anneden öğretmene mektup / Bir annenin kreş öğretmenine yazdığı mektup - Çatlak Zemin

Anneden Öğretmene Mektup

anneden öğretmene mektup

Bir annenin kreş öğretmenine yazdığı mektup

Kız çocuklarına sürekli “Sen prensessin, hiç senin gibi güzel bir kıza böyle yapmak yakışıyor mu, hanım hanımcık otur burada” gibi kızları güçsüzleştiren ve sınırlamaya yönelten cümlelerden rahatsız olduğum kadar, “Aslan oğlum, koçum, erkek adam ağlamaz” gibi ifade biçimlerinden de aşırı rahatsız olduğumu tahmin edersiniz

 

Çocuğu kreşe başlayacak feminist bir anne olarak kreş öğretmenine hitaben bir mektup yazdım. Okuyan arkadaşlarım bunun yayınlanması gerektiği konusunda fikir belirttiler sağ olsunlar. İşte paylaşıyorum:

Benden Deniz ile ilgili bir mektup yazmamı istediğinizde çok hoşuma gitmişti. Sanırım şimdi onun vakti geldi. Oğlumla geçen kısa ve fakat hayatımı değiştiren büyüleyici ve zorlu 26 ayın sonunda onu size emanet ediyorum. Tam gün kreşe geçeceği için biraz hüzünlü ve karışık duygular taşımama rağmen sizin yaklaşımınız ve üslubunuzu hatırlayıp rahatlıyorum. Onu almaya geldiğimizde kucağınızda gülerek bizi karşılaması paha biçilemez. Her öğretmenin kendi üslubu vardır. Bunu değiştirmek zordur. O nedenle sizin çocuklara yaklaşımınızı beğenmemiş olsaydım size bu mektubu yazmak yerine başka alternatiflere yönelirdim.

Her çocuk özel, biricik ve kendine özgüdür. Biz geç anne baba olduk. Çok isteyerek ve planlayarak. Biraz da o nedenle Deniz ile kurduğumuz ilişki üzerinde çok düşündük, düşünüyoruz. Deniz’in kişilik özelliklerini ve ebeveyn olarak yaklaşımımız üzerinden bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizinle.

Genel olarak çocuklarla, özellikle çok küçük çocuklarla “Yapma, şimdi masandan kalkamazsın, bunu yapmak çok ayıp” gibi olumsuz içerikli iletişim kurulmasının çocukların gelişimine zarar verdiğini düşünüyorum. Elbette kurallara ihtiyaç var. Ve toplulukta bulunmak belli kurallarla mümkün. Ama bu yaş grubunda başkasına zarar verilmediği müddetçe çocuklar için kurallar esnetilebilir. Yapmasını doğru bulmadığınız bir konuda dikkati başka yöne çekilebilir, veya yaptığı şey yanlış ise size göre, onu yanlış olduğuna ikna etmeye çalışabilirsiniz. Biz mümkün mertebe bu şekilde davranmaya çalışıyoruz.

Bir başka önem verdiğim konu ise, oyunlardaki rol dağılımında ve genel olarak çocuklarla kurulan ilişkilerde cinsiyete göre bir yol izlenmemesi. İnanın çocukları cinsiyetçi rollere hapseden biz büyükleriz. Yoksa tertemiz zihinlerinde onların böyle bir algıları yok. Ben kadın erkek eşitliğine inanıyorum ve kendine güvenen, zarif ve kendini kadınlardan üstün görmeyen bir erkek çocuğu yetiştirmek istiyorum. O nedenle erkek çocuğu diye araba iş makinesi &#; tabanca tüfek kılıç vs. ile sınırlamadım oğlumun oyuncaklarını. Yerleri gırgırlamayı arabayla oynamak kadar çok seviyor mesela. Ya da bana çay yapıp içirmeyi J Birlikte  barbunya ayıklamak yeni favorimiz.

Kız çocuklarına sürekli “Sen prensessin, hiç senin gibi güzel bir kıza böyle yapmak yakışıyor mu, hanım hanımcık otur burada” gibi kızları güçsüzleştiren ve sınırlamaya yönelten cümlelerden rahatsız olduğum kadar, “Aslan oğlum, koçum, erkek adam ağlamaz” gibi ifade biçimlerinden de aşırı rahatsız olduğumu tahmin edersiniz. Bu arada tabanca tüfeği lafın gelişi söyledim. Çocuğumu şiddet içerikli tüm oyuncaklardan ve oyunlardan uzak tutuyorum. Bu da başka bir hassasiyetimiz.

Barışçıl ve mutlu olmasını istiyoruz oğlumuzun. O nedenle savaşlar, kazanılan zaferler, yenilen düşmanlar, bizim için canını feda eden şehitler vs. gibi söylemlerle bu yaşta (mümkün olursa hiçbir zaman) tanışmasını doğru bulmuyoruz. Doğa sevgisi, çiçekler böcekler, türlü türlü oyunlar, sevgi dolu bir öğretmen, oyun arkadaşları sanki yeter de artar bile. Bununla bağlantılı olarak değerler eğitimi adı altında ya da başka bir biçimde dini bir eğitim almasını istemiyoruz oğlumuzun. Hayatı şimdiden dini referanslarla sınırlamasın, büyüyünce neye inanıp inanmayacağına kendi karar versin düşüncesindeyiz.

Çocuğumu sağlıklı beslemeye çalışıyorum. Şimdiye kadar paketli, işlenmiş hiçbir gıda vermedim. Tabii ki birebir aynı uygulamayı kreşten bekleyemem. Büyüdükçe beslenme biçiminde bazı esnemeler de oldu. Örneğin hiç şekerli bir gıda yedirmezken artık ev yapımı bazı tatlı kurabiye funduszeue.info göz yumuyorum. Ancak paketli ve koruyucu madde içeren gıdalardan uzak tutmaya çalışıyorum hala. Deniz henüz hiç çikolata ve şeker yemedi. Hazır meyve suyu hiç içmedi. Beslenme konusunda da sizinle işbirliği halinde davranabilmeyi umut ediyorum.

Çok uzun oldu farkındayım ama insan çocuğu söz konusu olduğunda hiç durmadan konuşabilir sanırım. Birkaç önemli konuya daha değinip bitireceğim. Birincisi etkinlik saati veya herhangi bir zamanda çocuklara tv izletilmesi ve etkinlik saatinde sırf bizleri mutlu etmek için öğretmenlerin elinden çıkan profesyonel resimler, el işi ürünleri vs. Sizinle böyle bir tecrübe yaşamadık o nedenle çok mutluyum. Çocukları ölesiye edilgen kılan, o büyülü dünyalarını bozguna uğratan televizyondan nicedir biz de uzağız. Arada bir Peppa Pig izliyoruz birlikte. Sıkıcı didaktiklikten uzak, şiddet içeriksiz, kız çocukları ile erkekleri belli kalıplara hapseden cinsiyetçi roller içermeyen karakterlerin olduğu çizgi filmlere o kadar da kapalı değiliz yani. O kusursuz elişlerine dönecek olursak, ben çocuğumun çizdiği yamuk çizgileri o profesyonel işlere tercih ederim.

Deniz her zaman kitapları televizyondan daha çok sevdi. Bunun için çok mutluyum. Ona kitap okumayı teklif ettiğiniz zaman ne kadar mutlu olduğunu görebilirsiniz. Bu arada uyumadan önce benim veya babasının kucağında kitap okunmasına çok alışık. Uyku ritüelimiz; sevdiği bir hikaye kitabı okumak sonra “bittiii” diyip ninniye benzer şarkılar söyleyip yatağında sırtını sıvazlayarak uyutmak.

Son olarak, biz  Deniz’i yaz kış demeden hastalık hariç her gün dışarı parka çıkardık. Şimdi artık tüm gün kreşte olacağı için parka götürmemiz her zaman mümkün olamayacak. O nedenle sizden ricam, mümkün olduğu kadar çocukları açık temiz havayla buluşturmanız.

Buraya kadar sabredip okuduysanız çok teşekkür ederim. Umarım çok güzel bir sene geçiririz birlikte.

Lacivert Dergi

Sana karlar buzlar prensesli, bıkarcasına yoğunlukta pembeli, ata benzemeyen tek boynuzlu atlı, hayvanlara benzemeyen garip şekilli ve yazılı bir şeyler almadığım için bana kızma. Elim varmıyor. Hem güzellemeyi hak eden şeyler sadece bunlar değil. Yaklaşımının, üslubunun, fikirlerinin en çok alkışı ve takdiri hak eden şeyler olduğunu öğrenirsen eğer, beni de anlamış olursun gün geldiğinde.

Kızımın anaokulu öğretmeni, kızım Elif Hüma'yı anlatan bir mektup yazmamı istedi. Şaşırdım. Sonra sevindim. Yaşamaktan yazmaya fırsat bulamayan atalar geni etkisi ile akıllı ama zeki olmayan telefonlarda biriken, çoğunlukla dolu hafızaya sebep olup uzun süre sistemi zorlayan ve bilmem ne zaman dönüp bakarız acaba dediğim fotoğraf yığınlarından başka sabit bir şey bırakamayanlardanım, geride. "Tamam" dedim, en azından yazmak bizim işimiz. "Deadline"ı da öğrendik mi, tamamdır."

Sevgili öğretmenim;

Arama motorları, "anaokul öğretmenine mektup örneği"ni dilekçeden bile önemli bir yazı türü olarak kayıtlara almışlar ve benim bundan hiç haberim olmamış. Prensler, prensesler, paşalar, kraliçelerle ilgili yazılmış ne örnekleri gördüm de, takip edememiş olmayı meslekî güncelliğe hakaret kabul edip kendime yazıklandım. Yok öğretmenim, baştan anlaşalım: Bizimkisi dünyanın en özel insanı değil. Herkesten başka ve farklı olarak Anka kuşunun kanatlarında filan da inmedi. Prenses yahut kraliçe hiç değil. Öyle bir hitap duymadı kimseden.

Her çocuk gibi meraklı, her çocuk gibi istekli, her çocuk gibi sevgi dolu, her çocuk gibi duygularının karşılık bulmasını bekleyen, kimi zaman mızıkçı… Her çocuk gibi… Yıllarca zamanın çok programlı, Anadolu yahut meslek liselerinde gözü gözümde, isimlerini kimi zaman unutsam da halleri, huyları aklımda kalan Müzeyyenleri, Ayşe Eceleri, Durdu Mehmetleri, Tarıkları gibi…

Yok, yanlış anlamam. Ona bakım veren herhangi birinin ona "aşkım" dememesi gerçekten problem değil. (İç ses: Allah'ım n'olur demesin!) Sevilmesi güzel şey elbet lâkin o bir çocuk. Hatta o daha çocuk. Aşk kelimesinin çağrışımlarına dair çok şeyi fark ve idrak edebilmesi temennim fakat kelimenin daha yaşını almamış çocuklarda eskitilmesi ve büzüşen dudakların arasında ruhunu yitirmesi, bu konuda en istemediğim şey…

İhtiyacı sadece her çocuk gibi: Sevgi ve samimiyet. Sorusu geçiştirilmesin, yapıp edebildikleri arkadaşlarıyla kıyaslanarak eksik yahut fazlalıkları üzerinde ısrarla durulmasın yeter. İngilizceden ne öğrendiğini, bu ay kaça kadar saymayı başarabildiğini filan sormayacağım tabii ki. Bunları sormaktan biz, bunları duymaktan siz, bunlara mecbur bırakılmaktan onlar çok erken yorgun düşmüyorlar mı?

Anne-babanın yerini tutmanızı beklemiyoruz. Biz de sizin yerinizi tutamayız çünkü. Siz onun gözünde en iyi bilen olacaksınız. Bana yapılan nazlar size yapılmıyor, saatlerce uğraşlarım sonucu uyutmayı beceremediğim çocuk iki pış-pışınızla sağına soluna bakıp gözlerini yumuveriyor. Ne güzel… Buna saygım sonsuz. Kıskananlardan değil, bunu imkân addedenlerdenim. Kimse kimseden rol çalmasın, kimse kimseyle yarışmasın, kimse kimseyle bir yavru üzerinden iktidar mücadelesine girmesin yeter.

O benim göz bebeğim ve bir fert. Farkındayım; kararları var lâkin kendince. O bir çocuk. Hatta o daha çocuk. Kardeş isteyip istemediğini, hangi araba markasını tercih ettiğini filan sormadık ona ama gökyüzünü ne renge boyamak istediğini sormanızda sakınca yok. Boyadığı her renk kabulümüz, siz de rahat olun. Dışına da taşırabilir, elma mor da olabilir. Bundan utanmayacak şekilde o kâğıdı size de bize de verebiliyorsa, işler yolunda demektir. İçinizi ferah tutun.

Kıpırdamadan yerinde oturmayı öğretmeyeceğinizi ümit ediyorum. Onun annesi de ya arka sıranın ya en öndekinin üstündedir yahut gezip duruyordur ders anlatırken. Soya çekim kontenjanından mazur görülebilecekler esnekliğine girerse memnun oluruz
.
Şeker, çikolata vererek ekran önüne kilitleyerek kolay ve sorunsuz/problemsiz, tatlı tatlı çocuk büyütmenin evrelerine eremedim -henüz-. İki yıllık sabır aşamasından sonra yeni gelen kardeşin de beklediği ilgiden yüz bularak gevşemeye meyilliyim ama başına bunlardan biri yahut birkaçı gelecekse bilmek ve bu zevki önce kendim tatmak isterim. Anlaşalım.

Olmazsa olmazımız: Konsept doğum günleri, ayrımcı şarkılar, bitmek bilmeyen yılsonu gösterileri!

Çok şükür bizimki ağustos doğumlu. Eyvah, doğum günü tatile denk geliyor. Ne yapsak? Değiştirsek mi? Bütün öğretim hayatı doğum günüsüz nasıl geçer ki? Tabii ki, iyi ki doğmuşlar. (İç ses: "İyi ki bizi seçmişler" cümlesini kuran velilerin yavrularını evlat edinebilemiyoruz, değil mi? Dış ses: Çok ayıp!) Yani, hani, ne bileyim, aile içinde paylaşılası özel zamanların, hediye seçme telaşesi, mecburiyet çizelgesi ve farklı konseptler silsilesi içinde maratona ve yarışa dönmemesinin bir yolu yok mudur ki? Çok isteniyorsa sade bir keki beraberce süsleyip yiyebilirler, günler aylar öncesi hazırlıklar kervanına girmeden. Bence, kâfi.

Minik avuçların içinde oynanan ve "şuraya bir kuş konmuş" la başlayan oyunla, "mini mini bir kuş konmuştu" şarkısı arasındaki sarkazm! Onu ne yapacağız hakikaten? Pencerede donmak üzereyken içeriye alıp ötüşünü duyduğumuzda sevindiğimiz, pırpır edip canlanışına heyecanlandığımız ve tekrar kanat çırpıp ellerimizi bomboş bırakan kuşun ardından tatlı melodiler eşliğinde üzülürken, müteakip oyunda kuşu avucumuza alıp "biri tutmuş, biri kesmiş, biri yolmuş, biri pişirmiş, biri yemiş"ten sonra kendisine kalmayanın "hani bana hani bana" yazıklanışını bu saf zihinler nereye oturturlar ki? Biz evde "tavuk" dedik o avucumuza konan ve her parmağın telaşla çekiştirdiği canlıya, öğretmenim. Hayata dönüşüne o denli sevindiğimiz kuşu avuç içimizde tekrar yolmaya razı gelemedi gönlümüz ama bununla yüzleşmek kaçınılmazsa, kuşu tavuğa çevirmekle hata mı ettik, bilemedim.

Peki, vücudumuz şarkısı var mı acaba müfredatınızda? "İki elim iki kolum, bacaklarım var/Her insanda bir burun, bir de ağız var/Sen hiç gördün mü, üç kulaklı bir adam?/Olur mu hiç üç kulak, dön de aynaya bak" sözleriyle "normal"i tanımlayan, "orjin"i imleyen ve bunun dışında kalanı anormal addetmeyi, ayrımcılığa maruz bırakmayı adeta bilinçaltına kazıyan o şarkı? Hayır, anlamadığım; bu şarkıyı öğrettikten sonra sadece engelliler haftasına sıkışan, "bizim gibi olmayanlara da saygı duymalıyız, bedensel ve zihinsel engelliler de hayatımızın ve toplumumuzun birer parçası ve onlardan da sorumluyuz" gibi cümlelerin nasıl bir kalıcılığı olmasını bekleyebiliriz ki çocuklarda? Azalar, uzuvlar, şekil ve şemaller, Yaratıcı'nın takdiri, takdir edersiniz ki. Dönüp aynaya baktıklarında kendileri gibi olmayanlara "olur mu hiç" demesinler diye, yaygın müzik dinleme sitesinden herhangi bir çocuk şarkısını açtığımız zaman biraz gevşek davranıp kontrolü kaybettiğimizde bizim için seçtiği şarkılar arasında "iki elim, iki kolum, bacaklarım var" başlangıcına denk gelince özellikle es geçtik, değiştirdik öğretmenim. "Olur mu hiç?" Olur, olabilir. "Ol" der ve her şey "olur" sonuçta.

"Güneşin alası çok"la başlayan meşhur şarkıyı ise katiyen öğretmemenizi talep edeceğim, haddimi aşsam da hakkım ve hakkımız olduğunu iliklerime kadar hissederek. "Her evin çilesi çok." Tamam. "Analar çeker yükü". Doğru. "Kimsenin bilesi yok." Artık yeter! "Çocuğa bakar anne." Öyle ama sadece anne değil. "Evine tapar anne." Bu ne demek gerçekten? Çok ayrı bir yazı konusu. "Gece gündüz çalışır." İş bölümü yok mu? "Yarını yapar anne." Yarınlar tek kişinin omuzlarında yapılmaz. Hele o omuzlara basarak hiç yapılamaz. Hep birlikte danışarak, dayanışarak yapılırsa sağlıklı yarın imkânı doğar. "Gelin çiçek derelim." Eyvallah. "Yollarına serelim." Allah razı olsun. "Sevgi dolu türkülerle/Annemize verelim." Evet, sevgi dolu ama aynı zamanda ayrımcılık içermeyen, ebeveynlerden tek bir tanesinin saçının süpürge oluşunu başarı kıstası olarak kabul etmeyen, bakım vereni indirgedikçe bakım verilenin mükemmelleşmeyeceğinin bilincinde, ayırdında türkü-şarkılarla gelin lütfen. Mevzu uzun, derin, acı ama gerçek. Bu şarkıyı hiç öğretmeyelim, buna da burada girmeyelim.

Hem sonra neden baba şarkısı bu kadar az? Neden eve gönderilen hediyeler hep anneye? Bütün vurgu anne üstüne? Hayır, ebeveynlerden birinin emeğini sonuna kadar sömüreceğiz, bakım işini tümüyle ona yükleyeceğiz diye, çocuklarıyla vakit geçirmekten keyif alan, bakımlarına ortak olan, elini taşın altına koyan babalara haksızlık etmiyor muyuz? Hoş, bütün bunları öğrenememiş deneyimleyememiş, bu özel zamanlar hayatlarından hızla akıp giderken bu süreçten kendilerini merhametle, sevgiyle yeniden inşa etme şeklinde istifade edememiş babaların, bu kayıpları ile ilgili bir farkındalık oluşturmaya katkı vermeniz de mümkün. Keşke…

Eh, bir seneyi geride bırakırız böyle böyle inşallah. Zorunlu eğitim sürecinin kollarına bir yaş daha yaklaşır, bir eşiği daha atlatırız hayırlısı ile. "Eeee, bu bir sene neler yapıldı, görelim bakalım" tonlu arkamıza yaslanıp sonra ellerdeki fotoğraf ve video özelliğindeki aletlerle oradan oraya en iyi görüntü için koşuşturup dünyanın en önemli(?!) anlarını kaydederken duygularına hâkim olamayan biz, bir sonraki seneye aynı okulda tamam/devam kararı verme aşamasındaki veli profilini mutlu ve memnun edebilme telaşı ile ne kadar çok şey öğrenildiğini bir gecede gösteriverme ve her bir çocuğu bir diğerinden geride bırakmadan velisini tatmin ve memnun edecek sürede sahne önünde tutmaya uğraşan siz, gösteri için sıranın kendisine gelmesini beklerken geçen saatler içinde acıkmış, yorulmuş, uykusu gelmiş ve bu üçlünün kaçınılmaz feci sonu olarak huysuzlanmış çocuklar… Gerçekten bu çileyi çekmek zorunda mıyız? Hakikaten bunu başka türlü çözemez miyiz? Memleketin son çıkan pop şarkıları arkada bangır bangır çalarken bu şarkıları söyleyenlerin kostümlerinin küçültülmüşlerini giyip, hareketlerini taklide uğraşan çocukların "playback" yapmasını kabiliyet olarak addetmiyoruz değil mi? Amatör de olsa, çocukların kendilerine ait birkaç cümle ile neden tatmin olmayız ki? Onlar birer çocuk. Hatta onlar daha çocuk.

İşiniz zor ve dahî pek mühim öğretmenim. Size sitem ediyorum sanmayın. Sizden bunları isteyen bizedir sitemim, olsa olsa. Yeni zamana ve yeni koşullara hazırlıksız yakalanan, meseleleri damdan düşer gibi aniden kucağında bulan, olayların gerek/şartlarına göre kurumlarını oluşturamayan, düzenleyemeyen, güncelleyemeyenler olarak bu zamanın ihtiyaç duyduğu çocuk mekânlarını oluşturamadık. İçerik, müfredat, eğitmen, bakım veren formasyonu gibi birçok parametresini işlevsel şekilde planlayamadık. Müfredatları, araç gereçleri güncelleyemedik. Eğitimin ve ilişkilerin içinden çekip çıkarılan değer sistemini -en fazla- yine öyle sonradan ekleye yapıştıra yerine koymaya çalıştık ve farkında olmadan hâlâ bunu yapmaya devam ediyoruz. Güncellenemediğimiz sürece nesiller arası farkı daha da açacağımızdan bihabermiş gibi ısrarla eski usul söylem ve uygulamaların çetelesini tutuyor, turnosolu buraya koyuyor, sonra da faturayı en çok annelere ve gençlere kesiyoruz. Bütün bunlar toplum olarak hepimizin eksiği. Kızmasın kimse… Çabalar var ama sistem revizesine yetmiyor. İsmin hâlâ "anaokulu" olması bile en büyük gösterge değil mi buna? Anaokulu mu kalır isim olarak bu güne, ana-babanın ortak, paydaş ve işteş işlevlerinin çocuk üzerindeki etkisinin önemine dair konuşmaktan yorgun düşülen bu zamanda? Hem okul nedir yahu? Onlar birer çocuk. Hatta onlar daha çocuk.

Elif Hümacığım;

Geldik mi meselenin çetin kısmına? Büyüdüğünde "portfolyonda" sana yazdığım duygu yoğunluklu bir mektup bulamayıp üzülmeni istemem. Zaten anne-babalar "çocuklar arkadaşlarına bakıp özenmesin, onlardan geri kalmasın, üzülmesin" diye yoldan çıkarlar. Çoğunlukla…

Sana karlar buzlar prensesli, bıkarcasına yoğunlukta pembeli, ata benzemeyen tek boynuzlu atlı, hayvanlara benzemeyen garip şekilli ve yazılı bir şeyler almadığım için bana kızma. Elim varmıyor. Hem güzellemeyi hak eden şeyler sadece bunlar değil. Yaklaşımının, üslubunun, fikirlerinin en çok alkışı ve takdiri hak eden şeyler olduğunu öğrenirsen eğer, beni de anlamış olursun günü geldiğinde.

Ne söylesem az, eksik, yarım. Sen bizim başarımız yahut becerimiz değil, Rabbimin takdirisin. Projemiz de olamazsın. Emanetin O'na. İnşallah sana yol arkadaşı olabiliriz; baban ve ben. Eksiğimizle, hatamızla, kusurumuzla ve sevgimizle… Ve inşallah birlikte yaşadıklarımız senin için her yaşında yeniden açılan, kanatlanan, başka renklere bürünen mektuplar olurlar ama çok istersen, Lacivert Dergi'nin bu sayısını koyarız dosyana, olur mu Hüma kuşum?

Saadet, sıhhat ve afiyet temennimdir sana kızım. Kızım… Cinsiyetinin seni asla ve asla yarım, eksik, kusurlu, hatalı yapmadığını bil, canım kızım. Fırsatların bir erkeğinki ile eşit olmadığını gördüğün yerde talep etmek hakkın. Herkesin hakkı olan adaleti eşit şartlar içinde alması mücadelesini desteklemene ve bunun için elinden geleni yapmana duacıyım. Rabbim kullarını ayırmıyor ve üstünlüğün nerede yattığını da söylüyor. O'nun adaleti sana yeter. Gerisine aldırma. Kevser'in indirildiği Kutlu Elçi'nin müjdesini unutma. Köksüz, soysuz, tükenmiş ve bitmiş olan kimdir, isim ve soy neyle yaşar, hatırından çıkarma. Elçiye emredilen, hepimize emredildi. Sen bunu ve O'nu bil, yeter.

Zeynep Kevser Şerefoğlu kimdir?
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi'nde yardımcı doçent.

Loading

Öğretmenlik mesleğinin ne kadar önemli olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Maddi yönünü bir kenara bırakırsak, manevi bağlamda nerede, ne zaman, hangi makam sahibi, iş adamı, usta, işçi vs. öğrencimizin elimizi öpeceği belli olmaz. Yaş kemale ermiş ve siz hasta yatağında yatıyorsunuz. Bir öğrenciniz geldi.’Hocam geçmiş olsun, sizi çok seviyoruz. Bizde çok emeğiniz var’ deyip elinizi öpüp,’Bizim yapabileceğimiz bir şeyler var mı?’ Dedi… Sizi alıp maziye götürür. Moral, motivasyon kaynağı olur. Teşbihte hata olmasın tabiri caizse canınıza can katar…

Canımızdan bir parça olan yavrularımızı özellikle ilkokula kayıt yaptırırken, ilk öğretmenini çok araştırırız. Ekseriya düşünürüz ki, çocuğumuzun şekillenmesinde en önemli temel taşını ilk öğretmenleri oluşturacaktır. Sohbet öğretmen olunca, hepimiz hemen ilk öğretmenlerimizi olumlu veya olumsuz yâd ederiz.


Bir akrabam sene önce çocuğunu Çankaya’da bir ilkokula yazdırdı. Evleri hemen okulun karşısındaydı. Çocuğun öğretmeni bayan ve onunda okula gitmeyen küçük bir çocuğu vardır. Okulun ilk günlerinden itibaren çocuğunu, öğrencisinin yanına katıp akrabanın evine gönderir. Bol bol izin verir. Defterine bir iki ödev yazar, ‘’bunları evinde akşam yaparsın. Gündüz çocuğumla oyna’’ der. Tabi anne baba köyden gitmiş okuması yazması yok cahil. O zamanlar cazip gelir. Oh, öğretmen bizim çocuğumuzu çok seviyor, evimize geliyor diye düşünülür… Ama bunun acı faturası gelecekte ortaya çıkacaktır. Çünkü zaman geçtikçe çocuk okuldan soğumaya başlar. Nasıl olsa ödev eksik olunca bir şey denmiyor. Sınıfını da geçiyor. Vesselam zor şer, ilkokulu bitirir. Ve ilerisini OKUMAZ. Yıllar sonra anne çok üzülür. ‘’Keşke..! Keşke..!’’ der ama iş işten geçmiştir. Geride ki iki çocuğuna daha dikkatli olur ve onlar üniversiteyi bitirir.

Anadolu’da imkânların zor bulunduğu o yıllarda ÇANKAYA ‘da ilkokul mezunu olarak kalması uzaktan beni bile çok üzmüş ve aşağıdaki mısraları kaleme almama vesile olmuştur.

*
ÖĞRETMENİM
Öğretmenim;
Bir çiçek yetiştirdim,
Aldım sana getirdim,
Bundan sonra sana emanet.
Aman darılma isteklerime,
Ana yüreği dayanmıyor işte,
Dikkat ette çiçeğim solmasın,
Soğuklarda üşütüp hasta olmasın,
Cesur olsun da, korkak olmasın,
Kendine güvensin, pısırık kalmasın,
İlimden irfandan daim nasibini alsın,
Güvenilir olsun, dolaşık olmasın,
Dürüst olsun, ahlaksız olmasın,
Çalışkan olsun, tembel kalmasın,
Çağa ayak uydurup, ufku hep açık olsun,
Avrupa’nın ilmini, fennini gecikmeden alsın,
Ama milli örf ve adetleri özünde kalsın,
Vatanını sevsin, hizmette geri durmasın,
Bilmeden düşmanın safında yer almasın,
Sakın ha, Yurduma ihanette bulunmasın,
Yapacağı işlerde, hep mükemmeli arasın,
Tok gözlü olsun, fırsat bulunca çalmasın,
Yangınlara kar olsun, muhtaçlara var olsun,
Doğal afetlere hazırlıkta aman fire vermesin,
Konu vatan olursa, canını asla esirgemesin,
Ezanın &#; bayrağın kadri kıymetini bilsin,
Türkiye Cumhuriyetini gönülden sevsin,
Büyüğünü tanısın, küçüğünü candan sevsin,
Kendinde olan bilgiyi, çevresine de versin,
Sağlığına dikkat etsin, bedenini çürütmesin,
Uyanık geçinip, saman altından su yürütmesin,
Adil olsun, adaletten hiç taviz vermesin,
Makam sahibi olunca, vatandaşa sırt dönmesin,
Mükâfata hep yakınlarını layık görmesin,
Cezayı hak etmişse, yakını olsa da versin,
İşinin ehliyse, düşmanı olsa esirgemesin,
Mazlumun elinden tutup, zalimin hasmı olsun,
Gerçek çevreci olsun, yeşile kıymasın,
Hayvanları hep sevsin, onlara vurmasın,
Daim tedbirli olsun, zarar görmesin,
Sabırlı olsun, birden gönül kırmasın,
Anlamadan dinlemeden gönül koymasın,
Çalışanı takdir etsin, aman egoist olmasın,
Düğünde, cenazede sorumluluğunu bilsin,
Mutluluğu da, acıyı da paylaşıversin.
Vaktinde işine gidip, vaktinde evine gelsin,
Aile müessesini koruyup, kıymetini bilsin,
Çocuklarına sahip çıkıp, kol kanat gersin,
Öksüzün, yetimin, masumun başını okşayıp sevsin,
Elden, etekten düştüğümüzde bizleri hor görmesin,
Bizler ölünce unutmayıp, mezarımıza ziyarete gelsin,
Ana- baba dostlarını terk etmeyip, kendi dostu bilsin,
Ben cahilim öğretmenim, elimden başka ne gelsin,
Bağışla beni öğretmenim, çok şey istedimse senden,
Ama bu çiçek bir gün diken olursa ne ederim ben,
Söyle öğretmenim, diken olursa ne ederim ben…!
Dünya zindan olur, üzülürüm, yaşayamam, biterim,
Eğer buna sen sebep olursan, inan beddua ederim.
O halde öğretmenim, ben-sen- toplum el ele verip,
Bu çiçeği ve tüm çiçekleri kurutmadan büyütelim,
Artık nesil bozuluyor tezini, hep beraber çürütelim,
Çürütelim ki; gelecek günler daha aydınlık olsun,
Düşmanlar kahrından çatlarken, dostlar mutlu olsun.
Artık ben gidiyorum öğretmenim, yolunuz açık olsun,
Dileklerim unutulmasın, gönlünüzde bir yer bulsun,
Yağacağınız hizmetlerde, Rabbim yardımcınız olsun,
YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINIZ, KUTLU OLSUN!
Bir akrabam sene önce çocuğunu Çankaya’da bir ilkokula yazdırdı. Evleri hemen okulun karşısındaydı. Çocuğun öğretmeni bayan ve onunda okula gitmeyen küçük bir çocuğu vardır. Okulun ilk günlerinden itibaren çocuğunu, öğrencisinin yanına katıp akrabanın evine gönderir. Bol bol izin verir. Defterine bir iki ödev yazar, ‘’bunları evinde akşam yaparsın. Gündüz çocuğumla oyna’’ der. Tabi anne baba köyden gitmiş okuması yazması yok cahil. O zamanlar cazip gelir. Oh, öğretmen bizim çocuğumuzu çok seviyor, evimize geliyor diye düşünülür… Ama bunun acı faturası gelecekte ortaya çıkacaktır. Çünkü zaman geçtikçe çocuk okuldan soğumaya başlar. Nasıl olsa ödev eksik olunca bir şey denmiyor. Sınıfını da geçiyor. Vesselam zor şer, ilkokulu bitirir. Ve ilerisini OKUMAZ. Yıllar sonra anne çok üzülür. ‘’Keşke..! Keşke..!’’ der ama iş işten geçmiştir. Geride ki iki çocuğuna daha dikkatli olur ve onlar üniversiteyi bitirir.

Anadolu’da imkânların zor bulunduğu o yıllarda ÇANKAYA ‘da ilkokul mezunu olarak kalması uzaktan beni bile çok üzmüş ve aşağıdaki mısraları kaleme almama vesile olmuştur.

*
ÖĞRETMENİM
Öğretmenim;
Bir çiçek yetiştirdim,
Aldım sana getirdim,
Bundan sonra sana emanet.
Aman darılma isteklerime,
Ana yüreği dayanmıyor işte,
Dikkat ette çiçeğim solmasın,
Soğuklarda üşütüp hasta olmasın,
Cesur olsun da, korkak olmasın,
Kendine güvensin, pısırık kalmasın,
İlimden irfandan daim nasibini alsın,
Güvenilir olsun, dolaşık olmasın,
Dürüst olsun, ahlaksız olmasın,
Çalışkan olsun, tembel kalmasın,
Çağa ayak uydurup, ufku hep açık olsun,
Avrupa’nın ilmini, fennini gecikmeden alsın,
Ama milli örf ve adetleri özünde kalsın,
Vatanını sevsin, hizmette geri durmasın,
Bilmeden düşmanın safında yer almasın,
Sakın ha, Yurduma ihanette bulunmasın,
Yapacağı işlerde, hep mükemmeli arasın,
Tok gözlü olsun, fırsat bulunca çalmasın,
Yangınlara kar olsun, muhtaçlara var olsun,
Doğal afetlere hazırlıkta aman fire vermesin,
Konu vatan olursa, canını asla esirgemesin,
Ezanın &#; bayrağın kadri kıymetini bilsin,
Türkiye Cumhuriyetini gönülden sevsin,
Büyüğünü tanısın, küçüğünü candan sevsin,
Kendinde olan bilgiyi, çevresine de versin,
Sağlığına dikkat etsin, bedenini çürütmesin,
Uyanık geçinip, saman altından su yürütmesin,
Adil olsun, adaletten hiç taviz vermesin,
Makam sahibi olunca, vatandaşa sırt dönmesin,
Mükâfata hep yakınlarını layık görmesin,
Cezayı hak etmişse, yakını olsa da versin,
İşinin ehliyse, düşmanı olsa esirgemesin,
Mazlumun elinden tutup, zalimin hasmı olsun,
Gerçek çevreci olsun, yeşile kıymasın,
Hayvanları hep sevsin, onlara vurmasın,
Daim tedbirli olsun, zarar görmesin,
Sabırlı olsun, birden gönül kırmasın,
Anlamadan dinlemeden gönül koymasın,
Çalışanı takdir etsin, aman egoist olmasın,
Düğünde, cenazede sorumluluğunu bilsin,
Mutluluğu da, acıyı da paylaşıversin.
Vaktinde işine gidip, vaktinde evine gelsin,
Aile müessesini koruyup, kıymetini bilsin,
Çocuklarına sahip çıkıp, kol kanat gersin,
Öksüzün, yetimin, masumun başını okşayıp sevsin,
Elden, etekten düştüğümüzde bizleri hor görmesin,
Bizler ölünce unutmayıp, mezarımıza ziyarete gelsin,
Ana- baba dostlarını terk etmeyip, kendi dostu bilsin,
Ben cahilim öğretmenim, elimden başka ne gelsin,
Bağışla beni öğretmenim, çok şey istedimse senden,
Ama bu çiçek bir gün diken olursa ne ederim ben,
Söyle öğretmenim, diken olursa ne ederim ben…!
Dünya zindan olur, üzülürüm, yaşayamam, biterim,
Eğer buna sen sebep olursan, inan beddua ederim.
O halde öğretmenim, ben-sen- toplum el ele verip,
Bu çiçeği ve tüm çiçekleri kurutmadan büyütelim,
Artık nesil bozuluyor tezini, hep beraber çürütelim,
Çürütelim ki; gelecek günler daha aydınlık olsun,
Düşmanlar kahrından çatlarken, dostlar mutlu olsun.
Artık ben gidiyorum öğretmenim, yolunuz açık olsun,
Dileklerim unutulmasın, gönlünüzde bir yer bulsun,
Yağacağınız hizmetlerde, Rabbim yardımcınız olsun,
YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINIZ, KUTLU OLSUN!

MAHİR ODABAŞI

ÇORUM İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

SİVİL SAVUNMA UZMANI

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili Yazılar

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası