Hikâye (Öykü), önemli farklılıkları olmakla birlikte küçük roman şeklinde tanımlanabilir. Millî kültürümüzün önemli parçalarından Dede Korkut Hikâyeleri, destanlar ve halk masallarını saymazsak, Avrupaî/Batılı tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiyatı döneminde görülür. İlk hikâye kitabı, Emin Nihatın Müsameretnâme adlı eseridir. Bu kitapta toplanan hikâyelerin kuruluşu, işlenişi Binbir Gece Masallarına benzer.
yüzyıl sonlarında başlayıp günümüze doğru daha da gelişen hikâye, özellikle Alphonse DAUDET () ve Guy de MAUPASSANT () gibi büyük Fransız yazarlarının tekniğiyle gelişmiş, olgunlaşmıştır. Bu iki yazar realist akımın yetiştirdiği zamanın ileri gelen romancılarındandır. Fransız hikâyeciliği Guy de MAUPASSANTın izinden gelişmiştir.
Amerika edebiyatında özellikle mizahî hikâyeleriyle Mark TAWİN (), O. HENRY () ve bunları takiben John STEİNBECK, Erskine CALDWEL Batılı ünlü hikâyecilerdendir.
Dünya hikâyeciliğinde iki hikâye biçimi hâkimdir. Bunlar:
1) Olay Hikâyesi (Maupassant Biçimi/Tarzı Hikâye):
Hikâyede asıl olan olay dır. Okuyucunun hikâyeyi şöyle ya da böyle yorumlamasına imkân verilmez; çünkü, hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir hâlinde takip eder. Kişilerin portreleri, özenle ve ayrıntılı olarak çizilir.
2) Durum/Kesit Hikâyesi (Çehov Biçimi/Tarzı Hikâye):
Hikâyede asıl olan olay değildir. Hikâye, sona erdiği zaman her şey bitmiş değildir. Hikâye, asıl bundan sonra başlıyor demektir. Zira, kişiler tamamıyla tanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun hayal kurması devamlı hareket hâlindedir ve kendine göre yorumlar yapmaya uygundur.
Çehov, hikâye anlayışını şöyle anlatır:
Kaleme alınan konular, sade olmalı. Piyer Semenovi, Maira İvanovna ile nasıl evlendi gibi Hem sonra, yok psikoloji tahlilleri, yok hikâye, yok bilmem ne imiş! Bunlar hep özenti Hatırınıza ilk gelen başlığı koyun, kılı kırk yarmayın, tırnak, çizgi gibi işaretleri çok az kullanmaya bakın, gösteriştir bu. Benim işim anlatmaktır. Ancak, onu başarabilirim.
Türk hikâyeleri, şu dört ana grupta değerlendirilir:
1) Serim, düğüm, çözüm bölümlerinin düzenli olduğu hikâyeler.
2) İstanbulda yaşayan insanların özel hayat ve özelliklerini veren hikâyeler.
3) Serim, düğüm, çözüm bölümlerine önem vermeyen, olayın herhangi bir yerinden başlayan hikâyeler.
4) Varoluş çizgisinde oluşturulmuş, aydın bunalımı ve çaresizliği anlatan soyut hikâyeler. Bu tür hikâyeler, ülkemizde ten sonra görüldü. Hikâyelerde, hiç bir toplum kaygısı görülmez. Aydın bunalımının nedenleri yansıtılır. Sanat adı altında çoğu zaman müstehcene kaçan konulara yer verilir. Hikâyecilik, sanattan ayrılmış ve ideolojiye kaydırılmıştır.
Bu grupta hikâye yazan yazarlarımızın başında ise;
Hikâye, ilk çağ Anadolusunda masal ve tarihi olayları anlatan eserlerle oluşmuştur. Orta Çağda özellikle Hindistanda Binbir Gece Masalları sağlam bir hikaye geleneğinin varlığını bildirmektedir. Bu gelenek, Arapçadan yapılan çevirilerle Avrupaya masal, efsane, rivayetler şekliyle yayılmıştır.
Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccaciodur. XVI. Yüzyılda yazdığı Decameron adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesansın etkisiyle de XIX. Yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur.
Bizde, destanlar, halk hikâyeleri ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. Ve XV. Yüzyılda Dede Korkut Hikâyeleri ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır.
XIX. yüzyılda Tanzimatla gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi Letaif-i Rivayet (söylene gelen güzel şeyler) adlı eserini yazarak vermiş; Kıssadan Hisse ile bu türü geliştirmiş, Sami Paşazade Sezai Küçük Şeyler adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettinle kazanmıştır.
Tanımı: Yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye diyoruz.
HİKÂYENİN UNSURLARI
Anlatım ise iki şekilde olur: Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım hikâyede birinci kişili anlatım ; yazarın ağzından anlatılanlar hikâyede üçüncü kişili anlatım
HİKÂYEDE PLÂN:
Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar:
1) Serim: Hikayenin giriş bölümüdüfunduszeue.info bölümde olayın geçtiği çevre , kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır.
2) Düğüm: Hikayenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.
3) Çözüm: Hikayenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür.
Ancak bütün hikayelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur. Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır.
HİKÂYE ÇEŞİTLERİ
Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde, kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikaye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre;
1) Olay (Klasik Vaka) Hikâyesi:
Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için Mopasan Tarzı Hikâye de denir
Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri:Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekindir..
Ayrıca bakınız ⇒Maupassant Hikâyeleri
2) Durum (Kesit) Hikâyesi:
Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için Çehov Tarzı Hikâye de denir.
Bizdeki en güçlü temsilcileri:Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğradır.
3) Modern Hikâye:
Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafkadır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Tanerdir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.
Ayrıca bakınız ⇓
Hikaye kendi içinde, olay ve durum hikayesi olarak ikiye ayrılır. Belirlenen bir olay örgüsü ile gelişir, zaman, mekan ve karakter unsurlarını içinde barındırır. Bu tür ya gerçeğe çok yakın, ya da tamamen gerçek hayatı konu alır. Durum hikayesi, gerçek hayatta yaşanmış olan bir durumun işlendiği edebi eserlerdendir. Bir olay örgüsü etrafında ilmek ilmek işlenen hikaye her ne kadar gerçeğe yakın olsa da, okurun hayal gücüne de hitap eder. Durum hikayesinde, çok anlaşır ve yalın bir dil kullanılır. Gerçeklik ile hayal gücü iç içedir.
Türk Edebiyatına, Yüzyıl ortalarında dahil olan bu türün dünyadaki en önemli temsilcisi, Rus Yazar Anton Çehov'dur. Durum hikayesine, 'Çehov tarzı hikaye' de denilir. Çünkü Rus yazar, bu türün ilk örneklerine sahiptir. Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra ise durum hikayesini temsil eden Türk yazarlardandır. Söz konusu bu isimler, bu tür ile ilgili birbirinden güzel eserler vermiştir.
Hikayede olduğu gibi, durum hikayesinde serim, düğüm ve çözüm bölümleri belirgin değildir. Geniş zamana yayılan herhangi bir olayı değil, gün içerisinde yaşanabilirliği olan kısa anları konu edinen hikaye türüdür. Bu bakımdan, kesin bir sonuca bağlanmayan ve havada kalabilen öykülerdir. İşte tam bu noktada, okurun hayal gücü devreye girer. Heyecan ve merak uyandırmaktan çok, hayal etmeye teşvik eder. Aynı zamanda, gerçekten uzak da değildir. Gerçek hayatta karşılaşılabilecek bir olayı anlatır ancak, tamamlanması gereken kısımlar vardır. Olay akışı, okuyan kişilerin tahayyülleri ve gözlemleri sayesinde şekillenir. Bu anlamda, oldukça yoruma açık eserlerdir ve bunlar kişiden kişiye farklılık gösterir.
YARAMAZLIK
"Yüzü tilkiye benzeyen, genç, kula renginde, zağar melezi bir köpek kaldırımda bir aşağı bir yukarı koşuyor, endişeyle etrafına bakmıyordu. Ara sıra duruyor, üşüyen ayaklarından kâh birini, kâh ötekini kaldırıyor, ağlayarak kendi kendine şunu soruyordu: nasıl oldu da yolumu şaşırdım? O günü nasıl geçirdiğini, sonunda bu hiç tanımadığı kaldırıma nasıl düştüğünü pek iyi hatırlıyordu. Gün şöyle başlamıştı: sahibi Luka Aleksandriç şapkasını giyip koltuğunun altına; kırmızı bir mendile sarılı tahtadan bir şey almış:
Çağırıldığını duyan köpek, tezgâh altında uyuduğu yongaların arasından çıktı; tatlı tatlı gerindi, sahibinin peşi sıra koştu. Luka Aleksandriç'in müşterileri çok uzakta oturuyorlardı. Bu yüzden her birinin evine varmadan önce marangoz, birkaç defa meyhaneye girip ateş almak zorunda kalıyordu. Kaştanka, yolda pek edepsizce hareket ettiğini hatırlıyordu. Gezmeye çıkardıkları için o kadar sevinmişti ki, durmadan zıplıyor, havlayarak, atlı tramvaylara saldırıyor, evlerin avlularına girip çıkıyor, köpeklerin peşinden koşuyordu. Marangoz, çok defa Kaştanka'yı gözden kaçırıyor, durup sert sert çağırıyordu. Hatta bir keresinde, yüzü hiddetten değişerek onun tilki kulağını avucunun içine alıp çekti, kesik kesik:
Müşterilerini dolaştıktan sonra Luka Aleksandriç, bir dakika için, çoğu zaman yemek yediği, içki içtiği, kız kardeşinin evine uğradı. Kız kardeşinden çıktıktan sonra tanıdığı bir ciltçiye, oradan meyhaneye, daha sonra da bir dostuna uğradı. İş böyle devam etti. Kaştanka, bu tanımadığı kaldırıma geldiği zaman karanlık basmış, marangoz da fitil gibi sarhoş olmuştu. Ellerini, kollarını sallıyor, derin derin iç çekerek mırıldanıyordu:
Bazen babacan bir tavır alıyor ve Kaştanka'yı yanına çağırıp diyordu ki:
İşte marangoz, Kaştanka ile böyle konuşurken ortalığı bir bando sesi kaplayıverdi. Kaştanka, şöyle bir bakınca, üstüne doğru bir alay asker geldiğini fark etti. Zaten mızıkaya hiç tahammül edemezdi; sinirleri bozulurdu. Bu yüzden sağa sola koştu, ulumaya başladı. Ama marangoz hiç de onun gibi davranmadı. Kaştanka hayretler içinde gördü ki, sahibi ne umduğu gibi korktu, ne uludu, ne de havladı. Esas vaziyeti aldı. Ağzı kulaklarına vararak, elini kasketine götürdü, selâm durdu. Sahibinin kızmadığını gören Kaştanka, daha yüksek bir sesle uludu, ne yaptığını fark etmeden sokağın öte yanına fırladı. Kendine geldiği zaman bando artık çalmıyordu. Alay ortalıkta görünmüyordu. Sokağı geçerek, sahibini bıraktığı yere koştu. Ama marangoz oralarda yoktu. Bir sağa, bir sola atıldı; sokağı bir defa daha dolandı; sanki yer yarılmış, marangoz içine girmişti Kaştanka, kokusuyla sahibini bulacağını umarak, sokağı koklamaya başladı. Ama alçağın biri, biraz önce yeni kauçuk lastiklerle oradan geçmiş, böylelikle bütün hafif kokular o kuvvetli kauçuk kokusuyla karışmıştı. Artık bir kokuyu ötekinden ayırmak kabil değildi. Kaştanka sahibini bulamadan bir aşağı bir yukarı koşuyordu. Bu sırada hava da kararmaya başlamıştı. Sokağın iki yanında fenerler yandı; evlerin pencerelerinde ışıklar göründü. Kar lapa lapa yağıyor ve sokağı, atların sırtını, arabacıların şapkalarını beyaza boyuyordu. Hava karardıkça etraf daha beyaz görünüyordu. Kaştanka'nın önünden, boyuna görüş sahasını kapayarak ayaklarıyla iten tanımadığı birtakım müşteriler geçiyordu. (Kaştanka için bütün insanlık, bir eşit olmayan iki büyük kısma ayrılıyordu: Sahiplerle müşteriler. Aralarında şu esaslı fark vardı: Birincilerin onu dövmek haklarıydı, ikincilere gelince, onları da Kaştanka'nın bacaklarından ısırmak hakkına sahipti. Müşteriler bir yere yetişmek için acele ediyor, Kaştanka'ya hiç aldırış etmiyorlardı. Hava büsbütün karardığı zaman Kaştanka telâşa, üzüntüye düştü. Bir kapı eşiğine dayanarak acı acı ağlamaya başladı. Luka Aleksandriç ile yaptığı o günkü gezintiden yorgun düşmüştü. Bütün gün ancak iki kere ağzına bir şey koyabilmişti. Ciltçide biraz tutkal, meyhanelerin birinde de tezgâhın yanında bir parçacık salam derisi bulmuştu. O kadarKaştanka insan olsaydı herhalde. "Böyle yaşamak mı olur, beynime bir kurşun sıksam daha iyi" diye düşünürdü."
Yazar: Anton Çehov
Durum Hikayesi Nedir?
Olaydan çok gözlemlerin ve duyguların ön plana çıktığı öykü türüne durumhikayesi denir.
Durum Hikayesi Özellikleri Nelerdir?
1- Karakterler, derinlemesine tanıtılmaz. Okurda merak duygusunu ön plana çıkarmak için karakterlerin sadece ana özelliklerinden bahsedilir.
2- Olay örgüsünde sıradan insanların günlük yaşamlarına yer verilir.
3- Giriş - gelişme - sonuç bölümleri arasındaki geçişler, olay örgüsündeki gibi net değildir. Bazı öyküler herhangi bir sonuca bağlanmaz.
4- Yazarın amacı okuru şaşırtmak değil onda izlenimler uyandırmaktır.
5- Mekanlar detaylı bir şekilde anlatılmaz. Genellikle sokak, ev, iş yeri gibi genel tanımlar yapılır.
6- Hikaye genellikle karakterlerin gözünden anlatıldığı için sıklıkla yerel ve folklorik ögelere yer verilir.
7- Karakterlerin düşünceleri ''iç ses'' ile okura aktarılır.
8- Yazar, mesaj verme kaygısı gütmez.
9- Hikayenin içerisinde verilen detaylar gelişigüzel değil planlıdır. Anton Çehov'un meşhur sözü durum hikayesinin nasıl olması gerektiğini özetler niteliktedir:
''Eğer duvarda bir tüfek varsa o hikayenin içinde mutlaka patlamalıdır.
Durum Hikayesi Temsilcileri Kimlerdir?
Sait Faik Abasıyanık - Alemdağ'da Var Bir Yılan, Havada Bulut, Mahalle Kahvesi
Anton Çehov - Bir Taşralının Hikayesi, Üç Yıl
Mahmut Şevket Esendal - Hava Parası
Aziz Nesin - Şimdiki Çocuklar Harika, Gül ya da Ağla
164940 164941 164942 164943 164944
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası