Kur'an'da geçen ismi ile Nebe Suresi fakat halk arasında yaygın olarak kullanılan ismi ile Amme Suresi, Mekke döneminin sonlarında nâzil olmuştur. Nebe Sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 40 âyettir. İsmini, ikinci âyette geçen “mühim haber” mânasına gelen (nebe) kelimesinden alır. (Amme), (Tesâül) (Mu‘sırât) isimleriyle de anılır. Bu sûreyle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’in son cüzü, “Amme cüzü” olarak bilinir. Mushaf tertîbine göre 78, iniş sırasına göre ise sûredir.
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: "Nebe Suresini öğreniniz ve öğretiniz. Bu sureyi okuyan kimseye Allah’u Teala kıyamet gününde Kevser şarabından içirir." (Bursevi, Ruhul-Beyan, 10/)
(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)
Bismillahirrahmanirrahim
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1. Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?
2. O büyük haberi mi?
3. Ki kendileri hakkında anlaşmazlık içindedirler.
4. Hayır; yakında bileceklerdir.
5. Yine hayır; yakında bileceklerdir.
6. Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?
7. Dağları da birer kazık?
8. Sizi çift çift yarattık.
9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.
Geceyi bir örtü yaptık.
Gündüzü bir geçim-vakti kıldık.
Sizin üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik.
Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık.
Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.
Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye.
Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.
Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir.
Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz.
O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur.
Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.
Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir.
Taşkınlık edip-azanlar için son bir varış yeridir.
Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.
Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek.
Kaynar sudan ve irinden başka.
(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak,
Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.
Bizim ayetlerimizi yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı.
Oysa Biz, herşeyi yazıp saymışızdır.
Şimdi tadın. Size artık azaptan başkasını arttırmayacağız;
Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.
Nice bahçeler ve üzüm bağları.
Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Dopdolu kadehler.
İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.
Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O'na hitap etmeye güç yetiremezler.
Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüşyolu edinsin.
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Nebe Suresini öğreniniz ve öğretiniz. Bu sureyi okuyan kimseye Allah’u Teala kıyamet gününde Kevser şarabından içirir." (Bursevi, Ruhul-Beyan, 10/)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "İkindi namazından sonra Nebe suresini (vird olarak) okursa, Allah’u Teala o kimsenin rızkını artırır (kazancına bereket ihsan eder), Ona dünya dağları ağırlığınca iyilikler yazılır. Kıyamet günü yüce Allah her bir kılını nurlu kılar. Dünyadan cenneteki makamını görmeden de çıkmaz." (Ebûl-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 6/)
Hz. Peygamber’in Nebe’ sûresini Mürselât sûresiyle birlikte namazın bir rek‘atında okuduğu bilinmektedir (Buhârî, 6, 28; Müslim, ).
“Amme yetesâelûn sûresini okuyan kimseye Cenâb-ı Hak kıyamet gününde soğuk içecekler lutfedecektir” meâlindeki rivayetin (Zemahşerî, VI, ; Beyzâvî, IV, ) mevzu olduğu belirtilmiştir (Zemahşerî, I, , Muhammed et-Trablusî, II, ).
Nebe’ sûresinin konusu öldükten sonra dirilmenin vukuu ve âhiretteki hayatın kısa tasvirinden ibarettir. Sûre, “İnkâr yoluna saplananlar kendi aralarında neyi tartışıp duruyorlar, üzerinde bir türlü anlaşamadıkları o büyük haberi mi?” ifadesiyle başlar ve ardından onun tartışma kabul etmeyen bir gerçek olduğunu yakında anlayacakları ifade edilir (âyet: ). Burada söz konusu edilen “büyük haber”in bazı müfessirlerce Kur’an olduğu söylenmişse de sûrenin devamından anlaşılacağı üzere kişiye sorumluluk duygusu kazandıran ve davranışlarını kontrol etme bilinci aşılayan kıyamet günüdür (İbn Kesîr, VII, ).
Bir yönüyle Allah’ın kudretinin yüceliğini gösteren işaret, bir yönüyle de kullar için büyük nimet olan varlık ve hâdiselere değinilir. Bunları yaratan kudretin, âhiret hayatını var etmeye elbette muktedir olduğuna işaret edilerek, kıyâmet ve cehennemden dehşetli, ibretli sahneler aktarılır. Buna mukâbil, gönülleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanan nimetler hatırlatılır. Âhiretin gerçekliği bir kez daha vurgulanarak, insanlık yakında başlarına gelecek korkunç bir azaba karşı uyarılır, imana dâvet edilir.
Nebe’ sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 40 âyettir. İsmini, ikinci âyette geçen “mühim haber” mânasına gelen (nebe’) kelimesinden alır. (Amme), (Tesâül) (Mu‘sırât) isimleriyle de anılır. Bu sûreyle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’in son cüzü, “Amme cüzü” olarak bilinir. Mushaf tertîbine göre 78, iniş sırasına göre ise sûredir.
Rahmân Rahîm Allah’ın ismiyle…
Buradaki “büyük haber”den maksat, Rasûlullah (s.a.v.)’in nübüvveti, bilhassa ona indirilen Kur’an ve onun son derece tesirli bir üslupla tekrar tekrar bildirdiği kıyâmet haberidir. Herkesin iman ve amelinin sorulacağı âhiret günüdür. “Kur’an’ın bildirdiği bu gerçekler, pek büyük ve çok önemli bir haberdir” (Sãd 38/67) âyeti ise, bu büyük haberin Kur’an olduğuna işaret eder. Kur’an peyderpey inmeye başladığı zaman imandan nasibi olanlar ona inanıyor, inanmayanlar ise birbirlerine ve etraflarına sorup duruyor, “Kulağımıza gelen bu şeyler neyin nesidir? Muhammed peygamber mi olmuş? Tevhide ve âhirete imana mı çağırıyormuş? Hele o kıyâmet haberi de nedir? Ölüler dirilecek, herkes yaptıklarından hesâba çekilecekmiş, öyle mi?” diyorlardı. Herkes bir şey söylüyor, kimi tamâmen inkâr, kimi tereddüt ediyordu. İşte burada onların, Kur’an ve nübüvvet gibi iki mühim hâdise karşısında içine düştükleri ihtilaf ve kafa karışıklığı canlı bir tablo hâlinde tasvir edilmektedir.
Halbuki hiç de ihtilaf etmelerine gerek yoktu. Çünkü yakında Kur’an’ın verdiği her haberin, husûsiyle kıyâmetin kesin bir gerçek olduğunu bileceklerdi. Zira, şimdi beyân edileceği üzere gözümüzün önünde cereyan eden muazzam varlık ve hâdiseleri yaratan Allah, söz verdiği üzere kıyâmeti koparıp âhiret hayatını getirmeye de elbette güç yetirecektir.
Burada tefekkür nazarlarımıza arz edilen delil ve nimetlerden birincisi yeryüzüdür:
اَلْمِهَادُ (mihâd) kelimesinin “beşik” mânası da vardır. Dolayısıyla bu tabir, dünyanın, âhiret hayatına yönelik bir terbiye ve gelişme vasıtası olduğuna işaret eder. Bu sûretle dünya hayatı, uzun seneleriyle, âhiret genişliği ve sonsuzluğu karşısında kısa bir beşik hayatı olmaktan başka bir manzara göstermez. Beşeriyeti, bir müddet zevk, safâ ve çile kucağında sallayan, sonra da ebediyete doğru uykuya salan dünya, hakîkaten hem şu geçici hem de sonsuz hayatın beşiğidir. İnsan, ilim ve hikmetleri elde ettikten sonra bile ebediyetin azameti ve kemâli karşısında yine bir bebek olmaktan kurtulamaz. Nihâyet dünya ve ölüm hatıralarıyla dolu olarak hakikat sabahına ve asıl hayata kavuşur.
İkincisi dağlardır:
İlâhî kudret dağları yeryüzü çadırına birer kazık olarak çakmıştır. Muazzam büyüklük ve ağırlıktaki bu dağlar yeryüzünü sağlam tutar. Sallanmasına ve çalkalanmasına mâni olur. (bk. Enbiyâ 17/31) Deniz sularının yeryüzünü istilasını engeller. Rüzgârların, bulutların ve yağmurların çeşitli akımlarla dağılımını sağlar. İçlerindeki madenler ve sular, üstlerindeki çeşitli bitki ve ormanlar ile dağların insan hayatı üzerinde sayılamayacak faydaları vardır. Demek ki dağlar hem jeolojik olarak arzın kazıkları, hem de sağladığı faydalar itibariyle insan hayatının kazıkları mesâbesindedir.
Üçüncüsü insanın erkek ve dişi hâlinde çift olarak yaratılmasıdır:
Âilevî, içtimâî hayat ve insan neslinin bekâsı insanın çift olarak yaratılması gerçeğine bağlanmıştır. Gerçi bu durum sadece insana mahsus değildir. İnsanla birlikte hayvanlar, bitkiler, canlı cansız tüm varlıklar çift olarak yaratılmıştır. Yüce Allah, kâinat nizamını her şeyin çift oluşu üzerine kurmuş, tekliği zâtına ait kılmıştır. (bk. Yâsîn 36/36; Zâriyât 51/49)
Dördüncüsü uykudur:
سُبَاتًا (sübât) kelimesinin kesmek, faaliyetlerini durdurmak, rahat etmek, salgın ölüm gibi mânaları vardır. Bu mânaların her biri, uykunun çeşitli yönleriyle alakalıdır. Allah Teâlâ uykuyu insan için bir dinlenme, huzur ve rahat vakti kılmıştır. Uyku esnâsında beden, bütün meşgalelerden kesilerek huzur ve sükûna erer. Ruh, uykuda insana, aslî vatanından esintiler nakleder. Vücudlar müşterek bir ölüm tatbîkâtı içinde fânîliklerinden sıyrılarak ölüler gibi Hakk’ın tasarruflarına açıkça teslim olurlar. Herkes yerde ve her şey uykuda olduğu halde, ruhlara akseden intibâ ve tecellîler başka başka olur.
Beşincisi gecedir:
لِبَاسًا (libâs), sırta giyilen iç çamaşırdan ziyâde, uyku esnâsında üste yorgan gibi örtülen örtü mânasındadır. Uyku insanı dinlendirir. Gece karanlığı da insanı yorgan gibi sarar. Onun ayıp yerlerini ve gizli kalması gereken şeylerini gizler. Güneşin ışığından ve ısısından korur. Aynı zamanda gece, açıktan erilemiyecek bir takım gâyelere ermek için bir pusu hizmeti görür. Gündüz maişet temini kastıyla koşuşturan insanlar, gece dinlenmek için hânelerine ve yuvalarına dönerler. Rabbimizin bahşetmiş olduğu gece elbisesi, çok kazanma hırsı ile helâke doğru koşan insanları bu tehlikeden muhâfaza eder; tabiatın ve insan bedeninin belirli bir denge içerisinde devam etmesini sağlar. Mü’min geceyi bir yorgan gibi üzerine bürünerek kaybettiği maddî ve mânevî güçleri tekrar kazanmak için Allah’a yönelir, mânevî hazları kuşanır ve takvâ elbisesini giyer. Gecenin umûmî baskı kanunu altında, sırtları toprak bilmeyen cebbarlar da dâhil olmak üzere herkes zavallı bir halde yerlere serilmiş yatarken sâlih kimseler ve ibâdete dalanlar nefeslerini ömür tesbihi hâlinde bir bir Hakk’a sayarlar. Allah’ın heybetinden ürpererek ihsana ererler ve hayâ duyguları artar. Sözleri tesir ve sağlamlık kazanır. Gece libâsına bürünmüş olan yakarış ve dualar da, hedeflerini daha kolay bulur.
Altıncısı gündüzdür:
İnsanların maişetlerini temin edebilmeleri için İlâhî kudret onu aydınlık kılmıştır. Gündüz geçinmek, çalışıp çabalamak zamanıdır.
Yedincisi yedi kat göğün yaratılmasıdır:
Allah Teâlâ bunları çok sağlam bir şekilde bina etmiştir. İnsanların yaptığı binalar gibi, zamanın geçmesiyle eskiyip yıpranmazlar. Gökyüzünde kütleleri, hızları, yörüngeleri farklı milyarlarca galaksi ve yıldız dolaştığı halde hiçbir çarpışma ve düzensizlik meydana gelmez. (bk. Mülk 67/)
Sekizincisi güneştir:
سِرَاجًا (sirâc) lamba, وَهَّاجًا (vehhâc) ise alev alev yanan, şa’şaalı bir şekilde parıl parıl parıldayan demektir. Güneş, içinde sıkışan ve yoğunlaşan maddelerin birleşip bütünleşmesiyle çok büyük bir alev topu hâlini almıştır. Yüzey sıcaklığı santigrat derece, iç sıcaklığı ise 20 milyon santigrat derecedir. Güneş’te her saniye milyon ton hidrojen milyon ton helyuma dönüşür. Aradaki 4 milyon tonluk fark gaz maddesi de enerji ışın hâlinde uzaya yayılır.
Dokuzuncu ve onuncu deliller de şöyle beyan edilir:
Bütün bu ilâhî kudret nişâneleri ve azamet tecellileri, dikkatlerimizi iki mühim noktaya çeker:
Birincisi; bu muazzam ve muhteşem nizam bir tesadüf sonucu kendi kendine oluşmamıştır. Üstelik eşsiz bir nizam ve âhenk içinde kendinden istenileni yerine getirmektedir.
İkincisi; kâinatta hiçbir şey maksatsız yaratılmamıştır. Her şeyin bir sebebi, hikmeti ve gâyesi vardır. Aynı şekilde insan da boşuna yaratılmamıştır. O, dünya hayatında verilen bunca nimetlerle imtihana tâbi tutulmuştur ve bir gün yaptıklarının hesâbını verecektir. İşte o, gelmesi kesin olan kıyâmet günüdür:
âyette geçen اَلْفَصْلُ (fasl) iki şeyi birbirinden ayırmak demektir. Dolayısıyla burada hakkın bâtıldan ayrılması, hüküm verilerek insanların aralarının ayrılması mânasında kullanılır. “Fasıl Günü” de gerçeğin ortaya çıktığı, insanların hesaplarının görüldüğü, aralarındaki anlaşmazlıkların halledildiği kıyâmet günüdür. Dünyada bağların ve bahçelerin bir hasat mevsimi olduğu gibi, insanların dünyada yaptıkları işlerin hesâbının görüleceği, hakkında ihtilafa düştükleri şeyin ayan beyân ortaya çıkacağı ve bütün dâvaların görüleceği bir kıyâmet günü gelecektir.
Şimdi dikkatler öncelikle cehennem ve cehennemlikler üzerine çekilir:
Cehennem âyette مِرْصَادًا (mirsãd) olarak tavsif edilir. Mirsãd, gözetleme yeri demektir. Cehennem bekçileri, oraya gelecek suçluları gözetlemektedirler. Bu kelimenin “gözetleyici” mânası da vardır. Buna göre cehennemin bizzat kendisi azgınları gözetlemektedir. Böylece o, âdeta akıllı bir canlı olarak tasvir edilir. Nitekim Mülk sûresi 8. âyette, cehennemin içine atılacak suçlulara karşı kızgınlıktan kükreyip durduğu, öfkesinden çatlayacak hâle geldiği tasvîrî bir ifadeyle canlandırılmaktadır.
âyetteki اَلْاَحْقَابُ (ahkâb) kelimesinin, devamlılık ve birbiri ardını izleme mânalarını içeren asır, birbirini tâkip eden birçok seneleri içine alam devir ve belirsiz bir zaman gibi anlamları vardır. Seksen sene, yetmiş bin sen, her biri bin sene demek olan âhiret günleriyle seksen yıl diyenler de olmuştur. Ancak “devamlılık ve birbiri ardını tâkip etme” mânalarının olması, ebediliği ifade etmektedir. Bu sebeple müddetinin ne kadar olduğu, cehennemin ebedî olduğu gerçeğine tesir edecek bir öneme sahip değildir.
âyetteki اَلْغَسَّاقُ (ğassâk), cehennemde yananların yaralarından akan irin demektir. Bunun son derece soğuk ve dondurucu su mânası da vardır. Hâsılı onlara işe yarar, insan fıtratına uygun ne bir yiyecek ne de bir içecek verilecek; yiyecek içecek olarak verilen şeyler bile onların azabını artıracaktır. Çünkü âhirete inanmama ve Allah’ın âyetlerini yalanlamaya en uygun ceza budur.
İnsanları yaptıkları kötülüklerden vazgeçirmek, küfür ve şirk bataklığından kurtarıp görmedikleri âhirete iman etmeye sevk edebilmek için korku faktörü, teşvik ve mükâfat unsurundan daha etkilidir. Bu sebeple burada da cehennem ehlinin göreceği azab öncelikle anlatıldı. Şimdi de teşvik unsuru olan çeşitli nimet sofralarının kapıları aralanmaktadır:
اَلْكَوَاعِبُ (kevâ‘ib) göğüsleri yeni tomurcuklanmış gümüş memeli dilberler demektir. اَلأتْرَابُ (etrâb) da aynı yaşta dilberler anlamındadır. Cennetin dilberleri taze olduğu gibi, erkekleri de tazedir. Çünkü hepsi genç yaştadır.
Görüldüğü üzere kullarına lutf u keremi sonsuz olan Allah ki:
âyette geçen اَلرُّوحُ (Rûh) hakkında, rûhlar üzerinde vazfeli, onları bedenlere sevk eden bir melek, genel olarak bütün rûhların cins ismi ve büyük bir melek diye izahlar yapılır. Bundan maksadın, Cebrâil (a.s.) olduğu da söylenir.
Sakın unutulmasın ki:
Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.)’e bir adam geldi ve:
“– Yâ Rasûlallah! Kıyâmet ne zamandır?” dedi. Efendimiz (s.a.v.):
“– Kıyâmet için ne hazırladın?” diye sorunca o da:
“– Allah ve Rasûlü’nün sevgisini” cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
“– Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın” buyurdu.
Bu hâdise üzerine Enes (r.a.) şöyle derdi: “İslâma girmekten başka hiçbir şey bizi, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)’in “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin” sözü kadar çok sevindirmemiştir. İşte ben de Allah’ı, Rasûlü’nü, Ebûbekr’i ve Ömer’i seviyorum ve onlarla beraber olmayı umuyorum, her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadımsa da.” (Müslim, Birr )
Zira öte dünyada insanın varacağı yer ve orada alacağı derece, kendi iradesiyle yapmış olduğu işlere göre olacaktır. O gün insan önceden dünyada yaptığı amellerine bakacak; imanı olan Allah’ın rahmeti ile kurtulacak, kâfir ise bütün ümidlerini yitirdiğinde “ah ne olaydı keşke toprak olaydım, keşke hiç irade sahibi insan olarak yaratılmasaydım da hesâba maruz kalmasaydım” diyecektir. Dünyadayken Allah’ın verdiği bu önemli haberde ihtilaf eden kâfirler o gün hakikati anlayarak hayvanlara özenip toprak olmayı veya dünya hayatında dikkafalı olmak yerine toprak gibi mütevazi olup hakka itaat etmiş olmayı arzu ederek hasret ateşlerine yanacaklardır. (Tefsir / Prof. Dr. Ömer Çelik)
İslam ve İhsan
Güncelleme Tarihi:
LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi
Kur'an-ı Kerim'in kalbi olarak nitelendirilen ve faziletleri oldukça fazla olan Yasin Suresi anlamı, tefsiri, fazileti, Türkçe ve Arapça okunuşu ile Diyanet Türkçe meali konusunda ihtiyaç duyacağınız tüm bilgileri bir araya getirdik. Yasin Suresi oku ve dinle sayfamızdan Yasin- Şerifi telefondan ve bilgisayardan Arapça okuma bilgisine sahip olmadan latin harfleri ile kolayca okuyabilirsiniz.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Yasin Suresi 1. Sayfa
Yasin Suresi 2. Sayfa
Yasin Suresi 3. Sayfa
Yasin Suresi 4. Sayfa
Yasin Suresi 5. Sayfa
Yasin Suresi 6. Sayfa
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1. Yâ Sîn.
2, 3, 4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen
elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.
5, 6. Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan
bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli
Allah tarafından indirilmiştir.
7. Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur.
Artık onlar iman etmezler.
8. Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.
9. Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.
Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde
Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele
Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını
ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.
(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver.
Hani oraya elçiler gelmişti.
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik.
Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.
Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız.
Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
(Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.”
“Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”
Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”
Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi:
“Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
“Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”
“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa
siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”
“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân
bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”
“O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”
“Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”
26, (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve
beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.
Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak
için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.
Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.
Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki,
onunla alay ediyor olmasınlar.
Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların
artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?
Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.
Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan
taneler çıkarırız da onlardan yerler.
34, Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm
bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?2
Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha)
bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı
yücedir. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir
de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak
güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.
Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her
biri bir yörüngede yüzmektedir.
Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat
çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.
Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar
daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.
Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve
ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet
edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.
Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan
yüz çeviriyor olmasınlar.
Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere,
“Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz”
derler.
“Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?”
diyorlar.
Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak
korkunç bir ses bekliyorlar.
Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
Sûra3
üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.
Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”
Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden
toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.
O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.
Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk
sürerler.
Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her
şey vardır.
Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine)
“Selâm” (vardır).
(Allah, şöyle der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!”
60, “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte
bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?”
“Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”
“İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.”
“İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”
O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur,
ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.
Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de
(bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!
Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.
Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?
Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da.
O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.
Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin)
eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.
Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir
kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar
edindiler.
Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde,
ilâhlar onlara yardım edemezler.
(Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü
biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı
görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.
Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi
ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?”
De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”
O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan
yakıp duruyorsunuz.4
Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.
Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.
Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir!
Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.
Yasin suresi;
Surenin ilk harfleri “Ya Sin” harfleriyle başladığı için sureye Yasin adı verilmiştir. Ya-Sin harfleri surelerin başında bulunan mukataa harflerdendir. Bu harfler manaları kapalı, farklı anlamlara gelebilecek (müteşabih) harflerdir. En güçlü anlam yorumu “Ey İnsan” çağrısı olarak yapılmaktadır.
Yasin suresinin önemini Hz. Peygamber bir hadisinde “Yasin, Kuran’ın kalbidir. Kim bu sureyi okursa Allah ona Kuran’ı on kez hatmetmiş sevabı verir” şeklinde açıklamıştır.
Yasin suresi, cahiliye döneminde Mekke’de indirildiği için, İslam dinini ve peygamberi ispatı anlatıyor. Bunu anlatırken de Hz. Muhammed’in (asm), Allah’ın (CC) peygamberi olduğu açıkça vurgulanıyor. Bu ispatlar anlatılırken geçmiş kavimlerden örnekler veriliyor. Nasıl helak oldukları üzerinde duruluyor.
Surede, Kuran’a ve Peygambere inanmayanların nasıl bir gazaba uğrayacakları, ayetlerde anlatılıyor. Görmedikleri halde Allah’a inanları ise nasıl bir müjde ve sevap beklediğine değiniliyor.
Yasin Suresi Özellikleri
Yasin Suresi, Peygamber Efendimizin özel ilgi ve saygı duyduğu bir suredir. Bunu da “Yasin Suresi, Kuran’ın kalbidir” diyerek belirtmiştir. Cahiliye döneminde indiği için, Allah’ın varlığı, kudreti, ölümden sonra hayatın olduğu, Hz. Muhammed’in, Allah’ın resulü olduğunun ispatı olarak önem taşıyor.
Surede, zerre kadar kötülük veya iyilik yapanın karşılık bulacağı açıkça belirtilmiştir. Peygamber Efendimizin sureye aşırı önem vermesi ve herkesin mutlaka karşılık bulacağının belirtilmesi üzerine sık sık okunmaktadır.
Peygamber Efendimiz, Yasin suresinin faziletini “Kuran’ın kalbi” olarak ifade etmiştir. Ayrıca, “Kim, sevabını Allah’tan umarak geceleri Yasin suresi okursa, günahları bağışlanır” buyurmuştur. Bir diğer hadisinde de “Yasin-i Şerîfi her gece okumaya devam eden kimse şehit olarak vefat eder” müjdesini vermiştir. Ölmek üzere olan hastalarla, kabirde yatan ölüler için okunması tavsiye edilmiştir. Hastaların şifa bulacağı, ölülerin de kabirlerinde bağışlanacağı müjdesi verilmiştir.
Hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’den Yâsîn sûresinin faziletine dair nakledilmiş sözler yer alır. Bunlardan biri şöyledir: “Her şeyin bir kalbi vardır; Kur’an’ın kalbi de Yâsîn’dir” (Tirmizî, “Fezâilü’lKur’ân”, 7; Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 21; krş. Müsned, V, Diğer bazı rivayetler için bk. Şevkânî, IV, ). İbn Abbas’ın da –bu sûrenin son âyeti hakkında– “Yâsîn’in ve onu okumanın niçin bu kadar faziletli olduğunu bilmiyordum; meğer bu âyetten dolayı imiş” dediği nakledilir (Zemahşerî, III, ). Hadislerin sıhhat durumu tartışmalı olmakla beraber, öteden beri İslâm âlimleri Resûlullah’ın bu sûreye özel bir ilgi gösterdiği kanaatini taşımışlar ve müslümanlar da Kur’an tilâvetinde ona ayrı bir yer vermişlerdir. Bu sebeple Yâsîn sûresi için özel tefsirler kaleme alınmıştır (Ölülere Yâsîn okunmasıyla ilgili hadiste “ölmek üzere olanlar”ın kastedildiği kanaati hâkim olmakla beraber, bunu öldükten sonra veya ölünün kabri başında okunacağı şeklinde anlayanlar da vardır, bk. Elmalılı, VI, ).
Yasin Suresinin şifa, murat, mağfiret hikmetleri bulunuyor. Hastalar için sürekli okunduğunda, hastanın eceli gelmemişse sağlığına kavuşuyor. Hastanın eceli gelmişse cennetten Rıdvan isminde melek geliyor. Cennet şerbeti içirerek, suya kanmasını sağlıyor. Hasta son nefesini acı duymadan veriyor. Kabre suya doymuş olarak giriyor ve suya ihtiyacı bulunmuyor.
Allahümme rabbena ya rabbena tekabbel minna duaena vekdi hacetena bihurmeti sureti yasin ve ecirna minennari vemin azabil kabri ve min şerri sualin bi fadli sureti yasin yarabbel alemiyne veselemun alel mürseliyne velhamdülillahi rabbil alemin.
Yasin suresinin hürmetine dualarımızı kabul ve ihtiyaçlarımızı eda buyur. Ey alemlerin rabbi! Yasin suresinin faziletine bizi ateşten, kabir azabından ve sualin şerrinden koru. Ve peygamberlere selam olsun. Hamd Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
Yasin suresi 83 ayet, 6 sayfadan oluşuyor. Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden önce Mekke’de Cin suresinden sonra indirilmiştir.
Yasin Suresi ve cüzlerinde bulunuyor. Yasin suresi sayfadan başlayıp, sayfada bitiyor.
Kuran’ı Kerim’in Vakia suresinin ayeti “O Kuran’a temizlenenlerden başkası el süremez.” Kuran’ın abdestsiz okunamayacağını açıklıyor. Yasin suresi de, Kuran’ın bir suresi olduğu için bu sureyi Kuran’dan okuyacaksanız abdest almanız gerekiyor. Ezbere okunabilmektedir.
Yasin Suresini gece ve gündüz okumak sünnettir. Peygamber Efendimiz, hem gece hem de gündüz okumanın ayrı sevapları olacağını müjdelemiştir. Bütün günahlarının bağışlanmasını isteyenler her gece, ihtiyaçlarının giderilmesini dileyenler de gündüzleri Yasin suresini okumaya devam etmelidirler.
Cuma geceleri ve gündüzünde Yasin okumak çok faziletlidir. Ayrıca Cuma günleri kabristan ziyaret edilip, orada bu sure okunursa hem ölmüşleri yararlanacak hem de okuyan kabristandaki ölü sayısı kadar sevap kazanacaktır.
Yasin suresini ezberlemeden önce doğru okunuşunu ve telaffuzunu bilmeniz gerekiyor. Bunları bilmeden ezberlemeye çalışmak, sureyi yanlış veya eksik okumanıza yol açacaktır. Bir bilenin yanında tekrar ederek, dinleyerek önce sureyi doğru okumayı öğrenmelisiniz.
Yasin suresini ezberlemenin en hızlı yolu ayet ayet ezberlemektir. Ezber yeteneğinize göre, ayetleri sırayla 3,5 veya 10’ar kez okuyun. Daha sonra gözlerinizi kapatıp, ezbere okumaya çalışın. Birkaç kez ayeti tekrar ettikten sonra sıradaki ayete geçin. Her ayette aynı tekniği uyguladıktan sonra bir öncekiyle birlikte okumaya çalışın.
Yasin suresinin ölülere okunabileceğini Peygamber Efendimiz “Yasin’i ölülerinizin üzerine okuyunuz” hadisiyle belirtmiştir. Yasin suresi, bir şifa ve mağfiret suresi olduğu için sadece diriler için değil, hasta yatan, ölmek üzere olan ve ölüler için de okunması buyruluyor.
Peygamber Efendimiz bir hadisinde; “Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini cuma günü ziyaret edip, Yasin suresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar” müjdesini vermiştir.
Yasin suresi bir şifa ve mağfiret suresi olduğu için şifa bulmak isteyen herkes okuyabilir. Düzenli olarak okunduğunda eceli gelmeyen hasta şifa bulur, eceli gelen de acı duymadan, suya doymuş halde kabre girer.
Cep boy dua kitapları bulunuyor. Bu kitaplarda Yasin suresi de bulunduğundan, istediğiniz yerde çıkarıp okuyabilirsiniz. Yalnız tuvalet gibi ortamlara dua kitaplarıyla girmeyin.
Yasin suresini yatsı namazından, sabah namazından sonra ve Cuma saatinden önce okumak çok faziletlidir.
Tâhâ sûresinin ilk âyetinde olduğu gibi buradaki iki harfin mahiyeti ve anlamı hususunda da müfessirler arasında iki eğilim bulunmaktadır. Bir anlayışa göre bunlar, bazı sûrelerin başında yer alan ve ayrı ayrı okunduğu için “hurûf-ı mukattaa” diye adlandırılan harflerdendir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/1). Diğer eğilime göre ise “yâsîn” ayrı iki harf değil, anlamı olan bir kelimedir. Bu eğilim içinde kuvvetli bulunan görüşe göre bu kelime Arapça’nın bazı lehçelerinde “ey kişi, ey insan!” anlamına gelmektedir; burada kendisine hitap edilen kişi ise Hz. Muhammed’dir. Hatta Saîd b. Cübeyr’den, bunun Resûlullah’ın isimlerinden biri olduğu da rivayet edilmiştir (İbn Atıyye, IV, ). Bu kelimenin Allah’ın isimlerinden biri olup burada o isme yemin edildiği, söze başlama ifadesi ve Kur’an’ın isimlerinden olduğu görüşleri de vardır (Taberî, XXII, ).
Araplar’da yalan yere yemin etmenin dünyanın harabına yol açacak kadar ağır bir kötülük olduğuna inanılırdı. Resûl-i Ekrem de bir hadisinde bu anlayışı teyit etmiştir. İşte bu âyetlerde Hz. Muhammed’in gerçek bir peygamber olduğu bir yemine bağlı olarak ifade edilmektedir; üzerine yemin edilen ise muhataplarınca kendileri tarafından bir benzerinin ortaya konamayacağı anlaşılmış bulunan eşsiz mûcize Kur’ân-ı Kerîm’dir (Râzî, XXVI, 41). “Hikmet dolu” diye çevrilen 2. âyetteki hakîm kelimesi, “muhkem, sağlam; öğütleri, buyruk ve yasakları yerli yerince olan” şeklinde de anlaşılmıştır (İbn Atıyye, IV, ).
Genellikle müfessirler, “ataları uyarılmamış” ifadesiyle, Hz. Muhammed’in ilk muhatap kitlesi olan Kureyş ve çevresindekilere yakın zamanlarda bir peygamber gönderilmemiş olduğuna işaret edildiği kanaatindedirler (bu konuda ayrıca bk. Secde 32/3; Sebe’ 34/44; Fâtır 35/24). Meâlde esas alınan bu mâna burada geçen “mâ” kelimesinin olumsuzluk edatı sayılmasına göredir. Bu kelimenin mahiyeti ve cümledeki rolü konusundaki farklı kanaatlere göre âyetin aynı kısmına “ataları uyarılmış” veya “atalarının uyarıldığı şeyle” anlamı da verilebilir. Bu takdirde geçmiş devirlerdeki bütün insanlar kastedilmiş olur (Taberî, XXII, ; İbn Atıyye, IV, ). Yine bu yaklaşıma göre cümlenin devamı ile uyumu açısından meâlin “Ataları uyarılmış ama kendileri gaflet içinde bulunan bir toplumu uyarasın diye” şeklinde olması gerekir (Zemahşerî, III, ).
Tefsirlerde genellikle, gerçekleşeceği belirtilen “söz”den maksadın Hûd sûresinin âyeti ile Secde sûresinin âyetinde geçen Allah Teâlâ’nın “Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım!” şeklindeki yemin ifadesi olduğu belirtilir (meselâ Zemahşerî, III, ; başka yorumlar için bk. Râzî, XXVI, ).
tefsirin devamını okumak için tıklayınız
Ezberlemek, Okumak ve Dinlemek İsteyenler için Namaz Sureleri
Bu sayfada görmüş olduğunuz Kur'an-ı Kerim sayfaları Hayrat Neşriyat tarafından sunulan Hüsrev Hatlı
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası