içinde 3 yerine öğün sayısını 'ya çıkartarak az ve sık miktarda beslenmeli,

Sıcak yiyeceklerden daha iyi tolere edildiğinden sandviç, peynir, yağsız tost, ezilmiş patates gibi soğuk servis yapılan gıdaları tercih etmeli,

Elma suyu, kızılcık suyu, limonata, nane çayını yavaş yavaş yudumlayarak içmeli,

Tedavi sırasında ağızdan nahoş metalik tadı uzaklaştırmak için nane veya ekşi şekerleri ağızda emmeli,

Tatlı, yağlı, çok tuzlu, baharatlı ve ağır kokulu besinlerin alımını engellemeli,

Bulantı ve kusma döneminde tedavi sonrası tiksinti taratabileceği için sevdiği yiyecekler tüketilmemeli

Bulantıyı başlatabilecek uyaranlardan, görüntü, ses veya kokulardan uzak durmalı,

Tedavi sırasında ve sonraki günlerde bulantı ve kusmayı azaltmak için hoş bir müzik dinlemeli, sevdiği bir televizyon programını seyretmeli ve kitap okumalı,

Tedavi süreci boyunca haftada 3 kez aerobik jimnastik veya sizi çok fazla yormayacak spor yapmalı,

Bulantı dönemlerinde gevşeme egzersizleri yapılmalı,

Aşırı bulantı dönemlerinde baş edemiyorsanız uyumalısınız.

 

Kemoterapiye bağlı gelişen ağız yaralarını önlemek ve baş etmek için: Ağız yaraları çok fazla ise çıkartılabilen ağız protezleri kullanılmamalıdır. Hekime ağız yaralarının varlığını bildirilerek uygun ilaca başlanmalıdır.

 

Kemoterapiye bağlı gelişen ishali önlemek ve baş etmek için: Bu sorunu gidermek için sıvı alımı artırılmalı ve posalı gıdaların alımı kısıtlanmalıdır.

 

Kemoterapiye bağlı gelişen kabızlığı önlemek ve baş etmek için: Kabızlığı önlemek için sıvı ve posalı gıda alımı artırılmalı, sabah aç karnına ılık su içmelidir.

 

Kemoterapiye bağlı gelişen tat alma değişikliklerini önlemek ve baş etmek için: Tadı kötü olan gıdaların alımı engellenmeli, tadı yoğun olan besinlerin alımı tercih edilmeli, yemeğe mukozayı tahriş etmeyecek farklı besin, baharat ve bitkiler katılmalı, yiyeceğin tadını almak için lokma uzun süre çiğnenmeli ve yemeği yemeden önce tadı hakkında fikir edinmek için yemeği koklamalısınız.

 




Sayın hocam,

İyileşmem için doktorum kemoterapi ve radyoterapinin gerekli olduğunu söylüyor. Etrafımda bu tedavileri alan hastaların bu tedavilerden çok fazla etkilendiğini ve eskiye göre yaşamlarının daha kötü olduğunu ve sonuçta öldüğünü gördüm. Bu nedenle karar veremiyorum. Bu tedaviler beni gerçekten iyileştirecek mi?

Durmuş Okuyan

Sayın Durmuş Okuyan,

Kemoterapi ve radyoterapi bedeni iyileştirmemektedir. Bu tedaviler hastaya zarar vermeden vücutta oluşan anormal hücreleri (kanseri) yok etmeyi hedeflemektedir. Bu tedaviler kanser hücresini yok etmekte, tabii vücütta olan diğer hücreleri de etkileyebilmektedir. Bu nedenle uygulanan tedaviye bağlı hastalarda farklı yan etkiler meydana gelemektedir: bulantı, kusma, saç dökülmesi gibi. Ama bu yan etkiler önemli değil çünkü vücutta bulunan normal hücreler etkilenseler bile hemen kısa sürede kendini toparlayıp normal vücüt için gerekli işlevlerini yerine getirmektedir. Kanser hastalığının iyileşmesi için hasta bu yan etkileri göz ardı etmelidir. Zaten bunlarla başa çıkmak için size bazı öneriler de sunulmaktadır. Önemli olan tedavi sırasında bağışıklık sisteminizi güçlü tutmaktır. Yeterli miktarda beslenmeli ve hekiminizin önerilerine uymalısınız. Hekiminiz hastalığınızın tedavisi için bu tedavilerin gerekli olduğunu ifade etti ise, onun önerilerine uymalı veya kafanızda soru işaretleri var ise başka onkoloji uzmanlarından tedavininizin devamı hakkında fikir alarak kararınızı kendiniz vermelisiniz.

 




Sayın hocam,

Tedavi sırasında bağışıklık sistemimi nasıl güçlendirebilirim?

Sema Durgun

Sayın Sema Durgun,

Genellikle insanlar soğuk algınlığı sırasında, kronik yorgunluk yaşandığında veya kanser tanısı konduğunda bağışıklık sistemini güçlendirmek için neler yapmaları gerektiğini düşünmeye başlarlar. Literatüre baktığımızda da pek çok araştırmacı için ne yemeliyiz ve bu bağışıklık sistemini nasıl etkiler konusu da araştırma konusudur. Bilgilerimize dayanarak bağışıklık sisteminin yeterli düzeyde çalışması için proteinlerin, vitaminlerin, minarellerin ve özel bazı yağ asitlerinin gerekli olduğunu biliyoruz. Bu besin maddeleri dengeli beslenmenin bir parçası olan pek çok besinde (et, tahıl, meyveler, sebzeler, , vb) vardır. Dengeli beslenmek bağışıklık sisteminin iyi çalışması için yeterlidir. Sadece hasta olduğunuzda veya kendinizi yorgun hissettiğinizde vitamin destekleri almak doğru değildir. Onun yerine her gün alınması gereken gıdaları (et, ekmek, yumurta, kuru yemiş, meyve, , vb) dengeli beslenerek yeterli miktarda tüketmelisiniz. Beslenmede ek gıdalardan vitaminlerden çok doğal besin kaynaklarını tercih etmelisiniz.

 




Sayın Adnan Aydıner,

Öncelikle yardımlarınızdan dolayı size ve sizin gibi meslektaşlarınıza minnetarız. Sayın hocam ’te sağ göğüsüm alındı. Sağ memede koltuk altına doğru 39 mm. çapında kitle ve meme başı komşuluğunda 25 mm çapında kitle vardı. Biyopsi sonucu insitu ductal alanlardan zengin infiltratif ductal karsinom tanısı koyuldu. Amelliyat oldum ve koltuk altımdaki lenf bezleri de alındı. Bu dönem içinde kemoterapi ve ışın tedavisi gördüm. Benim öğrenmek istediğim: Kollarım şişer mi? Nasıl engel olabilirim, şişme olursa nasıl inebilir? Ameliyatla çıkartılan göğüsün yerine göğüs yapılıyormuş. Bunun için nereye gitmeliyim? Star gazetesine bize bu imkanı tanıdığı için teşekkür ederim. Sağlıklı, başarılı, mutlu günler.

Güler Canipek

Sayın Güler hanım,

Koltuk altındaki lenf bezlerinin çıkarılması bu bölgedeki dolaşımı bozar. Lenf akımı yavaşlar. Sıvı kolda ve elde toplanır ve şişmeye neden olur. Buna lenfödem denir. Bu durum ameliyattan hemen sonra oluşabileceği gibi aylar-yıllar sonra da oluşabilir. Meme kanseri nedeni ile koltuk altı lenf bezleri alınmış olan bir kadın tüm yaşamı boyunca kolunu ve elini korumalıdır. Bunun için şunları yapmalıdır:

Ameliyatlı olan kol bölgesine sıkı giysiler giymemeli, sıkı takılar takmamalıdır.

Çantasını veya yükünü diğer koluyla taşımalıdır.

Koltuk altı kıl temizliğinde elektrikli traş makinası kullanmalıdır (kesmeleri önlemek için)

İğneyi, kan testlerini, ve kan basıncı ölçümünü diğer koldan yaptırmalıdır.

Bahçede çalışırken veya kuvvetli deterjanları kullanırken eldiven giyerek elini korumalıdır.

Manikür yaptırırken çok dikkatli olunmalıdır ve tırnakların etrafını çevreleyen ölü deri kesilmemelidir.

Etkilenen el ve kol yanıktan korunmalıdır, güneşte yanmamalıdır.        

Hasta ameliyatlı bölgedeki el ve kolundaki her türlü kesik durumunda, böcek sokmasında, güneş yanmasında hekimi ile görüşmelidir. El ve kolda yaralanma, şişlik,  kızarma olduğu zaman veya ısı artımında hekimi ile görüşmelidir. Lenfödem olduğu takdirde bazı egzersiz hareketleri veya diğer yardımcı yöntemler önerilebilir. Örneğin elastik bandaj takılması ile dolaşım düzeltilebilir. Bazı durumlarda ise ilaç kullanılabilir, el ile masaj yapılabilir, veya kola masaj yapan cihazlar kullanılabilir. Bu yönden bir fizik tedavi uzmanı yardımcı olabilir.

Ameliyatla çıkarılan göğsünüzün yerine yeni bir göğüs yapılması için plastik cerrahi uzmanı ile görüşmelisiniz. Bu konuda meme ameliyatınızı yapan cerrahınızın ve onkoloji doktorunuzun da önerilerini alınız.

 




Sayın hocam,

Ben meme kanseri nedeni ile kemoterapi almaktayım. Doktorum enfeksiyon ve kanama riskinden bahsetti. Bunlardan korunmak için neler yapmalıyım. Yorgunluk hissimi gidermek için ne yapmalıyım?

Sayın Güler hanım,

Bizi enfeksiyonlara (mikroplara) karşı koruyan hücreler kemoterapiyi takiben 1 hafta sonra düşüş gösterdiğinden özellikle kemoterapiden 1 hafta sonra enfeksiyonlara karşı kendinizi korumanız önemlidir. Buna yönelik:

Pişirmeden taze meyve, sebze yememeli; çiçek ve canlı bitkilere, köpek, kedi, kuş ve diğer hayvanlara dokunmamalı; hayvan atıklarını elle tutmamalı; son günlerde canlı aşı (örn: çocuk felci aşısı) yaptıran insanlar ile iletişimde bulunulmamalı,

Yeterli ve dengeli beslenmeli ve yeterli miktarda sıvı içmelisiniz,

Bulaşıcı hastalığı (örn: su çiçeği, ucuk, grip gibi) olan kişilerle iletişimde bulunmamalı,

Durgun su kaynaklarını (nemlendirici, sürahi) kullanmamalı,

Günlük kişisel temizliğinizi (özellikle el,  ağız ve genital bölge) sürdürmelisiniz.

Ateş (38o C veya üstüne yükselmesi), titreme, idrar  yaparken ağrı, nefes darlığı, balgam, ağrı gibi enfeksiyonu gösteren belirti ve bulguları izlemeli ve varlığını sağlık personeline bildirmelisiniz.

 

Kemoterapiyi takiben kanamaya karşı kendinizi korumak için:

Yaralanma riskini arttıran hareketlerden kaçınmalı,

Kanamayı arttıran ilaçları (aspirin gibi) kullanmamalı,

Dişlerinizi fırçalamada yumuşak diş fırçası kullanmalı,

Keskin uçlu tıraş bıçağı kullanmamalı, elektrikli tıraş makinesi kullanmalısınız,

Tırnak makası ve tırnak törpüsü kullanmamalı,

Kan çok fazla düştüğünde vajinal duş ve lavman yapmamalı, makata ilaç uygulamamalısınız,

Kabızlığı önlemek için bol sıvı almalı, posalı gıdaları tüketmeli, hareketi artırmalısınız,

Güçlü hapşırma ve sert sümkürmelerden kaçınmalısınız,

Cinsel ilişki sırasında su bazlı kayganlaştırıcılar kullanmalısınız,

Adet sırasında kullandığınız ped sayısını ve kan miktarını değerlendirilmelisiniz, tampon kullanmamalısınız,

Sıkan kıyafetleri kullanmamalısınız.

 

Kemoterapiyi takiben yorgunluğu önlemek ve baş etmek için:

Demirden zengin gıdalarla (yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, kırmızı et) beslenmeli,

Güç toplamak için gün içinde dinlenmeli, yürüyüş yapmalı,

Hekimin istemi doğrultusunda ilaçları kullanmalı (ör. Demir, vitamin desteği),

Dinlenme sırasında nefes darlığı ve çarpıntı, göğüs ağrısı, baş dönmesi, dikkatte dağılma olursa sağlık uzmanına bildirmelisiniz,

 




Sayın hocam,

Halen kemoterapi almakta olan bir hastayım, saçlarımın dökülmesini önleyebilir miyim? Tırnaklarımda koyulaşma oldu ne yapabilirim? Güneşe çıkmamda sakınca var mı? Kemoterapi tedavisi sırasında başka bir ilaç kullanabilir miyim?

Ayşe Bilir

Sayın Ayşe hanım,

Kemoterapiye bağlı gelişen deri ile ilgili yan etkiler;  kızarıklık, saç dökülmesi,  cilt renginde koyulaşma, güneşe hassasiyet ve tırnak değişiklikleridir. 

Saç kaybı: Geçicidir ve bazı hastalarda yoğun, bazı hastalarda daha az olabilir.  Saç kaybı genellikle tedaviyi takiben 2 hafta sonra başlar ve tedavinin kesilmesi ile 8 hafta içinde saçlar tekrar çıkmaya başlar. Saç kaybını azaltmaya yönelik saçları 3 veya 5 günde bir ardından saç kremi kullanılarak proteinli şampuan ile yıkamalı ve iyice durulamalı; saç doğal şekilde kurutulmalı, elektrikli saç kurutma makinesi gerekmedikçe kullanılmamalı; lastik bant, metal ve plastik saç tokası, saç spreyi, saç boyası saçın kırılganlığını artıracağından kullanılmamalıdır. Buna ek olarak uyurken saç filesi takabilir; saç kaybını gizlemek için bir şapka, eşarp, peruk veya türban takabilirsiniz; özellikle yazın şiddetli güneş yanıklarını önlemek için başınıza şapka takmalı veya koruyucu bir krem sürmelisiniz  ve  isterseniz daha tedavinin başında saçınızı çok kısa kesip açık bırakabilir veya saç rengine uygun peruk kullanabilirsiniz.

Ciltte koyulaşma: Tırnak yatağında, diş ve diş etlerinde, tırnaklarda ilacın  uygulandığı damar boyunca gelişebilir.  Tedavi başlangıcını takiben haftada gelişir ve tedavinin sonlanması ile haftada iyileşir. Bu sorunun giderilmesine yönelik ek uygulamaya ihtiyaç yoktur, geçici bir durumdur.

Güneşe karşı hassasiyet: Bazı ilaçlar güneşe karşı hassasiyeti arttırdığından kısa süre güneşte kalmanız ciltte ciddi güneş yanıklarına neden olabilir. Bu nedenle güneş ışınlarından korunmak amacı ile 15 faktörlü güneş koruyucuları sürmeli, şapka kullanmalı ve açık renk kıyafetler giymelisiniz.

Kemoterapi sırasında başka bir ilaç kullanmadan önce mutlaka hekiminize danışmalısınız, hatta kullandığınız ilaçları yazarak (tabii bunların içine sizin ilaç olarak algılamadığınız ilaçları da yazmalısınız bunlar aspirin, bitkisel ilaçlar, besin takviyeleri, vitaminler) kemoterapi tedavisi sırasında bu ilaçları almanızda bir sakınca olup olmadığını sormalısınız. Tedavi sırasında hekiminize sormadan herhangi bir ilaç kullanmamalısınız.

 




Sayın hocam,

Bir gazetede kadın ve erkek hastalarda kanser tedavisinde gelecekte daha fazla farklılıkların olacağı yazılmış. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kemal Gör

Sayın Kemal bey,

Kadın ve erkeklerde üreme sistemleri ile ilgili kanserler farklı olduğu için bu hastalıklardaki tedaviler farklılık göstermektedir. Bunun nedeni özellikle hormonların çalışma sistemleri ve hormon düzeylerinde kadın ve erkek farklılığıdır. Herkes tarafından bilinen bu özelliklerin dışında başka farklılıkların da olabileceği kabul ediliyor. Sigara içmeyen kadınların sigara içmeyen erkeklere göre daha fazla akciğer kanseri riski taşıdığı öne sürülmekte. Yine bazı çalışmalar kadınların daha genç yaşta akciğer kanserine yakalandıklarını, kansere neden olan maddelerin vücuttan atılma şekillerinin de farklı olduğunu belirtmekte. Bu etkilerin bir diğer sonucu da örneğin kadınlarda ağız içinde gelişen kanser sıklığının erkeklerden az olmasıdır. Bu farklılıklar tedaviden ele edilen yararları da etkileyebilir. Kanserle ilgili klinik çalışmalarda örneğin akciğer kanserinde hedef tedavi dediğimiz yeni ajanların (bu direk olarak kanser hücresine etki eden ilaçtır) kullanımından kadınlar daha fazla yarar gördüğü iddia edilmekte. Yine akciğer kanseri tedavilerinde kullanılan diğer yöntemler de kadınlarda daha başarılı sonuçlar verebiliyor. Bunun gerçek nedeninin ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Ancak genetik faktörlerin, kanser oluşum mekanizmalarında bazı farkların olma olasılığı var. Buna neden olan faktörler net olarak bilinmediği için tedavi uygulamalarında pratik açıdan bir farklılık oluşmuyor. Ancak verilen bir tedavide cinsiyete göre daha fazla veya daha az yarar görüp görmeyeceği tahminini önceden yapabiliyoruz, bu da hastalığın olası seyrinin daha iyi tahmin edilmesini sağlıyor. İlaç çalışmalarına kadınların son 15 yıl içinde daha fazla alınması uygulama farklılıklarının ne olması gerektiği konusunda gelecekte yeni bilgiler verebilir. Gelecekte cinsiyetler arasında bazı ilaçlarda farklı uygulama şekilleri gündeme gelebilir.

 




Selam Hocam,

Ben üniversite öğrencisiyim. Benim sorunum yok.  Annemin hastalığı hakkında bilgi almak istiyorum Annemin Rahimde 4 senedir uru var daha önceleri doktora çıktık. Doktor mutlaka ameliyat olması gerektiğini söyledi. Ur iyi huyluymuş. Annem de bu düşünceyle ve ameliyat olunca ya ölürsem düşüncesiyle ameliyat olmak istemiyor. Aslında kolay bir ameliyat ama o bunu anlamıyor. Size sorum acaba bu ur ilaç tedavisi ile çözümlenemez mi? Ameliyat olunmazsa tehlikeli olur mu. Yani diğer organlara da zararı olur mu? Size Başarılar dilerim.

Rumuz: ÇARE

Sayın Okurumuz,

Annenizin hastalığı büyük olasılıkla bir myom olabilir. Bu urlar iyi huyludur ve genellikle adet kesilmesi sonrasında oluşan hormonal değişikliklerle kendiliğinden gerilerler. Ancak kanamalara neden olabileceği gibi, bazı durumlarda kötü tipte tümör olasılığı da bulunabilir. Kadın doğum doktorunuz ameliyat önerdi ve anneniz bu öneri konusunda tatmin olmadı ise başka bir kadın doğum uzmanından ikinci bir fikir alabilirsiniz. Eğer yine ameliyat önerilir ise mutlaka yaptırınız. Farklı bir öneri ile karşılaşırsanız gerekirse üçüncü bir hekimin önerisini alabilirsiniz.

 




Sayın hocam,

Çalışma hayatınızda başarılar dilerim ve bir hafta sonra ışın tedavisi almaya başlayacağım için size ışın tedavisi sırasında hasta çevresi için zararlımıdır diye sormak istedim. İlginiz için teşekkür ederim.

Saygılarımla

Fatma Kuçükkaya

Sayın Fatma Küçükkaya,

Işın tedavisi alan hastalar sıklıkla tedavi sırasında çevresi için zararlı (radyasyon kaynağı) olup olmadığını düşünür. Bu sorunun cevabı hastanın aldığı ışın  tedavisinin türüne göre değişir. Eğer ışın tedavisini dışarıdan (radyoterapi makinasından) alıcaksanız çevrenize herhangi bir zararınız yok, yani radyoaktif değilsinizdir, tedavi odasından çıktıktan sonra herhangi bir önlem almadan günlük işlerinize devam edebilirsiniz. Etrafınızda olan insanlara ve çocuklara rahatlıkla sarılabilir ve onlarla sohbet edebilirsiniz. Eğer ışın tedavisini ışın kaynağı vücut boşluklarına yerleştirilerek veya damardan verilerek hastanede özel bir odaya yatırılarak alırsanız çevreniz için ışın kaynağı olursunuz. Bu nedenle yanınıza girecek olan sağlık personeli veya ziyaretçiler özel önlemler alarak yanınıza girmelidir. Bu tedavi gün gibi kısa bir süre sürdüğünden en iyisi yakınlarınızı sizi ziyaret etmek istiyorlarsa hastaneye gelmemelerini, eve döndükten sonra onlarla görüşeceğinizi söylemelisiniz. Tedaviniz tamamlandıktan sonra vücut boşluğuna yerleştirilen ışın kaynağı çıkartıldığından hastaneden eve döndüğünüzde yine çevrenizdekilerine herhangi bir zararınız yoktur. Normal yaşamınıza ve günlük işlerinizi devam edebilirsiniz.

 




Sayın hocam,

Kanserin tedavisinde klinik çalışmalardan bahs ediliyor. Bu konuda bilgi verirseniz sevinirm, klinik çalışmaya katılmak iyi midir yoksa kötü müdür, bizim için avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Metin Aslan

Sayın Metin Aslan,

Klinik çalışmalar kanser hastaları için önemli bir tedavi kararıdır. Ülkemizde klinik çalışmalar yeni bir ilacın etkinliğini ve yan etkilerini belirlemek için yapılmaktadır. Klinik çalışmalar planlanarak standart tedaviye kıyasla kanserin tedavisinde daha etkili olabilecek tedavi yaklaşımları keşfedilmeye çalışılır. Bazı çalışmalarda tüm hastalara yeni bir tedavi yaklaşımı uygulanırken, bazılarında bir gruba standart tedavi diğer gruba yeni tedavi yaklaşımı uygulanır ve takibinde her iki tedavinin etkinliği birbiri ile karşılaştırılır. Klinik çalışmalar katı kurallar doğrultusunda gerçekleştirilir ve çalışmaya katılan hastanın güvenliği çok önemlidir. Asla hastaya zarar verecek bir yaklaşımda bulunulmaz. Bu çalışmalar kanserin tedavisinde önemli gelişmelere katkıda bulunur. Hasta açısından yararına baktığımızda: klinik çalışmaya katılan hasta klinik çalışma dışında ulaşılması mümkün olmayan tedaviye ulaşmaktadır. Araştırılan tedavi yaklaşımı standart tedaviden daha etkili olabilir ve hasta bu tedaviden ilk yararlanan kişilerden biri olabilir, çalışma sonuçları gelecekte diğer insanlara destek olabilir. Hasta açısından zararlarına baktığımızda: bazen araştırılan tedavi yaklaşımı standart tedaviden daha etkili olmayabilir. Klinik çalışmada birden fazla tedavi yaklaşımı karşılaştırıldığında hastanın tedavi yaklaşımını seçme şansı yoktur. Hangi tedavi koluna düşerse ona devam eder. Hekime daha sık kontrole gidilmesi gerekebilir. Ama çalışmaya katılmayı kabul eden hasta şunu unutmamalıdır, istediği her zaman klinik çalışmadan çıkabilir ve bu da tedavinin devamını asla etkilemez.  Tabi klinik çalışmaya katılmaya karar vermeden bazı sorulara cevap aramalısınız: Gerçekleştirilecek olan klinik çalışmanın amacı ne? Araştırmacı neye dayanarak yeni tedavi yaklaşımının daha etkili olabileceğini düşünüyor? Daha önce bu tedavi yaklaşımı başka bir  yerde  araştırılmış mıdır? Araştırıldı ise sonuçlar ne? Çalışma sonuçları ve hastanın güvenliği nasıl izlenecek? Bu çalışma ne kadar süre devam edecek? Kısa ve uzun süreli etki ve yan etkileri neler? Standart tedavi ile kıyaslandığında bu çalışmanın olası riskleri ve yararları ne? Tedavi sırasında ne tür tetkikler yapılacak ve bunlar kim tarafından karşılanacak? gibi.

 




Sayın hocam,

Kemoterapi tedavisinden sonra neden hastalarda kan sayımı düşmektedir? Bu dönemde hastalar kendini korumak için ne yapmalı? Kan sayımını arttırmak için önerileriniz nedir?

Sema Uçar

Sayın Sema Uçar,

kemoterapide kullanılan ilaçlar hastaya verildikten belli bir süre sonra kemik iliğini baskıladığından tedaviye bağlı kan sayımı düşebilir. Hastanın kan sayımında üç hücrenin sayısı önemlidir bunlar eritrositler (yorgunluğu önleyen/gücü sağlayan kan hücreleri), lökositler (mikroplara karşı vücudu savunan kan hücreleri) ve trombositler (kanamayı önleyen kan hücreleri)’dir. Buna dayanarak tedaviden sonra bu hücrelerin sayısının kanda düşmesi ile hastaların enfeksiyon kapma riski, kanama riski ve yorgunluk gelişme riski artar. Eritrositlerin kanda yaşama süresi gün,  lökositlerin 4 gün ve trombositlerin 10 gün olduğundan kemoterapi tedavisinden sonra en fazla etkilenen kan hücresi lökositir, bu nedenle kemoterapi tedavisinden bir hafta sonra hastalar enfeksiyonlara karşı kendilerini korumalı ve bunun için bazı önlemler almalıdır:

Çevreden alınan mikroplara bağlı gelişen enfeksiyon riskini azaltmak için taze meyve, sebze yememeli, pişmiş olanları tercih etmelidir. Meyveleri yemeden bol su altında iyice yıkadıktan sonra yemelidir.

Çiçek ve canlı bitkilere, köpek, kedi, kuş ve diğer hayvanlara dokunmamalı; hayvan atıklarını elle tutmamalı; son günlerde canlı aşı (örn: çocuk felci) yaptıran insanlar ile iletişimde bulunmamalıdır,

Yeterli ve dengeli beslenmeli ve yeterli miktarda sıvı içmelidir,

Bulaşıcı hastalığı (örn: su çiçeği, ucuk, grip gibi) olan kişilerle iletişimde bulunmamalı,

Durgun su kaynaklarını (nemlendirici, sürahi) kullanmamalı,

Günlük kişisel hijyenini (özellikle el,  ağız ve perine bölgesi) sürdürmeli,

Cilt bütünlüğünü korumalı,

Enfeksiyonu gösteren belirti ve bulguları (özellikle vücut ısısının 38o C veya üstüne yükselmesi) fark ederse hekimine bildirmeli ve ne yapması gerektiğini sormalıdır.

Buna ek olarak bazı hastalarda daha nadir olmakla birlikte kan sayımının düşmesi ile kanama ve yorgunluk gelişme riski artabilir. Trombosit sayısının  /mm3 altına düşmesi ile kanama riski artarken, /mm3 altına düşmesi ile spontan kanama riski ve /mm3 altına düşmesi ile beyin kanaması riski artmaktadır. Kanama olasılığını önlemeye yönelik hasta:

Yaralanma riskini arttıran hareketleri yapmaktan kaçınmalı,

Bazı ilaçların (aspirin, romatizma ilaçları gibi) alımını engellemeli,

Dişeti kanamasını önlemek için ağız bakımında yumuşak diş fırçası kullanmalı,

Keskin uçlu tıraş bıçağı kullanmamalı, elektrikli tıraş makinesi kullanmalı,

Tırnak makası ve tırnak törpüsü kullanmamalı,

Vajinal duş ve lavman yapılması ve makattan ilaç uygulanması önlenmeli,

Kabızlığı önlemek için sıvı ve posalı gıdaların alımı arttırılmalı ve egzersiz yapılmalı,

Güçlü hapşırma ve sert sümkürmelerden kaçınmalı,

Cinsel ilişki sırasında su bazlı kayganlaştırıcılar (K-Y jel) kullanılmalı,

Menstruasyon sırasında ped sayı ve kan miktarı izlenmeli, tampon kullanılmamalıdır.

 

Eritrositlerin yaşam süresi gün gibi uzun olduğundan kan sayımının düşmesine bağlı olarak anemi (kansızlık) yada yorgunluk daha nadir olarak ortaya çıkabilir. Anemiyi önlemek için nedenine göre hastaya demirden zengin gıdalarla ( yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, kırmızı et) yada B12’den zengin gıdalarla beslenmesi önerilebilir. Bu konuda hekimle konuşulmalı onun önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Danışmadan kan sayımını artırmak için bitkisel maddeler kullanılmamalıdır. Buna ek olarak anemiye bağlı yorgunluk var ise:

Güç toplamak için dinlenilebilir,

Gün içinde uygun bir şekilde egzersiz ve dinlenme sürelerini ayarlayabilir,

Kan sayımını yükseltmek için hekimin önerdiği ilaç düzenli olarak kullanılmalı yada yaptırılmalı,

İstirahatta iken hasta nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, baş dönmesi gibi belirtiler hisseder ise hekimine bildirmeli ve ne yapması gerektiğini sormalıdır.

 




Sayın hocam,

kemoterapi tedavisinden sonra ağızımda yaralar oluştu ve bu yaralardan dolayı yutkunamadığım için tam olarak beslenemedin. Bir sonraki tedavide ağızımda yara oluşmaması için önerileriniz nelerdir?

Ahmet Özgür

Kemoterapi tedavisine bağlı ağız yaraları özellikle antimetabolit, alkilleyici kemoterapötik ajanların uygulanması sonucunda gelişebilir. Bazı hastalarda oluşmamakla birlikte bazılarında aldığı tedaviye ve bireysel özelliklere dayanarak daha az veya daha fazla oranda ağız yarası gelişebilmektedir. Ağız yaralarının oluşmasında özellikle ağız hijyenin kötü olması, diş problemlerinin olması, diş protezlerinin tam olarak oturmaması, diş eti hastalıklarının varlığı, tedavi sırasında sigara ve alkol kullanımı ve yaşlılık oldukça önemli etkinlerdir. Bu nedenle bu etkenlere dikkat etmeli ve mümkün ise uzak durulmalıdır. Ağız hijeyeni düzenli olarak sürdürülmeli, diş ve diş eti hastalıkları daha tedaviye başlamadan tedavi edilmeli ve tedavi sırasında alkol ve sigara kullanılmamalıdır. İlk önce ağızda yanma hissi; sıcak ve soğuğa hassasiyet; turunçgillerden yapılan meyve sularına, tuzlu ve baharatlı gıdalara hassasiyet ile kendini göstermeye başlayan ağız yaraları önlem alınmaz ise takibinde tat almada ve yutkunma yeteneğinde değişikliğe, yutkunma ve konuşma sırasında ağrıya ve ağız mukozasında ve dilde ödeme ve besin alımının azalmasına neden olabilir. Bu sorunu önlemeye yönelik ne yapabilirsiniz? Öncelikle ağız ve diş sağlığınıza dikkat ederek tedaviyi takiben bir hafta boyunca:

Günlük olarak dil ve ağız mukozasını renk, nemlilik, sertlik ve bütünlük açısından değerlendirilmeli farkettiğiniz değişiklikleri hekiminize bildirmelisiniz,

Her gün yeterli miktarda protein, B ve C vitamini almalı ve bol sıvı içmelisiniz,

Yemekten sonra ve yatmadan önce dişlerinizi fırçalamalı, diş ipi (daha önce günlük ağız hijyeninin  bir parçası ise) ile dişleriniz arasını düzenli olarak temizlemelisiniz,

Ağız bakımında yumuşak diş fırçası kullanmalısınız,

Ağız bakımında gargara kullanıyorsanız alkol içermeyen ağız gargaralarını tercih etmelisiniz,

Dudaklara nemlendirici sürülmelisiniz.

Buna ek olarak tedaviniz ağız yaralarına neden oluyorsa, bunu hekiminiz size söyler tedaviyi takiben bir hafta boyunca özel ağız bakımı yapmalısınız. Ağız bakımına günde üç kez başlayarak gerekirse sıklığı iki saatte bire çıkartabilirsiniz. Ağız bakımında kullanılacak solusyonu aşağıda gösterilen oranlarda NaHCO3 (ekmek sodası) veya tuzu bir bardak kaynamış soğutulmuş suya ilave ederek hazırlayabilirsiniz.

- NaHCO3 solüsyonu ( cc suya 1 çay kaşığı NaHCO3)

- Ilık tuzlu su ( cc suya 2 çay kaşığı tuz)

- Her ikisi ( cc suya 1 çay kaşığı NaHCO3  ve2 çay kaşığı tuz)

Ağızda hassasiyet artarsa diş protezleriniz var ise çıkartabiliyorsanız çıkartmalı,  temizlemeli, sadece yemek yerken kullanmalısınız. Eğer ağızınızda çok fazla yara oluşur ise çıkartılabilir diş protezleri tamamen çıkartılmalı, yemek yerken dahi kullanmamalısınız, hekimin önerdiği ilacı düzenli olarak kullanmalı, az ve sık miktarda çok sıcak olmayan sulu gıdalar ile beslenmeli, dudaklara nemlendirici sürmeli, yemek sırasında ağrıyı azaltmak ve yeterli beslenmeyi sürdürmek için hekimin önerisi ile özel solusyonlar kullanmalısınız. Beslenme tedavinin devamlılığı için çok önemli olduğundan yumuşak, hazmı kolay, tahrişe neden olmayan protein değeri yüksek (et gibi) besinler almalı, gerekirse besinler püre haline getirerek yemelisiniz.

 




Sayın hocam,

Ben 62 yaşındayım ve bana prostat kanseri tanısı kondu. Ameliyat oldum ve şu an dışarıdan uygulanan radyoterapi (ışın) tedavisi alacağım söylendi. Radyoterapi tedavisi sırasında ne tür yan etkiler meydana gelir ve tedavi sırasında dikkat etmem gereken konular nelerdir?

Salih Mert

Sayın Salih bey,

Prostat kanseri tanısı alan hastalarda ışın tedavisine bağlı yan etkiler genellikle yaklaşık olarak tedavinin üçüncü haftasında meydana gelebilir ve uygulanan ışın tedavisinin türüne, tedavinin yoğunluğuna, hastanın yaşına ve bireysel özelliklere bağlı bu yan etkiler hastadan hastaya yoğunluk açısından farklılık gösterir. Bazı hastalarda tedaviye bağlı yan etkiler çok hafif seyrederken bazı hastalarda biraz daha şiddetli olabilir. Genel anlamda hastada ışın tedavisinin uygulandığı alandaki dokuların etkilenmesine bağlı ciltte hassasiyet, kızarıklık olabilir; barsak dokusunun etkilenmesi sonucunda ishal, karın ağrısı meydana gelebilir veya tedavinin sonuna doğru yorgunluk hissedebilirsiniz. Ciltte oluşabilecek sorunları önlemek için günlük tedavi alanını hassasiyet ve kızarıklık açısından izlemeli, tedavi alanını gösteren çizgileri silmemeli, tedavi alanını gerekmedikçe sabun sürmeden ılık suyla temizlemeli ve yumuşak havlu ile tampon yaparak kurulamalısınız. Pamuklu iç çamaşırı giyimelisiniz. Tedavi alanında kızarıklık ve hassasiyet oluşursa herhangi birşey kullanmadan hekiminize bildirmelisiniz, gerekirse o size uygun olan tedaviyi önerecektir. İshal olursanız günde kaç defa tuvalete gittiğinizi kayıt etmeli ve hekime bildirmelisiniz. Buna ek olarak ishal olusanız makat bölgesinin temizliğini sürdürmeli, kilo kaybını izlemeli, ishale neden olabilecek gıdaları almamalı, yeterli miktarda sıvı içmelisiniz. Yorgunluğu önlemek için istirahat etmeli, günlük işlerinizi planlamalı, gerekmedikçe çok fazla yorulmamalısınız. Tedavinin bitimi ile yaklaşık bir ay içinde tedaviye bağlı oluşabilecek bu sorunlar kendiliğinden iyileşir ve günlük yaşamınıza yeniden geri dönebilirsiniz.

 




Sayın funduszeue.info Adnan Aydıner,

Ben ağız kanseri tanısı ile radyoterapi tedavisi aldı. Tedavinin bitmesine rağmen hala ağız kuruluğu devam ediyor, buna ek olarak yediğim yiyeceklerin tadını da alamıyorum. Bu sorunlar ne kadar sürer acaba, kalıcı mıdır yoksa belli bir süre sonra geçer mi? Başa çıkmak için ne yapmalıyım?

Sinem Şen

Sayın Sinem hanım,

Şu an aldığınız tedavinin uygulama süresini, uygulama bölgesini ve uygulanan tedavi dozunu bilmediğimden sorunun kalıcı mı yoksa geçiçi mi olduğu konusunda yorum yapmam yalnış olur. Bu konuyu kendi hekiminizle konuşmanız uygun olur, bu konuda en doğru bilgiyi verecek olan kişi o’dur. Ancak ağızdaki kuruluğu önlemek için bol su içebilir, tükrük salgısını artırmak için de şekersiz sakız çiğneyebilirsiniz. Besinlerin tadını almak için yemek yemeden önce tadı hakkında fikir edinmek için yemeği koklayabilir, ağızdaki lokmayı uzun süre çiğneyebilirsiniz. Yemeklere farklı baharat ve bitkiler katmayı da deneyebilirsiniz.

 




Sayın hocam,

Ben 48 yaşındayım ve ’te bana meme kanseri tanısı kondu. İlk önce ameliyat oldum ve takibinde radyoterapi ve kemoterapi tedavisi gördüm şu an tedavim tamamlandı ve tamoksifen kullanmaya başladım. Tedaviye başladığımda 60 kiloydum, ama tedavi boyunca kan değerlerimi yüksek tutmak ve güçlü olmak için ailemin ısrarı ile iyi beslendim ve şu an tedavi öncesine göre yaklaşık 15 kilo aldım. Bu kilolar hastalığımı olumsuz etkiler mi ve kiloları vermek için diyet yapabilir miyim? Bu konu ile ilgili önerilerinizi yazarsanız sevinirim. Teşekkür ederim.

Selma Soykan

Sayın Selma hanım,

Kilo artışı genellikle menopoza girmemiş olan kadınlarda yaşanan bir sorun olmakla birlikte, meme kanseri tanısı ile kemoterapi alan hastaların yaklaşık %’ı tarafından da ifade edilen bir sorundur. Kilo artışının nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda meme kanseri tanısı ile tedavi gören hastalarda kilo artışının bulantıya cevap olarak gelişen aşırı yemenin, tedavi sırasında fiziksel hareketlerin azalmasının, depresyonun, serum estradiol düzeyinin ve metabolizma hızı azalmasının sonucunda olabileceği ifade edilmektedir. Bazı çalışmalarda kilo artışının hastalığın seyrini kötüleştirdiği ve erken dönemde hastalığın tekrarlamasına neden olduğu ifade edilse de, bazı çalışmalarda kilo alımı ile hastalığın seyri arasında herhangi bir ilişki olmadığı belirtilmiştir. Buna karşılık menopozda olan ve meme kanseri olan hastalarda tümör hormon reseptörleri pozitif ise, vücuttaki yağ dokusunun östrojen kaynağı olması nedeni ile hastalığın seyrinde olumsuz etki yapabileceği öne sürülmektedir. Diğer taraftan kilo alımının hastalarda diyabet, inme ve hipertansiyon riskini artırdığını biliyoruz. Tüm bu nedenlerden dolayı, şişmanlık hasta sağlığı açısından zararlı kabul edilmektedir. Aldığınız kiloları vermek için diyet yapmaktan çok, düzenli egzersiz yapmalı ve diyette yağ alımını azaltmalısınız. Çalışmalarda da düzenli egzersiz yapan kadınlarda kilo alımının engellendiği, yağ depolanmasının azaldığı ve kadınların aldıkları kiloları sağlığını etkilemeden kalıcı bir şekilde verdiği vurgulanmaktadır. Bu nedenle imkanınız var ise her sabah kendinizi yormayacak şekilde yürüyüş yapın ve beslenme alışkanlığınızı düzenleyin.

 




Sayın funduszeue.info Adnan Aydıner,

Ben meme kanseri tanısı ile tedavi gören bir hastayım. Şu an tamoksifen kullanıyorum. Bu ilacı kullanmaya başladığımdan beri sıcak basması, terleme, vajinal kuruluk gibi menopoz benzeri şikayetlerim çok fazla olmaya başladı. İlacı uzun süre kullanacağımı biliyorum, bu nedenle bu şikayetlerin etkisini azaltmak için sizin önerileriniz ne olur?

Rumuz: Çiçek

Sayın Çiçek hanım,

Meme kanseri tanısı ile tedavi gören hastalar özellikle tedaviye bağlı aniden menopoza girdi ise, sıcak basması, terleme, vajinal kuruluk gibi menopoz benzeri şikayetleri doğal yollarla menopoza girmiş olan hastalara kıyasla daha fazla yaşabilir. Bu hastanın bireysel özelliklerine bağlı olarak da farklılık gösterebilir.  Sıcak basmalarını önlemek için pamuklu, hafif kıyafetler giymeli, sentetik ve yünlü kıyafetlerin kullanımından kaçınmalısınız. Buna ek olarak aşırı sıcak ortamda kalmamaya özen göstermeli, yatmadan önce ılık bir duş alabilirsiniz. Çay ve kahve tüketimini azaltmada da yarar vardır.  Vajinal kuruluğu önlemek için su bazlı kayganlaştırıcılar kullanabilirsiniz.

 




Sayın hocam,

Ben 57 yaşındayım ve bağırsak kanseri tanısı ile kemoterapi alıyorum. Grip aşısı yaptırmam bir yarar sağlar mı?

Nilüfer Kıral

Sayın Nilüfer hanım,

Grip, kanserli hastalarda yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve bazen önemli sağlık sorunlarına yol açabilen bir hastalıktır. Bu nedenle genellikle kanserli hastalarda aşılanma önerilmektedir. Kemoterapi yapılan hastalarda ise aşılanma sırasında oluşan bağışıklık daha düşük düzeyde olmaktadır. Bunun sonucu olarak sağlıklı kişilerde korunma sağlanabildiği halde, kanserli hastalarda korunma sağlanması daha az olmaktadır. Buna rağmen, ileri bağırsak kanserli yaşlı hastalarda yapılan bir çalışmada kemoterapi sırasında aşılanan hastalarda grip ve zatürre daha az görülmüştür. Aşılananlarda kemoterapilerdeki aksama daha az olmuştur. Kemoterapi yapılan çocuklarda uygulanan bir araştırmada kanser tanısından önce yapılmış olan aşıların etkinliğinin azaldığı saptanmıştır. Kemoterapiye bağlı olarak çocuklarda daha önce yapılan aşının korumasındaki azalma yüzdeleri şöyle bulunmuştur; kemoterapi nedeni ile hepatit B (sarılık mikrobu) koruyuculuğunda  % 46 azalma, kızamık , kabakulak, ve kızamıkçıkta sırasıyla % 25, % 28, % 24 azalma, tetanoz ve çocuk felcinde %14 ve % 7 azalma saptanmıştır. Buna karşılık bu çocuklara bir kez aşı tekrarı yapılınca % 93 ünde aşının koruyucu etkisi geri gelmiştir. Araştırmacılar kemoterapi bitiminden 12 ay sonra çocukların aşılanması gerektiğini belirtmiştir. Başka bir çalışma sonuçlarına göre de kan kanseri olan ve idame kemoterapi yapılan çocuklarda her yıl aşılama önerilmiştir. Sonuç olarak kanserli hastalara kemoterapi sırasında aşı verildiği takdirde sağlıklı olan kişiler kadar koruyuculuk sağlamamaktadır. Buna rağmen, kanserli hastalarda tedavi sırasında grip aşısı yapılmasının yararları olabileceği kabul edilmektedir. Kanserli hasta kemoterapi sırasında doktoruna danışarak grip aşısı yaptırmalıdır.

 




Sayın Prof. Dr. Adnan Aydıner,

Ben 43 yaşında meme ameliyatı oldum. Tümör habis çıktı. Kitle 1x cm çapında olması nedeniyle ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramadığı için herhalde göğüsüm alınmadı. Raporlarım T1 evresi, nukleer grad 2, progesterön reseptörü tümör hücrelerinin %30’da orta derecede intranukleer boyanma saptandığı, östrojen reseptör tümör hücrelerinin %10’undan azında intranukleer boyanma saptandığı ve östrojen reseptörü negatif olduğu yazmaktadır. Ayrıca diğer patoloji raporunda lenf gangliyonu, reaktif değişiklikler (tümör görülmedi) yazmaktadır. Ocak ayında ameliyat oldum. Şubat ayında kemoterapi başladı. 4 seans aldım. Kemoterapi bittikten 1 ay sonra radyoterapi aldım ve temmuz ’te tedavim bitti. O tarihten itibaren tamoksifen kullanmaktayım. Yanında aspirin de almaktayım. Tamoksifenin bana ne faydası olduğunu ve neye yaradığını neden verildiğini ve yan etjisi olup olmadığını öğrenmek istiyorum. 5 sene kullanacağım söylendi. Hastalık riskimi, neler yapmam gerektiğini ve tamoksifenin yarar, zarar ve neye etki ettiğini öğrenmek istiyorum. Neler yemem gerektiğini bu konuda beni bilgilendirirseniz sevinirim.

Serpil Gelgeç

Sayın Serpil hanım,

Sizde hastalığın tekrarlama riski yaklaşık % 10 civarındadır. Östrojen ve/veya progesteron reseptörü pozitif hastalarda tamoksifen meme kanserinin tekrarlama riskini anlamlı düzeyde azaltmaktadır. Diğer taraftan karşı memede kanser çıkma olasılığını da % 50ye yakın azaltmaktadır. Yüksek yarar oranının yanında bazı yan etkileri de vardır. Bazıları şu şekilde özetlenebilir; yaklaşık binde iki düzeyinde olabilen rahim kanseri, pıhtılaşma faktörlerine etki ile bacaklarda veya vücudun diğer bölgelerinde damarsal sorunlar, depresyon, katarakt, yumurtalıklarda kistlerin oluşumu. Bu yan etkilere rağmen yararı daha yüksek oranda olduğu için kullanılması önerilen bir ilaçtır. Hekiminiz yan etkiler yönünden sizi yakın takip edecektir. Düzenli kontrollere gitmeyi, jinekolojik muayenenizi yaptırmayı ihmal etmeyiniz. Yemek konusunda özel bir diyet uygulamanız gerekmemektedir. Herkese önerilen genel diyet kurallarına uymanız yeterlidir. Günde beş porsiyon sebze-meyve tüketmek, yiyecekleri kuralına uygun pişirmek, katı yağları az tüketmek, kilo almamak, beyaz etleri tercih etmek bazı öneriler olabilir. Östrojen içeren doğal ürünlerin kullanımı sakıncalı olabilir. Örneğin soya fasülyesinin ne düzeyde olumsuz etki yapacağı tam olarak bilinmemektedir. Daha önceki haftalarda gazetede yazdığım beslenme, tamoksifenin yan etkileri gibi soruların yanıtlarına funduszeue.info adresinden tekrar ulaşabilirsiniz.

 




Sayın Hocam,

Ben kanser nedeni ile tedavi gören bir hastayım. Sürekli kendimi halsiz ve yorgun hissediyorum. Bunu düzeltmek için ne yapabilirim?

Kaya Keser

Sayın Kaya bey,

Kanserli hastalarda halsizlik ve yorgunluk hissi sık olarak görülen bir durumdur. Bu durumun değerlendirilmesi için kanser hastalığınızın mevcut durumu, aldığınız tedavi, vücudunuzdaki diğer organların ne düzeyde sağlıklı olduğu ve yorgunluk hissinizin düzeyi önem taşımakta. Diğer taraftan genellikle tedavi edilebilen yorgunluk nedeni olarak görülen durumların sizde varlığı araştırılmalı. Bunlar: 1. ağrı 2. duygusal stres-baskı hissi 3. uyku bozuklukları 4. kansızlık (anemi) 5. beslenmede bozukluk 6. fizik kondisyonda azlık ve 7. sizde ek olarak bulunan diğer hastalıklardır (örneğin şeker hastalığı, kalp hastalığı). Eğer bunlarda biri veya bir kaçı sizde bulunuyorsa öncelikle bu durumların tedavisi ve kontrolü gerekir. Bu konuda onkoloğunuzun ve diğer disiplinlerdeki hekimlerin yardımı gerekmektedir. Bu faktörler düzeltildikten sonra yorgunluk-halsizlik hissi yönünden değerlendirmeleriniz tekrar yapılmalıdır. Yukarıda sayılan yedi durum sizde yok ise veya bu durumların tedavisine rağmen yorgunluk-halsizlik hissiniz devam ediyor ise sizin durumunuza uygun farklı tedavi yöntemleri yapılması gerekir. Yorgunluk- halsizlik hissine neden olan faktörler bulunur, tedavi edilir v ortadan kalkarsa bu özel nedenlere bağlı gelişmiş bir his olarak düşünülebilir. Mikrobik hastalıklar, sıvı ve vücudun ihtiyacı olan bazı maddelerin eksikliği, kalbin çalışmasında bozukluk gibi özel nedenler saptanamazsa, yorgunluk-halsizlik için ilaçlı veya ilaçsız tedaviler uygulanmalıdır. İlaçsız tedavide fonksiyonel kapasiteyi ve aktivite düzeyini düzeltmek için orta düzeyde bir egzersiz programı, psikolojik destek için psikososyal programlar, zihinsel fonksiyonları ve psikolojik durumu düzeltmek için bazı destek tedaviler uygulanabilir, günlük enerji tüketimi uygun düzeye indirilebilir, beslenme ve uyku sorunları çözülebilir. İlaçla tedavide ise antidepresif ilaçlar, kansızlık varsa bunun düzeltilmesine yönelik tedaviler uygulanabilir. Yorgunluk-halsizlik sorununu ortadan gidermek ekip çalışmasını gerektirir. Sürekli takip, eğitim ve hastanın bu yönden değerlendirilmesini gerektirir.

 




Sayın Dr Adnan Aydıner,

Annemiz meme kanseri nedeni ile tedavi edilmekte. Psikolojik yönden sıkıntı hissi var. Kanser hastalarının psikolojik olarak profesyonel destek almaları konusunda bilgi verirseniz memnun olurum.

Kadir Günal

Sayın Kadir bey,

Sıkıntı hissi birçok faktöre bağlıdır. Kanserin neden olduğu yakınmalarla baş etmede engel oluşturabilecek psikolojik (zihinsel, davranışsal, duygusal), sosyal, ve/veya ruhsal yapıyla ilgili olan duygusal bir durumdur. Sıkıntı hissi normal sınırlarda sayılabilecek bir duygu olabileceği gibi depresyon, panik ve çeşitli ruhsal krizler gibi sorunlara da dönüşebilir. Hastanın profesyonel bir desteğe ihtiyacı olup olmadığını anlamak için değişik yöntemler bulunmaktadır. Bunlardan en basit olanı termometre yöntemidir. Kağıda bir termometre çiziniz. En aşağısına 0 en üstüne 10 yazınız. Arasındaki kısımları da numaralandırınız. 10 yazılan uca “aşırı sıkıntılıyım”, 0 yazan kısma ise “hiç sıkıntım yok” yazınız. Hastaya 0 ile 10 arasında sıkıntısının hangi düzeyde olduğunu termometre üzerinde çizmesini söyleyiniz. 5 veya daha üzerini çizerse profesyonel bir desteğe ihtiyacı olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu konuda doktorunuzdan gerekli önerileri alabilirsiniz. Bu desteği verebilecek kişiler hekimler, bu konuda eğitimli hemşireler veya psikologlar olabilir. Kanser tedavisinin yapıldığı merkezlerden veya hastanelerden bu konuda destek istemek daha sağlıklı bir yoldur. Hastalar gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra ilaçlı veya ilaçsız yöntemlerle sıkıntılarının giderilmesi sağlanabilir. Bu dönemde ailenin desteği son derece önem taşımaktadır. Hastada veya hasta yakınında önemli durumlarda arayabileceği ve hastanın durumunu bilen bir kişinin telefon numarasının bulunması hastanın ve hatta hasta yakınlarının kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlayacaktır.

 




Ben 28 yaşındayım. Yaklaşık 12 yıl önce  nazofarinks kanseri tanısı ile kemoterapi ve ışın tedavisi gördüm. Şu an sağlığıma kavuştum. Ancak bu tedavinin erkeklerde kısırlık yaptığı söyleniyor,  bu ne derecede doğru? Acil cevaplarınızı bekliyorum.

Ali Döner

Sayın Ali Bey,

Nazofarinks (burun-boğaz bölgesi) kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle kısırlığa neden olmazlar. Yine bu bölgeye yapılan ışın tedavisinin kısırlık yapıcı etkisi yok. Bu nedenlerle sizde böyle bir sorun olduğunu sanmıyorum. Emin olmak için spermlerinize baktırabilirsiniz. Eğer bir sorun bulunursa yine de fazla endişelenmeyin. Son 10 yılda  büyük gelişme gösteren yardımcı üreme yöntemleri ile yine çocuk sahibi olma şansınız vardır.

 




Sayın Prof Dr Adnan Aydıner

Annem 60 yaşında meme kanseri nedeni ile tamoksifen kullanmakta. Aynı zamanda kalp hastalığı nedeni ile takipte. Tamoksifen annemdeki kalp hastalığına olumsuz etki yapabilir mi? Tamoksifen yerine başka bir ilaç kullanayım mı?

Neriman Gediz

Sayın Neriman hanım,

Tamoksifen tedavisi kan yağlarına etki ederek yararlı ösrojenik etki gösterir. Kontrollü bir İsveç araştırmasında tamoksifen kullanan postmenopoze olgularda kalp hastalığı sıklığında azalma rapor edilmiştir. Beş yıl tamoksifen kullananlarda, sadece cerrahi yapılanlara göre öldürücü kalp krizi riski daha düşük bulunmuştur.

Kalp krizi nedeni ile ölüm oranları İskoçya’daki bir çalışmada yayınlanmıştır. Tamoksifen kullananlarda  öldürücü kalp krizi riski kullanmayanlara göre daha düşük bulunmuştur.

İsveç çalışmasında menopozda hastaya tamoksifen verilmiş (40 mg/gün, 2 veya 5 yıl) veya endokrin tedavi uygulanmamıştır. Tamoksifen kullananlarda kalp hastalığı nedeniyle hastaneye müracaat anlamlı olarak düşük oranda görülmüştür (% 32 daha düşük). Tamoksifen kolu ile kontrol kolu arasında pıhtı atması yönünden az fark saptanmıştır. Bu çalışmanın bulguları tamoksifenin kalp sorunlarını azalttığını düşündürmüştür. Bu çalışmanın güncel sonuçları yayınlanmış ve benzer bulgular elde edilmiştir.Tüm bu verilere karşın tamoksifenin kalp hastalığında koruyucu etkisi olduğu kesin olarak kabul edilmiş bir görüş değildir.

Tamoksifen yerine kullanılabilecek ilaçlar vardır. Ancak hastanızda böyle bir zorunluluk bulunmamakta. Aromataz inhibitörlerini tamoksifen yerine kullanabiliyoruz. Bunun için bazı koşullar gerekmekte. Doktorunuz bu yönde değerlendirme yapacaktır.

 




Sayın Hocam,

Ben kanser nedeni ile tedavi verilmekte olan 27 yaşında bir kadınım. Çocuğum yok ve gelecekte çocuk yapmak istiyorum. Bu konuda bana bir öneriniz var mı?

Rumuz: Lale

Sayın Lale hanım,

Kemoterapi olmanız gelecekte çocuk sahibi olamayacağınız anlamına gelmemektedir. Buna karşılık kanser hastalığının tipine ve verilen ilaçların cinsine göre kemoterapiler sonrası kısır kalma olasılığı da vardır. Kadınlarda bu konudaki tedbirlerin kemoterapi veya ışın tedavisi verilmeden önce alınması daha uygun bir yaklaşım olabilir. Ancak bu durumdaki uygulamalar araştırma aşamasında olup az merkezde yapılabilmektedir. Dünyada da uygulanması yaygın değildir. Yöntemlerden birisi yumurtalıktan bir bölüm dokunun onkolojik tedavi öncesi alınarak dondurulması, tedavilerin bitiminde de vücudun başka bir bölgesine bu dokunun yerleştirilerek yaşamasını ve görevlerini yerine getirmesinin sağlanmasıdır. Daha sonraki aşamada çocuk yapılacağı zaman bu yumurtalık dokusu ilaçla uyarılmakta ve elde edilen yumurtalar laboratuvar koşullarında spermle karşılaştırılarak embriyo elde edilmeye çalışılmaktadır. Elde edilen embriyolar anne rahmine yerleştirilerek çocuk yapmaya çalışılmaktedır. Bu uygulama  hastanın menopoza girmesini önlemek için de yapılabilir. Örneğin rahim ağzı kanseri için ışın tedavisi alacak olan bir kadında bir yumurtalık ışın yapılmadan önce alınarak ışın bölgesinden uzakta olan bir bölgeye nakledilmekte ve yaşatılmaktadır. Böylece hasta menopoza girmemektedr.

Çocuk sahibi olmadan önce veya bu konuda bir girişimden önce hasta mutlaka onkoloğunun da önerilerini almalıdır. Bazı durumlarda çocuk sahibi olmada hiç bir engel veya sakınca olmamasına karşılık bazen uygun olmayabilir. Hasta kanser tedavisi tamamlandıktan ne kadar sonra çocuk yapabileceğini onkoloğuna sorarak öğrenmelidir. Örneğin meme kanseri nedeni ile tedavi edilen hastalarda erken evre bir hastalık bile olsa genellikle en az iki sene bekledikten sonra çocuk sahibi olunması önerilmektedir. Kanserlerde tekrarlama en fazla ilk iki yılda olduğu için bu dönem içinde çocuk sahibi olunması genellikle önerilmemektedir. Ancak buna istisna olabilecek bazı durumlar veya tümor tipleri de olabilir.

 




Sayın hocam,

Bukadar tedavi uygulanmasına rağmen kanser neden nüks eder? Bundan sonra uygulanacak olan tedavinin amacı nedir?

Semih Çakır

Sayın Semih Çakır,

Nüks, tedaviden aylar veya yıllar sonra kanserin bulgu ve belirtilerinin tekrar ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Kanserin gelecekte nüks etme olasılığı hastalığın tipine, yerleşimine ve yaygınlığına bağlıdır. Bazılarında nüks etme olasılığı fazla iken, bazılarında daha azdır. İlk tanı konulduğunda kanserin tipine ve yerleşimine bağlı olarak hastalığın vücuttan yok edilmesi için hastaya kemoterapi, hormonoterapi, radyoterapi ve cerrahi tedavi gibi tedavi yaklaşımları tek başına veya birlikte uygulanmaktadır. Tedavi sırasında ve tedavivinin bitiminde hekim hastalığın tedavilere verdiği cevabı ve hastalığın durumunu belirlemek için belli aralarla sizden bazı tanı yöntemleri yaptırmanızı isteyebilir ve sonuçta size hastalığın şu anki durumu ile ilgili açıklamalar yapabilir. Fakat bazen kanser hücrelerinin sayısı tarama yöntemleri ile tespit edilemeyecek kadar az olduğundan ve kanser hücreleri vücutta bulunmaya devam ettiklerinden hekim size hastalığınızın iyileştiğini söylese de ilk tedaviden aylar veya yıllar sonra nüks hastada görülebilir.

Nükseden kanserlerde tedavinin asıl amacı hastalığı durağın hale getirerek, ilerlemesini yavaşlatmak ve tedavi ile ilgili yan etkileri en aza indirerek sağkalımı uzatmaktır. Kemoterapi alamayacak kadar hasta olan kişilerde yapılacak en iyi şey belirtiler için destekleyici tedavi sağlamak ve tatminkar bir yaşam kalitesinin devamını sağlama konusunda yardımcı olmak olabilir.

 




Sayın Hocam,

Ben meme kanserli bir hastayım. Bana koruyucu amaçla sağlam göğsüme ameliyat yapılabileceği söylendi. Koruyucu amaçlı cerrahi ne demektir, tedavi edici cerrahi ne demektir?

Sema Küçük

Sayın Sema hanım,

Kanserde cerrahi tedavi, kanseri önlemek, tanı koymak, yayılma düzeyini belirlemek, tedaviyi sağlamak, şikayetleri azaltmak veya daha önce ameliyat edilmiş bölgenin görümünü düzeltmek gibi pek çok nedenle kullanılabilir.

Koruyucu cerrahi (Profilaktik cerrahi): Kanseri önlemeye yönelik yapılan ameliyatlar koruyucu veya profilaktik cerrahi olarak adlandırılır. Bu ameliyat genellikle kanser gelişme olasılığı yüksek olan insanlarda uygulanır. Bu ameliyatla çıkartılan dokuda kanser hücresi yoktur fakat kansere dönüşme olasılığı yüksektir. Örneğin kalın bağırsakta bulunan bazı poliplerin ileride kansere dönüşme olasılığı olduğundan bunlar kansere dönüşmeden ameliyatla çıkartılabilir. Bazı kadınların ailesinde güçlü meme kanseri hikayesi var ise ve yapılan değerlendirme sonucunda kadının genlerinde (BRCA1 ve BRCA2) değişiklikler olduğu belirlenirse, bu kadınlarda ileride meme kanseri gelişme olasılığı çok yüksek olduğundan, meme kanserinden korumak için kadının her iki memesi ameliyatla çıkartılabilir.Tedavi amaçlı cerrahi tedavi: Bu ameliyat türü dokuda yer alan tüm kanser hücrelerinin ameliyatla çıkartılması ve vücuttan uzaklaştırılması mümkün ise uygulanır. Burada koruyucu cerrahiden farklı olarak saptanmış bir tümör veya kanser vardır.

Sizin tümör bulunan memenize yapılmış olan cerrahi, tedavi amaçlıdır. Diğer göğsünüze önerilen ise daha sonra kanser oluşumunu engellemeye yönelik koruyucu cerrahidir. Bu ameliyatın size önerilmesi için risk faktörlerinizin çok iyi belirlenmiş olması gerekir. Bu konuda kuşkularınız devam ediyorsa risk faktörleriniz ile ilgili daha fazla bilgi edinmeniz gerekmektedir. Memede “lobuler karsinoma insitu”  bulunanlarda veya kuvvetli aile hikayesi olup kalıtsal meme kanseri olasılığı çok yüksek olan kişilerde (bu kişilerde kanda BRCA1 ve 2 bakılır) koruyucu amaçlı meme cerrahisi önerilebilmektedir.

 




Sayın hocam ben meme kanseri tanısı ile tedavi gören bir hastayım. Merak ediyorum kanser tedavileri hastaların cinsel yaşamını etkiler mi, etkiler ise nasıl etkiler?

Rumuz: Sema

Sayın okurumuz,

Kanserin kendisinin ve tedavilerinin hastada meydana getirdiği beden imajındaki değişiklikler ve üreme organlarına etkisi ile kadınların cinsel yaşamı etkilenebilir. Radyoterapi, kemoterapi ve hormonoterapi alan meme kanseri hastalarında cinsel sorunlara neden olan etkenler iyi tanımlanmamış olmasına rağmen, yaşanan cinsel sorunların ve buna neden olan etkenlerin diğer kadın kanser hastaları ile benzer olduğu ileri sürülmektedir. Pek çok etken söz konusudur, fakat literatürde en önemlilerin: önceden var olan cinsel sorunlar, cinselliğe olumsuz tutum, yaşa-bağlı değişiklikler, psikolojik durum (depresyon) ve uygulanan tedavi yöntemlerinin (cerrahi tedavi, kemoterapi, ışın tedavisi, hormonal tedavi) neden olduğu yan etkiler (vücut imajında değişiklik, yorgunluk, bulantı-kusma, menopozal şikayetler vb) olduğu ifade edilmektedir.

Işın tedavisi sonucunda gelişebilen meme ödemi, tedavi alanındaki kıl kaybı, kuru soyulma, akıntı, eritem hastanın beden imajını değiştirerek hastaların öz-güveninin azalmasına neden olabilir ve kadının cinsel yetersizlik duygusu yaşamasına sebep olabilir. Işın tedavisine bağlı gelişen yorgunluk, meme ağrısı cinsel isteği ve aktivite düzeyini azaltabilir ve hastada cinsel ilgiyi, isteği ve aktivite düzeyini azaltabilir. Buna ek olarak bu tedavi sırasında hastanın eşi hastayı yormamak ve hastanın ışın tedavisi dönemini rahat geçirmesini sağlamak yada hastanın ışın kaynağı olduğunu ve ışının onu da etkileyebileceğini düşünerek hastayla birlikte olmayı istemeyebilir.

Kemoterapi ise hastanın erken menapoza gelişmesine (sıcak basması, vajinal kuruluk, cinsel ilişki sırasında ağrı gibi menapoz benzeri şikayetlere neden olur) veya bulantı, kusma, yorgunluk ve ağız yaraları gibi sorunlara neden olarak hastaların cinselliğe ilgisini azaltabilir ve cinsel yaşamını olumsuz etkileyebilir. Hormonal ilaçlar da kemoterapiye benzer özellikle menapoz benzeri semptomların yaşanmasına neden olarak hastanın cinsel isteksizliğini arttırabilir. Ameliyatla tedavi gören hastalarda durum biraz farklı bu hastalarda özellikle memenin alınması hastaların kadınlık duygusunu kaybetmesine neden olduğundan cinsel yaşam etkilenebilir.

Bu nedenle bu sorunları en aza indirgemek için tedavi süreci boyunca eşler birbirine sarılarak (dıştan uygulanan ışın tedavisi sırasında bile çünkü hasta ışın kaynağı değil) ve birlikte uyarak sevgilerini birbirlerine farklı yollar kullanarak göstermeli. Vajinal kuruluk sorununu önlemek için cinsel ilişki sırasında suda eriyen kayganlaştırıcılar kullanmalı. Cinsel ilişki sırasında ağrı oluyorsa kadınlar pelvik kaslarını gevşetmeyi öğrenmeli. Ve en önemli kural sevgi ve desteği hissetmek hastanın tedavisinin başarısında çok önemli etken olduğunu unutmamaktır.

 




Sayın Hocam,

Oğluma 3 ay kadar önce bacağındaki tümör nedeniyle bacağın kesilmesi gerçekleştirildi. Ancak şu an bacak yerinde olmamasına rağmen yine de oğlum bacağının çok ağrıdığını belirtiyor. Ne yapmamız gerekir?

Gülşen Yiğit

Sayın Gülşen hanım,

Amputasyonlar (organın alınması) sonucunda bireylerde organ kaybını kabullenmemeye bağlı olarak “fantom” ağrıları yani o organ orada olmasa da oradan bir ağrı hissinin yaşanması ve sanki kayıp yokmuş gibi olan durumların devam ettiğini zannetme yaşantıları görülebilir. Böyle bir durumda hastanenin varsa liyezon psikiyatrisi yoksa da psikiyatri bölümlerine başvurulması gerekir.

 




Sayın Prof Dr Adnan Aydıner,

Bana akciğerde adenokanser tanısı koyuldu. Tetkiklerde beynimde bir adet tümör bulundu. Akciğerde bulunan kanserde önemli bir yayılma olmadığı belirtildi. Akciğerdeki tümörün ve beyindeki tümörün çıkarılacağı söylendi. Sizce bu doğru mu? Bu hastalıktan kurtulma şansım olabilir mi?

Kazım Kır

Sayın Kazım bey,

Akciğerdeki kanserde tümör ameliyat edilebilir ise ve beyinde saptanan tümör dışında vücudun diğer organlarında yayılma bulunmuyorsa ameliyat önerilmektedir. Daha sonra kemoterapi ve beyine ışın tedavisi yapılabilir. Tüm bu tedavilerden sonra bu hastalıktan kurtulma şansınız vardır. Düzenli takliplerinizi ihmal etmeyiniz.

 




Sayın Hocam,

Annem 74 yaşında ve meme kanseri tanısı koyuldu. Ameliyattan sonra kemoterapi önerildi. Sizce bu yaştaki bir hastaya kemoterapi verilmesi doğru mu?

Sibel Umur

Sayın Sibel hanım,

Kemoterapi için takvim yaşı önemli bir kriter değildir. Hastanın genel durumu, başka ek hastalığının olup olmaması gibi durumlar daha önemlidir. Eğer kemoterapi alması gerçekten gerekiyorsa (buna tümörün karakteri, koltuk altındaki tutulum gibi bazı faktörler değerlendirilerek karar verilir) gerekli tetkikler yapıldıktan sonra tedavisi uygulanabilir. Bu yaştaki hastalarda tedavinin deneyimli onkologlar tarafından verilmesi gerekmektedir. Endişe etmeyiniz, ancak hala kuşkularınız devam ediyor ise hastanızı tetkik sonuçları ile birlikte ikinci bir onkoloğun görmesi uygun olacaktır.

 




Sayın hocam,

Eşim akciğer kanseri nedeniyle 3 yıl önce tedavisini tamamladı. Ancak şu anda tüm kontrolleri normal olmasına rağmen vücudunda olan en ufak bir değişimi kanser sanarak yoğun kaygı yaşıyor. Ne yapmalıyız?

Selim Keser

Sayın Selim bey,

Tedavi sonrası dönemde kişilerde en çok görülen durum bu hastalığın tekrarlama endişesidir. Bu dönemde; hastanın kanser tanısı aldığı dönemdeki gibi hatta daha şiddetli reaksiyonlar ve en sıklıkla uykusuzluk, iştahsızlık, yerinde duramama, kaygı ve depresyon görülebilir. Tetkiklerin veya değişikliğin oluşması döneminde başlayan yoğun kaygı duyguları sonuçların alınmasıyla birlikte azalmaya başlar. Bu dönemde hastayı doğru bilgilendirme, her türden soru ve endişesini ifade etmede cesaretlendirilmesi gerekir.

 




Sayın hocam,

Şu an kemoterapi tedavisi alıyorum. Herkez yemem gerektiğini söylüyor ama ben hiç birşey yemek istemiyorum. İştahımı arttırmak için ne yapabilirim?

İlker Can

Sayın İlker bey,

İştahsızlık kemoterapiye ve kemoterapinin neden olduğu bulantı-kusma, ağız yarası gibi şikayetlere bağlı gelişen en önemli yan etkilerden biridir. Buna ek olarak depresyon da iştahsızlığa neden olabilir. İştahsız olan hastalar yemek yemeği istemeyebilir. Aşağıda yer alan girişimleri uygulayarak bu sorunla baş etmeyi deneyebilirsiniz:

Günlük işlerinizi yapmalı, kendinizi yapmak istemediğiniz işleri yapmaya zorlamamalısınız,

Üç öğün yerine günlük tüketmeniz gereken besinleri beş altı öğüne bölerek tüketebilirsiniz,

Yemek sırasında sevdiğiniz bir televizyon programı seyretmeyi deneyebilirsiniz,

Hoş bir ortam yaratarak (mum ışığı, rengarenk masa örtüsü, hafif müzik) yemeğinizi farklı ortamlarda yemeyi deneyebilirsiniz,

Yemek menünüzde değişiklikler yapmayı deneyebilirsiniz,

İştahınız artmaz ise hekiminizle görüşerek ek beslenemeye başlayabilirsiniz.

Her gün aynı saatte kilonuzu değerlendirmeli, kolo kaybını hekime bildirmelisiniz.

 




Sayın hocam,

Ben baş-boyun kanseri ile ışın tedavisi gören bir hastayım. Şu an ağızımda kuruluk başladı. Bu sorunla başa çıkmak için ne yapabilirim.

Leven Soysal

Sayın Levent bey,

Baş-boyuna uygulanan ışın tedavisi geçici veya kalıcı ağız kuruluğuna neden olabilir. Bu sorun ışın tedavisinin tükrük bezlerinin çalışmasını baskılamasına bağlı olarak meydana gelir. Tükrük salgısı azaldığından lokmayı çiğnemek ve yutmak zorlaşabilir. Ağız kuruluğu tad alma duyusunun değişmesine de neden olabilir. Aşağıda yer alan girişimler bu sorun ile baş etmenize destek olabilir:

Ağızda hassasiyet, ağrı ve yara yok ise tükrük salgısını artırmak için limonata gibi çok tatlı ve tadı keskin olan içeçekleri içmeyi deneyebilirsiniz,

Şekersiz sakız çiğneyebilirsiniz,

Gıdaları daha kolay yutmak için püre haline getirebilirsiniz,

Dudakların nemliliğini sürdürmek için nemlendirici sürebilirsiniz, sulu gıdaları tüketmeyi seçebilirsiniz, sık sık su içmelisiniz,

Ağıda kuruluk çok fazla ise hekiminize bu sorunu bildirerek uygun tedaviye başlamalısınız.

 




Sayın Prof Dr Adnan Aydıner,

Tükrük bezi kanseri tedavisi gördüm. Ameliyatla tükürük bezinin biri alındı, diğeri ise yetersiz. Ağız kuruluğu balgam ve burun akıntısı yaşıyorum. Tedavi 2 yıl önce oldu. Ağız kuruluğu sorunu yüzünden susuz duramıyorum. Susuzluğumu giderecek bir yöntem var mı?

Mehmet Keskin

Sayın Mehmet bey,

Tükürük salgısını arttırmak için sinir uyarıcı bazı ilaçlar bulunmakta, ancak bu ilaçların yararı sınırlı olmaktadır. Diğer bir yöntem de yapay tükürük kullanmak. Bunlar genellikle sprey şeklinde satılmaktadır ve geçici rahatlık sağlamaktadır. Bu uygulamaların dışında henüz araştırma  aşamasında kabul edilebilecek başka uygulamalar da bulunmaktadır. Ancak bu uygulamalar için doktorunuzla görüşmeniz gerekmektedir.

 




Sayın hocam,

Ben yaklaşık üç ay önce hastalığımla ilgili kemoterapi tedavisi görmeye başladım. Fakat tedavimde kullanılan ilaç avuç ve ayak tabanlarında karıncalanmaya, uyuşmaya ve sızı neden oluyor. Bu normalmidir, bu sorunları önlemek için ne yapabilir.

Fatma Gül

Sayın Fatma hanım,

Sizin açıklamanıza göre hastalığınızın ve kullandığınız ilacın tam olarak ne olduğunu bilemiyorum, fakat kemoterapi tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ellerde ve ayaklarda uyuşmaya ve karıncalanmaya neden olabilir. Tedavi sırasında bu sorunların oluşması hafif ve sizi çok fazla rahatsız etmiyorsa normaldir, ama bu sorunlardan çok fazla rahatsız oluyorsanız bu konu ile ilgili hekiminizle konuşmalısınız. Buna ek olarak bu sorunla başetmek için yaşam tarzınızda bazı değişiklikler yapabilirsiniz: serin ortamlarda oturmayı ve bol ve rahat kıyafetler giyimeyi deneyebilirsiniz. Ağır kaldırmamalısınız ve cildinizi tahriş edecek hareketlerden kaçınmalısınız.

 




Sayın hocam,

59 yaşındayım ve akciğer kanseri tanısı ile tedavi görmekteyim. Hastanede akciğer kanseri tanısı ile tedavi gören diğer hastalar ile görüştüğümde bazılarına benim tedavimden farklı bir tedavi uygulandığını öğrendim. Acaba benim aldığım tedavi mi doğru yoksa onların kisi mi? Bir yalnışlık olmasın diye düşünüyorum.

Murat Tura

Sayın Murat bey,

Kanser türü benzer olsa bile tedavinin türü ve süresi hastanın biresel özelliklerine ve tümörün özelliklerine (tümörün yeri ve büyüklüğü, tek bir kitle olup olmadığı, lenf bezlerine yayılıp yayılmadığı, vücudun diğer bölümlerine yayılıp yayılmadığı gibi) dayanarak farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle aynı kanser tanısı olan hastalara farklı tedavi yaklaşımları kullanılabilir. Hastalığınıza ilişkin tetkikleri göndermediğiniz için tedavinizin doğruluğu ve yalnışlığı ile ilgili bir yorum yapmam zordur, fakat tedavinizin doğruluğu ile ilgili sorularınız var ise bunları sizi tedavi eden hekimle konuşmalısınız.

 




Sayın hocam,

Ben Radyoterapi (Işın tedavisi) alacağım. Işın tedavisi kanser hücrelerine nasıl etki eder? Acaba ışın tedavisi almasam olur mu?

Mine Ak

Sayın Mine hanım,

Tüm hücreler (bu normal hücre ya da kanser hücresi olsun) büyür ve bölünür. Fakat etrafında bulunan pek çok normal hücreleye kıyasla kanser hücresi daha hızlı büyür ve çoğalır. Radyoterapi (ışın tedavisi) kanser hücrelerin yapısını etkileyerek onların büyümesini, çoğalmasını veya yayılmasını engellemektedir. Tabii tedavi sırasında kanser hücrelerinin etrafında bulunan normal hücrelerin bir kısmı da etkilenmektedir, fakat bu hücreler güçlü olduğundan çoğu tedavinin etkisini tamir ederek normal yaşamına devam eder. Işın tedavisi tüm vücudu değil sadece ışınlama alanında bulunan hücreleri etkilemektedir. Sizin hastalığınızın tedavisinde ışın tedavisi almanız gerekiyor deniliyorsa almalısınız.

 




Sayın hocam,

Işın tedavisine bağlı saçlarım döküldü. Acaba tekrar çıkar mı? Çıkmayabilir deniliyor.

Murat Şen

Sayın Murat bey,

Saç dökülmesi bazen geçici bazen de kalıcı olabilir. Önemli olan tedavinizdir, saç dökülmesini farklı araçlar kullanarak gizleyebilirsiniz, şapka takabilir, eşarp, peruk kullanabilirsiniz veya istiyorsanız başınızı açık bırakabilirsiniz.

 




Sayın Hocam,

Akciğer sorunum nedeni ile kemoterapi aldım. Yılbaşında şarap içebilir miyim.

Hasan

Sayın Hasan bey,

Yapılan çalışmalarda kırmızı şarap ve sigara içen kişilerde şarabın sigaranın kanserojen etkisini azalttığı gösterildi. Bu nedenle şarap içecekseniz kırmızı olanı tercih ediniz. Kemoterapi alındığı dönemde ise alkol kullanma mide kanaması ve karaciğere yan etki riski nedeni ile sakıncalı olabilir. Tedavi sırasında çok az miktarda ve mümkün olduğunca tok karna, gerekirse antiasit kullanımı ile alınması uygun olacaktır. Tedavi almakta olan her hasta kendisini tedavi eden hekim ile alkol kullanımı konusunda görüşmelidir.

 




Sayın Prof Dr Adnan Aydıner

Annemin karaciğerinde lekeler bulundu. Karnında sıvı saptandı. Yapılan incelemede kanser tanısı koyuldu. Ancak tümörün nereden kaynaklandığı belli değil. Anneme damardan ilaç tedavisi verildi. Sizce anneme kemoterapi yararlı olur mu?

Bahar Gür

Sayın Bahar hanım,

Karında asit yapan çok sayıda kanser nedeni var. Annenizin karaciğerindeki lekeler hastalık ile ilgili olabilir. Kadınlarda kaynağı bilinmeyen karında kanser sıvısı birikiminde öncelikle yumurtalık kanseri ve bağırsak kanseri yönünden hasta değerlendirilmelidir. Bu hastalıklardan birisinin varlığında hasta kemoterapiden yarar görecektir. Ancak ne düzeyde iyileşme olacağı tedaviden alınacak yanıt belirleyecektir.

 




Merhaba hocam,

Ben 19 yaşında bir kızım. 2,5 sene önce kan kanseri hastalığı geçirdim. Bir yıl önce tedavim bitti ve iyileştim. Ancak tedavi sırasında radyoterapi ve kemoterapi uygulandı. Şuan düzenli adet görüyorum ancak bunların doğurganlığımı etkilemiş olmasından korkuyorum. Beni bu konuda aydınlatırsanız sevinirim.

M.K.

Sayın M.K.,

Size daha önce uygulanan tedavilerden sonra eğer adetleriniz kesilmiş olsa idi çocuk yapmada bazı sorunlar oluşabilirdi. Ancak şu anda düzenli adet görmeniz nedeni ile bu konuda kaygılanmanıza gerek yok. Daha önce yapılan kemoterapilerin veya ışın tedavisinin ilerdeki yıllarda sağlıksız çocuk doğurmaya neden olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bu tedaviler uygulandığı sırada kişi hamile ise sorunlar oluşabilir. Bu durumlarda bile büyük oranda hamilelik kendiliğinden düşükle sonlanmaktadır. Bu arada bilinmesi gereken bir nokta, daha önce sizin gibi bir tedavi almasa da, tüm kadınların %70 inin çocuk sahibi olma olasılığı olduğu (yardımcı yöntemler kullanılmadan), yaklaşık % 30 unda ise yardımcı yöntemler kullanılması gerektiğidir. Yardımcı yöntemler kadına dışarıdan hormon ilaçlarının verilmesi, tüp bebek gibi yöntemler olabilir. Bu nedenlerle endişelenmen için hiç bir neden yok. Rahat ol, evli isen bu konuyu danışmak için bir kadın doğum uzmanına da başvur.

 




 


Sayfayı Yazdır !
Kapat !

Radyofrekans Termokoagülasyonla İlgili
Sıkça Sorulan Sorular

  1. Radyofrekans termokoagülasyon nedir, amacı nedir, nasıl etki eder?
  2. Radyofrekans termokoagülasyon öncesi ne gibi hazırlıklar gerekir?
  3. Radyofrekans termokoagülasyon nasıl uygulanır, ne kadar sürer?
  4. Radyofrekans termokoagülasyon  ağrılı mıdır?
  5. Radyofrekans termokoagülasyondan  neler beklemeliyim?
  6. Radyofrekans termokoagülasyon kaç kez uygulanabilir?
  7. Radyofrekans termokoagülasyondan ne kadar zaman  sonra işe başlayabilirim?
  8. Ne gibi bir yarar görürüm?
  9. Risk ve yan etkileri nelerdir?
  10. Radyofrekans termokoagülasyon kimlere uygulanamaz?
funduszeue.inforekans termokoagülasyon nedir, amacı nedir, nasıl etki eder?

'lı yıllardan başlayarak vücudun belirli bölgelerine giden sinirlerin tahribatına yönelik olarak radyofrekans termokoagülasyon geliştirilmiştir. Radyofrekans termokoagülasyon  (RF), radyofrekans enerjisi ile ısı oluşturularak sinir iletiminin kesilmesidir. Ağrı tedavisinde bu yöntem kullanılarak ağrı ileten sinir lifleri devre dışı bırakılır. Hz gibi çok yüksek frekansta gönderilen ve radyo dalgalarına benzeyen bu akım çevrede herhangi bir bozukluk yapmadan tek bir noktada harabiyet sağlayabilmektedir. Zaman içerisinde yöntem çok daha geliştirilmiş ve güvenli bir hale gelmiştir.

Radyofrekans cihazı

Etki süresi ağrının tipine, başlangıç zamanına ve kişisel özelliklere göre birkaç aydan uzun yıllara kadar değişiklik gösterir.

Radyofrekans termokoagülasyon uygulayacak hekimin bu konuda deneyimli olması ve gerekli eğitimi almış olması gerekir.

RF uygulamaları çeşitli ağrı tiplerinde kullanılabilir.

Bu ağrı tipleri:

a. Trigeminal nevralji adını verdiğimiz yüzün çok şiddetli ağrıları

b. İlaçlara yanıt alınamayan baş ağrıları ve migren

c. Boyun eklemlerinden kaynaklanan ağrılar

funduszeue.inforekans termokoagülasyon öncesi ne gibi hazırlıklar gerekir?

  • Radyofrekans uygulamasından önce hekiminizden yöntemi size ayrıntılı olarak açıklamasını isteyin. Hekiminiz sizden yasalar gereği yazılı onam isteyecektir.
  • Hekiminizi diğer tüm rahatsızlıklarınız, kullandığınız ilaçlar, varsa allerjiye neden olan etkenleri ve ilaçlar konusunda bilgilendirin. E vitamini, glukozamin, sarımsak, gingeng gibi bitkisel ilaçlar da kanamaya yol açabilir.
  • Aspirin dışındaki tüm kan sulandırıcı ilaçların kesilmesi gerektiğinden ilgili doktorunuza danışmanızda fayda vardır.
  • Müdahaleye giderken daha önce yapılmış tüm tetkiklerinizi, MR, bilgisayarlı tomografi, laboratuar bulgularını yanınızda götürün.
  • Rahat kıyafetler giyin ve saat, yüzük ve diğer mücevherlerinizi evinizde bırakın.
  • İşlemden önce en az 4 saat önceden su ve gıda alımı kesilmelidir. Ancak diğer sistemik hastalıklar nedeniyle alınması gerekli olan ilaçlar az bir miktar suyla alınabilir.
  • İşlem sırasında sedasyon adı verilen yüzeyel anestezi işlemi uygulanacağından yalnız eve dönüşe izin verilmez. Bir refakat ile birlikte gelinmelidir.

funduszeue.inforekans termokoagülasyon nasıl uygulanır, ne kadar sürer?

İlaç tedavisi yeterli ağrı kontrolü sağlayamadığında ya da etkisini yitirdiğinde seçilecek yöntemlerden birisi, radyofrekans termokoagülasyon (RF) uygulaması ile trigeminal sinirin ağrıyı ileten liflerinin kontrollü olarak yakılması işlemidir. Bu işlemin bir diğer uygulama yöntemi olan sinire gliserol enjeksiyonuna üstünlüğü, sinirdeki iletinin daha kontrollü olarak kesilmesidir. RF uygulaması nispeten basit bir girişim olup genel anestezi gerektirmemesi nedeniyle son yıllarda tercih edilen bir tedavi şekli olmuştur. Tedavinin etki süresi kişisel özelliklere ve hastalığın şiddetine göre değişmektedir. Hangi sinir yakılırsa yakılsın sonradan yeniden filizlenir. Bu nedenle trigeminal sinirin yakılmasından sonra da sinir bir süre sonra yeniden canlanmaya başlar. Bu yöntemin etki süresi ortalama olarak üç sene ile sekiz sene arasında değişmektedir. Ağrısı yeniden başlayan hastalarda yöntem tekrarlanabilir.

  • Girişim ameliyathane ortamında uygulanır. Sırtüstü yatırıldıktan sonra girişimin yapılacağı yanak bölgeniz önce dezenfektan ile silinir, sonra lokal anestezi ile uyuşturulur.
  • Bu sırada kan basıncı, kalp atışları ve solunum bir anesteziyolog tarafından sürekli olarak takip edilir.
  • Radyolojik görüntüleme kılavuzluğunda, özel bir iğne (elektrod) sinirin bulunduğu bölgeye ilerletilir. İğnenin yeri radyolojik olarak doğrulandıktan sonra radyofrekans aygıtı aracılığıyla uyarılar verilerek ağrının olduğu bölgede uyarı hissedip hissetmediği hastaya sorulur.
  • Bu şekilde iğnenin doğru yerde olduğundan emin olunduktan sonra radyofrekans enerjisi ile sinirin ağrıyı taşıyan lifleri kontrollü alarak yakılıfunduszeue.info işlemi bir dakika kadar sürer. Trigeminal sinirin birden fazla dalı tutulmuşsa iki veya üç kez birer dakika süreyle sinir yakılabilir. Bu aşamada hastanın ağrı hissetmemesi için yüzeysel bir anestezi uygulanır.
  • İşlemin tamamı 30 dakika kadar sürer.
Görüntüleme altında trigeminal sinirin bulunduğu bölgeye ilerlenir.

funduszeue.inforekans termokoagülasyon ağrılı mıdır?

Radyofrekans işleminin kendisi sırasında hasta uyutulur. Ancak trigeminal sinirin hangi dalının tutulduğunun anlaşılabilmesi için işlemin başlangıcında hastanın bir dereceye kadar uyanık olması ve yanıt vermesi gerekir. Bu süre bir kaç dakikayı geçmez.

funduszeue.inforekans termokoagülasyondan neler beklemeliyim?

Radyofrekans uygulaması sonrasında hastanın tutulan sinir bölgesinde diş çekimi sırasında lokal anestezi uygulamasında olduğu gibi bir uyuşukluk meydana gelir. Ancak bu uyuşukluk kalıcıdır. Hastalara bu konuda önceden ayrıntılı olarak bilgi verilir. Bu konuda kararsız kalan hastalarda işlem önce sadece lokal anestezik verilerek uygulanır ve işlemden sonrasının nasıl olacağı gösterilir. Bu uyuşukluk aslında yöntemin başarılı olduğunun bir göstergesidir. Hastalarda sene süreyle ağrı ortaya çıkmaz.

Trigeminal nevralji dayanılması en zor ağrılardan birisidir. Hasta aylarca yemek yiyemez, su içemez, traş olamaz. Radyofrekans ise ancak bu tip hastalarda uygulanır. Bu nedenle hastalar böylesi bir uyuşukluğa razı olur noktadadır.

funduszeue.inforekans termokoagülasyon kaç kez uygulanır?

Radyofrekans genellikle bir kez, bazı hastalarda ise iki kez uygulanır. Daha sonra uzun seneler boyunca hasta ağrısız yaşar. Ağrı başladığında önce ilaç tedavisiyle hastanın ağrısı kontrol altına alınmaya çalışılır, yetmediği taktirde yeniden uygulanabilir.

funduszeue.inforekans termokoagülasyondan ne kadar zaman sonra işe başlayabilirim?

Radyofrekans uygulamasından bir gün sonra hasta işe başlayabilir.

funduszeue.info gibi bir yarar görürüm?

Yanakta meydana gelen uyuşukluğa rağmen hastalar uzun süre ağrısız olarak yaşarlar.

funduszeue.info ve yan etkileri nelerdir?

Radyofrekans uygulaması sırasında en önemli yan etki bölgedeki uyuşukluğa rağmen hastaları rahatsız eden başka bir ağrı tipinin ortaya çıkmasıdır. Bu ağrıya anesteziya doloroza, yani anestezi gelişen bölgede ağrı adı verilir. Trigeminal nevraljideki gibi elektrik, şimşek çakması özelliği yoktur. Bu ağrı sürekli, yanıcı ve kalıcı bir ağrıdır. Bin hasta içerisinde bir kaçında görülür. Bu ağrıya karşı değişik ilaçlar denenir. Radyofrekans uygulamadan önce her hasta bu yan etki konusunda uyarılır.

Radyofrekansın riski, açık cerrahi kadar değildir. Bu nedenle özellikle 50 yaşın üzerindeki hastalarda tercih edilen bir yöntemdir.

Radyofrekans termokoagülasyon kimlere uygulanamaz?

Radyofrekans termokoagülasyon kanama bozukluğu olan hastalarda, yüz veya vücudun herhangi bir yerinde enfeksiyon gelişen hastalarda uygulanmaz.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası