mehmet okuyan mehdi / Hz. İsa ve Mehdi geldi mi? Onları nasıl tanıyacağız?

Mehmet Okuyan Mehdi

mehmet okuyan mehdi

Hz. İsa ve Mehdi geldi mi? Onları nasıl tanıyacağız?

RİSALEHABER

Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, Hz. İsa (as) ve Mehdi meselesine dair izahlarda bulunmuştu. Kırkıncı hocaefendi, sık sık gündeme gelen ve polemiklere konu olan her iki meseleyi Kur'an-ı Kerim, Hadis ve Risale-i Nur'dan yaptığı izahlarla şöyle açıklamıştı.

Hz. İsa Allah’ın Resulü, mahlûku ve memlüküdür

Hz. İsa (a.s) hakkında bilgi verir misiniz?

Hz. Meryem’in oğlu olan ve Allah’ın bir mucizesi olarak babasız dünyaya gelen Hz. İsa, (a.s) Cenab-ı Hakk’ın seçkin kıldığı, dört büyük kitaptan biri olan İncil-i Şerif sahibi ulu’l-azim bir peygamberdir.

Hz. İsa Allah’ın Resulü, mahlûku ve memlüküdür. Allah, ona mevhibelerin en âlisi olan risaleti bahşetmiştir.  O da diğer insanlar gibi ibadetle mükellef kılınmış, bunu en büyük bir şeref telakki etmiş, Cenab-ı Hakk’ı büyük bir iştiyak, muhabbet ve hayretle tazim ve tebcil etmiştir.

Geçmiş bütün peygamberlerin yaptığı gibi, Hz. İsa da ümmetini, Cenab-ı Hakk’a iman etmeye, O’nun rızasını kazanmaya, sevip sevdirmeye, O’ndan korkup günahlardan ve kötülüklerden sakındırmaya ve salih amellerde bulunmaya davet etmiş, dünya hayatının fani olduğunu hatırlatmış, ahiret gününde her insanın tüm yaptıklarından hesaba çekileceğini bildirmiştir.

Hıristiyanlar Allah’ın varlığına inanmakla beraber, Papazları Allah’ın yeryüzündeki vekilleri olarak görür ve onun günahları bağışlayabileceklerine inanırlar.

Hıristiyanların bir kısmı teslis gibi batıl inanışlara sapmış, kimisi Hz. İsa’yı hâşâ, Allah’ın oğlu olarak görmüş, bir kısmı da ona ulûhiyet sıfatı vererek dalalete düşmüşlerdir. Halbuki Hz. İsa da bir beşerdi, yerdi, içerdi ve uyurdu. Yiyip içen, doğup ölüme ve zevale mahkûm olan, hâşâ, ilah olur mu? Bu husus bir ayette şöyle ifade edilir: “Meryem oğlu İsa Mesih sadece bir Resuldür. Nitekim ondan önce de birçok elçi gelip geçmiştir. Onun annesi de çok dürüst, son derece iffetli bir hanımdı. Her ikisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi.”[1]

Aynı şekilde Yahudiler de “Hz. Üzeyir’e Allah’ın oğlu” diyerek sapıklığa düşmüşlerdir. Böyle bir Allah inancı olur mu hiç?  Böyle bir iman nasıl makbul olabilir?  Demek ki, onlar Cenab-ı Hakk’ı Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği gibi bilemediler ve hakiki manada tanıyamadılar. “İnkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.” Allah’a Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği ve Peygamber Efendimiz (sav.)’in ders verdiği gibi inanmak ve öyle itikat etmek lazımdır ki, makbul ve kâmil bir iman olsun. Zira “Allah’ı bilmek, O’nun varlığını bilmenin gayrısıdır.”        

Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu veciz ifadeleriyle şöyle ifade etmektedir:

“Hâlbuki Allah'ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz'î ve küllî herşey onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat'î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve "Lâ ilahe illallah" kelime-i kudsiyesine, hakikatlarına iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa "Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci' tanımak ve herşeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah'a iman hakikatı onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.”[2]

Hz. İsa’nın (a.s) doğumu, hayatı ve Allah katına yükseltilmesi hep mucizevî bir şekilde olmuştur. Bu büyük peygamberin hayatı Kur’an'da ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bir ayette mealen şöyle buyrulur: “ Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi, Meryem’e ulaştırdığı('ol' emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur.”[3]

Başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Hani Melekler, şöyle demişti " Ey Meryem!  Doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”[4]

Diğer bir ayette de şöyle buyrulur: "Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu (yaratılışı bakımından) Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol” dedi. O da hemen oluverdi.”[5]

Bu ayette iki peygamber arasındaki bazı benzerliklere dikkat çekilmiştir. Allah Hz. Âdem’e "Ol" demiş ve O da yaratılmıştır. İşte Hz. İsa'nın ilk yaratılışı da Allah'ın "Ol" demesiyle gerçekleşmiştir. Hz. Âdem (a.s) anne ve babasız,  Hz. İsa ise babasız olarak yaratılmıştır.  Evet, her şeye kadir olan Cenab-ı Hak, insanı isterse Hz Âdem gibi ana- babasız yaratır, isterse Hz. İsa’yı yarattığı gibi babasız yaratır,  isterse anne ve babayı vesile ederek yaratır. Zira“O, yaratmanın her çeşidini bilir.”[6]

Bu iki peygamber arasındaki diğer bir benzerlik ise, Hz. Adem'in cennetten yeryüzüne indirilmesi, Hz. İsa'nın da ahir zamanda semavattan tekrar yeryüzüne indirilmesidir.

Hz. İsa Vefat etmedi mi? Eğer vefat etmediyse o tekrar yeryüzüne inecek mi?

Kur’an-ı Kerim'de Hz. İsa'nın Allah katına yükseltildiği ve bir benzerinin, o zannedilerek öldürüldüğü haber verilmiştir. Bu hakikat bir ayette mealen şöyle ifade buyrulur: “Ey İsa! Şüphesiz, seni ben vefat ettireceğim. Seni kendime yükselteceğim…”[7]

Başka bir ayette ise şöyle buyurulmaktadır: “Oysa O’nu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. O’nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. O’nu kesin olarak öldürmediler.”[8]

Bir başka bir ayette de şöyle buyrulur: “İnkarcılar onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır, ama Allah bu tuzağı bozmuştur.”[9]

Bu ayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi Hz. İsa hayattadır, ruhu henüz kabzedilmemiş ve eceli gelmemiştir. O’nun dünyada göreceği daha birçok hayırlı ve mühim işleri vardır. Yeryüzüne inecek ve vazifesini ifa ettikten sonra o da her nefis gibi vefat edecektir.

Bediüzzaman Hazretleri hayat tabakalarını anlatırken Hz. İsa’nın vefat etmediğini, O’nun üçüncü tabaka-i hayatta bulunduğunu şöyle ifade eder: “Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsa Aleyhimesselâm’ın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüd ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder. Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar.” [10]

Hz. İsa'nın ahir zamanda ikinci kez bir mucize olarak yeniden dünyaya  geleceğine dair  ayet ve hadisler mevcuttur. Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne inecek olmasından dolayı O, gerek Müslümanlar ve gerekse Hıristiyanlar tarafından büyük bir merakla ve heyecanla beklenmektedir. 

Hz. İsa'nın yeryüzüne inişi ahir zamanın ikinci devresi ve kıyametin büyük bir alameti olacaktır.  

Peygamber Efendimiz (sav.) bir hadis-i şeriflerinde; “On büyük alamet vuku bulmadıkça kıyamet kopmayacaktır…buyurmuş ve bunlardan birisinin de “İsa bin Meryem’in çıkması…”[11] olduğunu ifade etmiştir.

Bir başka hadis-i şeriflerinde ise, “Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa Aleyhisselam)’ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır.”[12] buyurmuştur.   

Bediüzzaman Hazretleri de bu hakikati şöyle ifade etmektedir:

“Hadîs-i sahihte rivayet edilen: Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel edeceğini, Deccal'ı öldüreceğini imanı zaîf olanlar istib'ad ediyorlar. Onun hakikati izah edilse, hiç istib'ad yeri kalmaz.” buyurarak, şöyle izahta bulunur:

“Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyet’e inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır. Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek.”[13]

Hz İsa Niçin Gelecek?

Peygamber Efendimiz (sav)’den sonra peygamberlik kapısı kapandığından Hz. İsa (a.s), yeni bir şeriat getirmeyecek, Kur’an'a ve sünnete tabi olacak, onlarla insanlığı irşad edecek, Kur’an ve imanın ulvi hakikatlerinin ve eşsiz güzelliklerinin tüm dünyaya yayılmasına vesile olacaklardır.   

Bediüzzaman Hazretleri ahir zamanda yeryüzüne ikinci defa gelecek olan Hz. İsa’nın (as) vazifesini şöyle ifade eder:

“Şahs-ı İsa Aleyhisselâm’ın kılıncı ile maktul olan şahs-ı Deccal’ın teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i İsevî’nin hakikatını hakikat-ı İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek. Hattâ "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i Mehdi’ye namazda iktida eder, tâbi’ olur.” diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kur'aniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.”[14]

Hz. İsa ile Hz. Mehdi ortak fikrî mücadeleleri ile Deccalı ortadan kaldıracaklar

Hz. İsa’nın namazda Mehdi’ye tabi olması, O’nun koyduğu düsturları kendine rehber edip, onlar ile irşadını yapmasıdır. “Âhirzamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek mealindeki hadîsin sırrı şudur ki: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılab edeceği bir sırada, nasılki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür; öyle de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccal’ı öldürür. Yani inkâr-ı uluhiyet fikrini öldürecek.”[15]

Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi, Hz. İsa ile Hz. Mehdi ortak fikrî mücadeleleri ile Deccalı ortadan kaldıracaklar, iman hakikatlerini dünyaya yayacak ve tüm inananların huzur ve saadetlerine vesile olacaklardır. Bugün Avru’panın birçok yerinde Müslüman olanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Müslüman olanlar da genellikle ilim ve fikir adamlarıdır. Hatta birçok Papaz’ın da Müslüman oldukları bilinen bir hakikattir. Artık Hz. İsa’nın da ayak sesleri duyulmak üzeredir.

Hz. İsa Nasıl Tanınacak? Herkes onu tanıyabilecek mi?

Bediüzzaman Hazretleri bu meseleyi şöyle izah etmektedir: “Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım değildir. O’nun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.” [16]

Demek ki, Hz. İsa'nın yeryüzüne indiğini herkes değil, yakınında bulunan bazı kimseler 'imanın nuru' ile  bileceklerdir.

Allah’ın seçip gönderdiği her mübarek peygamber gibi, Hz. İsa da üstün ahlakın bütün vasıflarını taşır. Onu diğer insanlardan ayıran en belirgin özellik, onun yüksek şahsiyeti olacaktır. O’nun sahip olduğu kuvvetli imanının nuru yüzüne yansıyacaktır. Onu görenler müstesna bir insanla karşılaştıklarını anlayacaklardır.

Allah, diğer tüm elçilerine olduğu gibi, Hz. İsa'ya da yardım edecek ve onun ne kadar emin bir insan olduğunu zamanı geldiğinde insanlara gösterecektir. Allah'ın elçisi Hz. İsa'yı bekleyen müminler için yol gösterici bir başka işaret de onun her işinde muvaffak olmasıdır.

Bazı kimseler; “İsa’dan başka Mehdi yoktur.” hadis-i şerifini delil göstererek Hz. İsa’nın Mehdi olduğunu söylüyorlar. Mehdi ile Hz. İsa aynı kişiler mi?

Hz. İsa ile Mehdi ayrı ayrı zatlardır. Mehdi, Hz. Peygamber’in (sav.) neslinden gelecek, İslam âlemi içinde bulunacak, iman hakikatlerinin ve sünneti seniyyenin ihyasına çalışacaktır. Hz. İsa ise, Hıristiyanlık âlemi içinde bulunacak,  dinsizlik cereyanları ile mücadele edip, onları mağlup edecektir.      

Her asırda büyük mehdinin vazifesini görecek mehdi-misal zatlar geldiği gibi ahir zamanda da mehdi-i azam gelecek ve en büyük bir tecdit hareketinde bulunacaktır.

İbn-i Macede yer alan; “İsa’dan başka Mehdi yoktur.”  hadis-i şerifine muhaddisler şöyle mana vermişlerdir: “Buradaki Mehdi kelimesi şahıs değil sıfattır. Yani Peygamber Efendimizden (sav.) sonra hidayet sıfatına kemaliyle sahip olan zat Hz. İsa’dır. Çünkü birçok insanın hidayetine o vesile olmuştur. Ahir zamanda gelecek Mehdi-i Azam ise Hz. Peygamber (sav.)’in evladından bir zattır. Ahir zaman fitnesinin en dehşetli olduğu bir zamanda bu ümmetin imdadına koşacak ve onların hidayetlerine vesile olacaktır. Bu hususta pek çok hadis-i şerif vardır. Ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi ile Hz. İsa’yı bir kabul etmek hem büyük bir hata, hem de itikadi yönden büyük bir tehlikedir. Gerçekte Mehdi olmayan bir mürşide Mehdi demenin şer’an bir mahzuru yoktur. Ama Hz. İsa (as.) meselesi böyle değildir. Peygamber olan bir zâtın peygamberliğini inkâr veya peygamber olmayan bir kimseye peygamberlik izafe etmek insanın itikadına büyük zarar verir. Onun için bu konuda çok dikkatli olmak gerekir. Ahir zamanda gelecek Mehdi, Peygamber Efendimiz (sav.)’in evladındandır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Mehdi benim neslimdendir. Fatıma’nın evlatlarındandır.”[17] buyurmaktadır. Şu hâlde Mehdi’nin anne ve babası bellidir. Yani Mehdi babasız dünyaya gelecek değildir. Annesi de Hz. Meryem değildir. Buna rağmen bazı kimselerin böyle korkunç bir yanlışa ve büyük bir tehlikeye nasıl düştüklerini anlamak mümkün değildir. 

Hz. İsa (as.), Hıristiyanlığın ıstıfasında yani safiyete erişmesinde, teslisten kurtulup tevhide ulaşmasında vazife görecektir. Onun için Hz. İsa’yı İslam âleminde değil, Hıristiyan âleminde aramak gerekir.  Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî Hazretleri, “Hz. İsa’nın Hıristiyan ruhanileri arasında bir âlim olarak faaliyet göstereceğini” ifade eder.

Bir İslâm ülkesinde irşad vazifesi, Peygamber Efendimiz (sav.)’in varisleri olan büyük müçtehid, mürşit ve âlimlere aittir. Hz. Mehdi de irşat vazifesini İslam âleminde devam ettirecektir.  Hz. İsa’nın görevi ise, Hıristiyan âlemi içinde olacak ve onları teslis inancından yani üç ilah safsatasından (Allah, Kutsal Ruh, Hz. İsa) kurtarıp, onların bütün kâinatın Halık-ı Zülcelaline ve bir olan Vacibül Vücud hazretlerine inanmalarına vesile olacak ve böylece onları tevhid inancına kavuşturacaktır. Evet, Hz. İsa ile ilgili bütün gerçekler Kur’an’da ve hadislerde açıkça ifade buyrulduğu halde, günümüzde  bazı kimselerin, hayranlık duydukları ve aşırı muhabbet besledikleri  zatların Hz. İsa olduğunu iddia etmeleri itikadî bakımından büyük hata ve çok tehlikeli bir durumdur.

Bu vesileyle burada bir hatıramı nakletmek istiyorum:

’lı yıllar idi. Her hâlinden meczup olduğu anlaşılan bir zat, üst üste iki gün gelip akşam namazını medresemizde kıldı, fakat tesbihata durmadan çıkıp gitti. Arkadaşlara o zatın kim olduğunu sordum, tanımadıklarını ve ilk defa gördüklerini söylediler. Aynı kişi üçüncü gün  akşam namazına yakın yine medreseye geldi ve bana; “Malatya’dan geldiğini, mürşidinin fevkalade bir makama sahip olduğunu söyledi.”

Ben de kendisine: “Senin mürşidin Kutup mu?” diye sordum. “Hayır” dedi. Peki; “Gavs mı?”   dedim,  yine “Hayır” diye cevap verdi.  “O hâlde senin mürşidin Mehdi’dir” dedim. “Hayır, ondan da ileri.” deyince ben de: “Ümmet-i Muhammed içinde Mehdiyetten daha ileri bir makam bilmiyorum. Mürşidinin makamını söyle de bilelim.” dedim.

Bunun üzerine: “Bunu sana sır olarak söylüyorum, benim mürşidim Hz. İsa’dır” dedi.  Ben hiçbir şey söylemedim. Akşam namazına Osman Demirci Hoca, Hacı İshak, Hacı Musa ve Mehmet Şercil Ağabeyi geldiler. Namazdan sonra misafiri onlarla tanıştırdım ve bana söylediklerini onlara da anlatmasını istedim. Onlar meseleyi öğrenince hayrette kaldılar ve benim ona ne cevap vereceğimi merak etmeğe başladılar.  Ben kendisine dedim ki; “Benim, şimdiye kadar sana ne zararım dokundu, benden ne kötülük gördün?”  Adam birden hayret etti ve “Estağfirullah hocam, senden ne kötülük görebilirim ki.” dedi.

“O hâlde niye benim imanımı tehlikeye atmaya çalışıyorsun” dedim. Adam iyice şaşırdı. Bu kez kendisine şunu sordum:  “Mürşidinin annesini, babasını tanıyor musun?”.  “Elbette, tanıyorum” dedi. Çocuğu da var mı?” diye sordum. “Üç oğlu var.” diye cevap verdi. “Peki, hiç düşünmedin mi? Hazret-i İsa’nın annesi Hazret-i Meryem idi, babası yoktu, kendisi hiç evlenmemişti, dolayısıyla çocuğu da yoktu. Bu hakikatler ortadayken, sen nasıl olur da mürşidine –Maazallah- Hz. İsa diyebiliyorsun?  Bu ne acip bir iddia, nasıl bir safsata”

Adam benim bu konuşmamadan çok mahcup oldu ve hemen tövbe etti. Daha sonra kendisine: “Mürşidin kendisi mi Hz. İsa olduğunu söylüyor?” diye sordum. “Hayır, dedi, kendisi katiyen kabul etmiyor. Yalnız arkadaşlarımızdan birisi rüyasında onu Hz. İsa olarak görmüş.” dedi.

Bu kez ona; “Peki hiç rüya ile amel edilir mi? Hem de biraz önce söylediğim hakikatler ortada iken.” dedim.

Şeytanın bir rüya ile bu kadar insanı nasıl iğfal ettiğine, hakikatleri nasıl gizlediğine hepimiz hayret ettik.

Evet, zaman zaman kendisinin yahut mürşidinin Hz. İsa veya mehdi olduğunu iddia edenler oldu ve bundan sonra da olacaktır.

Her asırda Mehdi var mıdır? Mehdi bir tane midir? Sizce mehdi gelmiş midir? Bazı kimseler Mehdi’nin henüz gelmediğini söylemektedirler? Mehdi hakkında  görüşlerinizi alabilir miyiz?         

Bu mühim mesele asırlardan beri herkesin hayalinde dolaşmakta ve Mehdi’nin gelmesi merakla beklenmektedir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de mehdilik iddiasında bulunanlar olmuştur.  Bazı kişiler tabi oldukları veya aşırı hüsn-ü zan besledikleri zatları mehdi ilan etmekte; bazı kimseler de Hz. İsa ile mehdinin aynı kişiler olduğunu iddia etmektedirler.      

Daha önce de arz ettiğim gibi,  mehdi olmayan birisine mehdi demenin yahut dememenin itikadî bakımdan hiçbir mesuliyeti yoktur. Mehdi olmayan bir zata mehdi demek veya mehdi olan bir zatın mehdiliğini kabul etmemek imani bir mes'ele değildir.

Mehdi, yol gösteren ve hidayete vesile olan demektir.  Bu tarif çerçevesinde, geçmiş büyük zatlardan Seyyid Ahmed-üs Sünusî, Seyyid İdris, Seyyid Yahya, Seyyid Abdülkadir-i Geylanî, Seyyid Ebulhasen-i Şazelî, Seyyid Ahmed-i Bedevi ve Şah-ı Nakşibendi gibi maneviyat âleminin sultanları,  milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuşlar ve bu ulvi vazifeyi hakkıyla ifa etmişlerdir.

Peygamber Efendimiz'in (sav.) haber verdiği ahir zamanda gelecek ve evlad-ı Resûl’den olacak olan Mehdi-i Azam,  manevi mücahedesiyle kıyamete kadar gelecek insanların irşadına vesile olacak, ehl-i dalalete ve zalimlere karşı metin bir irade ve büyük bir sabır ile mücadele edecek ve davasında biiznillah muvaffak olacaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah o günü uzatacak, ehl-i beytimden insanların hidayetine vesile olacak olan o Mehdi’yi gönderecektir.”[18]

Hz. Mehdi’den evvel yeryüzü zulüm ve ahlaksızlıkla dolduğu halde, O’nun zamanında adalet, huzur ve saadet hâkim olacaktır.  Malumdur ki, peygamber olan bir zat tebliğ vazifesini gizleyemez. Onu ilân etmekle mükelleftir, zira onların sıfatlarından biri de tebliğdir. Hz. Mehdi ise, mehdiyetini ilana memur değildir. O sadece irşat vazifesini ifa etmekle mükelleftir. İmam-ı Şarani’nin de ifade ettiği gibi, “Mehdi-i Azam Kur’an’a, imana ve âlem-i İslâm’a yaptığı icraatlardan ve hizmetlerinden tanınacaktır.”

Mehdi-i Azam, hak ve hakikati anlayıp anlatmada ziyadar bir yıldız gibidir. İnsanlara karşı son derece şefkatlidir. Fertler arasında muhabbeti temin eder. Kötü ahlaklardan içtinapla beraber söz ve fiillerinde Kur’an ve sünnet üzere hareket ederek kalbini ve latifelerini muhabbettullah ile tezyin eder. Rehber olduğu müntesiblerini, marifetullahta terakki ettirmenin yolunu ve adabını çok iyi bilir. Kur’an ve sünnetten iktibas ettiği nur ve feyiz ile tabilerini marifet ve muhabbet-i İlahiyede  en âli derecelere ulaştırır.     

Bediüzzaman Hazretleri; “Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u a’zam veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmedîyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor,” buyurduktan sonra ahirzamada gelecek olan Mehdi-i Azam’ın özelliklerini şöyle ifade eder:

“… âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a’zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır.”[19]

Ahir zamanda gelecek olan Mehdi-i Azam, selefdeki mürşitlerin ve mücedditlerin hakiki bir vârisidir. Bir Arap şiirinde denildiği gibi, ‘Bütün âlemi bir şahsiyette toplamak Cenab-ı Hakk’a zor gelmez.” İşte bu hal, ahir zamanda gelecek olan o zatta tecelli edecektir. 

Bediüzzaman Hazretleri, Mehdi-i Azam’ın vazifesini de şöyle ifade eder:

“Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.” [20]

Mehdinin asıl hizmetinin ve fütuhatının manevi kılıç tabir edilen ilim ile, hikmet ile, tebliğ ile ve  irşat ile olacağı yukarıdaki ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır.  Üstad, yine aynı eserinde şöyle buyurmaktadır:    

“Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek…. bir zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.”

Evet tarihe atf-ı nazar edildiğinde milletin fazileti, ahlakı ve irfanı için gayret gösteren, kalplere hayat bahşeden ve ruhlara nesim-i hidayet estiren  ve insaniyet semasında yıldız gibi parlayan başta aktab-ı Erbaa olan Abdülkadir Geylâni, Ahmed er Rüfai, Ahmed Bedevi, İbram-i Dusuki olmak üzere Şah-ı Nakşibendi gibi kutupların, gavsların, ariflerin, yüzyirmidört milyon evliyanın ve sayısız mürşid-i kâmillerin, Mevlana, Yunus Emre ve Ahmet Yesevî gibi ali şahsiyetlerin olduğu görülecektir. Bu müstesna zatlar,  kalp ve gönül âleminde hakiki mürşitler yetiştirerek İslâm dininin kayyumu olmuşlardır. İnsanlara marifetullah ve muhabbetullahın hakiki zevkini tattırmışlardır. Bu hal yaklaşık bin yıl devam etmiştir. Bundan sonra ise Mehdi-i Azam devri başlayacaktır.

"Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim." diyen Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan büyük mutasavvıf İmam-ı Rabbanî Hazretleri “Mektûbât-ı Rabbânî” adlı eserinin Mektubunun bir bölümünde bu hakikati şöyle ifade eder:      

“Şunun da bilinmesi yerinde olur: Nübüvvet mansıbı, Hatemü’r rüsül Resulüllah (sav.) Efendimizle mühürlenmiştir. Ona ve âline salât ve selâm.  Lâkin tebaiyet yolundan, ona tabi olanlara bu mansıbın kemalâtından kâmil manada bir nasip vardır. Bu kamâlat nasibi diğerlerine nazaran,  ashab tabakasında daha ziyadedir.

Bu devlet,  kıllet yolu ile çoğalarak tabiine, sonra da teba-i tabiine sirayet etmiştir. Bundan sonra gizlenmiş, saklılığa geçmiştir. Bundan sonra, velayet kamâlatının zılliyeti yayılıp üstün gelmeye ve şüyu bulmaya başlamıştır.

Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra, bu saklı devlet tecdid edile. Ona bir üstünlük verilip şüyu bulması artırıla. Böylece kamâlatın aslı zuhur edip onun zıllıyetini örte. Ve nisbet –i aliyyenin mürevvici Mehdi gelsin. Allah ondan razı olsun.”[21]  

Peygamber Efendimiz (sav.)’in ahirete teşriflerinden sonra tabiin ve tebe-i tabiin devri üç yüz yıl devam etmiş, risalet cenahı mansıbını geri çekince, bundan sonra, tekke ve zaviyeler vasıtasıyla irşat devri başlamış ve büyük mürşitler vasıtasıyla nice kâmil müminler yetişmiştir. Bu hizmet de bin sene devam ettikten sonra Mehdi-i Azam devri başlamıştır. Onun hizmeti ise kıyamete kadar devam edecektir.

Mevzuumuzu Bediüzzaman Hazretlerinin şu harika ifadeleriyle bitirmek istiyorum:

“Fâş etmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, fâş etmeye mecbur oldum. Şöyle ki: Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîyi temsil eden has şakirdlerinin şahs-ı manevîsi "Ferîd" makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki -ekseriyet-i mutlaka ile- Hicaz'da bulunan kutb-u a'zamın tasarrufundan hariç olduğunu. ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımağa mecbur olmuyor. Ben eskide Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum.

Şimdi anlıyorum ki; Gavs-ı A'zam'da kutbiyet ve gavsiyetle beraber "ferdiyet" dahi bulunduğundan, âhirzamanda şakirdlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o ferdiyet makamının mazharıdır. Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azîme binaen, Mekke-i Mükerreme'de dahi -farz-ı muhal olarak- Risale-i Nur'un aleyhinde bir itiraz kutb-u a'zamdan dahi gelse; Risale-i Nur şakirdleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u a'zamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telakki edip, teveccühünü de kazanmak için, medar-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.”[22]

DİPNOTLAR:
[1]  Maide Suresi 6/
[2] Nursî, B.S Emirdağ Lahikası
[3]  Nisa Suresi 4/
[4] Al-i İmran Suresi, 3/45
[5] Al-i İmran  Suresi, 3/59
[6]  Yasin Suresi 36/79
[7] Al-i İmran Suresi 3/55
[8]  Nisa Suresi 4/
[9]  Al-i İmran Suresi 3/54
[10]  Nursî, B.S Mektubat
[11]İbn Mace, Fiten, 28
[12] bk. Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı Nüzul-i İsa İbn-i Meryem, 14/
[13] Nursî, B.S Mektubat
[14] Nursî, B.S Şualar
[15] Nursî, B.S Mektubat
[16] Nursî, B.S Mektubat
[17] Ebu Davud, Mehdî, 1; İbn Mace, Fiten, 34
[18] Ebu Davud, Mehdi 1; Tirmizî, Fiten 52
[19] Nursî, B.S Mektubat
[20] Nursî, B.S Mektubat
[21] Mektûbât-ı Rabbânî,  Çile Yay. İstanbul, Çeviri A. Kadir Akçiçek 1 cilt, sayfa
[22] Nursî, B.S Kastamonu Lahikası

Kıyamet Alameti Uydurmaları

 

Kuran’da dünyamızın bir sonu olduğu söylenir. Dünyamızın sonu “saat” ve yeniden yaratılmamızla bundan sonra başlayan süreç “kıyamet” olarak tarif edilir. “Kıyamet alametleri” başlığıyla ele alınan konularda kasıt evrenin ve dünyanın sonuna yakın zaman diliminde olacak olaylardır. Kuran’da olmayan izahların halka nasıl yutturulduğunu ve din adına uydurulan hurafeleri gösterebilmek için bu bölümde “kıyamet alametleri”ni işleyeceğiz. Kıyamet alametlerini işlerken ilk önce Kuran’da hiç geçmemesine rağmen gerçekleşmesine inanmanın İslam’ın bir şartı, inanmamanın kâfirlik olarak ilan edildiği konulardan; 1- Mehdilik, 2- Deccaliyet, 3- Hz. İsa’nın yeniden gelişini işleyeceğiz. Daha sonra ise Kuran’da bir iki ayette bahsedilen fakat hadislerde yüzlerce yalanla şişirilen konulardan 4- Yecuc-Mecuc ve 5- Dabbe konularına değineceğiz.

 

MEHDİLİK VE DECCALİYET

 

Hz. Mehdi'nin dünyaya hâkim olacağına inanılır.

 

Mehdi, kıyamet alametleri içinde en popüler olan, hakkında en çok hadis uydurulan ve en çok istismar edilen karakterdir. Hadisler kullanılarak oluşturulan bu karakterin, sonuna yakın dünyaya geleceğine, herkesi yenip dünyaya hâkim olacağına, daha sonra gelecek Hz. İsa ile buluşup dünyayı yöneteceğine, bunları gerçekleştirirken ise Deccal ile savaşacağına inanılır. Hadislere göre Mehdi kadar, Mehdi’nin talebeleri de üstün yeteneklere sahip sıra dışı kişilerdir. Tüm bu yeteneklere sahip olabilmek, kendi şeyhinin veya kendi liderinin Mehdi olduğunu ispat edebilmek için binlerce hadis uydurulmuştur. Bu yüzden Mehdi’nin dış görünüşü hakkında, yapacakları hakkında, çıkacağı yer hakkında birbiriyle çelişen birçok hadis vardır. Mesela bir hadise göre Mehdi Şam’dan çıkacakken, diğerine göre Kufe’den, bir diğerine göre İstanbul’dan, bir başka hadise göreyse Medine’den çıkacaktır. İlk nesiller kendi şeyh veya liderlerini Mehdi ilan etmek için o kadar çok hadis uydurmuşlardır ki sonraki nesillerin hadis uydurmasına gerek kalmamıştır. Bu nesiller de kendi liderlerine uyan hadisleri doğru kabul etmiş, diğer hadisleri yorumla saptırmış veya yalanlamışlardır. Örneğin liderleri küçük burunluysa, “Mehdi küçük burunludur” hadisini kabul etmişler, Mehdi’nin gaga burunlu olduğuna dair hadisleri göz ardı veya inkâr etmişlerdir. İslam âleminde Mehdi enflasyonu yaşanmıştır. Şu anda Mehdi sanılan bir dini grup lideri var mı şeklindeki bir soruya vereceğimiz cevabımız “Acaba kaç grup kendi liderini Mehdi sanmıyor?” şeklindedir.

 

HER TARAF MEHDİ KAYNIYOR

 

Cemaatlere liderleri Mehdi Olarak Tanıtılıyor.

 

Gerek Türkiye’deki, gerek İslam âlemindeki gelenekçi cemaatleri iyi tahlil etmemiz için Mehdilik olgusunu iyice kavramamız gerekmektedir. Biz, Türkiye’deki, bizce en büyük olan on geleneksel İslami cemaati bir kenara yazdık ve sonra bunların hangisinin şeyhini, liderini Mehdi zannettiğini araştırdık. Sonuçta çoğunluğun kendi şeyhini, liderini Mehdi sandığını gördük. Bu da gerçek manada İslami cemaatleri kavramak için Mehdiyet olayını bilmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. (Unutmayın ki cemaatlerin büyük bir kısmı Mehdiyet konusunda açık konuşmaz. Bu konuyla ilgili bilgileri kendi içine girenlere bile hemen açıklamazlar. Birçok cemaatte bu bilgileri açıklayan, şeyhin kendisi değil, onun en yakın halkası olmaktadır.) Hadislerde Mehdi’nin kendisinin bile Mehdi olduğunu söylemeyeceği de nakledilir. Cemaatler bu hadisi, liderlerinin Mehdiyet’ini gizlice, kulaktan kulağa, basının ve diğer kuruluşların önünde belli etmeden yaymalarının daha iyi olduğuna işaret kabul ederler. Mehdiyet bir cemaate büyük bir kuvvet verir. Liderinin, yıl kadar önce tarif edilen, bazı Peygamberler ile eşit üstünlükte olan, dünyaya hâkim olacak kişi olması, bu liderin müritlerinde çok güçlü bir bağlılık oluşturur. Bu bağlılıkla müritler tüm enerjilerini, tüm paralarını, tüm olanaklarını şeyhin eline teslim ederler. Şeyhin hiçbir lafını tartışmayı bile düşünemezler. yıl önce hadislerle müjdelenmiş, “dünyayı fethedecek Mehdi”ye karşı gelmek kimin haddine düşmüştür? Liderini Mehdi diye yüceltenler, “Mehdi’nin değerli talebeleri” olarak yıl önceki hadislerde müjdelendikleriyle uyutulurlar. Mehdi’nin halife olacağına dair izahlar, bazı gruplarda, grup liderinin ayaklanma, darbe gibi organizasyonlarla halifeliğe oturtulması gerektiğine dair planları da düşündürmüştür. İslam tarihi, kendini Mehdi sanıp ayaklanmalar çıkartmış ve yüzlerce kişinin ölümüne sebep olmuş şizofrenlerin örnekleriyle doludur.

 

Mehdi Hazretlerinin Halife olması için Darbe Teşebbüsleri Düşünülmüştür.

 

HUMEYNİ’NİN MEHDİLİKTEN GELEN GÜCÜ

 

Şiilikte Mehdilik konusu imanın şartlarındandır. Şiilikteki bu konuya atfedilen önem Sünniliktekinin de üstündedir. Mehdi’nin hicri ’da doğan Hasan Askeri’nin oğlu Muhammed olduğu, ortadan kaybolduğu ve günü gelince meydana çıkıp vazifeyi alacağı inancı Şiiliğin temel inançlarındandır. Şu anda hicri ’lü yıllarda olduğumuz düşünülürse; Şiilerin temel inancına göre Mehdi, yıldan fazla bir süredir bizimle saklambaç oynayan bir kişidir. Şii yönetimleri ve İran devrimini tahlil etmek için de Mehdilik konusunun bilinmesi çok önemlidir. Şiilere göre Mehdi ortaya çıkıncaya kadar onun vekilleri hüküm sürecektir ve vekillere itaatsizlik, Mehdi’ye itaatsizliktir, Mehdi’ye itaatsizlik ise Allah’a isyandır. Ayetullah Humeyni de Mehdi’nin bir dönemdeki vekili kabul edilmekteydi. Böylece Ayetullah Humeyni, halkı kontrol edecek ve yönlendirecek kuvveti Mehdi vekilliğinden aldı. Humeyni’ye -Mehdi’nin vekiline- itaat Şii inancında farzdı. İran devriminde, halkın bölünmeden, tek kaynaktan, büyük bir bağlılıkla idare edilip ayaklanmasının altında da Mehdiyet inancı vardır. Yani yakın tarihte önemli yeri olan Şii-İran devrimini iyi anlamanın yolu da Mehdiyet konusunu iyi analiz etmekten geçmektedir. Şiilikte, Sünnilikteki binlerce Mehdi’ye karşı tek bir saklambaç oynayan Mehdi vardır fakat bu Mehdi’nin Humeyni gibi vekilleri bile sırf bu vekâletten dolayı ihtilal yapacak gücü ellerinde bulundurmuşlardır.

 

ÖLÜ DİRİLTEN DECCAL

 

Deccal ise Mehdi’nin savaşacağı kişidir. Şeyhlerini Mehdi ilan edenler, şeyhlerine karşı çıkan veya şeyhlerinin yaşadığı devirde karşı fikirlere sahip olan kişileri Deccal ilan edivermişlerdir. Mehdi’ye hizmeti ibadet sananlar, Deccal’in ordu veya fikir sistemiyle savaşı da ibadet sayarlar. Hadislerde bir Mehdi, bir Deccal tarifi varken on binlerce kişinin Mehdi ve onlara karşı on binlerce kişinin Deccal ilan edilmesi, konunun nasıl zıvanadan çıktığını gösterir. Deccal hakkındaki hadislerde Deccal’in sahte cenneti ve cehennemi olduğu, ölüleri dirilttiği, alnında kâfir yazdığı, kör olduğu, yeryüzünde gelmiş geçmiş en büyük fitne olduğu anlatılır.

Kuran’ın Mehdi ve Deccal hakkında ne dediğinin cevabı koca bir hiçtir. Yani Kuran’da tek bir ayette bile geçmeyen bu karakterler yüzünden binlerce Mehdi’nin peşine düşülmüş ve bunların düşmanları Deccal diye lanetlenmiştir. Binlerce kişinin kanı dökülmüş, adeta bir “İslam mitolojisi” oluşturulmaya çalışılmıştır. Her devirde gelecekmiş gibi beklenen Mehdi, kişileri tembelliğe itmiş, birçok Mehdi bekleyicisi kendi ürettikleriyle kurtuluşu arayacaklarına, kurtuluşu gelecek Mehdilerden ummuşlardır. Ayrıca mezhepçiler, içinde bulundukları zayıf, hükmedilen, bilimsel olarak geri durumun günahını da kendilerinde arayıp kendilerini düzelteceklerine, uydurma Deccallere suçu yükleyip kurtulmuşlardır.

 

HZ. İSA’NIN YENİDEN GELECEĞİ İDDİASI

 

Kuran’da yer almamasına rağmen, ortaya atılan iddialardan diğer biri Hz. İsa’nın dünyanın sonuna yakın yeniden geleceğidir. Hadislerde Hz. İsa’nın Şam’ın doğusunda beyaz minareye ineceği, Mehdi ile buluşacağı, Deccal’i öldüreceği anlatılır. bölümde bazı hadis uydurucuları anlatılırken geniş yer verdiğimiz Ebu Hureyre’nin, Buhari ve Müslim gibi, gelenekçilerin en güvendikleri iki kaynakta aktarılan bir hadisi şöyledir: “Allah’a yemin ederim ki İsa’nın adil bir hakem olarak aranıza inmesi yakınlaşmıştır. O indiğinde haçları kırıp domuzları öldürür, cizyeyi kaldırıp maymunu öldürür ve İslam’dan başkasını kabul etmez.” Hıristiyanlıktan ilk devirlerde dinimize geçenlerin yaydığını sandığımız bu uydurma, Kuran ayetleriyle de uyuşmaz.

 

Allah şunu demişti: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden ayıracağım&#;

3-Ali İmran Suresi 55

 

Hüseyin Atay bu ayete göndermeler yaparak şu açıklamayı yapar: “Hz. İsa hakkında Kuran-ı Kerim’in verdiği bilgi içinde onun öldüğü fakat öldürülmediği bilinmektedir. Bunlara göre Hz. İsa ölmüştür, hayatta değildir ve dünyaya dönmeyecektir. Hadislerle iman esasları sabit olmaz ve Kuran’a ilave yapılamaz. Hıristiyan kültünden ve kültüründen, Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam literatürüne geçen hikayelerden birinde Hz. İsa’nın ölmediği, göğe çıkarıldığı ve kıyamet kopmadan dünyaya Şam’daki minareden ineceği anlatılmaya başlanmıştır. Hıristiyan mitolojisi İslamlaştırılarak Müslümanların inançları arasına sokulmuştur. Öyle ki buna inanmayanlar, aklı başında sanılanlar tarafından bile kâfirlikle itham edilmektedirler.” (Hüseyin Atay, Kuran’a Göre Araştırmalar)

 

Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O Allah’ın elçisi ve Peygamberlerin sonuncusudur.

Ahzab Suresi 40

 

Ayetten Peygamberimiz’in son Peygamber olduğunu anlıyoruz. Kuran’da Hz. İsa’nın da Peygamber olduğu geçtiğine göre Peygamberimiz’den sonra Hz. İsa’nın gelişi Kuran’ın bu ayetiyle çelişir.

 

Selam üzerimedir doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün.

Meryem Suresi 33

 

Meryem Suresi’nde, Hz. İsa’nın ağzından nakledilen yukarıdaki sözlerde, Hz. İsa’nın üç önemli gününden bahsedilir. Görüldüğü gibi bu günler sayılırken, Hz. İsa’nın dünyanın son bulduğu saatten önce dünyaya yeniden geleceği şeklinde bir günden bahsedilmez. Eğer böyle bir gün olsaydı, elbette bu da yalanlarla dolu hadislere bırakılmadan, şüpheye yer bırakmayacak şekilde Kuran’da bildirilirdi.

Ne yazık ki Kuran’ın belirtmediği ve Kuran ile çelişen Hz. İsa’nın gelişi hikayesi, yüzlerce sahte İsa’nın çıkışına yol açmıştır. Sahte Mehdi enflasyonu gibi, sahte İsa enflasyonu da yaşanmıştır.

 

YECUC-MECUC

 

Yecuc-Mecuc, Kuran’da bahsedilen bir kavmin ismidir. Mehdi, Deccal, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği Kuran’da yer almamasına karşın “kıyamet alametleri” olarak anlatılırken; Yecuc-Mecuc konusunda Kuran’da olmayan, Kuran’a uymayan saçma izahlar, Kuran’da geçen Yecuc-Mecuc konusunu detaylandırmak için anlatılmıştır. Yecuc-Mecuc, Kuran’da iki surede şu şekilde geçmektedir:

 

İki setin arasına kadar ulaştı, onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.

Dediler ki: “Ey Zulkarneyn, Yecuc-Mecuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen için sana vergi verelim mi?”

Dedi ki: “Rabbim’in beni içinde tuttuğu imkân ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel güçle yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel yapayım.”

“Bana demir kütleleri getirin. İki ucu eşit düzeye gelince körükleyin.” dedi. Onu ateş haline getirince “Bana erimiş bakır getirin dökeyim” dedi.

Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler.

Dedi ki: “Bu benim Rabbim’den bir rahmettir. Rabbim’in vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbim’in vaadi haktır.”

1Kehf Suresi

 

Yecuc-Mecuc’un önü açıldığı zaman onlar her tepeden akın ederler.

Gerçek olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. “Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik.”

Enbiya Suresi

 

Yecuc-Mecuc’un Kuran’da geçtiği ayetleri, bu konuya ilave yapılan uydurmalarla ayırt edebilmeniz için alıntıladık. Diğer yandan bir hadise göre Yecuc-Mecuc, Hz. Adem’in rüyalanması sonucu toprağa akan spermlerden oluşmuş bir millettir. Yecuc-Mecuc’un toprağın altında bir karış boyunda bir millet olduğu, kıyamete yakın yeryüzüne çıkacağı diğer bir açıklamadır. İbni Abbas’ın rivayetine dayanan bu son hadise karşı İbni Ebi Hatem Şueyh’in hadisi ise şöyledir: “Onlar üç sınıftır. Birinci sınıf büyük ağaç gibidir. İkinci sınıf dört arşın uzunluk ve dört arşın da genişliktedir. Üçüncü sınıf da kulaklarından birini yatak edip ikincisini yorgan yapıyorlar.” Tüm bu birbirleriyle çelişkili nakillerinden daha ilginci ise Yecuc-Mecuc’un Türkler olarak tarif edilmesidir.

 

DABBE

 

Kuran’da, ileride gerçekleşecek bir vaka olarak, tek bir ayette geçen Dabbe, aynı Yecuc ve Mecuc gibi uydurma, mitolojik hadislerle anlatılarak sunulmaya çalışılmış ve her seferinde olduğu gibi ortaya çıkan tablo rezillik olmuştur. Önce Kuran’da geçen “Dabbe” ile ilgili ayeti görelim:

 

O söz başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dabbe çıkarırız. O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını söyler.

Neml Suresi 82

 

Bu tek ayete karşın geçen acayip hadislerden biriyse şöyledir: “Dabbe’nin başı öküz başı gibi, gözü domuz gözü gibi, kulağı fil kulağı gibi, boynuzu keçi boynuzu gibi, boynu deve kuşunun boynu gibi, göğsü aslan göğsü gibi, rengi kahverengi gibi, böğrü kedi böğrü gibi, kuyruğu koç kuyruğu gibi, ayakları deve ayağı gibidir.” Ayrıca çok daha garip hadisler vardır ki bunlardan kimine göre Dabbe’nin başı gökte, kuyruğu kutupta, ayakları Arabistan yarımadasındadır. Kimine göreyse Dabbe’nin bir elinde Hz. Süleyman’ın mührü, diğer elinde Hz. Musa’nın asası vardır. Diğer tüm konularda gördüğümüz gibi Kuran dışında dini kaynak arayanların karşılaşacakları izahlar bunların benzerleridir.

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası