aczim ne demek / İnsanın aciz, zayıf ve fakir olması ne demek? | Sorularla İslamiyet

Aczim Ne Demek

aczim ne demek

aciz

aciz, -czi Ar. ¤acz

a. 1. Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük: “Kendimde mukavemet yerine zaaf, taarruz yerine aciz, mücadele yerine gevşeklik hissediyorum.” -E. İ. Benice. 2. Beceriksizlik: “Aczini bilmek de bir meziyettir.” -Ö. Seyfettin. 3. huk. Kişinin ve kuruluşun borcunu vaktinde ödeyememesi durumu.


aciz

Aciz, zavallı


aciz

ödeme güçsüzlüğü. ~ hâli: ödeyemezlik. ~ vesikası: ödeme güçsüzlüğü belgesi.


aciz

1. Düzyazıda, bir fıkranın son tümcesi. 2. Koşukta, koşanın ikinci dizesinin son yarısı. Karşıtı bk. sadır.


âciz Ar. ¤¥ciz

sf. (a:ciz) 1. Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz: “İhtiyar imparatorluk, bu genç devlet karşısında âcizdi.” -Y. K. Beyatlı. 2. Beceriksiz: “Ne âciz heriflermiş, iki yıl daha dayanamazlar mıydı?” -R. H. Karay. 3. zf. Güçsüz veya beceriksiz bir biçimde: “Ayaklarındaki postalların yarısı yok bir hâlde mart havasının sert soğuğunda âciz ve sefil titriyordu.” -H. E. Adıvar. 4. a. Alçak gönüllülük gösteren kimsenin kendisinden söz ederken söylediği söz: “Biraz sonra Gazi yanına seryaveri Salih Bey'in yaveri Muzaffer Bey'i ve âcizi alarak otomobile bindi.” -R. E. Ünaydın.


âciz

ödeme gücü olmayan, ödeyemez.


aciz için benzer kelimeler


aciz, 4 karakter ile yazılır. Ayrıca, a harfi ile başlar, z harfi ile biter. Tüm karakter dağılımı ise, 'a', 'c', 'i', 'z', şeklindedir.
aciz kelimesinin tersten yazılışı zica diziliminde gösterilir.

İnsanın aciz, zayıf ve fakir olması ne demek?

Değerli kardeşimiz,

Acz,“güç yetirememek”, fakr “ihtiyaçlı olmak”,naks ise “noksanlık, eksiklik” demektir.

Acz, kudretin; fakr gınanın (zenginliğin);naks ise kemalin zıddıdırlar. Aynı şekilde, zaaf da kuvvetin zıddıdır.

Bir meyveye ihtiyacımız olması fakr, meyve yapamayışımız acz; ele ihtiyacımız fakr, el yapamayışımız aczdir.

Örnekler artırılabilir.

Naks ise, insanın noksan taraflarıdır; uyuma, yorulma, unutma gibi.

Bir varlık, kendisinde İlahî isimlerden ne kadarı ne derece tecelli etmişse ona göre kıymet kazanıyor. Bu tecelliler o varlığın “aczini, fakrını ve naksını” fark etme nispetinde kendini gösteriyor. Canlı olmamak, görmemek, işitmemek, büyümemek, anlamamak … birer noksanlıktır. Bu noksanlıkların her birinin giderilmesi bir ismin tecellisiyle gerçekleşir.

Muhyi ismiyle bir varlık hayata kuvuşur, Basir isminin tecellisiyle görücü, Semi’ isminin tecellisiyle de işitici olur. Rab ismiyle terbiye görür, Vedud isminden bir nasip alarak sever.

İşte bir varlığın noksanlıkları İlahî rahmetle giderildiğinde o varlık kemale erer. Aksi halde nakıs kalmaya devam eder.

İnsanın ihtiyaçları İlahî ihsan ile görülür ve ona böylece zenginlik lütfedilir.

İnsanın güç yetiremeyeceği işler Rabbinin kuvvet ve kudretiyle görülür ve onun hayatı böylece devam eder.

İşte bunların şuurunda olmaya, yani “aczini, fakrının ve naksını” bilmeye ubudiyet deniliyor. Bunlar insana kul olduğunu ders verir ve onun kalbini Rabbine karşı şükür ve minnettarlıkla doldururlar.

Sonsuz aciz, fakir ve nakıs olma noktasında bütün insanlar eşittir. Ama bunların şuurunda olmaya gelince aralarında çok büyük farklılıklar görülür.

İnsan suresinin ilk ayetinde şöyle buyrulur:

“İnsan üzerinden bir zaman geçti ki, o dönemde (insan) anılmaya değer bir şey değildi.” (İnsan, 76/1)

İşte insan, adı anılmazken sonsuz bir acz, fakr ve naks halinde idi. Bu gün kavuştuğu bu kadar ihsanı ve şerefi düşünüp şükür ve ibadet görevini yapması için kendisine mazisi bu ayetle hatırlatılmaktadır. Bu hale erdikten sonra da insan, ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda sadece sebeplere teşebbüsten öte bir şey yapamıyor. Tohum ekmişse hasat zamanını bekliyor, ilaç içmişse şifayı gözlüyor. Her iki halde de insan kendi aczini, fakrını ve naksını çok iyi hissetmektedir. Bu hissin imanın inkişafına yardım etmesi ve şükrü netice vermesi gerekir.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

İnsan Rabbisine karşı acz ve fakrını nasıl hissedebilir?

Değerli kardeşimiz,

İnsanoğluna, vicdanının sürekli duyurduğu, dış âlemin de aralıksız haykırdığı bir hakikat var: aczi ve fakrı.

Acz; güç yetirememek, elinden gelmemek, söz dinletememek gibi mânâlara geliyor.

Günlük konuşmalarımızdan üç cümle: “bugün hava çok soğuk.”, “içimde bir sıkıntı var.”, “başım ağrıyor.” Birincisiinsanın dış âlem karşısındaki aczini sergilerken, ikincisikendi öz ruhuna, üçüncüsü de bedenine hâkim olmadığını ilân eder.

İnsanın aczi ve fakrı için Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “acz-i mutlak” ve “fakr-ı mutlak” tabirlerini kullanır. Mutlak, yâni kendisine bir sınır çizilemeyen acz ve fakr. İnsan saç yapmaktan âcizdir, ama ona ihtiyacı da var; saçın fakiri. Göz, kulak, burun, dudak da yapamıyor; ama bunların da fakiri. Ne kalp yapmak elinden geliyor, ne ciğer ve ne böbrek; hepsinin de fakiri.

Atlıyoruz diğer organlarını ve dış dünyaya geçiyoruz : Dudağının önünde nöbet bekleyen havadan, toprağa, suya, güneşe, aya kadar nice mahlûkatı yapmaktan âciz ve bunların her birinin de fakiri.

Ve ebed yurdu: bu acz ve fakrın hayallere sığmaz misalleriyle dolu. Aczin son hududu, iradesizlik. Bir şey isteyebilmekten bile mahrum olmak… İşte insan nutfe hâlinde iken aczin bu en ileri mertebesinde idi.

İhtiyaç nedir, istemek nedir bilmezdi. Ağız nedir, akıl nedir bilmezdi. Güneş nedir, hava nedir bilmezdi… nutfe olduğunu, rahimde bulunduğunu, annesinin ötesinde uçsuz bucaksız bir kâinat olduğunu bilmezdi. O âlemden faydalanabilmesi için bu rahim menzilinde çok organlarla donanması gerektiğini bilmezdi. Bilse bile bunların yapılması onun için imkânsız idi. İşte insanoğlu bu menzilde mutlak bir acz içinde kıvranırken Allah’ın rahmeti ve inayeti imdadına yetişti.

Kader Risalesi’nde şöyle harika bir tespit var: “Sual ve cevap, dâi ve sebep ikisi de hak’tandır.” Bu cümlenin yaratılışa bakan yönüne nazar ettiğimizde, karşımızda sonsuz bir inayet tablosu görürüz.

Rabbimiz bize, ana rahminde, el verdi, ona parmaklar taktı. Yüz verdi, ona gözler, kulaklar taktı. Bizi nice organlarla, duygularla bezetti. Cevaplar ise dış dünyadaydı. Onları yaratan da o idi. Biz, ne suali, ne cevabı tanımazken, dış dünyadaki cevaplara uygun suallerle donatılıyorduk. Gözümüz sual, cevabı ise ışıktı, güneşti. Geldik, o cevabı bu dünyada bulduk. Kulağımız seslerle buluştu, elimiz elmayı tuttu, dilimiz tadına baktı, ayaklarımız yere değdi, ciğerimiz havayla tanıştı… ruhumuza takılan hisler ve duygular da cevaplarını bu âlemde buldular. Sevgi hissi, sevilecek çok şeyle karşılaştı. Korku hissi, dehşetli manzaralar gördü. Şefkat hissi, merhamet celbeden tablolarla buluştu…

Biz bütün bu cevapların hazırlanmasından sonsuz derecede âcizdik. Aczimize merhamet edildi ve saçımızdan tırnağımıza kadar bütün bedenimizi ve havasından semâsına kadar bütün kâinatı kendimize hizmetkâr bulduk. Bu sonsuz lütuflar bize gaflet vermesin, aczimizi unutturmasın diye rabbimiz, sıkıntıları, çaresizlikleri ve hastalıkları gönderdi.

Her hasta ayrı bir hoca. Bizleri uyarmakla vazifeli… Felçli adam tutmayan eliyle işaret ediyor: ellerinizi kendi kuvvetinizle kaldırmıyorsunuz! Kör adam bir başka hakikati gösteriyor: görme fiilinin mûcidi siz değilsiniz. Akıl hastası akıllılara ders veriyor: bu ilâhî makineyi güzelce çalıştırmak sizin maharetiniz değil. Sağır adam herkese işittiriyor: kulak fabrikasındaki işitme üretimini siz yapmıyorsunuz.

Bütün hastalıkları hayâlen alt alta diziniz. Onlara müptelâ olan insanları da yan yana getiriniz. Tümünün dilinden dökülen benzer ifadeleri şu cümlede bulabilirsiniz: “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.” “havl ve kuvvet ancak Allah’ındır.” Kimsede güç ve kuvvetten yana hiç bir sermaye yok. Kuvvetin her çeşidi ancak Allah’ın lütfu ve ihsanı.

İnsanın çok zengin olduğu ve bütün mahlûkatı geride bıraktığı bir diğer saha: fakr.

Fakr: elinde bulunmamak, ihtiyacı olmak. Zenginliğin zıddı.

Bir adam düşününüz; ayağına bol gelen eski ayakkabılarını sürterek yürüyor. Pantolonu yetmiş yamalı, kumaşın aslını ayırt etmek güç. Üzerinde bir gömlek; düğmeleri dökülmüş, rengi ağarmış. Onu görseniz “ne fakir adam” der ve acırsınız. Hükmünüz doğrudur, acımakta da haklısınız. “acaba bu adamdan daha fakir birisi olabilir mi?” diye düşünürken, birden hayâlinizde giydiklerinin hiçbiri kendi malı olmayan bir diğer fakir canlansın. İşte o ikinci fakir biziz, hepimiz, bütün bir insanlık âlemi.

Başımız mı bizim, gövdemiz mi, kollarımız mı? Hepsi Hakk’ın mahlûku.

Bacaklarımız mı bizim, ayaklarımız mı, parmaklarımız mı? Hepsi Rabbimizin ikramı…

Aklımız mı bizim, kalbimiz mi, hâfızamız mı? Tamamı Allah’ın ihsanı…

Biz kendimize mâlik olmadığımıza göre, bizden daha fakir kim olabilir?

Burada bir soru hatıra geliyor: Bu kâinatın en mükemmel meyvesi olan insan, niçin en âciz ve en fakir olarak yaratılmış? Bunun hikmetini şu harika ifadelerde olanca doyuruculuğuyla buluyoruz:

“Fâtır-ı hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm ve bir acz ve hadsiz cesim bir fakr dercetmiştir. Tâ ki kudreti nihayetsiz bir kadîr-i rahîm ve gınası nihayetsiz bir ganiyy-i kerîm bir zâtın hadsiz tecelliyatına, câmî, geniş bir âyine olsun.”(Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas)

Allah fakiri doyurur, güçsüze yardım eder… herkese ihtiyacı olan şeyleri gereği kadar lûtfeder. Kediye kanat gerekmez, öyleyse o, kanadın fakiri değildir. Yaradılışına bu ihtiyaç konulmamıştır. Ağaç da yürümek istemez. Onun da böyle bir ihtiyacı yoktur. Taşlar da büyümek istemezler…

Bütün bu mahlûkatın akla da ihtiyaçları yoktur. Bu noktada insanlardan zengindirler. O Rahman-ı Rahîm, her fakir mahlûkunun, tabiri câizse, cebini doldurmuş. Bu dünya hayatını güzelce geçirmesi için gerekli bütün organları, hassas bir ölçüyle ve gereği kadar, ona lütfetmiş… bu taksimatta fakirler daha kârlı çıkmışlar.

En fakir ve en âciz olan insan, yaratılışının gereği olarak, sadece hayatla yetinmemiş, akıl da istemiş. Dünya ile yetinmemiş, cennete talip olmuş. Cenâb-ı Hakk, taşın imdadına Rezzak ismiyle yetişmiyor. Zira, taşın rızka ihtiyacı yok. Ama kuşa rızık ihsan ediyor. Muhtaç olan kuştur. Ve görünüşte taş, kuştan daha zengindir. Fakat, Allah katında o fakirlik daha makbûl olmuş ve rezzak isminin tecellisiyle şeref ve rütbe noktasında, kuş, taşı çok gerilerde bırakmış.

Diğer isimler de bu misâle göre düşünüldüğünde, Allah’ın bütün isimlerinin tecellisine muhtaç olan insanoğlunun, mahlûkat içinde en fakir, en âciz, ama en şerefli olduğu açıkça anlaşılır.

Bu mânâyı zevkedebilen ârif insanlar “fakr” ile fahretmişler.

Kul aczini bildiği nisbette Rabbına sığınır; fakrını bildiği ölçüde o’na dua ve niyazda bulunur.

“Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” Âyet-i kerimesi, kendisine yapılan bu kadar ihsandan gâfil olarak, her şey ona hizmet etmeye mecbur imişçesine bir gurur ve kibir içinde yaşayan, önünü görmediği halde istikbâlini garanti zanneden, ölüm ötesi için Rabbine yalvarıp yakarmayan insanların, Allah katında hiçbir değer taşımadıklarını ifade buyuruyor.

Aczini bilmek, fakrını bilmek, kısacası, haddini bilmek, ne büyük saadet…

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası