sağa küpe takan erkek / sağ kulağına küpe takan erkek - inci sözlük

Sağa Küpe Takan Erkek

sağa küpe takan erkek

Türklerde Erkeklerin Kulağa Halka veya Küpe Takma Âdeti* Cihad CİHAN** Giriş Âdet, belirli ve alışagelmiş ölçüler içinde uygulanan; bir topluluğun kül- türünden beklenen, ondan güç alan veya ona dayandırılan tutum ve davra- nış tarzına denilmektedir. Bir davranışın âdet olabilmesi için geçmiş kuşak- lardan gelmesi, yaygın olması ve bir otoritenin yani sosyal baskının olması gerekir. Geleneğin dışına çıkan bir davranış şekli âdet haline gelemez. Âdet- ler, tıpkı örfle gibi birçok sosyal münasebeti düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemektedir. Âdetler çeşitli kökenlerden kaynaklanmış ve şekillenmiş- lerdir. Bu kökenler arasında din ve inanç, geçmiş zamanların hayat tarzları, dünya görüşleri, ilginç rastlantı ve olaylar, ayrıca dış tesir yani yabancı kül- türlerden etkilenme önemli bir yer tutar. Bir kültürde, toplumun bütününü ilgilendiren âdetler olduğu gibi, çeşitli sınıfların, mesleklerin kendilerine özgü âdetleri vardır ve cinsiyete göre de değişebilmektedir. Sosyal ve kültü- rel değişiklikler âdetlerin de değişmesine sebep olmaktadır (Örnek, ; Artun, ). Günümüzde daha çok bayanlara mahsus bir süs eşyası olan küpe esa- sen eskiçağlardan beri çeşitli kültürlerde hem erkeklerin hem de bayanların kullandığı bir takı olmuştur. Küpeler çeşitli hayvan dişlerinden, kemikten, taşlardan, deniz kabuklarından, porselenden ve metallerden her iki cinsiye- tin farklılığını gösterir şekilde yapılmıştır. Tarih boyunca küpe estetik, dinî, sosyal vb. bir takım gerekçelerle takılmıştır. Bu sebeple süslenme, muska veya tılsım amacıyla kullanıldığı gibi, farklı kültürlerde farklı sembolik an- lamlar da taşımıştır (Bonnefoy II, , ). * Bu makale Ekim tarihinde, Fırat Üniversitesi’nde düzenlenen I. Uluslararası Sos- yal Bilimler Sempozyumu’nda sunulan bildirinin genişletilmiş ve düzenlenmiş şeklidir. ** seafoodplus.infoç.Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, cci- [email protected] seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan Türk tarihinde erkeklerin küpe takması, gerek İslam öncesi, gerek İslam sonrasında bir âdet olarak karşımıza çıkmaktadır (Ögel, ). Bu konu ülkemizde genellikle Yavuz Sultan Selim’e ait olduğu ileri sürülen küpeli re- simle gündeme gelmektedir. Yavuz’un küpesi meselesi dahi akademik bir ça- lışmada bütün yönleriyle ele alınmamıştır. Türklerde erkeklerin küpe takma- sı konusunda müstakil bazı çalışmalar yapılmıştır. Ancak tarihî kaynaklarda bu âdetin kökeni ve yaygınlığı, âdete yüklenen gerçek ve mecazi anlamları, devamlılığı ve kullanımındaki değişimler mukayeseli olarak ele alınmamıştır. Özellikle Türklerde hükümdarlar, alplar, beyler, köleler, çeşitli dinî zümreler ve erkek çocuklarda bir âdet olarak takılması bir bütün halinde incelenme- miştir. Ayrıca Yavuz’un küpesi meselesinde de bazı tarihî bilgiler araştırmacı- ların dikkatinden kaçmıştır. Bu geniş konu, ifade edilen yöntem ile bütüncül bir bakış açısı içinde, bir makale kapsamında ele alınmaya çalışılmıştır. 1. Konuyla İlgili Yapılmış Çalışmalar ve İzlenen Yöntem Fransız müsteşriki M. Quatremere, İslami dönem Fars kaynaklarında “esaret ve inkıyat (bağlılık, tabiilik)” alameti olarak mecazi bir ifade şeklin- de sık sık tesadüf edilen küpe tabirlerine dikkat çeken ilk kişilerden birisi olmuştur. Quatremere, Makrîzî tercümesindeki notlarında, tarihî kaynak- larda ve bazı edebî eserlerde konuya dair tesadüf ettiği örnekleri toplamış- tır. Bu bilgilere istinaden küpenin esaret ve bağlılık alameti olduğunu ileri sürmüştür. Quatremere’nin tespitlerini ise ilk olarak Fuad Köprülü ele ala- rak tenkit etmiştir (Köprülüzade, 17). Türkiye’de konuyla ilgili olarak müstakil ilk çalışmayı yılında “Dede Korkut Kitabına Ait Notlar I Altın Küpeli Oğuz Beyleri” ismiyle Fuad Köprülü yapmıştır. Köprülü, çalışmasında maksadının bu mesele hakkında umumi bir tetkik ve terkip yapmak değil, bunu yapmak isteyenlere, çeşitli araştırmalarında tesadüfen elde ettiği bazı bilgileri vermek ve düşüncelerini aktarmak olduğunu ifade etmiştir. Köprülü, Quatremere’nin verdiği bütün örneklerde kulağa küpe takmanın sadece mecazi bir ifade olarak kullanıldığını; Quatremere’yi sadece filolojik tespitlerle yetindiği, tarihî mahiyette hiçbir malumat vermediği gerek- çesiyle tenkit etmiştir. Köprülü, tespit ettiği bilgilerden hareketle Türklerde bu âdetin bilhassa Oğuz/Türkmenler arasında yayıldığı, bir esaret ve bağlılık ala- meti olmadığı sonucuna varmıştır (Köprülüzade, 17 vd.). Türk Tarihine Dair Yazılar Faruk Sümer, yılında yayınladığı “Eski Türk Erkeklerinde Kıyafet ve Küpe Takma Âdetlerine Dair Notlar” adlı kısa makalesinde Köprülü’nün verdiği bazı bilgileri değerlendirerek aktarmıştır. Sümer, tarihî kaynaklar- da küpenin Türk hükümdarları ve beyleri tarafından takılmakta olduğuna dikkat çekerek, Türkler arasındaki bu âdetin bir esaret ve bağlılık alameti ile alakalı olmadığını ifade etmektedir (Sümer, ). Mehmet Tezcan ise “Orta Asya’da ve Oğuz Türklerinde Küpe Takma Ge- leneğinde İndo-İran Kültürü Tesirleri” adlı makalesinde bu konuyu ele al- mıştır. Tezcan, hükümdar ve soylu sınıfa mensup Türk erkeklerinde küpe takma âdetinin var olduğunu, bu âdetin İndo-İran ve sonraki dönemlerde Budist tesirlerin yoğun olduğu bölgelerde Türk, Uygur, Moğol ve bilhassa Oğuz/Türkmen muhitinde fazlaca görüldüğünü ancak İran’daki gibi kö- lelik ve esaretle bir ilgisinin olmadığı sonucuna varmıştır (Tezcan, , ). Tezcan’ın bu tespitleri arasında sebep-sonuç ilişkisi kurula- mamaktadır. Kısaca İran ve Budist tesirine açık olan Türklerde görüldüğü tespit edilmekte ancak İran’daki gibi esaret ve bağlılık anlamıyla bir ilgisinin olmadığı ileri sürülmektedir. Köprülü, Sümer ve Tezcan’ın ortak tespiti bu âdetin İran’daki gibi esaret ve bağlılıkla bir ilgisinin olmadığı yönündedir. Ancak âdetin neyle ilgili olduğuna dair bir izahat yapılmamıştır. Konuyu ele alırken gerek tarihî, gerek etnografik mahiyette bilgilere is- tinaden diğer kavimlerde böyle bir âdetin mevcudiyeti ve buna yüklenen anlamlar tetkik edilmelidir. Bu çerçeve içerisinde Türklerdeki durum tespit edilmeli; bu amaçla öncelikle Türk dilindeki kelime ve kavramlar incelen- melidir. Türklerde erkeklerin küpe takmaları âdetinin mevcudiyetini gös- teren mevcut bilgiler tasnif edilmelidir. Daha sonra Türkler arasında bu âdetin görüldüğü dönem ve bölgeler, âdetin sosyal tabakalar arasındaki farklı anlamları ve kullanımı temas edilen yabancı kültürlerle birlikte orta- ya konulmalı, kültürel devamlılığın veya değişimin izleri sürülmelidir. 2. Yabancı Kavimlerde Erkeklerin Küpe veya Halka Takma Âdeti a. Çeşitli Kavimlerde Küpe Eskiçağlardan itibaren erkeklerin küpe veya halka takma âdeti bir- çok kavimde görülebilmektedir: Eski Mısır, Asur ve İran (Pers) askerleri seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan kulakları küpeli olarak tasvir edilmiştir. Asurlularda hem erkeklerin hem de kadınların taktıkları küpeler, elbiselerine ve sosyal statülerine göre de- ğişmekteydi. Asur saraylarının önünde onları kötü ruhlardan korumak için dikilmiş büyük erkek muhafız heykellerinin ve kral heykellerinin kulakla- rında küpeler yer almaktadır (Moonja, 10 vd.). Eski Mısır’da IV. Amenofis’in saltanatının sonlarında Horemehep adlı komutanı, Habirular ve güneyde Nubiler üzerine yapılan askerî harekâtta başarılı olmuş ve askerlerinin başında, aldığı esirlerle birlikte dönmüştür. Dönüşünde, Amenofis tarafından kahramanlığının bir alameti olmak üze- re kendisine altın küpe verilmiştir (Özer, ). Hitit panteonunda yer alan tanrıların tasvirlerinde takı olarak halka küpe bulunmaktadır (Demirci ve Falay, 39, 43). Bunun yanı sıra Hi- titlerde kral ve kraliçenin iştirak ettiği tapınma sahnesini canlandıran ka- bartmalarda kralın belinde kemer ve kulaklarında küpeler görülmektedir (Alp, vd.). Eski Yunanlılarda küpe erkekler için bir asalet alametiydi. İlkçağ Yunan filozofu Eflatun (MÖ. ) öldüğü zaman birçok toprak, iki köle, bir kadeh ve çocukluğunda asalet sembolü olarak kulaklarına taktığı bir küpe bırakmıştır (Abû’l-Farac I, ). Mitolojik kaynaklara göre Yemen Araplarının savaşçıları küpe takıyor- lardı. Firdevsi’nin eseri Şehname’ye göre efsanevi İran hükümdarı Feridun döneminde yaşamış ve “Arapların Ulusu” olarak nitelendirilen Yemen pa- dişahı Serv’in çöllerdeki savaşçıları ona olan bağlılıklarının alameti olarak küpe takmaktaydılar Çin kaynakları Hint halklarının Budist olduklarından ve kulaklarını deldiklerinden bahsetmektedir (Aktaran Eberhard, , ). T’ang hanedanı döneminde (), Çin ve Hindistan arasındaki Nepal bölge- sinde yaşayan Ni-p’o-lo adlı halk kulaklarını delerek, içlerine bambus çu- buğu veya boynuz sokup, omuzlarına kadar sarkıtmakta; kralları ise inci ve kıymetli taşlardan gerdanlık, altın ve yeşim taşından küpeler takmaktaydı (Eberhard, ). Hint hükümdarları arasında küpe hâkimiyet alameti 46 “Tecrübeli yiğitler, şöylece karşılık verdiler: Feridun dediğin kadar kuvvetli bir pa- dişahsa, biz de senin kulakları küpeli kulların değil miyiz?” (Firdevsi I, ). Türk Tarihine Dair Yazılar olmuştur. Buda bir hükümdar çocuğu olması sebebiyle Budist heykellerin- de küpeli olarak tasvir edilmiştir. İnkalarda küpe aristokrasiye geçişin ve İnka’ya yani hükümdara bağlılı- ğın alametiydi. İnkalarda ergenlikten yetişkinliğe geçiş törenlerinde, genç- lere huara denilen giysi ile birlikte silah da verilmekte ve halka küpe takıl- mak üzere kulakları delinmekteydi. Bu tören esnasında aristokrasiye dâhil olma ve İnka’ya hizmette mutlak sadakat zorunluluğu, yetişkinliğe geçişten daha fazla vurgulanmaktaydı (Bonnefoy I, 39). XII. asırda Afrika, Mali bölgesindeki yamyam kabilelerin erkekleri kulak- larına küpe takıyordu. Bu konuda seyyah İbn Battûta şunları nakletmektedir: “Sözünü ettiğimiz vahşi zencilerden oluşan bir bölük, şefleriyle beraber Mensa Süleyman’ı ziyaret ettiler. Onlar âdetleri gereğince kulaklarına koca koca küpe- ler takıyorlar. Bir küpenin çapı yarım karışı buluyor!” (İbn Battûta, ). Osmanlı dönemi kaynaklarından Peçevi tarihinde, Kanuni Sultan Sü- leyman döneminin yönetici ve komutanları bahsinde, Canpolat Bey adlı bir Kürt beyinin küpe taktığı nakledilmektedir Bir bey çocuğu olarak küpe takması aristokrasiye mensubiyetin bir alameti olmalıdır. IV. Murad döneminde bazı Arnavut erkekleri kulaklarına küpe tak- mışlardır. Naima’nın verdiği bilgilere göre yılında Arnavut asileri yol kesip kervanları yağmalamışlardır. Ele geçirilen asilerin, kulaklarında gü- müş halka küpeleri bulunan kesik başları İstanbul’a gönderilmiştir (Naîmâ, , vd.). Dinî zümrelerde küpe başlığında açıklanacağı üzere bu Arnavutlar Bektaşiliğin Babagân koluna mensup olup, küpe takmaları Bektaşilikle ilgilidir (Eröz, ). b. İsrailoğullarında Küpe İsrailoğulları arasında küpe bir esaret ve bağlılık alameti olarak erkek- ler tarafından takılmıştır (Köprülüzade, 17). İsrailoğulları Mısır’dan 47 “Canpolat Bey: Başına buyruk Kürtlerden Kasım Bey’in oğludur. Rahmetli padişah çocukluğunda onu katına çıkardıkları zaman, kulağındaki küpeyi uğurlu eliyle ok- şayıp haremine almışlardır. Kürt haydutları Halep çevresini yakıp yıkarak harap et- tiklerinden, Canpolat Bey’e ocaklık olarak Kilis sancakbeyliği verildi. Görevi başına gidince oradaki haydutların kökünü kuruttu” (Peçevi, 38). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan çıktıkları dönemde erkekleri küpe takıyorlardı Musevilikte hayat boyu gönüllü köleliğin bir alameti olarak küpe takma inancının bulunduğu, Tev- rat’ın muhtelif bölümlerinde yer almaktadır Ayrıca küpe İsrailoğullarında bir tılsım aracı olarak da kullanılmıştır. İsrail peygamberleri fetiş-tılsımları kesin olarak yasak etmişlerdir. Tevrat’ta Yakup peygamber ehli beytine ve yanında bulunanların hepsine şöyle hi- tap etmektedir: “Aranızda olan yabancı ilahları atın ve kendinizi temizleyip elbiselerinizi değiştirin. Ve ellerinde olan bütün yabancı ilahları ve kulakla- rındaki küpeleri çıkarıp Yakup’a verdiler, Yakup onları Şekemin yanında olan meşe ağacının altına gömdü” (Kitabı Mukaddes, Tekvin, ). Bu me- tindeki “yabancı ilahlar” bir nevi fetiş mahiyetindeki tılsım–muskalardır (İnan, ). c. İranlılarda Küpe İran’da hükümdarların ve kölelerin küpelerine dair ilk bilgiler Şehna- me’de destani dönem hükümdarlarından Feridun ile başlamaktadır: “Feri- dun, firuze tahtına oturdu. Padişahların töresince; başında tacı, boynunda gerdanlığı ve kulağında da küpesi vardı” (Firdevsi I, ). Feridun dö- neminde kölelerin de küpeli olduğu anlatılmaktadır: “Boyunları gerdanlıklı ve kulakları küpeli binlerce Çinli ve Rum köleler, eteklerini bağlamışlar, Gür- şasb’ın yanında, hizmete hazır olarak dizilmişlerdi” (Firdevsi I, ). İbnü’l-Belhî, XII. asrın başlarında kaleme aldığı Farsnâme adlı eserinde Mecusi olan Keyânî Meliklerinden (MÖ. ) Keykâvus döneminde devlet büyüklerinin para vererek köle satın aldıklarını ve bunların kulak- larına esaret alameti olarak “kölelik küpesi” adı verilen bir küpe taktıklarını nakletmektedir. Bunun yanı sıra küpesiz ve diğer bir esaret alameti olarak başlarında kumaş bir kemer “kölelik bendi” olmadan hiç kimse hükümdarın 48 “Ve Harun, onlara dedi ki: Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkarın ve onları bana getirin” (Kitabı Mukaddes, Çıkış: 32/2). 49 “Fakat eğer köle açıkça: Efendimi ve karımı ve çocuklarımı seviyorum, hür çıkma- yacağım (onlardan ayrılıp özgür kalmak istemiyorum), derse, efendisi onu Tanrı’ya yaklaştıracak ve onu kapıya veya kapının sövesine yaklaştıracak ve onun kulağını biz ile delecek ve köle kendisine ebediyen hizmet edecektir” (Kitabı Mukaddes, Çı- kış: 21/). Türk Tarihine Dair Yazılar huzuruna çıkamıyordu. Keykâvus, kendisini esaretten kurtaran Rüstem-i Destan’ı azat ederek onun kulağındaki küpeyi ve başındaki kölelik bendini çıkartmıştı (Bakır, ). Saâlibî ise Keykâvus’un oğlu Siyâvuş’un tacı, kemeri ve küpelerinden bahsetmektedir (Aktaran Köprülüzade, 18). Keyânî hanedanından olup ancak tahta çıkamayan Siyâvuş, Efrasiyab’a (Alper Tonga) sığınmış ve onun damadı olmuştur (Firdevsi III, ). Şehname’de Siyâvuş’un oğlu Keyhüsrev de kulağı küpeli olarak tasvir edil- mektedir Aynı eserde Keyhüsrev döneminde Efrasiyab ile yapılan İran-Turan savaşları anlatılırken; İran’ın meşhur kahramanı Rüstem, savaş öncesi askerle- rine mükâfat olarak küpe vadetmektedir Bu savaşlarda ayrıca Çin ve Hintliler ile müttefik olan Turan ordusundaki fil sürücüleri başlıklar giymişler, kulakla- rına küpeler, boyunlarına altın gerdanlıklar takmışlar ve bellerine altın kemer- ler kuşanmışlardı. Savaş sonrası galip İran ordusundaki fil sürücüleri de süslü başlıklı ve kulakları küpeliydi (Firdevsi IV, , ). Yine Keyhüsrev’in savaşçısı Bijen, Efrasiyab’ın kızını görmeye giderken hazinecisine “Babamdan kalan taçla beraber gerdanlığı, küpeyi ve Giv’in mücevherlerle bezenmiş bileziğini getir!” diye buyurmaktadır (Firdevsi IV, ). Mehmet Tezcan, Sasaniler döneminde () İran’da küpe takma ko- nusunda temel bir değişikliğin gözlendiğini, onlarda bağlılık belirtisi ola- rak değil, hükümdarlık alameti olarak erkeklerin kulaklarına küpe taktık- larının müşahede edildiğini ileri sürmektedir. Bu değişikliğin III. asırdan itibaren İran’daki Sasani hükümdarlarının tabaklar üzerindeki tasvirlerin- de, mühürlerinde, duvar resimlerinde ve bilhassa II. Şapur’dan () itibaren paralarında gözlemlendiğini ifade etmektedir (Tezcan, ). Ancak yukarıda ifade edildiği üzere İran’da Sasanilerden çok önceki dö- nemlerde hükümdarların küpesi olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Diğer yandan bu bilgileri sıhhatli bulmayarak, Sasanilerde küpe takma konusunda temel bir değişim olduğu kabul edilirse, bu değişimin de bir 50 “İran tahtında oturan Keyhüsrev’in kolunda bilezik, boynunda gerdanlık, kulağında küpe ve elinde de öküz kafası biçiminde bir gürz vardı” (Firdevsi III, ). 51 “Rüstem, İranlılara kemerlerinizi kuşanıp savaşa hazırlanın. Mükâfat olarak, taç ve küpe alacaksınız! Dedi” (Firdevsi IV, ). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan sebebi olması gerekir. Sasanilerden önce İran’da Parth (Arşak, Apar) hane- danı devlet kurmuştur. Tezcan’ın başka bir yayınında ortaya koyduğu üzere, bu devleti kuran hanedan muhtemelen Sakaların Aparni veya Aparna ko- lundan geliyordu. Ayrıca Parthlardan sonra Akhunlar ve daha sonra Efta- litler, Türkistan’ın büyük bir kısmını, Kuzey Hindistan ve İran’ın doğu bö- lümlerini de içine alan büyük bir devlet kurmuşlardı (Geniş bilgi için bkz. Tezcan, ). Saka Aparni, Kuşan, Akhun ve Eftalit hanedanları genellikle Türk kökenli olarak kabul edilmektedir. Bu hanedanlar hâkimiyetlerini Hindistan’a kadar yaymışlar ve Hint kültürleriyle de temas etmişlerdir. İran’da hükümdarların küpe takma âdeti son Sasani hükümdarı III. Yez- dicerd’e kadar devam etmiştir. III. Yezdicerd, yılında Merv civarında yakalandığında üzerinde hâkimiyet alameti olarak yüzük, kemer, bilezik ve küpeleri vardı. Nitekim peşindekilerden kurtulmak için yüzüğü, kemeri ve bileziğine ek olarak küpelerinden birini de çıkarıp kendisini gizlemesi için bir değirmenciye vermiştir. Daha sonra yakalanıp bir yay kirişi ile boğul- muş ve cesedi suya atılmıştır (İbnü’l-Esîr, ). Sasaniler döneminde kölelerin veya esir askerlerin küpe takma âdetinin de devam ettiği Mesudî’nin eserinden anlaşılmaktadır. Mesudî’nin verdi- ği bilgilere göre Sasani hükümdarı II. Hüsrev Perviz, komutanı Behram Çupin ile taht mücadelesine girdiğinde, Bizans imparatoru Tiberus Mav- rikios’a mektup göndermiş, düşmanı Behram’a karşı kendisine yardımda bulunmasını istemiştir. Ayrıca birçok hediye göndermiştir. Bu hediyeler arasında Erkene (Özkent) Türklerinden kulaklarında inci ve yakut kakmalı küpeler bulunan yüz gulam da vardı (Mesudî, ). İran’da küpenin bir esaret ve bağlılık alameti olarak kullanılması, Sa- sanilerin yıkıldığı Arap işgali dönemine kadar sürmüştür. Mesela Emevi döneminin ünlü şairi Beşşâr’ın, İran’a bağlı Toharistan bölgesinden olan dedesi ve babası köle edilmiştir. Beşşâr, babası henüz köle iken iki gözü kör olarak dünyaya gelmiş ve sahibesi tarafından azat edilmiştir. Çocukken ku- lağında küpe bulunduğu için kendisine “küpeli” anlamına gelen Ebû Riâs lakabı verilmiştir (Muhtar, 8). İran’da mitolojik dönemlerden itibaren görülen “kölelik küpesi ve itaat kuşağı (kemeri)” kavramları Büyük Selçuklu veziri, Fars kökenli Türk Tarihine Dair Yazılar Nizâmülmülk’ün Siyasetname’sinde de yer almaktadır. Nizâmülmülk, Pa- dişahın idaresi altındakilere ve komutanlarının tanzimine dair hususları anlatırken verdiği hikâye örneğinde bu kavramlar aynı anlamda yer almak- tadır İran’da siyasi ve dinî değişikliklere rağmen hükümdarın emrindeki kişilerin “kölelik halkası ve itaat kuşağını” çıkarmamaları âdeti kesintisiz olarak devam etmiştir. d. Moğollarda Küpe Mevcut kaynaklardaki bilgilere göre Proto-Moğol halklarında erkekle- rin küpe taktıklarına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu husus- ta tespit edilebilen ilk bilgiler Cengiz Han döneminde başlamaktadır. Bu bilgilere göre Cengiz Han’ın komutanları küpe takmışlardır. Cengiz Han, ’de yazı geçirmek üzere Liu Pan dağlarında karargâh kurmuştur. Kin imparatoru burada Cengiz’e elçi göndererek ona tabi olduğunu bildirmiş ve bir yemek üstünde inciler göndermiştir. Cengiz, kulaklarına küpe takan ko- mutanlarına bu incileri vermiştir. Kulakları delik olmayanlar bu incilerden almak için kulaklarını deldirmişlerdir (D’Ohsson, ). Moğollarda komutanların küpe takması bir aristokrasi alameti olarak görülmektedir. Daha sonraki kayıtlarda Cengiz ahfadından hükümdarların hâkimiyet alameti olarak küpe taktıklarına dair bilgiler bulunmaktadır. Memluk Sul- tanı Baybars’ın, Altınorda hükümdarı Berke Han’a gönderdiği elçilik heye- tine dair tafsilat veren Memluk tarihçisi Mufaddal’ın eserinde Müslüman olan Berke Han bir kulağında küpe ile tasvir edilmektedir İran Moğollarının hükümdarı Hülagü Han da hâkimiyet alameti olarak kulağına küpe takmıştır. Abû’l-Farac, bu konuda bir olayı nakletmektedir: 52 “Huda, padişahı bütün insanların üstü yaratmıştır; cihandakiler onun astıdırlar; dirlik ve büyüklüğe onun sayesinde sahip olurlar. Padişah onlara, daima kendilerini tanıyacak, kölelik halkalarını kulaklarına takacakları ve çıkarmayacakları, itaat ku- şağını bellerinden çıkarmayacakları şekilde davranmalıdır”. (Nizâmü’l-Mülk, ). 53 “Berke han bu tarihte 56 yaşında idi. Seyrek sakallı, büyük yüzlü, sarı renkli saçı kulaklarının arkasına kadar taranmış idi. Bir kulağında, üzerinde değerli bir taş bu- lunan bir altın halka, sırtında bir ipek kaftan, başında kalpak, belinde değerli taşlarla süslenmiş yeşil Bulgar derisinden bir kemer, ayaklarında kırmızı şagrenden yapıl- mış çizmeler vardı. Belinde kılıç yoktu, fakat kemerinde altına batırılmış eğri siyah boynuzlar vardı” (Aktaran Yakubovskiy, 57). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan “Musul emiri Bedreddin, Bağdat’ın alınmış olduğunu anlayınca oğlu Melik Salih’i atlı ile birlikte Hanlar hanına yardım etmek üzere gönderdi. Fa- kat Han onu sevinerek kabul etmedi, bilâkis ona şu sözleri söyledi: «Siz hangi tarafın muzaffer olacağını görerek o tarafa bağlanmak istediniz. Halife mu- zaffer olsa idi bana değil, onun yanına giderdiniz». Salih geri dönerek babası Bedreddin’e keyfiyeti anlatınca Bedreddin korkusundan titredi ve hemen kal- karak çok büyük ve sayılamayacak derecede çok para alarak Hanlar hanının yanına gitti ve onu hoşnut ederek barış içinde döndü. Bedreddin bu korkuyu atlattıktan sonra Hanlar hanına karşı o kadar cüret gösterdi ve onunla o de- rece serbest konuştu ki Han, onun yanı başında tahtta oturarak kulağını eline almasına ve kulağına iki eli ile son derece kıymetli incilerden yapılma bir kü- peyi geçirmesine müsaade etti” (Abû’l-Farac II, ). Bu bilgi Memluk devrinin önde gelen devlet adamı ve tarihçisi Nüveyrî’nin Nihâyetü’l-ereb fî fünûni’l-edeb adlı eserinde de yer almaktadır 3. Türklerde Erkeklerin Halka veya Küpe Takma Âdeti a. Kavramlar Etimolojik sözlüklere göre küpe kelimesi Türkçe kökenli olup; ‘küp’ kö- künden -e ekiyle türetilen ve “kulağa takılan halka”, “kulağa takılan süs takısı” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca küpe kelimesinin Türkçe’de demir gömlek, zırh, savaş giysisi gibi anlamları da vardır. Bu kelimenin değişik Türk ağızla- rında kübe, köbe, köbö, küpe, kibe, gübe vb. söyleniş şekilleri bulunmaktadır (Eren, ; Eyuboğlu, ; Gülensoy, ). Küpe kelimesine Kaşgarlı Divanı’nda birinci anlam olarak bugünkü şek- liyle sadece küpe; ikinci anlam olarak ise küpe yarık yani zırhlı giysi anlam- ları verilmiştir (Kâşgarlı, ). Küpe kelimesine Divan’da kulağa takılan küpe anlamında herhangi bir cinsiyet ayrımı verilmediği gibi er- keklerin kullandığı zırh da bu kelime ile ifade edilmiştir. Mesela yarık zırhlı giysiye ve vücuda giyilen zırha verilen genel bir isim olup, bunları ayırt 54 “Musul hâkimi Bedrüddin Lü’lü’nün Hülagu’ya getirdiği hediyeler arasında iki büyük inci küpe de bulunuyordu. Hülagu Bedrüddin Lü’lü’nün itaatini arz etmesinden ve ken- disine söylediği güzel sözlerden o kadar hoşlanmıştı ki ikisi arasında sohbet devam eder- ken bir ara Lü’lü’nün getirdiği inci küpeleri kendi elleriyle kulağına takmasını istemiş, Bedrüddin Lü’lü de bunu memnuniyetle yerine getirmişti” (Aktaran Kuşçu, ). Türk Tarihine Dair Yazılar etmek için zırhlı giysiye küpe yarık, zırha sây yarık denilmiştir. Bunun yanı sıra kadınların kulaklarına taktıkları altın veya gümüşten yapılmış küpe anlamında ügmek (ökmek) ve kadın küpesi anlamında tolgâg kelimeleri ise ayrıca verilmiştir. Ügmek kelimesi kök anlamında eylemlik biçimindedir: “ügmeklendi, urâgut ügmeklendi: Kadın küpe taktı” (Kâşgarlı, , , ). Bu da Türk dilinde küpenin hem erkekler hem de kadınlar tara- fından kullanıldığının bir göstergesi olmalıdır. Selçuklularda, Mısır Memluklerinde küpe sözü değişmeden devam etmiştir. Ayrıca Selçuklu döneminde tolgag ve ökmek kelimesi de kulla- nılmıştır. Küpe kelimesinden başka ısırga (sırga, asırga, sırgak) sözü de eski Türkçede küpe manasına gelmektedir. Isırga sözü Harezmşahlar çağı kaynaklarından itibaren görülmektedir. Eski Türkler ile Anadolu’daki ısır- ga kelimesi, Türkistan’daki çağdaş Türk halklarında asırga, sırga veya sır- gak şeklinde değişikliğe uğramıştır. Halka sözünün küpe karşılığı olarak kullanılması, ancak İslamiyet’in Türkler arasında yayılması ile başlamıştır. Anadolu’da halka şeklinde olan küpeye doğrudan doğruya halka denmiştir. Çağatay Türklerinde alburga, Anadolu’nun bazı yerlerinde küpe manasına kullanılan kulakçak ile küpe raptiyesi için söylenen kötürge sözleri de, eski Türk kültürünün derin izlerini taşımaktadırlar (Ögel, ). Bozkır kültürüne sonradan dâhil olan Moğolların dilinde ise küpeye sü- yke veya söykö, erkeklerin taktığı kulak süslerine ise süykü denilmektedir. Cengiz’den sonra Türkistan’da büyük ve sarkık Moğol küpeleri daha çok yayılmıştır (Lessing, ; Ögel, ). b. Mitolojik ve Arkeolojik Kaynaklarda Halka ve Küpe Türklerde küpeye dair ilk bilgiler savaşlarda başarı gösteren kahraman alplara küpe hediye etme âdeti olarak Şehname’de yer almaktadır. Turan hükümdarı Efrasiyab (Alper Tonga), İran-Turan savaşlarında Barman adlı Türk pehlivanın İran ordusundaki Kubad’ı yenerek öldürmesi üzerine ona elbise, gerdanlık, altın kemer ve küpe hediye etmiştir Bu alpa verilen 55 “Efrâsiyâb, derhal ona, değerinden kimsenin şüphe edemeyeceği, bir süslü elbise ar- mağan etti. Bu elbiseye ait olan gerdanlığa, bileziğe ve altın kemere bütün ordu şaşıp kaldı ve hatta Onun küpelerine ve padişahlara yaraşan külahına da. Hiçbir küçük, büyüğünden böyle bir şey almış değildi” (Firdevsi I, ). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan hediyeler, arkeolojik kazılarda Türk alp kurganlarında bulunan eşyalarla bire bir örtüşmektedir (Bakınız: Esin, ; Çoruhlu, ). Burada diğer bir husus ise küpenin alplarda kemer ile birlikte kullanıl- masıdır. Sadakat andı içmek ve kur denen askeri kemerle, kılıç, kama veya sadak kuşanmak gibi Türk alp kurumuna özgü törenlerin kökeni, Chou ha- nedanlığı dönemine (MÖ. ) kadar geriye gitmektedir. Bu andları gerçekleştirmek için ise “kur” adı verilen, rütbe belirten kemerler gerekliydi (Esin, , ). Türklerde hükümdarın taktığı, süslü, işlemeli, değerli taşlarla bezenmiş altından yapılmış kemerlere de “kur kurşak” de- nildiği bilinmektedir (Ögel, ). Dede Korkut Hikâyelerinden, Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı hikâ- yesinde Kıpçak Beyi Şöklü Melik’e karşı Salur Kazan’a yardıma gelen Oğuz beyleri sıralanırken, Kazılık Koca Oğlu Bey Yegenek, “kur kurma kuşaklı, kulağı altın küpeli, soylu Oğuz beylerini bir bir atından yıkıcı” olarak tanı- tılmaktadır (Dede Korkut, 67). Oğuzların İslam’a geçiş döneminde teşekkül ettiği genellikle kabul edilen bu hikâyelerde, bazı Oğuz beyleri- nin kulaklarına alp ve bey olmanın bir alameti olarak altın küpe taktıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca Efrasiyab’ın savaşta kahramanlık gösteren alpına küpe hediye etmesinden ve bu hikâyelerdeki bütün Oğuz beylerinin küpesi olmadığından hareketle, küpenin Türk alplarında savaşta gösterilen kahra- manlığın bir alameti olabileceği de ileri sürülebilir. Mitolojik dönemlerde Türkler arasındaki kölelerin küpe taktıklarına dair bilgi yine Şehname’de yer almaktadır. İran şehzadesi Siyâvuş, Efrasi- yab’a sığındığında, Turan kahramanı Piran kendisini karşılamış ve “-Ef- rasiyab sana bir baba olmayı kabul ettikten sonra, Ceyhun’un bu yanında bulunan büyüklerin hepsi sana kul olurlar. Benim de sayıları bini geçen, ku- lakları küpeli hizmetçilerimin hepsi ve bütün hazinelerim senindir” demiştir (Firdevsi III, ). Türkistan’da yapılan arkeolojik kazılarda, Türklerin atalarına atfedilen çeşitli kültür merkezlerinde, alp ve bey sınıfına (ak kemik) mensup kişile- rin mezarlarında küpeler veya halkalar bulunmuştur. Tezcan, bu küpeleri İran tesiriyle açıklamaktadır (Tezcan, ). İskit mezarlarında silahların yanı sıra çok sayıda küpe çıkartılmıştır. Türk Tarihine Dair Yazılar Erkekler sadece bir küpe ile kadınlar ise birkaç çift küpeyle birlikte gömül- müştür (Durmuş, 70). Esik çayı kenarında bir hükümdar ailesi me- zarlığının güney bölümünde, on altı yaşlarında genç bir alpa ait kurgan keş- fedilmiştir. MÖ. IV. asırda İskitlere ait olduğu kabul edilen, literatüre “altın elbiseli adam” olarak geçen bu soylu alpın mezarında firuze ile murassa altın küpeler ve iki altın yüzük de vardı. Genç alpın kemeri de on altı altın levha ile süslü idi (Esin, ; Durmuş, ). MÖ. asırlara tarihlendirilen ve Türk kavimlerine ait olduğu kabul gören Pazırık kurganlarından ikinci kurganda, savaşta öldürüldüğü tah- min edilen bir beyin ahşap lahit içinde mumyalanmış cesedi bulunmuştur. Lahitte çeşitli eşyalarla birlikte bir kulak halkası da vardı (Çoruhlu, ). Pazırık kurganlarıyla benzer yapıda olan Ak Alaha kurganlarında, lahit içinde bulunan erkek cesedinin sağ kulağında altın varak kaplı yap- rak şeklinde bir küpe ile birlikte kemer ve çeşitli silahlar çıkarılmıştır. Ak Alaha birinci mezarlığı, ikinci kurganında sekiz yaşındaki bir çocuğun ka- fatasının sağında altın bir küpe ve çeşitli silahlar bulunmuştur. Mezardaki eşyalardan hareketle çocuğun muhtemelen bir bey ailesine mensup olduğu anlaşılmaktadır (Çoruhlu, , ). Kazakistan’ın Jılıysk yöresinde bulunan Araltobe kurganında zırhlı elbi- se giymiş olan erkek cesedinin kulak memesinde küre formunda, turkuaz taş sarkaçlı altın bir küpe, ayrıca mezarda kemer ve çeşitli silahlar bulun- muştur. Bu kurganın geç Sarmat veya Asya Hunlarına ait olduğu kabul edil- mektedir. Karbon 14 metoduyla yapılan tarihlendirme ise yılını gös- termektedir. Bu zengin kıyafetin sahibi olan kişinin bir bey veya aristokrat sınıftan olduğu anlaşılmaktadır. Yine Kazakistan’ın Çimkent eyaletinde Aktöbe iki mezarlığındaki yedi numaralı kurganda lahit içinde bir erkek cesedi çeşitli eşyalarla birlikte gömülmüştür. Bu cesedin kulak bölgesinde bir küpe bulunmuştur. Ayrıca mezardan kemer ve çeşitli silahlar çıkartıl- mıştır (Çoruhlu, , ). Kiev’in güneyindeki bölgelerde ortaya çıkarılan Oğuz (Uz) mezarların- da bellerinde kur denilen kemer ve kılıç ile gömülmüş alpların, tunçtan yapılmış ölü maskelerine takılmış altın küpeler çıkartılmıştır (Esin, ). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan Türklerde alp ve beylerin küpe takması âdeti Türk mezar taşlarında ve heykellerinde de görülmektedir. Göktürk kağanlığının hüküm sürdüğü coğrafyalarda, erkek heykellerinin önemli bir kısmında, tıpkı kadın hey- kellerinde olduğu gibi heykeli yapılan kişi küpe takar şekilde tasvir edil- miştir. Göktürk heykelleri arasında küpeli pek çok örnek vardır. Altay, Tuva vilayeti, Baykal gölü ve Ural nehri çevresi, Kırgızistan, Kazakistan ve Moğolistan topraklarında sık sık rastlanan dikili taşlar üzerinde çok sayıda geyik tasvirlerinden dolayı “geyikli taşlar” olarak adlandırılmış heykeller bulunmuştur. Göktürk dönemi geyikli taşlarının yan cephelerinde tam ku- lakların olması gereken hizada, kazılarak yapılan halka biçimindeki küpe- ler dikkat çekmektedir (İskenderzade, ). Göktürk heykellerinde küpeler genelde kulak deliğine takılan halka biçi- mindedir. Bazen halkaların üzerinde salkım şeklinde sarkan değişik detaylar mevcuttur. Kızlasov’un yılında Tuva yakınlarında bulduğu heykel, saç- ları merkezden iki yana ayrılmış bıyıklı ve halka küpeli, üzerinde “V” yaka gömleği ve kaftanı olan bir kişiyi canlandırmaktadır. Figür dirsekten bükül- müş ve öne doğru uzatılmış ellerinde birer insan kafası tutmaktadır. Kısla- sov’a göre heykel yaşamı sırasında öldürdüğü düşmanlarının kesilmiş kafa- larını tutan ölmüş bir alpı temsil etmektedir (İskenderzade, ). Kırgızistan’ın Çuy ilçesinde bulunan Batı Göktürklerine ait iki heykel VIII. asrın ilk yarısına tarihlendirilmiştir. Genel olarak toplumun aristok- rat kesimi için yapılan bu heykeller, beyleri sembolize etmektedirler. Bu heykellerden birisinde her iki kulağında da küçük bir ara bağlantı ile ku- lak memesine tutturulmuş yuvarlak küpeler bulunmaktadır (Yılmaz, ). Hakasya’da, Znamenki köyü yakınlarında bulunan bir heykel, ortadan ikiye ayrılmış uzun saçlı, kulakları küpeli, bıyıklı, sakallı ve ellerinde içki kabı tutan bir erkeği canlandırmaktadır. IX. asra tarihlenen bu heykelin arka yüzünde eski Türk alfabesiyle yazılmış satırlar geçmektedir. Bu satır- larda Türgiş devletinde Karahan’a bağlı ve 26 yaşında ölen Ezgene isimli bir beyin ismi yazılmıştır (İskenderzade, ). Minusinsk vadisinde bulunan Türk kavimlerine ait, ilave resimlerle süslü insan figürlerinin tasvir edildiği “Kişi-Taş” adlı dikitteki heykelin sol Türk Tarihine Dair Yazılar kulağı küpeli olup, ayrıca üç püsküllü tuğu olan bir mızrak, üzerinde kama bulunan bir kemer, sadak ve bir ok tespit edilmiştir. Dönemi ve hangi Türk kavmine ait olduğu tartışmalıdır. Kırgızistan’da Koçkor vadisinde bulunan Beş Taş Koro anıtındaki heykellerden bir numaralı heykelin kaşları, gözleri, burnu, yanakları, bıyığı, ağzı, oval yüzü, küpeli kulakları kabartmalı olarak tasvir edilmiştir. Bu heykellerin VII-VIII. asra ait olduğu tahmin edilmek- tedir (Borisenko vd. , ) ’de Babenko’nun kazdığı göçebe Hazarlar devrine ait kurganda, kimi gümüşlerle süslenmiş kılıçlar, demir bir miğfer, erkek iskeletlerinin yanında bulunan küpeler ele geçmiştir (Ögel, ). Ayrıca Altay Sro- tski kurganlarında çıkan, yak öküzüne binmiş ve başında Buda’nın nur ha- lesine benzer bir halesi bulunan insan figürü ve pandantifl iki küpe bulun- muştur (Ögel, ). Türk hükümdarlarının küpe takmasına dair ilk bilgiler paralar üzerin- deki tasvirlerle başlamaktadır. I. asırdan itibaren Baktria, Sogdiana ve Ku- zey Hindistan bölgelerinde hâkimiyet kuran Kuşanlar döneminde, onların gerek paralarında gerekse diğer tasvirlerinde hükümdarlar küpelidir. Tez- can, erken dönem Kuşan hükümdarlarının paralarında kulağa küpe takma geleneği olmaması, Kuzey Hindistan’da ve Sogdiana bölgesinde bulunmuş Sakalara ait olduğu tahmin edilen heykellerde de küpeye rastlanmaması sebebiyle bu değişikliğin III. asrın başlarından itibaren Kuşanların Sasani hâkimiyeti ve kültürü altına girmesi neticesinde İran tesirlerinin artmağa başlamasına bağlamaktadır. Kuşan-Sasani, Kidara-Kuşan, Huna ve Al hon paralarında ve büstlerinde bu tesir görülmektedir. Ayrıca Budist ve Hint tesirlerinin artmaya başladığı sonraki dönemlerde ve Hindistan kıtasının daha iç bölgelerindeki Kuşan dönemi sanat eserlerinde de kulakta küpelere rastlanmaktadır. Bu tesir Kuşanlardan sonra da devam etmiştir (Tezcan, ). Kuşanlardan sonra İran ile siyasi münasebet kuran Akhunların parala- rında hemen bütün hükümdarların küpe taktıkları görülmektedir. Akhun- ların üzerine hâkimiyet tesis eden Eftalit hükümdarlarına ait olan paralar ve büstlerde de hükümdarlar hep kulakları küpeli olarak tasvir edilmiştir (Tezcan, ). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan İslam sonrası dönemde ise küpeli Sultan tasvirleri Selçuklu sikkelerin- de yapılmıştır. tarihli, Artuklu bölgesine ait bakır Selçuklu sikkesinde bağdaş kurarak oturmuş ve Sultanı simgeleyen figürlerin kulaklarındaki küpe halka şeklindedir (Süslü, ). c. Yazılı Kaynaklarda Halka ve Küpe Çin kaynaklarının verdiği bilgilere göre bazı Türk kökenli halklarda ku- lağa halka veya küpe takma âdeti vardı. Buna karşılık Çinlilerde ise savaşta düşmanlarının kulağını kesme ve galip gelen bir ordunun karşılanmasında, soylu kişilerin Göğün Oğluna (Çin İmparatoru) kesilmiş kulak sunması âdetleri dikkat çekmektedir T’ang vakayinamelerinde Kansu ve Kukunor sahasında yaşayan ve ken- dilerini Türk kökenli T’o-pa ahfadından sayan Budist Hsi-hsia adlı kavimde erkekler kulaklarında ağır küpeler taşıyorlardı. Çeşitli memuriyet derece- leri için rütbe alâmetleri ve altın işlemeli gümüş kemerleri vardı (Aktaran Eberhard, ). Ağır halkalar daha önce Çin kaynaklarından nakle- dildiği üzere Hint halklarında görülmektedir. Budizm bu dış tesirin geçme- sini ve yayılmasını sağlamış olmalıdır. Kırgızlarda erkekler değerli taşlardan dizili küpeler takıyorlardı. Erkek- ler ellerine kadınlar boyunlarına dövme yapıyordu (Ögel, ; Taşa- ğıl, 83). Sin Tan Şu adlı Çin kaynağında, Yenisey Kırgızları hakkında şu bilgiler yer almaktadır: “Erkekleri kulaklarına küpe takarlar. Cesurları ellerine iğne ile damga çekerler” (Aktaran Useev, 32). Köprülü, bu âde- tin İran tesirinden uzak Kırgızlardaki mevcudiyetinin bir İran tesiri iddia- sını imkânsız bıraktığını (Köprülüzade, 20), Tezcan ise İran tesirinin pek erken çağlarda Kırgız coğrafyasına kadar uzandığını ileri sürmektedir (Tezcan, ). Ancak bu bilgilerden Kırgız erkeklerinin sosyal statü- sü veya âdetin yaygınlığı anlaşılamamaktadır. Göçer, savaşçı bir halk olan Kırgızlarda, muhtemelen bu âdet alplara mahsus olmalıdır. Yazılı kaynaklardaki bilgiler İslami dönem ile devam etmektedir. Bu dönemde özellikle İran’da hâkimiyet kuran Büyük Selçuklularda küpenin 56 Mesela Çin’in İkinci generali Çu Çe-tu, yılında Ç’u-mu-kunların (Türgiş boyla- rından) Yen isimli şehrine saldırarak ele geçirmiş, otuz bin kulak kesmiştir (Aktaran Chavannes, 97,). Türk Tarihine Dair Yazılar tıpkı eski İran’da olduğu gibi esaret ve bağlılık alameti olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nesevî’nin verdiği bilgilere göre, Büyük Selçuklu hükümdarı Alp Ars- lan, Gürcistan’a yaptığı seferlerde oradaki bazı beyleri esir etmiş; sonra bunların kulaklarına kendi ismi kazılmış birer halka takarak azat eylemiş- tir. Selçukluların yıkılması üzerine, bu beylerin hepsi halkaları çıkardıkları halde, Biştekin’in Müslüman olan büyük babası o halkaları taşımaya de- vam etmiştir. Harzemşah Muhammed, esir ettiği Biştekin’e bu halkaların mahiyetini sormuş, Biştekin ise verdiği cevapta bu olayı anlattıktan sonra, kendisinin de dedesi gibi bu halkaları taşımakta olduğunu söylemiştir. Bu halkaların birer bilezik kadar büyük ve içi boş olduğunu kaydeden Nesevî, Harzemşah Muhammed’in bu cevaptan müteessir olduğunu ve kendisine bir takım ihsanlarda bulunarak memleketini geri verdiğini ve halkaların üstüne kendi ismini yazdırttığını anlatmaktadır (Nesevi, 19; Köprü- lüzade, ). Moğol dönemi tarihçileri Şebankâreî ve Reşîdü’d-dîn, Sultan Alpars- lan’ın Rum Meliki Romenos’u hezimete uğratıp onu yakaladığını ve kula- ğına küpe taktığını, sonra vergi vermesi şartıyla onu serbest bıraktığından bahsetmektedirler (Muhammed Şebankâreî, ; Reşîdü’d-dîn, ). Ancak Mikhael Attaleiates, Ioannes Zonaras gibi bu dönemin Bizans kronikleri böyle bir olaya değinmezler. Mevcut bilgilere göre Selçuklu sul- tanlarının bu eski İran âdetini bildikleri ancak Harzemşah’ın bu halkaların mahiyetinden habersiz olduğu anlaşılmaktadır. Kuşan, Akhun ve Eftalit hükümdarlarının paralardaki küpeli tasvirle- rinden yaklaşık dokuz asır sonra yazılı kaynaklarda Türk hükümdarları- nın küpe takmasına dair bilgiler Timur ve onun çağdaşı olan Karakoyunlu Kara Yusuf ile devam etmektedir. Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin Sahayif ül-ahbar adlı eserinde Timur’un kulaklarında inci küpeler olduğu nakle- dilmektedir (Aktaran Köprülüzade, 19). Buna ilaveten Vambery de Timur’un uzun küpe takma âdetinden ve bunun Moğollara ait olduğundan bahsetmektedir (Vambery, ). Ancak diğer Osmanlı kroniklerinde ve İbni Arabşah, Zafername, Clavijo gibi dönemin kaynaklarında Timur’un küpe taktığına dair başka bir bilgiye rastlanılmamıştır. seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan İran ve Irak’ta devlet kuran Oğuz/Türkmen menşeili Karakoyunlular konuyla ilgili müstesna bir yer tutmaktadır. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf ’un kıymetli küpeler taktığı bilinmektedir. Kara Yusuf, ’de Şah- ruh’un ordusuna karşı çıktığı seferde, Tebriz yakınlarında vefat etmiştir. Bu durum üzerine ordusu dağılmış; ordusundaki Türkmenler otağı yağmala- mışlar, elbiselerini soymuşlar ve bu kıymetli küpeleri çalmak için Yusuf ’un kulaklarını kesmişlerdir (Sümer, ). Türk hükümdarlarından küpe taktığı farklı kaynaklarda yazılan kişi Kara Yusuf olup, ancak hangi sebeple küpe taktığı anlaşılamamaktadır. Bu Türk hükümdarı kaynaklarda yiğit ve savaşçı vasıflarıyla tanıtılmaktadır. Diğer yandan Türk alplarında görülen küpe takma âdetinin XIV. asırda bazı Türkmen gruplarında devam ettiği anlaşılmaktadır. Akkoyunlu hü- kümdarı Uzun Hasan’ın ordusundaki Türkmen savaşçıların küpeler veya halkalar taktıkları Osmanlı kroniklerinde bir latife veya öykü olarak anla- tılmaktadır: Fatih Sultan Mehmet, Otlukbeli muharebesinden sonra savaş alanında gezerken bir Osmanlı azap eri elinde bir bıçakla Akkoyunlu ölü- leri arasında dolaşmaktaydı. Sultan bu azap erine ne yaptığını sorduğunda asker, “Sultanım Türkmen ölülerinin kulaklarında olan küpeleri (mengüşle- ri) alurum” demiştir. Padişahta hafifçe gülümseyerek “işine devam et” diye- rek yoluna devam etmiştir (Neşrî, ; Hoca Sadeddin III, ). Hindistan’da devlet kuran Babür sülalesinden kimi hükümdarlar (Köp- rülüzade, 19) ve Safevi devleti hükümdarı Şah İsmail de bazı minya- türlerinde kulağı küpeli olarak tasvir edilmişlerdir (Afyoncu, 12). Bu bilgilerin dönemin kaynaklarıyla ayrıca incelenmesi gerekmektedir. Osmanlılarda ise İran’da görülen esaret küpesi âdeti mecazi anlamda varlığını sürdürmüştür. Mesela Tâcü’t-Tevârih’de isyan eden Varsak bey- lerinin yılında Davut Paşa’ya boyun eğmekten başka kurtuluş yolu bulamayıp devletli Paşa’nın buyruğuna girdikleri, nice boy beylerinin gelip “uluğ sultan katına kulağı küpeli kul oldukları” ifade edilmektedir (Hoca Sadeddin III, ). Evliya Çelebi’nin yaşadığı dönemde de () “kulağı halkalı köle olma” kavramı mecazi anlamda kullanılmaya devam etmiştir. Evliya Çelebi, Türk Tarihine Dair Yazılar Ahmed Paşa’nın Bitlis Hanı Abdâl Han’a yazdığı nasihat mektubunda: “Se- nin Osmanoğlu devletinde Tanrı emri ile kulağını bir çekeyim ki kulağına küpe olup çoluk çocuğunla kulağı halkalı köle gibi Âl-i Osman’a kul olasın” ifadesi geçmektedir (Evliyâ Çelebi, ). Ayrıca Osmanlı padişahı Sultan III. Murat (), oğlu şehzade Mehmet için yılında muhteşem bir sünnet düğünü yaptırmıştır. Dü- ğün alanına gelen şehzadenin belinde çok kıymetli taşlarla ve mücevherler- le süslenmiş bir kılıç ve çok değerli bir hançer vardı. Bu muhteşem alayın ortasında ilerliyor, sağ kulağında gayet yüksek kıymette tek yakuttan bir küpe parlıyordu. Şehzadenin atını ve elbisesini değiştirmek üzere eski sara- ya geldiğinde ise küpeleri de değiştirilmişti (Arslan, ). d. Yavuz’un Küpesi Meselesi Türklerde erkeklerin küpe takması hususunda en yaygın bilgi Topkapı Sarayı müzesinde bulunan, Yavuz Sultan Selim’e ait olduğu ileri sürülen ku- lağı küpeli resimden kaynaklanmaktadır. Bu resmin kime ait olduğu mese- lesi bazı araştırmacı ve tarihçiler tarafından ele alınmıştır: Nezih Uzel, küpeli hükümdar resminin Şah İsmail veya Şah Cihan’a ait olabileceğini iddia etmiştir (Uzel, 46). Murat Bardakçı’ya göre Yavuz’a ait olduğu söylenen küpeli tablo aslında Şah İsmail’e aittir. Şah İsmail, Şi- iliğinin yanı sıra eski bir Türk tarikatı olan Haydari-Kalenderi inancının liderlerindendi ve küpe de bu inancın sembolüydü (Bardakçı, ). Faruk Sümer, küpenin eski Türk hükümdarları arasında bir gelenek ol- duğundan dolayı bu resmin gerçekten Yavuz’a ait olabileceğini düşünmek- tedir (Sümer, ). Erhan Afyoncu ise gazete yazılarından derlediği kitabına Yavuz’un Kü- pesi ismini vermiştir. “Yavuz Hiç Küpe Takmadı” başlığında kısaca ele aldı- ğı bu konuda resmin Yavuz’a ait olmadığı sonucuna varmıştır. Afyoncu’ya göre, bu küpeli resim Yavuz’dan daha sonraki asırlarda bir Avrupalı ressam tarafından yapılmıştır. Yavuz’a ait olan XVI. asır ve sonraki dönemlerde çi- zilmiş minyatürlerde Sultan’ın kulağında küpe olmadığı gibi, portresi de çok farklıdır. Ayrıca Selimname isimli Yavuz’un hayatını anlatan kitaplarda seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan Sultan’ın küpe taktığına dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Türkmenler ara- sında küpe takmak eski bir gelenekti. Ayrıca bazı tarikatlarda da dervişler dünyadan ve dünyevi nesnelerden soyutlandıklarını göstermek için küpe (mengûş) takarlardı. Bu iki gelenek de Yavuz Sultan Selime değil, Safevi Dev- leti’nin kurucusu Şah İsmail’e uymaktadır. Nitekim Şah İsmail, bazı minya- türlerde küpeli tasvir edilmiştir. Bununla birlikte Afyoncu, Nezih Uzel’in id- diasına karşılık resimdeki giyim tarzı ve küpenin Şah Cihan’dan daha ziyade Cihangir’e uyduğunu da ifade etmektedir (Afyoncu, ). Yavuz’un kulağındaki küpenin sebebi üzerine çeşitli rivayetler uydurul- muştur. Birinci rivayette göre Yavuz Selim şehzade iken kılık değiştirerek tüccar kimliğinde Tebriz’e gitmiştir. Burada Şah İsmail’i satrançta yenince Şah, Şehzade Selim’e yenilgisinin hırsıyla bir tokat atmış, Selim bu tokadı unutmamak için kulağına küpe takmıştır. İkinci rivayete göre Yavuz, İs- lamiyet’in kutsal topraklarına hâkim olunca Haremeyn’in hizmetkârı ol- duğunu göstermek için küpe takmıştır (Afyoncu, 11). Yine kaynağı belirsiz bir başka rivayete göre ise Yavuz, tahta geçebilmek ve Safevilerle mücadelede desteklerini alabilmek amacıyla yeniçerilerin çoğunun men- sup olduğu Bektaşi tarikatına bağlılığını göstermek için küpe takmıştır. Bu rivayetler de tenkit edilmiştir. Bu tenkitler ise Yavuz’un sadeliği seven, süs ve ihtişamdan hoşlanmayan bir kişiliği olması, İslam’a göre erkeklere mek- ruh olan küpeyi dinî hassasiyetleri güçlü bir padişah olarak takmayacağı, başında kızıl börk ve on iki dilimli tacın Şiî Safevilere ait olabileceği ve min- yatürlerinde küpe bulunmadığı gibi görüşlere dayanmaktadır. Yavuz’un biyografisini araştıran Feridun Emecen’e göre Yavuz’a atfedilen başında on iki dilimli taç ve kulaklarında küpe bulunan resmin Şah İsmail ile karıştırıldığı söylenebilir. Şah İsmail de Safevi minyatürlerinde ilginç bi- çimde Yavuz Sultan Selim’e benzer şekilde sakalsız ve pala bıyıklı olarak res- medilmiştir. Muhtemelen bu karışıklıklar Batılı ressamların muhayyilesin- de iyice belli etmiş, görmeden yapılan hayali çizimler, kopyalana kopyalana çoğalmış; böylece minyatürlerden hayli farklı Yavuz Sultan Selim portreleri ortaya çıkmıştır. Nitekim ilk küpeli resim bir Batılı madalyon üzerine ka- zınmış portrede ve ’larda Erhard Schoen tarafından yapıldığı anlaşılan bir gravürde görülür. Daha sonra bu model tekrarlana gelmiştir (Emecen, ). Türk Tarihine Dair Yazılar Bu konuda öncelikle Yavuz’un kaynaklardaki fiziki tasviri belirlenme- lidir. Osmanlı kaynakları Yavuz’u orta boylu, çatık ve sert bakışlı, sakal- sız ancak gür ve uzun bıyıklı, yuvarlak yüzlü ve koç burunlu olarak tasvir etmektedir. Özellikle minyatürlerde bu fiziki şekli açık şeklide kendisini göstermektedir. Kahire’ye girişi sırasında onu at üzerinde gören İbn İlyas, padişahı sakalsız, kumral renkli, uzun, geniş burunlu, iri gözlü, kısa boylu, sırtı hafif eğikçe olarak tarif etmektedir. Başında küçük bir sarık, üzerinde ipekli kaftan vardır. Batılı kaynaklarda ise kısa bacaklı, uzun gövdeli, yu- varlak yüzlü, büyük ve parlak gözlü, siyah ve sık kaşlı, pala bıyıklı olarak ta- nımlanır (Aktaran Emecen, ). Yerli ve yabancı kaynaklardaki bu tasvirler meşhur resim ile uyuşmaktadır. Ayrıca bu konuda gözden kaçırılan bir bilgi Hoca Sadeddin Efendi’nin eserinde yer almaktadır. Hoca Sadeddin, Tâcü’t-Tevârih adlı eserinde Yavuz dönemini anlatırken Urmi, Eşni ve Erbil sınırından Çemişkezek ve Arap- gir ötesine kadar bütün toprakların Osmanlı Devleti’ne bağlanıp, beyleri ve hâkimlerinin “ol kulağı küpelinin kulu ve atı örtüsünü taşıyan köleleri ol- dular” demektedir. Yani Yavuz’un en yakın nedimi olan Hasan Can’ın oğlu Hoca Sadeddin, Yavuz’u “ol kulağı küpeli” şeklinde nitelemektedir (Hoca Sadeddin IV, ). Lakin bu konuda başka bir açıklama yapmamak- tadır. Eserde küpe kelimesinin diğer kullanımlarından57 hareketle, bu ni- telemenin mecazi anlamdan daha çok gerçek anlamda kullanıldığı akla gelmektedir. Bu ve diğer bilgilerin sahanın uzmanlarınca kapsamlı olarak değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. e. Türk Dinî Zümrelerinde Halka ve Küpe Türklerde erkeklerin küpe takması âdeti gerek İslam öncesi gerekse İslam sonrasında çeşitli dinî zümrelerde görülebilmektedir. Budist Uygur 57 “Bu konuda sözleri o kadar güzel düzenleyip açıkladı ki, onlardan anlayanların ku- laklarına küpe etti” (Hoca Sadeddin II, ). “…kulak memelerine temiz öğüt küpelerini sedef gibi taktı”; “… bunları iletip, kulak küpelerini hayırlı öğüt cevher- leriyle bezedi” (Hoca Sadeddin IV, 97, ). “…kulaklara küpe olacak yeni ve değerli nükteler…”; “Gereği odur ki kulağına küpe edinip kötülüğü eyliyenlerin sözlerini unutasın”; “Böyle iyiliği öneren öğüt incileriyle Padişahın şanlarla dolan kulaklarına küpeler asmış”; “Rum ülkesinin ileri gelenlerinin kulakları onun inci gibi değerli üstünlük haberleriyle doldu” (Hoca Sadeddin V, 88, , , ). seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan kültür muhitinde gelişen Turfan bölgesi duvar resimlerinde VIII-IX. asır- lara ait Uygur Türk eserlerinde erkekler ve çoğu zaman bizzat Buda, hep kulakları küpeli olarak karşımıza çıkmaktadır (Tezcan, ). Bunun yanı sıra Türkistan Budist sanatında hükümdar olarak dünyaya geldiğine inanılan azizler, küpeli olarak tasvir edilmiştir (Esin, ). Küpe Altay ve Yakut kam davulunda, kıyafetinde ve kurban ayininde de yer almaktadır. Kam davulundaki resimlerin en mühimi bir insan resmidir ki “eezi” (davulun sahibi) denir. Bu geçmişteki bir kamın resmidir ve kamı yönlendiren ruhu temsil eder. Davullarda “eezi” iki türlü resmedilmiştir. Konumuzla ilgili olan birinci tip resim kalın bir çizgi, çizginin yukarısında kafa, iki göz, kaş, burun ve ağız; çizginin altında, çemberin yanında çatal vardır ki, bu ayaktır; kafanın iki tarafındaki çizgiler ise kulak ve küpedir (İnan, ; Anohin, 67). Kam şapkasının yan tarafına, kenar çekmelerine paralel olarak rengâ- renk boncuklardan bir sıra püskül dikilir, her püskülde beşer boncuk ve ucunda da yılan baş (deniz kabuğu) bulunur. Bu süslere inciler (yindiler) denir. Bu süsler dışında bazı şapkalarda kulak hizasına büyük boncuklu özel yindi ve sincap kuyruğu dikilir. Birinci süsün adı küpe (sırga), ikincinin adı ise kulaktır (Anohin, 55). Kamlık inancında özel ayinlerden en önemlisi ruhlardan birine “ıdık” bağışlarken yapılan tören ve ayindir. Bu ayinde canlı hayvan bağışlandığı ruh adına salıverilir. Bu töreni de kam yapar. Kuzeydeki Yakut-Dolganlar en önemli taşıt vasıtaları olan geyikleri ıdık olarak bağışlarlar. Bunların ıdık töreninde başka Kamlık inancındaki Türk boylarında rastlanmayan bir âdet vardır ki, bu da ıdıkların kulaklarına küpe takmaktır (Radloff, ). Bu örnekte Yakut Türklerinde Tanrı’ya adanan geyiğin kulağına küpe takılmaktadır. Küpe takılarak adanmış olmak, bir tarikata veya tekkeye mensup olma inancı aşağıda bahsedileceği üzere Anadolu Türk halk su- fizminde de vardır. Küpe bazı tarikatlarda adanmışlığın simgesidir. Ayrıca Altay topluluğu Çaptıların kutsal hayvanı karaca olup, tamgaları ise sırga yani küpedir (Kalafat, ). İslam sonrası dönemde küpe özellikle Bâtıni zümrelerde erkekler tara- fından takılmıştır. Bunların başında Bektaşiler ve Kalenderiler gelmektedir. Türk Tarihine Dair Yazılar Bektaşilikte bekârlık Balım Sultan tarafından önemli bir makam haline gelmiştir. İkrar veren bekâr talip evlenmeyeceğine dair söz verirse ‘mücer- red’ olur. Mücerred kalacak olan bir dervişin kulağı Balım Sultan’ın türbesi eşiğinde delinir. Talibin sağ kulağı delindiğinde bir mengûş (küpe, teslim halkası) takılır. Bu suretle “Pirin kulağı küpeli kölesi” olmuş bulunur ve ar- tık o derviş evlenemez. Bektaşilikteki bu âdetin Hz. Ali’nin atı düldülün nalını veya Hz. Hasan ve Hüseyin’i temsil ettiği, Balım Sultan’ın müritleri- nin tanınması ya da mücerredlerin evlenmesini engellemek için bulduğu bir yöntem olduğu yönünde farklı rivayetler vardır (Uudağ, ; Eröz, 63 vd.). Kalenderi zümrelerinden olan Haydariler ve Câmilerde de kulağa küpe takma âdeti görülmektedir. Kutbu’d-Dîn Haydar (ölm. ) ve dervişleri hakkında bilgi veren kaynaklar, Haydari dervişlerin kulaklarına, bilekleri- ne, boyunlarına ve ayaklarına, demir halkalar taktıklarını bildirmektedir. Haydari dervişlerini genişçe tasvir eden Vâhidî’nin verdiği bilgiye göre Haydari dervişlerinin kulaklarındaki halka (küpe) her söze kulak verme- diklerine işaretti (Aktaran Yazıcı, ). Kaynaklar, Haydariliğin kurucusu olarak kabul ettikleri Şeyh Kut- bu’d-Dîn Haydar’ın, Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî’den farklı olarak bıyıklarını tıraş ettirmediğini; ayrıca tecerrüdün (bekârlığın) bir alameti olarak müritleri- nin boynuna demirden yapılmış bir halka (tavk-ı haydarî) ve kulaklarına demirden bir küpe taktırdığını yazmaktadırlar. Bu gür ve aşağı salınmış bıyıklarla demir halka, onların diğer Kalenderi zümrelerinden ayırt edil- melerini sağlıyordu (Ocak, ). Yine kaynaklarda Haydarilerin sakallarını tıraş ettirdiklerini, bıyıklarına hiç dokunmadıklarını, perçem bıraktıklarını, kulaklarına, Ali kapısının kulu olduklarına alâmet olarak mengûş, yani halka gibi bir küpe taktıklarını, bileklerinde, ayaklarında demirden halkalar bulunduğunu, yanlarında demir çıngıraklar asılı oldu- ğunu, şaraba düşkün olup on iki dilimli külâhlar giydiklerine dair bilgiler vardır (Gölpınarlı, ). II. Bayezid, ’de Manastır civarında bir dereyi geçerken orada bulu- nan küpeli bir şahsın başarısızlıkla neticelen suikast teşebbüsüne uğramış- tır. Oruç Bey’in eserinde “kulağı küpeli, Haydar görünüşlü” şeklinde tarif seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan ettiği bu suikastçı58 muhtemelen bir Haydari olmalıdır. Câmiyye, Ahmed-i Câmî’ye (ö. /) nispet edilen bir tarikattır. Câmî dervişleri hakkında önemli bilgiler veren Vâhidî, bu dervişlerin yalın ayak gezdiklerini, ayaklarına halhal, bellerine zincir ve kemer, kulaklarına küpe taktıklarını anlatmaktadır. Câmîlerin bu özel kılık kıyafetleri ve dav- ranışları belli sembolik manalar taşıyordu; buna göre ilahi sırdan başka bir şey işitmesin diye kulaklarına küpe takıyorlardı (Uludağ, ). Mu- sikiye düşkün olan ve şarap içmeyi âdet haline getiren bu zümre, yalnızca sakal ve bıyıklarını tıraş etmekte, saçlarını ise tamamıyla uzatmaktaydılar. Başları açık ve yalın ayak dolaşırlardı (Ocak, ). Mevlevilerde ise Eflaki’nin bir rivayetinde Mevlana’nın oğlu Bahaeddin Veled’e gayb âlemine ait bir sır vasfını aktarması şeklinde küpe motifi mecazi anlamda yer almaktadır. Bir süre birbirini görmeyen baba-oğulun karşılaş- masında Mevlana oğluna nazar etmiş ve onda bazı olağanüstü haller görmüş- tür: “Ben, ilk defa Bahaeddin’e baktığım vakit, onda hiçbir varlıkta olmayan bir cemal ve hal gördüm. İkinci sefer bakınca başında bir taç gördüm. Güzellik- te Süleyman’a dönmüştü. Üçüncü defasında ise kulağına zarif ve kıymetli bir küpenin asılı olduğunu gördüm buyurdu”. Sultan Veled, babasının kulağında asılı gördüğü incilerden yapılmış küpeyi, kendisinde vücuda gelen Mevla- na’nın sırrı olarak açıklamıştır. Eflaki bu olayı “derler ki: Sultan Veled bekâr iken, Mevlana hazretleri mana âleminde, onun mübarek kulağına gayb âlemi- ne mahsus bir küpe takmıştı” şeklinde açıklamaktadır (Eflâkî, , ). f. Âdetin Ortadan Kalkması ve Günümüzdeki Yansımaları Türk kültüründe İslam öncesi dönemde yaygın olarak izlenebilen er- keklerin küpe takma âdeti İslam sonrası da devam etmiştir. Ancak bu 58 Osmanlı tarihçisi Oruç Bey, olayı şu şekilde nakletmektedir: “Kulağı küpeli, Haydar görünüşlü, kulağında ve gerdanında küpe olan, sünnetsiz ve taharetsiz bir mel’un kâfir padişahın yolu üzerinde durup, padişahı gözetip, fırsat buldum deyip, hemen ansızın yürüyüp, ben Mehdiyim deyip, kebesini yani abasını üzerinden çıkarıp yalın kılıç ha- zır edip, padişahın üzerine yürüyüp hücum etti. Padişaha iyice yaklaştığında, padişa- hın vezirlerinden İskender Paşa orada hazır bulunup Rüstem gibi, Sam gibi kulağı ve gerdanı küpeli kişi karşıdan gelirken gürz ile başına öyle vurdu ki, hemen o esnada tepesi üzerine yıkılıp, başı darmadağın oldu. Suikasttan kurtulan Sultan Bayezid ora- dan ayrıldı, doğru Edirne’ye geldi. Rumeli’de ne kadar bid’at ehli mezhepsizler, ışıklar varsa hepsinin Anadolu’ya sürülmesini emretti” (Oruç Bey, ). Türk Tarihine Dair Yazılar dönemden itibaren küpe takma konusunda zamanla bir azalma, vazgeçme izlenmektedir. Bunun sebebi din değişikliği ve aynı dönemde yerleşik haya- ta geçişle birlikte başlayan sosyal ve kültürel değişiklikler olmalıdır. İslam dininde kulakların delinmesi ve küpe takılması erkekler için câiz görülmemiştir. Yerleşik hayata geçişle birlikte boy-oymak teşkilatı, boy beyliği kavramları yavaş yavaş ortadan kalkmış ve alp sınıfı da alperen, alp gazilere dönüşmüştür. Daha sonraları ise askerlik profesyonel bir meslek haline gelmiştir. Akkoyunlularda olduğu gibi Türkmenlerde bu âdet bir süre daha devam etmiş olmalıdır. Yine Türkmenlere dayanan bazı Bâtıni zümrelerde değişik anlamlarda varlığını sürdürmüştür. Osmanlı dönemin- de hükümdara bağlılık anlamındaki mecazi kullanımı kaynaklarında yer almaktadır. Osmanlı döneminde halk arasında daha çok Bektaşi tarikatla- rında görülen âdet yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Günümüz Türk dünyasında ise erkek çocuklara küpe takma âdeti sür- dürülmektedir. Türk dünyasının çeşitli bölgelerinde erkek çocukları ölen aileler sonraki erkek çocuğun yaşaması inancı ile kötü anlamlı isimler koy- maktadırlar. Bu amaçla erkek çocuğun kulağına küpe takılmakta, kız el- biseleri giydirilmektedir. Böylece erkek çocuğu almaya, öldürmeye gelen güçlerin aldatılmış olacağına, çocuğun korunacağına inanılmaktadır (Ka- lafat, 54). Mesela modern Altay edebiyatının tanınmış isimlerinden Pavel Vasilye- viç Kuçiyak’ın () ailesinde bu olay yaşanmıştır. Kuçiyak’ın ailesi- nin ilk çocukları hastalıktan ölmüştür. Çocuklarını kötü ruhların çaldığına inanan aile Kuçiyak’ı bu kötü ruhlardan korumak için ona “iyt kulak” adını vererek kulağına köpek tüyünden bir küpe takmışlardır. Kuçiyak’ın babası aynı zamanda bir kamdı (Dilek, ). Kırgızlarda eğer bir ailenin erkek çocuğu hayatta kalmıyorsa geleneğe göre o ailenin yeni doğmuş olan erkek çocuğunun ayağına halhal, kulağına küpe takılmakta, saçları örülerek, sünnet dönemine kadar kız çocuğu gibi giydirilmektedir (Koçkunov, ). Bu uygulamalar Türk dünyasının diğer bölgelerinde ve Anadolu’da da görülmektedir. ’lu yıllarda Trabzon’da yapılan halk edebiyatı ve halk bilimi çalışmalarında erkek çocuğu yaşamayan ailelerin daha sonra doğan seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan erkek çocuğun kulağına küpe takma âdetleri tespit edilmiştir (Aça, 9). Erzurum’da kız veya erkek olsun kardeşleri ölen çocuklar ile hayatta kal- malarından endişe edilen erkek çocukların doğar doğmaz bir kulağı deli- nerek köpek tüyünden hazırlanmış olan bir iplik geçirilip bağlanmaktadır. Bir kaç gün sonra da bu iplik çıkarılarak yerine küpe takılmaktadır (Başar, ). Bu âdet Anadolu’da başka yerlerde de sürdürülmektedir. Sonuç Tarihte erkeklerin küpe takma âdeti eskiçağlardan itibaren pek çok farklı kavimde görülebilmektedir. Bu kavimlerde tılsımın, tanrıların, köle- liğin, savaşçı olmanın veya kahramanlığın, aristokrasiye mensup olmanın, siyasi hâkimiyetin, esaret veya bir hâkimiyete bağlılığın ve dinî bir zümreye mensup olmanın alameti olarak kullanıldığı gibi mecazi anlamlar da taşı- mıştır. Kültürel etkileşim sonucunda aynı kavimde birden fazla anlamda kullanıldığı da müşahede edilmektedir. Bu sebeple birçok kavimde benzer ve farklı anlamlarda mevcut olmasından dolayı kökenini veya kültürel geçiş kaynağını tespit etmek mümkün gözükmemektedir. Türkçe’de bayanların taktığı halka ökmek kelimesiyle, hem erkek hem de bayanların taktığı halka ise küpe kelimesiyle ayrı ayrı ifade edilmiştir. Mitolojik, arkeolojik ve yazılı kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Türklerde en eski dönemlerden itibaren küpe kemer (kur) ile birlikte alp ve bey ol- manın bir alameti olarak kullanılmıştır. Bu anlamıyla âdette bir devamlılık görülmektedir. Ayrıca İran’da savaşçıların küpe takması da Türklerle aynı zaman diliminde, İran-Turan savaşlarıyla başlamaktadır. Daha öncesinde ise İran’da hem hükümdarların hâkimiyet alameti hem de ona bağlı olanla- rın esaret, bağlılık alameti olarak kullanılmıştır. Bu sebeple alp ve beyliğin yani kahramanlığın alameti olmasını İran tesirine bağlamak imkân dâhi- linde değildir. Ayrıca İranlılarda hem hâkimiyet hem de bağlılık alameti olarak küpe takma âdetinin mitolojik dönemlerden başlayarak kesintisiz olarak devam ettiği görülmektedir. Türklerde kölelerin küpe takması ise çok eski dönemlerde sadece bir bilgiye dayanmakta, devamlılığı takip edilememektedir. Siyasi hâkimiye- tin bir alameti olarak İslam öncesi dönemlerde kullanılmasına dair her- Türk Tarihine Dair Yazılar hangi bir bilgi bulunamamıştır. Mesela Türk mitolojik metinleri veya Çin kaynakları Türk hükümdarlarının küpe taktıklarından bahsetmezler. Belki İran veya Hint tesiriyle ancak Kuşan, Akhun, Eftalit dönemlerinde paralar- da görülmekte, sonraları ise kesintiye uğramaktadır. Bu şekilde kullanımı da belli coğrafi çevrelere (İran-Hint) mahsus olup, bütün Türk tarihinde bir devamlılık ve yaygınlık göstermemektedir. Budist ve Kamlık inancın- daki Türklerde görülen küpenin Hint tesiri olduğu açıktır. Zira Budizm ve Şamanizm’in Hindistan menşeili olduğu bilinmektedir. Selçuklular döneminde Türklerin esaret ve bağlılık alameti olarak ku- lağa halka takılması şeklindeki İran âdetini benimsedikleri, bu esaret hal- kasının özel bir şekli ve mahiyeti olduğu anlaşılmaktadır. Bu halkalar bağlı olunanın isminin yazıldığı büyük, içi boş şekilde olup, Türk alp ve beylerine ait küpeler ise genellikle hafif ve küçüktür. Osmanlı döneminde ise bağlılık anlamında bir deyim olarak kullanılması devam etmiştir. Oğuz/Türkmenler, alp ve beylerin alameti olarak küpe takma âdetini en uzun süre yaşatan Türk halkı olarak görülmektedir. İran coğrafyasında ve çevresinde devlet kuran Türkmenler pek tabi olarak İran âdetlerinden etkilenmişler ve bu âdete hükümdarlık alameti ve bağlılık anlamları da yüklemişlerdir. Konar-göçer Oğuzlar eski ananelerine bağlı kalarak İslam’ı yüzeysel bir şekilde benimsemişlerdir. Bunlardan bazıları çeşitli Bâtıni tarikatların mensubu olmuştur. Bâtıni tarikatlara giren Türkmenlerde bu âdet mensubiyet, bağlılık ve adanmışlık anlamıyla varlığını sürdürmüştür. Günümüzde ise İslam öncesi eski Türk inançlarının bir kalıntısı olarak, ko- runma amacıyla erkek çocuklara ve kamlık inancındaki Türk halklarında adanmış kurbanlara takılmaktadır. seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan KAYNAKÇA AÇA, Mehmet, (), “Halk Bilgisi Haberleri ve İnan Dergileri Bağla- mında Yılları Arası Halk Bilimi ve Halk Edebiyatı Araştırmala- rında Trabzon’un Yeri”, Karadeniz, S. 1, s. AFYONCU, Erhan, (), Yavuz’un Küpesi, İstanbul: Yeditepe Yayı- nevi. Ahmet Eflâkî, (), Âriflerin Menkıbeleri, II, (Çeviren: Tahsin Yazı- cı), İstanbul: Hürriyet Yayınları. ALP, Sedat, (), “Hitit Metinlerinde «Lituus» ve «Kupe», Belleten, C. XII, S. 46, s. ANOHIN, A.V., (), Altay Şamanlığına Ait Materyaller, (Çeviren- ler: Zekeriya Karadavut, Jannet Meyermanova), Konya: Kömen Yayınları. ARSLAN, Mehmet, (), “Osmanlı’da Bir Muhteşem Şenlik: Şehzade Sultan Mehmet’in (III. Mehmet) Sünnet Düğünü”, Türkler, C. 11, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. ARTUN, Erman, (), Türk Halkbilimi, Adana: Karahan Kitabevi. BAKIR, Abdulhalik, (), Ortaçağ Tarih ve Medeniyetine Dair Çe- viriler I, Ankara: Bizim Büro Basımevi. BARDAKÇI, Murat, (), “Büyükelçinin küpesinin geçmişinde Ya- vuz değil, Asyalı dervişler vardır”, Habertürk, 29 Ocak , http://www. seafoodplus.info nin-gecmisinde-yavuz-degil-asyali-dervisler-vardir BAŞAR, Zeki, (), Erzurum’da Tıbbi ve Mistik Folklor Araştırma- ları, Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınları. BONNEFOY, Yves, (), Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, C. I-II, (Yayına Hazırlayan: Levent Yılmaz), Ankara: Dost Kitabevi. Türk Tarihine Dair Yazılar BORİSENKO, Yu. vd. (), “XVIII-XIX Yüzyılda Yapılan Kazılara Göre Minusin Vadisi’ndeki Eski Türklere Ait Anıt Yapılar”, (Çeviren: Hüse- yin Polat), Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Der- gisi, S.4, s. CHAVANNES, Edouard, (), Çin Kaynaklarına Göre Batı Türkle- ri, (Çeviri: Mustafa Koç), İstanbul: Selenge Yayınevi. ÇORUHLU, Yaşar, (), Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, İstanbul: Ötüken Neşriyat. D’OHSSON, Abraham Konstantin, (), Moğol Tarihi, (Türkçesi: Bahadır Apaydın), İstanbul: Nesnel Yayınları. Dede Korkut Hikâyeleri, (), (Hazırlayan: Orhan Şaik Gökyay), İs- tanbul: Kabalcı Yayınları. DEMİRCİ, Kürşad-Burcu Falay, (), “Ana Hatlarıyla Hitit Dini”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, C. 20, S. 1, s. DİLEK, İbrahim, (), “Altay Türkleri Edebiyatı Tarihi”, Türkler, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. DURMUŞ, İlhami, (), İskitler (Sakalar), Anakara: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları. EBERHARD, Wolfram, (), “Çin Kaynaklarına Göre Orta ve Garbi Asya Halklarının Medeniyeti, Türkiyat Mecmuası, C. VII-VIII, s. EMECEN, M. Feridun, (), Yavuz Sultan Selim, İstanbul: Yitik Ha- zine Yayınları. EREN, Hasan, (), Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara: Bi- zim Büro Basım Evi. ERÖZ, Mehmet, (), Türkiye’de Alevîlik ve Bektâşîlik, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. ESİN, Emel, (), İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları. seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan ESİN, Emel, (), Türk Kozmolojisine Giriş, İstanbul: Kabalcı Yayı- nevi. Evliyâ Çelebi, (), Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahat- nâmesi, 4. Kitap, C. 1, (Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. EYUBOĞLU, İsmet Zeki, (), Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İs- tanbul: Sosyal Yayınları. Firdevsi, (), Şehname, I-IV, (Çeviren: Necati Lugal), İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları. GÖLPINARLI, Abdülbâki, (), Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İstanbul: Gerçek Yayınevi. Gregory Abû’l-Farac, (), Abû’l-Farac Tarihi, C. I-II, (Türkçeye Çe- viren: Ömer Rıza Doğrul), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. GÜLENSOY, Tuncer (), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcükle- rin Köken Bilgisi Sözlüğü, I, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Hoca Sadeddin Efendi, (), Tâcü’t-Tevârih, I-V, (Yalınlaştıran: İs- met Parmaksızoğlu), İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları. İbn Battûta, Ebû Abdullah Muhammed Tancî, (), İbn Battûta Se- yahatnamesi, II, (Çev. A. Sait Aykut), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. İbnü’l-Esîr, (), İslâm Tarihi El-Kâmil Fi’t-Târîh Tercümesi, C. III, (Çeviren: Ahmet Ağırakça), İstanbul: Gümüş Basımevi. İNAN, Abdülkadir, (), Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul: Kültür Ba- kanlığı Yayınları. İSKENDERZADE, Lale Avşar, (), “Göktürk Dönemi İnsan Figürlü Taş Anıtlar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 24, s. KALAFAT, Yaşar, (), Altaylar’dan Anadolu’ya Kamizm Şama- nizm, İstanbul: Yeditepe Yayınevi. Türk Tarihine Dair Yazılar Kâşgarlı Mahmûd, (), Divânü Lugâti’t-Türk, (Çeviri, uyarlama, düzenleme: Seçkin Erdi, Serap Tuğba Yurteser), İstanbul: Kabalcı Yayınevi. Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit, (), İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi Yayını. KOÇKUNOV, Aydarbek S., (), “Kırgız Halkı ve Geleneksel Kültür- leri”, Türkler, C. 19, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. Köprülüzade Mehmet Fuat, (), “Dede Korkut Kitabına Ait Notlar I Altın Küpeli Oğuz Beyleri”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, C. 1, S.1, s. KUŞÇU, Ayşe D. Erdem, (), “İlhanlı Devleti’nin Kuruluşu ve Mem- lûklerle İlk Teması”, Türkler, C. 8, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. LESSING, Ferdinand D., (), Moğolca-Türkçe Sözlük 2, (Çeviren: Günay Karaağaç), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Mesudî, (), Murûc Ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), (Arapçadan Çevi- ri ve Notlar D. Ahsen Batur), İstanbul: Selenge Yayınları. MOONJA, Kim, (), “A Study on the Assyrian Costume”, Journal of Fashion Business, Vol. 14, No: 3, s. Muhammed Şebankâreî, (), “Selçuklular”, (Çeviren: Ahmad Hesa- mipour), Tarih Okulu, S. IV, s. MUHTAR, Cemal, (), “Beşşâr b. Bürd”, Türkiye Diyanet Vakfı İs- lâm Ansiklopedisi, C. 6, İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, s. Naîmâ Mustafa Efendi, (), Naîmâ Târihi, C. III, (Çeviren: Zuhuri Danışman), İstanbul: Zuhuri Danışman Yayınevi. Nesevi, (), Celâlüttin Harezemşah, (Çeviren: Necip Asım), İstan- bul: Maarif Vekâleti Yayınları. Neşrî, (), Kitâb-ı Cihan-nümâ Neşrî Tarihi, C. II, (Hazırlayanlar: Faik Reşit Unat-Mehmed A. Köymen), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. seafoodplus.info Üçler Bulduk'a Armağan Nizâmü’l-Mülk, (), Siyâset-Nâme, (Hazırlayan: Mehmet Altay Köymen), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. OCAK, Ahmet Yaşar, (), Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyıllar), An- kara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Oruç Bey, (), Osmanlı Tarihi (), (Sadeleştiren: Necdet Öztürk), İstanbul: Çamlıca Yayınları. ÖGEL, Bahaeddin, (), İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, An- kara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. ÖGEL, Bahaeddin, (), Türk Kültür Tarihine Giriş, C. V, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. ÖRNEK, Sedat Veyis, (), Türk Halkbilimi, Ankara: Kültür Bakan- lığı Yayınları. ÖZER, Yusuf Ziya, (), Mısır Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Peçevi İbrahim Efendi, (), Peçevi Tarihi, I, (Hazırlayan: Bekir Sıtkı Baykal), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. RADLOFF, Wilhelm, (), Türklük ve Şamanlık, (Türkçesi: A. Te- mir, T. Andaç, N. Uğurlu), İstanbul: Örgün Yayınevi. Reşîdü’d-dîn Fazlullah, (), Cami’ü’t-Tevârih Selçuklu Devleti, (Çevirenler: Erkan Göksu, H.Hüseyin Güneş), İstanbul: Selenge Yayınları. SÜMER, Faruk, (), “Eski Türk Erkeklerinde Kıyafet ve Küpe Takma Âdetlerine Dair Notlar”, Türk Yurdu, Sayı: , s. – SÜMER, Faruk, (), Kara Koyunlular, C. I, Ankara: Türk Tarih Ku- rumu Yayınları. SÜSLÜ, Özden, (), “Tasvirlere Göre Anadolu Selçuklularında Gi- yim ve Kuşam”, Türkler, C. 7, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. TAŞAĞIL, Ahmet, (), Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Türk Tarihine Dair Yazılar TEZCAN, Mehmet, (), “Orta Asya’da ve Oğuz Türklerinde Küpe Takma Geleneğinde İndo-İran Kültürü Tesirleri”, Beden Kitabı, (Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Aylin Koç), İstanbul: Kitabevi Yayınları, s. TEZCAN, Mehmet, () “Turkmenia’da Hüküm Süren Önemli Bir Kabile Olarak Sakaların (A)Parni Boyu ve Bunun, İran’ın Kuzey-Doğu Böl- gesi Horasan’daki Apar Bölgesi ile Alâkası”, Cedrus, Volume: II, s. ULUDAĞ, Süleyman, (), “Câmiyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.7, İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, s. ULUDAĞ, Süleyman, (), “Mücerred”, Türkiye Diyanet Vakfı İs- lâm Ansiklopedisi, C, İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, s. USEEV, Nurdin, (), “Yenisey Yazıtlarındaki Erkek Kişi Adlarında Geçen Kelimelere Göre Eski Türk Erkeği”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, S. 4/1, s. UZEL, Nezih, (), “Küpeli Yavuz’a Sakın İnanmayın”, Tombak, S. 33, s. VAMBERY, Arminius, (), History of Bokhara, London: Henry S. King & Co. YAKUBOVSKIY, A. Yu., (), Altın Ordu ve Çöküşü, (Çeviren: Ha- san Eren), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. YAZICI, Tahsin, (), “Haydariyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 17, İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, s. YILMAZ, Anıl, (), “Çuy Bölgesinde Bulunmuş Göktürk Dönemine Ait İki Heykeli Yeniden Değerlendirmek”, Manas Üniversitesi Sosyal Bi- limler Dergisi, S. 18, s.

 

Tek küpe hangi kulağa takılır?

Küpe son dönemlerde sadece kızlar tarafından değil erkekler tarafından da takılan bir aksesuar olmaktadır. Giyilen her kıyafete hoş bir görünüm de katmaktadır. Küpe iki kulağa takıldığı gibi tek kulağa da takılabilmektedir. Tek kulağa takılan küpe kişiler tarafından farklı bir tarz ve moda haline gelmiştir. Tek küpe hangi kulağa takılır?

 

 Tek Küpe Hangi Kulağa Takılır?

 

 Son zamanlarım modası haline gelmiş ve erkeklerinde takmaya başladığı küpe iki kulak yerine tek bir kulağa da takılabilmektedir. Kişiler tarafından küpenin hangi kulağa tek takılacağı merak edilen soru haline gelmiştir. Erkekler ve kadınlar arasında moda haline gelen küpe genel olarak sol kulağa tek takılmaktadır. Özellikle erkekler sol kulaklarına küpe takmakta ve kendi tarzlarını oluşturmaktadırlar. Fakat küpe sadece sol tarafa değil sağ tarafa da tek başına takılabilmektedir.

Geleneksel olarak bir kulağa takılan küpeler sol kulağa takılır, ancak bu kültüre, modaya veya kişisel tercihe göre değişir.

Batı kültürlerinde erkeklerin sol kulağa bir küpe takması, kadınların ise her iki kulağa da tek küpe takması yaygındır.

Hindistan gibi diğer kültürlerde, erkekler tipik olarak sağ kulağa bir küpe taktığı için bunun tersi doğrudur.

Bazı insanlar bir moda ifadesi olarak, bireyselliklerinin bir sembolü olarak veya kişisel tarzlarını ifade etmenin bir yolu olarak tek kulağa küpe takabilirler. Nihayetinde, bu kişisel bir tercih meselesidir ve tek bir küpe takmak söz konusu olduğunda katı ve katı kurallar yoktur.

Bazı kültürlerin ve işyerlerinin mücevher söz konusu olduğunda belirli kıyafet kuralları ve beklentileri olabileceğini not etmek önemlidir, bu nedenle bir karar vermeden önce bu tür yönergelerin farkında olmak her zaman en iyisidir.

 

 Erkeklerde Küpe Hangi Kulağa Takılır?

 

 Erkeklerde tek küpe hangi kulağa takılır?

  Kadınlar dışında erkeklerde de aksesuar olarak küpe kullanılmaktadır. Bilindiği üzere erkekler sol kulaklarına küpe takmaktadır. Fakat erkeklerde kadınlar gibi her iki kulağına ya da sol taraf yerine sağ kulağına küpe takabilmektedir. Küpe net olarak şu kulağa takılır şeklinde bir kaide bulunmamaktadır. Erkekler kıyafet ve kendi tarzlarına uygun olarak küpe takmaktadır. Aksesuar kişiyi yansıtmakta ve kişiye farklı bir hava katmaktadır. Son dönemlerde moda haline gelen küpe hem sol kulakta hem de sağ kulakta tercih edilebilir.

tek küpe kullanımı

 

 Kadınlarda Küpe Hangi Kulağa Takılır?
 

    Kadınlarda tek küpe hangi kulağa takılır?

   İlk kadınlar tarafından aksesuar olarak kullanılan küpe erkekler tarafından da popüler olmaktadır. Sıklıkla tercih edilen ve hemen hemen her kombin ile kullanılan küpe son dönemlerin modası haline gelmektedir. Son dönemlerde &#;&#;&#;&#;moda &#;olan küpe erkeklerde olduğu gibi kadınlar tarafından da sağ kulak ve sol kulak olarak ayırt edilmemektedir. Kadınlarda sol veya sağ kulaklarına kendi istedikleri gibi takabilmektedirler.

 

Tek küpe hangi kulağa takılır?

 Küpe Neden Tek Kulağa Takılır?

 

 Hem erkekler hem de kadınlar tarafından sıklıkla tercih edilen aksesuarlardan biri küpedir. Küpe hem spor kıyafet hem de diğer kombinler için uygun olup erkeklerinde kullanabileceği aksesuardır. Tek küpe hangi kulağa takılır? Küpe iki kulağa da takılabileceği gibi tek bir kulağa da takılabilmektedir. Hem kadın hem de erkekler için moda haline gelen küpe bireyin kendi tarzlarını ortaya koymalarına fayda sağlamaktadır. Kişiler tarafından merak edilen bir diğer soru ise küpe neden tek kulağa takılır? 

Golf seyahat çantası nasıl seçilir makalemizi de okuyunuz.

Bireyin kendi tarzını yansıtması için

Kıyafete farklı bir hava katmak için

Hoş bir görüntü ortaya koyduğu için tek küpe kulağa takılmaktadır.

&#;&#;&#;&#;&#;İkili küpeler de tek bir kulağa takılabilmektedir. Fakat son dönemlerde popüler hale gelen tek kulağa küpe takılması ile tekli küpeler üretilmektedir. Hem farklı tarzda hem de farklı renklerde üretilen bu küpeler kombin ve her bireyin tarzına uygun olarak satışa sunulmaktadır. Kadınlar ve erkekler tarafından aksesuar olarak kullanılan küpe hem sol kulak hem de sağ kulak olarak iki kulağa da ayırt etmeksizin tekli bir biçimde takılabilmektedir. Tek küpe hangi kulağa takılır? Sizce cevabı nedir?

vurduruyodur.

5 sene içinde küpesini çıkaracak erkektir. uzun araştırmalarım gösteriyor ki küpenin ömrü bence bir erkekte 5 sene. hevesinin bitmesi mi dersiniz, üşenmek mi dersiniz bilmem ama o küpe çıkar arkadaş. azalarak biter, her gün takılmaz özel günlerde takılır sonra o da biter. böyle kelli felli 60 yaşında küpeli amcalar görürsünüz bence onlar da en fazla 5 sene önce küpe takmaya başlamışlardır.

adam gibi yolunda giderken durduk yere sataşıldığında laf atanın burnunu kırabilen insandır. ben değil arkadaşım. küpe olması kişinin laf kaldırabilir bi kişilik olduğunu göstermeyebilir yani.

tek kulağındaki tek küpeyle yetinmeyip öteki kulağının da en az iki küpe taşıması gerektiğine inanan şahsiyet de olabilir; olmayabilir de.

genelleme yapacaksak illâ kuvvetle muhtemel sadece ya da önce sol kulağını deldirmiş olan erkektir*. ne de olsa stereotipleri de kendimiz yaratıp, cinsiyet rollerini de biz belirliyoruz değil mi?

(bkz: sağ kulağa küpe takmak)

hoştur lakin genelde boştur.
tanıştığım küpeli erkekler ve yaptığım gözlemler doğrultusunda -buna çevremdekilerin gözlemleri de dahil- küpe takan erkeklerin genelde boş kafa, savsak oldukları kanaatine vardım. yanılmıyorum zira öyle. kızlar gibi daha ne kadar dikkat çekici ve süslü oluruz mantığıyla, kasalarını süslemeye vakit harcadıklarından mütevellit beyin geliştirmeye zannediyorum vakitleri kalmıyor. ha, aklı-fikri yerinde olup da küpe takana da can feda.

tek başına sağ kulakta daha güzel duran fakat herzman sol kulağa takılan olaydır. sağa takılmazmış. iki kulağada taktık problem kalktı.

kulağına küpe takan adamı taşlayıp,götümüze kazık sokanları alkışlayan bir toplumuz.
(bkz: can yücel)

(bkz: yakışıyor da kerataya)

seksi erkektir efendim.

(bkz: ben)

düt: tamam lan eksilemeyin çirkinim

küpe her erkeğe yakışmaz. birde abartıp iki kulağa da takmıyorlar mı, valla tiksiniyorum. küpe takacağım karizma görüneceğim diye kasmayın ne olur ya.

-oğlum kız mısın sen küpe takıyorsun?
+ama yavuz sultan selim de takıyordu.
-oğlum padişah mısın sen?
+?!?

bir tanıdık küçük oğluna sultan selim ismini koymuştu,yani yavuz sultan selim den seafoodplus.info yavuz sultan selim in küpe taktığını ve şimdilerde moda olan bu küpeli erkek modelini ilk başlatanın türk olduğundan falan bahsederken kadının suratı ekşidi ve 'yok canım daha neler' deyip bana inanmadığını gösteren hareketler eşliğinde yüzünü başka yöne çseafoodplus.info hala küpeli erkeklere karşı ne yapalım.

çok hoş erkektir.

tarz meselesidir.. her erkeğe yakışmaz ama yakıştığı ve küpenin kendisini inanılmaz derecede çekici kıldığı erkeklerde mevcuttur..

bazıları için çekici bazıları içinse itici bi aksesuar

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir