emin çölaşan dini nedir / Emin Çölaşan: Güleryüzlü Müslüman | Emin ÇÖLAŞAN Köşe Yazısı - Hürriyet Haberler

Emin Çölaşan Dini Nedir

emin çölaşan dini nedir

kaynağı değiştir]

  1. ^Emin Çölaşan (25 Nisan 2020). "MİT'çi". 26 Şubat 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2021. 
  2. ^Emin Çölaşan, "Önce İnsanım Sonra Gazeteci" - Bilgi Yayınevi, Ankara, 2008 sf. 105-120
  3. ^"Çölaşan ve Tuncay Özkan´a ödül". Kanal 7. 4 Aralık 2007. Erişim tarihi: 24 Eylül 2012. 
  4. ^"Arşivlenmiş kopya". 30 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ağustos 2020. 

Dış bağlantılar[değiştir

Emin Çölaşan Biyografisi

Emin Çölaşan Kimdir ?

Mustafa Emin Çölaşan, 14 Mart 1942’de Ankara‘da doğmuştur.

Emin Çölaşan’ın dedesi Albay Emin Bey Osmanlı zamanında Konya‘dan Girit‘e gönderilmiştir.
Girit elden çıkmak üzere iken tekrar Anadolu’ya dönüş yapmış, Kirmastı’ya (Bursa‘nın bugünkü Mustafa Kemal Paşa ilçesi) yerleşmiştir. Ardından İzmir‘de ikamet etmişlerdir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün ilk müdürlerinden Prof. Dr. Ümran Çölaşan‘ın oğludur. Refik adında bir kardeşi vardır. 1948 yılında Ankara’daki Mimar Kemal İlkokulu’na başladı. Dördüncü sınıfı bir yıllığına gidecekleri İzmir’deki Ankara İlkokulu’nda okudu, beşinci sınıfı ise yine Ankara’da devam ettiği Sarar İlkokulu’nda okudu diplomasını oradan aldı.

Ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji’nde okudu. 1965’de ODTÜ İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu.

1965 yılının Haziranında DPT‘de Sosyal Planlama Dairesi’nde çalışmaya başladı. Akşam gazetesine gönderdiği iki yazısı yayınlanınca 1969 yılında işten kovuldu. DPT’den uzaklaştırılan Çölaşan Danıştay‘a dava açtı. Ardından Maliye Bakanlığı’nın Bütçe Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’ne girdi. Daha sonra Ticaret Bakanlığı’na geçerek orada çalışmaya başladı. Ancak altı ay sonra ona göre saçma sapan kurallara (dairede ceketsiz ve kravatsız koridora çıkılamayacağı tarzındaki yasaklara) dayanamayarak işi bırakır.

Emin Çölaşan bu sefer de Petkim‘de çalışmaya başlar. Disk‘e bağlı Petkim İş Sendikası adına mücadele vermektedirler. İkinci MC Hükümeti dönemidir ve karşılarında da Türk-İş’e bağlı Petrol-İş Sendikası vardır: “Biz gene o işin kavgasını vermeye başladık. Oradan da 1976 yılının Kasım ayında kovuldu.

1969 yılında DPT’de çalışırken gazeteye yazdığı yazılar nedeniyle kovulduğunda Danıştay’a dava açması sırasında orada çalışan Emekli Yarbay Mahmut Tuğcu’nun kızı Tansel Hanım’la tanıştı ve 1972 yılında evlendiler.

1972 ve 1974 yıllarında Milliyet gazetesinin düzenlediği Ali Naci Karacan Yazı Yarışması’nda birinci oldu.

1976 sonunda Petkim’den de kovulunca, daha önce elinden iki defa ödül aldığı Abdi İpekçi‘ye Orhan Tokatlı aracılığıyla gazetecilik yapmak istediğini bildirdi.

Gazeteciliğe 1977 yılında Milliyet Gazetesi’nde başladı. 1985 yılında Hürriyet Gazetesi’ne geçerek yazılarına orada devam etti. 1989’da Milliyet Gazetesi’ne köşe yazarı oldu. 1994 – 1995 yılları arası Kanal D televizyonunda haber spikeri olarak görev yaptı.

2004 yılında Hürriyet Gazetesi’nden Star gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Tekrar Hürriyet gazetesine döndü. Hürriyet gazetesindeki köşe yazarlığına 14 Ağustos 2007 tarihinde son verildi. Hemen ardından bir hafta 20 Ağustos 2007 tarihine kadar Tercüman gazetesinde çalıştı. 26 Ağustos 2007- 30 Ağustos 2007 tarihleri arası Akşam gazetesinde çalıştı. 11 Eylül 2007 – 20 Eylül 2007 tarihleri arası Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. İki yıl boşta kalan Emin Çölaşan, 13 Ekim 2009’dan beri Sözcü gazetesinde başyazarlık yapmaktadır.

Emin Çölaşan, 1972 yılında hukukçu (T.C. Danıştay Başsavcısı) Tansel Çölaşan‘la evlendi.


Kitapları :
1983 – 24 Ocak Bir Dönemin Perde Arkası,
1984 – 12 Eylül Özal Ekonomisinin Perde Arkası,
1985 – Yalçın’ı Kim Kurtaracak?,
1985 – Yalçın Nereye Koşuyor,
1985 – Banker Skandalı’nın Perde Arkası,
1986 – İcraatın İçinden, Röportaj
1987 – Önce İnsanım Sonra Gazeteci,
1987 – Biz Kırk Kişiyiz Birbirimizi Biliriz,
1989 – Turgut Nereden Koşuyor?,
1988-1989 – Bir Dönemin Yazıları,
1993 – Turgut’un Serüveni,
1993 – Sor Bakalım!,
1998 – Muhteşem İkili,
1998 – Ah Refah Vah Refah,
2000 – Tarihe Düşülen Notlar,
2006 – Unutulmayan Söyleşiler Tarihe Düşülen Notlar,
2005 – Şu Benim Gazetecilik “Yaşadıklarım”,
2007 – Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi,
2008 – Her Kuşun Eti Yenmez,
2009 – Sakıncalı Gazeteci,

Emin Çölaşan Haberleri İçin Tıklayınız!

Emin Çölaşan'a hatırlatma haberi: Köşe arkadaşınız bakın ne yazdı

Çölaşan'ın Sözcü'de yayınlanan "Gökten ilahlar bile inse…" başlıklı yazısı şöyle:

"Sevgili okurlarım, bir seçimi daha geride bıraktık ama yansımaları günümüzde sürüp gidiyor.

Daha da çok sürecek.

Siyasi kulislerle birlikte dedikodular da olabildiğince hızlı!..

Her kafadan bir ses çıkıyor…

Özellikle CHP açısından bakıldığında durum böyle.

Herkes, özellikle de siyasetçilerden bazıları konuşup duruyor, doğru ve yanlış beklentiler, eleştiriler bol kepçe piyasaya sürülüyor.

Fikirler, görüşler, tahminler, yakınmalar ve yergiler havada uçuşuyor.

İsteyen inkar edebilir ama CHP hiç değilse şu günler itibariyle yeniden bölünmüş ve parçalara ayrılmış durumda.

★★★

Hedef Kılıçdaroğlu ve partideki bazı yöneticiler…

Bu olacaklar 14 Mayıs seçimleri öncesinde ortaya çıkmaya başlamış, muhalefetin az farkla yenileceği ve kimin cumhurbaşkanı olacağı belli olmaya başlamıştı.

Gazetede seçim tahminlerini aramızda konuşurken bütün olumsuz olasılıkları gazeteci arkadaşlarımızla defalarca tartıştık.

Ancak bu tahminleri yazıya dökmek söz konusu olamazdı.

Örneğin Sözcü gazetesini okuyan yüz binlerce insanımız var. Pek çok konuda fikirlerimiz ve beklentilerimiz aynıdır.

Zaman gelince onlar bizim yazılardan etkilenir, zamanı gelince biz onların sözlü ve yazılı mesajlarından…

★★★

Seçimden hemen önce (tahmin bile olsa) bu konuları irdeleyen bir şeyler yazmak elbette mümkündü ama muhalefet partilerine oy verecek büyük kitlelerde moral çöküntüsü yaratmak ve umutsuzluğa sürüklemek son derece yanlış olurdu.

Buna hakkımız yoktu.

Oysa karşı taraf açısından bakıldığında durum son derece farklı idi ve bu acı gerçekleri defalarca dile getirdik…

Siyaseti cami avlularında, tarikat evlerinde ve şeyhlerin yanı başında yapıyorlardı.

Din ve Müslümanlık sömürüsünü ‘başarıyla' kullanmaya devam ediyorlardı.

Medyanın büyük bölümü ellerindeydi.

O medyaya reklamlarıyla destek veriyorlardı.

Adına ‘AKP trolleri' denilen kesimler iyice coşmuştu.

★★★

CHP'ye bu açılardan bakıldığında ise durum 180 derece farklı idi…

Üstelik seçim sandıklarına iddia ettikleri gibi egemen olamadıkları oy tasniflerinden sonra iyice ortaya çıktı.

Şimdi kendileri de bunu itiraf etmek zorunda kalıyor.

Ama CHP'nin bence en büyük hatası, memlekette adı bile geçmeyen, çoğu tabela isimlerinden oluşan küçük partilere sağlanan olanaklardı.

Hepsi CHP listelerinden milletvekili olmayı başardılar!..

Ve şimdi birleşip Meclis'te ayrı bir grup kurma hazırlığındalar!

Bu yeni oluşacak gruba hepsi de CHP listelerinden seçilen 30 dolaylarında milletvekili katılacak… Ve tamamı herhalde, özellikle anayasa gibi önemli konularda AKP doğrultusunda hareket edecek.

★★★

İtiraf etmek gerekir ki bizim muhalefet medyası bu olacakları, başka bir deyişle işin sonunu görmekten uzak kaldı.

Kimse kimseyi şimdi suçlamaya kalkışmasın, işin özü budur.

Kendi adıma söylüyorum, işin bu küçük tabela partileri boyutunu ne yazık ki ıskaladık…

Yine özellikle vurguluyorum, çoğumuz altılı masa olayına takılıp kalmıştık. Oradan olumlu bir şeyler çıkacağını umuyorduk.

Kılıçdaroğlu ne yapsın!..

Elinden gelen çabayı gösterdi.

O koşturup dururken bugün kendisini eleştirenlerden hiçbiri uyarıda bulunmuyordu.

Genel Başkan'ın hataları ve yanlışları elbette vardı ama hiç kimse (belki de haklı olarak, moral bozmasın diye) bunları dile getirmiyordu.

Belki herkes aynı şeyi düşünüyordu…

“Seçim öncesinde konuşur ve eleştirirsek partiye zarar vermiş oluruz.”

★★★

Muhalefetin karşısında “Devlet” vardı…

Siyasette devletle mücadele etmek zor iştir. Hele bugünkü iktidar gibi bir partidevletiyle aşık atmak kolay iş değildir.

Bütün bu olumsuz koşullara karşın Kılıçdaroğlu yine de yüzde 48 oy aldı.

CHP'de bundan sonra neler olacağını şimdiden kestirmek mümkün olmasa da, Kılıçdaroğlu'nu her konuda tu kaka ilan etmek yanlıştır…

Hele kalleşlikler, siyasi hırslar ve arkadan vurmalar… 

Zira yenilgiden sonra devreye girip konuşmak kolaydır ama etik değildir.

Şimdi hiç kimse ortaya çıkıp “Siyasetin gereği budur arkadaş” demeye lütfen kalkışmasın.

Türkiye'nin koşulları belli, demokrasimizin de belli.

Böyle başa böyle tarak!..

★★★

Düşündükçe kendi kendime söyleniyorum…

“Gökyüzünden ilahlar bile inseydi Kılıçdaroğlu ve partisinin bu seçimi, aynen önceki seçimlerde olduğu gibi kaybedecek olması çok büyük olasılıktı. Bu koşullarda yüzde 48 iyi bir rakamdır ama önümüzdeki beş yıl daha ne yazık ki buharlaşmıştır…”

Haklı mıyım haksız mı?"

HAKKIMIZ YOKTU DEDİ, SONER YALÇIN'IN YAZISI AKILLARA GELDİ

Çölaşan "Seçimden hemen önce (tahmin bile olsa) bu konuları irdeleyen bir şeyler yazmak elbette mümkündü ama muhalefet partilerine oy verecek büyük kitlelerde moral çöküntüsü yaratmak ve umutsuzluğa sürüklemek son derece yanlış olurdu. Buna hakkımız yoktu." diyor. 

Ancak, Soner Yalçın'ın 24 Mayıs 2022 tarihinde yazdığı yazısı ise tam olarak şöyleydi:

"Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığına aday mı?

Hafta sonu yapılan Maltepe mitinginde “adaylığını üstü örtülü duyurdu” deniyor.

Son günlerde yapılan etnik kimliği üzerine polemikler bu iddiayı güçlendiriyor (Kılıçdaroğlu'na -etnik kimliği nedeniyle- “Türkiye'nin Obama'sı” diyebilir miyiz?)

Gittiğim her yerde Kılıçdaroğlu “aday olmalı mı”, “aday olmamalı mı” tartışmaları yapılıyor. Ki seçime bir yıl kala bu tartışmalardan uzak durmak imkânsız hale geldi.

Herkes tek soruya odaklanmış durumda: “Kılıçdaroğlu kazanır mı?”

Haklılar. Siyaset, sonuç odaklıdır. Temel hedefi, kazanmaktır…

Ben ise soruya tersten yaklaşıyorum. Şöyle:

Tarih, 18 Haziran 2023. Sandıkları açıldı. Sonuç belli oldu: Kılıçdaroğlu kazanamadı!

Kutuplaşmanın/ çatışmanın doruğa çıkacağı/çıkarılacağı seçim sonucunda Kılıçdaroğlu galip gelmezse ne olacak?

Kılıçdaroğlu için bu sıradan seçim değil kuşkusuz:

Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday gösterdi, kazanamadı.

Muharrem İnce'yi aday gösterdi, kazanamadı.

Kazanılamayan genel seçimlere veya referandumlara hiç girmeyeyim…

Ve şimdi de kendini ortaya koyuyor…

Peki, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini Kılıçdaroğlu kaybederse ne olacak?

Bakınız:

Yazdıklarımdan yola çıkarak Kılıçdaroğlu adaylığına karşıyım anlamı çıkarmayınız. Samimi olarak yazıyorum; Kılıçdaroğlu'nun aday olup kazanmasının Türkiye'deki kutuplaşmayı bitireceğine, sağduyunun ülkeye hâkim olacağını düşünüyorum. Hele son dönemdeki neoliberalizm karşıtı sözlerini alkışlıyorum…

İÇİMİ KEMİREN SORU

Evet:

Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başında olmasının toplumsal barış için faydalı olduğuna inanıyorum.

Kılıçdaroğlu; insani, hukuki, ahlaki değerleri hep üstün tutan/ yücelten bir siyasetçidir.

Saygındır. Dürüsttür. Mütevazidir. Çalışkandır. Anlayışlıdır. Mazlumun daima yanındadır…

Eminim seçilmesi halinde, çatışmaları iyi yöneten kabiliyetiyle- bir sakin güç olarak Türkiye'ye iyi gelecektir.

Ancak… İşte o soru hep içimi kemiriyor: 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamazsa ne olacak?

Salt siyasi hayatı bitmez. Hakaretlere, saldırılara uğrar. Ağır iftiralar ile karşılaşır. Yıllarca sürecek komplo teorilerin merkezinde yer alır. Ağır bedeller öder. Yaşamı allak bullak olur…

Bu sonuçların sebebi, ülkenin bugün geldiği/getirildiği siyasi travmadır!

Ağabey gibi sevdiğim, ülkenin yararına olacak bir politikacının bu hale düşmesinden endişe duyuyorum. Bunu kimse görmüyor mu, hissetmiyor mu? Kimleri sadece koltuk kapma peşinde mi?

Şurası gerçek; Ekmeleddin İhsanoğlu yerine 2014 yılında kendi aday olup kaybetseydi; bunun sonucu 2023 seçim mağlubiyeti gibi olmazdı. Durum bugün çok farklı…

Kılıçdaroğlu'nun seçimleri/adayları hep kaybetti. Partisinin oylarını da pek artıramadı. Maalesef, bu hatalar tekerrür etti! Ve, 2023'te -sembol olmuş Erdoğan karşısında- kaybederse bunun yaratacağı duygusal kırılma sel olup taşmaz mı? Bu sebeple diyorum ki; siyaset acımasızdır, Kılıçdaroğlu bu kez imkanı yok affedilmez. Hatasının cezası kıyamete kadar çektirilir…

2023 seçimi sıradan seçim değildir; başta CHP seçmeni olmak üzere muhalifler için “olmak ya da olmamak” ikilemi gibi algılanıyor!

EN ZOR SINAVI

Görüşüm şudur:

Türkiye'nin önümüzdeki dönemde Kılıçdaroğlu gibi değerli- tecrübeli lidere ihtiyacı var. CHP'nin başında kalmaya devam etmesi ülkenin yararınadır…

Öte yandan:

Cumhurbaşkanlı seçimini kaybetmesi halinde sadece CHP seçmeni değil, siyaset de büyük darbe alır, muhaliflerin seçimlere olan inancı kaybolur, demokrasi yara alır, partisi bile dağılabilir

Yani: 2023 seçimi sadece cumhurbaşkanını seçmeyecek, -örneğin- muhaliflerin anlayışına göre ülkenin kaderi oylanacak…

Böylesine zor süreçte Kılıçdaroğlu'nun kendini ortaya atmasının faturasını iyi tahlil etmesi gerekir. Onun için hayat memat meselesi Çevresindeki bir avuç insana inanıp kendisine yazık etmemelidir. Bilmelidir ki; sırf kendi aklına dayanan, hatalardan kurtulamaz!

Toparlarsam:

Umarım, ben yanılıyorumdur.

Umarım, CHP genel merkezi yanılmıyordur.

Bu uyarıyı yazmak zorundaydım; aksi takdirde susarak ağabeyime karşı ikiyüzlü davranmış olurdum.

Bu sadece Kılıçdaroğlu'na bir kardeş tavsiyesidir; umarım nihai kararını verirken bu yazdıklarımı da göz önünde bulundurur…

Şunu da eklemeliyim: Yazdıklarıma bakarak kimse niyet okuması yapmasın. Kalemim, ağzım, düşüncem birdir benim… Her daim olduğu gibi kendime zararı olacağını bilsem de inandıklarımı yazdım.

Yalçın Küçük'ün sözleri rotamdır:

-“Doğru peşinde koşmak, bir savaşa razı olmak anlamındadır.”

Odatv.com

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir