nebe kaçıncı sayfada / Nebe' Suresi - Vikipedi

Nebe Kaçıncı Sayfada

nebe kaçıncı sayfada

seafoodplus.info

Amme suresi Kuran-ı Kerim'in sayfasında yer alıyor. Nebe suresi Kuran içerisinde cüzde seafoodplus.info 2,

İçindekiler

Amme Suresi neye iyi gelir?

İkindi namazlarının ardından Amme Suresini okuyan kişinin, Yüce Allah kıyamet günündeki azabını hafifletir. Kim Nebe Suresini devamlı surette ikindi namazının ardından okursa, Allah o kişinin rızkını arttırır, ahiretteki yerini dünyada görmeden ölmez. Amme Suresini gün doğarken okuyan kişi tüm afetlerden korunur.

30 cüz de kaç sure var?

30. cüzde 37 adet sure vardır. sayfadan başlıyor sayfaya kadar devam ediyor.

Amme kaçıncı sayfada Arapça?

Nebe (Amme) suresi kaçıncı cüz kaçıncı sayfada, Nebe' suresi fazileti ile ilgili hadisler ve rivayetler, Nebe suresi kaç sayfadan oluşur, Nebe suresi toplam kaç sayfa, Arapça nasıl yazılır detaylar haberimizde. Nebe suresi sayfadan başlar ve sayfada biter, cüzde yer almaktadır.

Amme Kur&#;an&#;da kaçıncı sayfada?

Kuranı Kerim'in sayfasında yer alan Amme'nin Arapça ve Türkçe okunuşunu bulabilirsiniz.

30 cüz sureleri nelerdir?

30.cüzde hangi sureler var

  • En-Nebe suresi 40 Ayet.
  • En-Naziat suresi 46 Ayet.
  • Abese suresi 42 Ayet.
  • Et-Tekvir suresi 29 Ayet.
  • İnfitar Suresi 19 Ayet.
  • El-Mutaffifin suresi 36 Ayet.
  • El-Insikak suresi 25 Ayet.
  • El-Bürüç suresi 22 Ayet.

Kuranda 30 cüz hangi sureden başlar?

Cüz; otuz yedi sureden oluşup, Kuran-ı Kerim'in sayfası ile sayfaları arasında yer almaktadır. 40 ayetten oluşan Nebe' Suresi'nin 1. Ayetinden başlar Ayetinde sona erer. 46 ayetten oluşan Nâzi'ât Suresi'nin 1. Ayetinden başlar Ayetinde sona erer.

Amme Suresi nasıl başlıyor?

Nebe Suresi, adını ikinci âyette geçen 'enNebe'' kelimesinden almıştır&#;.

  1. Amme yetesaelune.
  2. Aninnebeil'azıymi.
  3. Elleziy hum fiyhi muhtelifune.
  4. Kella seya'lemune.
  5. Sümme kella seya'lemune.
  6. Elem nec'alil'arda mihaden.
  7. Velcibale evtaden.
  8. Ve halaknakum ezvacen.

30 Cuz hangi sure ile başlar?

Cüz; otuz yedi sureden oluşup, Kuran-ı Kerim'in sayfası ile sayfaları arasında yer almaktadır. 40 ayetten oluşan Nebe' Suresi'nin 1. Ayetinden başlar Ayetinde sona erer. 46 ayetten oluşan Nâzi'ât Suresi'nin 1. Ayetinden başlar Ayetinde sona erer.

Nebe Suresi okunuşu: Nebe (Amme) Suresi Arapça- Türkçe anlamı, oku, dinle, ezberle

Nebe Suresi (Amme), Mekke döneminde inmiştir ve 40 ayettir. Sûre, adını ikinci ayette geçen “enNebe’”kelimesinden almıştır. Nebe’, haber demektir. Sûrede, ölüm ötesi hayatınvarlığını ispat çerçevesinde, kıyamet, öldükten sonra dirilme ve hesap için toplanma konularına yer verilmektedir.

Nebe Suresi (Amme) dinle, ezberle

Nebe Suresi Arapça okunuşu

Nebe Suresi Arapça yazılışı

عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ ﴿١

عَنِ النَّبَأِ الْعَظٖيمِۙ ﴿٢

﴾اَلَّذٖى هُمْ فٖيهِ مُخْتَلِفُونَؕ ﴿٣

﴾كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ ﴿٤

﴾ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ ﴿٥

اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَاداًۙ ﴿٦

وَالْجِبَالَ اَوْتَاداًࣕ ﴿٧

﴾وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجاًۙ ﴿٨

﴾وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتاًۙ ﴿٩

﴾وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاساًۙ ﴿١٠

﴾وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشاًࣕ ﴿١١

وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعاً شِدَاداًۙ ﴿١٢

وَجَعَلْنَا سِرَاجاً وَهَّاجاًࣕ ﴿١٣

﴾وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ ﴿١٤

﴾لِنُخْرِجَ بِهٖ حَباًّ وَنَبَاتاًۙ ﴿١٥

﴾وَجَنَّاتٍ اَلْفَافاًؕ ﴿١٦

اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مٖيقَاتاًۙ ﴿١٧

يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ اَفْوَاجاًۙ ﴿١٨

﴾وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ اَبْوَاباًۙ ﴿١٩

﴾وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَاباًؕ ﴿٢٠

اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَاداًۙ ﴿٢١

لِلطَّاغٖينَ مَاٰباًۙ ﴿٢٢

﴾لَابِثٖينَ فٖيهَٓا اَحْقَاباًۚ ﴿٢٣

﴾لَا يَذُوقُونَ فٖيهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ ﴿٢٤

﴾اِلَّا حَمٖيماً وَغَسَّاقاًۙ ﴿٢٥

﴾جَزَٓاءً وِفَاقاً ﴿٢٦

﴾اِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَاباًۙ ﴿٢٧

﴾وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًؕ ﴿٢٨

وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَاباً ﴿٢٩

فَذُوقُوا فَلَنْ نَزٖيدَكُمْ اِلَّا عَذَاباًࣖ ﴿٣٠

اِنَّ لِلْمُتَّقٖينَ مَفَازاًۙ ﴿٣١

حَدَٓائِقَ وَاَعْنَاباًۙ ﴿٣٢

﴾وَكَوَاعِبَ اَتْرَاباًۙ ﴿٣٣

﴾وَكَأْساً دِهَاقاًؕ ﴿٣٤

﴾لَا يَسْمَعُونَ فٖيهَا لَغْواً وَلَا كِذَّاباًۚ ﴿٣٥

﴾جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَاباًۙ ﴿٣٦

رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَاباًۙ ﴿٣٧

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّؕ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً ﴿٣٨

ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّهٖ مَاٰباً ﴿٣٩

اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَاباً قَرٖيباًۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنٖي كُنْتُ تُرَاباً ﴿٤٠

Nebe Suresi Diyanet meali

Birbirlerine neyi soruyorlar?

Hakkında ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?

Hayır! İleride görecekler!

Hayır hayır! Yakında görecekler!

Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri dengede tutan) kazıklar yapmadık mı?

Sizi çifter çifter yarattık.

Uykunuzu dinlenme vesilesi kıldık.

Geceyi (uyku için) örtü yaptık.

Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.

Üstünüzde yedi kat sağlam gök yaptık.

Orada ısı ve aydınlık saçan bir lamba yarattık.

Size tohumlar, bitkiler, sarmaş dolaş olmuş bağlar bahçeler bitirmemiz için yoğun bulutlardan oluk gibi boşalan sular indirdik.

Şüphesiz ayırım günü vakit olarak belirlenmiştir.

Sûra üflendiği gün, bölük bölük Allah’a gelirsiniz;

Gökyüzü açılır da orada pek çok kapı oluşur.

Dağlar yürütülür, serap haline gelir.

Şüphesiz, azgınlar için barınak olan cehennem pusu kurup bekleme yeridir;

Orada (yaptıklarına) uygun bir karşılık olarak kaynar su ve yanan vücut akıntısı dışında bir serinletici, bir içecek tatmaksızın yıllar ve yıllar boyu kalırlar.

Doğrusu onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı.

Âyetlerimizi yalanladıkça yalanlıyorlardı.

Oysa biz her şeyi kayıt altına almıştık.

Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır.

İtaatsizlikten sakınmış olanlar için artık murada erme zamanıdır.

Bahçeler, üzüm bağları;

Gencecik yaşıt kızlar;

Orada ne boş bir söz ne de yalan işitirler.

Bunlar rabbinin bol bol lutfettiği karşılıktır, bağıştır.

O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların rabbidir. O, Rahmân’dır. O’nun huzurunda kimse söz söyleyemez.

Ruh ve meleklerin saf saf olup durduğu o gün, ancak Rahmân’ın izin verdikleri konuşur ve konuşan da doğruyu söyler.

İşte bu, (geleceği) kesin olan gündür. O halde artık isteyen kendisini rabbine götürecek bir yol tutsun.

Kuşkusuz biz insanın önceden yapıp ettiklerini karşısında göreceği ve inkârcının, “Keşke toprak olsaydım!” diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı sizi uyardık.

Nebe Suresi Türkçe okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim

1. Amme yetesâelûn(yetesâelûne).

2. Anin nebeil azîm(azîmi).

3. Ellezî hum fîhi muhtelifûn(muhtelifûne).

4. Kellâ se ya'lemûn(ya'lemûne).

5. Summe kellâ se ya'lemûn(ya'lemûne).

6. E lem nec'alil arda mihâdâ(mihâden).

7. Vel cibâle evtâdâ(evtâden).

8. Ve halaknâkum ezvâcâ(ezvacen).

9. Ve cealnâ nevmekum subâtâ(subâten).

Ve cealnâl leyle libâsâ(libâsen).

Ve cealnân nehâre meâşâ(meâşen).

Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ(şidâden).

Ve cealnâ sirâcen vehhâcâ(vehhâcen).

Ve enzelnâ minel mu'sırâti mâen seccâcâ(seccâcen).

Li nuhrice bihî habben ve nebâtâ(nebâten).

Ve cennâtin elfâfâ(elfâfen).

İnne yevmel faslı kâne mîkâtâ(mîkâten).

Yevme yunfehu fîs sûri fe te'tûne efvâcâ(efvâcen).

Ve futihatis semâu fe kânet ebvâbâ(ebvâben).

Ve suyyiratil cibâlu fe kânet serâbâ(serâben).

İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).

Lit tâgîne meâbâ(meâben).

Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).

Lâ yezûkûne fîhâ berden ve lâ şerâbâ(şerâben).

İllâ hamîmen ve gassâkâ(gassâkan).

Cezâen vifâkâ(vifâkan).

İnnehum kânû lâ yercûne hısâbâ(hısâben).

Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ(kizzâben).

Ve kulle şey'in ahsaynâhu kitâbâ(kitâben).

Fe zûkû fe len nezîdekum illâ azâbâ(azâben).

İnne lil muttakîne mefâzâ(mefâzen).

Hadâika ve a'nâbâ(a'nâben).

Ve kevâıbe etrâbâ(etrâben).

Ve ke'sen dihâkâ(dihâkan).

Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).

Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).

Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâr rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).

Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).

Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).

İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yanzurul mer'u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben).

Nebe’ “önemli haber” demektir. Burada ise

” anlamında kullanılmıştır. Kıyamet gününde evrendeki mevcut kozmik düzenin bozulması, Allah’tan başka var olan her şeyin yok olması, öldükten sonra yeniden dirilme, hesaba çekilme vb. önemli olaylar meydana geleceği için onunla ilgili bilgilere “

denilmiştir.

“Haberden maksat kıyamet olayları değil onu bildiren Kur’an’dır veya Hz. Muhammed’in peygamberliğidir”

diyenler de vardır (Ateş, X, ; krş. Sâd 38/67). Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Peygamber müşriklere Allah’ın birliğinden ve öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğinden bahsedip de onlara Kur’an âyetlerini okuyunca, “

Muhammed ne getirdi? Neler anlatıyor?”

diye birbirlerine sormaya başlamışlar, bunun üzerine açıklanan âyetler inmiştir (Şevkânî, V, ).

İnsanlığın yaşamasına uygun bir duruma getirilmiş olan yerküresi, üstünde insanların oturup kalkmasına, yatıp uyumasına elverişli olan döşeğe benzetilirken dağlar da arzı dengede tutmak için çakılmış kazıklara benzetilmiştir. Çünkü dağlar yer yuvarlağının dengesini sağlamaktadır. (bk. Kur’an Yolu, Nahl 16/15). Dağların, içinde madenlerin bulunması, suların birikmesi, üstünde çeşitli bitki ve ormanların oluşması vb. sayılamayacak kadar çok jeolojik, biyolojik ve hayatî faydaları vardır. Allah Teâlâ, dağlarla dengesini sağladığı bu yeryüzünde insanların huzur ve sükûn içerisinde mutlu bir şekilde yaşamaları ve nesillerini devam ettirmeleri için onları erkekli dişili çiftler olarak yaratmıştır; 8. âyet bunu ifade eder (krş. Rûm 30/21; Necm 53/45).

“Dinlenme vesilesi” diye çevirdiğimiz

kelimesi sözlük manaları yanında mecaz olarak

” anlamında da kullanılmaktadır. Uyku bir dereceye kadar hareket ve faaliyeti kestiği için ölüme benzetilerek ona da

denmiştir (Zemahşerî, IV, ; Şevkânî, V, ).

“Üstünüzde yedi kat sağlam gök yaptık

” meâlindeki âyet bazı farklılıklarla Kur’an’da birkaç defa geçmiş, oralarda gereken açıklama yapılmıştır )meselâ bk. Kur’an Yolu, Bakara 2/29; Mülk 67/3). Gökleri, alev alev yanarak dünyayı aydınlatan güneşi, bolca yağmur indirerek yeryüzünde birçok nimetin yetişmesine ve hayatın devam etmesine vesile olan bulutları yaratan yüce kudret, mahiyeti ve sistemiyle yeni bir âlem kurmaya elbette kadirdir; işte o âhiret âlemidir.

nden maksat hakkın bâtıldan, haklının haksızdan, müminin inkârcıdan ayırt edileceği ve dünyada yapılanların karşılığının verileceği büyük hesap günüdür. Cenâb-ı Allah’ın belirlediği ve yalnız kendisinin bildiği kıyametin zamanı geldiğinde insanlar ve diğer bütün canlılar bir araya gelecek ve yüce Allah onların arasında hükmünü verecek, böylece dünyada işlenmiş bütün haksızlıklar karşılığını bulacak, kusursuz adalet gerçekleşecektir. İşte o güne “

veya “

” denmesinin sebebi budur.

Bu âyet “Şüphesiz buluşma günümüz aynı zamanda

olacaktır” şeklinde de anlaşılabilir. O gün sûra üflenince insanlar kabirlerinden kalkıp bölük bölük mahşer yerinde toplanacaklardır (sûr hakkında bilgi için bk. Kur’an Yolu, En‘âm 6/73; Hâkka 69/13).

Sûrenin başından buraya kadar Yüce Allah’ın kudretini gösteren deliller sıralanarak yeniden dirilmenin gerçekleşeceği açıkça ortaya konduktan sonra inkârcıların âhiretteki durumları ele alınmıştır. Mülk sûresinin 8. âyetinde canlı bir varlık gibi tasvir edilerek neredeyse öfkesinden çatlayacak duruma geleceği bildirilen cehennem, burada da pusuda düşmanı gözetleyen bir savaşçı gibi tasvir edilmekte ve böylece günahkârlar âhirette kendilerini bekleyen büyük tehlike konusunda uyarılmaktadır.

âyetteki ahkāb kelimesi

” anlamına gelen hukubun çoğuludur. Bu kelimenin cehennem azabının süresiyle ilgili olması, İslâm âlimleri arasında önemli bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İlk dönemlerden itibaren aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı sahâbiler, Abd. b. Humeyd ve Şa‘bi gibi bazı tâbiîn âlimleri, sonraki nesillerden İbn Teymiyye ve İbnü’l-Vezîr gibi sünnî âlimler ile İbnü’l-Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi bir kısım mutasavvıflar, diğer bazı âyetler yanında (meselâ bk. En‘âm 6/; Hûd 11/), özellikle “

Orada yıllar ve yıllar boyu kalırlar

” meâlindeki konumuz olan âyete, ayrıca Allah’ın rahmetinin her şeyi kuşattığını (A‘râf 7/), rahmetinin azabına üstün geldiğini, azabını geçtiğini (Buhârî, “Tevhîd”, 15, 55; Müslim, “Tevbe”, ) bildiren âyet ve hadislere dayanarak cehennemin ve / veya cehennem azabının, uzun asırlar ifade eden bir sürenin ardından sona ereceğini yahut içindekilerin azaptan etkilenmeyecek hale geleceklerini düşünmüşlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu ise diğer bazı deliller yanında, Kur’an-ı Kerîm’in ilgili birçok yerinde sık sık

îlik anlamı içeren

” ve “

” kavramlarının kullanılmasına ve daha başka delillere dayanarak, inkârcılar ve müşrikler için cehennem azabının sonsuzluğunu savunmuşlardır (bu konuyla ilgili tartışmalar ve ileri sürülen deliller hakkında geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, ; Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, VII, ).

Ağırlıklı yoruma göre âyette kayıt altına alındığı bildirilen “

ile insanların sorumluluğu gerektiren inanç ve amelleri, iyilik ve kötülükleri; bunların kaydedildiği

” ile de amel defteri veya levh-i mahfûz kastedilmiştir. Âyet, insanların dünyada yaptıklarından hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmayacağını, yaptıkları her şeyden hesaba çekileceklerini gösterir. Hesapları görüldükten sonra yukarıda kendilerinden “azgınlar”, “hesaba çekileceklerini beklemeyenler” ve “Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar” diye söz edilenlere, “Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır” diye hitap edilir. Hz. Peygamber’in, Kur’an’da en ağır hitabın bu âyet olduğunu söylediği rivayet edilmiştir (Kurtubî, XIX, ). Durumu açıklayan başka âyetlere göre onların derileri yandıkça yenilenecek (Nisâ 4/56), cehennemin ateşi hafifledikçe de ateş arttırılarak azapları devam edecektir (İsrâ 17/97).

Yeri geldikçe belirtildiği, özellikle bir kutsî hadiste de ifade buyurulduğu üzere, âyette

” şeklinde anılan itaatkâr müminler için âhirette hazırlanan nimetler, lütuf ve ikramlar “gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşer aklının tam olarak tasavvur edemeyeceği türdendir” (Buhârî, “Tevhîd”, 35; Müslim, “Îmân”, ). Çünkü bütünüyle âhiret gayb alanıdır; gaybı da Allah’tan başkası bilemez (bk. Bakara 2/3). Bununla birlikte, Allah Teâlâ, kullarının uhrevî nimetlere dair yaklaşık bir fikir edinmelerini sağlamak ve onlarda bir arzu uyandırmak için, birçok âyette olduğu gibi burada da idrak ve anlama gücüne göre temsilî bir anlatımla bu dünyada en çok ihtiyaç duydukları, arzuladıkları, sevdikleri nesneler ve hazlardan örnekler vermiştir. Bu anlatımda Kur’an’ın ilk muhataplarının beklentilerinin dikkate alındığı da söylenebilir; kezâ bu anlatımdan, âhirette cennete girmeyi hak eden her bir insana, dünyadaki ameline, zihnî ve ruhî kemaline, mutluluk anlayışına ve beklentisine göre neleri istiyor ve bekliyorsa onların verileceği sonucunu çıkarmak da mümkündür (ayrıca bk. Fussılet 41/).

Bunlar rabbinin bol bol lutfettiği karşılıktır, bağıştır”

diye tercüme ettiğimiz âyete, “Bunlar rabbinden, amellerine göre hesap ve takdir edilmiş bolca mükâfatlardır” şeklinde de mâna verilmiştir (İbn Âşûr, XXX, ). Burada kapalı bir şekilde ifade edilmiş olan amellerin karşılığının, başka âyetlerde Allah’ın lutfu olarak on katı (En‘âm 6/), katı (Bakara 2/), hatta hesapsız (Zümer 39/10) bir şekilde kat kat verileceği bildirilmiştir. âyette azgınlara verilecek cezanın dünyada yaptıklarına uygun bir karşılık olduğu bildirilmişti. Burada da müminlerin yaptıklarına karşılık olarak verilecek ödülün Allah’ın bolca lutfu ve bağışı olduğu belirtilmektedir. âyette müminlere âhirette verilecek nimetlerin niceliğini bildiren hisâben kelimesi,

“çok, bol bol, yeter deyinceye kadar”

şeklinde yorumlandığı gibi,

“yeterli, kâfi miktarda, amellerin miktarına göre, hak edişe göre”

şeklinde de açıklanmıştır. Ancak meâlde biz, kısmen birbirinden farklı olan bu iki yorumdan ilkini tercih ettik. Çünkü ödülün, amellere göre kat kat fazlasıyla, hatta hesapsız verileceğini bildiren âyetler de vardır (Bakara 2/; Zümer 39/10; Gāfir 40/40) ve bu âyetlerde ahirette ödüllerin hak edişe göre ölçülü değil, Allah’ın razı olduğu kullarına, ölçüye ve hesaba sığmaz lütufları olarak verileceği belirtilmektedir.

Burada Allah Teâlâ’nın, müminlerin de müşriklerin de rabbi olduğuna bir ima vardır. Çünkü yüce Allah yerlerin, göklerin ve evrendeki her şeyin rabbidir. O, rahmân isminin bir tecellisi olarak bütün insanlara rahmetiyle muamele edip her türlü nimeti lutfettiği halde, müşrikler cehâlet ve nankörlüklerinin sonucu olarak Allah’ı bırakıp başka varlıklara tapıyor, onların kendilerini Allah’a yaklaştıracağını (bk. Zümer 39/3) ve O’nun huzurunda kendileri için şefaatçi olacaklarını iddia ediyorlardı (Yûnus 10/18). Böylece Allah’ın rahmân isminin gereği olan rahmetten de kendi iradeleriyle kendilerini mahrum bırakmışlardır. Hesap gününde bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlayınca özür dilemeye kalkışsalar dahi kendilerine ne konuşma izni verilecek ne de özür dileme izni (krş. Mürselât 77/36). Çünkü o gün, kulların kendilerine düşeni yapma günü değil, dünyada yaptıklarının karşılığını görme günüdür, hüküm ve hesap günüdür. Bu sebeple o gün sadece Allah’ın hoşnut olduğu ve konuşmasına izin verdiği kimseler konuşacaklar ve bunlar da ancak gerçeği söyleyeceklerdir. Bütün bu açıklamaların asıl maksadı ise insanların fırsat eldeyken akıllı hareket ederek Allah’ın iradesine uygun bir hayat çizgisi benimseyip o çizgide sapmadan ilerlemeleridir.

Müfessirler âyette zikredilen ruh hakkında farklı yorumlarda bulunmuşlardır. “Büyük meleklerden biri, Cebrâil, meleklerin ileri gelenleri” diyenler bulunduğu gibi, Allah’ın melek olmayan ordularından bir ordu, Âdemoğulları, Âdemoğulları’nın ruhları veya Kur’an olduğunu söyleyenler de vardır (bk. Râzî, XXXI, 24; Şevkânî, V, ). Ruh ve melekler, Allah’a yakın olmalarına rağmen O izin vermedikçe hiç kimse hakkında şefaat edemeyeceklerdir (krş. Yûnus 10/3). Ayrıca, konuşmalarına izin verilenler ancak doğruyu söyleyeceklerdir; çünkü orada hakikatin dışına çıkmak veya herhangi bir şeyi gizlemek mümkün olmayacaktır.

Âhiret gününün gerçek olduğu tekrar vurgulanmış; ancak insanların, Allah’a giden yolu seçip seçmeme hususunda serbest bırakıldıkları hatırlatılmıştır. âyette insanların uyarıldığı bildirilen “

”tan maksat uhrevî cezadır. “

Gelecek olan her şey yakındır

” anlayışına göre bu cezaya da “

” denilmiştir. Ayrıca her bir insan bakımından kıyametin uzaklığının sadece onun ömrü kadar olduğu söylenebilir; çünkü ölümüyle birlikte kendisi için dünya hayatı ve bu hayata bağlı zaman ölçüsü de bitmiştir. Nitekim bazı hadislerde insanın kabre girmesiyle birlikte ruhunun da hayattaki ameline göre bir tür ödüllendirilme veya cezalandırılma sürecine gireceği bildirilmektedir. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 26; Buhârî, Cenâiz, 89) Nihayet dünyadaki zaman kavramının sadece yaşayanlar için bir anlam taşıdığı gerçeği dikkate alınırsa kabre girişle kıyametin kopması arasındaki “

denilen dönemin

” dışı veya farklı bir zaman boyutu olduğunu, dolayısıyla kabre giren için artık âhiretin uzakta olmadığını kabul etmek gerekir. Bu gerçekler ışığında baktığımızda âhiretin uzaklarda olduğu kanaati beşerin bir yanılgısından başka bir şey değildir. Bu sebeple sûrenin bu son âyetinde yüce rabbimiz, 37 ve âyetlerde geçen rahmân isminin bir tecellisi olarak, kullarına rahmet sıfatıyla hitap etmekte; “yakın bir azap” konusunda onları vaktinde uyarmaktadır. Uyarının anlamı şudur: Sakın âhiretten kuşku duymayın! O bir gerçektir. Yönünüzü rabbinize dönmeniz, O’na doğru giden bir yol tutmanız için muhtaç olduğunuz fırsat ve özgürlüğünüz vardır. Uyarıldığınız azabı uzakta zannedip çok kısa ve çok değerli olan hayatınızı boş yere tüketmeyin; hayat kısa, şu halde âhiret ve hesap yakındır. O gün, baktığınızda karşınızda göreceğiniz şey, bu dünyadayken oraya gönderdikleriniz, yani kendi imanınız ve amelinizdir. O gün, inançsızların toprak olmayı insan olmaya yeğleyecekleri dehşetli bir gün olacaktır.

Mushaftaki sıralamada yetmiş sekizinci, iniş sırasına göre sekseninci suredir. Meâric sûresinden sonra, Nâziât sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Surede ağırlıklı olarak Allah’ın insanlığa çeşitli lütufları, kıyamet, öldükten sonra dirilme, hesap, ceza ve mükâfat konuları ele alınmış, Allah’ın varlık ve kudretini gösteren deliller ile melekler konusuna da yer verilmiştir.

Nebe suresi kaçıncı cüz kaçıncı sayfada

Nebe suresi sayfadan başlar ve sayfada biter,   cüzde yer almaktadır. Mekke döneminde inmiştir ve 40 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “enNebe’”kelimesinden almıştır. Nebe’, haber demektir. Sûrede, ölüm ötesi hayatınvarlığını ispat çerçevesinde, kıyamet, öldükten sonra dirilme ve hesap için toplanma konularına yer verilmektedir. Mushaftaki sıralamada yetmiş sekizinci, iniş sırasına göre sekseninci sûredir. Meâric sûresinden sonra, Nâziât sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Nebe suresinin konusu

Sûrede ağırlıklı olarak kıyamet, öldükten sonra dirilme, hesap, ceza ve mükâfat konuları ele alınmış, Allah’ın varlık ve kudretini gösteren deliller ile melekler konusuna da yer verilmiştir

Arapça nasıl yazılır : ٥٨١

Nebe (Amme) Suresi’nin Fazilet ve Sırları

  • Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Nebe Suresini öğreniniz ve öğretiniz. Bu sureyi okuyan kimseye Allah’u Teala kıyamet gününde Kevser şarabından içirir."(Bursevi, Ruhul-Beyan, 10/; Gümüşhanevi, Ramuzul-Ehadis, )
  • Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "İkindi namazından sonra Nebe suresini (vird olarak) okursa, Allah’u Teala o kimsenin rızkını artırır (kazancına bereket ihsan eder), Ona dünya dağları ağırlığınca iyilikler yazılır. Kıyamet günü yüce Allah her bir kılını nurlu kılar. Dünyadan cenneteki makamını görmeden de çıkmaz."(Ebûl-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 6/)
  • Kutbuddin İzniki (Rahimehullah) buyurdu ki: "Nebe suresini güneş doğarken okuyan kimse, bütün afetlerden emin olur. Onu sabahın herhangi bir saatinde okuyan kimse için melek istiğfarda bulunur."

Rivayet edildi ki:

  • Nebe suresini ikindiden sonra okuyan, dünya ve ahiret saadetine nail olur, kıyamet azabını hafifletir.
  • Bu sureyi okuyan kişi, hırsız ve kötü insanların kötülüklerine karşı muhafaza edilir.
  • Nebe suresini öğreniniz. Eğer bu surede bulunan faziletleri bilseydiniz, meşgul olduğunuz işlerinizi bırakırdığınız da, sadece bununla meşgul olurdunuz. Ve bununla Allah’a (manen) yaklaşırdınız. Allah da şirk günahı dışında kalan günahlarınızı affeder, bağışlardı.
  • Amme suresini öğrenin (ezberleyin). Kaf suresini, Necm Suresini, Buruc ve Tarık surelerini de öğrenin. Eğer bu surelerde neler bulunduğunu bilseydiniz, bütün meşgul olduğunuz işleri bırakınıda yalnızca bunları öğrenmeye çalışırdınız. Bu sureleri okuyarak Allah’a yaklaşırdınız (O’nun rızasını kazanırdınız). Allah’u Teala’da, şirk hariç diğer günahlarınızı bağılardı.
  • Her sıkıntının yok olması için okunur.
  • Bu sure herhangi birşeyin üzerine okunur ve bir yere emanet edilirse, o şey bi-iznillah çalınıp kaybolmaz.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir