islam dininin iki temel kaynağı nedir / 8. Sınıf İslam Dininin Temel Kaynakları Konu Anlatımı

Islam Dininin Iki Temel Kaynağı Nedir

islam dininin iki temel kaynağı nedir

Dinin Kaynağı Nedir? İslam İnancına G&#;re Dinin Kaynağı Ne Olmalıdır?

İslam dini ortaya çıkışından bu zamana kadar kaynakları ve dinin temelleri korunan bir din olmaktadır.

Dinin Kaynağı Nedir?

İslamiyet dininde din kaynağı olarak Kuran-ı Kerim', Hazreti Peygamberin hadisleri ve sünnetleri dinin kaynağı olarak kabul edilmektedir. Kuran-ı Kerim'in Allahu Tealanın emir ve yasaklarını bildiren bir kitap hadisler ise Kuran-ı Kerim'i açıklamaya ve uygulamaya yarayan kaynaklar olarak bilinmektedir.
Her dinde dinin kaynağı olarak o dine indirilmiş kitap ve peygamberler kabul edilmektedir.

Din ulvi bir konu olduğu için iman edilmesi gereken noktaların Allahu Teala tarafından kesin ve net olarak bildirilmesi ve bunun da kutsal olan kitaplar aracılığıyla yapıldığı bilinmektedir. Kuran-ı Kerim'de son kitap olduğu için son din ve son değiştirilmemiş kaynak olmaktadır.

İslam İnancına Göre Dinin Kaynağı Ne Olmalıdır?

İslam İnancına göre dinin kaynağı Kuran-ı Kerim', Hazreti Peygamberin hadisleri ve sünnetleri ana kaynakları olarak belirlenmekte bu kaynaklara uygun olarak ortaya çıkan fıkhi mezheplerin ve ictihatlarında bazı meseleleri açıklamak için kaynak olarak kullanıldığı bilinmektedir.
İslam dininde dinin kaynağı Kuran-ı Kerim olması gerekmektedir. Kuran-ı Kerim'de bildirilen ayetler ile iman gerekleri ve nasıl olduğu öğrenilerek hadisler yardımıyla da hayata geçirilmesi sağlanmaktadır.

8. Sınıf Din K&#;lt&#;r&#; Ve Ahlak Bilgisi İslam Dininin Temel Kaynakları konu anlatımı

Haberin Devamı

Hadis, Sünnet, İcma, Kıyas ve İçtihat da İslam dininin temel kaynakları içerisindedir. İnsanlar arasındaki meseleleri çözmek, belli başlı davaları hükme bağlamak ve doğru yolu bulmak için bu temel kaynaklara başvurulur.

8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi İslam Dininin Temel Kaynakları - Konu Anlatımı

1- Kur'an-ı Kerim:

 Kuran'ı Kerim toplam sureden oluşur. Her surede helal-haram, kıyamet, ahiret, sevap ve günah gibi konular işlenir. Geçmiş peygamberlerin hayatlarından kesitler anlatılır. Aynı zamanda namaz, oruç, zekat, Hac gibi temel ibadetlerin nasıl yapılacağına dair bilgiler verilir. Kutsal kitapta toplam ayet bulunmaktadır. Eğer içerisindeki besmeleler de ayetten sayılırsa ayet sayısı olmaktadır. Toplam 30 cüzden oluşan Kuran'ı Kerim'de Müslümanların yapmaları ve yapmamaları gerekenler ayrıntılarıyla aktarılır.

Haberin Devamı

 Örneğin ne kadar zekat vereceğini bilmeyen Müslümanlar: ''Sana ne kadar infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını'' ayetini okuyarak zekat ve infak konusunda bilgi sahibi olabilir.

 Kuran'da namaz ve oruç ibadetleri hakkında da temel bilgiler yer alır. Kutsal kitapta fıkıh ilminin temelini oluşturan suçlar ve cezalar da geniş yer tutar. Zina, hırsızlık, cinayet gibi suçlarda nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair ayrıntılı bilgiler mevcuttur. Miras, evlilik, boşanma, ticaret gibi herkesi ilgilendiren hususlarda da yol gösterici ayetler bulunur.

 Anlaşmazlıkların çözülmesinde Kuran-ı Kerim ilk kaynak olarak değerlendirilir. Örneğin miras ya da boşanma konusunda anlaşmazlığa düşen kişiler Kuran ayetlerini okuyarak en doğru kararı verebilirler. İslam'ın şartları dışında, imanın temelini oluşturan esaslar da surelerde yer alır. Peygamberlerin yaşadığı zorluklar okunarak takva sahibi olunabilir. Ahiret ve kıyamet hakkında da detaylı bilgiler veren Kuran, Cebrail aracılığıyla Hz. Muhammed'e kısım kısım indirilmiştir. Toplam 23 yılda indirilen kutsal kitap, İslam'ın en temel kaynağıdır.

2- Hadis ve Sünnet:

 Peygamberimizin söylediği ve günümüze kadar gelen sözlere Hadis denir. Sünnet ise Hz. Muhammed'in davranışları, uyarıları ve öğütleri demektir. Müslümanlar, hayırlı bir kul olmak için hadis ve sünnetleri kendilerine örnek almalıdır. Hadisler kendi içerisinde sahih ve sahih olmayan hadisler olarak ikiye ayrılır.

Haberin Devamı

 Sünnet ve hadisler adalet, ilim, sevap - günah ve birçok konu hakkındadır. İnsanlar arasındaki uyuşmazlıkları gidermek için hadis kaynaklarına başvurulabilir. Sünnetler hakkında bilgi sahibi olmak ise Müslümanların belli başlı konularda ilim irfan sahibi olmasını sağlar.

 ''Alimin kanı şehidin kanı kadar kutsaldır'' - Hadis

 Hz. Muhammed'in suyu oturarak içmesi - Sünnet

3- İcma:

 Kuran, hadis ve sünnet kaynaklarına bakılmasına rağmen çözüme kavuşturulmamış konularda icma yoluna gidilir. İslam alimleri bir araya gelerek bir mesele hakkında görüş bildirip hükme varırlar. İcma, yüzyıllar boyunca en sık başvurulan İslam kaynaklarından biri olmuştur. İcma yoluna gidilirken de hem Kuran ayetleri hem de hadisler örnek alınır.

4- Kıyas:

Haberin Devamı

 Bir meseleyi çözmek için geçmişte yaşanmış benzer bir meseleyi örnek almaya, kıyas denir. Aynı zamanda hızlı bir şekilde çözülmesi gereken davalarda, önceki aynı davaların örnek alınarak sonuca varılması da kıyas yönteminin bir parçasıdır.

 Tüm bu kaynakların dışında ''içtihat'' adı verilen bir fıkıh usulü daha bulunur. ''Bir sonuca varmak için çaba göstermek'' anlamına gelen içtihat, insanın düşünerek sonucu ulaşması demektir.

Dinin değişmez iki kaynağı: Kur'ân ve sünnet

Bir kişi “Bana göre, bence” diyerek din hakkında konuş- maya başlıyorsa, bu cümle üslup olarak dinin dışında bir ifadedir. İman, İslam, namaz, dua, ahlak, cennet, cehennem, ölüm, ibadet, taat, helal, haram Bunun gibi dinle, inançla alakalı kavramların ve sahaların en önemli vazgeçilmez iki kaynağı; Kur’ân-ı Kerim ve sünnettir. Hatta diyebiliriz ki; aralarında “ve” kelimesi bile olmaksızın birbirinden ayrı düşü- nülemeyecek iki kaynaktır Kur’ân-ı Kerim ve sünnet. Çünkü bizler Kur’ân’ı Efendimiz (SAS) ile bildik

İman ve din, Allah (CC) ve Resûl’ünün (SAS) beyan ettiği şekilde kabul görür.

İman ve dinin; Kur’ân ve sünnete dayanan, kendine mahsus temelleri vardır. Kafamıza göre inanç yahut “bizce” güzel olan bir şey iman ve İslam’ın dışında kalabilir. Mesela “Allah’a (CC) iman nedir? Allah (CC) nedir? Nasıl bir Allah’a (CC) inanıyoruz? Allah Teâlâ’ya nasıl inanırsak iman etmiş oluruz?” gibi soruların cevabı ancak Kur’ân ve sünnetle anlaşılabilir. 

Cahiliye müşrikleri ve onlardan evvelki birçok putperest kendilerince Allah’ı (CC) övüyorlardı. Kimisi Allah (CC) yorulmasın diye ona yardımcı olan putlar edindi. Kimisi; melekleri kız çocukları gibi Allah Teâlâ’ya yardımcı olan varlıklar kabul etti. Bazıları Allah (CC) yalnız kalmasın diye kendi uydurdukları şekillerle hâşâ Allah Teâlâ’ya çocuk isnat etti. Bunların temeline baktığınızda; insanların kendi anlayışlarıyla Allah’ı (CC) methetmeye çalıştıklarını ve Allah’ı (CC) kendileri gibi zannetmelerini görürsünüz. 

İnsanlar ne kadar akıllı olurlarsa olsunlar; kitap ve sünnete müracaat etmeden asla doğru yolu bilemezler.

Zamanımızda puta tapan insanları görmek için uzak, izbe coğrafyalara gitmek lazımdır. Gerçi artık büyük şehirlerde de putperestlik nişaneleri, totem ve ritüelleri görülmektedir, yani aslında bir bakıma putperestlik itikadı devam etmektedir. Bundan yüz elli sene evvel Fatih Camii’nde büyük bir Şeyh Efendi kürsüden cemaate şöyle seslenerek vaaz etmiş:

“Ey cemaat, siz putperestlik yok zannediyorsunuz ama şunu bilin ki yakın bir zamanda insanlar belki Kâbe’yi, camileri ve sokakları putlarla doldurmayacaklar, fakat dünya sevgisi, mal hırsı, heva, heves ve şehvet arzuları gibi putları kalplerine dolduranlar aramızda mü’min diye dolaşacak, sokakları, camileri ve kürsüleri bu nevi putperestler işgal edecektir!” 

Dini ve inancı olmayan kişi belli bir ahlaki terbiyeye ulaşsa da henüz insan olamamıştır. 

Terbiye kelimesi pek hoşumuza gitmez. Aslında dini açıdan terbiye; Rabb’ini tanıyan, ona gönülden bağlanarak bu âlemde kendisine insan olmayı bahşeden zâta karşı, daima muhabbetini tazeleyerek yaşayan kişinin durumudur. Terbiye, “Rabb” kökünden gelir. 

Allah Teâlâ’nın haramını helal gören, “Benim de kendime göre inancım var, ben Allah’ın (CC) oğlu olduğuna inanan birisiyim, ben tanrıyla konuşurum, her gün ona yemek yapar, balkonuma koyarım. Etrafta yaşayan canlıların hepsini tanrı kabul ederim” gibi sözler söyleyen bir kişi bu ifadeleri ne kadar güzel cicili bicili söylese de terbiyesizdir.

Allah’ın (CC) şeref, namus ve inancına hakaret etmiş, acıklı bir azap yolunu şeytanla beraber tutmuştur. Güzellik; zahirden ibaret olan estetik değildir. Allah’a (CC) ve Resûl’üne (SAS) uymayan fiiller ne kadar güzel görünse de bunlar; insanın ruhunu zehirlemek için bekleyen; Allah (CC) ve Resûl’ünün (SAS) çirkin gördüğü ve bizleri sakındırdığı şeylerdir.

Kitap ve sünnete tabi olmadan kişi nasıl terbiye olabilir, kendi benliğiyle imanı nasıl bulabilir? Allah’a (CC) nasıl ibadet edebilir? Haram, helal ve kul hakkını nasıl tespit edebilir? Allah’ı (CC) zikretmek için kelimeleri nereden bulabilir? Bir şeye güzel demek için bile hangi kıstasla hareket edebilir? 

Geliniz bu ramazan kendimizi yeniden inşa etmek için samimiyetle bir defa daha düşünelim. Lüzumsuz tartışmalardan, dedikodulardan biraz uzaklaşıp esas yolculuğumuz için lazım olan güzellikleri tahsil edelim.



KISSA 

A’meş, Ebu Vâil’den şöyle rivayet eder: “Bir arkadaşımla Selmân-ı Fârisî’yi (RA) ziyarete gittik. Bize arpa ekmeği ile katık olarak tuz takdim etti. Bu meyanda arkadaşım ‘Eğer bu tuzda bir de su’teri otu bulunsaydı daha iyi olurdu’ dedi. Bunu duyan Selman, çarşıya gidip abdest aldığı ibriğini rehin bırakarak, karşılığında su’teri otu alıp getirdi. Biz yedikten sonra arkadaş şu duayı okudu: ‘Bize rızık olarak verdiği ile bizi kanaat sahibi kılan Allah’a (CC) hamdolsun.’

Buna karşılık Hazret-i Selman (RA) şöyle dedi: ‘Söylediğin sözün doğru değildir. Eğer sen rızkınla kanaat etseydin, şu anda benim abdest ibriğim rehinde bulunmazdı’.”



SORU VE CEVAP 

-Erkekler nikâh yüzüğü olarak altın takabilirler mi? 

Erkeklerin altın yüzük takması caiz değildir. Erkekler nikâh yüzüğü olarak gümüş, platin gibi yüzükler takabilir. 

-Eşlerin kavga etmesi nikâha zarar verir mi?

Kavga etmek ve kavga esnasında söylenen bazı sözler nikâha zarar vermez, ancak boşanma ya da dinden çıkmayla alakalı sözler nikâha zarar verir. 

-Nişanlanmak dini bir yükümlülük getirir mi? 

Nişanlanmak nikâh gibi değildir. Nikâhın doğurduğu hükümlerin hiçbirini nişanlılık doğurmaz, nişan sadece ahlaki bir sorumluluk yükler. 

-Süt kardeşliği nasıl olur?

2 yaşını doldurmamış bir çocuk, annesinden başka bir kadından süt emerse o kadının çocuğu gibi olur. Emziren kadın da onun süt annesi olur.



AYET-İ KERİME

EY iman edenler! Allah’a (CC), Peygamber’ine, Peygamber’ine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı (CC), meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.

(Nisâ)



HADİS-İ ŞERİF

Cibril Hadisi 

Cebrail Aleyhisselam, Efendimiz’in (SAS) yanında ashabının da bulunduğu bir meclise insan suretinde gelmiş, iman, İslam, ihsan ve kıyamet alametleri gibi bazı soruları Efendimiz’e (SAS) sorarak cevaplarını almıştır. Hazret-i Cebrail’in (AS) bizzat soru sorması ve cevaplarını tasdik etmesiyle gelen bu hadise “Cibril hadisi” adı verilmiştir. 

Abdullah b. Ömer’in, babası Hazret-i Ömer’den (RA) naklettiği hadis şöyledir: 

“Bir gün Efendimiz’in (SAS) yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımı- yordu. Doğruca Efendimiz’in (SAS) yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Daha sonra konuşmaya başladı. 

‘Ey Allah’ın (CC) Resûl’ü (SAS)! Bana İslam’ın ne olduğunu söyle’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘İslam; Allah’tan (CC) başka ilah olmadığına, Muhammed’in (SAS) de Allah’ın Resûl’ü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir’ buyurdu. O zat, ‘Doğru söyledin’ dedi. Babam dedi ki: ‘Biz buna hayret ettik. Zira bu kişi hem soruyor, hem de cevabı tasdik ediyordu.’ 

Daha sonra bu zât ‘‘Bana imandan haber ver!’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘‘Allah’a (CC), Allah’ın (CC) meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına ve şerrine inanmandır’ buyurdu. O zat yine, ‘Doğru söyledin’ dedi.

Bu sefer ‘Bana ihsandan haber ver!’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘Allah’a (CC), O’nu (CC) görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu (CC) görmüyorsan da, O (CC) seni muhakkak görür’ buyurdu. 

O zat, ‘Bana kıyametten haber ver!’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir’ buyurdular. 

‘O halde bana alametlerinden haber ver!’ denince, Efendimiz (SAS) ‘‘Cariyenin kendi sahibini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir’ buyurdu.

Bundan sonra o zat gitti. Hazret-i Ömer (RA) bir süre bekledi. Sonra Efendimiz (SAS) döndü ve ‘Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?’ dedi. 

Hazret-i Ömer (RA) ‘Allah (CC) ve Resûl’ü (SAS) bilir’ deyince Efendimiz (SAS) ‘O Cibril’di. Size dininizi öğretmeye gelmişti’ buyurdular. 

(Hadis-i şerif - Buhârî, Müslim)

İslam Dininin Temel Kaynakları

İslam dininin kaynakları nelerdir? İslamiyet’in kaynağı neye dayanır? Asli deliller nedir? Fer’i deliller nedir? Kısaca İslam dininin kaynakları.

Madde madde İslam dininin temel kaynakları.

İSLAM DİNİNİN KAYNAKLARI

İslâm dinine ait olup, dünyaya ve ahirete ilişkin bütün bilgi ve hükümler dört kaynaktan elde edilir. Bunlar sırasıyla Kitap, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyas’tır. Bunlara dört delil anlamında “edille-i erbaa” veya şer’î deliller anlamında “edille-i şer’iyye” de denir. Diğer yandan bu dört delile “aslî deliller” adı da verilir. Bunların dışında “fer’î delil” denilen, bazı deliller daha vardır ki şunlardır: Maslahat, istihsan, örf-âdet, önceki şerîatler, sahabe sözü ve istishab. Aşağıda bu delilleri kısaca inceleyeceğiz. Böylece ileride ele alacağımız inanç, ibâdet ve güncel önemli bazı meselelerin hükümlerinin dayandığı deliller üzerinde temel bilgiler kazanılmış olacaktır.

A. ASLÎ DELİLLER

1. Kitap:

Kitap, Allah Teâlâ’nın, Elçisi Hz. Muhammed’e Arapça olarak indirdiği, mushaflarda yazılıp bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, Fâtiha sûresi ile başlayıp Nâs sûresi ile sona eren Kur’an-ı Kerim’dir. Tercih edilen görüşe göre “karae” fiilinden bir mastar olup, kök anlamı; okumak, toplamak, bir araya getirmek demektir. Kur’an, yalnız bir inanç, ibadet ve ahlâk kitabı değil, hem inanç ve ibadet, hem de insanlar arası sosyal ve iktisâdî ilişkileri genel ilkeler hâlinde düzenleyen bir kitaptır.

Âyetlerde şöyle buyurulur: “Biz bu Kitab’ı sana her şey için bir açıklama, bir yol gösterme, bir rahmet ve teslim olanlar için bir müjde olarak indirdik.”[1] “Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”[2]

Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed (s.a.s)’e ilk olarak, M. tarihinde tefekkür ve ibadet için çıktığı Hira mağarasında, Ramazan ayının Kadir gecesinde inmeye başlamış, Cebrâil (a.s) vasıtasıyla 22 yıl 2 ay 22 günde tamamlanmıştır.

İlk inen âyetler: “Oku, yaratan Rabb’inin adıyla. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Çünkü Rabb’in sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazı yazmayı öğreten O’dur. İnsana, bilmediğini de o öğretti.”[3] âyetleridir. Son âyet ise Veda Haccı sırasında, Zilhicce’nin dokuzuncu günü inmiştir. Bu âyet de şudur: “Bugün size dininizi ikmâl ettim. Üzerinizde olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı verip, ondan razı oldum.”[4] Abdullah İbn Abbas (funduszeue.infoümâ)’ya göre, şu âyet daha sonra inmiştir: “Allah’a döneceğiniz günden korkun. Sonra herkese kazandığı tam olarak ödenecektir ve onlar haksızlığa uğratılmayacaklardır.”[5]

On üç yıl süren Mekke döneminde inen âyetlerde daha çok ahiretle ilgili bilgiler yer alır. İnsanlar İslâm’a alıştıktan sonra helâl ve harama ilişkin âyetler inmiştir. Âyetlerin çoğu ya bir soru ya da bir olay üzerine iniyordu. Buna “Esbâbü’n-nüzûl (nüzûl sebepleri)” denir. Kur’an nâzil oldukça, Allah’ın elçisi, inen âyetleri vahiy kâtiplerine yazdırır ve hangi âyetin nereye yazılacağını söylerdi. Âyetlerin sıralanışının vahye dayandığında görüş birliği vardır. Sûrelerin sıralanışının vahye dayandığı ise kuvvetli görüştür.

2. Sünnet:

Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleridir. Sözlü sünnete örnek: “Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazını geçirirse, hatırlayınca kılsın.”[6] Fiilî sünnete örnek: “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın”[7] Takrirî sünnet; Hz. Peygamber’in gördüğü veya işittiği bir işi ikrar ve kabul etmesidir. Yolculuk sırasında su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir sahabinin, namazdan sonra su bulduğu halde namazı iade etmemesi ve Hz. Peygamber’in onu tasvip etmesi gibi.

Fıkıhta, Kur’an-ı Kerim’den sonra ikinci kaynağın sünnet olduğunda görüş birliği vardır. Sünnetin dini konularda bir delil oluşu, çeşitli ayetlerle sabittir. Bazıları şunlardır:

“Peygamber size neyi verirse onu alın; size neyi de yasakladıysa, ondan da uzak durun.”[8]“Hayır, Rabb’ine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp; verdiğin hükme, içlerinden bir sıkıntı duymaksızın rıza ve teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar.”[9]“Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.”[10]

Sünnet, Hz. Peygamber’in Rabb’inden aldığı elçilik görevini tebliğinden ibarettir.[11] Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in vahiyle konuştuğunu haber vermektedir. “O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir.”[12]

Sünnetin Kur’an-ı Kerim karşısında dört fonksiyonu vardır. a) Müphem ve mücmel olan âyetleri açıklar. b) Umûm bildiren hükümleri tahsis eder. c) Nâsih ve mensûhu bildirir. d) Kur’an’da bulunmayan bir kısım hükümler koyar. Meselâ; namaz ve zekat emirlerinin uygulanma şekli sünnetle belirlenmiş; evcil eşeklerin ve yırtıcı kuşların etinin yenmesi yasağı yine sünnetle getirilmiştir.[13]

Hadisler râvîlerinin sayısına göre; mütevâtir, meşhur ve ahad olmak üzere üçe ayrılır. Ahad haber de sahih, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılır.

Mütevatir hadis; yalan söyleme konusunda birleşmesi aklen mümkün olmayan bir kalabalık tarafından nakledilen hadislerdir. “Kim bilerek bana yalan söz isnat ederse, ateşteki yerine hazırlansın.”[14] hadisini yüzden fazla sahabe naklettiği gibi, “Abdestte kuru kalan topukların vay ateşten çekeceğine!”[15] hadisini on iki sahabe nakletmiştir. Amelî sünnetler arasında mütevâtir olanı çoktur. Abdest, namaz ve haccın ifa şekli gibi. Mütevâtir hadisin sübûtu kesin olup, onunla amel etmek farzdır. Kur’an âyetlerinden, umum ifade edeni tahsîs ve mutlakı da takyîd eder.

Meşhur hadis; Rasûlullah (s.a.s)’den, birkaç kişinin rivayet ettiği, ikinci ve üçüncü hicret asrından itibaren tevatür derecesinde nakledilen hadislerdir. Meselâ, “Ameller niyetlere göredir..” hadisini Hz. Peygamber’den başlangıçta yalnız Hz. Ömer rivâyet etmiş, daha sonra bunu tevâtür derecesine ulaşan râvîler nakletmiştir. Meşhur sünnet kesine yakın bir bilgi sağlar. Bu da, umum bildiren âyetleri tahsîs ve mutlakı da takyîd edebilir. Nitekim “Allah çocuklarınız(ın miras payı) hakkında şunu emretmektedir..”[16] âyetinde “çocuklar” sözcüğünün genel olan anlamı, Miras bırakanını öldüren kimse, ona mirasçı olamaz.”[17] meşhur hadisi ile sınırlandırılmıştır. Yine aynı miras âyetinde, “vasiyet”e mutlak olarak yer verilmiştir. Sa’d İbn Vakkas’ın tek varisi olan kızı için kalacak mirası çok bulması ve çoğunu vasiyetle başkasına bırakmak istemesi üzerine, kendisine Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Üçte bire gelince, bu olur, gerçi bu da çoktur. Çünkü senin mirasçılarını varlıklı olarak bırakman, insanlara el açacak muhtaç bir durumda bırakmandan daha hayırlıdır.”[18] Bu hadis de, meşhur hadis gücünde olup vasiyeti malvarlığının üçte biri ile sınırlamıştır.

Ahad haber ise; bir-iki veya daha fazla sahabe tarafından rivayet edilen ve meşhur hadis derecesine ulaşamayan hadislerdir. Sünnetin büyük çoğunluğu bu yolla nakledilmiştir.

Ebû Hanife âhâd haberin delil olması için, ravinin güvenilir ve adaletli olması yanında, İslâm fıkhını bilen ve rivayet ettiği hadisle amel eden bir kimse olmasını şart koşar. İmam Mâlik ise, böyle bir hadisi, Medineli’lerin ameline uygun düşmesi halinde delil olarak kabul eder. Âhâd sünnet “ilim” ifade etmez, “zan” ifade eder. Bu yüzden inanç konularında bu çeşit hadislere dayanılamaz. Ancak yukarıdaki şartları taşıyan âhâd hadislere amel konularında uyulur.

3. İcmâ:

İcmâ, sözlükte; bir işe azmetme ve bir konuda görüş birliği etme anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak; Hz. Muhammed (s.a.s)’in ümmetinden olan müctehitlerin, Hz. Peygamber’in vefatından sonraki herhangi bir devirde şer’î bir hüküm hakkında görüş birliğine varmalarıdır. Bu tarife göre icma’da şu şartların bulunması gerekir:

a) Müctehit olmayanların ittifakı dini bir delil sayılmaz. Müctehit; delillerden dini hükümler çıkarma bilgi ve yeteneğine sahip olan kimsedir.

b) Müctehitlerin ittifakı, dini bir meselenin hükmü üzerinde ilk görüş birliği meydana geldiği zaman aranır. Daha sonra görüş değiştirmekle icma bozulmaz.

c) Dini yönü bulunmayan konulardaki görüş birliği icma sayılmaz.

İcma’ın bir delil oluşu Kitap ve sünnet delillerine dayanır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Kim, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra, Peygamber’den ayrılıp, müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yöne döndürürüz ve kendisini cehenneme sokarız. O, ne kötü dönüştür!”[19] İcma’ın delil olduğunu gösteren hadis-i şerifler de vardır: “Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir.”[20] “Ümmetim sapıklık üzerinde birleşmez.”[21] hadisleri bunlardandır.

İcma’; sarih, sükûtî ve mes’elenin belli bir kısmı üzerinde görüş birliği etmek şeklinde olmak üzere üçe ayrılır. Sarih icma’; bir asırdaki her müctehidin icma’ konusu mesele üzerindeki görüşünü açıkça söylemiş olduğu icma’dır. Sükûtî icma’; herhangi bir asırda, ictihat etme gücüne sahip olan bir ilim adamı, belli bir görüşe ulaşır, bu görüş kendisine ulaşan başka müctehit ya da müctehitler kabul veya red şeklinde bir görüş açıklamazlarsa, o mesele üzerinde “susma yoluyla (sükûtî) icma’ meydana gelmiş olur. Meselenin bir kısmı üzerinde icma’a gelince, meselâ; ölenin kardeşleriyle birlikte mirasçı olan dedenin (baba cihetinden dede), kardeşleri düşüreceğini söyleyen sahabîler yanında, dedenin üçte birden az olmamak üzere mirasçı olacağını söyleyenler de vardır. Buna göre, her iki durumda, miktarı değişmekle birlikte dedenin mirasçı olacağı konusunda görüş birliği vardır.[22]

4. Kıyas:

Bir şeyi başka bir şeyle ölçmek, karşılaştırmak anlamına gelir. Bir terim olarak; hakkında âyet ve hadislerde bir hüküm bulunmayan bir meseleyi ortak özelliklerinden dolayı, hakkında hüküm bulunan bir mesele ile karşılaştırmak, onun hükmünü buna da vermek demektir.

Buna şarabı örnek verebiliriz. Şarap, Kur’an-ı Kerim’de yasaklanmıştır. Ancak daha sonraki devirlerde rakı, votka, şampanya, viski, bira gibi değişik adlarda içkiler ortaya çıkmıştır. Bunlar, Kur’an’da isim olarak zikredilmez. Şarabın, sarhoşluk verdiği için yasaklandığı, üzerinde düşünülünce anlaşılacağı gibi, çeşitli hadislerde de bu nokta belirtilmiştir. Bu yeni içki çeşitlerinin de içeni sarhoş ettiği belli olunca, şarabın hükmü, ortak nitelik olan sarhoş etme (iskâr) özelliği yüzünden kıyas yoluyla diğer alkollü içkileri de kapsamına alır.

Kıyas’ın bir delil oluşu âyet, hadis ve sahabe uygulamalarına dayanır. Bir âyette Medine yakınında oturan ve Uhud savaşından sonra müslümanlar aleyhine Kureyş’le işbirliği yapan Nadiroğulları yahudilerinin başına gelen sürgün olayı anlatıldıktan sonra, şöyle buyurulur: “Ey akıl sahipleri, ibret alın”[23]

Has’am’lı bir adam Hz. Peygamber’e gelerek, babasının yaşlı olduğunu ve hac kendisine farz olduğu halde bunu yapacak durumda bulunmadığını ve onun yerine hac yapıp yapamayacağını sordu. Hz. Peygamber, “Babanın borcu olsaydı, onu ödeseydin, baban borçtan kurtulmuş olmaz mıydı?” sorusunu sormuş, adam; “evet” deyince de, “o halde babanın yerine hac edebilirsin” buyurmuştur. İbn Abbas’tan gelen bir rivâyette, bu sorunun vefat eden baba hakkında sorulduğu ve Hz. Peygamber’in “Allah’a ait bir borcun ödenmesi daha önceliklidir.”[24] buyurduğu belirtilir.

Bazı sahabiler, Hz. Ebu Bekr’e bey’at ederken, Hz. Peygamber (s.a.s)’in onu namaz için imam olarak seçtiğini göz önüne almışlar ve hilafeti namaz imamlığına kıyas etmişlerdir.[25]

Kıyas dört rükünden oluşur: a) Asl: Hakkında hüküm bulunan nass (âyet, hadis). b) Fer’: Hakkında hüküm bulunmayan ve kıyasla çözümlenmek istenen mesele. c)Hüküm: Kıyas yoluyla yeni meseleye geçmesi istenen hüküm. d) Ortak illet: Hem asl, hem de fer’de bulunan ortak niteliktir. İçki örneğinde; şarabı yasaklayan âyet “asl”, şarap hükmüne bağlanacak yeni içki çeşidi “fer’”, şarabın hükmü olan haramlık “hüküm” ve ortak nitelik olan “iskâr (sarhoş etme)” vasfı “illet”tir. İlletle hikmet birbirinden farklıdır. Hikmet, hükme uygun bir vasıf olup, sınırlı olmayan ve birden çok bulunabilen özelliklerdir. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre, hükümler hikmete değil, illete dayanırlar.

B. FER’Î DELİLLER

İslâmî hükümlerin dayandığı dört ana delilden başka, kökende yine bu delillere dayalı bulunan ikinci derecede deliller daha vardır. İstihsân, maslahat, örf, bizden önceki şeriatler, sahabe sözü ve istishab gibi. Bunları kısaca açıklayacağız.

1. İstihsân:

İstihsân sözlükte, birşeyi güzel bulmak, güzel saymak demektir. Bir fıkıh usulü terimi olarak ise şöyle tarif edilir: İstihsan, müctehidin, bir meselede, kendi kanaatince o meselenin benzerlerinde verdiği hükümden vazgeçmesini gerektiren nass (âyet-hadis), icma, zarûret, gizli kıyas, örf veya maslahat gibi bir delile dayanarak, o hükmü bırakıp başka bir hüküm vermesidir.

Bazen şer’î bir mesele, genel nitelikli nass’lardan birinin veya fıkıhta yahut bazı mezheplerde benimsenip yerleşmiş bulunan bir genel kuralın kapsamına girer. Fakat bu meselede, o genel nass’ın veya genel kuralın aksi yönde hüküm vermeyi gerektiren başka bir nass, icmâ, zaruret, örf ve maslahat gibi özel bir delil daha bulunur. İşte müctehidin böyle bir durumda, benzerlere uygulanan hükümden vazgeçip, özel delile göre hüküm vermesine “istihsan” adı verilir. Bu duruma göre, istihsanın arkasında daima özel nitelikli başka bir delil daha bulunmaktadır. Bu özel delil nass, icmâ, zaruret, kapalı kıyas, örf veya maslahat olabilir.

a) İstihsanın nassa dayanması: Hz. Peygamber, Hakîm İbn Hızâm’ın bir sorusu üzerine, “Sahip olmadığın bir şeyi satma”[26] buyurmuştur. Bu, genel nitelikli nasstır. Medine’ye hicretten sonra Allah elçisi Medinelilerin meyveleri hakkında bir veya iki yıllığına selem (para peşin, mal veresiye) akdi yaptıklarını görünce şöyle buyurdu: “Selem yoluyla satış yapan, bunu belirli ölçüde veya belirli tartıda ve belirli süre tayin ederek yapsın.”[27] Selemde henüz mala sahip olunmadan, satış niteliği olmakla birlikte, bu özel nitelikli hadisle kıyasa aykırı olarak caiz görülmüştür.

b) İcma’a dayanması: Buna istisnâ akdi örnektir. Sanatkâra belirli para karşılığında verilen sipariş, sözleşme sırasında mevcut olmayan bir maldır. Fakat insanlar bu akdi yaygın olarak uyguladıkları için, icma ile caiz görülmüştür.

c) Zarûrete dayanması: Pislenmiş kuyunun temizlenmesi tüm suyun çıkarılmasını gerektirirken, zaruret yüzünden bir kısım su çıkarılarak kuyu temiz sayılır.

d) Kıyasa dayanması: Meselâ, yırtıcı kuşların artığı, aslan kaplan gibi yırtıcı hayvanlara kıyas edilirse pis sayılması gerekir. Ancak bunların gagaları kemik ve temiz olduğu için insana kıyas yapılarak artıkları temiz kabul edilmiştir.

e) Örfe dayanması: Vakfın sürekliliğini sağlamak için, vakfedilen şeyin gayri menkul olması gerekir. Ancak İmam Muhammed, kitap ve benzeri vakfedilmesi örf haline gelmiş taşınırların, kıyasa aykırı olarak vakfa konu olabileceğine hükmetmiştir.

f) Maslahata dayanması: Hz. Peygamber; “Zekat, Muhammed’e ve Muhammed’in ailesine helal değildir.”[28] buyurmuştur. Ebû Hanîfe ve Mâlik, kendi devirlerinde, Hz. Muhammed’in ailesinden Haşimoğulları’na zekat verilebileceğine hükmetmişlerdir. Çünkü şartlar değişmiş, daha önce kendilerine devlet tarafından verilmekte olan haklar, verilmez olmuştu.[29]

2. Maslahat (Kamu Yararı):

İslâm’da muteber olan maslahatlar şu beş şeyi koruma amacına yöneliktir. Din, mal, can, akıl ve nesil. Düşmana savaşsız teslim oluvermenin sağlayacağı bazı yararlar olsa bile, İslâm bu yararları geçerli saymamış, bunun yerine düşmanla savaşmayı emretmiştir. İşte geçerli olup olmaması âyet veya hadislerle belirlenmiş bulunan maslahatların dışında kalan, hükmün kendisine bağlanması ve üzerine hüküm bina edilmesi, insanlara bir yarar sağlayan veya onlardan bir zararı gideren, fakat geçerli ya da geçersiz olduğuna dair belirli bir delil bulunmayan maslahatlara da “mesâlih-i mürsele (ictihada bırakılmış maslahatlar) denir. Bu delili en çok Mâlikî mezhebi kullanmıştır.

Dört halife döneminde mesâlih-i mürseleye dayanılarak pek çok ictihatlar yapılmıştır. Hz. Ebu Bekir devrinde Kur’an-ı Kerim’in toplanması ve Hz. Osman döneminde çoğaltılması, Hz. Osman’ın, nüfusun artışı üzerine cum’a günü dış ezan okutmaya başlaması, Hz. Ebu Bekr’in vefat edeceğini anlaması üzerine, Hz. Ömer’i halife adayı göstermesi ve Hz. Ömer’in fethedilen Suriye ve Irak topraklarını eski sahiplerinde bırakarak, onları harac vergisine bağlaması ve benzeri uygulamalar maslahata dayalı ictihat örneklerindendir.[30]

3. Örf:

İnsanların çoğunun benimseyip alışkanlık haline getirdiği işlere veya duyulduğunda hatıra başka bir anlam gelmeyecek derecede özel bir anlamda kullanılmayı teâmül haline getirdikleri lafızlara “örf” denir. “Müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir.”[31] hadisi örfün bir delil olduğunu gösterir. Mecelle’de; “Örfen ma’rûf olan şey, şart kılınmış gibidir” (Mad. 43), “Örf ile tayin, nass ile tayin gibidir” (Mad. 45) maddeleri örfün beşerî muamelelerdeki önemini belirtir.

Kitap veya sünnetle çelişen örfler geçerli olmaz ve “fâsit (bozuk) örf” adını alır. Meselâ, içki ve faizcilik bazen, insanlar arasında çok yayılarak örf ve âdet haline gelebilir, fakat bu geçerli bir örf sayılmaz. Buna göre, bir İslâm toplumunda oluşan örfler ikiye ayrılır. a) Sahih örf. Meselâ, sanatkâra mal siparişi demek olan istisnâ akdi, henüz üretilmeyen bir şeyin satışı niteliğinde olduğu için caiz olmaması gerekirken, yaygın örf sebebiyle çoğunluk fakihler tarafından caiz görülmüştür. b) Fâsit örf. Kesin bir nassa aykırı düştüğü için geçerli sayılmayan örf türüdür. Meselâ; içki ve faizcilik bütün İslâm toplumuna yayılsa bile meşrûluk kazanamaz ve fâsit örf olmaya devam eder.[32]

Örflerin değişmesi bazen hüküm değişikliğine de yol açabilir. Meselâ; Hanefî fakihleri başlangıçta Kur’an öğretme karşılığında ücret almanın caiz olmadığı kanaatinde idiler. Çünkü Kur’an öğretmek sevap kazandıran ve ücretsiz yapılması gereken bir tâat ve ibâdettir. Bu hüküm o devrin şartlarına uygundu. Çünkü o zaman, Kur’an öğreticilerine Devlet bütçesinden ödenek ayrılıyordu. Fakat daha sonra şartlar değişti ve ödenek kesildi. Sonraki Hanefî fakihleri kendi devirleri ile, önceki imamların devrindeki şartlar arasındaki değişikliği dikkate alarak; gerek Kur’an-ı Kerim öğretimi ve gerekse imamlık, müezzinlik gibi diğer bazı tâatler karşılığında ücret alınabileceğine fetvâ verdiler.[33]

4. Önceki Şerîatler (Şer’u men kablenâ):

Önceki şerîatlerden maksat, Allah Teâlâ’nın Hz. Muhammed (s.a.s)’den önceki toplumlar için koyduğu ve Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa gibi peygamberleri aracılığı ile onlara bildirdiği hükümlerdir. Bu hükümler Hz. Muhammed’in ümmeti için de geçerli ve bağlayıcı mıdır?

Önceki şerîatler İslâm toplumu bakımından ikiye ayrılır.

a) Kur’an-ı Kerim’de veya Hz. Peygamber’in sünnetinde yer almayan İncil, Tevrat ve Zebur hükümleri. Bunların Müslümanlar için bağlayıcı olmadığı konusunda, İslâm bilginleri arasında görüş birliği vardır.

b) Kur’an-ı Kerim’de veya Hz. Peygamber’in sözlerinde zikri geçen hükümler. Bunları da üç grupta toplamak mümkündür.

aa) Müslümanlar bakımından yürürlükten kaldırıldığına dair delil bulunan hükümler. Bunların müslümanlar için bağlayıcı olmadığında görüş birliği vardır. Yahudilere, aşırı gitmeleri ve zulme sapmaları yüzünden ceza olarak bütün tırnaklı hayvanların ve sığır ile koyunun iç yağlarının haram kılınması gibi.[34]

Halbuki bunların içinde müslümanlara helal kılınanlar vardır.[35] Ganimetlerin yalnız İslâm toplumuna helal kılınıp, önceki ümmetlere helal kılınmaması da buna örnek verilebilir.[36]

bb) Müslümanlar hakkında da geçerli olduğuna dair delil bulunan hükümler. Bunlar müslümanlar için de bağlayıcı olur. Orucun, daha önceki dinlerde farz olduğu gibi İslâm’da da farz kılınması,[37] kurbanın Hz. İbrahim hakkında konulmuş bir hüküm iken, İslâm toplumuna da gerekli kılınması gibi.[38]

cc) Kur’an veya hadislerde kabul veya reddedildiği açıkça belirtilmeyen ve hakkında müslümanlar bakımından yürürlükten kaldırıldığına dair bir delil de bulunmayan hükümler. Buna örnek olarak şu âyeti verebiliriz: “Biz orada (Tevrat’ta) onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yazdık. Kim hakkından vazgeçerse, bu ona kefâret olur. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zâlimlerdir.”[39]

Çoğunluk fakihlere göre, bu gibi âyetler, bizim için de geçerli olup, bağımsız bir delil teşkil ederler. Âyet ve hadislerde belirli bir millet ve belirli bir zamana ait olduğuna veya neshedildiğine dair bir delil yoksa, nasslarda zikredilen aslın hükmü sabit olarak kalır. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s) “Kim bir namaz vaktinde uyur kalırsa veya unutup vaktini geçirirse, hatırladığında onu kılsın.”[40] buyurduktan sonra; “ Ve beni anmak için namaz kıl” ayetini[41] okumuştur. Aslında bu son âyet, Hz. Musa’ya yapılan bir hitapla ilgilidir.

Hanefîler yukarıdaki kısas âyetine dayanarak, gayrimüslimi öldüren müslümanın kısas yoluyla öldürüleceğini söylemişlerdir.[42] Diğer yandan Rasûlullah (s.a.s); “Cana can kısas vardır”[43] buyurarak, kısas hükmünün bu ümmeti de kapsadığını ifade etmiştir.

5. Sahabe Sözü:

Hz. Peygamber’e yetişmiş, ona iman etmiş ve onu görmüş olan herkese “sahabî” denir. Çoğulu “sahabe” ve “ashâb” gelir. Fıkıh usulü bilginleri Hz. Peygamberle görüşmenin örfen “arkadaş” diye anılabilecek ölçüde, uzunca bir süreyi kapsaması gerektiğini söylerler.

Çoğunluk İslâm hukukçularına göre, sahabe kavli; re’y ve ictihat ile kavranamayacak bir konuda ise bir delil teşkil eder ve bağlayıcı olur. Çünkü böyle bir görüşün, Hz. Peygamber’den duyulan bir bilgiye dayanması kuvvetle muhtemeldir. Hanefîlerin, kadınların en kısa âdet görme süresinin üç gün oluşunu İbn Mes’ûd (r.a)’a, en uzun gebelik süresinin iki yıl oluşunu ise Hz. Aişe (funduszeue.infoâ) ye ait sözlere dayandırmaları buna örnek gösterilebilir.

Ebû Hanife, ictihat yaparken izlediği metodu şöyle belirtir: “Allah’ın Kitabı’ndakini alır, kabul ederim. Onda bulamazsam Rasûlullah’ın güvenilir âlimlerin bildiği, meşhur sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam ashabından dilediğim kimsenin reyini alırım, toptan terketmem. Ancak iş İbrahim en-Nehaî, Şa’bî, Hasan el-Basrî ve Atâ gibi tâbiîlere gelince, ben de onlar gibi ictihat ederim.”[44]

6. İstishâb:

Sözlükte sohbette bulunmak veya sohbeti devam ettirmek demektir. Bir fıkıh usulü terimi olarak istishâb; geçmişte sabit olan bir durumun değiştiği konusunda bir delil bulunmadıkça, halihazırda da varlığını koruduğuna hükmetmek anlamına gelir. Bir meselede, Kitap, sünnet, icmâ’ veya kıyas delillerinde özel bir hüküm bulunamadığı zaman, müctehit “istishâb” yoluyla çözüm getirebilir.

Meselâ, bir kimsenin bir kadınla evliliği sâbitse, evliliğin sona erdiğine dair delil ikâme edinceye kadar, aralarında nikah bağının devam ettiğine hükmedilir. Bir kimse abdest aldıktan sonra, abdesti bozan durumlardan birisi bilinmedikçe, onun abdestli olduğu kabul edilir. Kaybolmuş ve sağ olup-olmadığı bilinmeyen kimse (mefkûd)nin durumu istishab kuralına göre çözümlenmiştir. Kısaca; mefkûda ait olduğu bilinen haklar konusunda -öldüğüne dair delil bulunmadıkça- sağlara uygulanan hükümler uygulanır. Malları mirasçılarına taksim edilmez, karısı başkası ile evlenemez. Çünkü kaybolduğu zaman, sağ olduğu kesin olarak biliniyordu. Öldüğüne dair delil bulununcaya kadar “sağ olma” vasfının devam ettiği kabul edilir. Ancak bu konuda mirasçıların, özellikle eşinin karşılaşacağı sıkıntıları hafifletmek için, kaybolan kişi hakkında mahkemece hükmen ölümüne karar verilebilir. Hanefîler’e göre, bu hüküm için mefkûdun akranının göçüp gitmesi veya 90 yaşına ulaşması, Mâlikîler’e göre ise dört yılın geçmesi gereklidir. Savaş sırasında kaybolanlar için gerekli süre ise, muharip ve esirlerin dönüşünden itibaren bir yıldır.[45]

Bu kaynaklardan, kendilerine özgü metotlarla hüküm çıkaran büyük müctehitlerin çevresinde fıkıh veya akide ile ilgili ekoller oluşmuştur. Aşağıda, mezhep adı verilen bu ekoller hakkında bilgi vereceğiz.

Dipnotlar:

[1] Nahl, 16/89

[2] En’âm, 6/ Burada, “kitap” için “Levh-i Mahfûz” yorumu yapılmıştır. bk. En’âm, 6/59; Neml, 27/75; Sebe’, 34/3; Yâsîn, 36/12

[3] Alak, 96/

[4] Mâide, 5/3.

[5] Bakara, 2/

[6] Ebû Dâvud, Salât 11; Dârimî, Salât, 26

[7] Buhârî, Ezân, 18, Edeb,

[8] Haşr, 59/7.

[9] Nisâ, 4/

[10] Nisâ, 4/

[11] bk. Mâide, 5/

[12] Necm, 53/

[13] M. Ebû Zehra, age, s. ,

[14] Buhârî, İlim, 38; Cenâiz, 33; Enbiyâ, 50, Edeb, ; Müslim, Zühd, 72; Ebû Dâvud, İlim, 4; Tirmizî, Fiten, 70, İlim, 8, 13; Tefsîr, 1. Menâkıb, 19; İbn Mâce, Mukaddime, 4; Dârimî, Mukaddime, 25, 46; A. İbn Hanbel, II, 47, 83, , , , , ,

[15] Buhârî, İlim, 3, 30, Vüdû, 27, Hz. Peygamber abdest alırken topukların arkasını yıkamayan bir topluluğu görünce bu sözü söylemiştir.

[16] Nisâ, 4/

[17] Ebû Dâvud, Diyât, 18; Dârimî, Ferâiz, 41; A. İbn Hanbel, I,

[18] Buhârî, Cenâiz, 37, Menâkıb, 49, Merdâ, 16; Müslim, Vasiyye, 5; İbn Mâce, Vesâyâ, 5; Mâlik, Muvatta’, Vasiyye, 4.

[19] Nisâ, 4/

[20] A. İbn Hanbel, Müsned, I,

[21] İbn Mâce, Fiten, 8.

[22] Ebû Zehra, age, s.

[23] Haşr, 59/2.

[24] bk. Nesâî, Menâsik, ; Buhârî, Hac, 1; Müslim, Hac, ; Zekiyüddin Şa’ban, Usulü’l-Fıkıh, Terc. İbrahim Kâfî Dönmez, Ankara, , s.

[25] Serahsî, Usûl, II, ,; İbn Kayyim Cevziyye, İ’lâmü’l-Muvakkiîn, Kahire, , I,

[26] Ebû Dâvud, Büyû’,

[27] Ebû Dâvud, Büyû’, 57; Nesâî, Büyû’,

[28] Müslim Zekât, ; bk. Zeylaî, Nasbu’r-Râye, II,

[29] Serahsî, Usûl, Kahire, , II, vd., Mebsût, Kahire, , X, vd; Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, vd.; Zekiyüddin Şa’ban, age, s. vd.

[30] Gazzalî, Mustasfâ, Mısır , I, vd; Şâfiî, Ümm, Kâhire, , VII, 88 vd; Ebû Zehra, age, s 27 v.; Şa’ban age, vd.

[31] A. İbn Hanbel, Müsned, I,

[32] Zeylaî, age, IV, 17 vd.; İbn Âbidîn, Risâletü’l-Urf, “Mecmuatü’r-Resâil”, İstanbul , II, ; Ebû Zehra, age, s. vd.

[33] Z. Şa’ban, age, s

[34] En’am, 6/

[35] bk. En’am, 6/; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, VIII, 81, 82; Meydânî, Lübâb, IV, , vd.; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk /, III, vd.

[36] Buhârî, Teyemmüm 1.

[37] Bakara, 2/

[38] İbn Mâce, Edâhî, 3.

[39] Mâide, 5/

[40] bk. Nesâî, Mevâkît, 53; Dârimî, Salât,

[41] Tâhâ, 20/

[42] Ebû Zehra, age, s. ,

[43] Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; bk. Bakara, 2/

[44] İbnü’l-Kayyim, İ’lâm, tahk. M. M. Abdülhamîd, Mısır, /, I, 25; Mekkî, Menâkıb, I,

[45] İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadir; IV, vd.; İbnü’l-Kayyim, İ’lâm, I, vd; Z. Şa’ban age, s. vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İslam Dininin Temel Özellikleri

İslam Nedir?

Din Ne Demek?

PAYLAŞ:                

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası