modern öykü özellikleri / Modern Öykü Özellikleri Temsilcileri - Türk Dili ve Edebiyatı

Modern Öykü Özellikleri

modern öykü özellikleri

kaynağı değiştir]

Edebiyat eleştirmenleri ve yazarlarının tartışma içinde olduğu bir konudur öykü ve hikâye ayrımı. Klasik/modern, toplumsal/bireysel, sözlü/yazılı gibi ayrımlar söz konusu edilir. Modern Türk Hikâyesi adlı kitabında Âlim Kahraman edebî bağlamda hikâye yerine öykü sözcüğünü ilk olarak yılında Nurullah Ataç’ın kullanıldığını söyler.[5]

Feridun Andaç da hikâye ve öykünün ayrı türler olduklarını belirtmiştir. Ona göre hikâye (örneğin halk hikâyeleri) ağırlıklı olarak sözlü geleneğin içinde köklü bir ürünken, öykü ise sözlü anlatıdan ziyâde bir tasarımın söz konusu olduğu modern edebiyatın bir ürünüdür. Bunun dışında birçok edebiyat araştırmacısı aynı görüşü savunmuştur. Sait Faik Hikâye Armağanı’nda kullanılan hikâye sözcüğü ile tarihsel sıralamada daha sonra başlayan diğer yarışmaların Öykü Yarışması adıyla anılması bu sebeptendir.[5]

Bu iki kelimenin aynı anlamda kullanılmadığını söyleyen edebiyatçılarımızdan biri de Feyza Hepçilingirler’dir. Atilla Özkırımlı da modern dönemdeki yazınsal eserler için öykü kelimesinin uygun olduğunu belirtir. Aynı görüş altında birleşen onca edebiyatçı varken bile, bu iki kelimenin ayrımı edebiyat bilimi altında genelgeçer bir hükme bağlanmamıştır.[5][6][7][8]

Tarihçe[değiştir kaynağı değiştir]

Bu yazarlar karakterlerini inşa ederken ve onların yetersizliklerini ve kafa karışıklıklarını, çoğu zaman çelişkili anlatılar ve çatışan seslerle ortaya koyarken, aynı zamanda anlaşılmaz, çarpık ve acı verici olan modern hayat hakkında da yorumda bulunuyorlar… 

Edebiyat alanında kuram ya da eleştiri dediğimizde, kabul etmek gerekir ki akla gelen tür romandır. Romanın kendine has obur yapısı, diğer tüm türleri içinde barındırabilme hüneri onu her zaman öne çıkarmıştır. E. M. Forster Roman Sanatı adlı kitabında romanı bir anlamda yapısökümüne uğratıp, romanın özelliklerini parçalara ayırmış ve olmazsa almaz parçalarından birinin hikâye (story) olduğunu söylemiştir. Roman neden sonuç ilişkilerinin birbirini izlediği bir hikâye (story) anlatmalıdır. Yazar derdini, meselesini bir olay örgüsünün içinde vermelidir. Forster’ın yaklaşık yüz sene önce yaptığı bu değerlendirme, roman tarihini düşündüğümüzde buna muhalif kimi parlak metinler olmasına rağmen, büyük oranda kabul görmüş bir yaklaşımdır. Bugün dahi modern okuyucu ekseriyetle bir romanı eline aldığında öncelikle ondan bir hikâye talep eder. Proust buna “yepyeni bir evren,” der.

Ateşin başında toplanmış hem ısınmaya hem yırtıcılardan korunmaya çalışırken, vakit geçirmek için birbirimize hikâyeler anlatmaya başladığımız günden beri hikâyelere meftun bir türüz. Kabul etmeliyiz ki, beynimiz de bu şekilde evrimleşmiştir, neden-sonuç ilişkilerine bağlı olay örgüleri insanların düşünme örüntüsünü oluşturur. Komplo teorilerine meraklı ve onlara inanmaya bu denli meyilli olmamız da bundandır. Basit neden-sonuç ilişkileriyle olayları kolayca anlamlandırmayı severiz.

Dominic Head’in Modern Öykü:Teorik ve Pratik Bir Çalışma adlı eseri okuyucuyu modern öykü üstüne düşündürürken, bir kez daha anlatıdaki hikâye üstüne de düşündürüyor. Kitap öncelikle öykü hakkındaki teoriler ve tanımlarla açılıyor ve her tanımın türü bir anlamda sınırladığının altını çiziyor. Modern öykünün ’lerden sonraki hızlı yükselişinin onun sosyal hayatı temsil edebilme gücünden geldiğini iddia eden Head, öykünün biçimsel özellikleri ve hacmiyle yirminci yüzyılın epizodik doğası arasında sadece şekilsel değil, içerik yönünden de kuvvetli bir bağ olduğunu söylüyor. Bu nokta modern öykünün son kırk yıldır içine düştüğü açmazın paradoksal yanına işaret etmekte aslında. Yirminci yüzyılın epizodik yapısına zamanın da olağanüstü bir şekilde hızlanması eklenince ister istemez bütün veriler anlatıda başat türün öykü olması gerektiğini söylese de, durum pek de öyle değil. Hız çağındaki okuyucu için bir oturuşta bitirilen öykülerin tercih edilmesi beklenirken bir yönüyle öykünün ontolojik yapısı buna engel olmakta. Zira öykü türü okuyucusundan alışılmadık bir konsantrasyon talep etmektedir. Modern okuyucuyu türe karşı ikircikli bırakan da belki budur.

Head, öyküyü tanımlama çabasının indirgemeci bir sonuç doğurduğunu ve birtakım açmazlar içerdiğini haklı olarak ileri sürmekte. Öykü kuramındaki kritik klişe ‘olay örgüsüne’ veya ‘dışsal aksiyona’ bağlı iki tür öykü olduğu fikridir. Bazı eleştirmenler bunu epik (olay örgüsü temelli) ya da lirik (içsel dönüşüm, ruh hali) öykü şeklinde tanımlar. Head’e göre modern öykünün analizi bundan daha esnek olmalıdır. Roman karakteri geliştirme imkânına sahipken, öykünün genellikle yalnızca içgörü anında karakterin belirli bir yönünü aydınlatan ve gösteren bir tür olduğu görüşü hâkimdir. Her şeyden önce öykünün zaman kısıtı vardır. Head öykü analizine başlarken bu gerçeği kabul etmekte, ancak burada bile indirgemeci bir yaklaşım olduğunu ileri sürmekte. Romandaki karakterizasyonun öykünün erişemeyeceği bir karmaşıklığa ulaşabileceği düşüncesi, ister istemez, öyküdeki karakterizasyonun ani ve yoğun bir ifşa süreciyle oraya çıktığı fikrini ortaya koymuştur. Kuşkusuz modern öyküde karakterizasyon vurgusu dışsal eylemden çok, içsel eyleme dönüktür.

Kitapta beş modern yazar ele alınarak öykü kuramı incelemesinde vurgulanan teknik konuların pratik izdüşümleri yorumlanıyor. Bu yazarlar, James Joyce, Virginia Woolf, Katherine Mansfield, Wyndham Lewis ve Malcolm Lowry. Özellikle Joyce, Woolf ve Mansfield’e ayrılan bölümler modern öykünün temel özelliklerinin irdelenmesi bakımından oldukça önemli. Wyndham Lewis’e ayrılan bölümse ana akım modernizmden daha faklı, daha karanlık ve seçkinci bir alana açılmakta.

Joyce’un Dublinliler’deki öykülerini incelerken Head, kitaba ilişkin yapılmış eleştirel çalışmaların yanlış bir izleği takip ettiğini iddia etmektedir. Bir yönüyle Joyce endüstrisinin, tüm ana metinlerin geniş ve heterojen okumalarını ürettiğini ve özellikle Dublinliler kitabına ilişkin pek de sorgulanmayan ortak bir yargı doğurduğunu belirtmekte. Joyce’un yayıncısıyla mektuplaşmaları, öykülerin eleştirel okumasının ana motiflerini belirlemiştir. Head’in iddiası, ki oldukça kayda değer, mektupların bağlamından koparılarak değerlendirilmesi sonucunda, öykülerde açıkça yinelenen kapana kısılma ve paralize olma teması, Joyce’un metinlerine ait özel bütünlük estetiği denilen okumaya dönüştüğünde sorunlar ihtiva etmektedir. Gerçekten de Dublinliler’e ilişkin yapılan bu saf bütünlük iddiası, tikel yorumlar gerektiren ayrı öykülerden oluşan kitabın öykü koleksiyonundan ziyade bir tür roman olduğu savının ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Bütünlüğe yapılan bu ünlü vurgu, öykülerin biricikliğini gölgelemiştir.  

Virginia Woolf’a ayrılmış bölümde, Woolf’un geleneği nasıl sorunsallaştırdığı ve onu kullanarak olay örgüsü temelli öyküyü başka bir forma çevirdiği anlatılıyor. Gelenekle yenilik arasındaki gerilim, Woolf’un önemli öykülerinde epik-lirik bölünme açısından değerlendirildiğinde ortaya zengin bir okuma çıkmakta. Bir anlamda Woolf epikle lirik arasında, olay örgüsü temelli yaklaşımla içsel yolculuk arasında bir diyalog yürütüyor. Woolf’un geleneği bilinçle tahrif ederek ancak onu asla terk etmeyerek bir nevi onu uyarlayarak modernin peşinde koşması öykü tarihi açısından son derece değerli.

Head, ele aldığı modernist yazarları ve onların öykülerini incelerken modernist öykülerin öncelikle bir gerilim ya da biçimsel uyumsuzluk ve bozulma duygusuyla karakterize edildiğini parlak bir şekilde savunuyor. Bu yazarlar karakterlerini inşa ederken ve onların yetersizliklerini ve kafa karışıklıklarını, çoğu zaman çelişkili anlatılar ve çatışan seslerle ortaya koyarken, aynı zamanda anlaşılmaz, çarpık ve acı verici olan modern hayat hakkında da yorumda bulunuyorlar… 

Head, çok uzun süre modern öykünün, genel olarak edebi modernizmden ayrı olarak değerlendirildiğini, bunun sonucu olarak da önemli bir gerçeğin göz ardı edildiğini söylüyor: kısa öykünün edebi modernizmin özünü kapsadığı ve epizodik hayatı yakalama konusunda başka bir hiçbir türde olmayan avantajlara sahip olduğu.

Son olarak çeviriye de değinmek isterim. Arzu Eylem akademik bir metni, onun zenginliğini ve göndermelerini azaltmadan sıradan okuyucunun da anlayabileceği bir çerçeveye oturtmayı başarmış. Dominic Head öykü ve modernlik üstüne düşünmeyi seven herkes için farklı bir pencere açıyor ve öykü üstüne yapılan basit tanımlama ve kavramlaştırma çabalarının aksine, türe hak ettiği itibarı geri veriyor.   

Modern Öykü Özellikleri Temsilcileri

Öbür öykü çeşitlerinden ayrımlı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri kimi durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren öykülerdir.

Öyküde bir tür olarak &#;lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka&#;dır.

Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner&#;dir. Genellikle büyük kentlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.

Bu öykü türünü Franz Kafka&#;nın bir öyküsüyle örnekleyelim:

&#; Ah! dedi Fare, Dünya her gün daralıyor. Önce öyle genişti ki, korku veriyordu bana, yürüdüm daha, uzakta, sağda solda duvarlar görünce mutluluk duydum hani, ama bu uzun duvarlar öyle hızlı yaklaştı ki birbirine, işte son odadayım şimdi artık, köşede de, içine yürüyeceğim kapan duruyor! &#;Yürüdüğün yönü değiştir, olsun bitsin.&#; dedi Kedi, yedi onu.&#; (Franz KAFKA, Kedi ile Fare)

Örnek bölümcede kedi-fare arasında geçen bir olay görülse de bunun arkasında yer alan bir düşüncenin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu olayı insanları, onların arasındaki ilişkiler açısından düşünürsek daha iyi anlamış oluruz. Franz Kafka&#;nın Kedi ile Fare adlı öyküsünden yapılan bu alıntıyı Akşit Göktürk şöyle değerlendiriyor:

&#;Bu metin, görüldüğü gibi, geleneksel türün yararlandığı belirli metin dışı göndergeden, iletinin hemen uygulanabileceği bir anlam nesnesinden yoksundur. Böyle olması amaçlanmıştır. Gerçek yaşam bağlamında belli bir göndergesi olmadığı için de kesinlikle kurmacadır. Anlamlandırılması, metnin temelindeki kavramların bulunmasını, sonra o örgünün insan yaşamının değişik yönlerine, değişik açılardan yansıtılmasını gerektirir. Buradaki temel iletişim örgüsünü biçimlendiren etkenler, insanın varoluş çıkmazı, Kafka&#;nın bu çıkmazı yirminci yüzyıl insanının alınyazısı olarak kavrayıp dile getirmesidir. Bu örgünün metne yansıyan temel kavramları, doğrudan doğruya söylenmemiş, daralma, korku, duvar, köşe, kapan, kedi gibi göstergelerle sezdirilmiştir. İnsan yaşamıyla etkinliğinin sınırlanmışlığı, insanın evrensel tutsaklığı, bu sınırlanmışlıkla tutsaklıktan kurtulma çabasının çelişik niteliği, metinde sunulan kedi-fare öyküsünün derinindeki soyut anlamlar düzeyinden okurun çıkaracağı bir bağlantıdır. Bu metindeki anlamın, gerek yüzeysel, gerekse derin boyutlarıyla gerçek insan yaşamının doğrudan doğruya kendisine değil de, öyküde çizilene benzer ilişkilerle uygulanması, tüketilmeyecek bir süreçtir.&#; (Akşit GÖKTÜRK, Sözün ötesi)

Akşit Göktürk, Franz Kafka&#;nın metninin ne içerdiğini bize sunuyor. Metinde sözcüklerin, sözcük örgülerinin, sembollerin arkasında nelerin söylenmek istendiğini Akşit Göktürk&#;ün yorum-çözümleme değerlendirmesinden öğreniyoruz. Franz Kafka&#;nın kurmaca metninin yazınsal metinlerden öykü türü olduğunu bu değerlendirme yazısında buluyoruz.

&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;-

Düzyazı bir tür olmayıp bir anlatım yoludur. Düzyazının kullanımında ortaya konacak ürünler değişik özellikler gösterir. Örneğin, öğretici, yazınsal türlerde dilin kullanımı, amaçlanan ayrı boyuttadır. Öğretici, bilgilendirici bir düzyazıda genelleme, belirleyicilik geçerliyken; yazınsal türlerde doğrudan yargıya ulaşmadan bir olay ya da yaşamdan bir kesit sunulabilir. Bu, yaşantımıza göre anlamlar içerebilir. Özetle, dilin kullanımı, yansıtılan ya da söylenenlerin kanıtlanabilir oluşu ya da olmayışı iki tür düzyazı biçimini ortaya koymaktadır; öğretici, yazınsal diye&#;

Yazınsallaştırma, söylenceyi dile dönüştürmektedir. Yazınsallaştırma bir dil oyunudur. Örneğin, Eğretileme, bir nesneyi, olguyu bir başka nesneye, olguya göre anlatmadır. Dilin ödünç olarak aktarımıdır. Örneklersek, &#;Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü.&#; (Gonca gül, benzetilen; benzeyen, sevgili söylenmemiş. Doğadan insana aktarma yapılmış. Açık eğretileme)

&#;Sesinin rengi acı çığlıkta.&#; (&#;Renk&#; göz ile algılanırken burada kulak algılıyor, gözden kulağa aktarma yapılmış. &#;Acı&#; tat alma organı dille algılanırken burada kulağa aktarma yapılmış. Bu duygu organları arasında yapılan aktarmadır.)

&#;Dalgın suya bir bak göreceksin.&#; (&#;Dalgın&#; insan özelliği doğaya aktarılmış, kapalı eğretileme)

&#;Yıkadı ellerini sabahın aydınlığında.&#; (Görme organıyla ilgili olan aydınlık dokunma organına aktarılmış.)

Yazınsallık, öyküde imgeler, değişmeceler gerektirebilir. Bu nedenle yazın, kural tanımazlık ya da yeni kurallar koyma işidir. Bunu usta yazarlar yapabilmektedir.

Tüm bu yaratımlar dille olmaktadır. Dil sonsuz sayıda yapıta dönüşebilir. Bunu, dilbilimci Noam Chomsky dilde yaratıcılık olarak adlandırmaktadır&#;

Konumuz gereği yazınsal boyutlu kısa öykünün gerçeği öğretme ya da açıklama gibi bir amacı yoktur. Yaşamdan kesit ya da olay sunma, düş gücüyle geliştirilir kurmaca bir dünya içinde verilir. Gerçek yaşamla somutlama gibi bir zorunluğu yoktur.

Öyküde dil konuşma diline yaslanarak duygusal ve çağrımsal özellikler içerir. Yazar dilin sunduğu olanakları değerlendirerek kendi öykü dilini yaratır. Az sözcükle yoğunluk, yalınlık birlikte düşünülür. Bunları gerçekleştiren yazar, salt gerçekleri yansıtmayan, yanlışlık ya da doğruluk açısından değerlendirilmeyen, gerçekten alınan öğeleri düşgücüyle kurmaca bir dünyaya dönüştüren yazınsal boyutlu bir yazıyla okurun karşısındadır. Yazar okurun ruhuna ulaşarak öykü kişilerinin sevinçlerine, acılarına ortak eder okuru.

Nasıl bir yazı türüdür öykü? Bugüne değin yapılmış tanımların en yaygını: &#;Olmuş ya da olabilmesi olanaklı olayları anlatan kısa yazı&#; diye tanımlamıştık. Olayları, durumları, olguları, kişileri tek yönüyle ele alıp anlatan öykü romandan daha kısa yazıdır, öykü yazma, roman yazmanın ön hazırlığı mı? Bu soru öykünün kısalığını, temel özelliğini mi gösteriyor? Oysa son yüzyılda öykünün anlatım ve yöntem olarak atılımlar yaptığı görülmektedir.

***
Yazının devamı Türk Dili Dergisi&#;nin sayısında.

Kaynakça: Türkay KORKMAZ, Türk Dili Dergisi, Sayı

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir