Serdengeçti (serdengeçen) kavramı önceleri akıncılar, daha sonra yeniçeriler arasından düşman içine dalan veya kuşatma altındaki kaleye giren fedailer için kullanılırdı. XVI. yüzyıldan itibaren genellikle gönüllü yeniçerilerden oluşan serdengeçtiler "bayrak" adı altında 'şer kişilik birlikler halinde teşkilâtlanmıştır. Bunlar akçe arasında değişen yevmiye alırlardı. En ön safta çarpıştıklarından "ölüm eri" sıfatıyla da anılıyorlardı. Meydan savaşları yanında özellikle muhasarası uzamış kalelere geceleyin merdivenlerle tırmandıkları, ölümüne savaştıkları ve kale kapılarını açarak asıl orduyu içeriye almaya çalıştıkları belirtilmektedir. Bu mücadelelerden sağ dönen serdengeçtilerin maaşlarına zam yapılır, bunlara bir imtiyaz olmak üzere başlarına serdengeçti kavuğu denilen, değerli kuş tüyleriyle süslenmiş özel bir serpuş giyme hakkı tanınırdı. Serdengeçti ağası adı verilen bu kavuklu serdengeçtiler diğer askerlerden büyük saygı görürlerdi. Bunlara derecelerine göre yayabaşılık, bölükbaşılık, zağarcılık, sekbanlık, solaklık, sipahilik ve kapıcılık gibi imtiyazlı görevler verilir, kaleye ilk hücum eden ve burçlara bayrağı diken serdengeçtiye sancak beyliği tevcih edilirdi.
Serdengeçtilik tamamen gönüllü olma esasına dayanıyordu. İhtiyaç zamanında serdengeçti bayrağı açılır, isteyen yeniçeriler bu bayrak altında toplanır ve savaşa katılırdı. XVI. yüzyıl sonlarından itibaren ocak düzeninin bozulması ve savaşların uzaması askere olan ihtiyacı arttırmış, yeniçeriler arasından serdengeçti alınması yanında dışarıdan ve taşrada eyalet ve sancaklarda timarlılardan da serdengeçti alınmaya başlanmıştır (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. ). Ocaktan görevlendirilen kişiler gittikleri yerlerde serdengeçti bayrakları açarlar ve tâlip olanların kayıtlarını yaparlardı. Kaynaklarda yeniçerilerden başka kuloğullarından, cebeci ve topçulardan, garip yiğitlerinden, atlı kapıkulu bölüklerinden de serdengeçti yazıldığı belirtilmektedir. Aslında birkaç yıllığına alınan, ayrı defterlere kaydedilen ve seferde ayrı bir sınıf sayılan bu askerler daha sonra ulûfe defterlerine yazılarak kalıcı şekilde ocağa dahil edilir, çoğu zaman da bu şartla serdengeçti yazılırlardı (Topçular Kâtibi Abdülkadir [Kadrî] Efendi Târihi, I, , ). Aynı durum diğer yaya ve atlı Kapıkulu ocakları için de söz konusudur. () yılında önceden serdengeçti yazılan gönüllülerden sağ kalanlar Cebeci Ocağı'na alınmış ve Uyvar Kalesi'ne cebeci tayin edilmiştir. Kapıkulu süvari bölüklerine de ihtiyaç halinde serdengeçti alındığı olmuştur. 'e () kadar üç yıllığına alınan ve ayrı deftere kaydedilen serdengeçtiler bu seneden itibaren doğrudan ulûfe defterlerine yazılarak ocağa alınmıştır. Özellikle Anadolu'dan olmak üzere taşradan gelenler ulûfeleri hakkında pazarlık ederlerdi. Nitekim 'de () serdengeçti terakkî şartıyla serdengeçti yazılmıştı (Îsâzâde Târihi, s. 35). Diğer levent ve dalkılıç nevinden olan askerlerin de durumu pek farklı değildi (Jorga, IV, , ). Bazı kaynaklarda serdengeçti ve dalkılıç kavramları aynı anlamda kullanılmış (Râşid, IV, , ); bazan da ayrı zümreler olarak zikredilmiştir (Çelebizâde Âsım, s. ). XVIII. yüzyılda orduda mevcut gazilerden dalkılıç adıyla savaşçı askerler yazıldığı olmuştur (Subhî Tarihi, s. ). Serdengeçti sınıfının maaş işlemleri Süvari Mukabelesi Kalemi'nde yapılırdı.
Özellikle XVIII. yüzyılda bazı isyan olaylarında âsilere katılanlara da serdengeçti denilmiş, böylece bu unvan "ucuz kahramanlık" anlamında kullanılmıştır (Ahmed Hasîb Efendi, s. 33, 77). Patrona İsyanı'nda âsilere karşı koyabilmek için aşçı, helvacı ve sarayda bulunan diğer çalışanlardan serdengeçtiler alınmıştır (Subhî Tarihi, s. 24). Yine aynı dönemde asker ihtiyacı genellikle serdengeçti veya dalkılıçlardan temin edilmeye çalışılmıştır. Serdengeçti veya dalkılıçlara ulûfe belgesi olarak "memhûr" denilen birer senet verilirdi. Ancak bu kâğıt zamanla "kârcı" adı verilen bazı kişiler tarafından alınıp satılarak esâme gibi çıkar aracı olmuştur (Mustafa Nûri Paşa, III, 96). Serdengeçti ve dalkılıç tabirleri Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından sonra tarihe karışmıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Gündem
Osman Yüksel Serdengeçti Kimdir, Nereli, Mesleği Ne, Neden Öldü? Osman Yüksel Serdengeçti'nin Eserleri Neler?
Vefatının yılında anılan Osman Yüksel Serdengeçti'nin hayatı pek çok kişi tarafından merak ediliyor. Bir dönem Antalya milletvekilliği yapan Yüksel, aynı zamanda gazeteci ve şair kimliğiyle de biliniyor. Ayrıca yaşamı boyunca pek çok esere imza attı. Peki Osman Zeki Serdengeçti kimdir, nereli, mesleği ne, neden öldü? Osman Zeki Serdengeçti'nin eserleri neler? Detaylar içeriğimizde👇
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Akıncıların temelini Osman Gazi döneminde, Köse Mihal atmıştır. Orhan Gazi zamanında düzenli piyade ve süvari askerlerinin oluşturulmasına kadar her yerde akıncılar çarpışmıştır. Osmanlı’nın bir uç beyliği olarak kısa sürede devlet haline gelmesi ve topraklarının genişlemesinde akıncıların katkısı çok büyüktür. Akıncılığın bir ocak haline gelmesiyle Evrenos Bey’in büyük katkısı olmuştur. İlk zamanlar akıncıları çoğu Osman Gazi’nin yoldaşları olan kumandanların çocuklarıydı. Akıncıların ülkeye yaptıkları katkılardan dolayı yetkileri de yüksekti. Divan-ı Humayun, Akıncı Beyleri’nin yaptıkları atamalara karışmazlardı. Akıncılar, kendi iç düzenlerinde fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli, azap, gönüllü, beşli gibi şahıs ve grup isimleri alırlardı. yüzyılın sonlarında sayıları 40 bin olan akıncı mevcudu, daha sonraları düzenli birliklere dönüşle birlikte sayıca azalmaya başlamışlardı. Yapılan akınların başı olan Akıncı Beyi, emirleri doğrudan doğruya padişahtan alırdı. Akıncılar, defalarca devletin bekası için canını tehlikeye attığı için diğer birçok subaşından daha imtiyazlıydılar. Akıncılar düzenli birliklere dahil değildiler. Rumeli’de bulunan Akıncılar, sınır boylarında bulunan düşman ülkelere ani taarruzlar yaparak yıpratırlardı.
(Bir eski eğri kılıç… Kakmalarla süslü kını,
Bununla belki yapılmıştı Türk’ün ilk akını!
Bir eski eğri kılıç… Kabzasında yakutlar,
Bununla belki kırılmıştı bir zaman putlar…)
Orhan Seyfi Orhon
Akıncıların teçhizatları ve saldırma şekilleri kale kuşatmasına uygun olmadığı için genelde kale kuşatmalarında düzenli birlikler kullanılırdı. Fakat kalenin düşmesinin ardından kale içindeki çarpışmalarda “Serdengeçtiler” düşmanın en içinde çarpışırlardı. Akıncılığa kabul edilmek çok zordu. Akıncı olabilmek için doğrudan doğruya gönül rızası gerekliydi. Zira kötü bir akıncı, birliğin yenilmesine hatta yok olmasına neden olabilirdi. Çok süratli hareket edebilen, çok iyi at binme becerisi ve günlerce at sırtında gidebilme yeteneği olan, çok iyi cenk edebilme ve kılıç kullanma kabiliyeti olan akıncılar, bir devrin en sarsılmaz askeri gücünü oluşturuyorlardı. Akıncı olabilmenin bir şartı da Türk olmaktı. Devşirmelerin, yani yabancı kökenli azınlık mensupları devletin her kademesinde görev alabiliyorken akıncıların içine karışamazlardı. Ayrıca akıncı olmak isteyen bir Türk’ün imam, köy kethüdası veya dürüst birini kefil göstermesi gerekiyordu. Akıncıların atları hızlı, dayanıklı ve süratli olanlardan bineklerden seçilirdi. Akıncılar sefere çıkarken yanlarında dört-beş at götürürler, yorulan atları konak yerlerinde bırakarak, hız kaybetmeden yollarına devam ederlerdi. Özellikle şunu belirtmemiz gerekir ki; böylesine uzun mesafeler katedebilen bu atların yetiştirilmesinin de durması akıncılığın zayıflamasının başlıca nedenlerindendir. Akıncılık genelde babadan oğla geçerdi, akıncılar yapılan bütün savaşlarda öncü birliklerdi, ilk önce düşman bölgesine sızar düşmanın en zayıf anını kollar ve düşman bölgesinden bilgi toplarlardı. Akıncılar bu keşif harekatlarını yaptıklarında ayrı birliklere ayrılırlardı, öncü olarak giden akıncılar, bir zorlukla karşılaşırlarsa arkadan gelen akıncı grubu öncü birliklere destek verirdi. Akınlar, akına katılan akıncı sayısına göre isimler alırdı. kişiden daha az sayıda akıncıdan oluşan akıncı birliklerine “çete”, ’den daha fazla akıncıdan oluşan birlikler “haramilik”, Akıncı Beyinin komutasında yapılan taarruzlar ise gerçek anlamda “akın” olarak adlandırılırdı.
Akıncılar düzensiz birlikler olmalarına rağmen her askeri birlik gibi komuta kademelerine ayrılmışlardı. Bu kademeleri akıncı beyi komuta ederdi ve bir seferin “Akın” sayılabilmesi için bu akını Akıncı Beyinin komuta etmesi şarttı. Her on akıncıya onbaşı; yüz akıncıya subaşı; bin akıncıyı da binbaşı komuta ederdi. Devletin tayin ettiği bu akıncı beyini yıllarca Mihaloğlu, Evrenosoğlu, Turhanoğlu, ve Malkoçoğlu gibi ünlü akıncı ailelerinden kalmış ve babadan oğla yıllarca süregelmiştir. Bahsi geçen bu akıncı beylerinden Mihaloğlu Sofya’da; Evrenosoğlu Arnavutluk’ta; Turhanoğulları Mora’da; Malkoçoğulları’da Silistra dolaylarında bulunurlardı. Sınır boylarında ocaklar halinde yaşayan akıncılar genelde mensup oldukları ailelerin adlarıyla anılırlardı. Akıncılar, Türklere has bir askeri sınıftı.
Akıncılar, genelde orduların beş günlük mesafe ilerisinde yol alırlardı. Bir savaş çıkmadan önce düşman ordusunun yıpratılması ve şaşkınlığa uğraması için bu akıncı grupları önceden ordudan ayrılarak düşmana baskınlar düzenler ve düşman saflarının içine dalarlardı. Düşmana aman vermeyen bu akıncı birlikleri, ne zaman nerede ortaya çıkacakları belli olmadığı için birçok efsaneye de konu olmuşlardır. Devlet tarafından akıncıların isimleri, eşkalleri ve toprağa (tımarlı) sahip olanlarının görülebileceği bir defter tutulurdu. Bu defterlerin birinci kopyası, merkezi yönetimde bulunurken diğer kopyası ise akıncıların bağlı oldukları eyalet ve uç beyliğinin kadılarında muhafaza edilirlerdi. Böylece akıncıların seçimi ve kimlik bilgilerinin kaydedilmesinde herhangi bir yolsuzluğa izin verilmezdi. Akıncıların bazıları işleyebilecekleri topraklara sahipken birçoğu ise savaştan elde ettikleri ganimetleri 1/5’lik bölümünü devlete humus (pençlik) vergisi olarak ödedikten sonra geri kalan geçimini sağlarlardı. Bilindiği üzere bu uygulamanın asıl sebebi akıncıların bir maaşı olmamasındandır. Ayrıca savaşta ölen akıncıların yerine, genç ve dayanıklı gençler ocağa kaydedilirdi. Pençlik: Arapça da beş ve bir anlamına gelen penç ve yek kelimelerinden türemiş, Osmanlı Devleti’nde ’ten sonra uygulanmaya başlanmış, savaşlarda elde edilen esirlerin beşte birinin asker olarak istihdam edilmesi usulünü ifade eden terimdir. Aynı zamanda bu terim, Akıncıların savaşlardan aldıkları ganimetler içinde aynı oranda bir veri (humus) kesilmesinde de uygulanmaktadır.
(Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle!
bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle)
Yahya Kemal Beyatlı
Akıncılar, kendi aralarında birtakım isimlerle anılırlardı. Genelde kullanılan bu isimler bu akıncı gruplarının savaşalar da gösterdikleri kahramanlıklar ve büyük cesaret gerektiren taarruz güçlerinden almışlardır. Bu gruplar içerisin en ilginci “Deli” adı verilen akıncılardır. Bu süvariler, yüzyıl sonlarından itibaren kurularak akınlara başlamışlardır. Önceleri sadece Avrupa’da il sınır boylarında kullanılan deliler, “bayrak” adı altından 60’ar kişilik ocaklara ayrılırdı. Başlarındaki kumandanlara “delibaş” denirdi. Delibaşın altında komuta kademesi olarak gönüllü ağası ve bölük ağası gibi zabitler bulunurdu. Deli süvarisine akıncı olarak katılmak isteyen cengaver, cesaretiyle kendini kanıtlamak zorundaydı. yüzyılda kurt, sırtlan, pars, gibi vahşi hayvanların derilerini giyen deliler, atları da akıncıların gibi çevik ve dayanıklıydı. Delilerin silahları ise, kılıç, kalak, mızrak, balta ve bozdoğandı.
Akıncıların en yiğitleri “dalkılıç” ve “serdengeçti” adı ile anılırlardı. Bu fedailerin düşman içine dalmak kuşatılmış korunaklı bir kaleye girmek gibi çok zor görevleri vardı. Bu yiğitlerin çoğu böylesine zor görevlerde hayatlarını kaybederek şehit olmuşlardı. Bir askerin dalkılıç olması için zorlanması imkansızdı. Büyük yetenek isteyen bu fedailik aslında savaşlarda büyük bir güç kazandırdığı gibi düşmanında maneviyatını büyük oranda azaltırdı. yüzyıldan itibaren sayıları iyice azalan akıncılar, geri hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Akıncıların yerini bu dönemden sonra Kırım Hanları’nın emri altındaki Tatar askerleri almıştır. Akıncı adı yılında resmen ortadan kalkmıştır.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası