alevilerde başsağlığı nasıl dilenir / Bassagligi dileme nasil yapilir? – Cevap-Bul.com

Alevilerde Başsağlığı Nasıl Dilenir

alevilerde başsağlığı nasıl dilenir

GİRİŞ

aaa_alemi.gif
Ali Aktaş (sosyolog)

Ölümden korkum yok, o benden korksun
Cehennem var ise, günahım yaksın
Cennet güzellikleri seyrana çıksın
Sevgi muhabbete özendim, yeter.
Ali İzzet ÖZKAN

Dünyada her toplumun/topluluğun bir inancı bulunmaktadır ve bu inançlarına uygun olarak da cenaze törenleri yapmaktadırlar. Alevi toplulukları da inanç sistemlerine uygun olarak, cenaze törenlerinin gereklerini yerine getirmektedirler.

Alevilerde yaşanılan yerleşim alanının kentsel ya da kırsal olmasına ve öğrenim durumuna göre, ölüm olgusuna bakış, yakınlarını kaybedenlerin gösterdikleri tepkiler ve de ölü gömme biçim ve geleneklerinde bazı nüanslar gözlenebilmektedir.

Bu küçük farklılıkların temelinde Alevi topluluklarının inanışlarında cenazeyi kaldırmak/gömmek için belli bir vakit sınırlamasının olmaması ve cenazenin nereden ve de nasıl kaldırılacağına dair kesin bir dinsel emir bulunmaması yatmaktadır. Bu topluluklarda cenazenin bekletilmeden bir an önce toprağa verilmesi gerektiği düşüncesi yaygın olmasına karşın, cenaze güneşin doğuşundan batışına kadar defnedilebilmektedir. Yine bin yılı aşkın bir tarih boyunca bu topluluklarda cenazesini camii veya mescide götürme gibi uygulama yer alamazken, günümüzde bu tür uygulamalara da rastlanmaya başlanmıştır.

Kent yaşamına geçişle birlikte, içinde bulunan yapıda cenaze kaldırma belediyeler kanalıyla bir sisteme bağlandığı için, Alevi öğreti sisteminde bulunmayan camii ve hoca geleneği de sonradan uygulama açısından Alevi topluluklarda 1950’li yıllardan sonra yer almaya başlanmıştır. Kent ortamında pirim yapan camii ve hocalar, bir takım sorunları ve tatsız olayları da beraberinde getirmiştir. Örneğin kimi camilere Alevi (halk arasındaki yaygın adı ile “Kızılbaş”) cenazelerinin getirilmesi hoş karşılanmamış ya da kimi hocalar cenazelerin Alevilere ait olduğunu hissettiğinde/öğrendiğinde cenazeyi yıkamamak ve cenaze namazını kıldırmamak istemesi gibi olumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Ayrıca meşrulaşan bu sistemle birlikte, kimi hocalarında gerek cenazenin yıkanması ve defnedilmesi sırasında gerekse ölen kişinin üç, beş, yedi, kırk ve elli ikinci günlerinde okudukları dua (gülbang) ve mevlüt dolayısıyla elde ettikleri bol kazanç nedeni ile bu işi tam bir ticarete dönüştürmüşlerdir. Dahası dua ve mevlütün okunması sırasında, hocaların elde ettikleri bu fırsatı değerlendirerek, kendi Sünni-Ortodoks yapıdaki- düşüncelerini yaymaya çalışmaları, yani Alevileri Sünni inanç biçimine göre koşullandırmak için yoğun çaba sarf etmeleri de sorunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır.

Kimi Aleviler cenaze törenindeki bu tür uygulamaları, Sünnileştirme yani asimilasyon çabaları olarak algılamaktadır. Bu tür uygulamaları, kendi inançlarına karşı yapılmış/ yapılmakta olan hoşgörüsüzlük ve saygısızlık olarak da kabul ettikleri için “Alevi olarak doğuyoruz. Sünni olarak ölmek istemiyoruz” diyerek şiddetle eleştirmektedirler.

 

Ölümün, Alevilikte başlıca iki yorumu bulunmaktadır. Birincisi “biyolojik ölüm”dür. Biyolojik ölümü, “ölme”, “ölüm”, “kalıbı dinlendirmekve “Hakk’a yürümek” gibi terimlerle dile getirmektedirler. Bu terimlerden “kalıbı dinlendirmek” ve “Hakk’a yürümek” ölümün bir son olmadığını yeni bir durumun başlangıcı olduğu inanışından kaynaklanmaktadır. Burada sözü edilen kalıp bedendir ve beden yaşlanmıştır, yorulmuştur ya da hasar görmüştür işlevini yerine getirmeyecek durumdadır. Bu durumda beden (kalıp) terk edilir. Kalıbını terk eden, Tanrıdan gelmiştir, Tanrıya dönecektir. Bu nedenle de, Hakk’a ulaşmak üzere kalıbı terk eder (Hakk’a yürür) denilmektedir. Yani ölüm/ölme, Tanrıya ulaşmak/öze yeniden kavuşmak olarak kabul edilmektedir.

İkinci ölüm ise, “Nasip (ikrar) törenindeki ölüm”dür. Bu ölüm, Alevilerce “ölmeden önce ölmek” ve “ölmek” terimleri ile ifade edilmektedir. İkrar törenindeki ölmek, iradi bir ölümdür ve bu aşama Alevi eğitiminin belki de en çarpıcı ve en zorlu aşaması olarak kabul edilmektedir.

 

Aleviler öğreti yolunda, bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmek” demektedirler. Bu öğreti için, kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (yani iradi olarak ölmekle), mana aleminde, ruh bakımından hayat bulacağına inanılmaktadır. Alevilikte benimsenmiş olan Batıni yorumda iradi olarak ölen yani ikrarını alan can, dünyaya yeniden gelmiş gibidir. Yani, insanların yaşamları boyunca yaptıkları pek çok şeye, ölümle karşılaştıklarında pişmanlık duyacak olmaları ve “bir daha dünyaya gelsem böyle yapmazdım” düşüncesine varmaları “ikrar töreni”ile canlara kavratılmaktadır. Böylece insanın son veda anındaki hesaplaşmasını, önceden ikrar töreninde yaşayan Aleviler, kendilerini yeniden doğmuş olarak kabul ederler ve bu olayı da “ikinci doğum” olarak adlandırırlar. Yola girmenin ön koşulu olan “ölmeden önce ölmek” (iradi olarak ölmek), Aşık Veysel tarafından şöyle dile getirilmiştir:

Topraktandır cümle beden
Nefsi öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Yine iradi olarak ölmeyi ve ikinci doğumu Şâhi bir nefesinde şöyle anlatmaktadır:

Dört kapı selâmın verip aldılar,
Pirim huzuruna çekip yettiler;
El ele, el Hakk’a olsun dediler,
Henüz mâsum olup cihana geldim.

Münire Bacı da bu doğumu bir nefesinde:

Doğdum iki âneden
Kimdir beni taneden
Mürşidim imdat eden
Haydariyim, Haydari.

biçiminde dile getirir. Nefeslerde de belirtilen, Alevilikte yapılan ikrar töreninden sonra, yola girenlerin kendilerini yeniden doğmuş gibi hissetmektedir.

Alevilikte yola giren kişi, kendisini tüm kötülüklerden, istenmeyen davranışlardan arındırmış sayılır. Bundan sonra geride kalan yaşamı boyunca pişmanlık duyacağı şeyleri yapmamaya çalışır yani arındırılmış halde kalabilmek için çaba gösterir.

 

Alevilikte biyolojik ölümün “Tanrıya yeniden kavuşmak” olarak kabul görmesinin ana nedeni; nesnelerin, düşüncelerin yoktan var olmayacağına inanılmasıdır. Heterodoks yapıdaki bu öğretiye göre, İnsan-Evren-Tanrı bir bütündür (vahdet-i vücud); bundan dolayı evrendeki nesneler ve düşünceler Tanrının varlığından kaynaklanmakta ve bu durum (ölüm), varlığın (insanın) öze dönüşümü olmaktadır.

Hakk’a yürüyen “can”ın aslında ölmediğine öze (Tanrıya) geri döndüğü inanışına Alevi-Bektaşi menakıbnamelerinde sıkça rastlanır. “Cenazeye İmam Olmak” biçiminde de ifade edilen bu duruma dayanak olarak şu söylence anlatılmaktadır: “Hz. Ali’nin ölmeden önce vasiyeti üzerine, cenazesi evden almak üzere gelen kişiye verilir. Hz. Ali’nin cenazesini devenin üzerine yükleyip, oradan uzaklaşan yüzü örtülü yabancıyı Hz. Ali’nin oğulları gizlice takip ederler. Bir ara yüzündeki örtünün açılmasıyla, cenazeyi alıp götürenin de Hz. Ali olduğunu görürler”. Yani bu düşünce de ölüm, aslında bir yok oluş değil, bir dönüşümdür. Bu söylence, birçok Alevi-Bektaşi deyişine ve söylencesine de kaynaklık etmektedir. Hatai’nin, bu olayla ilgili dörtlüğü ise şöyledir:

Ali’dir cesetin kendisi yuyan
Yuyup kefeniyle tabuta koyan
Ali’dir devesin kendisi yeden
Hak ile Hak olan Arslan Ali’dir .

Tanrısal bir varlık olan insanın öz olarak yok olmayacağı inancını Aşık Ali İzzet Özkan şöyle anlatmaktadır:

Cenazeme imam oldu nazarım
Öldüren de benim ölen de benim
Mezarımı elim ilen ben kazdım
Ağlayan da benim gülen de benim

Allah gizli değil sana benziyor
Canı katı teni bana benziyor
Gâh doğar gâh batar güne benziyor
Gidenler de benim kalan da benim

Affedici, bağışlayıcı olan Tanrıdan korkmayan Aleviler, aşk derecesine varan Tanrı-Evren-İnsan sevgisiyle yoğrulmuş dünya görüşüne ve alışılmamış bir öbür dünya anlayışına sahiptirler. 16. Asır Alevi ozanlarından Azmi bu anlayışı şöyle dile getirmektedir:

Esirci misin, koydun cehenneme Arap
Hoca mısın, okur yazarsın kitap
Aslın katip midir, görürsün hesap
Hesabın mı var, yok hancı mısın?

Yüz bin cehennem olsa, korkmam birinden
Rahman ismi nazil değil mi, senden
Günahları bağışlayanım demedin mi, sen
Af et günahımı, yalancı mısın?

Bilirsin ben kulum, sen sultanımsın
Kalbde zikrim, dilde tercemanımsın
Sen benim, canımdan can mihmanımsın
Gönlümün yarisin, yabancı mısın?

13. Asır Alevi ozanlarından Yunus Emre de ölüm sonucunda Tanrıya ulaşmayı, dosta gitmek olarak kabul etmekte ve bu olayı dizelerinde şöyle dile getirmektedir:

Sala verin kasdımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Ortodoks yapıdaki Sünni inanışın aksi bir öteki dünya anlayışını taşıyan Aleviler; Sünni inanç içerisinde yer alan korkutmalara, cennet inancına, cehennem inancına ve Azrail inancına da karşı çıkmaktadırlar. Cumhuriyet döneminin önemli aşıklarından Ali İzzet Özkan korkutmaları anlamsız bulduğunu şu dizelerle anlatır:

Hoca’fendi bizi korkudup durma,
Ahiret ejderha marhane midir?
Nar’ı cehennemi bana gösterme
Kim görmüş, kim yanmış narhane midir?

Katran kazanlarım kaynıyor dersin
Sırat’u mizanda kimi tartarsın
Her adama kırk tane kız verirsin
Yoksa cennet’ala k.......ne midir?

Para vereni sırattan geçirdin
Cennetlik ettin uçmaktan uçurdun
Kimisine âb-ı kevser içirdin
Orası inhisar meyhane midir?

Bir dudağı yerde birisi göğde
Doğru söyle zebanilerin nerde
Azap sorgu sual yok mudur burda
Mahkeme ceza evi, dershane midir?

Ulu Tanrı ulu derler amennâ
Kısmet veren bir Huda’dır cihane
Al’İzzet der hocam gel uy zamana
Kutup haktır özgün şerhane midir?

“Tanrı korkusu” yerine “Tanrı sevgisi”nin temel alındığı bu şiirde, tümü ile sevgi, dostluk ve içtenlik içeren bu ifadelerin özünde, Alevi öğretinin insana verdiği etki açıkça görülmektedir.

Biçimci Tanrı anlayışını, kuralcı Tanrısal düzeni eleştiriye, hırpalamaya yönelik bu şiirlerin felsefesi kaynağı, Batı’dan gelen kamutanrıcılık anlayışının Doğu’dan alınan çilecilik felsefesiyle kaynaştırılmasından doğmuştur. Bu felsefeyi oluşturanlar yalnız Anadolu’da yaşayan Alevilerde değildir. Heterodoks muhalefetin, Anadolu başkaldırısı ile birleşmesinden doğan bu öğretiye göre, kabaca; evren Tanrının gerçek olmayan bir görüntüsüdür. Bu anlayışta, yaratan ve yaratılan diye ayrım sanal bir gerçektir. Var olan yalnızca Tanrıdır. O’nu, canlı ve cansız varlıklardan ayrı saymak, “ikilik” yaratmaktadır. Gerçek bozgunculuk, gerçek nifak da budur. Tek varlık ya da varlığın tekliği (vahdet-i vücut) anlayışına göre, Sünni şeriat kuralları, Kur’an’ı Kerim’in biçimini öne alarak yaratan-yaratılan ikiliğini ortaya çıkarır ve bu durum, Tanrı dışında başka bir varlığı kabul etmek ve de benimsemektir ki, bozgunculuğa ve Tanrıyı yadsımaya uzanır. Gerçek küfür (tanrıtanımazlık) işte bu anlayıştır.

Düşünsel dokusunu “Bâtıni” yorumla oluşturan Alevilik, bu ilkeden yola çıkarak Ortodoks Sünni şeriat kurallarının geçersiz, biçimsel kurallarından oluşan bir anlayış olduğunu ileri sürmektedir. Alevilere göre, önemli olan Tanrı ile bir olunacak veya Tanrıda yok olacak yolu bulmak ve bu yolda ilerlemektir.

Heterodoks öğretide yaratıcı diye Ortodoks Sünni kurumlarca öne sürülen, soyut varlığa karşı bir başkaldırı görülmektedir. Yani heterodoksi içinde yer alan topluluk üyeleri, ortodoksiye göre tanımlanan Tanrıyı yadsımakta ve bu kesimin belirlediği düzende, Tanrısal olarak belirtilen kuralları anlamsız bularak buna karşı çıkılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın dizilerinde bu açıkça görülmektedir:

Kıldan köprü yaptırmışsın
Gelsin kullar geçsin diye
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı.

Bu tür şiirler (sathiyye) genelde Tanrı anlayışını inkara yönelme değildir. Aksine dinin belli bir yorumuna (Ortodoks Sünni yorum) ve onun getirdiği Tanrısal kurallara yani Tanrı adına, insanların ortaya koyduğu anlayışa başkaldırmaktır ve yermektir.

Kul Himmet de dört büyük melekten söz ederken Azrail için can alıcı değil, canı cana ulaştırıcı olarak bahsederken yine bu anlayış, egemen (Ortodoks Sünni) üslubun dışındadır:

Kudret kelâmını söyler Cebrail

Rıza lokmasını sunar Mikail

Canı cana ulaştırır Azrail

İsrafil ağzında düğündür Muhabbet.

Teslim Abdal ise, ölümün kaçınılmaz olduğunu anlatırken, yaşarken insanın (canın), insanlara (canlara) karşı sorumluluğunu da nefesinde şöyle anlatmaktadır:

Gafil durma şaşkın bir gün ölürsün
Dünya sana bâki değil ne fayda
Ettiğin işlere pişman olursun
Pişmanlığın ele girmez ne fayda

Bir gün seni iletirler evinden
Hakk’ın kelamını kesme dilinden
Kurtulamazsın Azrail’in elinden
Türlü türlü yolun olsa ne fayda

Mürşidin cenaze namazından sonra “filanı nasıl nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunda, komşuların ve tanıdıkların “iyi bilirdik” diyerek tanıklık etmesi olayı, insanın insanlara karşı sorumluluğunun nedenli önemli olduğunu anlatmaktadır. Kul Hüseyin de bu olayı dörtlüğünde şöyle dile getirir:

Bir gün olur rast gelince ecele
Komşun iyi demezse halin nice olur
Oku bir kez defterini, hecele
İnkar etme, defterini yazan var.

Bu yolda insanların birbirine karşı olan bu sorumluluğunu, yola giren herkese mürşidi/piri/rehberi öğretmektedir. Bu sorumluluğu öğrenen kimsenin kendini sorgulaması ve eksiklerini, yanlışlıklarını kendisi bulup düzelmesi gerekmektedir. Bu sorgulamayı, Aşık İsmail Daimi şu dizelerle anlatmaktadır:

Ben beni bilmezdim hatır kırardım
Meğer ilmim noksan imiş bilemedim
Ben insandan başka ilâh arardım
Meğer ilâh insan imiş bilmedim.

Bu inancı benimseyen topluluk üyelerinde ölüm insanı Tanrıya ulaştırdığına inanılırken, ölümle birlikte insansı çekişmelerin, düşmanlıkların, kinin ve nefretin Tanrısal öze ulaştığında, o güzellik içinde yok olacağına inanılır. Aşık Veysel bir şiirinde bunu şöyle dile getirmiştir:

Aslıma karışıp toprak olunca
Çiçek olur mezarımı süslerim
Dağlar yeşil giyer bulutlar ağlar
Gök yüzünde dalgalanır seslerim

Ne zaman toprakla birleşir cismim
Cümle mahluk ile bir olur ismim
Ne hasudum kalır, ne de bir hasmım
Eski düşmanlarım olur dostlarım

Evvel de topraktır, sonra da adım
Geldim gittim bu sahnede oynadım
Türlü türlü tebdilata uğradım
Gani viran şen olurdu postlarım

Benden ayrılınca kin ve buzuğum
Herkese güzellik gösterir özüm
Topraktır cesedim, güneştir özüm
Hava yağmur uyandırır hislerim

Alimlerin alimini ölçer biçerler
Hanını hasını eler seçerler
Bu dünya fanidir konar göçerler
Veysel der ki gel barışak küslerim

İnsanın kutsallığı, kendine, çerçevesine olan tüm sorumluluklarının yola giren insana öğretildiği Alevilikte Allah-İnsan-Evren’e bakış açısının, Ortodoks Sünni öğretiden farklı olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

Alevi inancında yer alan “canlar”, “can” kavramını ile tanımladıkları tanıdıkları, sevdikleri kişinin iyi gününde yanında oldukları gibi, zor günlerinde de yanında olmaya çalışırlar. Bir “can” hasta olup sağlığını yitirdiği günlerde, onu teselli eden ve yalnız bırakmayan, diğer “canlar”dır. Hastalık döneminde kişinin yaşam anlayışı da değişmiştir ve kendisini ziyaret edecek dostlarını ve akrabalarını beklemektedir. Çünkü bu dönemde acısını paylaşacak, kendisine moral verecek tatlı sözler, hasta için önem taşımaktadır. Bu nedenle sağlığı bozulan “can”ı, mümkün olduğunca topluluk üyeleri yalnız bırakmamaya çalışırlar. Hastanın akrabaları, dostları, komşuları ve diğer yakınları, hastanın parasal durumu göz önünde bulundurularak, ona gıda yardımında bulunur ve ihtiyaç halinde yiyecek yaparak evine götürürler. Hasta ziyaretine gidenler, bir şeye ihtiyacı olup olmadığı sık sık sorarlar. Bunlar yapıldıktan sonra hasta yanından ayrılırlar.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ İNSANA KARŞI GÖREVLER:

 

1. Su Vermek

Ölüm halindeki kişi de, ölüme ait belirtilerin (örneğin, nefes almada aşırı güçlükler, belleğin yitirilmesi, hareketlerdeki ani ve kontrolsüz değişiklikler vb.) görülmesi durumunda, ağzına az miktarda su verilir. Zaten ölüm döşeğindeki “can”a sürekli olarak belirli aralıklarla su verilir ya da su içmeyecek durumda ise dudakları bir bez veya pamuk parçası ile ıslatılır.

Sünni inanışlı toplulukların ölüm halindeki kişiye kıbleye çevirme geleneğine, Alevilerde -özellikle kırsal kesimde yaşayanlarda- pek rastlanılmamaktadır. Ölüm halindeki kişinin yatarken herhangi bir yöne doğru çevrileceğine ya da belli bir biçimde yatırılacağına ilişkin hiçbir yazılı veya sözlü kayıt bulunmamaktadır. Alevilikte, kıbleye çevirme olgusunun bulunmaması, bu inanca göre kıblenin tanımlanmasının Sünnilikten farklıdır ve bunda Alevi düşünce yapısının önemli rol oynadığını söylemek olanaklıdır. Çünkü Alevilikte kıble, insanın karşısında yer alan bir başka insanın yüzüdür (“can”ın cemalidir). Dolayısıyla ayrıca bir kıble arayışına ihtiyaç duyulmamaktadır.

 

2. Kelime-i Tevhid Getirmek

Ölmek üzere olan ve tamamen şuurunu kaybetmemiş-söylenenleri anlayarak tekrar edebilen-kişinin yanında dinsel bilgi sahibi (Dede, Baba, mürşid, rehber vb. gibi) kişi tarafından üç kez “Tevhid Kelimesi” veya “Şehadet Kelimesi” söylenir:

LA İLAHE İLLALLAH, MUHAMMEDUN RASULULLAH, ALİYYUN VELİYULLAH

(“Allah’tan başka Tanrı yoktur. Muhammed Mustafa Allah’ın elçisidir. Aliyyel-Mürteza, Allah’ın velisidir ya da “İnanırım ve derim ki Allah’tan başka Tanrı yoktur; yine inanırım ve derim ki Muhammed Mustafa Allah’ın elçisidir. Ve yine inanırım ve derim ki Aliyyel - Mürteza Allah’ın velisi ve inananların önderidir)

Bu sözleri ölüm halindeki kişinin tekrar etmesi için kesinlikle ısrar edilmez. Hastanın durumu bunları söylemeye uygun değilse, yalnızca “Allah” sözü telkin edilir. Ayrıca, ölmek üzere olanın yanında çok hafif sesle “düvazimam” okunabilmektedir. Çoğunlukla ölmek üzere olan kişinin yanına aile bireyleri ve onun en çok sevdiği arkadaşları alınmaktadır.

 

3. Kutsal Kitaptan Bölümler Okumak

Aleviliğin heterodoks niteliğine bakılarak bir takım tören ve ritüellerden yoksun saymak olanak dışıdır. Her inanış gibi, bu inanca bağlı topluluklarda tören ve ritüellerde bakımından zengindir. Sünni Ortodoks inançla yer yer benzeşen, zaman zaman da farklılaşan yönler, uygulamalara sık sık rastlanmaktadır.

Dede/Baba veya dinsel bilgi sahibi kimse, ölmek üzere olan kişinin yanında “Yasin” ve “Âyet-El-Kürsi” süreleri gizli olarak okur. Özellikle her aşamada “Yasin” suresi okunmaktadır/okutulmaktadır.

 

4. Vedalaşmak / Helallaşmak

Durumu ağırlaşan “can”ın hısım ve akrabalarının hastanın yanı başında bulunmaları ve helalleşmeleri uygun bulunmaktadır.

 

Hasta kişi “Hakk’a yürüdüğünde(öldüğünde), “Dede/Baba” veya görevi üstlenmiş bir er/bacı tarafından ruhunu teslim eden canın gözleri açıksa kapatılır/gözleri yumulur; ağzı açıksa çenesine enli bir bez çekilip ağzı kapatılarak başından bağlanır. Alevilikte bu işlem sırasında Dede/er/bacı ölünün göğüs hizasında durup şu dualar/gülbanklar okunur:

Bismillah ve alâ milleti Rasülillahi, Allahumme yessir aleyhi emrehu ve sehhil aleyhi mâ ba’dehu. Ve me esid bi likâike, v’ec’al mâ harace ileyhi hayran mimmâ harace anhu.” (Tanrı’nın adıyla. Rasullullah’ın dini üzere. Tanrı’dan geldik, yine O’na döneceğiz. Tanrım onun işini kolaylaştır. Sana kavuşmasını mutlu kıl. Kavuştuğunu bıraktığından iyi kıl.)veAllah, Muhammed, Ali inancı üzerine ölmüş olsun. Ey Allah’ım, onu yarlıga, onun derecesini hidayete ermiş kimseler içinde yücelt, bizleri ve onu affet, ey evrenlerin Yaratıcısı! Onun kabrini geniş eyle ve orasını ona ışıklı kıl.(Bu dua sözleri birkaç kez tekrarlanır)

Aynı zamanda mekan ve ortamın uygun olması durumunda “düvazimam” okunur, “salevat” getirilir.

Bir can “Hakk’a yürüdüğünde” üzerinden elbiseleri (yalnızca iç çamaşırları üzerinde bırakılarak) çıkarılır. Yere uzatılır ve elleri göğsünde birleştirilir ya da elleri yanlarına uzatılır. Sonra bir çarşafa sarılıp, “Rahat Döşeğe”/“Hak Döşeği”ne bırakılır, yani yere indirilir. Bu işlemlerden sonra ölenin üzeri boylu boyunca bir örtülür. Başucunda üç adet mum yakılır. Yaşlı ve olgun insanlar ölünün olduğu evde kalırlar ve ev halkına yardım ederler. Ölen kişinin yanında güzel kokulu (esans, kolonya,gülsuyu vb) maddeler bulundurulur. Yıkanıncaya kadar bir başka odada sesi fazla yükseltmeden dua okunduğu görülmektedir. Hatta ölünün bulunduğu oda geniş olur, ölünün de üstü tam örtülü bulunursa, bir köşede sessizce okunduğu gibi, ayrıca ölümle ilgili “düvazlar” ve “gülbang”da okunabilmektedir. Ayrıca ölenin karnının şişmemesi için karnının üstüne metal bir madde (demir parçası, makas, bıçak vb.) konulur.

Ölenin içinde bulunduğu odanın pencereleri açılarak içerisi havalandırılır. Böylece ölüm kokusunun/kötü havanın çıktığına inanılır. Ayrıca ölünün bulunduğu oda (ışık, mum, lamba vb.) aydınlatılır. Bu aydınlatma kimi Alevi topluluklarında 3 gün, kiminde ise 40 gün boyunca sürer.

Tahtacı köylerinde ölüm (Hakk’a göçüş) olduğunda hemen defin hazırlığı başlar. Ölüm akşama yakın bir zamanda olmuş ise defin işlemi hemen yapılmaz. Çünkü Tahtacılar cenazelerini, güneş battıktan sonra toprağa vermezler. O yüzden akşama doğru vefat eden kişinin cenazesi ertesi gün defnedilir. Bu gibi hallerde cenaze kendi evinde sabahı bekler. Tahtacılar bu bekletme işlemine “Ölümün gecelemesi” adını verirler. Böyle hallerde ölü kendi evinde bir odaya konur, başında sabaha dek ağıtlar yakılır ve köyde zâkir bulunuyorsa, zâkir veya zâkirler ölü evinde sabahlarlar ve saz eşliğinde beyitler yani deyişler okurlar. Beyaz bir tülbent içinde ceviz büyüklüğünde biraz tuz konur, tülbentin ucu üçlü fitil yapılır. Bu fitil bir tabak içinde bulunan zeytinyağının içine konur, zeytin yağı ile yağlanan fitil Mutlaka Meşe Kömürü ile tutuşturulur. Bu şekilde hazırlanıp yakılan Kandilin başında insanlar sabaha dek nöbet tutup onun sönmemesine çalışırlar. Fitili bekleyen kişi fitili söndürürse günahkâr sayılır. Fitil tutuşturulurken “Hül Cemaat (Topluluk) Şahı Merdan’ı uyandırıyorum” diye üç kez bağrılır.

 

1. Ölümün Duyurulması

Ölüm olayının ardından ev sahiplerine yardım amacıyla ve cenazenin çabuk kaldırılması için ve de cenaze namazının (secdesiz namazın) kalabalık bir topluluk tarafından kılınmasını sağlayabilmek amacıyla ölüm haberi, ölenin sevenlerine hemen duyurulur.

Ölümün duyurulması, oturulan yerleşim biriminin büyüklüğü veya küçüklüğüne göre değişmektedir. Kırsal yerleşim alanlarında ölenin yakınlarının ağlaması ile başlayan duyurulma süreci, olayı duyan komşuların ölü evinde toplanması ile başlar. Bundan sonra da ölenin yakınları ve komşuları ailenin acılarına ortak olmaya, onları avutmaya, ilk hazırlıkları yapmaya yardımcı olurlar. Bu arada ölen kişinin ailesi/yakınları ve komşuları gerekli yerlere olayı haber verirler.

Tahtacılarda ölünün gömülmesi (defin) hazırlığına hemen başlanır. Tahtacılarda yapılması gereken ilk iş kefeni hazırlamaktır. Tahtacı ölü için üç kat kefen hazırlar. Ölenin tenini örtecek kefenin ilk adına “yakasız gömlek” denilir. Bu kefenin ortası deliktir ve ölünün başından geçirilerek ölüye giydirilir. Ölüyü omuzlarından diz kapaklarına değin kaplar. Gömlek, ölenin cinsel organlarını da kapattığından, bu gömleğe “sır örtüsü (sır gömleği)” adı da verilir. Kalan iki kefen ölüyü, boydan ve enden olmak üzere, tümden kaplar. Başka bir deyişle kefen bir torba gibidir ölü bu iki katlı torbanın içine sokulur ve bu kefenler ölünün her tarafını dar olmayacak şekilde kaplar.

Kentlerde ve özellikle büyük kentler (İstanbul, Ankara ve İzmir) gibi yerleşim alanlarında ise, ölüm haberi ölen kişinin ailesi ve yakınları tarafından, telefon, telgraf, gazete ilanları vb. gibi kitle iletişim araçları ile duyurulur.

 

2. Ölüye Ağlamak / Ölenin Arkasından Ağlamak

Yakınlarını, sevdiklerine bir anda kaybedenlerin acı çekmeleri, ağlamamaları olanaklı değildir. Bu tepkilerde gayet doğaldır. Bu duygusallığın (ağlamanın ve üzülmenin) sonucu, duygu yoğunluğu ile ölenin arkasından şiirler/şiirimsi anlatımlar ortaya çıkarmıştır. (Bu tür üzücü olayların ardından, ağlamanın yanı sıra bu duygularını şiirsel bir anlatımla ifade etme insanoğlunun dolayısıyla bu toplulukların en genel özelliklerinden biridir.)

Torosların eteğindeki bir Tahtacı Köyü olan Kırtıl Köyünde, evladını (çocuğunu) kaybeden ana baba acılarını şöyle dile getirmişlerdir:

Havaslık eyledim yavru getirdim
O da hayal ile düşümüş meğer
Yavrumu gözümden ayıramam derdim
Çektiğim emekler boşumuş meğer

Anlımıza yazılan kara yazıdır
Allah’tan gelene kulu razıdır
Yavrusu olana bahar yazıdır
Yavrusu olmayana kışımış meğer

Bunu böyle yapan Zülcelal Hak’tır
Keramet deryası ihsanı çoktur
Yokladım yavrumu, yaresi yoktur
Yürek de yaresi beşimiş meğer

Beş gün evvel düşünü gördüm
Yaradan Allah’a sığındım kaldım
Dünyada yavrusuz durmam derdim
Ana ilen baba taşımış meğer

Bu gece bizlere bin yıl oldu
Çağırdı ahbapları, yanına geldi
Kendisi gitti de gelini kaldı
Uçurdum yavruyu kuşumuş meğer

Aman Allah yoramadım düşümü
Gaflet bastı, kaldıramadım başımı
Azrail’e aldırdım yavru kuşumu
Ölüm alayına başımış meğer

Alevilerce kutsal kabul edilen “Yedi Ulular”dan (yedi büyük ozandan) biri olan Pir Sultan Abdal bir kaza sonucu ölen oğlu için şu ağıtı söylemiştir:

Dinleyin aşıklar benim sözümü
Felek yaktı kül eyledi özümü
Elimden aldırdım körpe kuzumu
Her gün kıyamet oğlum diye diye

Bir gün kıyamet oğlum diye diye
Yakarım yakarım ateşim tütmez
Seslerim seslerim bülbülüm ötmez
Oğlumun hayalı karşımdan gitmez

Her gün kıyamet oğlum diye diye
Bir gün kıyamet oğlum diye diye
Pir Sultan’ım dünya fanidir fani
İnsana verdiler emanet canı

Dünyadan ahrete uludur yolu

Bundan gayrı yol yok dönesin geri.

 

Cenaze, Hak Döşeğinden alınarak “Teneşir” denilen ve yüksekliği 60-70 cm. kadar olan bir yere sırtüstü yatırılır. Ölü teneşire götürülürken Dede şu duayı yapar:

“Ber cemal-i Muhammed, kemal-i İmam Hasan, Şah Hüseyin, Ali’yi pir bilene verelim candan salevat (salevat getirilir). Dünya geçicidir, ahiret yurdu kalıcıdır. Tanrının hükmü yürüdü. Ulu Tanrı seni kutlu bir menzile yetirsin. Kabrin ışıklı, mekanın cennet olsun. Şah-ı Merdan seni sancağı altında saklasın, beklesin. Gerçeğe hü...”

Teneşirin etrafı güzel kokulu bir şey ile tütsülenir. Ölen “can”ı yıkanırken mürşidi, musahibi ve yakınları başında bulunur, daha fazla kimsenin bulunmasına izin verilmez. Ölünün göbeğinden (hanımlarda göğsünden) dizlerine kadar “edeb” yeri bir örtü ile örtülüp, elbisesi tamamen çıkarılır. Yıkayıcılardan biri su döker, diğer biri yıkar. Cenaze yıkayan, önüne bir önlük takar, ayaklarına çizme giyer.

Bu hazırlıktan sonra yıkayıcı “Besmele çekip, yani “Bismi Şah” deyip, yıkama için niyet eder ve şu sözleri söyler: “Bu ölüyü yıkamaya Allah rızası için niyet ettim” der. Yıkama işi bitinceye kadar “Ey esirgeyen, bağışlayan Allahım! Yargılamanı dilerim” diye dua edilir. Yıkama işi bitinceye kadar “Allah-Muhammed-Ali” ve “Oniki İmamlar”ın isimleri anılır. Ayrıca şu dua sözleri de söylenir:

Allah’tan geldik, yine Allah’a döneceğiz... Emir büyük yerden... Yargı Allah’ındır... diye, ölünün hatalarının affı için dua edilir.

Yıkayıcı, eline “Temizlik Bezi” denilen bir bez parçası (ya da eldiven) alarak örtünün altından önce “edeb” yerini yıkar ve bu bezi (ya da eldiveni) bir kenara koyar ve ikinci temiz bir bezle (eldivenle) abdest aldırmaya başlarlar:

a) Önce yüzü yıkanır.

b) Ağzını, burnunu yıkamaz; ancak, dudaklarının içini, dışını, burun deliklerini yıkanır.

c) Göbeğinin çukurunu sıvazlanır (bu üç kez tekrarlanır).

d) Sonra elleriyle kollarını birlikte yıkanır.

e) Başını da sıvazladıktan sonra, ayaklarını yıkanır.

Böylece abdesti tamamlanmış olur. Abdest aldırma işi bittikten sonra, cenazenin üzerine ısıtılmış su dökülür. Başı (ve varsa sakalı) “Hatmi” denilen kokulu bir bitki ile ya da sabunla taranmadan yıkanır. Sonra “sol” tarafa çevrilerek önce “sağ” tarafı bir kere; sonra da “sağ” tarafına çevrilerek “sol” tarafı da bir kere yıkanır. Bu biçimde “sağ” ve “sol” tarafları üçer kez yıkanır. Sonra yakınları yine dualar, düvazlar okuyarak üçer kez helallık suyu dökülür.

Bundan sonra cenaze, yıkayıcının göğsüne (veya eline veya dizine) yaslanılarak karnı hafifçe sığanır. Eğer bir şey çıkarsa diğer bir temizlik bezi ile ve su dökülerek temizlenir (yeniden abdest aldırmaya ve tüm vücudu yıkamaya gerek yoktur). Cenaze bol sabun ve suyla tertemiz yıkanır. Hakk’a yürüyen canın mürşidi, merhumun yarlıganması için dua eder, düvazimam okur, boydan boya üç kez (Allah, Muhammed, Yâ Ali) diyerek su döker. Her hizmet nazikçe yapılır. Yıkama işi bittikten sonra bir havlu ile kurulanıp, kefen gömleği giydirilir.

Elleri, ayakları, dizleri, burnu ve alnına “kafuru” sürülür. Eğer cenazenin saçları ve tırnakları uzunsa kesilmez. Kefenleme işi bitince, cenaze, dedenin okuyacağı dualar eşliğinde tabuta konur (iki kişi belindeki kuşaktan, ikişer kişi de baş ve ayaklarından tutarak). Normal koşullar altında erkek ölüyü erkek, kadını da kadın yıkamalıdır. Cenaze namazını, duaları “Dedeler” (mürşidler) ya da Alevi hocalar yıkar.

Tahtacılarda kefeni hazırlama işi tamamlandıktan sonra ölünün yıkanmasına geçilir. Ölü ısıtılmış su ile (ama kaynar değil) yıkanır. Ölen insan erkek ise erkek, kadın ise kadın tarafından yıkanır. Ölü yıkamak için dede veya mürebbi olmak zorunluluğu bulunmaktadır. Sıradan bir talip bile bu işi yapar. Yeter ki bu konuda bilgi ve becerisi olsun. Ama öleni yıkayan asla Sünni inançlı olamaz. Yıkama işlemine başlanmadan önce üç sabun torbası’nın içine avuca alınacak büyüklükte koni haline getirilmiş sabunlar yerleştirilir. Bunun yanında üç adet taharet bezi ile bir örtü ve üç kurutma bezi hazırlanır. Örtüyü önlük olarak kuşanan ölü yıkayıcısı ölünün tüm vücudunu sabunla yıkar ve iyice temizler. Ölüyü yıkayan kişi onun cinsel organlarındaki kılları (eğer kıllı ise) temizler. Ölen erkek ise ve sakallı ise sakal tıraş edilir ama bıyığa asal dokunulmaz.

Ölü yıkandıktan sonra, kurutma havlusu ile silinir ve ölünün konulacağı tabut ya da başka bir deyişle “sal ağacı” hazırlanır. Bu “sal ağacı” ölüyü taşımada kullanılır. Ölüyü tümü ile örten iki kefen bu “sal ağacına” döşenir. Yıkanan ölüye önce don ve gömleği sonra pijaması giydirilir. Bundan sonra Mutlaka çorapları giydirilir. En son olarak da elbiseler giydirilir. Bazı dedeler cenazeye elbise giydirilmeyeceğini, sadece ayıp yerleri gizlemek için don giydirileceğini söylerler. O yörelerde erkeklerin başına taç denilen bir başlık geçirilirken; kadınlara hem çelgi hem de yazma bağlanır. Sal ağacına mutlaka yastık konur ve bunun üzerine cenaze yerleştirilir. Bundan sonra ölünün çenesi kafası ile bağlanır. bu bağlama işine çene çatma adı verilir. ölünün kolları yan tarafa uzatılır. Bundan sonra ölünün sağ ayak başparmağı sol ayak başparmağının üzerine getirilip mühürleme işlemi yapılır. En sonunda da sır gömleği giydirilir.

Bundan sonra ölünün yakınları, akraba ve arkadaşları ölü ile vedalaşmaya ve helalleşmeye başlarlar. Vedalaşmada küçükler ölünün sağ elinden öperler. Öperken, önce sol, sonra sağ, sonra da yine soldan öpülür. Birinci öpüşte “Allah”, ikinci öpüşte “Muhammed”, üçüncü öpüşte de “Ali” denilir. Vedalaşma işi bitince kefen ayak ve baş tarafından bağlanır. Bazı tahtacılarda kefenlenen cenaze, adına ihram denilen kırmızı bir örtünün içine konur ve bundan sonra ceset sal ağacına yerleştirilir. İhram cenaze gömüldükten sonra mezarlıkta bırakılmaz eve getirilir.

Bu işlemler bittikten sonra ölüyü yıkayan kişi herkesin duyacağı şekilde Allahım bu mevtanın kusurlarını bağışla, ona geçen haklarımız helal olsun. Topluluk ölüye olan haklarını helal etsin der. Topluluk üç kez sorulan bu soruya üç kez “helal olsun” diye yanıt verir.

Tahtacılarda Cenaze namazını eskiden mutlaka Alevi olan birisi kıldırırdı. Ama namaz kıldırmayı bilen bir kişi yoksa cenaze namazı Sünnilerce de kıldırılabilir. Cenaze namazını kıldıracak kişi en öne geçer, halk onun arkasında üçlü, beşli ve yedili sıralar halinde saf bağlar. Dede/Baba ve bu konuda bilgili olan topluluk üyesi, Durdum divana uydum Kur’an-ı Azimşana Yönüm Kıbleye Kıblem Kabe-i Şerife dir. Bundan sonra topluluğa döner ve Canlar bu Mevtayı nasıl bilirsiniz? diye sorar. Halk bu soruya Allah rahmet eylesin diye yanıt verirse namazın kılınmasına geçilir. Eğer böyle denmezse namaz kılınmaz. Çünkü orası erlerin erenlerin meydanıdır. Nasıl cemde dede, canları meydana çekip topluluğun rızasını alıyorsa ve bu rızalık alınmadan canlar ceme giremiyorsa, cenaze de son yolculuğunda bu rızalığı almak zorundadır. Bu alınmadıkça cenaze namazı kılınmaz. Cenazenin darına duran canların en az dörtte üçü “Allah rahmet etsin diyecek” iyi biliriz diyecek. Eğer Allah rahmet etsin denirse cenaze namazının kılınmasına geçilir.

Dede/Baba ve bu konuda bilgili olan topluluk üyesi Allah için namaza-meyyid için duaya” dedikten sonra “Kadınsa kadın kişi niyetine, erkekse er kişi niyetine durdum divana uydum hazır olan imama Allahü ekber diyecek ellerinin baş parmaklarını kulak memelerinin alt ucuna dokundurup yana sallayacak ve ondan sonra “Süphaneke” duasını okuyacak, onun okunması bitince tekbir getirip, “Allahümme Salli”, “Allahümme Barik”, okunur tekrar tekbir getirilir. “Allahümme Semmit” duasının okunmasına geçilir, bu okunduktan sonra tekrar tekbir getirilir, tekbirden sonra selam verilir ve ölünün ruhu için “Fatiha” okunmasına geçilir ve “Fatiha” toplulukla birlikte okunur.

 

Hakk’a yürüyen (göçen) bir “can”ın bedenini herhangi bir örtü ile “kefenleme” uygulaması, Anadolu’da yaşayan tüm Alevi topluluklarında vardır. Bu, hayatta olan canlara bir görevdir. Cenaze yıkandıktan sonra kurulanır ve kefenlenir. Erkek kefeni üç parçadır; “Gömlek”,”eteklik” ve “sargı”. Kefenin beyaz olması ve üç parçadan meydana gelmesi dinsel gelenektir. Fazla bez bulunmadığı durumlarda kefen tek parça da olabilir. Kadınların kefeni ise beş parçadan meydana gelir ve erkek kefeninin üç parçasından başka kadınların, “baş örtüsü” ile “göğüs örtüsü” vardır.

Kefen için alınan beyaz patiska veya bezden, yukarıda sayılan beş parçadan başka “temizlik bezi” ve “bağ” parçaları da kesilerek alınır.

 

Kefen, ölüye sarılmadan önce güzel kokularla tütsülenir. Önce “sargı” tabuta veya kilim üzerine yayılır. Onun üzerine de “eteklik” serilir. Kurulanan cenaze, “gömlek” giydirilerek “sargı” üzerine uzatılır. Cenaze erkek ise, etekliğin sol tarafı alta, sağ tarafı üste gelecek şekilde eteklik ölüye sarılır. Sonra, sargı da aynı bu şekilde sarılarak baş ve ayak uçlarından uzayan fazlalıklar bağlarla bağlanır. Eğer kefenin açılmasından korkulursa, belinden de bunun için kesilmiş bulunan bağ ile bağlanır. Bu bağlar, kabirde çözülür.

Cenaze kadın ise ve saçları da uzun olursa, saçları ikiye ayrılarak “gömlek” üzerinden göğsü üstüne konur. Onun üzerine, yüzünü de örtecek şekilde “baş örtüsü” örtülür, üstüne de “eteklik” sarılır. Etekliğin üzerinden “göğüs örtüsü” bağlanır. Daha sonra da “sargı” sarılır. Göğüs örtüsü sargı üzerine de bağlanabilir. Cenaze kefene sarıldıktan sonra yüzü açılır, yakınları ziyaret eder, sonra yine kapatılır.

Önce dış kefeni (sargı) temiz bir yere (gasil yerindeki masaya) serilir. Onun üzerine iç kefeni (eteklik) ve onun üzerine de gömlek döşenir ve cenazenin üzeri örtülü olduğu halde, teneşirden kaldırılıp tabut içine ve arkası üzerine yatırılıp, başına, sakalına ve çevresine kokulu şeyler serpilir. Önce soluna, sonra sağına kefen kapatılır. Baş, ayak ve bel kısmı bağlanır.

Kadın cenazede de “eteklik” ve “sargı” erkekte olduğu gibi sol tarafları alta gelecek şekilde sarılır. Burada dikkat edilecek husus, “eteklik” ve “sargı”yı ayrı ayrı sarmaktır. Yani, önce “eteklik” ve sonra da “sargı” sarılır. Kefenin beyaz pamuk bezinden olması daha iyidir. Bugün adet olan patiskadır. Kadınlar için ipekli veya desenli kumaştan da kefen yapılabilir. Kefenlerin -olanak oranında- ölünün sosyal durumuna denk olmasına dikkat edilir. Henüz ergenlik yaşına gelmemiş (kız çocuk 9, erkek çocuğu 12 yaşını doldurmamış) olanlara, kefenleri sadece “eteklik” ve “sargı” olabilir. Ancak, gömleğin de olması daha iyi olur. Herkesin kefeni kendi malından sağlanır. Kefen masrafı, borç ve vasiyetlerden önce gelir. Cenaze kefene konulduktan sonra ölenin yüzü açılır. Ölünün akrabaları ve dostları onu ziyaret ederler. Ziyaret yapılırken kesinlikle ölünün cesedi ve kefeni üzerine göz yaşı dökülmez. Ölünün bedenine dokunulmaz. Ziyaret bittikten sonra kefen kapatılır.

Çepnilerde cenaze iki kefenle sarılır. Birinci, kefen arka tarafı cenazenin topuklarına, ön tarafı da diz kapaklarına kadar ölçülerek kesilir, ki buna Çepnilerce “Sitir bezi”derler. Bu kefenle cenaze sarılır ve ayrıca ölünün başına bir de “takke” yapılarak geçirilir. İkinci kefeni de mâlûm olan şekilde keserek birinci kefenin üzerine sararlar.

 

Helallık hem evinin önünde hem de cenaze namazı kılınırken alınır. Bu, yakınlarının ve komşuların rızasını almaktır. Hakk’a yürüyen bir canın aklanır. Önce “Dede”/“Baba” ya da bu konuda bilgili olan herhangi bir can, cenazenin huzurunda, toplumun karşısında önce bir konuşma yapar.

Dede, güzel bir konuşma yaptıktan sonra “Helallık Almak” için canlara şöyle seslenir: “Canlar! Hakk’a yürüyen bu er’i (ya da bacı’yı) yaşamı süresince nasıl bilirsiniz?” Cemaat: “İyi biliriz. Allah rahmet eylesin.” Dede: “Bu canımızın Hak-Muhammed-Ali yoluna inanmış, Ehl-i Beyt dostu bir kardeşimiz olduğuna tanıklık eder misiniz?” Cemaat: “Ederiz.” Dede: “Üzerinde eğer hakkınız varsa helal eder misiniz?” (Helal eder misiniz? Diye üç kez sorar). Cemaat: “Helal olsun.” Dede: “Helal olsun diyen dillerden Hak-Muhammed-Ali razı olsun!” der, duaya başlar. “Esirgeyen, bağışlayan Allah’ın adıyla, can-ı dilden diyelim bir Allah... Allah... Ulu Tanrı kitabında buyuruyor ki: Hak’tan geldik, yine Hakk’a döneceğiz. Her nefis ölümü tadacaktır ve sonra bize döndürüleceksiniz...Ey yüceler yücesi Tanrım! Yönünü sana çevirmiş, Hak’tan gelmiş Hakk’a giden, seni Bir bilen, Hazret-i Muhammed’i hak peygamber ve mürşid, Hazret-i Ali’yi veli ve rehber bilen, Ehl-i Beyt’e bağlı olan bu can kulunu İmam Hasan, Şah Hüseyin aşkına cehennem narına, kabir azabına uğratma. Yürüyen ruhunu şad, mekanını cennet eyle. Bilerek, bilmeyerek işlediği kusurlarını affeyle, Ey Tanrım! Muhammed Mustafa’nın ve Ehl-i Beyti’nin şefaatine eriştir. Allah... Allah... Allah, Muhammed, Ali... Pirim Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, Oniki İmamlar, Hakk’a yürüyen canımızın geride kalan yakınlarına, yol kardeşlerine sabretme gücü ve sağlıklar vere. Burada bulunan bütün canların geçmişlerine rahmet eyleye. Hepimiz bu halle hallendiğimizde; Rabbim Allah, Peygamberim Hazret-i Muhammed, rehberim Aliyyel Mürteza diyerek ömrümüzü tamamlamayı nasip eyleye. Hakk’ın huzurunda, Ulu divanda, sorgu gününde yardımcımız ola. Dem Ali, sırr-ı Nebi, Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli, Kerem-i evliya, gerçekler demine hü mü’mine Ya Ali... Hakk’a yürüyen canımızın ruhu için el-Fatiha...” Cemaat Fatiha okur. Helallık alınıp, dua edildikten sonra, sıra “Cenaze Namazı”na gelmiştir.

Cenaze işlerinin yürütülebilmesi için öncelikle Hakk’a göçen canın evinden çıkartılması gerekir. Mefta evden çıkartılırken mutlaka başı öne getirilerek çıkarılır.

 

Ölüm, ne babayı bırakır ve de evladı alırkor.
O öyle bir geçittir ki, herkes oradan geçmeye mecburdur”.

Hz. Ali

Cenaze namazında rüku ve secde bulunmadığı için, “secdesiz namaz”da denmektedir. Seyrani şiirinde cenaze namazı ile ilgili şöyle görüşlerini dile getiriyor:

Çal Seyrani, durma sazı
Hakk’a sen eyle niyazı
Sana secdesiz namazı
Kısmet olan kılar bir gün

Hakk’a yürüyen (ölen) her “can”ın cenazesi için (kadın-erkek-çocuk) toprağa verilmeden önce cenaze namazı kılınır ve dua edilir. Cenaze namazı kılmak, cenaze sahipleri ve cenazeyi duyanlar için kutsal bir görevdir. Cenaze namazı ayakta, Allah rızası niyetiyle ve dört tekbir ile kılınır. Cenazenin erkek, kadın veya çocuk oluşuna göre “niyet” yapılır ve “tekbir” ile eller bağlanır. Tekbirleri, Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan ve cemaatin önünde yer alan kişi sesli, cemaat sessiz alır. Kefene sarılmış, tabutlanmış cenaze, başı batıya, ayakları doğuya gelecek biçimde “Kerbela” tarafa konulur ve niyet ederken ölü için olduğu belirtilmelidir.

Tabut, musalla taşı üzerine konulduktan sonra, Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi ölünün göğsünün hizasında, Kerbela’ya doğru durur. Cemaat Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişinin arkasında düzgün saflar halinde durur. Sıra, cenaze namazı kılmaya gelmiştir. Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi, ölünün kadın mı, erkek mi, ya da kız çocuk mu, erkek çocuk mu olduğunu yüksek sesle belirtir ve namaza başlamak için cemaate şu bilgileri verir:

Ey cemaat! Canlar! Saflarımızı sık ve düzgün tutalım. Cenaze namazı dört Tekbir ile ve ayakta kılınır. Birinci Tekbir’de , Tevhid kelimesi, ikinci Tekbir’de Salevat duaları, üçüncü Tekbir’de cenaze için dua okunur, dördüncü Tekbir’den sonra selam verilir. Bileniniz duasını okusun, bilmeyeniniz (Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali) desin, Oniki İmamları ansın...

Cenaze namazına başlamak için, Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi cemaate şöyle seslenir:

“Allah rızası için salâta, Muhammed Mustafa ve Ehl-i Beyt için salevata, Hakk’a yürüyen er kişi(ya da: Bacı kişi/erkek çocuğu/kız çocuğu) için duaya, Gönlümüz Oniki İmam’a, Er kişi (ya da: Bacı kişi/erkek çocuğu/kız çocuğu) niyyetine, dört tekbir ile uyun hazır olan imama.” deyip, birinci Tekbir’i alır, namaza başlanır. Tekbir’i, Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi açıktan (sesli) olarak, cemaat de sessiz (içinden) alır. Cenaze namazında selamlamadan sonra, cenaze namazı kıldıran Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi ellerini kaldırarak:

Ber-cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, Şah Hüseyin, Ali’yi pir bilene verelim candan salevat”, der, tüm cemaat salevat getirir. Sonra: “Cenaze namazı, niyaz ve dualarımızın Ulu Dergah’ta kabulü ve Hakk’a yürüyen bu canımızın ruhu için, Allah rızası için el-Fatiha...” diyerek, cemaatin Fatiha okumasını ister (Fatiha’nın Arapça’sını bilmeyenler, bu kitapta bulunan Türkçe anlamını okurlar).

Cenaze namazı böylece kılınıp sona erince, Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi “Bismi Şah... Allah, Muhammed, Ya Ali” deyip, tabutun baş tarafından tutar kaldırır ve orada hazır bulunan canlar da sıra ile cenazeyi (düvaz ve dualarla) taşıyarak yerine kadar götürürler.

Çepnilerde namaz âdet olmadığı için cenaze namazı da yoktur ve cenazeyi, namaz kılmadan kaldırmaktadırlar.

 

Alevi topluluklarında tüm yakınların ve tanıdıkların ölene karşı son ve en önemli görevlerden biridir, cenaze törenine katılmak. Bir cenazenin namazında, taşınmasında ve gömülmesinde ne kadar fazla can yer alırsa ölen ve topluluk üyelerinin uyumu da o kadar fazladır. Cenazeyi bekletmeden en kısa zamanda toprağa vermek bir gelenektir.

Cenazeyi taşımak işlemi şöyle yapılır: Tabutu tutmak/kaldırmak isteyen önce tabutun ön sol kolunu sağ omzuna alır ve on adım kadar götürür. Bundan sonra, tabutun sol arka kolunu sağ omzuna alarak on adım götürür. Daha sonra tabutun sağ ön kolunu sol omzuna alarak on adım götürür. Tabutun sağ arka kolunu sol omzuna alarak on adım daha götürdüğünde üzerine düşen görevini yapmış olur. Böylece sağ omuz ve tabutun önünden başlamak üzere tabutun dört yanında onar adım yürüyerek kırk adım atmış olur. Bu, normal sayıda cemaat olduğu zamandır. Cemaat az olur veya mezarlık uzak olursa taşıma işlerine tekrar tekrar katılmak gerekir. Tabutu seri bir biçimde, sallamadan götürmeli, izleyenler mümkün olduğunca sessiz olmalıdır.

 

Cenaze ile ilgili işlemler sürdürülürken, bir yandan da ölenin konulacağı mezar da hazırlanmaktadır. Ölen kimsenin cinsiyeti, burada son derece önemlidir. Çünkü, ölü erkek ise mezar aşağıya doğru, kişinin dik ve yere bastığı varsayılarak erkeğin yerden göbeğinin yüksekliğine kadar; kadın ise, yerden göğsünün yüksekliğine kadar ve boyunun uzunluğu da dikkate alınarak doğudan batıya doğru kazılır. Yani ölünün gömüleceği kabir (mezar), uzunluğuna ve derinliğine kazılmış bir çukurdur. Mezarın boyu, ölünün boyu kadar, derinliği de göğüs yüksekliği kadar olarak kazılır ve “lahit” yapılır. Lahit, kabrin alt kısmında “Kıble”ye doğru açılan oyuktur. Kıble tarafında kalan bölüm 30-40 cm. toprak altından içeriye doğru kazılır. İçeriye oyulmuş bu bölüme “sapıtma” ya da “koytan” denilir. Ölü işte bu oyulan kısma konulur.

Ölünün cenaze namazı kılındıktan sonra, son aşama olan “gömme” yani “defin” aşaması başlar. ölü, Sal ağacı üzerinde ve omuzlar üzerinde mezarına getirilir. Cenaze mezarlığa getirildiğinde omuzlardan indirilmeden oturulmaz. Ancak ölü yere indirildiğinde işi olmayanlar oturabilirler. Tahtacılarda ölen genç ise arkadaşları, uzun sırıklar üzerine renk renk kumaş parçaları, mendiller, çiçekler bağlarlar ve bu sırıklar bayrak gibi cenaze konvoyunun önünde taşınır. Sırıklarda bulunan renklerin çokluğu ölen delikanlının sevilen bir insan olduğuna kanıtlar.

Mezarlıkta, kabrin tabanına bir “döşek” serilir. Boylamasına doğudan batıya doğru kazılan mezarın batı yönüne güneybatı ile kuzeybatıyı birleştirecek şekilde Yastık konulur. Sonra, Sal ağacı açılır ve yakınları tarafından Sal ağacından alınan ölü, üç kişinin yardımı ile mezara indirilir. Kadını kabre kendi mahremi, yani, kendisine nikahlanması mümkün olmayan kişiler indirirler. Erkek cenazeyi ise yakınlarının indirir. Cenaze kabre konulacağı zaman birkaç kişi kabre inerek kabrin kıble tarafından cenazeyi, tabutta olduğu gibi alır, kabre indirip yüzü kıbleye çevrilmiş olarak sağ tarafına yatırırlar. Kıbleden tarafa gelen yere yumuşak toprak konur ve düzeltilir. Baş kısmı batıya ve yüzü yukarıya gelecek şekilde mezara indirilen ölünün vücudu ile başı hafifçe kıbleye çevrilir. Ölünün kefen bağları da bu arada çözülür. Cenazeyi kabre indirirken de: “Bismi Şah ve alâ milleti Resulillah” (Yüce Tanrı’nın adıyla, Tanrı Elçisi’nin ve Ehl-i Beyti’nin inancıyla seni toprağa veriyoruz) sözleri tekrarlanır. Kefen baş ve ayak kısmından bağlanmış ise, bağlar çözülür.

Ölen kişi, yaşamında çok hırslı ve cimri olarak tanınıyorsa, “gözünü toprak doyursun” denilerek onu mezara indiren kişiler tarafından gözüne birer tutam toprak atılır. Bu uygulamadan sonra, mezarın tabanı ile kuzey duvarının kesiştiği çizgiden başlayarak, uç ve dip kısmı bu çizgiye, diğer ucu yukarıya ve mezarın güney duvarına gelecek şekilde tahta ile doğusundan batısına kadar bir boydan bir boya döşenmesi yapılır. Mezarın açılmasında çalışanlardan ilk kazmayı ya da çapayı vuran sonra da üçüncü kazmayı vuran toprak atar. cenaze kabre indirilince köylerde derhal toprak atılmaz. Köpek ve sair yırtıcı mahlûkatın cenazeyi çıkarmamaları için öncelikle üzerine bir yük dikenli çalı atılır ve iyice bu çalılarla cenazenin etrafı ve üstünü sıkıştırıp örtükten sonra bir sıralama yapılmadan herkes toprak atmaya başlar. Bazı yörelerde ilk toprak musahip tarafından atılır ve atılırken, Allah, Muhammed, Ali denilir ve üç avuç atılır.

Ölü kabre bu şekilde yerleştirildikten sonra üstü, kerpiç, tahta ve benzeri şeylerle kapatılır. Bunların üzerine toprak atılarak gömme (defin) işlemi tamamlanır. Kabir, yerle aynı hizada olmayıp biraz yüksek yapılır. Mezar tamamen toprakla kapatıldıktan sonra, yerle aynı düzeyde tutulmaz ve bir balık sırtı yapılarak, mezar öteki yerlerden ayrılır. Mezarın baş tarafı olan batı yönü ile ayak tarafı olan doğu yönüne birer tahta dikilir. Ölünün baş tarafı olan batı yönüne dikilen tahtada onun babasının adı, kendi adı ile soyadının yanı sıra, doğduğu ve öldüğü tarihleri içeren bilgiler yazılır. Bu tahtaya, baş tahtası ya da hece taşı denilir ve ölünün ayak tarafından çözülen kefen bağı, baş tahtası na bağlanır. ölünün ayak tarafı olan doğu yönüne dikilen tahtaya da onun kefeninin baş tarafından çıkan kefen bağı bağlanır. Her iki tahtanın arasına gerilen bir ip üzerine, renk renk çaputlar ile çiçekler bağlanır. ölünün gömülmesini kapsayan bu aşama böylece tamamlanır.Ölünün üzeri örtülünce, bu cenazenin ve diğer canların ruhu için oturarak Kur’an ve düvazimam okunur ve sonunda ölünün günahlarının bağışlanması için dua edilerek bu göreve son verilir. Sevabını ölünün ve bütün geçmiş canların ruhlarına hediye ederler.

 

Gerçekte, Alevi inancında “telkin” diriye verilirken; günümüzde ölüne telkin verilmektedir. Toplumsal etkileşim nedeniyle ve farklı kültürlerdeki geleneklerin etkisi altında kalan topluluk üyelerinde, ölüye telkin uygulaması da yer etmiştir. Alevi toplulukları ibadetlerinde okudukları deyiş, düvazimam, gülbank, mersiye ve dualarını yüzyıllardır Türkçe olarak okumuşlardır. Ancak kendileri ile birlikte ülkede yaşayan öteki yarımdan (Sünnilerden) etkilenerek ve resmi din anlayışınca asimilasyonu sonucunda okudukları bazı dualar bugün Arapça’dır. Halk alışkanlık haline getirdiği bu adetler, günümüzde belli ölçülerde yerleşik bir hal almıştır. Definden sonra halk mezarın başından ayrılırken, mürşid mezara doğru yüksek sesle şu telkinde bulunur:

Bismi Şah... Ey (.........................)oğlu/kızı (.......................) (burada üç kez, ölünün annesi ve kendi adı söylenir)! Yaşamında sürekli söylediğin ve kabul ettiğin şekilde şunları söyle: Bilirim ve bildiririm ki Allah’tan başka Tanrı yoktur. Yine bilirim ve bildiririm ki Hz. Muhammed, Allah’ın kulu ve elçisidir. Ve tanıklık ederim ki Şah-ı Velayet İmam-ı Ali Tanrının velisidir. Kuşkusuz cennet gerçektir, cehennem gerçektir. Kıyamet günü gerçektir. Bunda kuşku yoktur. Ulu Tanrı kabirlerde bulunanları muhakkak diriltip mahşer yerinde toplayacaktır. İlk söz verişini unutma ve ikrarından dışarı çıkma. Hatırla ki: Rab olarak Allah’a ,din olarak İslam’a, peygamber olarak Hz. Muhammed’e, imam olarak Hz. Ali’ye ve mü’minlerin kardeşler olduğuna razı bulunmuş idin. Ey (.............................)! (Üç kez hitap edilir).De ki: Allah’tan başka Tanrı yoktur. Ona sığındım. O büyük Arş’ın sahibidir. De ki: Rabbim Allah’dır, dinim İslam’dır, peygamberim Hazret-i Muhammed’dir, İmamım Şah-ı Velayet Aliyyel Mürteza’dır. Allah seni sözünde durucu kılsın ve doğru olan yola götürsün ve seni sevdiklerinle birlikte rahmetinin gölgesinde saklasın. Ey Ulu Tanrım! Bu ölüyü yalnız bırakma. Sen, sahip çıkanların en hayırlısısın.

Telkini verdikten sonra, mürşid de kabristandan ayrılır.

 

Ölüm, insanoğlu için dayanılması en zor acılardan biri olarak, ölenin yakınlarına çok büyük acı verir. Ölüm, başına gelenlere acı verdiği için, onların bu acısı etrafındaki canlar tarafından paylaşılır ve teselli edilir. Böyle anlarda insanın, teselliye, maddi ve manevi yardımlara en çok muhtaç dönem olduğunu kabul eden topluluk üyeleri, ölenin ailesi ve yakınlarına taziyede bulunurlar. Taziye, ölenin yakınlarını ziyaret edip acılarını hafifletici söz ve davranışlarda bulunmak, onların acılarını paylaşmaktır. Teselli ve taziye; “Hüküm Allah’ındır, Allah sabır versin, Allah’tan geldik yine O’na döneceğiz, Allah rahmet eylesin, Miracı mübarek olsun, mekanı cennet olsun, Allah başka acı göstermesin, başınız sağ olsun...” gibi sözlerle yapılır.

Bir kimsenin başına ölüm ve benzeri acılar geldiğinde olgun insanların, güzel sözler söylemesini bilenlerin, özellikle Dede/Baba gibi inanç önderlerinin onu teselli etmesi, acısını hafifletici, sabrı öğretici, öfke ve heyecanı yatıştırıcı sözler söylemesi gelenektir. Bizzat görüşme olanağı olmadığında telefon, telgraf ve mektupla da taziyede bulunur. Teselli ve taziyede en büyük görev, mürşid ve Dedelere düşer.

Ölenin yakınları yapmaları gereken en önemli işleri dahi bu dönemde yapamazlar. Ölü evinin işlerinde yardımcı olmak için herkes seferber olur ve vefat edenin ailesine yemek yapıp götürülür. Çünkü ölü evini yemek yapmaktan alıkoyan büyük bir üzüntü hakimdir. Bu yardım ve davranışlar da bir çeşit taziyedir. Taziye çoğunlukla ilk üç günde yapılır. Çünkü üç günden sonra yapılan taziyeler, kapanmak üzere olan yaraları tekrar açabilir. İlk taziye, ölü toprağa verildikten sonra, mezarlıktan ayrılırken yapılır. Sonra topluca ölenin evine gelinir, dualar okunur, canlar yine başsağlığı dileyerek ölü evinden ayırırlar.

Amucalarda cenaze evinden mezarlıkta çalışanlara irmik helvası, söğüş pişirilmiş bir horoz, peynir, ekmek gönderilir. Buna “mezarlık ekmeği” adı verilir. Bazen mezar kazımı, tabiat şartlarından dolayı uzun sürebilir.

 

Cenaze ile birlikte getirilen su , mezarın baş kısmından başlayarak ayak ucunda bitirmek koşuluyla dökülür. Mezara örtülürken herkes toprak atmak ister. Kimse birbirinin elinden küreği almaz, yere bıraktırır öyle alır. Eskiden su dökene para verildiği söyleniyor. Bu gün bu uygulama bırakılmıştır. Ayrıca mezara üç sabah gün doğmadan su dökülmesi yapılır. Bu sular meftanın yıkandığı yerde yanan mumların altındaki sulardır. Eskiden vefat edenin bir doktor kontrolü olmadığından toprağın serinliği ile kendine gelebilir diye gidilmiş olabileceğini düşünülmüş olabilir. Zaman zaman bu tür olaylara rastlanılması olanağını düşündüklerinden bu uygulamaya devam ede gelmişler. Aslında toprağın pekişmesi için yapılan gelenektir. Yağışlı hava bile olsa su dökmeye gidilir.

 

Mezarlıkta iş bitince tüm gelenler topluca dağılmadan cenaze evine gidilir .Cenaze yakınları gelenlerin dağılmaması için gerekli ikazlar ile gelmeye ikna ederler. mezarlık inişinde meftanın yakınlarından biri tarafından şeker dağıtılırmış. Can aşı geleneğinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır.

Amucaların da meftanın evinde kurban, helva , pilav, hoşaf ve yemek çeşitlerinden oluşan hazırlık tüm gelenlere verilir. Yemekten önce 2 veya 3 kaptan tüm gelenlerin elleri yıkatılır. Bu kaplar cenazenin ardından mezarlığa gidenlerin döneceği yola ters olarak kapatılır. Hizmet edecekler koşarak gelip bunlara su doldurur. Su dökme işlemi hiç kesilmeden devamlı dökme şeklinde yapılır. Giderken elleri yıkatılırken aynı uygulama yapılır. Havlu ile elleri sildirilir.

Gelenler giderken "Allah sabırlar versin ,Başınız sağ olsun, yedik içtik Allah kabul etsin" diyerek ayrılırlar. Akşama yapılacak üçü için, bir veya iki kişi tarafından köy halkı üçüne çağrılır. Bu yaslı ev için yalnız kalıp üzülmemesi için bir avunma şeklidir. Cenaze evinden ayrıldıktan sonra komşular ve akrabalar tarafından ölenin kaldığı oda, el birliği ile acele olarak badana edilirmiş. Tarikata devam edenler de toprağa düştüğü gecenin akşamına yapılan toplantıya “üçü” adı verilir. Yedisinde de en yakınları toplanır. Kırkı yapılır. Köylerde üçü akşamından başlayarak topluca kadınlar tarafından “tebareke” okunur. Bu 7 gün süre içinde yapılır. Ufak çapta mevlit yapılır. Cenazeye talkın veren Dedeye/Babaya daha sonra uygun bir zamanda “talkın sabahı” adı altında, evden yeni veya yenice bir tabak verilir. Bu kap bakırdan olurmuş genelde. Vefat edenin giysilerinin tümü toplanır, yıkanır ve en yakın dostuna verilir. Cenazenin elbiseleri yıkanmadan önce 41 adet taş toplanıp yıkanacak suya atılırmış. Taş toplama işlemi 41’den geriye sayılarak yapılırmış. Kırkıncı gecesi mevlit okutulur. Aynı işlem 52’sinde yapılır. Vasiyeti varsa “devir” denilen tören yapılır. Buna günümüzde “ıskat” diyorlar. Daha çok dini eğitim görmekte olan kişiler arasında bir miktar paranın paylaşılmasıdır. Bu kişiler dualar okuyarak bu parayı kabul ettiklerini belirtirler. Bu tören yaklaşık 10 kişinin dizleri üzerinde duaları ile biter. Sonunda paralar eşit olarak dağıtılır. Tüm tanıdıklar yemeğe çağrılır. Davet edilme köylerde kadın veya erkekler tarafından çağırma ile olmaktadır. Gelenlere yemek verileceğinden bir gün öncesi hizmet edecekler gelir, gerekli hazırlığı yaparlar. Hizmet edecekler hizmet gününden bir gün önce haberdar olurlar, yani çağrılırlar. Amucalarda mevlüt de yemekli yapılmaktadır.

Senesinden bir gün evvel taş dikilmesi genelde yapılmaktadır. Buna katılanlara yemek verilir. Buna mezarlık ekmeği de denilir. Vefat edenin eşyalarından, sonra, sevdiği birine veya fakire kişinin belli biri olması fark etmez,bir kat yorgan yastık ve iç çamaşırı alıp verilir. Ayakkabıları üçü gecesine kadar yani o gün birine verilir.

 

Amucalarda vefat edenin yakınları ardından hayır işleri icra ederler. Bu kişilerin maddi yönü ile orantılıdır. 40 gün içinde lokma yapıp dağıtırlar. Bu sure içinde meftanın gelip dolaştığına inanılırmış.40 gün süresi içinde her gün bir kişiye süt götürülür. Bu kişinin sevdiği biri olabileceği gibi ,fakir bir kişi de olabilir. Ayrım söz konusu edilemez. Son gün, kırkıncı gün, süt ile birlikte tas ve bir kaşık bırakılır. Bazı hali vakti iyi olanlar çeşme ve benzeri şeyler yaparlar. Bu vesile ile toplumun bazı gereksinimleri karşılanmış olur.

 

Ölümün üçüncü, yedinci ve özellikle kırkıncı günü “hayır yemeği” verilir, düvazimam, mersiye ve dualar okutulur, sevabı Hakk’a yürüyen canın ruhuna armağan edilir. Ayrıca ölünün birinci yıl dönümünde yine hayır yemeği verilir ve istenirse mezarı yapılır.

Kırkıncı gününde verilen “hayır yemeği”nde bir kısa “cem töreni” de düzenlenebilir, sazla deyiş, düvazimam, mersiye okunur, cem erenlerinden helallık istenir, borçları ya da alacakları varsa ödenir. Bu cem’e “dar’dan indirme erkanı” denir. Törenin sonunda mürşidi, ölen canın ruhunun sevinçli olması, kesilen kurbanın ve okunan düvaz ve gülbankların kabul olması için dua eder. Yemekten sonra, sofra duası eder:

Allah Allah... Nimet-i Celil-ullah, bereket-i Halil-ullah, şefaat Ya Resûlallah! Bu gitti ganisi gele, Hak-Muhammed-Ali berekatını vere. Yiyene helal, yedirene delil, cennet taamı, kudret honu ola. Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula. İmam Hüseyin dualarımızı Ulu Dergahında kabul eyleye. Hakk’a yürüyen kardeşimiz (...........................)’in ruhu şad, mekanı cennet ola. Geride kalan yakınlarına sabırlar ihsan eyleye. Soframız dolu, yardımcımız Ali ola. Ağrı, acı, elem, keder vermeye, ağzımızın tadını bozmaya. Dil bizden, nefes Hazret-i Hünkar’dan ola. Dem Ali, sırr-ı Nebi, Pirimiz-üstadımız Hünkar Hacı Bektaş Veli, Kerem-i evliya, gerçekler demine hü mü’mine Ya Ali...”

Deyişler ve mersiyeler okunduktan sonra, dar’dan indirme ceminin asıl ibadet bölümüne devam edilir. Cem törenlerinde olduğu gibi, “salevat”dan (Dede okur: “Evvel baştan Muhammed Mustafa’ya ve Ehl-i Beyti’ne salevat!..”Cemaat hep bir ağızdan salevat getirir: “Allahım! Muhammed Mustafa’ya ve Ehl-i Beyti’ne niyaz ve selam olsun.”) başlayarak sırayla “cem mühürleme” (Dede cemaate 3 kez şöyle seslenir: “Değerli canlar! Cemimizi mühürledik. Allah’ın emriyle bir hisar yaptım. Cebrail’in mührü ile mühürledim. Hasan, Hüseyin’in kilidi ile kilitledim. Ya Ali, bu cemaati sana ısmarladım. Verelim Muhammed Mustafa’ya candan salevat...” Tüm cemaat, salevat getirir.), “nâdi ali” (Dede, duayı okur: “Nâdi Aliyyen mazhar-ül-acaib Tecidühû avnen leke finnevâib Li ilallahi haceten külli hemmin ve gammin seyenceli Bi nûr-i azametike Ya Allah Ya Allah Ya Allah Ve binûr-i nübüvvetike Ya Muhammed Ya Muhammed Ya Muhammed Ve binûr-i nübüvvetike Ya Ali Ya Ali Ya Ali Edrikni edrikni edrikni Ve aleyhâ muhavveli La feta illâ Ali la seyfe illa Zülfikar Her bir kazayı, belayı def eder Perverdigâr La feta illa Ali la seyfe illa Zülfikar Yezid’in boynundan gitmesin tîğ ile teber La feta illa Ali la seyfe illa Zülfikar Müminin gönlünden gitmesin leyl-ü ve’nnehar İmam Cafer Buyruğu’nda budur muteber La feta illa Ali la seyfe illa Zülfikar.” Ey inanan can!Ali’yi çağır, o üstün kerametlere sahip olanı, sıkıntıların için ondan yardım görürsün, her türlü keder ve acı, senin ululuğunla dağılır ey Tanrı, senin peygamberliğin hürmetine de ey Muhammed, senin veliliğin hürmetine de ey Ali. Ey Hasan ve Hüseyin’in babası, ey Ebû Türâb, sorunlarımızı çöz ey veliler velisi. Ey yücelikler sahibi, ey Mürteza, ey Şah-ı Merdan Ali.”), “bağışlama” (“.”) “tevbe” (Dede: Ey cem erenleri! Ulu Tanrı, Tevbe Sûresinin 119. Ayetinde “Ey mü’minler! Allah’tan sakının, doğrularla beraber olun” buyuruyor. Geliniz öz gönül birliği ile O’ndan yarlıganmamızı dileyelim: Tevbe günahlarımıza estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah! Ya Rabbi, doğduğumuz günden bu ana gelinceye kadar eğer bilerek bilmeyerek işlediğimiz kov, gıybet, hata, isyan, küçük ve büyük günahların hepsine can-ü gönülden tevbe ettik pişman olduk. Bir daha işlemeyeceğimize tevbe estağfirullah. Kul kusur işler, sultan bağışlar. Tevbe estağfirullah. Evvelimiz Adem atamızdır, sonumuz bizim peygamberimiz iki cihan serveri Muhammed Mustafa (S.A.V.)’dır. Bu ikisi arasında her ne kadar peygamberler, veliler, nebiler, gerçek erenler geldi geçti ise hepsi haktır, hepsine inandık, iman getirdik. Elhamdü lillâh elhamdü lillâh. Dinimiz İslam, kıblemiz gönül kâbesi, kitabımız Kur’an, mezhebimiz İmam Cafer-i Sadık Mezhebi. Hak lâ ilâhe illallâh, Hak birdir, Muhammed resûlullâh, Emir-ül-mü’minin Ali veliyyullah. İlâhi ilâhi farzdır ilâhi, tâlibin kalbinde farzı ilâhi, Oniki İmamlar rehberdir Sultan Hatâyi. Kalbimizle severiz ol güzel Şahı dedikten sonra, Tevbe Düvazı’nı okur.)ve “istiğfar” (Can-ı dilden, can-ı gönülden diyelim bir Allah Allah... Allah, Muhammed, Ali, Hünkar Hacı Bektaş Veli. Yetişe, ulaşa, dilde dilekleri, gönülde muratları vere. Kazalara, belalara kalkan ola. Oniki İmamlar cemalinden, nûrundan ayırmaya. Her gönülde bir murat vardır: Murat isteyenin muratlarını, dilek isteyenin dileklerini ihsan eyleye. Cümlemizi sancağının altında saklaya, bekleye. Hastalarımıza şifa, dertlerimize deva, borçlarımıza eda nasib eyleye. Destimiz deman, küfrümüz iman, yardımcımız Oniki İmam ola. Ali’den bakım, Hak’tan niyaz ola. Seksen bir Urum Erenleri, doksan bin Horasan Pirleri, yüz bin Gayb Erenleri yetişe, ulaşa, dilde dilekleri, gönülde muratları vere. Vakitler hayrola, hayırlar feth ola, şerler def ola. Niyazlarımız Hak Dergahında kabul ola. Gözümüzden yaş, duvarımızdan taş düşürmeye, ocaklar başı aydın ola. Oniki İmamlar cümlemize yardım eyleye. Ceddi cemalim yolumuzu yolsuza, yaramaza, pirsize uğratmaya. Şeytanın şerrinden, gafil gadadan, görünür-görünmez beladan koruya. İki cihanda korktuğumuzdan emin, umduğumuza nail eyleye. Bu okunan duaların hürmeti hakkı için Ulu Tanrı, Hakk’a yürüyen (.....................) canımızın kabrini cennet bahçesi eyleye, sorgusunu kolay getire, günahları var ise bağışlaya, rahmet ve yarlıgamasını günden güne artıra. Geride kalan yakınlarına sonsuz sabırlar vere, hizmetlerini kabul eyleye. Burada hazır bulunup Allah diyen mü’minlerin geçmişlerine rahmet eyleye, kendilerine sağlık, esenlik vere. Dil bizden nefes Hazreti Pir’den) (yarlıganma’yı dileme), “mersiye”, “deyiş”, “düvazimam” ve “gülbank” okunur. Düvazimam okunması bitince canlar secdeye varır, Dede dua eder: Dede: “ola. Dem Ali, sırr-ı Nebi, Pirimiz Hünkâr Bektaş Veli, Kerem-i Evliya, gerçekler demine hü...” Duadan sonra bir ya da üç tevhid çekilir. Tevhid okunup bitince, secde ve dua edilir. Dede cemaate “Dar çeken didar göre, erenler sefaya ere” der, herkes rahat oturur. Kısa bir aradan sonra sofralar kurulur, yemekler yenir. Dede, merhumun adına, yakınlarına lokma verir. Yemeğin sonunda sofra duası verilir, tören hizmeti sona erer. Dede bu kez:“Erenler, canlar! Cümlenizin vakitleriniz aşk olsun. Duran, oturan, kovsuz, gıybetsiz evine varan, sağ yata , sefa kalka. Hz. Hüseyin yardımcımız, Hz. Hızır yoldaşımız ola. Gerçeğe hü...” der. Canlar niyazlaşıp, meydandan çıkar, evlerine giderler. Çerağlar yanıp bitinceye kadar uyanık bırakılır, sır edilmez (söndürülmez). Böylece, “dar’dan indirme” hizmeti sona ermiş olur.

 

1 Alevi inancına göre, Hz. Ali öldüğü zaman; cenazesini kendisi yıkamış, cenazesini kendisi kefenlemiş, cenazeyi tabuta kendisi koymuş, tabutu da kendisi deveye yüklemiş ve deveyi de kendisi çekmiştir. Daha sonra da cenazeyi toprağa kendisi vermiştir.

2 Yılanlar evi

3 Cehennem ateşi

4 Ateş evi

5 Cehennem üstüne yapılmış kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüdür. Günahkar kullar bu köprüden geçemeyecek ve cehennem ateşine düşüp yanacaktır.

6 Öteki dünyada günahları ve sevapları tarttığı varsayılan terazi.

7 Cennet ırmaklarının suyudur ve bu ırmak suyu, ölümsüzlük suyudur.

8 Tekel.

9 Cehennemde işkence ediciler.

10 Ölmek üzere olan kimseyi kendisi için zor olmazsa sağ yanına yatırarak, yüzü kıbleye gelecek biçimde çevirmek kentte yaşayan Aleviler arasında Sünniliğinde etkisi ile yaygınlaşmıştır. Böyle yapmak güç olursa, ayakları kıble’ye gelecek biçimde sırt üzeri yatırılır, ancak yine yüzünün kıbleye gelmesi için başı biraz yukarı kaldırma uygulaması da kentte yaşayan Aleviler arasında görülen bir başka uygulamadır.

11 Bazı yörelerde telkin, ölmek üzere olan hastanın, sağlığında hoşlandığı bir kimse tarafından yaptırılması uygulaması görülen bir başka davranış biçimidir.

12 “Yâsin Kur’anın hükmü kesin: Sen Rabbin arza elçi gönderdiklerindensin; doğru yol üstündesin; Ataları önderden yoksun bir toplum için ilk uyarmadır sesin. Varsın yitikler senin sözünü dinlemesin, kader zincirlerini boynunda sürüklesin; sen Kur’ana uyanı, Allahını sayanı tam uyarmış demeksin. Ona müjdele, de ki:

- Mükâfat göreceksin;

Murada ereceksin;

Cennete gireceksin...

İnsanoğlu ne yapmış ne yapacak biliriz; hesabını sormaya ölüyü diriltiriz; her şeyi yazdık, çizdik, kestirdik önceden biz. Anlatsana, o şehrin başına gelenleri: Gönderdik ya onlara biz iki Peygamberi, baktık ki inanan yok, bir üçüncü gönderdik, ıslah olsunlar diye imkan verdik, yol verdik; yine inkar ettiler, kötülüğe gittiler, güldüler, söylendiler “Ne demekmiş Peygamber?” “Biz Haktan gönderildik” dediler bizimkiler; onlar yine güldüler, sövdüler dizi dizi:

- Uğursuzlar, defolun, yoksa taşlarız sizi, yüzünüzden yağıyor, başımıza belalar.

- Bizlersiz başınıza daha çok gelecek var; uğur, öğüt bizdendir; uğursuzluk sizdendir!

Böyle tartışırlarken şehrin ucundan biri geldi soluk soluğa, gür sesle şöyle dedi: “Bu ne hile ne oyun. Hemen bunlara uyun; bunlardır hak Peygamber, ne kandırırlar sizi, ne bir ücret isterler! O sesi duydum madem durabilir miyim ben Rabb’a kulluk etmeden: Odur bizi halk eden; bizler hep ondan gelip, er geç, hep ona giden. Hangi akılla başka birine tapayım ben? Allah ise eğer bana zarar vermek isteyen, hangi putun, fayda var hangi şefaatinden? Rabb’e bel bağladım ben, benim sözümü duyun; bunlara uyun hemen, hadi bunlara uyun!...” Yine homurdanmaya, kızmaya başladılar; canını verene dek onu da taşladılar. Aldık onu cennete hâlâ sızlanıyordu: “Ne olurdu kavmim de erseydi bu izzete...” O kavme ne bir ordu, ne sel, ne de zelzele; sadece bir kükreme! Ödleri patlayarak serildiler yerlere... Nice toplum, bu çeşit akıbeti hak etti, onları gazabımız helak etti, yok etti. Dünyadan nice kavmi sildik biz kaç kereler; hepsi huzurumuzda hesap vermek üzereler... Meydandayken: toprağa hayat getirdiğimiz, tane bitirdiğimiz meyve yetirdiğimiz, yerlere çeşit çeşit tohumlar attığımız, yerlerde gürül gürül sular akıttığımız, yine mi fark etmezler, doğru yola gitmezler, yine mi şükretmezler? Bizdeki eşsiz güce belgedir gündüz-gece; karanlıkta dinlenir, ışıkta çalışırlar; insanlar yaşamaya böylece alışırlar. Öyle gece olur ki, Ay büyür kaderince, sonra, bir de bakarsın, hurma dalından ince; ne güneş, yetişir de kararır ayın yüzü; ne gece bir an için geçebilir gündüzü; hepsi de gökyüzünde yüzer kendi izinde. Görseler bunlardan da üstün belgeler vardı: Bitkiler-hayvanlara boğulup kalırlardı, tufanda hepsini bir gemiye yüklemesek; imdada kim gelirdi biz boğmayı dilesek? Her haliyle borçludur şu insan oğlu bize; yaşayıp geçinmesi bağlı takdirimize... Sonradan görmeleri biri dese insanca “Allahın verdiğinden kula verin bir parça” derler ki - “Rab dilese doyururdu kendisi” “Bir tek biz mi olalım her açın efendisi?” Bu, bir saçma bahane; bir açık sapıtmadır. “Sonunda hayır vardır” deseniz, cevap hazır: “Görmedik biz bu va’din geldiğin yerine!” Örnek oladursun onlar birbirlerine; gün geldi mi bir emir, bir davranış elverir; uykudan kalkmış gibi kalkıp kabirlerinden “Kim uyandırdı?” diye sorarlar birbirinden. O gün Rabbin kurduğu mahkemeye girilir; herkese yaptığının karşılığı verilir; iyiler, şevk içinde, gider, cennete konar; Tanrının sesi, canı serinleten bir pınar, çağıldar başlarının ucunda: “Selam size!” Aynı sese gür ve korkunç: “Suçlular! Gelsenize.” “Şeytana uydunuzdu dünyada, bir çok işte, size uygun düşen yer: Cehennem budur işte!” Ağızları mühürlü, kilitlenmiş dilleri ne inkara mecal var, ne te’vile boş yere; bir bir tanıklık eder ayakları, elleri, derler “Bizi kullandı şu şu kötülüklere!” isteseydik onları çarpardık yaşarken de; çıkmazdı içlerinden konuşan da, gören de... Niye O’na uymazlar, aslını düşünmezler: Ne sihirbaz, ne şair; O sadece Peygamber. Ne söylenmişse çıkar, bir belirli zamanda, her şeyi açıklayan, öğüt veren Kur’anda, bin bir bağıştan biri yeter, hatırlasalar, insan için halk oldu, süt ve et veren davar; hâlâ nankör ve gafil, ona bile taparlar. Cansız veya ölümlü, putun da ne hükmü var? Üzülme ya Muhammed! Çabaları nafile... Bir eski mezar görse bir münkir gelir dile “Bu mu dirilecekmiş? Bir avuç kemik kaldı!” Hey bir damla pıhtıdan yaratılan zavallı! Seni öyle var eden, bunu diriltir elbet: Yeşil ağaçtan kızıl ateş yaratan kuvvet... Cümle yaratıkları, yeri-göğü var eden; kemikten yeni insan türetemezmiş neden? O, her şeyi yaratan, gören, bilen, bildiren; ol deyince olduran, öl deyince öldüren. Onunla var oldunuz, onunla gerçeksiniz, ondan kopup geldiniz, O’na döneceksiniz.”

13 “Yoktur başka tapacak bir tek Allah var ancak içinde uyanıktır; her şeyine tanıktır; şaşırıp sorma: Nerede? Her yerde, hiç bir yerde! Ne dalar, ne uyuklar; her an, her yerde hazır; her işte takdiri var. O’nundur, O’nunladır yerde, gökte ne varsa; şefaat mümkün ancak O’ndan izin çıkarsa... Köyünde-yurdundaki önünde-ardındaki neyse insan oğlunun hepsi elinde O’nun. Gerçekleşir sadece O’nun “Olsun!” dediği; bir şey yok yerde-gökte Allah’ın bilmediği dinlenip uyulacak ne kalıyor geride Kürsü’sü, yerleri de kaplamış gökleri de! Kavrıyor, denetliyor, kolluyor göğü-yeri... Bir olmaz sapıtanla inananın değeri; eli böğründe kalır sapıtan-oyalanan; kopmayacak bir kulpa yapışmıştır inanan. ALLAH ki doğruların dostudur, önderidir; onları karanlıktan aydınlığa iletir.”

14 Alevi İnancına göre, imamet Hz. Ali’ye verilmiştir. Bu yetki ve görev ondan da onun çocuklarına, onun soyuna geçmiştir. Alevilerin tüm dinsel törenlerinin önderi ve yönetmeni adına “seyyid-i saadet, evlad-ı resul” denilen kişi yani “Dede” ya da “Baba”dır. Bu nedenle cenaze işlerinin yönlendirilip yönetilmesi de orada bulunuyorsa Dede/Baba tarafından yapılır. Ama orada Dede/Baba veya Dede/Baba tarafından yetkili kılınan rehber yoksa bu iş bilen bir kişi tarafından yürütülür.

15 Rahat döşek, ölenin vefat ettiği yerden alınarak, yere pike ya da battaniye serilerek oluşturulan yeni yere denir.

16 Eröz, Mehmet; TÜRKIYE’DE ALEVILIK VE BEKTAŞILIK, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 152

17 Ölünün yıkanacağı yer örtülü olmalıdır. Yıkayıcı ve yardımcılarından başkası onu görmemelidir (yakınları görebilir). Erkek ölüyü erkek, kadın ölüyü kadın yıkar. Cenaze namazının kılınabilmesi için ölünün âzaları tam olması veya bedeninin çoğu veya hiç olmazsa başı ile bedeninin yarısı bulunması şarttır. Bedeninin bu kadarı olsun bulunmayan ölü yıkanmaz, kefenlenmez, namazı kılınmaz, bir beze sarılarak gömülür. Dede/Baba veya bu konuda bilgi olan ve cenaze hizmetlerini yürüten kişi, ölenin yakınlarını çağırıp, son suyunu döktürür. Bununla, helallık verilmiş olur. Cenaze yıkanıp, kefenlenip, tabuta konulunca razılık (helallık) alınır. Şehitlere ve doğum sırasında Hakk’a yürüyen genç annelere yeşil kefen sarılması gelenektir. Hakk’a yürüyen can için, ölümünün “kırkıncı günü” yemek (kırk yemeği, hayır yemeği) verilir ve “dar’dan indirme” (halkın rızalığını alma) töreni yapılır. Bir can Hakk’a yürüdüğü zaman, ona karşı son hizmet yapılır, cenaze törenine katılınır, cenaze namazında (duasında, helallığında) bulunulur. Helallık; hem evinin önünde hem de cenaze namazında alınır. Ölü’yü, bu konuda bilgili herhangi bir can yıkayıp, namazını kıldırabilir. Dede olması şart değildir. Küçük çocukların yıkama işleminde abdest aldırılmaz. Şişip dağılmak üzere bulunan bir ölünün üzerine yalnız su dökülür; abdest aldırmaya, anlatıldığı gibi üç kere yıkamaya gerek yoktur. Çünkü, çevrildiği ve sürtüldüğü takdirde dağılabilir. Bir çok cenazenin hepsine bir namaz kılmak olursa da, ayrı ayrı kılınır. Henüz dokuz yaşına varmamış bir kız çocuğunu erkek; henüz erginlik çağına (12 yaşına) erişmemiş bir erkek çocuğunu da kadın yıkayabilir. Suda boğulmuş olan kişi, gusül niyetiyle suyun içerisinde üç defa hareket ettirilir. Böylece yıkanmış kabul edilir. Müslüman olmayan erkek veya kadın isterse/istenirse kurallara uygun olarak yıkanılarak gömülür. Dokuz ayı doldurmadan önce doğan çocuk, bir ses çıkarmak veya kendisinde bir hareketin görülmesi gibi canlılığını gösteren belirtiden sonra ölürse, isim verilerek yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır. Ölü olarak doğup da bedensel yapısı tam olursa yine yıkanır, beze sarılır, fakat namazı kılınmadan gömülür. Eğer bedensel yapısı tam olmayıp ancak bazı organları belli olursa, üzerine su dökülür ve bir bez parçasına sarılarak gömülür. Ölmüş olan bir can’ın başsız olarak vücudunun yarısı bulunsa veya gövdesinin ekserisi kaybolsa, yıkanmaz, kefenlenmez, üzerine namaz kılınmaz, bir bez torbaya sarılarak defnedilir. Ancak bedeninin çoğu veya başı ile beraber yarısı bulunursa, yıkamak farz olur, kefenlenir ve namazı kılınır.

18 Gömülmeden önce ölünün sarıldığı beyaz bezdir.

19 Kolları ve yakası olmayan, yanları da dikişsiz olan (yensiz, yakasız) bir gömlektir. Uzunluğu, boyun kökünden ayaklara kadardır (Ahiret gömleği de denir). Kesilişi şöyledir: Cenazenin ayaklarından boynuna kadar uzunluğu ölçülür. Bu uzunluğu iki katı uzunluğunda patiskadan bir parça kesilir. Bu parça ikiye katlanır, tam ortasından cenazenin başı girecek kadar bir er açılır. Burası oyulmaz ve genişletilmez. Gömleğin bir katı cenazenin altına seriler, ortadaki açıklığa cenazenin başı denk getirilerek, gömlek cenazenin üzerine doğru kıvrılarak üstüne örtülür.

20 Cenazenin boyu uzunluğundadır (baştan ayağa kadar uzanan bir don ve etekliktir). Sağdan ve soldan cenazeyi saracak şekilde genişçe olur.

21 Cenazenin boyundan üç karış (yani 60 cm. kadar) daha uzun kesilir (boyu eteklikten daha uzun olup, baş ve ayaklarını kefenin çözülme ihtimaline karşı düğümlenmeye yarayan bir çeşit sargıdır). Cenaze bunun içerisine konularak baş, bel ve ayak uçlarından düğümlenir (bağlanır). Bunun için sargının baş ve ayak ucundan bağlanacak şekilde uzun kesilmesi gerekir.

22 Bez yeterli olduğunda: Erkeklerde kefen; gömlek, eteklik ve sargıdan ibaret olmak üzere üç kattır. Kadınlarda kefen; gömlek, eteklik, sargı, baş örtüsü ve göğüs örtüsünden ibaret olmak üzere beş kattır. Bez az olduğunda: Erkeklerde kefen; eteklik ve sargıdan ibaret olmak üzere iki kattır. Bunda gömlek yoktur. Kadınlarda kefen; eteklik, sargı ve baş örtüsünden ibaret olmak üzere üç kattır. Bunda gömlek ve göğüs örtüsü yoktur. Bez yeterince bulunamadığında: Erkeklerde ve kadınlarda aynı olmak üzere yalnız bir kattır ki, cenazenin sarıldığı herhangi bir örtüye bu ad verilir. Ancak zorunlu kalmadıkça böyle bir uygulamaya gidilmez.

23 Kadın cenazelerin başlarını örtmeye mahsus bir bez parçasıdır.

24 Eteklik ve sargının üzerinden kadın cenazelerin göğüsleri üzerine konulan bir örtüdür. Eni yarım metre, uzunluğu da cenazeyi kapsayacak kadardır. Sargının baş ve ayak uçları düğümlenmeden önce baş örtüsü başına sarılır, göğüs örtüsü de göğsün üstüne atılır.

25 Cenaze yıkanırken temizliğini yaptırmaya yarar (günümüzde lastik eldiven kullanılır). Eldiven yoksa kefen bezinden kesilen 3 parça temizlik bezinin bir tanesiyle avret yerleri yıkanır. Diğeriyle abdest aldırılır. Üçüncü bezle de yıkanır.

26 Kefenlendikten sonra cenazenin baş ve ayak uçları ile belinden bağlamaya mahsustur. Enleri 10 cm. ve uzunlukları 150 cm. kadar olur. Bu bağlar, ölü kefene sarıldıktan sonra baş tarafından, ayak ucundan ve belinden bağlamak içindir. Ayrıca tabuta koymaya, kabre indirmeye yarar. Bu bağlar kabirde çözülür.

27 “Ey cemaat, erenler, canlar, mü’min müslim bacı kardeşler!Allah’a kul, Muhammed-Ali’ye talib olan canlar!Eğer ki ereyim derseniz sefaya, binlerce salevat verelim Muhammed Mustafa’ya (Tüm cemaat salevat getirir). Kardeşlerim! Büyük, küçük, kadın, erkek, burada hazır bulunan canlar! Hakk’a yürüyen bu canımız (......................) oğlu/kızı (...................) dünyadan ahirete göçen kervana katılmış, bugün aramızdan ayrılıyor. İşte görüyorsunuz ki kendisi hal diliyle bizlere şöyle sesleniyor: Tenim teneşirde, ruhum ruhaniyette. Bu dünyada, beşeriyet aleminde ömür sürdük, yedik-içtik, konduk-göçtük. Emir Hak’tan geldi. Bir içim su ile yedi adım yolun hakkı var. İşte hepinizin huzurundayım: Belki bilerek, belki bilmeyerek bir haklarınız varsa, haklarınızı helal eyleyin! diyor. Kardeşimiz, Tanrının huzuruna temiz ve günahsız gitmek istiyor. Belki içinizden biriniz kendisinden incinmiş ya da alacağı olabilir. Ey Ehl-i Beyt muhibbi olan canlar! Merhum canımız dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyor, ama yakınları aramızda. Eli erde, yüzü yerde, özü Dar-ı Mansur’da, Hak-Muhammed-Ali divanında, gözü cem erenlerinde kulağı Pir’de. Hakkını vermeye, döktüğünü doldurmaya, yıktığını kaldırmaya, dost gönlünü sevindirmeye hazırlar. Hakkı olan, ağrınmış, incinmiş, güncenmiş kimseler varsa, dile gelsin, bile gelsin, hakkını istesin. Bu divan Hak divanıdır. Allah, eyvallah...Değerli canlar, kardeşlerim! İnsanların hayatı sadece bir bakıştan ibaretmiş gibi geçip gidiyor. Hak’tan geldik yine Hakk’a döneceğiz. Allah’tan başka sığınılacak yer yoktur. Darda kaldığımız vakit “Aman Tanrım!” diye sığınmak, Ulu Dergahtan başka sığınılacak yer olmadığını ne güzel anlatıştır. Fakat bu yalnız darda kaldığımız zaman olmamalı, bütün nimetler insanın üzerindeyken, duyarak (Allah!) demeli; fırsat elden gitmeden, gaflet perdesi açılmadan, kudretten düşmeden zamanı fırsat bilmeli, yarın gelip çatacak olan ahiret yolculuğu için yol azığı toplamalıdır. Zira, bir gün bu maddi hayat bitecek, öteki dünya hissi açılacak... O vakit de pişmanlığın faydası olmayacaktır. Onun için Fani olanı Baki olanla değiştirmenin çaresine bakalım. Vefakarlık ve dostluk duygularının serâb olduğu anda, bütün bir ömür boyu beklenen tek vefakar dost, ÖLÜM gelip yetişiyor. Hüner; DOĞMAK ile ÖLMEK arasında aslını, Tanrısı’nı, sonunu bilmek; yaratılmışlara karşı merhametli olmak, insanlığın haklarını tanımak; böylece bu kubbede hoş bir seda, insanlığa yararlı bir eser bırakarak, öylece göçmek ve Allah’ın huzuruna alın akı ile çıkmaktır. Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli buyurur ki: “Benim üç iyi dostum vardır: Ben ölünce birisi evde kalır, birisi yolda kalır, birisi benimle birlikte gelir. Evde kalan malımdır, yolda kalan ailem ve yakınlarımdır. Benimle birlikte gelen ise iyiliklerimdir.” Canlar kardeşlerim! Her sırası geldikçe, ahiret evine göçenleri uğurluyor, onları ebedi istirahat yerlerine götürüyor; masasız, kasasız, rütbesiz, yataksız... hepsi amellerine sarılmış oldukları halde, kara toprak altında bırakıyoruz. Orada yapayalnız kalıyorlar. İşte o fanilerin hali ne kadar ibretlidir değil mi? Tanımadıkları bir aleme sefer etmişler, sevdiklerinden ayrılmışlar, üç günlük emanet hayatın ağır gaflet uykusundan uyanmışlar, yatakları, yastıkları kuru toprak olmuş. Onlar neye muhtaçlar şimdi biliyor musunuz? Allah’a sunabilecekleri hayırlı amellerine, Hak ve hakikaten meydana getirebildikleri meyvelerine muhtaçtırlar...”

28 FATİHA SÛRESİ: “Hamd, evrenler sahibi yüce Allah içindir; Allah ki acıyandır, koruyandır, sevendir; günü gelince; ancak O’dur, hesap soracak... Tek sana tapan, senden medet umanlarız biz; sapıtmışlar yoluna düşmekten koru bizi, doğru yoldan ayırma bizi, aman Rabbimiz!”

FELAK SÛRESİ: “Sabah aydınlığını yaratan Rabbe sığın umulmayan şerrinden nice yaratıkların. Şerrinden, kötülüğü gizleyen gecelerin; şerrinden, dişi sinsi ve kaypak nicelerin; Şerrinden, kıskançlıkla yanan hasetçilerin.”

NAS SURESİ: “De ki: İnsanların kalplerine sürekli vesvese veren şeytanın, cinlerin ve insanların şerrine karşı, insanların Rabbi, Hükümdarı ve sahibi olan Rabbime sığınırım.”

İHLÂS SÛRESİ: “Söyle ki gündüz-gece Tanrı tek, Tanrı yüce, O doğmaz ve doğurmaz kimse O’na denk olamaz.”

29 “Niyet ettim, niyet eyledim, Allah rızası için bu er kişinin (Kadınsa: Bacı kişinin/Çocuksa: Bu erkek ya da kız çocuğunun) hazır olan cenaze namazını kılmaya, bu cenaze için dua etmeye. Yarlıganma ve yakınlığını dilerim. Durdum divana, uydum Oniki İmam’a.” ya da “Niyet ettim, niyet eyledim, Allah rızası için Hakk’a yürüyen bu canımızın cenaze namazını kılmaya, onun için dua etmeye. Durdum divana, uydum hazır olan imama.”

30 “Hakk’a yürüyen bu canın niyetine, Allah rızası için namaz kılıyorum, dua ediyorum...” diye niyet edilmelidir.

31 Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi açıktan, “Tanrı Uludur (Allahü Ekber)” der, eller kulak memelerine (hizasına) kadar kaldırılır ve göbeğin üzerine bağlanır. Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi ve cemaat, içinden (sessiz olarak) Tevhid Kelimesi’ni okurlar:

Allah’tan başka Tanrı yoktur; Muhammed Mustafa Tanrı’nın elçisidir ve Aliyyel - Mürteza Tanrı’nın Velisi’dir.”

32 “Tanrı Uludur (Allahü Ekber)” diyerek, ikinci Tekbir alınır ve şu dua (Salevat) okunur:

Ulu Tanrım! Muhammed Mustafa’ya ve Onun yüce soyuna dua ve sevgilerimi sunarım, kabul eyle. Muhammed’ e ve Ehl-i Beyti’ne bereketi sürekli kıl; İbrahim’e ve soyuna kıldığım gibi. Ulu Tanrım! Sen övgülere değer ve yücelikler sahibisin: Bütün peygamberlere, erenlere, şehitlere, doğru ve iyi olan kullarına dua ve sevgilerimi sunarım, kabul buyur.”

33 “Tanrı Uludur = Allahü Ekber” diyerek üçüncü Tekbir alınır ve şu dua okunur:

Yüce Tanrım! Beni, Hakk’a göçen bu canımızı ve bütün mü’minleri bağışla! Onların hayatta olanlarını da, ölmüş olanlarını da yarlıga! Bizim ve onların arasında iyilikleri geçerli kıl! Duaları, dilekleri yerine getiren Sen’sin! Her şeye gücü yeten Yaratıcı Sen’sin!

Not: Eğer cenaze namazı kılınan ölü, çocuk ise, üçüncü Tekbir’de şu dua sözleri de eklenerek söylenir:

Ulu Tanrım! Bu çocuğu bizim için gönderilmiş bir ödül ve ahiret azığı kıl! Tanrım! Bu çocuğu bize hem şefaatçi kıl, hem de şefaatini kabul buyur!

34 “Tanrı Uludur (Allahü Ekber)” denir ve herhangi bir şey (dua) okunmadan Dede/Baba veya bu konuda bilgili olan kişi ve cemaat “Esselamü aleyküm ve rahmetullah (Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun!)” diyerek, önce sağa sonra sola selam verir, cenaze namazı biter.

35 Ölü gömüldükten sonra mezarının başında Mürşid tarafından ölüye yapılan bir hatırlatmadır.

36 Dar’dan İndirme Erkanı: “Hayır Yemeği”, “Lokma Erkanı” ve “Kırk Yemeği”nde Hakk’a yürüyen (ölen) can, tıpkı yaşadığı zamanki gibi “dar” edilmiş, görgü-sorgudan geçirilmiş, cem erenlerinden rızalık (helallık) alınmış olur. Hayır Yemeği’nde şunların hazırlanması gerekir: Kurban lokması, helva, gülsuyu, çerağ, post vb. Usulünce erkân açılır, Dede bir dua eder, topluma dünya ve ahiret hayatı ile ilgili aydınlatıcı bir konuşma yapar, teselli edici sözler söyler. Çerağ uyarılır, post serilir, süpürge çalınır. Meydan (erkân) böylece açıldıktan sonra, Hakk’a yürüyen can’ın en yakınlarından üç can (biri ya da ikisi bacı olabilir) “dar”a çıkarlar ve içlerinden birisi merhum adına Dede’ye ve cemaate karşı şu tercümanı okur; “Destur Pirim! Yüzüm yerde, özüm dâr’da, Hak-Muhammed-Ali Divan’ında, erenlerin dar-ı Mansur’unda, canım kurban, tenim tercüman, bu fakirden ağrınmış, incinmiş can kardeş var ise, dile gelsin, bile gelsin, hakkını istesin. Hakkıma, yoluma bağlıyım. Allah, eyvallah...” Dede, cemaatin bu konudaki bilgisine başvurur; merhumun alacağı, borcu varsa, mirasçıları bunları kabul eder, öderler. Böyle bir şey yoksa, cemaatte hazır bulunanlar: “Öz gönül birliği ile cümlemiz hakkımızı helal eyledik. Allah, erenler de bağışlasın. Yürüyen ruhu şad ve sevinçli olsun, Hak-Muhammed-Ali yardımcısı olsun...” diyerek, hep birden yere niyaz eder, yeri öperler, doğrulurlar. Dede gülbank çeker (merhumun adını anar, onun için tığlanan kurbanın, verilen yemeğin, okunan duaların kabulü, ruhunun şad, yerinin cennet olması, günahları varsa bağışlanması için de cümleler söyler...). Böylece, Hakk’a yürüyen can adına, dâr hizmetini göden canların görevi biter; usulü ile meydandan çıkılır (Dar’dan inilir). Bunun ardından Cem töreni (ibadet bölümü) başlar. Önce dede ya da zakir, bildiği ya da bu kitapta yazılı mersiye ve deyişlerden iki üç tane çalıp söyler (kendi bildiği makamlarla). Bu kitapta yeterince deyiş, düvaz,mersiye, tevhid verilmiştir. Dâr’dan indirme Cemi’ne bir deyişle başlanır.

37 Bu çalışmadaki hizmet ve uygulamalar konusunda kendilerin bizzat faydalandığım Dedebaba Mustafa EKE’ye, Halifebaba Ali DOĞAN’a ve dua, gülbang ve cenaze hizmetleri ilgili yayınlanmamış çalışmasından yararlandığım Dede Mehmet YAMAN’a teşekkür ederim.

~ HACI BEKTAŞ~ 1 ''ELİ -........;..__-- ~ 800. Doğrun Yıl Dönümü GEÇMlÇ>TEN GÜNÜMÜZE A A ALEVI-5 EKT .. .. .. AÇ>I KULTUQU Edicör Ahmet Yaşar OCAK T.C. KÜLTÜR VE TURiZM BAKANLIGI YAYINLARI i © T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANUGI KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜGÜ 3232 KÜLTÜR .ESERLERİ DİZİSİ 477 ISBN: 978-975- 17-3457-0 WW\Y.kulrurturiı.m.goY.cr e-posıa: yayim l ar@kulrurmriım.gov.tr Geçmişren Günümüze Alev1-Bekraşl Külrürü / Ed. Ahmet Yaşar Ocak.- Ankara: Kültür ve Turiı.ın Bakanlığı, 2009. 448 s.: rnk. res.; 31 cm.- (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları; 3232. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü kültür eserleri dizisi; 477) ISBN: 978-975-17-3457-0 !. Ocak, Ahmet Y3§M. rı. k.a. ili. Serile.r. 297.62 FOTOGRAFLAR - T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü (Murat Gülyaz) - ~tırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezi arşivi. - Gaıi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araşurma Merkezi Başka.nlığı arşivi. - Grafıkcr Grafik-Ofset Matbaacılık Ltd. Şti. arşivi. YAPIM Fersa Matbaacılık Lrd. Şti. Ostim 36. Sk. 5/C-D Yenimahalle/ANKARA Tel: 0.312.386 17 00 www.fcrsaofser.com BİRİNCİ BASKI 2000 Adet BASKI YERİ, TARİHİ Ankara, 2009. Alev7-1)ekla§1 Toplumlarında bayramlar Harun Yii.DiZ' Bayramlar, geçmişten günümüı.e bütün toplumlarda gö- Hemen hemen rüm dinsel geleneklerde var olan ve ya- rülen, genellikle dinsel yönü ağır basan, insanları bir ara- şatılan bayramlar, Tlirkiye'de de varlığını canlı bir şekil­ ya gecirip dostluk bağlarının kurulmasını sağlayan önemli de sürdürmektedir. Günümüzde bayramlar, ya önem- toplumsal gelenekletdendir. Bayramlar, coplumun bütün li bir olay veya dönemin anısına ya da ürün, hasat, sağ­ bireyleri tarafından benimsenen ve ortaklaşa kutlanan, lık ve benzeri çeşidi şeyler için bir şükran ifadesi ola- pek çok amaç ve işleve sahip olan, grup kimliğinin dışa rak kutlanır. Biz bu çalışmamızda ülkemizde yaşayan vurulduğu özel günlerdir. Her toplumun kendi külrür ya- Alevi-Bekcaşl toplulukları arasında kutlanan bayramla- pısına göre şekillenen bayramlar, kazanmış olduğu gele- rı ele alacağız: neksel biçimiyle ve kollektif bir şuurla kutlanır. Bayram- 1\ \ h ıf1 ı rPlle? R~Vr'I mı lar, dini ya da milli bir inanışcan ve içinde yaşadığı coplu- mu yakından ilgilendiren ortak bir hacıradan doğar. Alevi-Bektaşi toplumlarındaki en önemli bayramlardan biri, harca en önemlisi, Hıdırelleı'dir denebilir. Zira Hı­ Bayramların üç cemel kaynağı olduğunu söyleyebiliriz: dırellez, bu toplum larda Sün ni toplumdan daha coşkulu 1) Dini olaylar, 2) Milli olaylar ve 3) Doğal veya kültü- b ir biçimde kudanan geleneksel-dini bir bayramd ır. As- rel olaylar. Bu kaynaklara uygun bir şeki lde bayramlar da lında her iki toplumda da baharın sona erip yaz mevsi - üçe ayrılabilir: 1) Dini bayramlar (Kurban ve Ramazan bayramı vb.) 2) Ulusal Bayramlar (23 Nisan Ulusal Ege- minin gelişini ifade eden ve bu amaçla kutlanan bir halk bayramıdır. Halk arasında 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan menlik Bayramı, Cumhuriyet Bayramı vb.) 3) Gelenek- gece Hızır ile llyas'ın bir araya gelip buluştuklarına, soh- sel Bayramlar (Bahar Bayramı, Nevruz, Hıdırellez vb.). bet ettiklerine ve bu buluşma neticesinde havaların iyi- Bunlardan dini bayramlar, özünü dinden alan, toplum- den iyiye ısınıp tabiatın iyice yeşillendiğine inanılır. Bu sal hayacın tamamına mal olmuş bayramlardır. Bunla- yüzden 6 Mayıs günü HıdıreUeı şeklinde adlandırılarak rın dışında milletin hayatından, hayat felsefesinden, vic- kutlanır. danından doğmuş bayramlarla, tabiatın değişmesinden kaynaklanan, cemiyete mal olmuş milli bayram lar var- Hıdırellez, güneşin Ülker burcuna girdiği eski takvime dır. Bu çerçevede Nevruz, bu sonuncu sınıflaııdırmanm göre 23 Nisan; miladi rakvime göre 6 Mayıs günü olup içerisine koyabileceğimiz bir bayramdır. Dini bayram- RUı-ı Hızır döneminden RCıı-ı Kasım başlangıcı olan 9 lar, insanları ruhi bakımdan en üst seviyelere çıkarırken, Kasım'a kadar süren günlerin başlangıcıdır. Alevi-Bektaşi milli bayramlar da ınillecleri benlik ve kültürleri bakı­ topluluklarında bu bayram, tarla işlerinin başladığını ve mından üst seviyelere çıkarır. Geleneksel bayramlar ise, dolayısıyla Ayin-i Cem döneminin sona erdiğini gösterir. güç ve meşruiyetini gelenekten alan bayramlardır. Sözlük anlamı ile "yeşillik, yeşerme ve tazelik" gibi an- • Ooç. Ot. OMO. llaruyaı Fakültcsi, lslam Mcılıeplcri Taıihl An>bilim o.Jı (hyildi~mu.edu.a). lamlara gelen Hızır ile llyas kelimelerinin bir araya gel- 1374 mesinden oluşan Hıducllcz'e Alevi-Bekıaşi topluluklar halk inançlarındaki bu öz.elliklerini, genel olarak şöyle arasında çok önem verilir. Miıolojiye göre Ab-ı Hayat'ı ıoparlayabiliriz; yani ölümsüzlük suyunu içip ebedilik sırrına ulaşmış l) Zor durumda olanların, başı sıkışanların yardımına olan Hızır ve İlyas peygamberlerden Hızır'ın karada; koşar; onların istek ve dileklerini yerine getirir. Kalbi llyas'ın ise, denizde zor durumda kalan, sıkıntıda olan temiz ve iyiliksever olan insanlara yardım eder. insanların yardı mına koştuklarına inanıl ır. Onlar, uğra­ 2) Mucize ve keramet salıibi olup insanlara bolluk, bere- dıkları yerlere boUuk, bereket ve huzur getirirler; bu yüz- ket ve zenginlik getirir; hastalara şifu dağıar. den HıdtreUez, boUuk, berekeı ve barışın simgesi olarak 3) Bicki ve hayvanların üremesine, insanların kuwet ve kabul edilir. Halk arasında Hızır'ın ilahi rahmet ve sır­ zinddik kazanmalarına yardımcı olur. ların bilgisine sahip olduğuna ve o gün bazı evlere uğ­ 4) insanların şanslarının açılmasını sağlar, onlara uğur rayacağına inanılır. O, genel olarak boz atına binmiş, ak ve kısmet getirir. sakallı ve nur yüzlü bic ihtiyar olarak telakki edilir. Bu yüıden de ona Bozaılı Hızır denir. Yeşil giysili, nur yüz- Alevi-Bektaşi topluluklar arasında HıducUeı, Hızır ile lü, ak saçlı, ak sakallı, ktrmııı çarıklı bir derviş veya di- llyas'ın bir araya gelip bulu~tuğu gün olarak kabul edil- lenci kılığında şekillenir; elinde mızrak ya da kamçı ıa­ şıyanbir süvari olarak düşünüldüğü gibi, elinde basıo­ nu olan sevimli bir ihtiyar olarak da düşUnülür. Bilge bir insan olup her konuda her şeyi bildiğine, bu yüzden de Tarm'nın yeryüzündeki vekili olduğuna inanılır. Ay- rıca ülkemizde bazı yörelerde Hııır, bir peygamber ya da bir melek olarak da kabul ed.ilir. Bundan dolayı bazıları­ na göre ölümsüzlüğe erişmiş bir velidir. Görüldüğü gibi Hııır'ın kimliği konusunda bir karışıklık söz konusudur ki bu da Hıw'ın, kimliği net bir şekilde bilinen bir kişi olmadığını gösıermekıedir. Hızı r, insanları sınamak için sık sık kılık değiştirerek ka- pıları çalar; bu yüzden o gün, yaşlı di lencileri eli boş çe- virmemeye ayrı bir özen gösterilir. Ayrıca o gün, herhan- gi bir iş yapılmaz, evlerde dikiş dikilmez, tarlalara gidilip çalışı lmaz, dal da kırılmaz.. Yine o gün, gün doğmadan yaıakıan kalkmayanın işlerinin ıers gideceğine inanılır. Anadolu halk inançlarında Hızır'ın kimliği ile ilgi- li değişik şeyler söylenmektedir. Her şeyden önce Hızır, Hz. Adem'den itibaren çeşitli bedenlerde ortaya çıkarak zorda kalanların yardımına koşan, insanlara bolluk, be- reket ve iyilik getiren, insanları her yerde ve her zaman koruyan ölümsüz bir güç olarak görülmektedir. Zaman zaman ortaya çıkar ve birdenbire gÖ7.den kaybolur. iyi- leri ödüllendicip kötüleri cezalandırır, insanları huzur, bereket ve bolluğa kavuşturur, savaşlarda zor durum- da kalan Müslüman askerlere yardım eder. Hızır'ın 375 Tokaı~a Bir Snnah. melm:dir. Buna göre 6 Mayıs günü Hızır ile İlyas, buluş­ ile de bir ruculmaktadır. Alevi kültüründe Hz. Muham- mak ü1-ere biri karadan, diğeri denizden gelerek buluşur­ med ile Hı. Ali'nin bir rurulduğu göı önüne alındığın­ lar. Birbirleriyle hasretlik giderdikten sonra ayrılık vakti da, dolayL olarak Hı. Muhammed ile Hızır'ın özdeşli­ geldiğinde de görev yerlerine dönmek zorunda kaldıkla­ ğinden de söz edilebilir. Bazı Alevi topluluklarda, özel- rından dolayı üıümü içine girerler. Ayrıca yetim olduk- likle Nusayrtlcrde, Hz. Ali'nin Tanrı ile bir tutulması ne- larına inanılan Hııır ile llyas'ın birbirlerinden ayrılma­ deniyle, aslında Hııır, Tanrılık kavramıyla da eşdeğer gö- dan önce bir duvarın dibinde uyudukları ve yasl andıkla­ rülmektedir. Hızır'ın Alevi-Bekt~i kü ltü ründeki üstün rı duvarın çökmesiyle de duvarın dibinde buldukları pa- konumu da bundan kaynaklanmaktadır. AsLnda Hwr- rayı alıp fakir ve gariplere dağıttıklarına inanılır. Hz. Ali, Hı. Ali-tlyas ve Hı. Muhammed-Hı. Ali bir- likteliği ve baıı yörelerde Hz. Ali'nin dolayısıyla Hızır'ın Alev1-Bekraşi inançlarında Hı. Ali ile Hızır ve llyas'ın özdeşleştirildiği görülmektedir. Bununla birl ikte Hızır, Tanrı ile bir rurulması, Alev!-Bekc~i ozanlarının şiir ve ba.ıen Hacı Bekraş-ı Veli, Şah lsmail ve Hacım Sultan deyişlerinde de yer bulmaktadır. 376 Bckcaştliktcki Oniki Posttan "Mihmnndal' postunun dar uzanan bu gelenek, özünde, kıştan kurtulup gelen Hızır'ı temsil ettiği ileri sürülmektedir. Alcvi-Bckcaşi kül- baharı kudama ve kutsama olmakla birlikte, kelimenin türünde mihman (misafir), aynı zamanda Hızır olarak gö- asıl anlamı olarak yeşili ve yeşille birlikte gelen canlılı­ rülür. Geleneğe göre Hızır, Hz. Ali'nin vefunnda cenaze ğı; daha doğrusu bu canlJ lığın oluşmasını sağlayan kişi törenine katılmış ve Ehl-i Beyce başsağlığı di l emişti r. Yine ya da kişilerle buluşmayı hedefleyen rirüelleri yaşamak­ tır. Bu yfüden Hıdırcllez günü, topraktan herhangi bir geleneksel kültürde Ahmet Yesev1'yi H ızır'ın yetiştirdiği yeşilin, yeşilliğin koparulması halinde, bunu koparan- ileri sürülmektedir. Ayrıca Tunceli yöresi Alevileri, Hızır'ı ların evine yılan, sülük, çıyan benzeri hayvanların gir- adeta bir kurtarıcı gibi görürler. Her işin başlangıcında ya mesi gibi uğursuıluk ve felaketler getireceğine, harta o da ürniclendiklcrinde her zaman "Ya Hızır" derler. evde doğacak çocuğun bile özürlü doğabileceğine ina- Hıdırellcz günü, halk arasında yaz mevsiminin başlan­ nılır. Yine aynı günde tarlada çalışan kişinin öküzünün gıcı olarak kabul edilmiştir. Oldukça eski dönemlere ka- kör olacağına, boyunduruğun akında dahi kalabileceği- 377 kes, ne dileği varsa onu di ler; ne isteği varsa onu iscer. Mezarlığa gelenlerin en yeni giysi- lerini giymeleri ve değişik yiyecek üc içecek- lerini getirip burada yemeleri, önemli bir gelenektir. Bu yüzden, ölülerin ruhlarına dualar okuyup şefaatlerini diled ikten son- ra, geceden hazırlanan yiyecekler, hep bir- likce yenilir. Burada hemen belirtmeliyiz ki bu yemeklerden sadece mezarlığa gelen ıi­ yarccçiler istifade etmeı.ler. Bücün canlıların da nasiplenmesi için bu kutsal günde, geri- de kalan yemekler mezar sahiplerince meza- rın bir kenarına konur ve böylece böcekle- rin, kuşların ve diğer hayvanların da bu ye- meklerden yemeleri sağlanm ış olur. Hıdırcllez için bazı köylerde önemli hazır­ lıklar yapılır, bir gün öncesinden yemek- ler pişirilip dolmalar, börekler hazırlanır ve "H ıdırlık" veya "Hızırlık" olarak adlandırı­ lan yeşill ik, ağaçl ı k ve su kayn'akl:ırının bu- lunduğu yerlerde ya da türbe, yacır gibi zi- yarer mevkilerinde hazırlanan yemekler ye- nir, eğlenceler yapılır. Tabiann adeta bay- ram yapağıböylesi bir günde yiyilip içilir, ne inanılır. Bu yü1Aen bu tür inançlar sebebiyle bu bay- eğlen ilir, değişik dilekler cuculup kağıdara ramda asla çalışılmaı. yazılır ve yazı lan kağıclar bir ırmağa atılu ya da bir ağaca Ayrıca bugün, evler kesinlikle süpürülmez ve cemiılen­ asılu. Ayrıca yapılan yemekler, bereket getireceğine ina- meı.. Bu yüzden ev remizliği, bir gün önceden yapılır. nıldığından dolayı fakirlere dağıtılır. Bazı köylerde öz.el- Eğer bu geleneğe uyulmayıp o gün evini süpüren cemiı­ likle nişanlılar için bugünün özel bir an lamı vardır; bu leyen olursa hemen onun evine pek çok haşere ve hayva- yüzden erkek tarafı kız tarafı na başta kurbanlık koç ya nın doluşacağına inanılı r. Yine bugün evlerde hiçbir şe­ da kuzu olmak üzere değişik hediyelerle gelir; kız tarafı­ kilde iş yapılmaz, köyün değirmenine dahi gidilmeyip nı da alıp geziye götürür. un çekilmez. Yine bugün ağaç da kesilmez, ağaç kesenin Ülkemjzdc bazı yörelerde Hıdırellez, yılda iki defa kuc- mutlaka bir kaıa geçireceğine ya da bir yerinde sakatlık lanmakcad ı r. Biri genelde köylerde arak geleneksel bir olacağına inanı lı r, kısaca her çeşic işcen el çekilic. biçimde kutlanan 6 Mayıs "Hıdırelleı günü kuclamala- Hıdırelle-ı gününde Afevi-Bekcaşiler, yaşadıkları köyler- rı"; diğeri ise, artık geleneksel özelliğini aşmış daha ge- de güneş doğmadan çiçek coplarlar ve evlerinin kapıları­ niş kacılunlı festival niceliğinde yapılan Mayıs ayının na asarlar. Güneş doğduktan bir müddec sonra ölülerine ilk Pa1,ar günü, hangi carihe denk düşerse, o gün kut- dua okuyabilmek ve arkasından bayram günü olarak ka- lanan "H ıdırellez Şenl ikleri"dir. Ülkemiz dışında, öz.el- bul errikleri bugünde, sevdiklerinin mezarlarını ıiyarec likle 811/gariJtan Alevtleri arasında Hıdırelleı kuclamala- edebilmek için kafileler halinde mezarlığa giderler. Me- rı, iki, hacca üç gün sürmekccdir ve bu kuclamaların pek ıarlıkca herkes, ölülerinin ruhlarına dualar okur ve her- çok orijinal yönleri vardu. 378 Bazı yörelerde Hızır llyas'ın anısına Hıdırellez'den bir İnançları Anadolu Alevilerini çok çağrıştıran Tebriı yöre- gece önce, yatmadan evvel, birçok evde, mutfak tereğine, sindeki Ceheltm Tıirkrnmleri arasında bu bayrama Hıdır ocağın üstüne ya da yemek pişirilen bir yere mısır unu Nebi/Nebi Bayramı denilir. Yine lran Azcrbaycanı'nda ve dökülür. Eğer sabahleyin mısır ununun üstünde ayak iz- Ehl-i Hakk Ateıbagi'lerinde aynı bayram, "tanrısal kişi­ leri görülürse, bundan Hwr'ıo gelip o evi bolluk ve be- lik" adına kutlanır ve tanrısal kişilik de, Hz. Ali olarak reketinden nasiplendirdiğine inanılır. algılandığından bu bayram, Ali Haydar Bayramı şeklinde adlandırılır. Asıl arılamıyla bayram, son gün akşam başla­ Sırarlar arasında (Tokat, Amasya, Yoıgat gibi iller) Hı­ maktad ır. Ayrıca bu kuclama günlerinde doğan çocuklar, dırelleı bayramında şayet görgü ceminden sonra kurban Hızır adını alırlar. Adı geçen bayram, Şubat ayına rast- kesilmemişse, bürün köylülerin katılımıyla Birlik kurba- layan eski Türk yeni yılına bağlı olarak uıak bir gelene- m kesilir. Bu esnada kurban edilen hayvan sayısı, köy- ğe çıkıyor görünmektedir. Bu bayram, sonradan yeşile ve lerin nüfusuna göre değişir. Kurban, koyun olabileceği suya bağlı ranrısallık anlamında, Hızır adını almış olma- gibi, büyükbaş hayvan da olabilir. Cuma günü (bayram) lıdır. Ancak Hııır'la ilgili olan bu uygulamayı, Hıdırelleı sabahı kurbanlıklar, cemevine götürülüp dualanır. Ar- dından kurban tekbir/emesi yapılır. Kurban, hizmet sa- törenleriyle karıştırmamak gerekmektedir. Zira ikisi ara- hibi bir kişi tarafından kesilip derisi yüzüldükten sonra sında tarih bakımından farklılık olduğu gibi, içerik bakı­ parçalara ayrılarak köylülere dağıtılır. mından da farklı lık bulunmaktad ı r. Alcvi-Bckuşi kültüründe, tlı. Ali, Hızır'ın don değiştir­ Ülkemizde hem Alcvi-BektaŞt, hem de Sünni köylerin- miş yeni bir bedeni olarak tasavvur cclildiğinden, Hıdı­ de geleneksel olarak kutlanan Hıdmllez ımliltleri ile eski relleı geleneklerinin yaşatılması ve yeni nesillere aktarıl­ Tllıklerin bahar bayramları arasında sıkı bağ ve ben- ması daha dikkatli ve özenli olmuştur. Bu sebeple Alevi- zerlikler olduğu söylenebilir. Aslında bu durum, tarih- Bekraşi toplul uklar, her yı l üç günl ük Hızır orııcu/Hı­ sel kliltüriin siirckliliği göz önüne alınırsa, normaldir. dırtt/Jez orucu cutarlar. Anadolu Alev"ıleri arasında "Hı­ Bu çerçevede tarihsel kaynaklara bakıldığında, Hunlar zır Bayramı, Hıdır-Nebi Bayramı" olarak da adlandırı­ ve Göktürklerin bahar bayramlarını özellikle yüksek te- lan Hızır orucu, Şubat ayı ortalarında (13 Şubat) cuculan pelerdeki mezarlıklarda kutladıkları görülür. Zira eski bir oruçrur. Sıraçlar arasında Hızır orucu, 7 (yedi) gün Tıirkler, Gerdi~i'nin verdiği bilgiye göre, dağların Tan- cutulur ve arkasından gelen Cuma günü bayram yapılır. rı makamı olduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden gök ve Alevi-Bektaşi kültüriinde bu oruç, N uh'un ge- misinden kurrulan insanların Allah'a şükretme­ leri adına ruculmakcadır. inanışa göre Nuh'un gemisi rufandan dolayı batmak üzereyken in- sanlar, ~ıiş ya Hızır, kurtar bwr demişler ve Allah da bu insanlara acıyarak onları kurtarmış­ tır. Alevi- Bektaşiler, H ıdırelleı orucundan üç gün sonra hamama gidip yıkanır, cemizlenirlcr ve bcyaı elbiseler giyerler. Ayrıca evlerindeki bir masanın üzerine bcyaı bir örtü örterler ve üze- rine un serperler. Ercesi sabah, eğer un üzerinde bir nal iıi görülürse bu durum, Hııır'ın o evi zi- yaret ettiğinin işareti olarak kabul edil ir. 379 yer tanrılarına kesilen kurbanlardan sonra, büyük şenlik­ kes katılır, kurban lar kesilir ve kımıılar içilirdi. Tüm bu ler başlıyordu. Yine Hun hakanları, Çinliler'lc yaptıkla­ ayinlerin ortak yönü, dağ tepelerinde yapılmasıydı. rı anlaşmaları Hundağı denilen yüksek bir dağın ıepesin­ Günümüzde de Tahtacılar başra olmak üzere Karakeçili de kurban keserek içıikleri andla teyit ediyorlardı. Alcaylı Şor ve Belcerler, kurbanlarını yüksek dağ cepesinde yap- Yörükleri, Çepnilerve Edime Bekfa.fikri gibi Alevl-Bekraşi tıkları ayinle Gökıanrı'ya sunuyo rlar ve bu ayine "ungere coplulukları, Hıdırelleı' i yüksek yerlerdeki meıarlıklar­ tayıgltanrı-gök kurbanı" diyorlardı. Yine Çin yı llı klarına d a kutlamaktadırlar. Bu çerçevede Aydın'ın Kızılcapınar göre Göktürkler, bahar bayramlarını mezarlıklarda kut- köyünde yaşayan Aydın Tahtacıları ile Edirnc'nin Naıııh­ luyorlardı. Kadın erkek herkes, kurban günlerinde bay- bey köyü Akvikri'nin Hıdırellez kutlamalarını Mehmet ram elbiseleriyle me-ıarlıklarda ıoplanıyorlardı. Göktürk- Eröz, şöyle anlatmakradır: lerde kudanan bahar bayramının farklı bir boyutu daha "Bir gün önceden Hıdırelleı için hazırlıklar yapılıyor, vardı. Zira kutlama esnasında bir erkek, bir kızı beğenir­ kurbanlar kesiliyor ve eski köyün ıne1.:ırlığına çıkıl ıyor. se, evine döndükten sonra kııın ailesine bir görücü gön- Eski köy, bir repenin yamacına kurulmuş. Tepenin ram deriyordu. Böylece bahar bayramı şenlikleri, yeni ailele- rin kurulmasının da yolunu açıyordu. Ayrıca Müslüman üzerinde de mezarlık yapmışlar. Aydın ilinde Nisan ve Mayıs ayları çok öu:ldir. Tatlı Mayıs güneşinin ışıkları Kazak-Kırgızların ve Başkurtların Mayıs ayında yaptık­ ları bayrama -Kımız Murunduk" adı veriljyordu. Başkurı alcında tepenin üzerindeki mesire yeri (mezarlık), irısa­ kadınlarının ilkbaharda yapnkları şenliğe ise, Nkarga roy .. nın üzerinde tarifi imkansız duygular yaşatıyordu .... in- denilmekıey& Yakutların Mayıs'ca yaptıkları bayramın cir, zeytin, badem, erik ve dur ağaçlarının gölge verdi- adı, "Jykiin {a)I güneır bayran11ydı. Bugüne bütün her- ği, tabanını yemyeşil çayırların halı gibi kapladığı bu ge- 380 niş mesire yerinde Tahcacıların ataları yatıyordu. Bu ba· yılı Hldırdlcıi' nde sofraya secde edenlerin ve mezarların kımlı, cemiz, çiçekli, çayırlı mezarlıklara, ataları ile bir· üz.erine muşamba sererek mezarları üç yerinden öpen, likce Hıdırelldi kutlamak için gelmişlerdi. lzmir'de, ağlayıp meı.ara kapanan kız.lacın resmini çekmiştik. Aydın'da, başka illerde olanlar da izinli olarak gelmişti. 1974 yılı 12 Mayıs Pazar günü Edirne'nin Nasuhbey Hafta arası bir gündü. Kayma tehlikesine karşı yamaçta· köyü yakınındaki bir yatırın çevresinde yapılan "Dallık" ki köy device tarafından boşakılarak, Aydın-lımir kara- şenliğine kauldık. Burada Hıdırellez'e bu isim veriliyor. yoluna yakın yerde, düzlükte modern bir köy kurulmuş­ Hldırcllez de diyorlar. Köye adını veren Nasuhbey, Os- tu. Sanki büyük bir şehrin, modern bir bahçeli evler sem- manlı akıncı beylerinden Hacı !lbey'in kumandanların· ti idi. Hıdırellcı dolayı.~;ıyla bu yeni köyde ve eski köyde, dan imiş. "Dallık" adı, yeşillik, bahar ifadesi oluyor. Hı· bir iki yaşlıdan başka kimse kalmamış, bütün köy hal- dırclla veya Dallık dolayısıyla herkes evini (ahırlar dahil) kı yediden yetmişe tepedeki mezarlığa taşınmıştı. Atlara, başcan aşağıya badana eder ve kapılarına yapraklar, çiçek· katırlara, eşeklere yiyeceklerini,kap kacaklarını yükleyip ler, yeşil dallar asarlar. Bu köyden "Koca Hoca" nın (llko· gelmişlerdi. Ağaçların alana, çayırların üz.erine bağdaş kul müdürü) karısı Edirnc'den kalkıp evini badana et· kurulmuş, pamuklu veya yünlü dokumadan veya nay- meye gelmiş. En uzak yerdekiler bile koşup geljyor, evini londan sofra bcıleri serilmişti. fa çeşitleri, yoğurtlar, ye- tertemiz ediyor, Dall ık'a hazırlanıyor. O sabah çocuklar şi l yiyecekler ve meyvalarla süslü çok zengin sofralar ku- erkenden kaldırılıyor. Erken kalkınca nasipleri bol, gele- rulmlıştu. Herkes bağdaş kurarak geniş bir daire meyda· cel<leri uğurlu olurm uş. Bunun için çocuklara "kalk" ye- na getiriyordu. Yaş ve cinsiyete göre ayrı ayrı sofralar ku- rine "uçtu uçru" derlermiş. rulmuştu. Fakat bürün köy halkı, bacı ve kardeşti. Kim· sc kimseden kaçınıyordu. Yemeğe "Bismillah" ile başla­ nıyor, sonunda sofra duaları okunuyor, Allah'a şükredili­ yordu. Gelen "Selam un Alcyküm, bereketli olsun" diyor, cevap olarak "Alcyküm selam, hoş geldin, buyurun" de- niyordu. Sazlar, gramofonlar çalınıyor, çoğu rakı olmak üz.ere içki içiliyordu. Her halkada bir tek kadeh dolaşı­ yor, sağ avucun içine saklanarak alınıyor veriliyordu. içe· meyen az içen belli olmasın diye böyle yap ı l ıyordu. Ya- rım saatte bir kahve geliyordu. İçki dualarla içiliyor, dua· larla kesilen kurbanlar, adaklar meze yapılıyordu . . . . Yediden yetmişe herkes bayramlık elbiselerini giymiş­ ti. Salıncakta sallananlar, cop oynayanlar, eğlenenler ya- nında büyüklerin sofrası daha ciddi idi. Burada nefes- ler okunurken herkes diz çöktü ve bizim de bu saygı du- rumuna geçmemizi istediler. Arada bir sağ ellerini du- daklarına veya kalplerin.in üzerine görürerek "niyaz." da buJunuyorlardı. Akşamüzeri sofra ge1.di rilmeye başlan­ dı. Her evin, her sofranın yemeğinden birkaç tabak ye- mek ve ekmek getiriliyor; herkes, üç lokma alarak sofra- nın kenarına iki elle yapışılıyor ve sofra duası okunuyor, sofra öpülüyordu. Kesilmiş olan kurbanlar, hazırlanmış olan yemekler üçer lokma olarak herkes tarafından ye· niyor, bu "hayır"dan herkes faydalanmış oluyordu. 1968 381 fere çıkan ve kafı r tarafından ora- cıkta şehit edilen "Kara Baba" yat- maktadır. Diğer taraftan türbe- de "Kara Ali" ve "Kara (Karaca) Ahmer"in yatmakta olduğu söyle- niyor. Orta Asya'da Hoca Ahmer Yescvi'ye Kazak-Kırgızlar ve diğer Türk urukları, "Kara Ahmet", "Ka- raca Ahmer" diyerek türbesini ziya- ret etmektedirler. Türkiye'nin ç~it­ li yerlerinde lsranbul dahil bu isim- le anılan mezarlık ve yatırlar vardır. Hacı Bektaş'ı karşılayan Anadolu evliyası arasında "Karaca Ahmed" m~hur idi. Sonradan öğrendiğimize göre bu iki yatırın ortak adı, "Karababa" dır. Aşcvi tarafına kazanlar kurulmuş, içinde ve önünde kurbanlar kay- nıyordu. Yaura adanan adaklar ke- siliyor pişi riliyor, evin diğer gözü- ne ise sayısız ziyaretçiler girip çıkı­ yordu. Sünnisi, Alcvisi, yatırın ru· haniyerinden imdat istemeye, şük­ retmeye, manevi ziyafetten pay al- maya koşmuştu. Kimi Kur'an oku- yor, kimi narna:ı. kılıyor, kimi ~i- Çerağ. ği öpüyor, kimi sürünerek giriyor, kimi yaura secde ediyordu. Dallık, adı geçen köyün yakınındaki ağaçlık bir yerde ya- pılıyordu. Yemy~il çayırlarla süslü bu büyük mesire ye- ... Çok geniş bir alanı kaplayan eğlence yerine çadırlar rinde ünlü bir yatır ve öbek öbek mezarlar vardı. Karşı­ kurulmuş, satıcılar gelmiş, sergiler açılmıştı. Sanki bir da Yunan hududu görünüyordu. Şenlik, yaurdaki velinin pazar ve panayır yeri idi. Dönme dolaplar, salıncaklar, ruhaniyetinden gıda alıyordu. Ulu bir m~eniıı yanında şerbetçiler, köfteciler, gazozcular, akla gelebilen her şey, iki gözlü bir ev (yatır) vardı. "Sancak ağacı veya sancak her satıcı vardı. Meriç ilçesinde komşu köylerden ge- mC§esi" denilen bu ulu ağaca vaktiyle Dallık şenliklerin­ len Sünn1 Türklerle, Nasuhbey'den ve çevre Bektaşi köy- de sancak çekilirm~. iki gözlü evin bir tarafı yatır (türbe), lerden gelen Bektaşi Türkler, Ka.rababa yaDrının ma- diğer tarafı "aş evi". Tek katlı üzeri kiremitle örtülü olan nevi huzurunda eğleniyor, adaklar kesiliyor, yiyor içi- ev, tertemiz badanalanmış. Zemini çimento gibi killi top- yor oyunlar oynuyor, çalgılar çalıyorlardı. Kimi çayırlara rak. Kilimler serilmiş. Burada bir rivayete göre Osman lı­ bağdaş kurarak yer sofralarında yiyip içiyor, kimi masa- lar zamanında kırk yiğidin başında düşman lara karşı sc- larda o işi görüyordu. 38:! Orhan Ttirkdoğan ise, yine Tahtacılar arasında Hıdır­ normal türbe, yam ve ocak ziyareclerinde de uygulanır. elleı.'in başka bir yönüne dikkat çekmektedir. Yapmış Bu çerçevede kurbanı kimlerin nasıl kesebileceği, dedeler olduğu mülakatlardan harekede, Aydın ilinin Alamut tarafından topluma anlatılır. Tahtacılar, kurbanı musahi- Köyü'nde Hıdırellez'den bir gün önce raze kuzu eri pi- bi olana kişilere kestirirler. Kurbanın kesilmesi için Fati- şirildiğini, bunun 6 Mayıs'ta tüm köylülerin kaulım ıy­ ha ve Kevser gibi sureler okunur ve kurban, okunan su- la hep beraber yeni ld iğini, kurbanın bürün olarak pişi­ relerden sonra kesilebilir. Kurban kesildikten sonra eti- rilip yine aynı şekilde parçalanmadan yenildiğini söyle- nin özellikle fakirlere dağıtılması, yapılması gereken bir mektedir. zorunluluk olarak kabul edilir. Bu bağlamda, kurban ke- silirken okunan ve çok bilinen kurban düvaılarından iki- B) Kurban ve Ramazan Bayramları si şu şekildedir: Ülkem izde genel olarak kutlanan Kurban ve Ramazan Akıl ermez Yaradan'm SJrrına Bayramları, Alevi-Bektaşi roplumlarında da kutlanmak- Muhammed Ali'ye indi bu kurban tadır. Onlar arasında, tıpkı Sünni çevrelerde olduğu gibi, Kurban alam lmdretinin nuruna Hasan'la HÜJeyn'e indi bu kurban özellikle Kurban Bayramı, köken olarak Hz. lbrahim'in Ol imam Zey11el'in deıtinde idim oğlu İıimail'i kurban etmek istediği olaya dayandırılır ve Muhammed Bakır'm tk>stunda idim Hz. lbrah im'in anısına, onun adına kutlanır. Bu çerçe- Cafer-i Sadık'm postunda idim Mu.sa Kazım Rızaya indi bu kurban vede Hz. lsmail'in kurban edilmek istenmesi, fakat onu Muhammed Taki'nin sımnda idim kurban edecek olan bıçağın kesmemesi ü1.erine Me- Aliyü'l-Naki'nin nurunda idim lek Cebrail'in getirmiş olduğu kurban fenomeni, Alevl- Hasanü'l-Askeri'nin dhmda idim Bekraşl çevrelerde, çok önemli, önemli olduğu kadar da Muhammed Mehdi'ye indi bu kurban Şllh Hat/iyi'm eydür bilir mi her can kutsal olarak kabul edilir ve bu olay, Hz. lbrahim'in ken- Kurbanıtı üstüne yürüdii erkan eli varlığını Tanrı varlığında eritmesi, böylece tümüyle Tmıağı tespihtir, kam da mercan Tanrı'ya erişmek istemesi şeklinde yorwnlarur. Bu yüz- Oniki lmam'a indi bu kurban''. "Muhammed Aliyi candan sevenler den Kurban Bayramı'nda yapılan cemlerde bu tarihsel Kurbanınız kabul olmn erenler olay, manzum olarak okunur. El bağlayıp bir ikrarda duranlar Kurbanımz kabul olsun erenler Kurban ve Ramazan bayrarrıları için hazırlıklar, bayram- imam Ali hizmet eder kurbana dan önceki gün başlar. Bu yüzden ülkemizdeki Alevl- Hizmet eder Hıdır Abdal Sultan da Bektaşl çevrelerden Tahtacılar arasında bem Kurban ihlas ile getirilsitı meydana Kurbamnız kabul olsun erenler hem Ramazan bayramlarının arifesinde ikindi vakti ço- Hasan Hiiseyin'in Zeynel'dir Şahım cuklara yemiş, şeker ve leblebi gibi şeyler verilmesi güzel Bakır Cafer Kazım Rıza'dır miıhım karşılanır. Bayram günü sabahleyin ise, önce bayram na- Taki Naki Asker Mehdi penahım mazı kılınır. Bildiğimiz kadarıyla sadece Sıraçlar arasın­ Kurbanınız kabul olsun erenler Sefil Ali himmet aldı pirinden da bayram namazı kılınmaz. Ardından özellikle Amasya, YazJ yazsam kurbanının kanından Çorum, Tokat ve Yozgat gibi Orta Anadolu illerimizde Muhammed Alinin alın nurundan keşkek ve çörekle birlikte sabah kahvaltısı yapılır. Kah- Kurbanınız kabul olsun erenler''. valcı, genelde semaverde demleıilen çayla yapıl ı r. Daha Alevi-Bektaşi çevrelerde Kurban Bayramında kurban sonra kurban kesil ir ve kurbanla ilgili işler bittikten son- edilebilen hayvanlar, koç, koyun, keçi, sığır, deve ve ho- ra aile ziyaretleri gerçekleştirilerek bayramlaşılır. rozdur. Bazı Tahtacılar arasında ise, kurban edilecek hay- Kurban Bayramı ile bağlanulı olarak Alevl-BektaŞi top- van, sadece koç olmalıdır. Kurban edilecek hayvanın, be- luluklarda kurban ritüeli önemli bir yer rucar. Bu çevre- lirli bir yaşı doldurmuş olması, hasra olmaması, vücudu- lerde kurban ritüdi, sadece Kurban Bayramı'nda uygu- nun herhangi bir yerinde eksiklik bulunmaması ve do- lanmakla kalmaz; değişik dönemlerde yapılan cemlerle ğum yapma aşamasında olmamasına dikkat edilmelidir. 383 '" belalara bekçi ola. lsmai/ Peygamberin kurba- nı kabrıl olduğıı gibi, sizin de kurbanlarınız ulıt dergaha yazıla. Ağzımızın tadını bozma- ya. imam Hüseyin yardımcımız. Bozaı/ı Hızır gözciimiiz ola. Gerreğe Hu ... Alcvi-Bekcaşi çevrelerde kurban edilen hay- vanın bücün kanı çıkıncaya kadar bekleni- lir, ardından diğer işlemler yapılır. Bu esna- da kurban kanı boşa akıcılmaı, kan ı ile birlik- ce bağırsak ve kemikleri, asla dışarı atılmayıp coprağa gömülür. Ayrıca kemiklerin kırılma­ masına özellikle dikkac edilir. Smırlar arasın­ da ise kurbanlar, önemli ölçüde ara mezarları başında kesilir ve kanları da mC1.3rın ayak ca- rafına akıcılır. Tahtacılar arası nda kurban ke- silirken dolu içmek, kurbanın böbreğini, da- lağını mc-ıe olarak yemek adeccir. Yine Tah- tacılar arasında kurban sahibine veya koyu- nu kesene "Kurbanın kabul olsunn denilir ve buna karşılık "Yıizün ak olsun" diye ce- vap vermek, güzel bir gelenek olarak görülür. Her iki bayramın ilk gü nleri akşamları her- kes arzu cctiği bir dedenin, dede bulunma- yan köylerde mürebbinin veya herhangi bir dosrunun evinde coplanır, yemeklerini veya kurbanlarını orada yerler. Bazı yörelerde kur- ban bayramında cem de yapı lı r. Yapılan cem- de oniki hiıınec yerine geci rili r ve lokmalar Kurban kesilmeden önce Faci ha ve Kevser sureleri oku- dağıcılır. Ôıclliklc yedi ulu ozandan biri olan Hacayi'nin nup şu şekilde cekbir gecirilir: Hı. İbrahim'in oğlu Hı. lsınail'i kurban edişini anlacan "BismiUahi"ahma11i"ahim, deyişi okunduğunda cemde hazır bulunanlar, hüzünle- nip ağlaşırlar, böylece camaınen duygusal bir acmosfer l1111i veccehtü vechi)•e Jilkzi ftraras-smuivati vel-ardı meydana gelir. ha11ift11 ve md me miflel-mılfrikifl. Kurba11lammzm kabıt­ lü için Bismi Şah Allah Allah... FmnJ11-1 Celil Kıırbmı-ı Kurban Bayram ı, ülkemizdeki Hatay Alevikri (Nu- HalfL, De/i/-i Cebrail, Can-ı lsmaiL, Allahtt Ekber Alla- sayrikr} arası nda da kudanır. Nusayrilerde Gadir Bay- hıı Ekber, La ilahe //111/lahıı Va/lahu Ekber, Al/ahu Ekber ramı'ndan sonraki en büyük ve en kutsal bayram, Kur- ve /il/ahi 'l-Hamd, LJ Fttd illa Ali, La Seyfi illa Zülfikar, ban Bayramı'dı r. Diğer Alevi coplululdar gibi, Nusayriler Bismi ŞJh, Allah Allah, Bismil/ahi tekbir, AllaJm Ekber". de, bu bayramı güzel bir şekilde kutlarlar. Kurban bay- ramındaki en önemli ricüel, kurban kesme ricüelidir. Bu Kurban kesimi camamlandıkcan sonra şu dua yapılır: çerçevede bir iki gün önce başlayan Kurban Bayramı'nın Allah, Allah.. . Kıırba11l11rınız kabu4 murrıtlarmız ha- kudanması, coplu namaz dışında diğer dini grupların sıl ola. Her tüyüne binbir sevap yazrla. Kazalara kalkan, kutlamalarına benzer. Nusayriler için yılda birkaç kez 384 kurban kesmek önemli bir dini yükümlülük olup budu- Ramazan ayının oruçlu geçirilinesinin en önemli sebep- rum, din adamları rarafından da sürekli reşvik edilir. leri, kişilerin nefislerini terbiye ed ip içlerindeki kötülük- lerden arınması, başta mide olmak üzere diğer vücut or- Nusayriler arasında diğer Alevi gruplarda olduğu gibi, ganlarını dinlendirmesi ile Fakir ve yoksulların hacırlan­ kurban edilecek hayvanın hasta olmanıası, belirli bir yaşı masıdır. Ayrıca Nusayrilerde Ramazan orucu, diğer dini doldurmuş olması, vücudunun herhangi bir yerinde ek- siklik olmaması gerekir, ayrıca kurban , erkek (dana, ho- gruplardan iki gün önce başlar. Ramazan ayı, Kur'an'ın roz veya koç) olmalıdır. Kurban kesmede kullanılacak bı­ indirilmeye başland ığı ay olduğundan dolayı, bütün ay- çağa, şeyh tarafından Fatiha suresinin okunmuş olma- ların en faziletlisi olarak görülür. Yine bu nedenle Ra- sı gerekir. Kurbanı kesen kişi, Fati ha ve Kevser surelerini mazan ayının I., 13., 17., 19., 21., 23. ve 27. günle- okudukran sonra rekbir getirerek kurbanı keser. Ayrıca ri, Kur'an ayetlerinin indiği günler olmasından dolayı, o, sigara içmemeli, sigara içiyorsa kurbana yaklaşmamalı bayram olarak kutlan ır. Nusayriler, Ramazan ayının bi- ve kendin i sadece bu işe adamış olmalıdır. Yine kurbanın timiyle birlikte, yardımlaşmaları, dayanışmaları ve de- bürün kanı çıkıncaya kadar beklenmesi, Nusayriler ara- ğişik ahlaki yönlerinden ötürü birbirlerini tebrik edip sında önemli görülür. Daha sonra büyük ka.zanlar içinde bayramlaşırlar. suda bekletilerek kurbanın kanı iyice çıkarılır. Bayram- larda genellikle dananın yan ında koyun da kesilir. Ko- Rarnaıan/Fatır Bayram ı'nın Nusayrtler için en önemli yunun eti, doLna, kum Fasulye veya caze Fasu lyenin içine özell iği, orucun yanında insanın bütün orgarılarıyla kötü konul ur. Önceden hazırlanan bu yemekler, akşam gelen ve çirkin olan şeylerden uzak durup orucu bunlarla ca- misafirler içindir. Eder, yapılacak yemeğe göre parçalara mamlayarak nefsinin kemale ermesini ve olgunlaşması­ ayrılır. Kurbanın dilin in ucunun günah olduğuna inanıl­ nı sağlamaktır. Nusayrilere göre çirkin ve kötü şeylerden dığından dolayı yenmez ve kesilip acılır. uzaklaşmadan tutulan oruç, çok da önemli değildir; zira önemli olan insanın sadece Ramazan ayında değil, cünı Kurban ve Ramazan bayramlarında Nusayriler arasında yaşamı boyunca çirkin ve kötü olan şeylerden uzak dur- çok meşhur yemek olan hırisi adı verilen etl i aşura yeme- ği yapılır. Bunun yanında etli çorba, lahm-i musluka de- masıdır. Bu durumda ancak rurulan oruç, hedefi ne ulaş­ nilen haşlanmış er, etli nohudu bulgur, dolma, yi ne ha- mış olur. Nusayriler, Rama1.an Bayraını'nda da hem kur- mis denilen erli yemek, salata, cacık ve mangal gibi çeşit­ ban keser, hem de bunun yanında kömbe, bayram simi- li yemekler de yapıl ır. Bu yemeklerden etl i nohudu bul- di ve külçe gibi yöresel yemeklerin i yapıp misafırlere ik- gur, aı yapılacaksa kad ınlar, büyük ka.zanlarla yapılacak­ ram ederler. sa erkekler tarafından hazırlanır. Sarmaların içi pirinçle haz.ırlan ır ve bol miktarda balıarat, salça, domates ve sıvı C) Nevruz (Sulran Nevruz) Bayramı yağ konur. Akşam yemeği için hazırlanan dolma, fasul- Türkiye'deki Alevi-Bektaşi topluluklar arasında kutla- ye, hamis ve salata, akşam gelen m isafırlere sofrada veya nan bir diğer önemli bayram, Nevruz Bayramı'dır. Fars- masada ikram edilir. ça bir terim olan Nevroz, "yeni gün" anlamına gelmekte Ayrıca Nusayriler arasında Kurban Bayramı günlerinde olup eski takvime göre yeni yıl ın ve aynı zamanda baha- doğan çocuklara genelde İsmail adı verilir. Kurban gü- rın başlangıcı olarak kutlanan şenli klerin en yaygın ola- nünde doğanlar, eğer maddi durum ları uygun olup bay- nıdır. Bu yüzden Nevruz geleneği, farklı isimler errafmda ram yapma düşünceleri olursa, kendi adlarına bayram örülmüş törenlerle, belki binlerce yıldır hatırlanan bir se- yapabilirler. Kurban gününde doğarılar, kurban kesmese vincin şenliği olarak yaşamaktadır. Nevruz, 21 Mart ta- bile, adak kesip bayram yapanlara zekac verirler. rihinde kutlanır veAlevtler tarafından Nevruz adının ya- Nusayriler arasında Ramazan Bayramı'na, Fatır Bayra- nında Sulran Nevruz olarak da adlandırılır. Alevi-Bektaşi mı denilir. Nusayri inancına göre, on iki aydan biri olan ve Şii topluluklarda olduğu kadar, Sün ni topluluklarda lı[( t "lıl (, N t( 385 \I 8 A 1 ._ L da Nevruz geleneği yaygın olarak görülmekcedir. Tarihi Nevruz Bayramı ile ilgili hazırlıklar, bayram öncesin- ve geçmişi çok eski ve köklü olan bir bayramdır. den başlar. Nevruz günü için evler, yeşillik ve çiçekler- le süslenir; sabah erken kalkılır, gün ağarırken Nevruz' un Alevi-Bekcaşi geleneklerinde Nevruz kutlamaları, güne- caze suyu ile yıkanılır, boy abdesti alınır ve özenle giyi- şin balık burcundan çıkıp koç burcuna girmesiyle başlar. nilir. Toplu olarak sabah yemeği yenilecekse, dede önce Bu durum, kış mevsimi ile yaz mevsiminin ara kesitini, bir dua okur ve herkese süt ikram edilir, kahvaltı yapılır. Bckcaşt deyimleriyle •hatt-ı istivd~sını oluşrurur. Bilindi- Daha sonra dargınlar barışarılır, hasca ve yoksullar ziya- ği gibi, bir yılda iki kcı gündüz ile gc:ccnin uzunlukları ret edilir ve gönülleri alınır. Yeni ölmüşlerin evlerine ta- birbirine eşittir. Bunlardan biri, koç burcunun girişinde; ziyeye gidilir. Türbe ve mezarlıklar ziyaret edilir. Büyük diğeri ise, terazi burcunun girişindedir. llki, ilkbaharın bir coşkuyla kırlara ve çayırlara çıkılır, çeşidi eğlenceler başlangıcı, diğeri ise sonbaharın başlangıcıdır. Nevruzla, düzenlenir. Burada yaşlılar için ayrı, gençler için ayrı bir yani ilkbaharın gelişiyle tüm doğa yeniden dirilir, bir an- mekanda muhabbet sofraları kurulur. Ayrıca gençler, kır­ lamda yeni giysilerine bürünür. Böylece Alevi-Bektaşiler larda şenlikler yapar, çeşidi spor gösterileri ve yarışmala­ arasında Nevruz, ölümden sonra dirilmeyi (Ba'su ba'riel- rı düzenlenir, Nevruz için ateş yakılır ve yakı lan ateşin et- mevt) i simgelemektedir. rafında halaylar çekilir, ateş üstünden atlayarak dilekler Eski Türk kü ltür ve gelenekleri arasında da görülen Nev- rurulur. Genç kızlar ve oğlanlar, karşılıklı maniler söyler- ruz, Alevi-Bekcaşi topluluklar tarafından, dünyanın ya- ler. Ayrıca yi ne bazı köylerde yüksek bir tepeye aceş ya- raDldığı, Hı. Ali'niıı doğduğu ve Gadir-i Hum deni- kılarak baharın geldiği müjdelenir. Bu esnada Nevruz'u len yerde Hı. Muhammed tarafından "Ben kimin mev- konu alan deyişler, nevrUziyt adı verilen nefesler okunur, lası isem, Ali de onun mevlasıdır" denilerek kendisin- çcrağlar uyandırılır, semah dönülür, bazı yörelerde horoz den sonra Müslümanların önderi olarak ilan edildiği gün da olmak fu.ere kurban kesilir, kurbanlık koçlar cığlanır, olarak kabul edilir. Silifke Tahtacıları arasında ise bugün, etli pilavlar pişirilir, yufkalar ve ayranlar hazırlanır, akra- Hz. Hüseyin'in doğum günü olarak kabul edilir. Yine ba ziyaretleri yapılır ve akrabalar arasında hediyeleşmeler Alevi-Bekcaşilere göre bugün, Hı. Adem Peygamber'in olur. Ayrıca çocuklara leblebi, şeker, kuru iUüm ve kuru yaratıldığı ve Nuh Peygambcr'in Tufan'dan sonra karaya dut gibi çerezlerin karışımından oluşan yiyecekler dağıtı­ çıkcığı gün olarak kabul edilir. Hz. Muhammed'e pey- lır. Bazı Alevi-Bektaşi topluluklar arasında soğan kabuğu gamberlik bugün verilmiş;Kur'an bugün inmeye başla­ ile kaynacıLp boyanan yumurtalar tokuşrurulur ve sonuç- mışar. Alevi-Bektaşi inanışına göre, Hz. Ali'nin annesi ta yumurcası kırılmayan galip gelir. Bu yüzden bugüne Faama binci Esed, doğum sancıları çekince Hı. Muham- 'Yumurta Bayramı " da denir. Yine bugün bolluk ve bere- med, kendisine 'Kabe'ye git, tavaf et' diye söylemiş; o ket dileklerinde bulunulur. Böylece ışığın karanlığa, bere- da Kabe'yi tavaf etmiş, ardından tavafın ı tamamlayarak ketin yokluğa, ümidin ümitsizliğe ve yazın kışa galip ge- Kabe'nin içine girmiş ve 21 Marc 598 tarihinde yani Fil (4i kutlanır. Sivas/Divriği'nin kimi köylerinde kırl ara gi- yılının Recep ayında Hz. Ali'yi dünyaya getirmiştir. Bu- demeyenlere koklamaları için Nevruı. çiçeği getirilir. Zira Nevruz çiçeği, bu yörede kutsal kabul edilmckce, bu çiçe- nun üzerine Hı. Muhammed, AIJalı' ın evinin içinde do- ğin Hı. Ali'nin kokusunu raşıdığıııa inanı l maktad ı r. ğan amcası oğlunu kucağına alarak ona Ali adını vermiş ve ardından bugünü kutlu bir gün olarak ilan ecmiştir. Tahtacılar da diğer Alevi grupl arı gibi, Sulran Ncvruz'u Alevi-Bektaş! kültüründe bugün, Hz. Ali ile Fatma'nın kendi bayramları olarak kabul eder ve coşkuyla kutlar- evlendiği gün olarak kabul edildiği gibi, Hacı Bekcaş-ı lar. İzmir Bornova'da yaşayan Tahtacılar, Nevruı'u yayla- Veli'nin Anadolu'ya geldiği ve Rum Erenlerinin onu kar- ya çıkarak, mezarlıkları ziyaret ederek ve yiyecek içecek şıladığı gün olarak da kabul edilir. Tüm bu inanışlardan bırakarak kutlar. 21 Mart günü kadınlar çamaşır yıkar­ dolayı Nevruz, büyük bir bayram olarak kabul edilir ve ken, erkekler de bayram alışverişi için keme inerler. Nev- coşkuyla kutlanır. ruz günü, ıspanaklı börek, tatlı, soğan kabuğuyla boyan- 386 mış yumurtalar, yufka, çörek, sarığı burma, şeker, leblebi Sultan Nevruz akşamı Alevi-Bektaşi toplulukların ın pek ve lokum hazırlanarak köy mezarl ığına gidilir. Gençler, çoğunda Hnkk Mııhammtd Ali meydanı açılarak ceın ya- şarkı söyleyerek değişik çalgılar eşliği nde oyunlar oynar, pı lı r. Bazı topluluklar, her zaman yapakları ceın töreni- bu esnada bazıları da içki içer. Günün akşam ı için hazır­ ni yaparken bazı l arı , &tel olarak Nevruz cemi yapmak- lanan sofraya, ev halkının yanı sıra, ziyarete gelen akra- tadır. Bu cem, "Nevruz Erkanı" olarak da anıl makı:ad ır. balar da otururlar ve ropluca yemek yenilir, dargınlar ba- Bazı yörelerde birlik ve beraberliğin simgesi olarak Abdal rışnrılır. Baz.ı Tahtacı Tıirkmenleri de, ertesi sabah, ala- Musa cemi düzenlenir. Bu yüzden rüm köylüler meydan ca karanlıkta yola düşüp me7..arlığa giderler. Mezarlıkta odasına, yani ccmin yapıldığı odaya girdikten sonra, yer- topluca yemek yenir ve içki içilir. Ardından sırayla mezar li yerine oturur. Dede ayağa kalkarak "Edep erkan, mü- taşları öpülerek evlere dönülür. Nevruz kut.lamaları esna- mine nişan" der. Ayakta bulunan kişiler, halka şeklinde sında Tahtacılar arasındaki herkes, özellikle çocuklar en dairesel bir şekilde diz üstü gelirler ve saf rutarlar. Dede, güz.el giysilerini giyerler. Tu11ce/i Alevileri içinde, Nevruz şu duayı okuyarak Tcvhid' i başlacır; günü erkekler alı nların a karalar sü rerek su kaynaklarına Bismi Şdh, Allah Allah... Lokmalar kabul ola, isıeği- gidip orada temizlenirler, sonra ulu kişilerin türbelerine 11i.z, dileğiniz Hak Mııhammcd Ali vere, durduğunuz ddr-ı ıiyareıce bulunurlar. Bulgari.sra11 Alevi-Bektaşileri arasın­ divandan hayır ihsan gömi11iz. Makbul-ı Şdh, kabul-ı da Nevruzla ilgili kan kardeşi olan aileler için kırkar yu- dergdh ola!... Cerçeği11 demine HU!... murta haşlanır. Diğer aileler ve dullar için yirmişer, genç kular ve delikanlılar içinse on ikişer yumurta kaynarılır. Ardından dede, Oniki lmam'ın adlarını sayarak sala- Ayrıca tavuk ve piliç kesilir. vat getirir. Bu esnada aşıklar, Hı.. Ali'nin aşkını ve Oni- 387 ki imamları anlacan Kul Himmet'in düvaz- imamını lere çevirici ... Ey yılları yıllara ekleyen ... Bizim halimi- söylerler. zi en iyi hale çevir" anlamındaki dilekleri ifade eden dua- lar da yapılır ve törenin sonlarına doğru Saki derviş, töre- Dede, Alevi-Bektaşi ulu larının ve Oniki lmamların adı­ ne katılanlara erkana uygun olarak süc ikram eder, bun- nın geçciği bir gülbank okur, bundan sonra tevhid düva- dan sonra herkes, birbirinin nevruzunu kuclar. Nevruz zının yürütülmesine geçilir. Cuma akşam ccminde oldu- ceminde kurban ve diğer yiyeceklerin masrafları, ceme ğu gibi Halka Namar.t'na başlanır. Bu esnada bütün can- karılan topluluk rarafından orcak karşılanır. Cem sonra- lar, hep bir ağızdan şu ilahiyi terennüm ederler: sında da lokma, süt veya şerbet ikram edilir, değişik de- La ilahe illallah yişler söylen ir. Ayrıca bu gece ne dilek curulursa kabul illallah Şdhım illallah edileceğine inanılır. Ali Mürşit, güul Şdh Eyvallah Şdh Eyvallah Ti" ve Ôt:kmişyömi ile Turgutlu Bektaşfleri, Nevruz günü Hakk La ilahe //lal/ah yapJan ceme, Nevruz Namazr derler. Cemi camamladık­ ran sonra sofra açılır, sofrada beyaz yiyecekler bulundur- diyen canlar başları hafıf sağa sola salınarak yaylanır gibi maya özen gösterilir. Bunlar da, genel olarak süt, yumur- ellerini de dizlerine sürerek zikrederler. ta, pirinç pilavı ve ruz gibi yiyeceklerdir. D iğer yiyecek ve Tevhit ve cem bittikten sonra dede, "Edep erkan getire, içecekler de bulundurulur, fakat yine de sofrada beyaz yi- herkes yerine otura" der. Canlar, bu esnada artık normal yecek olmasına d ikkat edilir. orur~a geçerler. Ferraş, meydana gelerek meydanı üç Nevruz cemi/erkanı, genel olarak her yerde aynı şekilde defa sembolik olarak süpürür. Dede, "Bismi Şah, Allah yürütülmekle birlikte, bazı yörelerde farklılıklar da var- Allah! Hayır hizmetin kabul, yüzün ak ola. Ellerin dert, dır. Fakat Nevruı cemlerindc ortak olan nokta, bugü- gönüllerin keder görmeye. İstediğini Hakk Muhammed nün Hz. Ali'n in doğum günü olarak kabul edilmesinden Ali vere. Seyyid Ferrı1ş'ın himmeti üzerinde hazır ve na- dolayı, ccm lerde neşe ve sevi ncin hakim olması, oku nan zır ola. Gerçeğe Hu" der ve daha sonra hizmet sah ip- deyiş, nefes ve düvaıların diğer cemlerde olduğu gibi hü- leri öbek öbek sofralar kurar. Dedenin ba§lama duasın­ zünlü bir i~crik taşımayıp daha ~ok neımizıjner c~liğin­ dan sonra hep birlikte lokmalar ve Nevruz helvası yenir. de neşe ve sevinç duymaya yöndik bir ortamın yaratıl­ Ceme gelemeyen hastaların evlerine lokmalar gönderi- masıdır. Nevruz ccmlerinin bu özelliğinden dolayı, diğer lir. Yemekler yendikten sonra dede, bu kez yemek dua- cemlerde işlenen Kerbela Olayı ile Hı. Ali'nin ve Oniki sını okur. Oniki hizmet sahipleri, roplu olarak dededen imamların ö ld ürülmesi gibi konulara yer verilmez. Nev- dua ald ıktan sonra, can lar niyaz edip hediyelik alırlar. En ruz cemlerin i diğer cemlerden ayıran bir başka nokta da, bugünün baharın başladığı gün olarak kabul edilmesin- son cem dağılmadan önce dede, şu gülbankı okuyarak den dolayı, elden geldiği ölçüde, rabiatta bulunan çiçek- cemi bitirir: lerin coplanarak cemevinc getirilmesidir. Bisrni Şdh Allah Allah! Nevruz bayramınız kutlu ola. Yt-ni Nevruz günü okunan Nevriiziyder, Alcvi-Bekraşl edebi- yılınız hayırlı uğurlu ola. Şdh-ı ~ldyet imam Ali efindi- yatının en güzel örnekleri arasındadır. Örnek olarak bu mizin doğum günü müba~k ola. Boz Atlı Hızıryoldaşınız çevrelerde çok sık okunan bir nevrfiziye de şöyledir: ola!... Dilde di/,eklerimizi, gönülde murat/arımızı ve~... Gelin ey tıdztnin canlar Hasın/ara şifa, dertlilere deva, borçlulara eda ihsan eyle- Bugün Nevruz-ı sulıandır ye... Dil bizden, nefis Pirimiz Hünkarımız Hacı Bektaş-ı Safalar siirsün ihvan/ar ~li'tkn ola. Gerrtğe HfiL. Bugün Nevruz-ı sulıandır Bütün miimin, bütiin is/anı Ceme katılanlar, sağ ellerini kalplerinin üstüne koyarak Bugün etmek ge"lt bayram Hem sun siıkiya gel cam hep bir ağızdan "Hu" der, yine bu arada "Ey gönülleri- Bugün Neımız-ı sultandır mizi ve gözlerimizi iyiye döndürücü, ey geceleri gündüz- A/iyii'l-Mımaza Haydar 388 Cihanı gark-ı nur eykr Bütün kurt kuş bunu söyler Bugün Nevruz-ı mlrandır Ali'nin doğduğu gündür Bugün her günden üstündür Hemm st1ki kadeh döndür Bııgiiıı Nevruz-ı sultandır Nice sır/Ar olup z!thir Ali'tk oldu Hakk bahir Şiikreyle sen ey Fakir Bııgıin Nevruz-ı sulı:a.ndır Ülkemiz.de Orta Anadolu Alevilerinde Nevruzla ilgili kudamalar, kış döneminde yapılır. Bu du- rum, insanların ekin ıarlalannda çal~mayıp evle- re kapanmış olmaları ile açıklanabilir. Kudamala- rın süresi, 1 Ocak'ta başlar ve 21 Mart'a kadar de- vam eder. Kutlamalara Cem adı verilir. Buradaki cem deyimini, Alevi-Bektaşilerin dini merasimle- ri olan Ayi11-i Cem ile karışurmamak gerekir. Nevruza Bektaşiler, Kırklar Bayramı adını ve- rirler. Zira onlara göre bugün, Gayb Emıkri olan •Kırklar" ın toplandığı gündür. Bu neden- le bugün Kırkla.r Bayramı olarak da bilinir. Yine Bekcaşi geleneklerinde Nevruzun "insanın yeni- den doğuşunu" simgelemesinden ötürü önemli bir etkisi vardır. Burada insanın yeniden doğu- kılır ve el ele tutuşarak ateşin etrafında dönü lür, halaylar şu ile kastedilen şey, onun cehalenen kurruluşu, iyilik ve çekilerek şenlik yapılır, topluca yemekler yenilir ve arka- güzelliğe ulaşması, ilim ve irfan diyarına geçişidir. Ayrı­ sından herkes birbirinin evine bayramı kudamaya gider. ca insanların ölmeden evvel ölebileceği ve öldükten son- Eröz' ün ifade cıriği gibi, bu şenliğin, eski Türk şen likleri ra da dirileceği konusundaki yaklaşımlarını Bektaşiler, ile ilgili olması muhtemeldir. Nevruz yoluyla anlacrnışlardır. Bu çerçevede ifade ecmcmiı. gereken bir diğer nokta, Alevi-Bektaşi topluluklar arasında Nevruz Bayramı rö- bazı Tahrao grupları ile Orta Anadolu bölgesinde yaşa­ renlerinde ateş üz.erinden adama geleneği de yaygın­ yan Sıraçların Nevruz kuılamalarına diğer Alevi-Bckcaşl dır. Bu geleneğin, lslamiyet'ten önceki Turk inançların­ grupların tersine yeterince önem vermemeleridir. Söı dan ateş küfrü ile yakından ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu ritüel yapılırken her çeşit hasralık ve kötülükten ko- konusu Alevi-Bektaşi grupları arasında Nevruz günü sa- runma ve kurtulma amacı güdülmekredir. B ilindiği gibi dece ayin yapmakla geçiştirilir. Ayrıca NevrUziye söyleme ateş, flziki olarak sahip olduğu yakıcı öıelliği ile mikrop- geleneğinin de, onlar arasında yakın bir tarihte benim- ları yok eder. Ateşin bu flziki özelliği, ona manevi anlam- sendiğini bel i rrmeliyiı. da temizlenme misyonunu da kazandırmıştır. Bu çerçe- vede Şamanizme göre, ateşin her şeyi temizlediğine ve O) Oiı;er Bavraml:ı.r körü ruhları kovduğuna inanıldığını belirtmeliyiz. Alevi-Bektaşi ıopluluklannın bu bayramlarm dışında Malatya Alevikri, Nevruz'da "Kq birri Baymmı" yapar- kudamakra oldukla.rı başka bayramları da vardır. Şimdi lar. Uğur getirsin diye taşran küçük evler yapılır, ateş ya· sıra ile onları inceleyelim: 389 1 Mchmec Eröz'ün yapmış olduğu araşmmalarda sözünü Edirne ve Tekirdağ çevrelerinde yapılan Ctmal Oyu- eımiş olduğu ve daha çok Malatya çevresinde kutlanan nu da, Alevi-Bekcaşi çevrelerde görülen kuclamalar- Abdal Musa Gtimj, bunlardan biridir. Kışın yapılan bu dandır. kutlamada önce ev ev yiyecek coplamaya çıkıLr. Bunun den ilen ve Mayıs ayının 2. haftasına denk için her evden yağ, bulgur gibi şeyler alınır. Sonra bunlar satılarak 10-15 kadar koyu n ve keçi alınır. Arkasından düşen bayram, Amasya, Merzifon ve çevresinde kudan- bu hayvanlar, kurban olarak kesilip köy meydanına sıra makcadır. Bu günde Merzifon'u Gümüşhacıköy'e bağla­ sıra kurulm~ olan kara kaıanlarda celi pilav yapıl ır. Ay- yan yol üzerinde aileler bir araya gelir. Arabası olanlar rıca bugün için özel olarak bazlama hazırlanır. Erkekler arabalarla, arabası olmayanlar yürüyerek burada gezerler. ve çocuklar bir evde coplanıp bulgur pilavını bazlama içi- Özellikle gençler, en güzel elbiselerini giyinirler, burada ne koyarak yerler ve dua ederler. Kadınlar ise, bulgur pi- hedef, gençlerin birbirini beğenmesi ve seçmesidir. Zacen lavını bakraçlarla alarak evlerine göcürür ve orada yerler. bugünün ismi de aslında Seçen kelimesinden gelmekte- di r. Bu gün, Mcrlifon'un çok kültürlü orcam ından kal- Yi ne Mehmec Eröz' ün söz ecmiş olduğu Kış Ytırw Bayra- mı, köyde bir erkeğin, kadın kılığına girerek köyün de- ma Ermeniler, Rumlar ve Alevi-Sünni rüm Müslüman- likanlıları ile davul zurna eşliğinde ev ev dolaşmasıyla ların birlikce orcaklaşa kutladıkları bir gündür. Halk ara- başlar. Ardından geniş bir evde bir araya gelerek değişik sında bu bayramın, Ermenilerden kalma bir bayram ol- oyunlar oynanır. Evlerden verilen yiyecekler bir corbaya duğu da söylenir. Geçmişte farklı toplum kesimleri ara- konur. Bunlar saalarak geliri ile bulgur pilavı ve üzüm sında ram bir kültür alışverişinin yapılmasını sağlayan bu hoşafı yapılır. Kadın l ar ayrı, erkekler ayrı evde ıopla nır bayramın, günümüzde de aynı şekilde yapıld ığın ı söyle- ve bi rlikce hazırlanan yiyecekler yenir. mek çok zordur. 390 Orca Anadolu bölgesinde, öıcllikle Ttirk- Nusayrilere göre, bu ilci gün cehennem ateşi bile sön- men Alevi köylerinde Nisan ayının ilk Çarşamba günü mektedir. Bu yüzden bürün işyerleri bugün kapalı olur. kutlanmaktadır. isminin mahiyet ve kökenini tam olarak Nusayrilerin diğer bayramı, Mübahak Bayram/dır. Hz. çözümleyemediğimiz bu bayramda ne evde ne de tarla- Muhammed'in hicretin 10. yılında Necran lı Hristiyan- larda hiçbir iş yapılmaz, eğer herhangi bir iş yapılırsa bu- larla yapm ış olduğu rarıışmadan dolayı bugün, bayram nun uğursuzluk getireceğine ve hiçbir iyil iği n in de görül- olarak kutlanır. Her yıl Zilhicce ayınm 21. gününde Hz. meyeceğine inamlır. Örnek olarak o gün kumaş kesilirse Pcygamber'in Necranlılarla lanetleşmcsi anısına bu bay- sıçanların gelip kumaşları keseceğine inanılır. Halk, o gün ram kutlanır. kırlarda coplanıp birtakım şenlikler yapar, oyunlar oynar. Bu iki bayram dışında Hatay Alevileri/Nusayrılerin kut- Orca Anadolu bölgesinde, bazı köyler- ladıkları diğer bayramlar şunlardır; de halk arasında üç aylar denilen Recep, Şaban, Rama- zan ayları içinde kutlanan geleneksel bir bayramdır. Bu- Bu bayram, Muharrem ayının ilk gecesin- nun için önce hazırlıklar yapılır, helva ve çörekler hazır­ de kutlanır. Özelliği, H:ı. Muhammed'in Kurey~ müşrik­ l anır ve me-.ıarlıklara gidilerek hazırlanan yiyecekler ora- lerinden kurruluşunu h:ıtırlatmasıdu. Hz. Muhammed'in da yenir. Eğer mezarlığa gid ilme-ı..~e yiyecekler komşular­ Mckkcli müşriklerin artık dayanılmaz bir duruma ge- la beraber yenilir. Her köy bu bayramı, kendi mezarlı­ len baskı ve kötülüklerine karşLlık Mekke'den Mcdine'ye ğında kutlar. hicret edişi ve o gece evinde yatağına Hz. Ali'nin yatmış olmasından dolayı bu bayram kutlanır. Bu olay, Nusay- Bir diğer bayram da, Sivas Divriği Alcvilerince kutlan- rilere göre Hz. Ali'nin fedakarlığını ve cesaretini göster- makradır. Bu bölgede Marc ayı içinde kudanan bu bay- diği gibi, Hı. Muhammed'in Hz. Ali'ye olan sevgi ve gü- ram adetince, soğan kabukları ile kaynatılarak kırmıı.ıya venini de gösterir. boyanan yumurtalar, herkesin kendine ait küçük caş ya- pıları üzerine konmakta; eğer ercesi sabah bu taş yapılar­ <,, Nusayriler, bu bayramı Yahudilerin Hz. dan birinin altında bir böcek bulunacak olursa, sahibi- İsa'yı öldüremeyip onun yerine yanlışlıkla Hı. lsa'ya iha- nin yı l boyunca talihinin açı k olacağına inanı lmakradır. net edip bulunduğu yeri Yahudilere bildiren kişiyi Hı. lsa'ya benzeterek yanlışlıkla öldürmeleri sebebiyle, Hı. Bu bayramların dışında ülkemizdeki özgün Alevi grup- İsa'nın ölmediğine inanarak kutlarlar. lardan biri olan Hatay Alevileri/Nusayrilere air bazı bay- ramlar vardır. Bunlar içinde en önemli bayram şüphesiz, Nusayriler arasında bu bayram, Allah'ın Gadir Bayramı adı verilen kursal bayramdır. Nusayrılere Hz. Musa'ya Tur dağında tecelli (görünme) etmesinden göre bu gün, Hz. Muhammed, Hz. Ali'yi Gadir-i Hum dolayı kutlanır. Nusayrilere göre Allah'ın Hz. Musa'ya denilen yerde kendisinden sonra Müslümanların önderi tecelli edişi, Kur'an Araf Suresinin 143. ayetinde olarak ilan ermiştir. Nusayriler, kursal olarak kabul edip ifade eclilmektedir. Nusayriler, bu olayı bayram olarak 18 Zilhicce'de kutladıkları bu günde, Hı. Ali'nin tanrı­ kutlarlar. l ık vasıAarınm Hz. Muhammed tarafından ilan edildiği­ \lihııı m Bı" "'' Mi hrican kel imesi Farsça kökenli bir ne inanırlar. Nusayriler, bu bayramda kurbanlar keserek kelime olup sonbahar an lamına gelmektedir. Bu bay- büyük kazanlar kaynatırlar, yapı lan yemeklerden fakir ve ram, sonbaharın bitip kış mevsiminin başlaması sebebiy- muhtaçlara verilir. Kur'an okunur, ibadet yapılır ve bol le kutlanan bir bayramdır. bol dua edilir. Aile büyükleri ile evliya türbeleri ziyaret edilir, öıcllikle bu bayramda ziyaret yerleri, kalabalıklarla Hz. Muhammed'in dolar taşar. Gadir Bayramı iki gün devam eımekre olup dünyaya geldiği gün kutlanan bayramdır. 391 Hz. Muhammed'in Selman-ı Farısi ile Hristiyanların her yıl 6 Ocak'ra kutla- bu l uştuğu ve Sclman'ın Müslüman olduğu günün anısı­ dıkları Yuhanna'nın Hı. lsa'yı Ürdün nehrinde vaftiz et- na kutlanan bayramdır. tiği günün anısına Nusayriler tarafından 19 Ocak tari- hinde kutlanır. Hristiyanlar ile ortak kutlanan bu bay- 1 Marc tarihinde ramda Nusayriler, upkı kendi kutsal günlerindeki gibi her evde sütlaç yapılarak kutlanan bayramdır. Bu bay- Hristiyarıların bayramlarında da uygun mekanlarda kur- ramda Nusayriler, "harirc" dedikleri sütlacı yapıp kom- ban kesip namaz kılarlar. Bayram günü kurban etinden şularına ikram ederler. geleneksel hırisi yemeği yapılarak komşu ve misafulere iv l u ~ b11 Hz. Muhammed'in hicret öncesinde dağıcılır. Medine'den kendisini ıiyarece gelen 70 kişiyle Mina'da B "Noel" ad ıyla da bilinen Hı. lsa'nın doğ- buluşarak orılara Peygamber olduğunu arılamğı günün duğu günün anısına yine Hristiyanlarla orcak bir şekilde anısına 9 Marc'ca kutlanır. kutlanan bayramlardan biridir. Hı. lsa'nın, remiz ve pak H1_ lsa'nın havarileri adına kut- olan Hı.. Meryem binti lmran'dan doğduğuna inanılan lanan önerrıli bir bayramdır. Bu bayramın Fransıılar za- 24 Aralık gecesi kutlanır. Hristiyanl arın b ir hafta boyun- manından kaldığı ve Fransızların Cumhuriyeti kutlad ık­ ca kutl adıkları bu bayram ı, Nusayriler bir gü n kutlarlar. ları bir bayram olduğu bilinmektedir. Fransıı. lhtilali'nin Bu bayramda Hı. lsa'nın doğumunu simgeleyen lsa hel- yı ldönümü olarak kutlanan bu bayram, daha sonra bura- vası yapılmaktadır. daki halk tarafından benimsenerek sürdürülmüştür. Bay- veya •. Çarmıha gerildikten son- rama hazırlık olarak evler, temizlenir, güzel kıyafetler gi- ra dirilen ve havarilerine göründükten sonra göğe yükse- yilerek 1 Temmuz günü Samandağ'daki Hızır türbesinin len Hı.. lsa ad ına Nusayriler tarafından 30 Mart'ca kuc- bulunduğu yere pikniğe gidilir, eğlenilir ve halay çekilir- laııu. Hı. lsa'nın dirilişiyle doğanın diri l işi arasında bir di. Samandağ'da çoğun lukla üç gün boyunca denize gi- benzerlik kurulması nedeniyle, bu bayram ayn ı zamanda dilerek eğlenilirdi. Bugün bu bayramı kutlayan çok az doğarun dirilişini simgeleyen Bahar Bayramı olarak kuc- kimseye rastlanmaktadır. lanmakradır. Yumurta bayramı da denilen bu bayram, Bu bayram, Tıirklerin yaptığı örs Hristiyarıların kutladığı Paskalya Bayramı'ndan bazı et- bayramıdır. Ahmed Yesevi'den Nusayrilere geçtiğine ve kiler caşunaktadır. Zira bu bayramda halk arasında yu- bu günde Ehl-i Bcyr'e iman eden lerin areşi elleriyle ruca- murtalar boyanarak cokuşrurulur. Yumunanın kırılması, caklarına ve çekiçle dövecekleri ne inanıLr. diri l işi semboliu eder. Eskiden daha geleneksel ve yay- gın o larak kutlanan bu bayramda, herkes en yakın türbe- ye giderek piknik yapar ve rengarenk boyadıkları yumur- taları tokuştururlardı. Ayrıca bu bayr:ımda nişarılılardan erkek tarafının, kız tarafına bir sepet içinde reng:ircnk boyanmış yuınurca ve çiçekler getirmesi geleneği bugün de sürmckced ir. Sı Gror;_, (,,." ( 11, yıs Nusayrileri n günümüzde kutladıkları bu bayram, Anadolu'nun lslamlaşması ve Turkleşmesi sürecinde, Müslüman Türklerle yerli Hris- tiyan halk arasındaki karşılıklı etkileşimlerin en önemli örneklerinden birid ir. Bu bayramla ilgili kutlamalar, Sr. Geo rges'un ölüm ta- rihi olduğuna inanılan 6 Mayıs günü yapı lınakcadır. Bu 392 ıarihin Hıdırdlez'in kudama carihiyle aynı olması, Sc. kiliseye bırakırlar. Evlenmek isteyen gençler, gelin-damac Gcorges' un beyaz atlı, savaşçı ve ejderha öldürdüğü ca- makeci yaparak kiliseye bırakırlar. Bu makeder ve kağıda savvur ed ilen bir aziz ol ması nedeniyle, eski Türk kahra- yazılan dilekler, gece on ikiden sonra bir kilise görevlisi manlarına benzemesi ve Türk velileri ile özdeşleştirilme­ tarafından alınıp dcniı.e bırakılır. Böylece dileklerin ger- si, ayrıca ejderha söylençesinin Hızır'a ve Sarı Saltuk'a çekleşeceğine inanılır. mal edilmesi gibi bulgular, bu iki kült arasındaki benzer- Meryem Ana'nın sad ık dostu olan Azize Barbara'nın likleri ve Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki etkileşi­ ölüm yıldönümünün anıldığı ve Hristiyarılar tarafından mi açıkça orcaya koymakraclır. 4 Atalık'ta kutlanan Barbara Bayramı, Nusayriler carafın­ St. Georges gününde Nusayriler, kendi inançlarına göre dan 15 gün sonra 19 Aralık'ra kutlanır. dua okurlar, buhur yakarak dilek dilerler. Her dilek için Mesih lsa'nın annesi Meryem bi r mum yakılır. Aynı zamanda madeni paralar, djlek ta- Ananın ölüm yı ldönümüdür. Bu olay anısına kudanan şına sürülerek de dilek dilenir. Para, dilek taşına yapışır­ bayramdır. sa di leğin gerçeldeşeçeğine, yapışmazsa gerçekleşmeyece­ ğine inanılır. Tutulan dilekler bir kağıda yazılarak Mer- Nusayriler için önemli bayramlardan biri de, lydii'r-Rlsi- yem Ana'nın tablosunun önüne ya da tabloya yakı n bir Seniy'dir. Bu bayram, Nusayriler carafından Yı lbaşı bay- köşeye bırakılır. Ayrıca makeder yapı larak da dilek dile- ramı olarak bilinse de, aslında Nusayri şeyhleri, bu bayra- nir. l(jbrit çöplerinden, küçük raşlardan veya hamurdan, mın Çıkış Bayramı olduğunu ifade ederler. Hı. Musa'nın ruıulan dileğin bir makeci yapılır. Çocuk sahibi olmak is- lbranileri Mısır'dan çıkararak firavunların baskı ve zul- teyenler, hamurdan veya kibrit çöpünden bebek yaparak münden kurtardığı günün anısına kudanan bu bayram, 393 Nusayriler arasında en yaygın kutlanan bayramlardan bi- değişik merkezlerinde her yıl tören ve etkinlikler dilıenlen­ ridir. Bu bayramda komşular, akrabalar ve din büyükleri- mckccdir. Bunların en F.ızla bilinenleri şu şekildedir: Haı:ı nin evleri ziyaret edilir, cadı ve börek gibi ikramlar yapı­ &ktllj-ı Veli ıQmı/m (Hacıbekcaş), Abda/ Musa tömıkri lır ve çocuklar ev ev dolaşarak bayram harçlığı coplarlar. (Ancalya), Veli Baba ıQmıkri (Isparca), Hamuı Baba tömık­ ri (İzmir), Şücaettin Veli tQrmkri (Eskişehir), Pir Sultan Ab- Nusayriler, hemen her bayram gününde kabir ve türbe ziyareti yapar, dualar okur, kurbanlar keser, adaklar dağı­ dal ıQmı/m (Sivas}, Huhr Abdal ıQmıkri (Erzincan). tır ve bağış/yardım yaparlar. Ayrıca her bayramdan önce Bu törenler, daha çok Alevi nüfusunun yoğun olduğu kurban saun alırlar. Alınan koyunların en az 6-7 aylık; yerlerde düzenlenmekte olup bunun için kurbanlar ke- danaların ise en az 1 yaşında olması gerekir. Bazıları kur- silmekte ve lokmalar dağmlmakıadır. Tıirkiye'den ve yurt banı dört beş ay öncesinden alır. Kurban bir gün önce- dışından binlerce insanın karıldığı bu törenler, adeta bir den tıpkı adaklarda olduğu gibi, dindar, saygın ve top- festival/bayram havası içerisinde kudanmakıadır. Alevi- lum tarafından kabul gören bir kişi tarafından kesilir. Bekcaşiler arasında bu törenler, dinsel baıı ritüellerin Nusayri bayramları, Nusayrileri n Sünni Müslümanlar ve yerine geri rild iği ayinler ol malarının yanında, toplulu- Hristiyanlarla karşı lıklı etkileşim leri nin açı k delilleridir. ğun birlik ve beraberliğinin sağlanmasında da önemli iş­ Nusayri kültüründe kurban geleneği nin çok yaygın olu- levleri vardır. Yine bu tören ler sırasında gerek Alcvilik- şu, bu yüzden bayram ve adakların asla kurbansız yapıl­ Bckıaşilik, gerekse törene konu olan velilerin yaşam hi- maması, yine bayram ve adaklarda bazı yemekleri özel- kayeleri ve görüşleri ile ilgili bilgiler verilip paneller ya- likle erkeklerin yapması, Orca Asya Türklerinin Şamanisr pılmakta; tanınmış Alevi sanaıçılar, Alevi-Bektaşi kültü- gelenekleriyle benzerlik gösıermckcedir. rünü içeren deyişler söylemckce; değişik bölgelerden ge- Belli günlerde yapılan bayram ve kültürel etkinliklerin dı­ len Alevi yaz.ar ve kanaat önderleri farklı konularda görüş şında, Alevi-Bekcaşi topluluklar tarafından Anadolu'nun alışverişinde bulunmaktadır. 394 Kavnaklar Acıpayamlı,Orhan, "T"urlôyc'de s.Jı..- Bıynmı", Antropo"1p. Ankara Çobanoğlu. Ôılıul, "Yapısal ,.. lılcvsd Bılumdın Geleneksel Onivcnitc.i Bısımcvi, Ankır.ı 1978. Bıymnl.r BığlamınJ• Ncvru> ve Huiııdleı". lurltbılig Tıirlto"1;ı A,,,,ımnabm Otrg11i, 1. Anbr• 2000. s. 51·59. Aksoy. Mumfu, "Kültür Sosyolojisi Açmndın Ncvruı Geleneği", lurlt Dun!"'' Derg111, Külıilr B:ıbnlığı Yay.. Xll, Ankora, 1997. Dcvclioğlu, Ferit, Osm1111/ıra· Tıtrltr• Ansiltktptdilt Sh/ük, Aydın Kiı:ıbcvi, Anbrn 1999. "Mur'ıo Bir Alcv!-Türkmen·Tahtacı Köyünde inanç, Gelenek ve Görenek•, Al<vili/t, hzl. fsmail Engin, Havva Engin, Kitap Yay., Doğan, lsa, Anadulu'dıı A/,.!/lilhı Dotuıu 11t Sam11111 Altııilm, Aksiseda lmnbul 2004, s. 385·39 I. Matbaası, Samsun l 990. Akt:ış, Ali Osman, "Y:ışaulagden Bir Kült Olarak Sım11111 lli Avut Dursun, Haluk, "Dcliornıın ve Koca B:ılkanlarda Alevilik•, Kubbtnlll Köyü'ndc Hıdırdleı Gelenekleri", 2. Ul111/arara11 lurlt Kultiir Altademi Mrcmw111, iV, lır.ınbul l 998. s. 34-44. Evmıintk Akvili!t w &ltt11fllilt BiJıı Şokm, G;ui Onivenııc:sl T"urk Emiroğlu Kudret, Aydın Su;ıvi, Anıropo/,,ji Sôzlüj,ii, Bilim ve SW>t Yay.. Külrurü ve H2Cl 8clu:ış Veli Ar:ışnnm Merkezi, 1, Ankın 2007, Ankır.ı 2003 . .. 643-658. Engin, Rd'ık, "Amua ~bil«inde Hıdırdlcı Gckndderimiz, H11n Annılulıce-, K:wkb:ıy, "Bağımsız Tüılunenistın'dı Ncvnıı". çcv. &ltuq V.h ATn{tı""" Otrgm. XVlll, Ankır.ı 2001,s. 173-203. Güçmurıt Sulronmur.ıı, AltltjUf114n AfllJurrU lurlt Du,,,.,,, Er, P'ıri, "Anadolu Alevi. Bektaşi ~lcn<ğinde Ncvruı ve lspına-Gönen­ XVll, Ankara 1999. s. 22·26. Gümüşgün (B2ladıı) Köyü örneğinde Ncvruı Cemi", Uluslarurıuı Arabck. FCV?i, "Hım IJy.., Günü Efsanesi•, 19 Mn111. S. 74. C. 7, Nrvrur, S-m~Z)Umu Bildirıl•rl, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara Somsun 1946. 2000. Bal, Hüseyin , Al<vl lslnm 11ılu, Cem Vakfı Y•y., hrJnbul 2004. Eren, lsmail, "Manmır 'lllrkleriniıı Baıı Hıdırclleı Adetleri", Türk Kültürü, S. 68, lsıaııbul l 968. "Y:ış•yan Alcvi-Bekr.ııi Geleneği (Teke Ylirc<i Örneği)", 2. Uluslnrnnilı Türlt Kültür Evrrnimü Al•vllilt "' fkltlft/iltlt Bilgi Erginer, Gürbli>. Kurbn11, Kurbam11 /(jjftrnl'ri w Amulolu'da Kanlı Ş;ılmi, Gui Ünivcr$ircsi lUrk Kültüsü ve Hocı Bckt:ış Veli Kurban Rııut!lm, Yapı Ksedi Külrür Sanat Yay., lsrınbul 1997. Ar:ışrırm• Merkezi, 1. Anlcını 2007, s. 33-51. Eıöı, Mci>meı. lurltt)<M Akvilılt &lt11qi/ilt, Ôt•ğ Mıtb:ıocılık. lst'1tıbul Bılıkçı, Gülsen, "ç.Jçakırt..-dı Hıdırdleı", Yol Biilm /Gı/ıur w A"'f"""" 19n. D<rguı, XXVll, Ankır.ı 2006, s. 64-73. Eıscven, I. Cem, "Hım Külıü". Ntf..,, XVI, Ank..-2 1995, s. 18-19. Bınn. Nuuh, "Hwr Külrii Oıcrinc", Neft1. XVl, lsı.;ınbul 1995. Fırat, Ahmc<, "Ncvru.ı", Cmı. S. 76, lsnnbul 1998, s. 39-40. Bc:kkı, Selahaddin, "Ncvru.-Kurlnn fli}kisi ve Kurbanı Bıılı Olar.ık fricdlıcndcr. ısr,.cl, "Khıdr", Engtfopdilt of R.ligjqn nnJ Ethıa, New Yapıl•n RiıJer, Prıcikler•, Hneı &ltutt l'c-lı ANjllmllt /Xrgtri, York 1951. xx1x. Ankıra 2001. s. 11.18. Genç, Rept, "Tıirk Torihinde ve Kültüründe Nevruz", Anil)'Uf11nn "Arct Etrafında Olupn Halk lnanııbn ''e Ncvrııı Aıcşi", Hn" Arnyıırdn Tıtrlt Dil111n11, XVJJ, Ankar.ı 1999. s. 5·12. &!tını Veli Arn111mın D•rglsi, IXL, Ankara 2007, s. 249-254. Gündüz, Şinasi, Din w lıınıır Sotlıiğı1, Vadi Yay.. Ankar.ı ı 998. Bcyrnllov. Mehmet, "Bulg:ırimn'da Alcvtlik",Ai<v(ro/, Xl, Ankar:ı 2001, Güngör, Kemal, "An•dolu'da Hım Geleneği ve Hıdıtelle-ı Törenlerine s. 13-37. Dair Bir lncclemc", Türlt EmoJ;rafyn Dergisi, 1, Ankara l 956. Biçen, Hilıcyin, f114n11lan w G&ntldmyk Taht11<tbır. Tek•ğaç Yıy.. Hacıycv>. M22rife, "Aıcrb•yan Turklerinde Nevruı Gden<ği", çcv. Ankara 2005. Ş;ıhin Köktürk. Anny1111ıa11 Al4Jl'rdit Tıirlt Dü"}dJı. XVll, Anbra Bilen, °""""· "Miıo(qji!t Bilmf Orunu ()/,ırıı/ı N<tma ~ Kubh<al11 1999, ·- 13-21. Altakn11 Mtm11uısı, iV, lswıbul 1998. s. 58-68. Hınçerlioğlu, Orhan, /,/;J,.. llflln(IAn Sôzltiffe, Rmııi Kiabcvi, lsanbul Birdopn. Nejıı, An""41u Akvilıj,i 'iuk Yol Al"mı, Mouik Yay., IStınbul 2000. 1995. inan, Abdülkadir, Tttn/11, ı.- B11ıun Ş,,mnnızm, Türk Tarih Kurumu Yay.. Bor.ın, Aıir<r, D-titim w Edtikµm &yuııı1bı llat4)"'1 Hrifli)..n Ankarn 1995. 8a1mmlnn, (Yayımlanmamıı Yüksek Usans 1cıi), Mıısıafa Kemal ı<.ıf:ılı, Mustııh, "TUrk K(llıüründe Nevruz ve Takvim•, lurlt Kulıuntntk Onivcrsircsi Sosyal Bilimler Enstiıüsu, Ha12y 2003. Nevnız, U/11Jlnmm11 //ilgi Şiik11i (S-mpozyumu) 8ildinlrri, hd. Bornrav, Pcrıev Naili, "Türklerde Hızır•, IA, V, lsıanbul 1964, s. 467· Sadık TuraJ, ı\nkam 1995. 4G8. l<>laf.u, Y31ar, /sbımi)'t w Türlt Ha/it /11n11flan, Kültür Babnlığı Yay.. Cebecik, Kemal, Simit;;, Kiyü Folkloru, (Yayıml•nmanuı Yiiksck US>ns Ank.... 1996. Tezi). H>cenepe Oıüversitcsi Sosy:ıl Bilimler l:nsıitüsii, Ankın Kanman. Ramıun. 'Türk Dntkı w ToplulultiAnnda Ntvna Kutlamaları, 1991. Bc:rikan Yay.. Ankara 2005. Çay. M. AbdUlhalük, Tıirlt Ergentlton &ıprımı Ntm~ Türle Kültürünü "Alcvi-Bc:kı:ışilcrde Yenigün (N<VTUZ) ile ilgili inanç ve Rirücller", Araınrmı Yıy.. Ankır.ı 1996. 2. Ul111iAnı111St lurlt KultJir EurrniNk Akvililt w &ltuqili!t BiJır Şö/n11, Gui Cni~rsitcsi Türk Külrürü "" Hao Bc:kıaı Veli Hu/,,rlln. "Kültür t'< &rh4r &!"'mı~ Külrür Bakanlığı Yıy., Araştırma Mcrkeıi. I, Anbra 2007,s. 619-641. Ankara 1990. ;395 Kayı, Haydar, Akvl-&ltta{İ Erltdm. &Tadı w Etübiyatı, lsıanbul 1993. UlwlAmrruı Tür!t Külıur Eıımrink Af,vl/i!t w B,/ullfililı Bılt,i Şölml. il, s. 146.l-1480. "Ncv-Rüı &yramı ve Erklru·, Ubai4nıTdlı &ltrafililt w Alnd/ilt Snnpot)"mu !, Süleyman Demirci Oni,.ersiıcsi llahiyıı Fakuhcsi, Selçuk, Ali, Ttıhıan/ar, Y<ditepc Yay., lsruıbul 2004 lsprna 2005, s. 169-179. Sm<I, Engin, Dini w Ernık Kimlildniyl< Nı11nyriln'. Ütopyı Y:ıy.. Keser, inan, Celrntk, Ai/,, Eınllt Kökm, Tarih w Din ApJıntlan Nusayr//u, Ankara 2005. Çiviyızıfw Yay., lsr.uıbul 2002. Seyirci, MuS>, Ba11 A!tdrnir. &lgtti Tahuwlan, Derin Yay., lsruıbul Kılınç. Firdevs, H11"'JA!n:I NUS4Jrikri'Nk H11pmlı!t, CV•)'lnıl.runamq 2007. Y-ulcsd< LİS2ns Tezi). Erciyes Üniv. Sosyıl Bilimler Ensıirüsü, Sinanoglu, Abdülhamid, Nus111rikri11 inanç Dünyaıı t>t Kur.sal Kitabı, Kayseri 2002. Esra Yay., lscıınbul 1997. Korkmaz, Em. Amiklop.dilı Alrvili/ı-B,ftıaıllilt Tıtrimkri Siizlii!;ıl. Suleyman Fikri, "Teke Vi11yerinde Tahcaolar", Tıirlr Yurdu, V/29. Kaynık Yay.. lsunbuf 2003. lsı:ınbul 1927. s. 4n-489. Kudu, Sönmn. "Kırgn Tilrkkrinde Nevruz Kudamalın", Han &itin/ Sümer, Ali, "Anadolu'da Ncvrur "C Tarihi Kaynaklan·, Cnn, S. 76, \'di Anı{ftmuı Derg11i, XVll, Ankau 2001, s. 181-188. lsr>nbul 1998, s. 32-34. Küçük, Mur:u, llorn1nn'da11 J1;,mir Kıyılarına Ctm1111ı·ı Tnhtarryn11, Nefes Sümer, Faruk, "A~ç-Eriler", Ekllmrı, XXVl, Anlwra 1962, s. 521-527. Yay., lstanbul 1995. Şihhüscyinoglu, Nedim, Anaı/4/u Ha/it KM!ıüruıuk inanç Moıifori, Laoy, Rcubcn, "NcvrU7.', IA, IX. lsı2nbul 1964, s. 23.l-234. lı>lik Y•y., Ankara 2000. M8ikoff. l~nc, Uyur /Jılt Upmlılar, çcv. Tur.an Alpıckin, Cem Y2y., Temren, Belkıs, •Bckuşı Geleneklerinde Ncvruı Kuılamaları: Kırklar lmnbul 1994. Bayramı", Anayıırtrım AıayıırJn Tıır!t Diitıya11, XVll, Ankara Mullaoılu, Mchmcc, Alrvl/'1 Siiııııl Sünnll<r d, A!.vldir, Onur Ofseı, 1999. $, 43-47. Anr.tky• 2000. "Tarihıe, Günümüulc ve Türk Kültüründe Nevruz", Han Eklwq Noy.ın, Bedri, &lt<11jllilt Akvtlilt N,J;r., Ankara 1987. V.lı Anqtırma Dcrıui.XVll, Ankara 2001, s. 173-179. ~ "Nevruz Erkinı", Egt Onivmiıai Etkbıy111 Falrülresi Türlr Dili '" Ta.c:ın, Mahmuı, "Türk Coşkusunun Simgesi Nevruı•, Anaıuman Etlcbiyatt Arlljttnnalan D'rgiıi, hmir 1983. Aıayurdn Ti;rk Dü11yası, XVll , Ankara 1999, s. 27-30. Ocak. A. Yışor, lılam-Tıirlı lnı111rlamıda Hwr Yiıhuı Hıur-1/yas Klllıü, Tur, Derviş. Erltamuım' Alnılliğin /s/am'Ja Yeri w Alnı/ Erlt4n/Jtn, C.n Tilrk Kühürünü Ar.aştırma Enstitüsü Y2y., Ankara 1985. Y•y., lst>nbul 2002. ·xııı ..xv. Y"ıayıllarda Anadolu'da lurk-H<UtiY>Jl Dini Tilrl<, Hüseyin, AwuioltJ'nun Gıdı inana Nu111yri/ilr, Kaknüs Yay., Etkileşimleri ve Aya Yorgi (Saim Georgc:s) Kültü", &llttm, lmnbul 2005. LV/214, Ankara 1991, s. 661-673. "Haıay'da Gadir Bayramı", Fo/lr/qr/Edcbiyt1ı, S. 26, Ankara 2001. Onarlı, lımail, "Ncvruı Bayramı·. Hacı Btkf/J/ Vtli ArlJjıımın Dtrgiıi, lurkdoğan, Orhan, Akvi-&lrtR/f Kimliği, Timaş Yay., lsunbul 1995. XV, Ankara 2003, s. 41-74. l.J9cun, Rabia, "Alcvi-Bckcaıl Geleneğinde Nevruz Kudamalan·, ~ "Dcnim'de &u Gdendder "• inanç MouReri•, H= &lı"'I V.lı UIUJlaramJt &lrla[ililt w Alevililr Snnpotyumu !, Sülcymın A"'ltınıın D<rgiıi, XV, Ankara 2000, s. 155· 190. Demirci Ünivcrsiıcsi ll•hlyıı Fakiilrcsi, lsparrn 2005, s. 161-168. Ôzbayn, Kcm:ıl, Tnhtdtılar ve Yin'ikkr, Librairic Adricn Maisonncuvc~ Üçyıldıı. Ncvı;ıı. Tlljtli YOrük w 7nhta<ılarıiula G<!.11rlr w Gömttlrl.r, Paris 1972. (Yayıml>nmamq Mauni~t Tezi}, Gazi Onivcnircsi, Ankar.ı ÔU:n, Kutlu, "Sivas Yöresinde Balu.r Kaqılı.mı Toıcsıkri, Bahar 1985. Baynmı", Uluslamrıuı NfflT'UZ Smıpoı;yumu Biltlirikri, Kühür Olkücaşır, M . Şakır, "Tahm:ılar Coğran Dığılışları, Emik Menşeleri, Bakanlığı Yay., Ankara 2000. lctlm•i Hayadan", Tiirlr KıiltiiNi, VI/71. Eylül 1968, s. 840-843. ôzmcıı, lsm•il, Simg,/er Kenti Brktlljililt, /.//,Ankara 2000. Üzüm, llyıs. Gü11ümüz Bulgt1ristan A/,viliği, lscanbul 1999. Oııüsk, Mürsel, "Nevruz". Aııayuman A"'Jurrla Tıirlt Düıı:ruı, XVll, Wcnsinck. ArcnıJan, "Hııır", /A, V, lsı:ınbul 1964. Ankara 1999, s. 35-40. Yaman, Ali, Akvililrd-Kwlb11jlılr Ttınhi, Nokı:ı Kiıap, lmnbul 2007. Oııürk, Y. Nuri, Tnrihi &yunca &lr<11jililt, Yeni Boyur Yay., lsıanbul 1997. Yamon, Mehmer, Alroililt lııanf·Etf,p·Erltan, Ufuk Yay., İstanbul 1994. Piroğlu, Ali Lürfı, "Dcliorman'da Nevruz Kuılamıları ve Hıdırdlcz", Yetişen, Rıu, Tahıaçı 11/irrtkri (Ad,,, G<kn<lı w Görrn,/ıkri), Memlekcı Cnn. S. 111, lscanbul 2001, s. 25-28. Matb:ucılık, lunir 1986. R:ıdlofT, Wilhdm, Sibiryı'tltın, çcv. Ahmet Tcmir, 2 cilt, lsıanbul 1955· Yıldıı, Harun, AnllM/u Akvflrğı A,,,,,,,,. YOresi Baffemıntln Bir fnrtfmt,, 1956. Arajıırma Yay., Ankara 2004. Rahman, AbdUlkerim, "Tarihten Cünümüıc Dogu Türkistan'da Ncvruı Yılmıı, Abdurrahman, Tahtallltırda Gclm&/er, Ulus Basımevi, Ankara Kutlamaları·. NtıJTUZ, hıl. Sadık K. Tu,..J, Amürk Kühür Mcrkni 1948. Y2y., Ankara 1995, s. 221-227. Yörüldn, Y. Ziyı, Antulolrltln Akı.-ikr w Tahıarı/Jtr, hzl. Turh.an Yörük.an, Sankayı, M. Sa.ffct, "Huımame'nin Bckcaşiligc Dıir Malumatı \'e Kühür Bakanlığı Yay.. Ankara 2000. Hımnamc Ç.C,çcvcsinde Bekraşl Kültüründe Hııır inancı", 2. Zdyuı, Rııa, "Hııır inancı•, Nefi:s,XVI, Ankara 1995,s. 13·17. 396

×

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI

T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından işletilen www.icisleri.gov.tr web sitesini ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.

Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde, çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.

Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.

1.Kişisel Verilerin İşlenme Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:

  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve buna bağlı iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden ilgili kişileri faydalandırmak için gerekli çalışmaların yapılması ve ilgili iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin ilgili kişilerin beğeni, kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilerek ilgili kişilere önerilmesi ve tanıtılması.

 

2.Kişisel Verilerin Aktarıldığı Taraflar ve Aktarım Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.

3.Kişisel Verilerin Toplanma Yöntemi

Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.

4.Çerezleri Kullanım Amacı

Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;

İşlevsel:Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.

Teknik olarak web sitemizde kullanılan çerez türleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Oturum Çerezleri

(Session Cookies)

Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. (ASP.NET_SessionId)

 

Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:

  • • İnternet sitesinin işlevselliğini ve performansını arttırmak yoluyla sizlere sunulan hizmetleri geliştirmek,

5.Çerez Tercihlerini Kontrol Etme

Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresini ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.  

6.Veri Sahiplerinin Hakları

Kanunun “ilgili kişinin haklarını düzenleyen” 11. maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Başvuru Formunu’nu Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası