iffet ile ilgili ayetler / İffet ile ilgili ayetler, İffet ayetleri

Iffet Ile Ilgili Ayetler

iffet ile ilgili ayetler

Sabır ile İlgili Hadisler ve Ayetler Nelerdir? 

Haberin Devamı

Yusuf Suresi, 83. ayet: (Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o:) "Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın Kendisi'dir." 

Kehf Suresi, 78. ayet: Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. 

Kehf Suresi, 82. ayet: "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." 

Taha Suresi, 130. ayet: Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin. 

Mearic Suresi, 5. ayet: Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. 

İnsan Suresi, 24. ayet: Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkar veya nankör olana itaat etme. 

Nisa Suresi, 25. ayet: İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. 

En'am Suresi, 34. ayet: Andolsun senden önce de elçiler yalanlandı; onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini (va'dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi. 

Araf Suresi, 128. ayet: Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi. 

Araf Suresi, 137. ayet: Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları'na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik. 

Enfal Suresi, 46. ayet: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. 

Yunus Suresi, 109. ayet: Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. 

Hud Suresi, 11. ayet: Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır. 

Hud Suresi, 49. ayet: Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir. 

Hud Suresi, 115. ayet: Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. 

Yusuf Suresi, 90. ayet: "Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?" dediler. "Ben Yusuf'um" dedi. "Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz." 

Ra'd Suresi, 22. ayet: Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. 

Ra'd Suresi, 24. ayet: "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." 

İbrahim Suresi, 5. ayet: Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. 

İbrahim Suresi, 12. ayet: "Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." 

İbrahim Suresi, 21. ayet: Onların tümü-toplanıp (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: "Şüphesiz, biz size tabi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?" Dediler ki: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur." 

Nahl Suresi, 42. ayet: Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. 

Nahl Suresi, 96. ayet: Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. 

Nahl Suresi, 110. ayet: Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip, sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir. 

Nahl Suresi, 126. ayet: Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır. 

Nahl Suresi, 127. ayet: Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme. 

Kehf Suresi, 28. ayet: Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. 

Kehf Suresi, 67. ayet: Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." 

Kehf Suresi, 68. ayet: (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" 

Kehf Suresi, 69. ayet: (Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. 

Kehf Suresi, 72. ayet: Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" 

Kehf Suresi, 75. ayet: Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" 

Enbiya Suresi, 85. ayet: İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi. 

Hac Suresi, 35. ayet: Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. 

Mü'minun Suresi, 111. ayet: "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." 

Furkan Suresi, 20. ayet: Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir. 

Furkan Suresi, 75. ayet: İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. 

Kasas Suresi, 54. ayet: İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. 

Kasas Suresi, 80. ayet: Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler. 

Ankebut Suresi, 59. ayet: Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. 

Rum Suresi, 60. ayet: Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah'ın va'di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler. 

Lokman Suresi, 17. ayet: "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir. 

Lokman Suresi, 31. ayet: Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır. 

Secde Suresi, 24. ayet: Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar Bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı. 

Ahzab Suresi, 35. ayet: Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. 

Sebe Suresi, 19. ayet: Onlar ise: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece Biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. 

Saffat Suresi, 102. ayet: Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaAllah, beni sabredenlerden bulacaksın." 

Sad Suresi, 17. ayet: Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelen biriydi. 

Sad Suresi, 44. ayet: "Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. 

Zümer Suresi, 10. ayet: De ki: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir." 

Mü'min Suresi, 55. ayet: Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın va'di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et. 

Mü'min Suresi, 77. ayet: Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler. 

Fussilet Suresi, 24. ayet: Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. 

Fussilet Suresi, 35. ayet: Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. 

Şura Suresi, 33. ayet: Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. 

Ahkaf Suresi, 35. ayet: Artık sen sabret; Resullerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi, Onlar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün, sanki gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamış(olacak)lardır. (Bu,) Bir tebliğdir. Artık fasık olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı? 

Muhammed Suresi, 31. ayet: Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). 

Hucurat Suresi, 5. ayet: Eğer gerçekten, yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde (bu,) kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. 

Kaf Suresi, 39. ayet: Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. 

Tur Suresi, 16. ayet: "Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." 

Tur Suresi, 48. ayet: Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. 

Kamer Suresi, 27. ayet: Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret. 

Kalem Suresi, 48. ayet: Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. 

Müzzemmil Suresi, 10. ayet: Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl. 

Müddesir Suresi, 7. ayet: Rabbin için sabret. 

İnsan Suresi, 12. ayet: Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. 

Beled Suresi, 17. ayet: Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. 

Asr Suresi, 3. ayet: Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. 

Sabır ile İlgili Hadisler ve Ayetler Nelerdir

Secde ile İlgili Hadisler  

  • Ebu Malik el-Eş'arl'nin naklettiğine göre, Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur: " ... Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır ..." (M534 Müslim, Taharet, 1) 
  • Enes b. Malik (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sav) bir kabrin başında ağlamakta olan bir kadına rastladı ve 'Allah'tan kork ve sabret. ' dedi. Kadın, "Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!" diye cevap verdi. Hz. Peygamber'i tanımıyordu. Kendisine, onun Peygamber (sav) olduğu söylendi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber'in (sav) kapısına gitti, kapıda bekleyen herhangi bir görevli de yoktu. (Peygamber'in yanına girdi ve); "Seni tanıyamadım." dedi. Peygamber Efendimiz de, 'Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır.' buyurdu. (Bl 283 Buhart, Cenfüz, 31; M 2140 Müslim, Cenaiz, 1 5) 
  • Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değil, bilakis öfke anında kendisine hakim olandır." (M6643 Müslim, Birr, 107) 
  • İbn Ömer'den nakledildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "İnsanlarla bir arada yaşayan ve onların eziyetlerine sabreden mümin, insanlarla bir arada yaşamayan ve onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha büyük ecre nail olur." (İM4032 İbn Mace, Fiten 23; HM5022 İbn Hanbel, II, 44) 
  • Ebu Sald el-Hudrl'den nakledildiğine göre, ensardan bazı kimseler Resulullah'tan (sav) (bir şeyler) istediler. O da verdi. Sonra tekrar istediler. Allah Resulü de yanındakiler bitinceye kadar verdi ve şöyle buyurdu: " ... Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir." (M2424 Müslim, Zekat, 124) 
  • Ebû Yahyâ Suheyb b. Sinân’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: "Müminin durumu ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; bu da onun için hayır olur." (M7500 Müslim, Zühd, 64) 
  • Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor: Peygamber’in hastalığı ağırlaşıp da hayli sıkıntıya düşmeye başlayınca, Fâtıma (ra): –Vah babacığım, sıkıntın ne kadar da büyük, dedi. Bunun üzerine Resûlullah: –Bu günden sonra artık baban için sıkıntı yoktur, buyurdu. Peygamber ebediyete göçünce Hz. Fâtıma: –Babacığım, Allah’ın davetine icabet ettin. Vah babacığım, varacağın yer Firdevs bahçesidir. Babacığım, derdimizi artık Cebrail’e yanacağız, dedi. Peygamber defnedilince de Hz. Fâtıma: –Resûlullah’ın üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu, dedi. (B4462 Buhârî, Megâzî, 84) 
  • Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Mümin bir kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse (sabrederse ve) Allah’tan ecir beklerse onun karşılığı cennettir.” (B6424 Buhârî, Rikâk, 6) 
  • Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre o, Resûlullah’a veba hastalığını sormuş, Allah Resûlü de ona şöyle cevap vermiştir: " Veba, Allah Teâlâ’nın dilediği topluluğa gönderdiği bir çeşit azaptı. Allah, onu Müminler için rahmet kıldı. Veba hastalığına yakalanan, sabredip ecrini umarak ve başına Allah’ın yazdığından başka hiçbir şey gelmeyeceğini bilerek memleketinde kalan kimse, şehit sevabına nail olur. " (B5734 Buhârî, Tıb, 31) 
  • Enes’in (ra) Resûlulah’tan şöyle işittiği nakledilmiştir: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir kulumu sevgili gözlerini kaybetmekle sınadığımda, eğer sabrederse gözlerine karşılık onu cennete koyarım.” (B5653 Buhârî, Merdâ, 7) 
  • Atâ b. Ebû Rebâh’tan rivayet edilmiştir: İbn Abbâs (ra) bana: –Cennetlik bir kadını sana göstereyim mi, dedi. Ben de: –Evet, (göster) dedim. O: –İşte şu siyahî kadındır. Bu kadın Peygamber’e geldi ve: –Saram tutuyor ve bedenim açılıyor, benim için Allah’a dua etsen, dedi. Peygamber : –İster sabret, cennetlik ol; istersen, sana afiyet vermesi için Allah’a dua edeyim, dedi. Bunun üzerine kadın: –Öyleyse sabredeyim, fakat bedenim açılıyor. Hiç değilse bedenimin açılmaması için dua buyur, dedi. Peygamber de onun için dua etti. (B5652 Buhârî, Merdâ, 6; M6571 Müslim, Birr, 54) 
  • Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle demiştir: "Allah, Müslüman’ın vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar meşakkat, hastalık, endişe, keder, acı ve kaygı gibi musibetleri, onun günahlarına kefâret kılar." (B5641, B5642 Buhârî, Merdâ, 1; M6566 Müslim, Birr, 50) Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Allah hayrını dilediği kimseye, –günahlarına kefâret olsun diye– musibet verir. (B5645 Buhârî, Merdâ, 1) 
  • Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: "Allah Teâlâ, bir kulunun iyiliğini dilerse onun cezasını dünyada verir. Eğer bir kulunun kötülüğünü dilerse günahı karşılığı onu dünyada cezalandırmaz; kıyamet gününde cezasını tam olarak verir." Yine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mükâfatın büyüklüğü, sıkıntının büyüklüğü nispetindedir. Allah Teâlâ bir topluluğu severse onları sıkıntıya uğratır. Kim hâline razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de başına gelenden dolayı öfkelenirse gazaba uğrar." (T2396 Tirmizî, Zühd, 56) 
  • Süleymân b. Surad’dan (ra) rivayet edildiğine göre o, şöyle diyor: Peygamber ile birlikte oturuyordum. İki adam birbirine sövüp hakaret ediyordu. Birisinin yüzü kıpkırmızı olmuş ve boyun damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlullah şöyle dedi: Ben bir söz biliyorum ki eğer bu kişi onu söylerse üzerindeki hâl ondan gider; eğer, “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.)” derse üzerindeki hâl ondan sıyrılır, dedi. Adama, Peygamber , “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” dedi, diye söylediler. (B3282 Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11; M6646 Müslim, Birr, 109) 
  • Ebû Yahyâ Üseyd b. Hudayr (ra) anlatıyor: –Ey Allah’ın Resûlü, filan kimseyi vali tayin ettiğiniz gibi, beni de vali tayin etmez misin, dedi. Peygamber : –Siz benden sonra adam kayırma gibi durumlarla karşılaşacaksınız, bana (âhirette) havuz başında kavuşuncaya kadar sabredin, buyurdu. (B3792 Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 8; M4779 Müslim, İmâre, 48) 

İffet ve Haya ile İlgili Örnekler

İffet ve haya ne demektir? İffet ve haya ile ilgili hadisler nelerdir? İffet ve haya ile ilgili örnekler

İffet, nefsi her türlü şehevât ve süflî arzulara kapılmaktan muhâfaza etmektir. İffet, insana âit bir husûsiyettir. İnsanı diğer mahlûkâttan ayıran en fârik vasıftır. Onun kaybedilmesi; insanlık haysiyetini zâyî etmek ve diğer mahlûkâtın durumuna düşmek demektir.

İffet ve nâmus, bütün ahlâkî fazîletlerin can damarıdır. Şeref, haysiyet, izzet gibi hasletler hep iffetli olmaya bağlıdır.

İFFET İLE İLGİLİ AYETLER

Cenâb-ı Hak, iffet husûsunda zirveye çıkmış olan iki şahsı, mü’minlere numûne-i imtisâl olarak göstermiş ve onları medhetmiştir. Bunlar Yûsuf Sûresi’nde “kıssaların en güzeli” diye hikâyesi anlatılan Yûsuf -aleyhisselâm- ile muhtelif yerlerde kendisinden övgüyle bahsedilen Hazret-i Meryem -aleyhesselâm-’dır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem’i de hatırla!) Biz O’na rûhumuzdan üfledik; O’nu ve oğlunu, cümle âlem için ibret kıldık.” (el-Enbiyâ, 91)

İffetlerini muhâfaza eden erkek ve kadınlar, Allah Teâlâ’nın engin mağfiretine ve büyük bir ecre nâil olacaklardır.[1] Cenâb-ı Hak iffet sâhibi kullarını şöyle medheder:

“O (felâha eren mü’minler), iffetlerini korurlar; ancak eşleri ve mâlik oldukları (câriyeleri) hâriç. (Bunlarla münâsebetlerinden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu hâlde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.” (el-Mü’minûn, 5-7)

İFFET İLE İLGİLİ HADİSLER

Peygamber Efendimiz insanlara îman ve ibâdet esaslarını tâlim ettiği gibi, doğruluk, iffet ve akrabâları koruyup gözetmek gibi ahlâk esaslarını da anlatıyordu. Nitekim Bizans Hükümdârı Herakliyus, “Allah Rasûlü’nün insanlara neleri emrettiğini” sorduğunda Ebû Süfyan; “dürüst ve iffetli olmayı, akrabâyı görüp gözetmeyi emrettiğini” söylemiştir. (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 6, Salât 1; Müslim, Cihâd 74)

Allah Rasûlü, iffete o kadar ehemmiyet atfediyordu ki, kadınlardan bilhassa iffetlerini muhâfaza husûsunda bey’at alıyordu.[2] Bütün mü’minlere hitâben:

“Kim bana iki çenesi arasındaki(dili) ile iffet ve nâmusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.” buyuruyordu. (Buhârî, Rikàk, 23)

Diğer taraftan, erkeklerle kadınlar arasında hayâ, iffet, nezâhet ve nezâketin hâkim olması çok mühim bir mes’eledir. Zîrâ İslâm, bütün fenâ işleri, hayâsızlık ve iffetsizliği haram kılmıştır.

Erkek ve kadının gayr-i meşrû alâka ve muhabbeti, “bakış”la başlar. Bu sebeple Müslüman erkek ve kadınların birbirlerine şehevî nazarlarla bakmamaları, konuşacakları zaman da başlarını önlerine eğerek konuşmaları emredilmiştir:

(Rasûlüm!) Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allâh, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini muhâfaza etsinler. Görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mü’min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, âilenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbî kimseler, yâhut henüz kadınların gizli kadınlık husûsiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerlerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allâh’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (en-Nûr, 30-31)

Şu âyet-i kerîme, mü’minlerin annelerine hitâb etmekle birlikte, diğer kadınların da dikkat etmeleri gereken hususlara temâs etmektedir:

“Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümîde kapılır. Güzel söz söyleyin. Evlerinizde oturun, eski câhiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allâh sizden, sâdece günâhı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (el-Ahzâb, 32-33)

Diğer bir âyet-i kerîmede de şöyle buyrulur:

“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle de (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) dış kıyâfetlerini üzerlerine alsınlar! Bu, onların (iffetli kadınlar olarak) tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini te’min eder. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayıcıdır, rahmet edicidir.” (el-Ahzâb, 59)

Nâmahrem erkek ve kadınlar birbirlerinden bir şey isteyeceklerinde veya bâzı şeyler söyleyeceklerinde, imkân nisbetinde kapı ve perde arkasından işlerini görmelidirler.[3]

İnsanlar birbirlerinin evlerine izinsiz girmemelidir. Hattâ hâne halkı da birbirlerinin odalarına girerken izin alarak ve geldiklerini hissettirerek girmelidirler. Zîrâ Cenâb-ı Hak, her hâlükârda iffetli davranmanın daha hayırlı olduğunu bildirmektedir.[4]

Cenâb-ı Hak, kullarının iffetli olmalarına çok ehemmiyet verir ve pek çok âyette de buna işâret eder.[5] Bu sebeple iffetli insanlara iftirâ atmak çok büyük bir günâh kabûl edilmiş ve iftirâcılara “kazif haddi” (iftirâ cezâsı) tatbik edilmiştir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“İffetli, nâmuslu, kötülüklerden habersiz mü’min kadınlara zinâ isnâd edenler, dünyâ ve âhirette lânetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şâhitlik edeceği gün, onlar için çok büyük bir azap vardır.” (en-Nûr, 23)

Bu yüzden Peygamber Efendimiz de; “…İffetli bir kadına zinâ isnâd etmeyin!..” buyurmuştur. (Tirmizî, İsti’zân, 33/2733)

Hakîkaten bir kadının en fârik vasfı iffetidir. Yukarıdaki beyanlar da iffete yapılan iftirâ cürmünün ağırlığını göstermektedir. Buna göre herhangi bir şâhitlik durumunda, insanları iffet ve nâmusları hakkında töhmet altında bırakabilecek tarzda her duyduğunu araştırmadan nakletmek bile en ağır cürümlerdendir.

Bunun hâricindeki hususlarda, bilhassa insanlardan bir şey isteme mevzuunda da iffetli davranmak lâzımdır. Nitekim Cenâb-ı Hak iffetli kullarını şöyle medheder:

(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allâh yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmâlarından tanırsın. Çünkü onlar, yüzsüzlük ederek insanlardan ısrarla bir şey istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allâh bilir.” (el-Bakara, 273)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Miskin, (yâni yoksul) bir-iki hurma veya bir-iki lokma ile baştan savulan (dilenci) değildir. Asıl yoksul, ihtiyaç içinde kıvrandığı hâlde, iffet ve nezâketinden dolayı kimseden bir şey isteyemeyendir. Dilerseniz; «...İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler...» (el-Bakara, 273) âyetini okuyun!” (Müslim, Zekât, 102)

“Cennetlikler üç kısımdır: Âdil, infâk ehli ve başarılı devlet başkanı, yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kimse ve âilesi kalabalık olduğu hâlde, haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen iffetli müslüman.” (Müslim, Cennet, 63)

“Dilenmekten sakınmak isteyenleri, Allâh iffetli kılar. Halka karşı tok gözlü davranmak isteyenleri de Allâh, insanlara muhtaç olmaktan kurtarır.” (Buhârî, Zekât, 18)

Îmandan bir şûbe olan hayâ ise, kötü ve çirkin sayılan şeylerden uzak durmak, tavır ve davranışlarda ölçülü olmak, herhangi bir işte haddi aşmamaktır. Hayâ duygusu bütün hayırların temeli, her türlü kötülük ve çirkinliklerin zıddıdır.

HAYA İLE İLGİLİ HADİSLER

Allâh’ın sevdiği bir haslet olan hayâ hakkında, Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurur:

“Hayâ îmandandır!” (Buhârî, Îmân, 3)

“Hayâ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” (Süyûtî, I, 53)

“Hayâ ancak hayır kazandırır.” (Buhârî, Edeb, 77)

“Hayânın hepsi hayırdır.” (Müslim, Îmân, 61)

“Kaba söz, ayıptan başka bir şey getirmez! Hayâ ve edep ise, girdiği yeri süsler.” (Müslim, Birr, 78)

“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.” (Müslim, Zikir, 72)

İnsanı ahlâka aykırı her türlü fenâlıktan ve nefsânî düşüncelerden ancak hayâ fazîleti menedebilir. Mü’mini çirkinliklerden muhâfaza husûsunda edep ve hayânın tesiri, yüzlerce kânun ve zâbıta kuvvetinden daha ileridir. İffet ve hayâ sâhibi bir insana, herhangi bir hususta; “Utanmıyor musun?” demek kâfîdir.

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, hayâ duygusu ve utanma hissi itibariyle misal teşkîl edecek, yüksek bir şahsiyete sâhipti. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, meleklerin bile ondan hayâ ettiğini haber vermiştir.[6]

Hayâ sâhibi olmayan ve hayâsızlığın şuyû bulmasını (yaygınlaşmasını) isteyenleri, Cenâb-ı Hak şu şekilde îkâz etmektedir:

“Şüphesiz çirkin söz ve fiillerin inananlar arasında yaygınlaşmasını isteyenler için dünyâda da âhirette de pek elem verici ve can yakıcı bir azap vardır...” (en-Nûr, 19)

Hayâsızlığın toplumda şuyû bulmasını isteyenler, vatan ve milletlerine karşı en büyük kötülüğü yapmış olurlar. Böyle davrananlar, kendileri de zararların en büyüğüne uğrarlar. Çünkü hayâsızlık, Peygamber Efendimiz’in bildirdiğine göre, helâk sebebidir:

“Hiç şüphesiz Azîz ve Celîl olan Allâh, bir kulu helâk etmek istediği zaman, ondan hayâyı çekip alır. Hayâyı alınca, o kul ancak gazaba uğrayan biri olur. Gazaba uğradığı zaman, kendisinden emânet (güvenilirlik) kaldırılır. Emânet kaldırılınca, o ancak hâin olur. Hâin olduğu zaman, kendisinden rahmet kaldırılır. Rahmet kaldırılınca, o ancak lânete uğrar ve mel’ûn olur. Lânete uğradığı ve mel’ûn olduğu zaman da, kendisinin İslâm ile olan bağı koparılır!” (İbn-i Mâce, Fiten, 27)

İFFET VE HAYA ÖRNEKLERİ

  • Peygamberimizin edep ve hayası

Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anh- şöyle der:

“Nebiyy-i zî-şân Efendimiz, örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum, mübârek vech-i pâkinden hemen anlaşılırdı.” (Buhârî, Menâkıb, 23; Ebû Dâvûd, Harâc, 34-36)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hiçbir zaman yüksek sesle konuşmamışlardı. İnsanların yanından yavaşça ve tebessüm ederek geçerlerdi. Hoşlanmadıkları kaba bir söz işitince insanların yüzlerine karşı bir şey söylemezlerdi. Yüzünün ifâdeleri, duygularını yansıttığı için etrafındakiler, konuşmalarında ve hareketlerinde ihtiyatlı olurlardı. Hayâ, edep ve nezâketleri sebebiyle, kahkaha ile gülmezlerdi. Yalnız tebessüm hâlinde bulunurlardı. Hadîs-i şerîflerinde:

“Hayâ îmandandır ve hayâlı olan kimse cennettedir! Hayâsızlık ise kalbin katılığındandır; kalbi katı olan da cehennemdedir!..” buyurmuşlardır. (Buhârî, Îmân, 16)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sâhip olduğu ulvî hayâ duygusu sebebiyle bir kimsenin yüzüne nazarlarını dikmez, dikkatlice bakmazdı. (Münâvî, V, 224)

  • Allah kendisinden haya edilmeye insanlardan daha layıktır

Behz bin Hakîm’in dedesi, Allah Rasûlü’ne gelerek, avret yerlerinin örtülmesi husûsunu sordu. Efendimiz ona:

“Avret yerini, hanımın ve mâliki bulunduğun câriyenden başka herkesten koru!” buyurdu. Aynı şahsın, kimsenin bulunmadığı bir yerde giyim husûsunda rahat davranıp davranamayacağı sorusuna da:

“Allâh, kendisinden hayâ edilmeye, insanlardan daha lâyıktır.” şeklinde mukâbelede bulundu. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 2/4017)

Bir hadîs-i şerîflerinde de:

“Çıplaklıktan sakınınız! Yanınızda, sizden hiç ayrılmayan (melekler) vardır. Bunlar, sadece ihtiyaç giderirken ve kişi eşine yaklaştığı anda ayrılırlar. Onlardan utanınız ve onlara iyi davranınız.” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Edeb, 42/2800)

  • Peygamberimizin edep ve hayasına örnek

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hiç şüphesiz insanlar arasında hayâ duygusuna en fazla sâhip olan kişiydi. O, peygamberliğinden önce, ahlâksızlığın bütün insanlığı sardığı bir devirde dahî bu ulvî haslet ile temâyüz etmişti. Bunun en güzel misallerinden biri şudur:

Kâbe yeniden inşâ edilirken Fahr-i Kâinât Efendimiz, amcası Hazret-i Abbâs ile birlikte taş taşıyordu. Abbâs -radıyallâhu anh-, taşların çıplak omuzunu incitmemesi için Efendimiz’e:

“–İzârını (alt elbiseni) omzuna koy!” dedi. Efendimiz, (insanlardan uzak oldukları bir yerde) izârını omzuna koymak istediği esnâda yere yığıldı ve gözlerini semâya dikerek amcasına:

“–Bana izârımı göster!” dedi. Hemen onu alıp üzerine örttü. (Buhârî, Hac, 42)

  • Allah hayayı ve örtünmeyi sever

Fahr-i Kâinât Efendimiz bir gün, izârsız olarak açık alanda gusleden bir kimseye rastlamıştı. Bunun üzerine minbere çıkarak:

“–Allâh -azze ve celle- çok hayâlı ve çok gizlidir. Bu nedenle hayâyı ve örtünmeyi sever. O hâlde biriniz gusledeceği zaman örtünsün.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4012)

Misver bin Mahreme -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Ağır bir taşı yüklenip getirdim. Üzerimde hafif bir elbise vardı. Taş omuzumda iken elbisem çözülüverdi. Taşı bırakmadım ve o vaziyette yerine kadar götürdüm. Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Dön elbiseni al! Böyle çıplak dolaşmayın!” buyurdu. (Müslim, Hayz, 78; Ebû Dâvûd, Hammâm, 2/4016)

  • Allah’tan hakkıyla haya edin

İbn-i Mesut -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

Bir gün Peygamber Efendimiz:

“–Allah’tan hakkıyla (gereği gibi) hayâ edin!” buyurdu. Biz:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Elhamdülillâh Allah’tan hayâ ediyoruz.” dedik. Bunun üzerine Efendimiz şu îzahta bulundu:

“–Söylemek istediğim, sizin anladığınız hayâ değildir. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek; başı ve üzerindeki âzâları, bedeni ve ondakiâzâları muhâfaza etmeniz, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamanızdır. Âhireti dileyen, dünyânın ziynetini terk edip âhireti bu hayâta tercih etmelidir. İşte kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” (Tirmizî, Kıyâmet, 24/2458)

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şöyle demiştir:

“Hayâ, Yüce Mevlâ’nın sayısız nîmetlerini görme ve bu nîmetler karşısında ne kadar kusurlu olduğumuzu fark etme hâlidir.”

  • Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin

Mısır ülkesini Firavun âilesi idâre ediyordu. Bunlar zâlim ve kibirli kimselerdi. Huduttan, yabancı ve güzel bir kadın şehre girdiği zaman, hemen Firavun’a bildirilirdi. Evli ise kocası öldürülür, eğer erkek kardeşi var ise, kadın ondan istenirdi. İbrâhim -aleyhisselâm-, yanında Sâre vâlidemiz olduğu hâlde huduttan geçince, yine saraya haber gitti. Cemâl sâhibi bir kadının Mısır’a girdiği bildirildi. Sâre vâlidemizi alıp saraya götürdüler. Bu hususla alâkalı olarak bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

“Sâre saraya girince, hemen abdest aldı ve iki rekât namaz kılmak üzere huzûr-i ilâhîye durdu. Namazı bitirince Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etti:

«Ey Allâh’ım! Ben, Sana ve Sen’in peygamberine inanmış, iffetimi de zevcimden başkasına karşı titizlikle korumuş bir kulun isem, şu kâfiri bana musallat etme!»” (Buhârî, Büyû’, 100)

Firavun, Sâre’nin yanına yaklaşmak istedi. Birden nefesi kesildi. Felç oldu. Çünkü Allâh, Sâre’yi onun şerrinden korumaktaydı. Bu, birkaç defâ tekrar etti.

Firavun, korkusundan onu serbest bıraktı. Câriyesi Hâcer’i de hediye olarak ona verdi. Buna hayret eden etrâfına:

“–Bu kadın bir cinnîdir. Yakınımda biraz daha kalsa, neredeyse helâk olacaktım. Zararından korunmak için ona Hâcer’i verdim!” dedi.[7]

İffet, hayâ ve edebi muhâfaza ile ilgili ne güzel bir misal…

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin…” (el-Bakara, 45)

  • Müslüman bir hanımın iffeti

Ensâr kadınlarından biri, alışveriş için bir yahûdî kuyumcuya uğramıştı. Yahûdî, Müslüman hanımın iffet ve nâmusunu lekeleyecek sataşmalarda bulundu, ahlâksızca davrandı. Kadının feryâdı üzerine, oradan geçen ve hâdiseye şâhid olan bir Müslüman da derhâl kadını himâye için kuyumcu Yahûdînin üzerine yürüdü. Derken kavgaya tutuştular. Müslüman gâlip gelerek Yahûdîyi öldürdü. Oraya toplanan yahûdîler de Müslümanı şehîd ettiler. Ortalık iyice karışmış ve Yahûdîlerle yapılmış olan vatandaşlık antlaşması tamâmen ihlâl edilmişti.

Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yahûdîleri topladı:

“–Ey yahûdî topluluğu! Allah’tan korkunuz! O’nun, Kureyş’e olduğu gibi sizin başınıza da bir ukûbet ve musîbet indirmesinden sakının da müslüman olun! Çünkü siz, benim (Allâh tarafından) gönderilen bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bunu kitabınızda ve Allâh’ın size verdiği ahdinde görüyorsunuz.” buyurdu.

Ardından da muâhedenin yenilenmesini teklîf etti. Ancak Yahûdîlerin cevâbı küstahça oldu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Beni Kaynukâ kabîlesi’ne savaş îlân etti.[8]

Müslüman bir hanımın iffeti, işte bu kadar mühimdir.

  • Şimdi de yakayı tutup çeken mi geldi?

Ebû Şehm -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Medîne’de, yanımdan bir genç kız geçiyordu. Yakasından tuttum. Sonra bıraktım. Sabah olunca Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlardan bey’at alıyordu. Ben de O’nun yanına gittim. Benden bey’at almadı ve:

“–Şimdi de yakayı tutup çeken mi geldi?” buyurdu. Ben de:

“–Vallâhi bir daha o fiili yapmayacağım.” dedim. Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- benden bey’at aldı. (Ahmed, V, 294)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- utangaç kardeşine bu huyunu terk etmesi yönünde nasihatte bulunan Medîneli bir Müslümanın yanından geçerken ona:

“–Onu kendi hâline bırak; zîrâ hayâ îmandandır.” buyurdu. (Buhârî, Îmân 16, Edeb 77; Müslim, Îmân 57-59)

  • Hallad için iki şehîd sevabı vardır

Ümmü Hallâd, Medîneli hanım sahâbîlerden biriydi. Oğlu Hallâd’ı Yahûdîlerle yapılan Benî Kurayza Gazvesi’ne göndermişti. İslâm askerlerinin geri dönmekte olduğunu, bu arada Hallâd’ın da şehîd düştüğünü öğrenen bâzı Müslümanlar, Ümmü Hallâd’ın evine koşup oğlunun başına geleni haber verdiler. O İslâm kadını, başörtüsünü alıp Rasûl-i Ekrem’e oğlunun âkıbetini sormak üzere koştu. Onu başörtüsüyle gören biri hayretle:

“–Hallâd öldü; sen hâlâ başörtüsüyle duruyorsun!” dedi.

Ümmü Hallâd, bir İslâm kadınının hayat görüşünü ve düşünce tarzını ortaya koyan şu müthiş cevâbı verdi:

“–Hallâd’ı yitirdiysem, hayâmı da yitirmedim ya!”

Ümmü Hallâd’ın bu cevâbı Peygamberimiz’e iletilince, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Hallâd için iki şehîd sevâbı vardır.” buyurdu.

“–Niçin yâ Rasûlâllah?” dediler.

“–Çünkü onu kitap ehli olan (Yahûdî)ler öldürdü.” buyurdu. (İbn-i Sa’d, III, 531; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 140)

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın yanına, Şamlı kadınlardan bir grup gelmişti. Hazret-i Âişe:

“–Sizler herhâlde, hanımları hamamlara giren (orada tesettüre dikkat etmeyen) bölgedensiniz!” dedi. Kadınlar; “Evet!” diye cevap verdiler. Hazret-i Âişe:

“–Ama ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in; «Elbisesini evinin hâricinde bir yerde çıkaran her kadın, mutlakâ Allâh ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur.» buyurduğunu işittim.” dedi. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4010; Tirmizî, Edeb, 43/2804)

Böyle davranan bir hanım, edep ve hayâ perdesini yırtmış olur. Çünkü Allah Teâlâ, ona takvâ elbisesi ile korunmasını emretmiştir. O ise bu hareketiyle hem Allâh’ın örtünme emrini hem de takvâ emrini ihlâl etmiş olur.

  • Ahiret için ne hazırladın?

Vaktiyle Emevîler devrinin üç büyük hiciv şâirinden biri olan Ferezdak’ın eşi ölmüştü. Defin merâsiminde Hasan-ı Basrî de bulunmaktaydı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, şiirleriyle insanları karalayan, iffetlerini zedeleyen bu şâire, bir ara kabri işâret ederek:

“–Âhiret için ne hazırladın?” diye sordu. Yaşlı şâir:

“–Yetmiş yıldan beri kelime-i şehâdeti hazırladım.” dedi. Hasan-ı Basrî:

“–Ne güzel hazırlık!” dedikten sonra şu sözleri ekledi:

“–Lâkin kelime-i şehâdetin şartları vardır. Bu yüzden iffetli kadınlara iftirâ etmekten sakın!”

Bir kimse Vehb bin Münebbih’e:

“Lâ ilâhe illâllâh, cennetin anahtarı değil mi?” demişti. O da:

“–Evet, öyledir, fakat dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz.” cevâbını verdi. (Buhârî, Cenâiz, 1)

Tevhîd anahtarının dişleri; hayır, hasenât ve bütün amel-i sâlihlerdir.

Osmanlı Devleti’nde, insanların iffet ve nâmusları teminât altında idi. Meselâ Fâtih, Bosna fethinden sonra çıkarttığı bir fermanda:

“–Sakın ola, Sırp kızları su almak için çeşme başlarına geldiklerinde, askerlerim oralarda bulunmayalar!..” demiştir.

Fâtih bu fermânı ile, hem askerlerini, hem de teminâtı altındaki Hristiyan tebaanın iffetini muhâfaza etmiş oluyordu.

  • Kanuni Sultan Süleyman’ın haya hassasiyeti

Kânûnî devrinde, Fransa’da dans denilen hayâsızlık ve rezâlet yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunu duyan Kânûnî, derhâl Fransa kralına şu tâlimâtı gönderdi:

“...İşittim ki, memleketinizde kadın ve erkeklerin dans adı altında birbirlerine sarılmak sûretiyle halk önünde ahlâk ve hayâya mugâyir davrandıkları süflî bir eğlence îcâd edilmiş! Bu rezâletin, hem-hudûd olmamız sebebiyle memleketime sirâyet etme ihtimâli vardır. Bu itibarla, nâme-i hümâyunum elinize ulaşır ulaşmaz derhâl bu rezâlete son verile! Aksi hâlde bizzat gelip o rezâleti kaldırmaya elbette muktedirim.”

Târihçi Hammer, bu mektup üzerine, dansın Fransa’da tam yüz yıl yasaklandığını kaydetmektedir.

  • Sağ elin verdiğini sol el görmesin

Ecdâdımızın, iffet ve utancından dolayı kimseden bir şey isteyemeyecek olanların gönüllerini rencide etmemek ve onları istemek zorunda bırakmamak için eski İstanbul’un bâzı semtlerine koydukları sadaka taşları pek meşhurdur.

Bu sadaka taşları, bir zamanlar ne büyük bir hizmete ve hayır yarışına şâhid idiler. Hâli vakti yerinde olanlar; “sağ elin verdiğini sol el görmeyecek şekilde” infakta bulunabilmek için gece karanlığında sadakalarını bu taşın tepesindeki çukura bırakırlardı.

Daha sonra semtin fazîletli ve iffetli fakirleri de ihtiyaçları kadar parayı oradan alırlar, fazlasına ilişmezlerdi. Bilhassa ihtiyacı olmasına rağmen dilenmekten çekinenler, gecenin geç saatlerinde taşın yanına para almaya gelir, ihtiyaçları kadar alırlardı. On yedinci asır İstanbul’unu anlatan bir Fransız seyyah, üzerinde para bulunan bir taşı, tam bir hafta boyunca gözetlediğini, ancak oradan sadaka almaya gelen kimseyi göremediğini yazmaktadır.

MÜ’MİN İFFETLİ VE HAYA SAHİBİ

Hâsılı mü’min, iffetli ve hayâ sâhibi olmalıdır. Nefsânî arzu ve hislerin bütün kuvveti tasavvurda olduğundan, iffet ve nâmusu korumak ve nefse hâkim olabilmek için kalbi dâimâ güzel hislerle, zihni de ulvî düşüncelerle meşgul etmek lâzımdır. Ayrıca bu hususta kötü arkadaşlardan sakınmak da çok mühim bir esastır.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Yabancı (nâmahrem) kadınlar karşısında siz iffetli olun ki, sizin kadınlarınız da iffetli olsunlar. Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler. Özür dileyerek yanına bir kardeşi gelen kimse, ister haklı ister haksız olsun, onu kabûl etsin. Aksi hâlde cennette havz-ı kevserde yanıma gelemez.” (Hâkim, IV, 170/7258)

İnsanlığın ziyneti olan hayâ, sâhibini her türlü kötülükten muhâfaza eden mânevî bir kalkandır. İnsanın, Allâh’a ve kullarına karşı bütün vazîfelerini hakkıyla yerine getirmesini sağlar. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hayânın bu tesir ve ehemmiyetini tebârüz ettirerek şöyle buyurur:

“İlk peygamberlerden itibâren halkın hatırında kalan bir söz vardır: «Hayâ etmedikten sonra istediğini yap!» (Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78)

Dipnotlar:

[1]Bkz. el-Ahzâb, 35. [2]Bkz. el-Mümtehine, 12. [3]Bkz. el-Ahzâb, 53. [4]Bkz. en-Nûr, 27, 58-60. [5]Bkz. en-Nisâ, 25; el-Mâide, 5; el-Enbiyâ, 91; en-Nûr, 4, 23; et-Tahrîm, 12. [6]Ahmed, I, 71; VI, 155. [7]Bkz. Müslim, Fedâil, 154. [8]İbn-i Hişâm, II, 426-429; Vâkıdî, I, 176-180; İbn-i Sa’d, II, 28-30.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İffet ve Haya Nedir?

İffetli Olmanın Faziletleri

Allahım Senden Hidayet, Takva, İffet ve Gönül Zenginliği İsterim

PAYLAŞ:                

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası