halıyla evlenen kadın / İngiltere'de 26 yaşındaki kadın halıyla evlendi

Halıyla Evlenen Kadın

halıyla evlenen kadın

Contents:
  • Dünya, İngiltere’de halı ile evlenen ilginç kadını konuşuyor! “Onsuz bir hayat düşünemiyorum!”
  • Birleşik Krallık'ta hemşireliğin tarihi - Vikipedi
  • 'Çocuk istismarı'
  • Dünya, İngiltere’de halı ile evlenen ilginç kadını konuşuyor! “Onsuz bir hayat düşünemiyorum!”

    Temel işlevleri, Birleşik Krallık'taki hemşirelerin, ebelerin ve sağlık ziyaretçilerinin kaydını tutmak, tescil ettirenlere rehberlik sağlamak ve profesyonel suistimal şikayetlerini ele almaktı. Aynı zamanda, Birleşik Krallık ülkelerinin her biri için Ulusal Kurullar oluşturulmuştur. Ana işlevleri, hemşirelik ve ebelik eğitim kurslarının kalitesini izlemek ve bu kurslarda öğrencilerin eğitim kayıtlarını tutmaktı. Diğer Ulusal Kurullar da kaldırıldı, ancak her ülkede işlevlerini devralacak yeni organlar oluşturuldu, örneğin İskoçya'daki NES gibi.

    İçeriğe atla Ad alanları Madde Tartışma. Görünüm Oku Düzenle Kaynağı değiştir Geçmişi gör. Sayfaya bağlantılar İlgili değişiklikler Özel sayfalar Kalıcı bağlantı Sayfa bilgisi Bu sayfayı kaynak göster Vikiveri ögesi. Bir kitap oluştur PDF olarak indir Basılmaya uygun görünüm. Diller Bu Vikipedi sürümündeki dil bağlantıları sayfanın en yukarısında, madde başlığının sağ tarafında yer alıyor. Yukarı gidin. Erişim tarihi: 24 Temmuz Londra: Heinemann.

    • flört Birleşik Krallık marşı sözleri!
    • The Millstone, Manchester - Restoran Yorumları - Tripadvisor;
    • Leicester Birleşik Krallık yalniz bayanlar.
    • Puanlar ve yorumlar.

    Royal British Nurses' Association. Erişim tarihi: 21 Şubat British Army Website.

    Erişim tarihi: 31 Ekim Scarlet Finders. Medicine Today and Tomorrow. Erişim tarihi: 7 Haziran Oxford Dictionary of National Biography İngilizce.

    Erişim tarihi: 11 Mayıs NHS History. The Guardian İngilizce. ISSN Erişim tarihi: 8 Ağustos BBC News İngilizce.

    Birleşik Krallık'ta hemşireliğin tarihi - Vikipedi

    Kategori : Konularına göre Birleşik Krallık tarihi Britanyalı hemşireler. Gizli kategoriler: Webarşiv şablonu wayback bağlantıları KB1 İngilizce kaynakları en İncelenmemiş çeviri içeren sayfalar. Odalar temizlenmedi, havlu, çamaşır veya sabun yoktu. Tuvalet ruloları değiştirilmedi. Şikayet, otel şikayetimi kabul etti ve hiç Ben ve eşim şimdi birkaç kez burada bulundular ve her zaman personel ve 'yerliler' tarafından kendilerini çok kötü hissetmek için yapıldılar. Karaoke, haftanın çoğu gecesi Manchester için harika, ancak modası geçmiş kalabalığı arka arkaya 12 kez seranad eden aynı adam, bir şarkı ve bir şeyler Bir yerde sade bir şekilde garip ve NQ başka bir yere veya sadece Manchester herhangi bir yerinde olacak tavsiye ederim.

    Manchester'a kötü bir ün kazandırır. Güzel pub. Fiyatlar iyi ve sahipleri ve çalışanları da çok güzel. Barın karakteri var ve içeri girip bir içki içmeye ya da ikisine de girmeye değer. Manchester pub en iyisi. Canlı eylemler her gün Bazen karaoke var. Bar personeli muhteşem! Kuzey Mahallesi için makul fiyatlı içecekler. Uçak Biletleri Restoranlar Yapılacak Şeyler.

    ipuj, aqopeq, ihanak

    Ana içeriğe atla. Gelen Kutusu. Gezi güncellemeleri almak ve diğer gezginlere mesaj göndermek için oturum açın. The Millstone, Manchester. Manchester bölgesindeki tüm restoranlara bakın. The Millstone Doğrulanmadı.

    'Çocuk istismarı'

    Tüm fotoğraflar Puanlar ve yorumlar 3,5 yorum. Bar - içerisinde Restoranlar - 1. Manchester Arena noktasına 0,7 km mesafede. Web sitesi. Ancak bu olaylar bakanlık görevini devralmadan önce yaşandı ve bitti. Bugüne kadar bakan olarak aldığım kararlar üzerinde de hiç bir etkisi olmadı" diye konuştu. BBC siyaset editörü Laura Kuenssberg, Kültür Bakanı Whittingdale ile ilgili tartışmaların yaşadığı ilişkidense basından sorumlu kabine üyesi olması üzerinde yoğunlaştığını hatırlatıyor ve "Şahsi hayatına dair bir hikaye bulan gazeteleri denetliyor olması kuşku yaratıyor" diyor.

    Eylül 'e kadar muhalefetteki İşçi Partisi'nin Kültür Bakanlığı'ndan sorumlu üyesi olarak görev yapan Chris Bryant, "Öyle anlaşılıyor ki bunca zaman basın kuruluşları bu olayı Bakan Whittingdale üzerinde Demokles'in kılıcı gibi tutmuş" diyor. Bryant,Bakan Whittingdale'in bu olayı öğrenir öğrenmez tüm basın denetim görevlerini bir başka bakan devretmiş olması gerektiğini de savunuyor.

    İngiltere Kültür Bakanı: Seks işçisiyle ilişkim oldu ama işimi etkilemedi. Haberin başlığını atlayın ve okumaya devam edin. BM: İngiltere'nin sığınmacıları Ruanda'ya gönderme planı uluslararası hukuka aykırı.

    Aldığı halıyı çok sevdiğini sık sık dile getiren kadına arkadaşları, "halıyı çok sevdiysen onunla evlenebilirsin" diye şaka yaptı. Arkadaşlarının sadece eğlenmek için söylediği bu sözü, 27 yaşındaki kadın ciddiye aldı ve halıyla evlenmeye karar verdi. Halının üzerine her zaman basmayacağının sözünü veren genç kadın, "Ona göz kulak olmak için çok zaman harcıyorum. Onu temizlemek ve her zaman en iyi şekilde görünmesini sağlamak için uğraşıyorum.

    Ve halıyı her gün birkaç kez süpürüyorum.

    Henry J. Van Lennep’in Oriental Albümü’nde Doğulu Kadın Portreleri Doç. Dr. Hasan AYDIN Ondokuzmayıs Üniversitesi / Samsun Dr. Ayşegül KUŞ Ondokuzmayıs Üniversitesi / Samsun Giriş Batı’nın Doğu’ya ilgisine tarihsel olarak bakıldığında, köklerinin Antik Yunan’a değin uzandığı ve zaman içerisinde, tarihsel koşullar ve bağlamlara göre değişim ve dönüşüm gösterdiğini söylemek mümkündür.1 Sözgelimi, Antik Yunan’ın Doğu’ya ilgisi çift yönlüdür: Bu ilgi, bir yandan Doğu’nun bilgeliğine yönelirken, diğer yandan Doğu üzerinde siyasal-hegomonik hâkimiyeti hedefler. Thales, Anaksimandros, Platon gibi filozoflar, Sümer, Babil ve Mısır bilimine ilgi gösterirken2, Büyük İskender’in, Doğu üzerinde hâkimiyet kurmaya yöneldiği görülür.3 Aynı ilgi ortaçağlarda da devam eder. Bu bağlamda, Batı Hıristiyan dünyasının, XI-XIV. yüzyıllar arasında hem Doğu’nun bilimsel- felsefi bilgi birikimiyle ilgilendiği, onu aktarmaya yöneldiği4, hem de Haçlı Seferleriyle, sapkın olarak nitelediği Doğu’nun ekonomik zenginliklerine göz diktiği ve Doğu üzerinde siyasal hâkimiyet kurmaya yöneldiği gözlenir.5 Ortaçağlar boyunca bu hâkimiyet, genel olarak din savaşları/Haçlı seferleri maskesi arkasında gizlenmiş gibidir. Batı’nın Aydınlanma ve Sanayi Devrimi sonrası Doğu’ya ilgisinde büyük bir paradigmal dönüşüm ya da Faucoult’cu söylemle büyük bir epistemik kopuş/kırılma6 yaşanır. Bu paradigmal dönüşümün ya da epistemik kopuşun/kırılmanın temelinde, Batı’nın modern bilim ve teknolojiyi inşa etmesiyle, Doğu karşısında zafer kazanması, bilgeliğin ve teknolojinin kaynağı konumuna geçmesi, sanayi üretimi temelinde yeni kapitalist bir toplum inşa etmesi yatmaktadır. Bilgi ve teknolojinin üreticisi haline gelen kapitalist Batı, bu yeni paradigma ve epistemeyele Doğu’ya yöneldiğinde, iki şey görmeye başlamıştır: İlki, hammadde kaynağı, ikincisi ise küçümseme ve geri kalmışlık sorunudur.7 Batı, Aydınlanma ve Sanayi Devrimi’nden sonra, Doğuya her yöneldiğinde, geri kalmış olana yönelme, onu modernize etme, ona insan hakları ve demokrasi götürme maskesi altında, Doğu’nun hammadde kaynaklarını, kendi üretim sürecinin aracı ya da nesnesi kılmaya çalışmıştır. Doğu’ya olan bu yönelim, yüzyıllarda kurulan antropoloji, karşılaştırmalı dilbilim, karşılaştırmalı dinbilim, sosyoloji gibi disiplinler kanalıyla, eskiden beri gizemli olarak nitelenen Doğu’ya yönelik bilimsel merakı da kamçılamıştır. Bu bilimler aracılığıyla üretilen Doğu imgesi, E. Said’in gösterdiği gibi,8 her ne kadar oryantalist bakış açısını içerse de, Doğu ile ilgili ilk bilimsel verilerin oluşumuna da kaynaklık etmiştir. Kuşkusuz, bu bilimler, özellikle antropoloji Batı’da oluşan Doğu imgesinin temelini teşkil eder. Bu bilimler kanalıyla, artık Doğu’nun her yönü bilimsel araştırmanın nesnesi haline dönüşmüştür. Aydınlanma ve Sanayi devrimi sonrası yaşanan süreçte, Doğu’nun en büyük gücünü temsil eden, ancak bilimsel ve sanayi devrimini ıskalaması yüzünden Batı karşısında geri kalan Osmanlı halkları ve toprakları önemli bir ilgi merkezi haline gelmiştir. Özellikle Osmanlı topraklarının genişliği, çok 1 Thierry Hentsch, Hayali Doğu, çev.: Aysel Bora, Metis Yayınları, İstanbul , s. 17 vd. 2 Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi (Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi), C. I, İBÜ Yayınları, İstanbul , s. 21 vd. 3 Sunar Doğaner, “Büyük İskender: Coğrafyacı Bir Savaşçı Kral”, Türk Coğrafya Dergisi, S. 48, İstanbul , s. 4 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devrinde Tercümenin Rolü, TİB Yayınları, İstanbul , s. vd; Thierry Hentsch, Hayali Doğu, s. 64 vd. 5 Thierry Hentsch, Hayali Doğu, s. 50 vd. 6 M. Foucault, Kelimeler ve Şeyler (İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi), çev.: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınlar, Ankara , s. vd. 7 Thierry Hentsch, Hayali Doğu, s. vd. 8 E. Said, Şarkiyatçılık, çev.. Berna Ülner, Metis Yayınları, İstanbul , s. 7 vd. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın etmektedir Türkiye’deki faaliyetlerinden sonra ’de Suriye ve Filistin’e de giden Lennep, oradaki gözlemlerini, Bible Land, Their Modern Customs and Manners Illustrative of Scripture (Açıklayıcı Metinlerle Kutsal Kitap Ülkeleri, Modern Örf ve Adetleri) adlı yapıtıyla ortaya koymuştur. Bu sırada ikinci eşini de yitirmiş, ABD’ye dönerek üçüncü evliliğini yapmıştır Onun Anadolu kadınlarına yönelik ilgisinin öznel zemininde, yitirdiği eşlerine dönük özlemleri yatıyor denilebilir. Onun üçüncü eşinin babası, İsaac Bird de Suriye’de misyonerlik görevinde bulunmuş birisidir. yılında tekrar Türkiye’ye dönen Lennep, Tokat’ta bir misyonerlik merkezi ile bir ilahiyat okulu kurmuştur. Burada görev yaparken elde ettiği gözlemlerini, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor (Anadolu’nun Az Tanınan Bölümlerinde seyahat) adlı kitabında yılında yayınlamıştır. Ayrıca bu yapıtta, kendisi tarafından çizilen resimlere de yer vermiştir. yılında Tokat’tan ayrılıp ABD’ye dönen seyyah, de tekrar Türkiye’ye gelmiş, yılına değin dinsel görevler yapmıştır O, ’deNewyork’ta basılan ve Yakındoğu tip ve giysilerini renkli resimlerle sunan Oriental Album (Doğu Albümü) adlı yapıtını, Batı’ya Türkiye’de gördüğü halkların biçimsel ve folklorik özelliklerini tanıtmak için kaleme almıştır. O, Asya Türkiye’sindeki manzaralar ve insanların yaşamından karakalem ve fırçayla yapılmış resimlerin, ‘aslına uygun ve gerçek olduklarını’ iddia etmektedir Kitabın ve resim albümünün amacını ise şöyle betimlemektedir: “Amaç, halkı oluşturan, yan yana yaşayan, ama yine de ayrı, yaşamları çağlar boyunca birbirine hiç karışmaksızın sürüp giden çeşitli ve farklı milletleri yakından tanımaktır.”18 Bu bakımdan Oriental Album/Doğu Albümü adlı yapıt, giriş kısmındaki kapak resmini bir kenara bırakırsak, Lennep’in Doğulu insanlara yönelik 20 karakalem çizimini içermesi ve Anadolu’da yaşayan farklı etnik grupların folklorik ve kültürel özelliklerini tanıtması bakımından ayrı bir öneme sahiptir İnsanları folklorik elbiseleri içinde betimleyen bu resimlerin yarısı kadın yarısı da erkeklerden oluşmaktadır. Kadın çizimlerine bakıldığında, otantik elbiseleri içerisinde resmedilen dört Ermeni, 3 Türk (bu kadınlardan birisi Çerkez kökenlidir ve Saray haremindedir), 1 Yahudi, 1 Çingene kadını ile bir de Dürzi kız resmini içerdiği görülür Lennep’in ilgisinin daha çok Ermeni ve Türk kadınları üzerinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. O resimlerle yetinmemekte, aynı zamanda, Ermeni, Türk, Çingene, Dürzi, Yahudi ve Çerkez kadınlarının hem giyim tarzlarını hem de günlük yaşamlarını ve çeşitli seremonilerini betimlemeye yönelmektedir. Bu haliyle Orietal Album/Doğu Albümü adlı yapıt, adeta bir tür kültür antropolojisi metnine dönüşmektedir. Lennep’in söz konusu yapıtta insanları, özellikle kadınları ve sosyal yaşamlarını betimlerken, yer yer etnik kökenlerine yer yer de dinsel inançlarına göre tasnif ettiğini söylemek gerekir Bu tasnif, büyük ölçüde, onun dinsel ve etnik ilgisinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. O, bununla da yetinmemekte, çeşitli sosyal katmanlardaki kadına, bir diğer deyişle sosyal sınıfı bakımından da kadına ilgi duymakta, her sosyal sınıfı ayrı ayrı betimlemeye yönelmektedir Bu yönüyle bir sosyolog tavrıyla gözlemlerde bulunduğu ileri sürülebilir. O gözlemlerinin keskinliğini ve doğruyu yansıttığını belgelemek için kendi biyografisine gönderme yaparak şöyle der: “Bu çalışmanın açıklama bölümünde, bugüne kadar Türkiye hakkında yazılmış olan her şeyi göz ardı etmeye ve kendi kişisel gözlemlerimizin sonuçları içinde kalmaya çalıştık. Yerimiz, pek çok önemli konuya çok az değinebilmenin ötesinde bir şey yapmamıza izin vermedi; yine de bu sayfalardaki bilgilerin Doğulu kişiliği ve sosyal yapısına önemli ölçüde ışık tutacağına inanılmaktadır. İnanıyoruz ki örneğimiz, diğerlerini de aynı ve benzeri alanlara yöneltecektir. Bununla birlikte, o halkın arasında uzun süre kalmak, çocukluktan beri Doğu dillerinin pek çoğunu yakından tanımak, din öğretmeni olmak, karşılıksız tıbbi yardım ve ilaç dağıtmak gibi nedenlerle, toplumun yapısı açısından, bizim sahip olduğumuz, halkın bütün sınıflarına erişebilmek imkânlarına sahip olmayı, bu araştırıcılardan pek azı umabilir.”23 14 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 15 Pars Tuğlacı, Henry John Van Lennep, s. 16 Pars Tuğlacı, Henry John Van Lennep, s. 17 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 18 H. J. Van Lennep, Oriental Album, 19 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 11 vd. 20 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 11 vd. 21 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 13 vd. 22 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 13 vd. 23 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın etmektedir Türkiye’deki faaliyetlerinden sonra ’de Suriye ve Filistin’e de giden Lennep, oradaki gözlemlerini, Bible Land, Their Modern Customs and Manners Illustrative of Scripture (Açıklayıcı Metinlerle Kutsal Kitap Ülkeleri, Modern Örf ve Adetleri) adlı yapıtıyla ortaya koymuştur. Bu sırada ikinci eşini de yitirmiş, ABD’ye dönerek üçüncü evliliğini yapmıştır Onun Anadolu kadınlarına yönelik ilgisinin öznel zemininde, yitirdiği eşlerine dönük özlemleri yatıyor denilebilir. Onun üçüncü eşinin babası, İsaac Bird de Suriye’de misyonerlik görevinde bulunmuş birisidir. yılında tekrar Türkiye’ye dönen Lennep, Tokat’ta bir misyonerlik merkezi ile bir ilahiyat okulu kurmuştur. Burada görev yaparken elde ettiği gözlemlerini, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor (Anadolu’nun Az Tanınan Bölümlerinde seyahat) adlı kitabında yılında yayınlamıştır. Ayrıca bu yapıtta, kendisi tarafından çizilen resimlere de yer vermiştir. yılında Tokat’tan ayrılıp ABD’ye dönen seyyah, de tekrar Türkiye’ye gelmiş, yılına değin dinsel görevler yapmıştır O, ’deNewyork’ta basılan ve Yakındoğu tip ve giysilerini renkli resimlerle sunan Oriental Album (Doğu Albümü) adlı yapıtını, Batı’ya Türkiye’de gördüğü halkların biçimsel ve folklorik özelliklerini tanıtmak için kaleme almıştır. O, Asya Türkiye’sindeki manzaralar ve insanların yaşamından karakalem ve fırçayla yapılmış resimlerin, ‘aslına uygun ve gerçek olduklarını’ iddia etmektedir Kitabın ve resim albümünün amacını ise şöyle betimlemektedir: “Amaç, halkı oluşturan, yan yana yaşayan, ama yine de ayrı, yaşamları çağlar boyunca birbirine hiç karışmaksızın sürüp giden çeşitli ve farklı milletleri yakından tanımaktır.”18 Bu bakımdan Oriental Album/Doğu Albümü adlı yapıt, giriş kısmındaki kapak resmini bir kenara bırakırsak, Lennep’in Doğulu insanlara yönelik 20 karakalem çizimini içermesi ve Anadolu’da yaşayan farklı etnik grupların folklorik ve kültürel özelliklerini tanıtması bakımından ayrı bir öneme sahiptir İnsanları folklorik elbiseleri içinde betimleyen bu resimlerin yarısı kadın yarısı da erkeklerden oluşmaktadır. Kadın çizimlerine bakıldığında, otantik elbiseleri içerisinde resmedilen dört Ermeni, 3 Türk (bu kadınlardan birisi Çerkez kökenlidir ve Saray haremindedir), 1 Yahudi, 1 Çingene kadını ile bir de Dürzi kız resmini içerdiği görülür Lennep’in ilgisinin daha çok Ermeni ve Türk kadınları üzerinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. O resimlerle yetinmemekte, aynı zamanda, Ermeni, Türk, Çingene, Dürzi, Yahudi ve Çerkez kadınlarının hem giyim tarzlarını hem de günlük yaşamlarını ve çeşitli seremonilerini betimlemeye yönelmektedir. Bu haliyle Orietal Album/Doğu Albümü adlı yapıt, adeta bir tür kültür antropolojisi metnine dönüşmektedir. Lennep’in söz konusu yapıtta insanları, özellikle kadınları ve sosyal yaşamlarını betimlerken, yer yer etnik kökenlerine yer yer de dinsel inançlarına göre tasnif ettiğini söylemek gerekir Bu tasnif, büyük ölçüde, onun dinsel ve etnik ilgisinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. O, bununla da yetinmemekte, çeşitli sosyal katmanlardaki kadına, bir diğer deyişle sosyal sınıfı bakımından da kadına ilgi duymakta, her sosyal sınıfı ayrı ayrı betimlemeye yönelmektedir Bu yönüyle bir sosyolog tavrıyla gözlemlerde bulunduğu ileri sürülebilir. O gözlemlerinin keskinliğini ve doğruyu yansıttığını belgelemek için kendi biyografisine gönderme yaparak şöyle der: “Bu çalışmanın açıklama bölümünde, bugüne kadar Türkiye hakkında yazılmış olan her şeyi göz ardı etmeye ve kendi kişisel gözlemlerimizin sonuçları içinde kalmaya çalıştık. Yerimiz, pek çok önemli konuya çok az değinebilmenin ötesinde bir şey yapmamıza izin vermedi; yine de bu sayfalardaki bilgilerin Doğulu kişiliği ve sosyal yapısına önemli ölçüde ışık tutacağına inanılmaktadır. İnanıyoruz ki örneğimiz, diğerlerini de aynı ve benzeri alanlara yöneltecektir. Bununla birlikte, o halkın arasında uzun süre kalmak, çocukluktan beri Doğu dillerinin pek çoğunu yakından tanımak, din öğretmeni olmak, karşılıksız tıbbi yardım ve ilaç dağıtmak gibi nedenlerle, toplumun yapısı açısından, bizim sahip olduğumuz, halkın bütün sınıflarına erişebilmek imkânlarına sahip olmayı, bu araştırıcılardan pek azı umabilir.”23 14 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 15 Pars Tuğlacı, Henry John Van Lennep, s. 16 Pars Tuğlacı, Henry John Van Lennep, s. 17 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 18 H. J. Van Lennep, Oriental Album, 19 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 11 vd. 20 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 11 vd. 21 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 13 vd. 22 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 13 vd. 23 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın Lennep, Türkiye’de yaşayan halkların hemen hepsine ilgi duyduğunu söylese de, yapıtına melez, yani Avrupalılaşmış veya Batılılaşmış Doğulunun hiçbir örneğinin alınmadığını ileri sürmektedir. Ona göre, politik güdüler, farklı olma isteği veya Avrupa uygarlığının dış görünüşüne, kıyafetlerine duyulan sebepsiz ve yanlış hayranlık nedeniyle, pek çok Doğulu, özellikle sahillerde yaşayanlar ile Türkiye’nin becerikli memurları, Avrupa’ya benzeyen bir giyim tarzını benimsemişlerdir. O, Batı ile Doğu zemini arasında duran ve belli bir niteliği bulunmayan bu melez kültürün, Doğu ile ilgisinin olmadığına ve onu yansıtmadığına inanmaktadır. Bu nedenle onları Oriental Album’e almadığını söylemektedir Anlaşıldığı kadarıyla onun betimlemeyi ve resimlemeyi istediği Doğu, felsefi bir söylemle ‘kendinde Doğu’dur’; ‘Doğu otantikliğidir’, ‘özgün olan Doğu’dur.’ Oriental Albüm’de Türk-Müslüman Kadını: Lennep, Oriental Albüm’de 3 Türk kadın resmine yer vermektedir; ilk resimde Türk kadınlarla bir Ermeni kadın yan yanadır; Ermeni kadının yüzü açıkken Türk kadınlarının yüzü peçelidir İkinci resim, soylu/saraylı Türk kadınını yüzü açık olarak evde, bir erkek ona çiçek sunarken resmetmektedir Üçüncü resim, orta tabakadan bir Türk hanımını, yanında çocuğu ile birlikte ve yine peçesiz olarak sunmaktadır Türk kadınına ilişkin tüm bu çizimler, farklı sosyal tabakaya mensup Türk kadınını otantik giysisi içinde göstermeye çalışmaktadır. Lennep, sadece resimlere yer vermekle yetinmemekte, Türk kadınının sosyal yaşamının tam bir sözel resmini de sunmaya çalışmaktadır. Ona göre, soylu olmayan Türk kadını, sıbyan mektebi dışında eğitim almaz. Her kasabada ve köyde sıbyan mektebi vardır ve bunların öğretmenleri, imamlar ve mollalardır. Her erkek çocuk ve kızların da pek çoğu sekiz veya on yaşına kadar bu okullara gider, her iki sınıf serbestçe bir arada eğitim-öğretim görür. Genel eğitim bu yaşlarda sona erer, kızlar bundan sonra okula gitmezler. Bu okullarda, ibadet etmek için gerekli olan şeyler öğretilir Dini eğitimin temeli olan Kuran Türkçeye çevrilmemiştir; çünkü Türkler onun hiçbir dile çevrilemeyeceğine inanırlar. Lennep, Mısırda bir çevirinin yapıldığını, ama Sultan tarafından yasaklandığını söyler. O, bu çeviri yasağını da, Kuran’ın herkes tarafından anlaşılmasının aydın sınıfın işine gelmemesine bağlar Yine eğitimde Türkçe’nin kullanılmamasını, Türk dilinin gelişimini engellediğini söyler. Ona göre her aşamadaki eğitim, yalnızca Arapça dilinde yapılır ve konuşulan Türkçe’nin öğrenimi yapılacak kadar değerli olmadığı düşünülür. Bu yüzden Lennep, Türkçe olarak Türk diliyle ilgili ne bir dil bilgisi kitabı ne de sözlük basılmıştır, der Kadın sıbyan mektebinin ardından, çok uzun bir zaman geçmeden evlendirilir. Lennep, kızlar için genelde evlenme yaşının, on dört ile on beş yaş olduğunu söyler. Ancak çoğu on iki yaşlarında hatta daha da önce nikâhlanırlar; ancak zifaf, ergenlik çağına ertelenir O, bu genç yaşta evlilik olayıyla ilgili bir başka gözlemini daha aktarır: “Damat ne kadar büyükse, gelinin de o kadar küçük olmasına Müslümanlar arasında (sık) rastlanır. Yetmiş yaşında iken on iki yaşında bir kızla evlenen bir adam tanımıştık. Bununla birlikte bunlar çoğu kez parayla satın alınan cariyelerdir ve ancak çocuk doğurduktan sonra eş olurlar.”32 Lennep, genç bir kadın yirmi yaşına gelip de hala evlenmediyse, bütün yaşamını yalnız geçireceğine, yani evde kaldığına hükmedildiğini söyler O, bu bağlamda kız isteme ve evlilik törenlerine de değinir. Ona göre, Müslüman kız ve erkekler bir birini görmeden, görücü usulüyle evlendirilirler. Anne-baba çocuğunun kiminle evleneceğine karar verir; erkek tarafından kadınlar, kızı önce görmeye giderler; beğenirler ve olumlu yanıt alırlarsa, bu sefer erkek tarafı toplanarak kızı istemeye giderler. Kıza isteği, sorulmaz, sadece kimin istediği iletilir. Kızın anne-babası münasip görülerse, söz kesilir ve nişan yapılır. Düğünler, eğer zengin aile söz konusuysa, günlerce sürer; bol yemekli, çalgılı düğünler yapılır. Erkek damat tıraşı olur; kadınlar hamama giderler. Düğün için herkes süslenir ve özel elbiseler 24 H. J. Van Lennep,Oriental Album, s. 25 H. J. Van Lennep,Oriental Album, s. 26 H. J. Van Lennep,Oriental Album, s. 27 H. J. Van Lennep,Oriental Album, s. 28 H. J. Van Lennep,Oriental Album, s. 29 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 30 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 31 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 32 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 33 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın giyerler Davis de Osmanlı toplumunda evliliğin görücü usulü gerçekleştiğini ve görücülük vazifesini ise damat adayının annesi, akrabası, aile dostu yahut bu işi adet hakine getirmiş kişilerin yaptığını belirtirLennep’e göre, Türklerde aristokratik bir tutum yoktur; tek ayrım servettir. Çoğunluğun gözünde daha dün bir aşçı ya da uşak olarak çalışan bir adam, mal sahibi olmakla, yıllardır nesilden nesile intikal etmiş bir mülkün sahibi ile eşit duruma gelir. Dolayısıyla evliliklerde soyluluk değil, servet önemli rol oynar Ona göre, evlilik töreninin kutlanmasından önce gelinin çeyizi damadın evine taşınır. Türkler arasında çeyiz taşınması, son derece gösterişli bir şekilde yapılır ve törenin en önemli bölümlerinden birisini oluşturur. Çeyizler, boyunlarına çanlar asılmış ve süslenmiş at ve eşeklerle yapılır. Sokaklarda bir konvoy ve müzik eşliğinde geçilir ve tarafların erkek akrabaları ve dostları konvoyun yanında yürürler O, gelinin başı ve çehresinin çiçeklerle süslendiğini belirtir ve Türk gelinlerinin peçe takmadıklarını ve yüzlerini bal sürülerek yapışkan hale getirilmiş koyu renk ipek parçaları ve altınla örtüldüğünü söyler Ona göre, tören boyunca gelinin, yüzü örtülüdür; onu sadece damat açabilir. Gelin düğün boyunca ayakta durur; çok gerekli bir şey olmadıkça asla konuşmaz. Duvara dayanabilir, fakat konuklar özel olarak rica etmedikleri sürece oturmaz. Yemek yemek için bile peçesini çıkarmaz; aziz bir çocuk gibi peçesinin altından beslenmek zorundadır Buna karşı damat, pozisyonları ve etnik kökenleri ne olursa olsun, rastladığı her erkek ver kadının elini öpmek zorundadır Lennep, Türklerde evlilik törenlerinde imamın kısmi bir rolü bulunmakla birlikte, hiçbir dini ayin yapılmadığını söyler. Düğün töreninden sonra, molla veya imam gelinin evine gider ve tanıklar huzurunda ona, adını söylediği adamı kocalığa kabul edip etmediğini sorar. Evlenen kadın ve erkek evlenmeden önce, çoğu kez birbirini hiç görmemiştir. Kızın olumlu cevabı üzerine imam kısa bir dua okur ve gelin bazı arkadaşlarıyla birlikte bir tahterevalliye bindirilir ve nişanlısının evine götürülür. Gelin evine götürüldükten sonra evlilik törenini tamamlamak için yapılacak başka bir şey kalmaz. Gelin evine teslim edilince, genç ve tecrübesiz küçük kız, kayınvalidesinin ve onun kızlarının ellerinde ve gözetimleri altında olgun bir kadın olacaktır. Artık ailenin gerçek bir üyesi olmuştur. Bu sebeple de, yeni ailesi izin vermediği sürece kendi ailesini arayamaz. Orta ve daha alt tabakada, evin en zor ve en ağır işleri geline yaptırılır. Yaşça kendisinden küçük görümceleri hariç, bütün aile halkına gelin hizmet eder. Kayınpederin yanında yüzünü açamaz ve ancak bir şey sorulduğunda fısıltıyla konuşabilir. Lennep, on beş yirmi yıl boyunca kayınpederi tarafından yüzü görülmemiş ve sesleri hiç duyulmamış kadınla karşılaştığını söyler. Gereksiz konuşmasını engellenmek için kadının ağızı bir mendille sarıldığını belirtir. Bu adet, ona göre, artık unutulmaya yüz tutmuş olmasına karşılık, bu durum yine de, evlilikten sonra aylarca hatta yıllarca devam eder. Lennep, evlenen kadınların diğer erkeklerle iletişiminin nasıl olduğuna da değinir. Ona göre, yabancı bir erkek, erkeğin maddi durumunun yetersizliği sebebiyle, kadınların oturduğu bölümün ayrı olmadığı bir eve girerken veya zorunluluklar nedeniyle bir erkeğin bir kadınla konuşması gerektiğinde, ziyaretçi bir erkeğin yaklaştığını belli etmek için yüksek sesle seslenmesi ve kadınların odadan çıkmaları veya peçe takmalarına yetecek bir süre beklemesi gerekir Lennep’e göre, gelin bir çocuk doğduğunda büyük anne onu sahiplenir ve annesi çocuğuna karşı sevgi göstermeye cesaret edemez; çünkü bu son derece ayıptır O, Türkler arasında, tıpkı Yahudilerde olduğu gibi boşanma olaylarının çok ve meşru olduğunu söyler. Bu konuda Hıristiyanlıktan farklılığını vurgular. Ona göre boşanma konusu İslami yasalarca iyi düzenlenmemiştir. İslam’ın izin verdiği çok eşlilik ve erkeğin yalnızca bir kapris sebebiyle karsını boşaması, hem her türlü sağlık kontrolünü ortadan kaldırmış hem de kadını mağdur etmiş durumdadır. O bu saptamasının ardından, bununla birlikte boşanma toplumda hiç hoş görülmeyen ve haklı sebebe dayanmıyorsa ağır şekilde eleştirilen, bu yüzden sık rastlanmayan bir olaydır, demektedir Evlenen sıradan Türk kadınının yaşamı evde yemek yapmak, büyüklere hizmetle geçer. Onun bir diğer yaşam alanı mahallede ve sokaktır. O, sıradan Türk kadınını sokakta resmettiğinde, giyim tarzını betimlemeye ayrı bir özen gösterir. 34 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s vd. 35 Davis Fanny, Osmanlı Hanımı, çev.. Bahar Tırnakçı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul , s 36 H . J. Van Lennep, Oriental Album, s. 37 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 38 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 39 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 40 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 41 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 42 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 43 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın Ona göre, İslam dini, kan bağı veya evlilik bağı ile kendisine son derece yakın olmadığı sürece, kadının bir erkeğe yüzünü göstermesini yasaklar. Oysa kadın ev içinde peçe takmak zorunda değildir. Tabii bir utanma duygusuyla kadın, kendisini yabancı bakışlardan gizleyen bir peçe arkasına saklanır O şöyle der: “Çağlar boyu süren alışkanlık ve ayrıca da Kuran’ın gerekli kıldığı kurallar, kadın cinsinde güçlü bir utanma duygusu uyandırmıştır ve bundan dolayı da gözleri dışında yüzlerinin hiçbir bölümünü göstermezler. Öte yandan bir erkeğin kadına bakmasında hiçbir ahlaksızlık, hatta uygunsuzluk görülmez. Bir dişiyi öylesine büyük bir kazadan korumak için alınan önlemlere tanık olmak gerçekten eğlendiricidir.”45 Ona göre, benimsenen ahlak değerlerine göre, namus yalnızca örtünmekle sağlanmaktadır. Oysa tabiat kanunları her zaman ahlak değerlerine uymamaktadır. Sözgelimi, yaşlı ve evde olan kadınlar, vicdanlı bir şekilde Kuran’ın emirlerine uyarlarken, genç kadınlar pek uymazlar. Lennep’e göre, bunun temel nedeni, yaşlıların gençlere namus değerlerini öğretmeyi çoğunlukla ihmal etmeleridir. Bu durum, özellikle başkent için doğrudur. Lennep, peygamberin halefi ve yeryüzündeki vekili olarak görüldüğünü söylediği Sultan’ın haremindeki hanımlarının da dışarı çıktıklarında, halk arasına girdiklerinde yüzlerini peçeyle örttüğünü söyler Bu haliyle ona göre, Müslüman kadınların, hangi sosyal sınıftan olurlarsa olsunlar peçesiz dışarı çıkmaları yasaktır. Bu peçe takma olayını Lennep, hem kadınların iletişimini hem de işlerini aksattığını ileri sürerek eleştirir. Sözgelimi doktor, bir kadın hastanın dilini görmek istediğinde, kadın peçesini tutmaya büyük bir özen gösterdiğinden, peçesini öyle bir açar ki, yalnızca ağızının içi görülebilir. Eğer doktor yüzünün görünüşünden bazı bulgular elde etmek isterse, bir hayli ısrar etmek zorunda kalır ve genellikle de ısrarı boşa gider Doğulu kadına ait giyim-kuşam nesnelerinden biri olan “peçe” Oryantalist imgelemde de önemli bir yer tutmaktadır. Birçok erkek seyyah peçeyi eserlerinde gizemin, egzotizmin ve ulaşılmazlığın sembolü olarak anlatırken, kadın seyyahlar daha farklı bir bakış açısı sergiler. İstanbul’a pek çok kez gelen seyyah Elison ise peçeyi asırlardır süren bir esaret olarak tanımlar. Seyyah ayrıca bir Türk kadınından peçesini açıp dışarı çıkmasını istemenin bir İngiliz kadından bluzunu çıkarıp dışarı sokağa çıkmasını istemekle eş değer olduğunun altını çizer. Ona göre, yanan bir evden kurtarılan kadınların ölümle pençeleşirken bile yüzlerini peçeyle örtmeye çalıştıklarını söyleyerek Osmanlı kadını için peçenin et ve tırnak niteliğinde olan ilişkisine vurgu yaptığı görülür Lennep, İstanbul’da sokakta gezen Türk kadınların, kullandıkları ve yüzü ve vücudu yabancı bakışlardan gizleyen elbiseleri ise şöyle betimler: “Önce beyaz bir muslin parçası, burnu ve yüzün alt kısmını kapatacak şekilde gözlerin altına yerleştirilir, başın iki yanına bağlanır ve göğse kadar sarkar; ikinci olarak aynı maddeden yapılmış daha büyük bir kumaş parçası gözlerin üzerinde alnı da örtecek şekilde başa örtülür ve öndeki parçanın uzunluğu kadar arkaya, sırta sarkar. İnce merinos yünü veya benzeri bir ince yünlü dokumadan yapılmış bir pelerin/çarşaf bütün vücudu örter. Bu omuzlardan aşağı dökülen ve hemen hemen yere kadar uzanan dikdörtgen bir parçadır. Pelerinin/çarşafın önü elle tutulur ve omuzlardan aşağı dökülen kumaş bütün vücudu gizler. Dizin biraz altına kadar uzanan pantolonlar görünmez. Sarı deriden bir çift bot/mest ve altına da aynı renk terlik giyilir. Bir odaya girerken terlik dışarıda bırakılır, bot/mest ise bir divanda uzanırken bile giyilir.”49 Lennep, hem kadınların hem de erkeklerin elbiselerinin atölyelerde dikildiğini, kesme ve dikme işlerini erkeklerin yaptıklarını belirtir ve seçkin-şehirli ve saraylı Türk kadınlarının pek çoğunun iğne tutmayı bile bilmediklerini söyler O, Türk kadınlarının giyimlerinin ayırt edici vasıflarını da gözler 44 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 45 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 46 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 47 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 48 Grace Ellison, İstanbul’da Bir Konak ve Yeni Kadınlar, çev.: Neşe Akan, Dergâh Yayınları, İstanbul , s Yine Fransız kadın seyyah Tnayre, Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olan ve batı tarzda bir eğitim alan Müslüman kadının erkekten bağımsız çalışma hakkının savunucularında olan Fatma Aliye Hanım’ın bile geleneksel bir anlayışa sahip olduğunu, peçenin ve çarşafın kaldırılmasını istemediğini belirtir. Kendisinin ona kapalı bir hayat yaşayan Türk kadınlarının, yüzlerinin asla güneş görmediği için kansızlık hastalığına yakalanma riskleri olduklarını ve bu hastalıktan nasıl kurtulacaklarını sorduğunu söyler. Bkz. Marcelle Tnayre, Bir Kadın Gezgini Tnayre’nin Günlüğü Osmanlı İzlenimleri ve 31 Mart Olayı, çev.: Engin Sunar, Aksoy Yayıncılık, İstanbul , s. 49 H. J. Van Lennep, Oriental Albüm, s. 50 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın önüne serer. Ona göre, Türk kadınları, sosyal yaşam içinde, pazarda ve sokakta, diğer dinlere mensup kadınlarından pelerinlerinin/çarşafın rengiyle hemen ayırt edilebilir. Zira Türk kadınlar, genellikle parlak, canlı renkler giyerler, elma yeşili, kırmızı, limon sarısı ve gök mavisi tercih edilen en gözde renklerdir. Ancak onların giydikleri rengi diğer dinlere mensup olanlar giyemezler. Aslında farklı etnisiteleri, dilleri ve dinleri bir araya getiren Osmanlı Devleti farklılıkları kendi kompartımanları içinde sisteme entegre etmeye çalışmıştır Dolayısıyla, Osmanlı’da toplumsal yaşamda kılık kıyafet rengi, desen ve modeli Müslüm-gayrimüslim, yöneten-yönetilen, kadın ve erkek gibi ayrımlar dikkate alınarak belli kural ve uygulamalara tabi olmuştur. Böylelikle heterojen toplumsal yapının daha sağlıklı işleyeceği düşünülmüştür. Ancak tarihsel olarak bakıldığında kılık kıyafetle ilgili kısıtlamaların Osmanlı öncesi İslam devletlerinde de olduğu görülür. Fakat kısıtlamalara yönelik uygulamalar savaş ve ekonomik kriz gibi bunalım dönemleri hariç çok fazla yaygınlık kazanmamıştır. Bunun sebeplerinden birinin gelenek ve göreneklerin etkisi diğer bir nedeninin ise bölgesel özellikler ve toplumsal yaşam koşulları olduğu söylenebilir Lennep, sokaktaki kadınların, eğer soylu ve zengin birinin eşiyseler, genelde yanlarında hizmetkâr olan siyahi köleler bulunduğunu ekler O, bununla yetinmez, bu siyahi kölelerin kaynağına da değinir. Ona göre, Sultan’ın idaresi altındaki topraklarda esir ticareti devam etmektedir. Habeşistan’dan ve diğer bazı Afrika kabilelerinden çocuklar esirlerce çalınmaktadır ve bazen bunların anneleri de beraberlerinde getirilir. En yüksek fiyat, hadım edilenlere ödenir ve bunlar hiçbir zaman çalıştırılmazlar, bunlardan sonra kızlar gelir. Özellikle, Müslüman yasalarına göre, cariye olarak alınıp satılan kızlar, efendisine bir çocuk doğurduğunda, yasal eş olurlar ve bu sebeple özgürlüklerini kazanırlar Lennep, saraylı/soylu Türk kadınını ele aldığında, harem yaşamını gözler önüne sermeye yönelir. Ona göre, imparatorluğun bir temel yasası ile Türkiye Sultan’ının özgür bir kadınla evlenmesi yasaklanmıştır. Onun bu konuda yanıldığını söylemek gerekir; zira böyle bir yasal yasaktan söz etmek mümkün değildir. Harem tamamıyla satın alınmış kadınlardan oluşmaktadır. Bunlardan yedisi Sultan’ın eşi olarak kabul edilir, bunun yanı sıra da hemen hemen sayısız esir kadın vardır. Lennep’e göre, Osmanlı hanedanlığı kadar eski bir geleneğe göre, Sultan’ın annesi, yılda bir kez onun önünde eğilir ve eteğini öper; bu olay başkentin en büyük şenliği olan zaferlerden sonra yapılan donanma gecelerinde olur. Kentte yakılan parlak ateşler, Boğazı ve Haliç’i aydınlatır. Valide Sultan aynı zamanda Sultan’a Çerkez bir esir hediye eder ve bu esir Sultan’ın haremine alınır. Bununla birlikte yılda bir kez alınan bu esirlerin haremdeki kadın çokluğunun nedeni olduğu sanılmamalıdır. Sultan, İslam aleminin başı ve en büyük temsilcisi ve Tanrı’nın yeryüzündeki vekili olduğundan, haremi konusunda hiçbir sınırlama yoktur; haremi dilediği kadar, dilediği zaman genişletilebilir Haremdeki kadınlar çocuk doğurmak suretiyle İslam Halifesinin eşi olmayı hak ederler. Bu adet, onca, dini sebeplerle koyulmamış olup, kaynağında siyasi sebepler yatmaktadır. Bu gelenek, imparatorluğun en büyük yöneticisini aile bağlarının etkisinden korumak için en etkin yol olarak görülmüştür. Sultan, kız kardeşlerini ve kızlarını beğendiği kişilerle evlendirebilir; ancak bunların da Sultan üzerindeki etkileri çok katı bir biçimde sınırlandırılmıştır Ayrıca Lennep saraydaki kadınların ve haremdeki cariyelerin eğitimli olduğunu söyler. O, saray örneğini 51 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğunda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.4, İstanbul: İletişim Yayınları, , sBunda örf ve dinin zorlaması kadar Doğu Roma ve İran örneklerinin de etkisi bulunmaktaydı. Kılık kıyafete dair genel kabul yahut teamüllerin hukuk kitaplarına kadar geçmesi doğal olarak algılanmaktaydı. Bkz. Namık Sinan Turan, “ Yüzyıldan Yüzyıl Sonuna Dek Osmanlı Devletinde Gayrı Müslümlerin Kılık Kıyafetlerine Dair Düzenlemeler”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. 60, S. 4, , s. 52 N. S. Turan, “ Yüzyıldan Yüzyıl Sonuna Dek Osmanlı Devletinde Gayrı Müslümlerin Kılık Kıyafetlerine Dair Düzenlemeler”, s. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimlerin kıyafetlerine dair yaptığı birtakım kısıtlama ve müdahalelerin toplumsal olarak farklı kompartımanlarda yaşayan cemaatler arasındaki çeşitliliği ve aidiyet duygusunu ortaya koyduğu düşünülebilir. Zira kimi durumlarda bir gayrimüslimin Müslümanlarınkine benzer bir kıyafetle dolaşması Müslümanlardan ziyade kendi dini cemaat lideri tarafından da şiddetli bir şekilde eleştirilmekteydi. Aynı şekilde yüzyılda bile Müslüman kadınların gayrimüslim kadınların giysilerine benzer bir modayı izlemeleri bizzat Padişah tarafından eleştirilmekteydi. Yaşanan değişim ve dönüşümlere koşut olarak geleneksel yapıdan uzaklaştıkça giyilen kıyafetlerde de bir türdeşlik oluşmaya başlıyordu. Ancak bu süreç toplumsal yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi bazı sorunlara yol açıyordu. Bkz. N. S. Turan, “ Yüzyıldan Yüzyıl Sonuna Dek Osmanlı Devletinde Gayrı Müslümlerin Kılık Kıyafetlerine Dair Düzenlemeler”, s 53 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 54 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 55 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 56 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın taklit eden yüksek sınıfların da haremlerinin olduğunu belirtir Onlar haremlerine ya kendilerinin satın aldıkları veya dostlarının hediye ettikleri esirleri alırlar. Esir hediye etme âdeti sık görülen ve saygıyla karşılanan bir davranıştır. Bu aristokrat sınıf içinde, büyük bir çoğunlukla ev halkı, kocanın sınıfına denk bir sınıftan alınmış asıl eş, ikinci kademedeki eşler ve dış görünüşte hanımlarına bağlı ve Habeşistanlı kadınlarla birlikte ev işlerini paylaşan yarım düzine veya daha fazla esirden oluşur. Lennep, bu esir kadınlar arasında Kafkasyalı Çerkezlerin güzellikleri nedeniyle önemli bir yer tuttuğunu söyler Oriental Albüm’de Ermeni-Hıristiyan Kadın: Lennep, Oriental Albüm’de beş Ermeni kadın çizimine yer verir. İlk çizim, Türk kadınlarıyla birlikte sokakta59; ikincisi, evde60; üçüncüsü bir düğünde gelin olarak61; dördüncüsü ise, seçkin sınıfa mensup bir Ermeni kadınını hizmetçisi ile birlikte62; beşincisi köyde gösterir Tüm çizimlerde kadın geleneksel kıyafetleri içerisindedir ve başı örtülüdür. Sadece köylü Ermeni kadın çiziminde yüz, Müslüman giyimlerindeki çizimler gibi kapalıdır. O, tıpkı Türk kadınlarını giyim-kuşamlarını ve sosyal yaşamlarını betimlediği gibi, Ermeni kadınların giyim-kuşam ve sosyal yaşamlarını da betimler. Adeta, farklı sosyal tabakaya mensup Ermeni kadınlarının sosyal yaşamlarının bir fotoğrafını çeker. Ona göre, Ermeni kızları, hemen hiç okula gönderilmezler Çünkü sadece sıbyan mektebi vardır ve orada da İslami-dini eğitim yapılır. Kızlarla erkekler, ergenlik yaşlarına değin neredeyse aynı biçimde giyinirler. Kız çocuğu ancak, arkasında sallanan sayısız saç örgüsüyle erkek çocuktan ayırt edilir Küçük kız çocukları, zamanlarının büyük çoğunluğunu oynamakla ve elinden geldiğince ailesine yardım etmekle geçirir On yaşına geldiğinde sokağa çıkarken küçük, renkli bir örtü le başlarını örterler; iki-üç yıl sonra örtülerini yüzü de kapatacak şekilde tutarlar veya kadınların taktıkları peçelerden takarlar. Ancak ülkenin iç kısmında yaşayan Ermeni kadın kıyafetiyle başkentteki kıyafetler arasında farklar vardır. İç kısımda yaşayanlar, omuzlarından aşağı sarkan pamuklu veya ipek bir kumaş kullanırlar; bu kumaş, alın kısmını gözlere kadar kapatır ve önden kuşlağa kadar iner. Bir elle kumaş, yüzün alt kısmını iyice kapatacak şekilde tutulur, diğer el serbesttir. Bu kumaş, kıyafeti tümüyle gizler, gözler ve ayakkabılardan başka hiçbir şey görülmez. Ayakkabılar da, başkenttekiler gibi olmayıp, kalın tabanlıdır. Genç kadınların yaptıkları işler hemen hemen aynıdır: Evin yemeklerini pişirirler ve ev işleri yaparlar. Zenginler arasında bu işler, kölelere veya uşaklara yaptırılır. Evin hanımları ise zamanlarını misafir kabul etmek, ziyaretlere gitmek, hamama gitmek ve el işi işlemekle geçirirler. Hatta günlük hayatta kullandıkları elbiseleri kendileri biçip dikerler Zenginler servetlerinin büyük bir kısmını mücevher ve pahalı elbiselere verirler. Hırsızlığa karşı önlem olarak bu mücevherler gizli ve sağlam kasalarda saklanır. 68 Lennep Hıristiyanlıkta yüz örtme geleneği olmamasına rağmen, Ermeni ve Rum kadınların 57 Osmanlı Devletinde Harem orta halli ailelerden saraya kadar uzanan bir kurumdur. Seyyahın bahsettiği Saray Haremi, Harem-i Humayun olarak tanımlanmış ve sıkı bir hiyerarşiye göre düzenlenmiştir. Padişahın annesi “Valide Sultan”, Harem’in en üst noktasında yer alırken, Padişah’ın kızları “Sultanlar” da etkin bir konundadırlar. Padişahların eşlerine “Haseki” yahut “Haseki Sultan” isimleri verilirken, Padişahların cariyelerine ise “İkbal” adı verilmiştir. Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Davis Fanny, Osmanlı Hanımı, Bahar Tırnakçı (çev.), İstanbul: YKY, , s Bununla birlikte, Harem her ne kadar batılı seyyahların eserlerinde Saraya özgü bir yer olarak tasvir edilse de aslında özgün Osmanlı mimarisinde iki bölümden oluşan evlerde haremlik ve selamlık adı verilen bölümler bulunmakladır. Harem bölümünde sadece kadın ve çocuklar kalırken selamlık kısmında ise evin reisinin ticari işler, misafir ağırlama yahut birtakım resmi kabuller için kullanılan bazı odalar bulunur. Bkz. Lucy M. J. Garnett, Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri, çev.: Nurettin Elhüseyni, Oğlak Yayıncılık, İstanbul , s. Ayrıca batı imgeleminde oldukça gizemli bir dünyaya gönderme yapan Harem konusunda bkz. Lady Montagu, Şark Mektupları, çev.. Ahmet Refik, Timaş Yayınları, İstanbul , s. 1 vd.; Leslie P. Pierce, Harem-i Hümayun Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, çev.: Ayşe Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul s. 1 vd.; Julia Pardoe, Sultanlar’ın Şehri İstanbul, çev.: M. Banu Büyükkal, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul , s. 1 vd. 58 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 59 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 60 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s 61 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s 62 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 63 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 64 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 65 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 66 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 67 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 68 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın dışarı çıktıklarında yüzlerini kapatmak zorunda olduklarını söyler. O şöyle der: “Başkalarının yanındayken yüzün kapatılmasını Hıristiyan kadınlar yalnızca kişisel güvenlik açısından uygulamışlardır. İnançları nedeniyle kendilerine düşmanca duygular beslemeyecek kişilerle karşılaşma korkuları olmadığında, evdeki giysileri ile sokağa çıkarlar.”69 Lennep, Rum kadınların dışarı çıktıklarında yüzlerini kapatmak zorunda olduklarını söylerken, Fontmagne ise Rum ve Frenk kadınlarının yüzlerinin açık, Yahudilerle Ermenilerin yüzlerinin yarısının örtülü, Müslüman kadınların ise sadece gözlerinin görüldüğünü belirtir Lennep’e göre, Hıristiyan kadınların, yani Ermeni ve Rum kadınların, parlak renkli elbiseler giyme özgürlükleri yoktur. Onlar Müslümanların aksine, gri, koyu gri, mor renkli, cansız ve belirsiz renkli elbiseler giymek zorundadırlar. Yüzleri de Müslümanlarla karşılaştırıldığında daha az örtülüdür; yalnız ağızlarına kadar örtü vardır. Sarı bot ve terlik giymezler, yalnızca koyu renkli olanlarını giyerler. Başkentteki pek çok Ermeni ve Rum kadın, Avrupai giysileri benimsemiştir ve hatta şapka giyerler. Bazıları Avrupai eldiven ve ayakkabılar kullanırlar Lennep’e göre, başkentte yaşayan zengin Ermeni kadınlar, Avrupa modasını yakından takip etmektedir. Başlarına taktıkları şapkalar, renkli ve çiçekli bir muslin mendilden oluşur; genellikle çiçekli veya bir meyvenin çok güzel bir taklidi olan ipek bir kenarla sınırlanır. Bu giyimlerinin en zarif tarafıdır; çünkü giyenin saçlarına da biçim verir. Saçlar ya alnın ortasından ya da bir yandan ikiye ayrılır. Parlak bir renkte saf ipekten yapılan elbise, göğüsler üzerinden çaprazlama geçer ve kemerin altından üçe ayrılır. Uzunluğu modaya bağlı olarak değişir. Ziyaretçi kabul ederken veya misafir ağırlarken elbisenin bu parçaları, hasır veya halıyla kaplı zemin üzerine serbestçe dökülürler ve elbisenin içine giyilen aynı maddeden yapılmış iç giysi de, çok uzun ve çok bol olduğundan hareketler büyük ölçüde engellenir ve düşmeden yürüyebilmek ustalık ister. Belin çevresine dolanan kemer, genellikle gösterişli, ancak küçüktür. Ceketler uzundur ve üzerine işlenmiş süsler basit ve azdır. En gözde kürk, ermin taklidi olan leopardır. Evde giyilen terlikler, genellikle kırmız, mavi veya beyaz saten üzerine altın veya gümüş ipliklerle incelikle işlenmişlerdir. Mücevherler, boyuna, bileklere, parmaklara ve kulaklara takılır; bazı özel durumlarda, baş da mücevherle süslenir Seyyahında belirttiği gibi, yüzyılın ikinci yarısından itibaren bazı Osmanlı kentlerinde, özellikle İstanbul’da askeri, sivil bürokratlar ve batı kültürüne yakın okumuş çevrelerde hâkim olmaya başlayan batı tarzındaki giyim kuşam bilhassa gayrimüslimlerin öncülüğünde gelişen yeni moda akımlarını oluştururken yeni bir yaşam biçimin de göstergesi oldu. Modaya öncülük edenler, şık ve modaya uygun giyinenler, yeni akımlar çıkaranlar ve en son modayı öğrenmek isteyenler, Göksu yahut Sadabad gibi artık gözden düşmüş eğlence mekânları yerine yeni yükselen sınıfların ruhunu yansıtan Pera’ya gitmeye başladılar. Dolayısıyla, modaya öncülük konusunda Müslümanların yerini gayrimüslimler almaya başladı. Bu gayrimüslimler zarif pahalı ve en son moda kıyafetleri giyme konusunda öncülük ediyorlardı Bununla birlikte, bayanların sigara, içmesi modaya bağlıdır; yaşlı bayanların çoğu sigara içerler. Lennep’e göre, bu sigara alışkanlığı genç kızlara da bulaşmaya başlamıştır. Bayanlar arasında gözde olan sigara, incecik bir kâğıda sarılmış, hafif ve kokulu Türk tütününden yapılan sigaradır. Ağızlıklar veya mücevherli nargilelerin süsündeki aşırılıklar, zaman içinde gittikçe azalmıştır O, Ermeni kadınların sigara tutkularını anlatırken, ilginç bir deneyimine de yer verir. Deneyimi şudur: “Bir zamanlar, diğer bazı hanım arkadaşları ile birlikte iken kırk dolarlık bir banknotu yırtan ve bir sigara saran bir Ermeni bankerin karısını tanımıştık.”75 Lennep şehirde yaşayan zengin Ermeni kadınlarının modaya ve lükse düşkünlüğünün, tüm Ermeni kadınları yansıtmadığını söyler. Ona göre, köylerde yaşayan Ermeni kadının durumu oldukça zordur; güç şartlarda yaşamaktadır. Hatta hem kadınlar hem de erkekler, yer yer ailenin tümünün tek oda içinde yaşamaları bile söz konusudur. O, bu yüzden konuk bile kabul edemediklerini söyler Lennep, Ermeni düğünlerine de değinir. Ona göre, Ermeni kızlar ve erkekler, sık sık karşılaşırlar 69 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 70 La Baronne Durand De Fontmagne, Kırım Harbi Sonrasında İstanbul, çev.: Celal Altuntaş, Tercüman Yayınları, İstanbul , s 71 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 72 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 73 Donal Quatert, Osmanlı İmparatorluğu , çev.: Ayşe Berktay, İletişim Yayınları, İstanbul , s 74 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 75 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 76 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın ve dış görünüş olarak birbirini tanırlar. Bu açıdan Müslümanlardan daha şanslıdırlar. Ancak karşıdakinin karakterini, zevklerini, alışkanlıklarını, incelemek ve akıllıca bir seçim yapmak şansına sahip oldukları söylenemez. Erkeğin evlenmesine, tıpkı Türklerdeki gibi, ailesi karar verir; kızın seçim yapma hakkı hiç yoktur. Oğlanın anne-babası beğendiği bir kızı istemeye giderler, söz kesilir; çeyizler belirlenir; nişan ve sonra da düğün yapılır. Taraflar zengin olduğunda, törenden önce günlerce şenlik yapılır. Hem damadın hem de gelinin evinde müzik ziyafetleri verilir. Fakat müzik ziyafetiyle Müslümanları rahatsız etmemeye büyük özen gösterilir. Geline kına yakılır Kızlar genellikle 12 ile 15 yaşa arasında evlendirilirler. Kızların evlilik çağında Müslümanlarla Ermeniler arasında hiç fark yoktur. Düğünlerde çalgı, eğlence, dans olduğu gibi, içki de eksik değildir Lennep bu konuda şöyle der: “Çoğu kez sofralar sabahtan akşama kadar kuruludur ve tarafların bütün yakınları ve hatta halk kalabalık gruplar halinde sofra başında yerlerini alırlar. Gelemeyecek olanlara payları gönderilir, yemekler pilav ve kuzu etidir. Sofralardan kuvvetli bir içki veya üzüm suyundan yapılan rakı da eksik olmaz ve pek çok törende, hem rahipler ve hem de davetliler kendilerini kaybetmiş olarak evlerine götürülmek zorunda kalıncaya kadar içerler.”79 Lennep Ermeni nikâhının dini boyutuna da değinir; ona göre Hıristiyanlık İslam’a oranla evliliği daha fazla dinsel zemine oturtmuştur Onca, Ermeniler arasında çok kadınla evlilik yoktur; bunda Hıristiyanlığın rolü bulunmaktadırÖte yandan Hıristiyanlar arasında boşanmak imkânsızdır ve hangi şart altında olursa olsun üçüncü bir evlilik yasaktır O boşanmanın imkânsızlığının doğurduğu sorunlara da değinir. Bir koca karısına ne kadar zalimce davranırsa davransın, evlilik sözüne ne kadar ihanet ederse etsin veya evlenirken verilen sözleri ne kadar ayakaltına alırsa alsın, kadın hakkını arayamaz. Rahipler bazen tarafları geçici bir süre için ayırırlar, ancak sonunda avantajlı olan hep kocadır. Koca için de aynı şeyler söylenebilir; daha güçlü olmasına karşın, sadakatsizlik sebebiyle o da karısından kurtulamaz. Bu durumda, ahlaki değerlerin fazla korunmadığı kolaylıkla anlaşılır Böylelikle Lennep’in, kimi Hıristiyan mezheplerinde görülen boşanma yasağını, hem erkek ve kadını mağdur etmesi hem de ahlaksızlıklara yol açması bakımından eleştirdiği görülür. Oriental Albüm’de Çerkez-Müslüman Kadın: Lennep, Oriental albümde, Dürzi ve Çingene kadın çizimlerine yer vermiş, ancak onlar hakkında hemen hiçbir şey söylememiştir. Buna karşın, Çerkez kadın çizimine yer vermemiş, ama Çerkez kadınlar hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Sadece, Saraydaki Türk kadını çiziminin kökeninin Çerkez olduğunu belirtmekle yetinmiştir Ancak oradaki çizim, otantik Çerkez kadınını ya da kızını değil, saraylı bir kadını resmetmektedir. Öte yandan, Oriental Albüm’de Çerkez kadını, kendi başına ele alınmamış, daha ziyade, Osmanlı sarayının ve zenginlerinin harem yaşamı bağlamında konu edinilmiştir. O, yaşadıkları dağ köylerinde özgürlükleri için mücadele eden Çerkezlerin, fakirliklerine karşın, aldıkları sağlam ve temiz hava, açık havada olmanın sağladığı sağlık, dik formları ve sağlam berrak tenleri ve esnek yürüyüşleriyle imparatorluktaki diğer kadınlardan hemen ayrıldıklarını söyler Ona göre, başkentin yıpranmış/yaşlı seks düşkünü zenginleri, kendi evinde yaşayan güçsüz kadınlara hiç benzemeyen böyle bir hazineye sahip olmak için hiç düşünmeksizin büyük paralar öderler. Uzun zamandır kendi analık- babalık duygularını çocuklarının getireceği servet için feda etmeye alışmış Çerkez babalar ve anneler, esir tüccarlarının gelmesini bile beklemezler. Lennep’e göre, pek çok Çerkez ailenin yaşları beş ile on beş arasında ve çoğunlukla kız olan çocuklarını toplayarak küçük filikalara bindirip satmaya göndermeleri söz konusudur. Bu işin sorumluluğunu almış olan bazı aile veya akrabalar, Rus kruvazörlerinin saldırı ve hücumlarını göze alarak, Karadeniz’in güney kıyılarındaki bir limana, yani Trabzon’a ulaşıp, yolculuğun zor koşulları arasında yıpranmış olan canlı yüklerini başkente gitmekte olan Avusturya, Fransız ve Türk 77 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 78 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 79 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 80 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 81 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 82 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 83 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 84 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 85 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın gemilerine aktarırlar. Ancak çileleri henüz sona ermemiştir. Trabzon’dan başlayan yolculuk, Giresun, Samsun, Sinop ve İnebolu aracılığıyla İstanbul’a ulaşır. Çerkezistan sahillerinden Karadeniz’e gelenler, bu yolla başkente ulaşırlar. Başkentte aracı olarak hareket eden bazı hemşerileri, piyasanın durumunu belirler ve esirleri özel satışla elden çıkarırlar. Ancak bunlar hemen hareme alınmazlar. İşgal edecekleri yüksek mevkie uymaları için, eğitilmeleri gerekir Lennep’e göre, her türlü etkiye açık olan ve hatta temizlik eksikliği sebebiyle bozulmuş olan vücutları, Türk hamamında dinçleştirme işlemine tabi tutulur ve açık hava ve güneş ışınlarından sürekli korunmak suretiyle ciltleri saydamlaşır ve son derece solgunlaşır. Bu, ona göre, Doğuluların gözünde en kesin güzellik işaretidir. O Hareme alınacak Çerkez kızların eğitimi ile ilgili ise şöyle der: “Giyinmeyi, dans etmeyi, şarkı söylemeyi ve o ülkeye özgü bir gitar olan saz çalmayı öğrenirler. Artık eğitimleri tamamlanmıştır ve kaderin kendilerine efendi olarak tayin ettiği kişinin haremini süslemek üzere gönderilirler.”87 Lennep, biraz da şaşkınlıkla, Çerkez anne-babaların kızlarını küçük yaşta satmalarını ve bu işlemin nedenini anlatmaya çalışır. Ona göre, Kafkas dağlarındaki Rus baskısından ve fakirlikten kaçırılan bu kızlar, ailenin geleceğinin adeta garantisi olarak görülür. Bu kızların kaderlerinin, Kafkas dağlarındaki en basit kulübeyi, tahtla değiştirdiğini, tahtını Doğu yarı küresinin üç kıtasının en güzel bölgesine kurduklarını söyler yüzyılda dünya genelinde ortaya çıkan bazı değişim ve dönüşümler neticesinde başta İngiltere olmak üzere köle ticaretine karşı bazı politikalar kendini göstermeye başlamıştır. Bu doğrultuda, en çok köle istihdam eden ülkelerin başında gelen Osmanlı Devleti, Sultan Abdülmecid zamanında ’da İstanbul’daki esir pazarı kapatmıştır89 Fakat Kafkaslar üzerinden yapılan köle ticareti Rusya’nın tüm engellemelerine rağmen sürmüştür. Hatta Kırım Savaşı esnasında yeniden büyük artış göstermiştir Ayrıca Çerkezlerin yaşadıkları bölgeleri gezen kimi seyyahlar da Lennep gibi Çerkezlerin daha iyi bir gelecek için gönüllü olarak çocuklarını sattıklarından söz ederler. Örneğin, Kafkaslarda bir kaç kez bulunmuş olan bulunmuş olan seyyahlardan biri olan Jason, bu halkın gelişmiş bir medeniyeti olmadığını ve genellikle geçim kaynaklarının esir ticareti ve yağmacılık olduğunu ve hatta kendi çocuklarını bile esir tüccarlarına satmak için büyüttükleri bilgisini verir Bununla birlikte, Çerkezlerin çocuklarını satması, elverişli olmayan bir ortamda artan nüfusu toplumsal ekonomiye kazandırmanın da en kolay yoluydu Lennep, bu konuda sözlerini şöyle sürdürür: “Doğuluların, böyle bir şansı yakalamak hayali ile büyülenmelerinin, her ailenin esir pazarı için en güzel çocuklarını seçmesinin, onu ailenin umudu olarak yetiştirip şımartmasının ve çocuğunu gönderirken kısmetinin açık olması için dua etmesinin sebebini merak etmemek gerekir. Ve kesinlikle biliyoruz ki, bu zavallı insanlardan pek çoğu nereden geldiklerini bilirler ve zaman zaman ailelerine sevgilerinin belirtisi ve zenginliklerinin kanıtı olan bazı armağanlar gönderirler.”93 Lennep, Osmanlı zenginlerinin ve Sultan’ın annelerinin harem için güzel Çerkez kızlarını tercih etmelerinin, onların bahtının açıklığının bir işareti olarak yorumlanabileceğini ima eder. Ona göre, işte bu sistemin Çerkez anne-babalarının kız çocuklarını haremlere satmalarının temel nedenidir 86 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 87 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 88 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 89 Y. Hakan Erdem, Osmanlı’da Köleliğin Sonu, İstanbul , s 90 H. Erdem, “Kırım Savaşında Karadeniz Beyaz Köle Ticareti”, Savaştan Barışa Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (), İstanbul , s. 91 Robert Walch “XVII. Yüzyıl İstanbul’unda Harem”, çev.: Aydın Filiz, Hayat Tarihi Mecmuası, funduszeue.info, S, 1 Kasım , s. 92 Zafer Gölen, ”Çerkes Köleliğini Önlemeye Yönelik Faaliyetler”, Toplumsal Tarih, sayı: 57, Eylül , s Çerkezlerin çocuklarını satma konusunda ne kadar istekli olduklarını gösteren kaynaklara yansıyan pek çok örnek vardır. Örneğin, dul kalmış annesinin küçük yaşta İstanbul’a sattığı ve tıpkı Lennep’in yapıtında söz ettiği gibi yüksek sınıfa mensup bir Çerkez kadın, bir gün annesinin yüzünde mutlu bir ifadeyle yanına geldiğini ve kendisine galiba babasının peygamberin şefaatine nail olduğunu çünkü zengin bir kadının altı yahut yedi küçük cariye satın almak istediğini, üç küçük kızını satacağını ve kazandığı parayla dağlara dönüp kardeşlerini şehir fareleri gibi değil, gerçek Rumeliler gibi büyüteceğini söylediğini aktarır. Bkz. R. Ehud Toledano, Osmanlı Köle Ticareti (), çev.: Hakan Erdem, TVY Yayınları, İstanbul , s 93 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. 94 H. J. Van Lennep, Oriental Album, s. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın Sonuç ve Değerlendirme: Lennep, Oriental Album adlı yapıtında, hem pek çok Doğulu kadın çizimine yer vermiş hem de bu çizimlere bağlı olarak o kadınların sosyal yaşamının bir betimini sunmuştur. Diğer bir deyişle, hem görsel portreler hem de kültürel-kişiliksel portreler ortaya koymuştur. Ortaya koyduğu portreler, gerçekten canlıdır; kadını somut yaşamı içinde, tüm otantikliğiyle gözler önüne serer. Onun sunduğu kadın portreleri, okuyucuya, yüzyılda Osmanlı topraklarında, çeşitli sosyal sınıflara mensup olarak yaşamış Türk, Ermeni, Rum ve Çerkez kadınının gündelik hayatından, sosyal ilişkilerine, giyim kuşamından eğitimine ve evliliğine değin hemen her şeyi gözünün önünde canlandırmasına olanak verecek kadar zengin ve ayrıntılıdır. Öte yandan o, kadın portreleri arasında İslam ve Hıristiyanlık gibi dinlerin yarattığı sosyo- kültürel farklılıkları görmemize olanak sağlarken, diğer yandan aynı kültür çevresi içinde yaşamalarının yol açtığı ortaklıkları görmemize de olanak sağlamaktadır. Bu anlamıyla, kaleme aldığı ve çizimlerle süslediği Oriental Albüm adlı yapıtının satırları arasında, Doğu Hıristiyanlığı ile Batı Hıristiyanlığı arasındaki farkı ve kültürün dinsel yorumlar üzerindeki etkisini görmek oldukça ilgi çekicidir. Ayrıca, yapıtta sunulan kadın portrelerinin, zenginlik-fakirlik, soyluluk-saraylılık-köylülük gibi farklı sosyal katmalara mensubiyetin, kadınların somut yaşamında yarattığı farklıkların izdüşümlerini göstermesi bakımından da önemli olduğunu kaydetmek gerekir. Buradan yola çıkarak, aynı kültür çevresi içinde yaşayan kadınların, hem inançsal hem de ekonomik koşullarının farklı kadın tiplerine ve yaşantılarına yol açtığını söylemek gerekir. Felsefi bir deyişle söylersek, Lennep’e göre, tümel olarak kadın yoktur; sadece belli sosyo-kültürel koşullara bağlı, tek tek kadınlar vardır ve her birisinin yazgısı farklı farklıdır. O, her ne kadar mümkün olduğunca değer yargısı koymadan Doğulu kadın tiplerini görsel ve sözel olarak betimlemeye çalışsa da, aslında satır aralarında Doğu’da kadın olmanın Batı’da kadın olmaktan daha zor olduğunu sezdirmekte, yer yer Doğulu kadının eğitim aracılığıyla kurtarılması gerektiğini söylemektedir. Onun bu yargısının, şovenist bir tutumla oryantalist bakışa bağlanamayacağını, ya da öyle bir söylemle maskelenemeyeceğini söylemek gerekir; çünkü Doğu toplumlarında hala en temel sorunlardan birisi, kadın hak ve özgürlükleri sorunudur. Lennep’in kadına yönelik olarak betimlediği pek çok şey, tarihsel bakımdan geride kalmış ve aşılmıştır; ancak, bir batılı olarak onu şaşırtan çocuk yaştaki gelinler sorunu, hala bütünüyle çözülebilmiş değildir. Kaynakça: Arslan, A. (). İlkçağ Felsefe Tarihi (Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi), C. I, İstanbul: İBÜ Yayınları. De Fontmagne, La B. D. (). Kırım Harbi Sonrasında İstanbul, çev.: Celal Altuntaş, İstanbul: Tercüman Yayınları. Doğaner, S. (). “Büyük İskender: Coğrafyacı Bir savaşçı Kral”, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 48, İstanbul. Ellison, G. (). İstanbul’da Bir Konak ve Yeni Kadınlar, çev.: Neşe Akan, İstanbul: Dergâh Yayınları. Erdem, H. (). “Kırım Savaşında Karadeniz Beyaz Köle Ticareti”, Savaştan Barışa: Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (), İstanbul. Erdem, Y. H. (). Osmanlı’da Köleliğin Sonu (), İstanbul: Kitap Yayınevi. Fanny, D. (). Osmanlı Hanımı, çev.: Bahar Tırnakçı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Foucault, M. (). Kelimeler ve Şeyler (İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi), çev.: Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara: İmge Kitabevi Yayınlar. Gölen, Z. (). “Çerkes Köleliğini Önlemeye Yönelik Faaliyetler”, Toplumsal Tarih, sayı: 57 (). Hentsch, T. (). Hayali Doğu, çev.: Aysel Bora, İstanbul: Metis Yayınları. Kuş, A. (). Batılı Seyyah ve Araştırmacılara Göre Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Karadeniz Bölgesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun. Lennep, H. J. V. (). Oriental Album (Doğu Albümü), çev.: Pars Tuğlacı, İstanbul. Lennep, H. J. V. (). Oriental Album: Twenty İllustrations, Oil Colors, People and Scenery of Turkey, New York. Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın Garnett, L. M. J. (). Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri, çev.: Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Oğlak Yayıncılık. Montagu, L. (). Şark Mektupları, çev.: Ahmet Refik, İstanbul: Timaş Yayınları. Ortaylı, İ. (). “Osmanlı İmparatorluğunda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. 4, İstanbul: İletişim Yayınları. Pardoe, J. (). Sultanlar’ın Şehri İstanbul, çev.: M. Banu Büyükkal, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Pierce, L. P. (). Harem-i Hümayun Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, çev: Ayşe Berktay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Quatert, D. (). Osmanlı İmparatorluğu , çev.: Ayşe Berktay, İstanbul: İletişim Yayınları. Said, E. (). Şarkiyatçılık, çev.: Berna Ülner, İstanbul: Metis Yayınları. Tnayre, M. (). Bir Kadın Gezgini Tnayre’nin Günlüğü Osmanlı İzlenimleri ve 31 Mart Olayı, çev.: Engin Sunar, İstanbul: Aksoy Yayıncılık. Toledano, R. E. (). Osmanlı Köle Ticareti (), çev.: Hakan Erdem, İstanbul: TVY Yayınları. Tuğlacı, P. (). “Henry John Van Lennep”, Oriental Album (Doğu Albümü) içinde, İstanbul. Turan, N. S. (). “ Yüzyıldan Yüzyıl Sonuna Dek Osmanlı Devletinde Gayrı Müslümlerin Kılık Kıyafetlerine Dair Düzenlemeler”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 60, Sayı 4, Ankara. Ülken, H. Z. (). Uyanış Devrinde Tercümenin Rolü, İstanbul: TİB Yayınları. Walch, R. (). “XVII. Yüzyıl İstanbul’unda Harem”, çev.: Aydın Filiz, Hayat Tarihi Mecmuası, funduszeue.info, S Geçmişten Günümüze Şehir ve Kadın

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası