amme 2 sayfa / KUR'AN-I KERİM | Sayfa | Nebe Sûresi

Amme 2 Sayfa

amme 2 sayfa

NEBE SURESİ OKUNUŞU, Nebe Suresi Arapça Yazılışı, Amme Duası Türkçe Anlamı, Meali ve Tefsiri

Nebe Suresi Anlamı

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?

2. O büyük haberi mi?

3. Ki kendileri hakkında anlaşmazlık içindedirler.

4. Hayır; yakında bileceklerdir.

5. Yine hayır; yakında bileceklerdir.

6. Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?

7. Dağları da birer kazık?

8. Sizi çift çift yarattık.

9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

Geceyi bir örtü yaptık.

Gündüzü bir geçim-vakti kıldık.

Sizin üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik.

Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık.

Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.

Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye.

Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.

Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir.

Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz.

O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur.

Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.

Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir.

Taşkınlık edip-azanlar için son bir varış yeridir.

Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.

Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek.

Kaynar sudan ve irinden başka.

(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak,

Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.

Bizim ayetlerimizi yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı.

Oysa Biz, herşeyi yazıp saymışızdır.

Şimdi tadın. Size artık azaptan başkasını arttırmayacağız;

Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

Nice bahçeler ve üzüm bağları.

Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

Dopdolu kadehler.

İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.

Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O'na hitap etmeye güç yetiremezler.

Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.

İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin.

Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.

Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Anlamı, Tefsiri, T&#;rk&#;e ve Arap&#;a Okunuşu (Diyanet Meali)

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Nisan 18,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Nebe (Amme) Suresi Mushaftaki sıralamada yetmiş sekizinci, iniş sırasına göre sekseninci sûredir. Meâric sûresinden sonra, Nâziât sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Sûrede, ölüm ötesi hayatınvarlığını ispat çerçevesinde, kıyamet, öldükten sonra dirilme ve hesap için toplanma konularına yer verilmektedir. Peki, Nebe Suresi Oku - Amme Suresi anlamı nedir? İşte Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu

Haberin Devamı

Nebe suresinde ağırlıklı olarak kıyamet, öldükten sonra dirilme, hesap, ceza ve mükâfat konuları ele alınmış, Allah’ın varlık ve kudretini gösteren deliller ile melekler konusuna da yer verilmiştir

Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Ne Demek?

Nebe Suresi, adını ikinci âyette geçen 'enNebe’' kelimesinden almıştır. Nebe, haber demektir.

Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Türkçe Okunuşu

1.Amme yetesaelune.
2.Aninnebeil'azıymi.
3.Elleziy hum fiyhi muhtelifune.
4.Kella seya'lemune.
5.Sümme kella seya'lemune.
6.Elem nec'alil'arda mihaden.
7.Velcibale evtaden.
8.Ve halaknakum ezvacen.
9.Ve ce'alna nevmekum subaten.
Ve ce'alnelleyle libasen.
Ve ce'alnennehare me'aşen.
Ve beneyna fevkakum seb'an şidaden.
Ve ce'alna siracen vehhacen.
Ve enzelna minelmu'sırati maen seccacen.
Linuhrice bihi habben ve nebaten.
Ve cennatin elfafen.
İnne yevmelfasli kane miykaten.
Yevme yunfehu fiyssuri fete'tune efvacen.
Ve futihatissemau fekanet ebvaben.
Ve suyyiretilcibalu fekanet seraben.
İnne cehenneme kanet mirsaden
Littağıyne meaben.
Labisiyne fiyha ahkaben.
La yezukune fiyha berden ve la şeraben.
İlla hamiymen ve ğassakan.
Cezaen vifakan.
İnnehum kanu la yercune hısaben.
Ve kezzebu biayatina kizzaben.
Ve kulle şey'in ahsaynahü kitaben.
Fezuku felen neziydekum illa 'azaben.
İnne lilmuttekıyne mefazen.
Hadaika ve a'naben.
Ve keva'ıbe etraben.
Ve ke'sen dihakan.
La yesme'une fiyha lağven ve la kizzaben.
Cezaen min rabbike 'ataen hısaben.
Rabbissemavati vel'ardı ve ma beynehumerrahmani la yemlikune minhu hıtaben.
Yevme yekumurruhu velmelaiketu saffen la yetekellemune illa men ezine lehurrahmanu ve kale savaben.
Zalikelyevmulhakku femen şaettehaze ila rabbihi meaben.
İnna enzernakum 'azaben kariyben yevme yenzurulmer'u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben.

NEBE AMME SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)



Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Diyanet Meali

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla


Birbirlerine neyi soruyorlar? ﴾1﴿ Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)? ﴾﴿ Hayır, ileride bilecekler. ﴾4﴿ Yine hayır; ileride bilecekler. ﴾5﴿ Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? ﴾﴿ Sizleri (erkekli-dişili) eşler halinde yarattık. ﴾8﴿ Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık. ﴾9﴿ Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık. ﴾10﴿ Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık. ﴾11﴿ Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. ﴾12﴿ Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. ﴾13﴿ Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık. ﴾﴿ Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir. ﴾17﴿ Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz. ﴾18﴿ Gök açılır ve kapı kapı olur. ﴾19﴿ Dağlar yürütülür, serap haline gelir. ﴾20﴿ Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir. ﴾﴿ Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar! ﴾24﴿ Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler. ﴾﴿ Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı. ﴾27﴿ Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı. ﴾28﴿ Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfûz'da) tamamiyle sayıp tespit ettik. ﴾29﴿ Kafirlere şöyle denilir: "Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız." ﴾30﴿ Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. ﴾﴿ Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan. ﴾35﴿ Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân'dan bir mükafat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh'un (Cebrail'in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah'a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân'ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. ﴾﴿ İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar. ﴾39﴿ Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkarcının, "Keşke toprak olaydım!" diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık. ﴾40﴿

Haberin Devamı

NEBE AMME SURESİ FAZİLETİ VE TEFSİRİ

Haberin Devamı

Nebe’ “önemli haber” demektir. Burada ise “kıyamet haberi” anlamında kullanılmıştır. Kıyamet gününde evrendeki mevcut kozmik düzenin bozulması, Allah’tan başka var olan her şeyin yok olması, öldükten sonra yeniden dirilme, hesaba çekilme vb. önemli olaylar meydana geleceği için onunla ilgili habere “büyük haber” denilmiştir. “Haberden maksat kıyamet olayları değil onu bildiren Kur’an’dır veya Hz. Muhammed’in peygamberliğidir” diyenler de vardır (Ateş, X, ; krş. Sâd 38/67). Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Peygamber müşriklere Allah’ın birliğinden ve öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğinden bahsedip de onlara Kur’an âyetlerini okuyunca, “Muhammed ne getirdi? Neler anlatıyor?” diye birbirlerine sormaya başlamışlar, bunun üzerine açıklanan âyetler inmiştir (Şevkânî, V, ).) 

Haberin Devamı

İnsanlığın yaşamasına uygun bir duruma getirilmiş olan yer küresi, üstünde insanların oturup kalkmasına, yatıp uyumasına elverişli olan döşeğe benzetilirken dağlar da arzı yerinde ve dengede tutmak için çakılmış kazıklara benzetilmiştir. Çünkü dağlar yer yuvarlağının dengesini sağlamaktadır. Nitekim başka âyet-i kerîmelerde insanları sarsmasın diye yeryüzüne sabit dağların yerleştirildiği bildirilmiştir (meselâ bk. Nahl 16/15; Mürselât 77/27). Dağların, içinde madenlerin bulunması, suların birikmesi, üstünde çeşitli bitki ve ormanların oluşması vb. sayılamayacak kadar çok faydaları vardır. Allah Teâlâ, yaratıp dağlarla dengesini sağladığı bu yeryüzünde insanların huzur ve sükûn içerisinde mutlu bir şekilde yaşamaları ve nesillerini devam ettirmeleri için onları erkekli dişili çiftler yaratmıştır; 8. âyet bunu ifade eder (krş. Rûm 30/21; Necm 53/45).

Haberin Devamı

“Dinlenme” vesilesi diye çevirdiğimiz sübât kelimesi sözlük mânaları yanında mecaz olarak “ölüm” anlamında da kullanılmaktadır. Uyku bir dereceye kadar hareket ve faaliyeti kestiği için ölüme benzetilerek ona da sübât denmiştir (Zemahşerî, IV, ; Şevkânî, V, ).

 “Üstünüzde yedi kat sağlam gök yaptık” meâlindeki âyet bazı farklılıklarla Kur’an’da birkaç defa geçmiş, oralarda gereken açıklama yapılmıştır (meselâ bk. Bakara 2/29; Mülk 67/3). Kubbemsi gökleri, alev alev yanarak dünyayı aydınlatan güneşi, bolca yağmur indirerek yeryüzünde birçok nimetin yetişmesine ve hayatın devam etmesine vesile olan bulutları yaratan yüce kudret, bu evreni yok edip mahiyeti ve sistemiyle yeni bir âlem kurmaya elbette kadirdir; işte o âhiret âlemidir.

Haberin Devamı

“Ayırım günü”nden maksat hakkın bâtıldan, haklının haksızdan, müminin inkârcıdan ayırt edileceği ve dünyada yapılanların karşılığının verileceği büyük hesap günüdür. Cenâb-ı Allah’ın belirlediği ve yalnız kendisinin bildiği kıyametin zamanı geldiğinde insanlar ve diğer bütün canlılar bir araya gelecek ve yüce Allah onların arasında hükmünü verecek, böylece dünyada işlenmiş bütün haksızlıklar karşılığını bulacak, kusursuz adalet gerçekleşecektir. İşte o güne “ayırım günü” veya “hüküm günü” denmesinin sebebi budur (Kurtubî, XIX, ).

Bu âyet “Şüphesiz buluşma günümüz ayırım günü olacaktır” şeklinde de anlaşılabilir. O gün sûra üflenince insanlar kabirlerinden kalkıp bölük bölük mahşer yerinde toplanacaklardır (sûr hakkında bilgi için bk. En‘âm 6/73; Hâkka 69/13).

Sûrenin başından buraya kadar Yüce Allah’ın kudretini gösteren deliller sıralanarak yeniden dirilmenin gerçekleşeceği açıkça ortaya konduktan sonra inkârcıların âhiretteki durumları ele alınmıştır. Mülk sûresinin 8. âyetinde canlı bir varlık gibi tasvir edilerek neredeyse öfkesinden çatlayacak duruma geleceği bildirilen cehennem, burada da pusuda düşmanı gözetleyen bir savaşçı gibi tasvir edilmektedir.

âyetteki ahkåb kelimesi “belirsiz uzun süre” anlamına gelen hukubun çoğuludur. Bu kelimenin cehennem azabının süresiyle ilgili olması, İslâm âlimleri arasında önemli bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İlk dönemlerden itibaren aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas ile İbn Teymiyye gibi önde gelen Sünnîler’in de bulunduğu bazı âlimler ve İbnü’l-Arabî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi bir kısım mutasavvıflar, diğer bazı âyetler yanında (meselâ bk. En‘âm 6/; Hûd 11/), özellikle “Orada yıllar ve yıllar boyu kalırlar” meâlindeki konumuz olan âyete, ayrıca Allah’ın rahmetinin her şeyi kuşattığını (A‘râf 7/), rahmetinin azabına üstün geldiğini, azabını geçtiğini (Buhârî, “Tevhîd”, 15, 55; Müslim, “Tevbe”, ) bildiren âyet ve hadislere dayanarak cehennemin ve / veya cehennem azabının, uzun asırlar ifade eden bir sürenin ardından sona ereceğini yahut içindekilerin azaptan etkilenmeyecek hale geleceklerini düşünmüşlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu ise diğer bazı deliller yanında, Kur’ân-ı Kerîm’in ilgili birçok yerinde sık sık ebedîlik anlamı içeren “hulûd” ve “ebed” kavramlarının kullanılmasına ve daha başka delillere dayanarak, inkârcılar ve müşrikler için cehennem azabının sonsuzluğunu savunmuşlardır (bu konuyla ilgili tartışmalar ve ileri sürülen deliller hakkında geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, ; Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, VII, ).

Ağırlıklı yoruma göre âyette kayıt altına alındığı bildirilen, “her şey” ile insanların sorumluluğu gerektiren inanç ve amelleri, iyilik ve kötülükleri; bunların kaydedildiği “kitap” ile de amel defteri veya levh-i mahfûz kastedilmiştir. Âyet, insanların dünyada yaptıklarından hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmayacağını, yaptıkları her şeyden hesaba çekileceklerini gösterir. Hesapları görüldükten sonra inkârcılara, “Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır” diye hitap edilir. Hz. Peygamber’in, Kur’an’da en ağır hitabın bu âyet olduğunu söylediği rivayet edilmiştir (Kurtubî, XIX, ). Durumu açıklayan başka âyetlere göre onların derileri yandıkça yenilenecek (Nisâ 4/56), cehennemin ateşi hafifledikçe de ateş arttırılarak azapları devam edecektir (İsrâ 17/97).

Yeri geldikçe belirtildiği, özellikle bir kutsî hadiste de ifade buyurulduğu üzere, âyette “müttakiler” şeklinde anılan itaatkâr müminler için âhirette hazırlanan nimetler, lutuf ve ikramlar “gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşer aklının tam olarak tasavvur edemeyeceği türdendir” (Buhârî, “Tevhîd”, 35; Müslim, “Îmân”, ). Çünkü bütünüyle âhiret gayb alanıdır; gaybı da Allah’tan başkası bilemez (bk. Bakara 2/3). Bununla birlikte, Allah Teâlâ, kullarının uhrevî nimetlere dair yaklaşık bir fikir edinmelerini sağlamak ve onlarda bir arzu uyandırmak için, birçok âyette olduğu gibi burada da idrak ve anlama gücüne göre temsilî bir anlatımla bu dünyada en çok ihtiyaç duydukları, arzuladıkları, sevdikleri nesneler ve hazlardan örnekler vermiştir. Bu anlatımda Kur’an’ın ilk muhataplarının beklentilerinin dikkate alındığı da söylenebilir, kezâ bu anlatımdan, âhirette cennete girmeyi hak eden her bir insana, dünyadaki ameline zihnî ve ruhî kemaline, mutluluk anlayışına ve beklentisine göre neleri istiyor ve bekliyorsa onların verileceği sonucunu çıkarmak da mümkündür (bk. Fussılet 41/).

“Bunlar rabbinin bol bol lutfettiği karşılıktır, bağıştır” diye tercüme ettiğimiz âyete, “Bunlar rabbinden, amellerine göre hesap ve takdir edilmiş bolca mükâfatlardır” şeklinde de mâna verilmiştir (İbn Âşûr, XXX, ). Burada kapalı bir şekilde ifade edilmiş olan amellerin karşılığının, başka âyetlerde Allah’ın lutfu olarak on katı (En‘âm 6/), katı (Bakara 2/), hatta hesapsız (Zümer 39/10) bir şekilde kat kat verileceği bildirilmiştir. âyette azgınlara verilecek cezanın dünyada yaptıklarına uygun bir karşılık olduğu bildirilmişti. Burada da müminlerin yaptıklarına karşılık olarak verilecek ödülün Allah’ın bolca lutfu ve bağışı olduğu belirtilmektedir. âyette müminlere âhirette verilecek nimetlerin niceliğini bildiren hisâben kelimesi, “çok, bol bol, yeter deyinceye kadar” şeklinde yorumlandığı gibi, “yeterli, kâfi miktarda, amellerin miktarına göre, hak edişe göre” şeklinde de açıklanmıştır. Ancak meâlde biz, kısmen birbirinden farklı olan bu iki yorumdan ilkini tercih ettik. Çünkü ödülün, amellere göre kat kat fazlasıyla, hatta hesapsız verileceğini bildiren âyetler de vardır (Bakara 2/; Zümer 39/10; Gåfir 40/40) ve bu âyetlerde ahirette ödüllerin hak edişe göre ölçülü değil, Allah’ın razı olduğu kullarına, ölçüye ve hesaba sığmaz lutufları olarak verileceği belirtilmektedir.

Burada Allah Teâlâ’nın, müminlerin de müşriklerin de rabbi olduğuna bir ima vardır. Çünkü yüce Allah yerlerin, göklerin ve evrendeki her şeyin rabbidir. O, rahmân isminin bir tecellisi olarak bütün insanlara rahmetiyle muamele edip her türlü nimeti lutfettiği halde, müşrikler cehâlet ve nankörlüklerinin sonucu olarak Allah’ı bırakıp başka varlıklara tapmışlar, onların kendilerini Allah’a yaklaştıracağını (bk. Zümer 39/3) ve O’nun huzurunda kendileri için şefaatçi olacaklarını iddia etmişlerdir (Yûnus 10/18). Böylece Allah’ın rahmân isminin gereği olan rahmetten de kendi iradeleriyle kendilerini mahrum bırakmışlardır. Hesap gününde bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlayınca özür dilemeye kalkışsalar dahi kendilerine ne konuşma izni verilecek ne de özür dileme izni (krş. Mürselât 77/36). Çünkü o gün, kulların kendilerine düşeni yapma günü değil, dünyada yaptıklarının karşılığını görme günüdür, hüküm ve hesap günüdür. Bu sebeple o gün sadece Allah’ın hoşnut olduğu ve konuşmasına izin verdiği kimseler konuşacaklar ve bunlar da ancak gerçeği söyleyeceklerdir. Bütün bu açıklamaların asıl maksadı ise insanların fırsat eldeyken akıllı hareket ederek Allah’ın iradesine uygun bir hayat çizgisi benimseyip o çizgide sapmadan ilerlemeleridir.

Müfessirler âyette zikredilen ruh hakkında farklı yorumlarda bulunmuşlardır; “meleklerden büyük bir melek, Cebrâil, meleklerin ileri gelenleri” diyenler bulunduğu gibi, Allah’ın melek olmayan ordularından bir ordu, Âdemoğulları, Âdemoğulları’nın ruhları veya Kur’an olduğunu söyleyenler de vardır (bk. Râzî, XXXI, 24; Şevkânî, V, ). Ruh ve melekler, Allah’a yakın olmalarına rağmen O izin vermedikçe hiçbir kimse hakkında şefaat edemeyeceklerdir (krş. Yûnus 10/3). Ayrıca, konuşmalarına izin verilenler ancak doğruyu söyleyecekler; çünkü orada hiçbir şeyi gizlemek mümkün olmayacaktır.

Âhiret gününün gerçek olduğu tekrar vurgulanmış; ancak insanların, Allah’a giden yolu seçip seçmeme hususunda serbest bırakıldıkları hatırlatılmıştır. âyette insanların uyarıldığı bildirilen “yakın azap”tan maksat âhiret azabıdır. “Gelecek olan her şey yakındır” anlayışına göre âhiret azabına da “yakın azap” denilmiştir. Ayrıca her bir insan bakımından kıyametin uzaklığının sadece onun ömrü kadar olduğu söylenebilir; çünkü ölümüyle birlikte kendisi için dünya hayatı da bitmiştir. Nitekim bazı hadislerde insanın kabre girmesiyle birlikte ruhunun da hayattaki ameline göre bir tür ödüllendirilme veya cezalandırılma sürecine gireceği bildirilmektedir. Nihayet dünyadaki zaman kavramının sadece yaşayanlar için bir anlam taşıdığı gerçeği dikkate alınırsa kabre girişle kıyametin kopması arasındaki “berzah” denilen dönemin “zaman” dışı veya farklı bir zaman boyutu olduğunu, dolayısıyla kabre giren için artık âhiretin uzakta olmadığını kabul etmek gerekir. Bu gerçekler ışığında baktığımızda âhiretin uzaklarda olduğu kanaati beşerin bir yanılgısından başka bir şey değildir. Bu sebeple sûrenin bu son âyetinde yüce rabbimiz, 37 ve âyetlerde geçen rahmân isminin bir tecellisi olarak, kullarına rahmet sıfatıyla hitap etmekte; “yakın bir azap” konusunda onları vaktinde uyarmaktadır. Uyarının anlamı şudur: Sakın âhiretten kuşku duymayın, O bir gerçektir. Yönünüzü rabbinize dönmeniz, O’na doğru giden bir yol tutmanız için muhtaç olduğunuz fırsat ve özgürlüğünüz vardır. Uyarıldığınız azabı uzakta zannedip çok kısa ve çok değerli olan hayatınızı boş yere tüketmeyin; hayat kısa, şu halde âhiret ve hesap yakındır. O gün, baktığınızda karşınızda göreceğiniz şey, bu dünyadayken oraya gönderdikleriniz, yani kendi imanınız ve amelinizdir. O gün, inançsızların toprak olmayı insan olmaya yeğleyecekleri dehşetli bir gün olacaktır.

Nebe Suresi Oku - Amme Suresi Ayet Sayısı

Nebe bir diğer adıyla Amme Suresi 40 ayetten oluşmaktadır. 

Amme (Nebe) Suresi Arapça okunuşu ve Türkçe meali - Nebe Suresi - Amme oku

Mekke Dönemi'nde naizl olan Nebe Suresi Kur'an-ı Kerim'in suresidir. İlk sözü "Amme" olduğu için kamuoyunda genellikle Amme Suresi olarak anılır. Sure, ismini ikinci ayette geçen ve haber anlamına gelen “enNebe’”kelimesinden almıştır.
Merak edip okumak isteyenler için Amme Suresi Arapça okunuşu (latin haftleriyle) ve Diyanet Nebe Suresi Türkçe mealini haberimizde derledik. İşte Nebe Suresi okuşu ve meali

NEBE (AMME) SURESİ OKUNUŞU

Bismillahirrahmanirrahiym

1. Amme yetesaelune.
2. Aninnebeil'azıymi.
3. Elleziy hum fiyhi muhtelifune.
4. Kella seya'lemune.
5. Sümme kella seya'lemune.
6. Elem nec'alil'arda mihaden.
7. Velcibale evtaden.
8. Ve halaknakum ezvacen.
9. Ve ce'alna nevmekum subaten.
Ve ce'alnelleyle libasen.
Ve ce'alnennehare me'aşen.
Ve beneyna fevkakum seb'an şidaden.
Ve ce'alna siracen vehhacen.
Ve enzelna minelmu'sırati maen seccacen.
Linuhrice bihi habben ve nebaten.
Ve cennatin elfafen.
İnne yevmelfasli kane miykaten.
Yevme yunfehu fiyssuri fete'tune efvacen.
Ve futihatissemau fekanet ebvaben.
Ve suyyiretilcibalu fekanet seraben.
İnne cehenneme kanet mirsaden
Littağıyne meaben.
Labisiyne fiyha ahkaben.
La yezukune fiyha berden ve la şeraben.
İlla hamiymen ve ğassakan.
Cezaen vifakan.
İnnehum kanu la yercune hısaben.
Ve kezzebu biayatina kizzaben.
Ve kulle şey'in ahsaynahü kitaben.
Fezuku felen neziydekum illa 'azaben.
İnne lilmuttekıyne mefazen.
Hadaika ve a'naben.
Ve keva'ıbe etraben.
Ve ke'sen dihakan.
La yesme'une fiyha lağven ve la kizzaben.
Cezaen min rabbike 'ataen hısaben.
Rabbissemavati vel'ardı ve ma beynehumerrahmani la yemlikune minhu hıtaben.
Yevme yekumurruhu velmelaiketu saffen la yetekellemune illa men ezine lehurrahmanu ve kale savaben.
Zalikelyevmulhakku femen şaettehaze ila rabbihi meaben.
İnna enzernakum 'azaben kariyben yevme yenzurulmer'u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben.

AMME (NEBE) SURESİ TÜRKÇE MEALİ - DİYANET

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Birbirlerine neyi soruyorlar?

2,3. Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)?

4. Hayır, ileride bilecekler.

5. Yine hayır; ileride bilecekler.

6,7. Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?

8. Sizleri (erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.

9. Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık.

Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.

Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.

Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.

Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.

14,15, Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.

Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.

Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.

Gök açılır ve kapı kapı olur.

Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.

21,22, Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.

Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!

25, Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.

Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.

Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.

Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) tamamiyle sayıp tespit ettik.

Kâfirlere şöyle denilir: "Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız."

31,32,33, Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.

36,37, Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân'dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh'un (Cebrail'in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah'a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân'ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.

İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, "Keşke toprak olaydım!" diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.

Amme Suresi Arapça Türkçe Okunuşu ve Meali - Nebe Suresi Oku Arapça Türkçe

Amme Suresi Arapça, Türkçe okunuşu, meali, tefsiri ve fazileti nedir? Amme (Nebe) Suresi kaç ayettir? Amme (Nebe) Suresi ne anlatıyor? Nebe Suresi’nin (Amme) fazileti nedir? Amme Suresi ne zaman ve nerede indirilmiştir? Amme Suresi Arapça oku, dinle. Amme Suresi hakkında bilinmesi gereken her şey haberimizde.

Kur'an'da geçen ismi ile Nebe Suresi fakat halk arasında yaygın olarak kullanılan ismi ile Amme Suresi, Mekke döneminin sonlarında nâzil olmuştur. Nebe Sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 40 âyettir. İsmini, ikinci âyette geçen “mühim haber” mânasına gelen (nebe) kelimesinden alır. (Amme), (Tesâül) (Mu‘sırât) isimleriyle de anılır. Bu sûreyle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’in son cüzü, “Amme cüzü” olarak bilinir. Mushaf tertîbine göre 78, iniş sırasına göre ise sûredir.

Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: "Nebe Suresini öğreniniz ve öğretiniz. Bu sureyi okuyan kimseye Allah’u Teala kıyamet gününde Kevser şarabından içirir." (Bursevi, Ruhul-Beyan, 10/)

Amme (Nebe) Suresi hakkında metnimizde sizler için hazırladıklarımız:

AMME (NEBE) SURESİ ARAPÇA DİNLE TAKİP ET - VİDEO (FATİH ÇOLLAK HOCA)

AMME SURESİ ARAPÇA

AMME SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU*

(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)

Bismillahirrahmanirrahim

1. Amme yetesâelûn(yetesâelûne).
2. Anin nebeil azîm(azîmi).
3. Ellezî hum fîhi muhtelifûn(muhtelifûne).
4. Kellâ se ya’lemûn(ya’lemûne).
5. Summe kellâ se ya’lemûn(ya’lemûne).
6. E lem nec’alil arda mihâdâ(mihâden).
7. Vel cibâle evtâdâ(evtâden).
8. Ve halaknâkum ezvâcâ(ezvacen).
9.Ve cealnâ nevmekum subâtâ(subâten).
Ve cealnâl leyle libâsâ(libâsen).
Ve cealnân nehâre meâşâ(meâşen).
Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ(şidâden).
Ve cealnâ sirâcen vehhâcâ(vehhâcen).
Ve enzelnâ minel mu’sırâti mâen seccâcâ(seccâcen).
Li nuhrice bihî habben ve nebâtâ(nebâten).
Ve cennâtin elfâfâ(elfâfen).
İnne yevmel faslı kâne mîkâtâ(mîkâten).
Yevme yunfehu fîs sûri fe te’tûne efvâcâ(efvâcen).
Ve futihatis semâu fe kânet ebvâbâ(ebvâben).
Ve suyyiratil cibâlu fe kânet serâbâ(serâben).
İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
Lâ yezûkûne fîhâ berden ve lâ şerâbâ(şerâben).
İllâ hamîmen ve gassâkâ(gassâkan).
Cezâen vifâkâ(vifâkan).
İnnehum kânû lâ yercûne hısâbâ(hısâben).
Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ(kizzâben).
Ve kulle şey’in ahsaynâhu kitâbâ(kitâben).
Fe zûkû fe len nezîdekum illâ azâbâ(azâben).
İnne lil muttakîne mefâzâ(mefâzen).
Hadâika ve a’nâbâ(a’nâben).
Ve kevâ’ibe etrâbâ(n).
Ve ke’sen dihâkâ(dihâkan).
Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).
Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).
Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâr rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).
Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yanzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben).

AMME (NEBE) SURESİ MEALİ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?

2. O büyük haberi mi?

3. Ki kendileri hakkında anlaşmazlık içindedirler.

4. Hayır; yakında bileceklerdir.

5. Yine hayır; yakında bileceklerdir.

6. Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?

7. Dağları da birer kazık?

8. Sizi çift çift yarattık.

9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

Geceyi bir örtü yaptık.

Gündüzü bir geçim-vakti kıldık.

Sizin üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik.

Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık.

Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.

Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye.

Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.

Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir.

Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz.

O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur.

Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.

Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir.

Taşkınlık edip-azanlar için son bir varış yeridir.

Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.

Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek.

Kaynar sudan ve irinden başka.

(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak,

Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.

Bizim ayetlerimizi yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı.

Oysa Biz, herşeyi yazıp saymışızdır.

Şimdi tadın. Size artık azaptan başkasını arttırmayacağız;

Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

Nice bahçeler ve üzüm bağları.

Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

Dopdolu kadehler.

İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.

Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O'na hitap etmeye güç yetiremezler.

Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.

İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüşyolu edinsin.

Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.

AMME (NEBE) SURESİ İLE İLGİLİ HADİSLER VE OKUMANIN FAZİLETİ

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Nebe Suresini öğreniniz ve öğretiniz. Bu sureyi okuyan kimseye Allah’u Teala kıyamet gününde Kevser şarabından içirir." (Bursevi, Ruhul-Beyan, 10/)

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "İkindi namazından sonra Nebe suresini (vird olarak) okursa, Allah’u Teala o kimsenin rızkını artırır (kazancına bereket ihsan eder), Ona dünya dağları ağırlığınca iyilikler yazılır. Kıyamet günü yüce Allah her bir kılını nurlu kılar. Dünyadan cenneteki makamını görmeden de çıkmaz." (Ebûl-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 6/)

Hz. Peygamber’in Nebe’ sûresini Mürselât sûresiyle birlikte namazın bir rek‘atında okuduğu bilinmektedir (Buhârî, 6, 28; Müslim, ).

“Amme yetesâelûn sûresini okuyan kimseye Cenâb-ı Hak kıyamet gününde soğuk içecekler lutfedecektir” meâlindeki rivayetin (Zemahşerî, VI, ; Beyzâvî, IV, ) mevzu olduğu belirtilmiştir (Zemahşerî, I, , Muhammed et-Trablusî, II, ).

NEBE (AMME) SURESİ NE ANLATIYOR? NEBE SURESİNİN KONUSU NEDİR?

Nebe’ sûresinin konusu öldükten sonra dirilmenin vukuu ve âhiretteki hayatın kısa tasvirinden ibarettir. Sûre, “İnkâr yoluna saplananlar kendi aralarında neyi tartışıp duruyorlar, üzerinde bir türlü anlaşamadıkları o büyük haberi mi?” ifadesiyle başlar ve ardından onun tartışma kabul etmeyen bir gerçek olduğunu yakında anlayacakları ifade edilir (âyet: ). Burada söz konusu edilen “büyük haber”in bazı müfessirlerce Kur’an olduğu söylenmişse de sûrenin devamından anlaşılacağı üzere kişiye sorumluluk duygusu kazandıran ve davranışlarını kontrol etme bilinci aşılayan kıyamet günüdür (İbn Kesîr, VII, ).

Bir yönüyle Allah’ın kudretinin yüceliğini gösteren işaret, bir yönüyle de kullar için büyük nimet olan varlık ve hâdiselere değinilir. Bunları yaratan kudretin, âhiret hayatını var etmeye elbette muktedir olduğuna işaret edilerek, kıyâmet ve cehennemden dehşetli, ibretli sahneler aktarılır. Buna mukâbil, gönülleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanan nimetler hatırlatılır. Âhiretin gerçekliği bir kez daha vurgulanarak, insanlık yakında başlarına gelecek korkunç bir azaba karşı uyarılır, imana dâvet edilir.

NEBE (AMME) SURESİ TEFSİRİ

Nebe’ sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 40 âyettir. İsmini, ikinci âyette geçen “mühim haber” mânasına gelen (nebe’) kelimesinden alır. (Amme), (Tesâül) (Mu‘sırât) isimleriyle de anılır. Bu sûreyle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’in son cüzü, “Amme cüzü” olarak bilinir. Mushaf tertîbine göre 78, iniş sırasına göre ise sûredir.

Rahmân Rahîm Allah’ın ismiyle…

Buradaki “büyük haber”den maksat, Rasûlullah (s.a.v.)’in nübüvveti, bilhassa ona indirilen Kur’an ve onun son derece tesirli bir üslupla tekrar tekrar bildirdiği kıyâmet haberidir. Herkesin iman ve amelinin sorulacağı âhiret günüdür. “Kur’an’ın bildirdiği bu gerçekler, pek büyük ve çok önemli bir haberdir” (Sãd 38/67) âyeti ise, bu büyük haberin Kur’an olduğuna işaret eder. Kur’an peyderpey inmeye başladığı zaman imandan nasibi olanlar ona inanıyor, inanmayanlar ise birbirlerine ve etraflarına sorup duruyor, “Kulağımıza gelen bu şeyler neyin nesidir? Muhammed peygamber mi olmuş? Tevhide ve âhirete imana mı çağırıyormuş? Hele o kıyâmet haberi de nedir? Ölüler dirilecek, herkes yaptıklarından hesâba çekilecekmiş, öyle mi?” diyorlardı. Herkes bir şey söylüyor, kimi tamâmen inkâr, kimi tereddüt ediyordu. İşte burada onların, Kur’an ve nübüvvet gibi iki mühim hâdise karşısında içine düştükleri ihtilaf ve kafa karışıklığı canlı bir tablo hâlinde tasvir edilmektedir.

Halbuki hiç de ihtilaf etmelerine gerek yoktu. Çünkü yakında Kur’an’ın verdiği her haberin, husûsiyle kıyâmetin kesin bir gerçek olduğunu bileceklerdi. Zira, şimdi beyân edileceği üzere gözümüzün önünde cereyan eden muazzam varlık ve hâdiseleri yaratan Allah, söz verdiği üzere kıyâmeti koparıp âhiret hayatını getirmeye de elbette güç yetirecektir.

Burada tefekkür nazarlarımıza arz edilen delil ve nimetlerden birincisi yeryüzüdür:

اَلْمِهَادُ (mihâd) kelimesinin “beşik” mânası da vardır. Dolayısıyla bu ta­bir, dünyanın, âhiret hayatına yönelik bir terbiye ve gelişme vasıtası olduğuna işaret eder. Bu sûretle dünya hayatı, uzun seneleriyle, âhiret genişliği ve sonsuzluğu karşısında kısa bir beşik hayatı olmaktan başka bir manzara göstermez. Beşeriyeti, bir müddet zevk, safâ ve çile kucağında sallayan, sonra da ebediyete doğru uykuya salan dünya, hakîkaten hem şu geçici hem de sonsuz hayatın beşiğidir. İnsan, ilim ve hikmetleri elde ettikten sonra bile ebediyetin azameti ve kemâli karşısında yine bir bebek olmaktan kurtulamaz. Nihâyet dünya ve ölüm hatıralarıyla dolu olarak hakikat sabahına ve asıl hayata kavuşur.

İkincisi dağlardır:

İlâhî kudret dağları yeryüzü çadırına birer kazık olarak çakmıştır. Muazzam büyüklük ve ağırlıktaki bu dağlar yeryüzünü sağlam tutar. Sallanmasına ve çalkalanmasına mâni olur. (bk. Enbiyâ 17/31) Deniz sularının yeryüzünü istilasını engeller. Rüzgârların, bulutların ve yağmurların çeşitli akımlarla dağılımını sağlar. İçlerindeki madenler ve sular, üstlerindeki çeşitli bitki ve ormanlar ile dağların insan hayatı üzerinde sayılamayacak faydaları vardır. Demek ki dağlar hem jeolojik olarak arzın kazıkları, hem de sağladığı faydalar itibariyle insan hayatının kazıkları mesâbesindedir.

Üçüncüsü insanın erkek ve dişi hâlinde çift olarak yaratılmasıdır:

Âilevî, içtimâî hayat ve insan neslinin bekâsı insanın çift olarak yaratılması gerçeğine bağlanmıştır. Gerçi bu durum sadece insana mahsus değildir. İnsanla birlikte hayvanlar, bitkiler, canlı cansız tüm varlıklar çift olarak yaratılmıştır. Yüce Allah, kâinat nizamını her şeyin çift oluşu üzerine kurmuş, tekliği zâtına ait kılmıştır. (bk. Yâsîn 36/36; Zâriyât 51/49)

Dördüncüsü uykudur:

سُبَاتًا (sübât) kelimesinin kesmek, faaliyetlerini durdurmak, rahat et­mek, salgın ölüm gibi mânaları vardır. Bu mânaların her biri, uykunun çeşitli yönleriyle alakalıdır. Allah Teâlâ uykuyu insan için bir dinlenme, huzur ve rahat vakti kılmıştır. Uyku esnâsında beden, bütün meşgalelerden kesilerek huzur ve sükûna erer. Ruh, uykuda insana, aslî vatanından esintiler nakleder. Vücudlar müşterek bir ölüm tatbîkâtı içinde fânîliklerinden sıyrılarak ölüler gibi Hakk’ın tasarruflarına açıkça teslim olurlar. Herkes yerde ve her şey uykuda olduğu halde, ruhlara akseden intibâ ve tecellîler başka başka olur.

Beşincisi gecedir:

لِبَاسًا (libâs), sırta giyilen iç çamaşırdan ziyâde, uyku esnâsında üste yorgan gibi örtülen örtü mânasındadır. Uyku insanı dinlendirir. Gece karanlığı da insanı yorgan gibi sarar. Onun ayıp yerlerini ve gizli kalması gereken şeylerini gizler. Güneşin ışığından ve ısısından korur. Aynı zamanda gece, açıktan erilemiyecek bir takım gâyelere ermek için bir pusu hizmeti görür. Gündüz maişet temini kastıyla koşuşturan insanlar, gece dinlenmek için hânelerine ve yuvalarına dönerler. Rabbimizin bahşetmiş olduğu gece elbisesi, çok kazanma hırsı ile helâke doğru koşan insanları bu tehlikeden muhâfaza eder; tabiatın ve insan bedeninin belirli bir denge içerisinde devam etmesini sağlar. Mü’min geceyi bir yorgan gibi üzerine bürünerek kaybettiği maddî ve mânevî güçleri tekrar kazanmak için Allah’a yönelir, mânevî hazları kuşanır ve takvâ elbisesini giyer. Gecenin umûmî baskı kanunu altında, sırtları toprak bilmeyen cebbarlar da dâhil olmak üzere herkes zavallı bir halde yerlere serilmiş yatarken sâlih kimseler ve ibâdete dalanlar nefeslerini ömür tesbihi hâlinde bir bir Hakk’a sayarlar. Allah’ın heybetinden ürpererek ihsana ererler ve hayâ duyguları artar. Sözleri tesir ve sağlamlık kazanır. Gece libâsına bürünmüş olan yakarış ve dualar da, hedeflerini daha kolay bulur.

Altıncısı gündüzdür:

İnsanların maişetlerini temin edebilmeleri için İlâhî kudret onu aydınlık kılmıştır. Gündüz geçinmek, çalışıp çabalamak zamanıdır.

Yedincisi yedi kat göğün yaratılmasıdır:

Allah Teâlâ bunları çok sağlam bir şekilde bina etmiştir. İnsanların yaptığı binalar gibi, zamanın geçmesiyle eskiyip yıpranmazlar. Gökyüzünde kütleleri, hızları, yörüngeleri farklı milyarlarca galaksi ve yıldız dolaştığı halde hiçbir çarpışma ve düzensizlik meydana gelmez. (bk. Mülk 67/)

Sekizincisi güneştir:

سِرَاجًا (sirâc) lamba, وَهَّاجًا (vehhâc) ise alev alev yanan, şa’şaalı bir şe­kilde parıl parıl parıldayan demektir. Güneş, içinde sıkışan ve yoğunlaşan maddelerin birleşip bütünleşmesiyle çok büyük bir alev topu hâlini almıştır. Yüzey sıcaklığı santigrat derece, iç sıcaklığı ise 20 milyon santigrat derecedir. Güneş’te her saniye milyon ton hidrojen milyon ton helyuma dönüşür. Aradaki 4 milyon tonluk fark gaz maddesi de enerji ışın hâlinde uzaya yayılır.

Dokuzuncu ve onuncu deliller de şöyle beyan edilir:

Bütün bu ilâhî kudret nişâneleri ve azamet tecellileri, dikkatlerimizi iki mühim noktaya çeker:

Birincisi; bu muazzam ve muhteşem nizam bir tesadüf sonucu kendi kendine oluşmamıştır. Üstelik eşsiz bir nizam ve âhenk içinde kendinden istenileni yerine getirmektedir.

İkincisi; kâinatta hiçbir şey maksatsız yaratılmamıştır. Her şeyin bir sebebi, hikmeti ve gâyesi vardır. Aynı şekilde insan da boşuna yaratılmamıştır. O, dünya hayatında verilen bunca nimetlerle imtihana tâbi tutulmuştur ve bir gün yaptıklarının hesâbını verecektir. İşte o, gelmesi kesin olan kıyâmet günüdür:

âyette geçen اَلْفَصْلُ (fasl) iki şeyi birbirinden ayırmak demektir. Dolayısıyla burada hakkın bâtıldan ayrılması, hüküm verilerek insanların aralarının ayrılması mânasında kullanılır. “Fasıl Günü” de gerçeğin ortaya çıktığı, insanların hesaplarının görüldüğü, aralarındaki anlaşmazlıkların halledildiği kıyâmet günüdür. Dünyada bağların ve bahçelerin bir hasat mevsimi olduğu gibi, insanların dünyada yaptıkları işlerin hesâbının görüleceği, hakkında ihtilafa düştükleri şeyin ayan beyân ortaya çıkacağı ve bütün dâvaların görüleceği bir kıyâmet günü gelecektir.

Şimdi dikkatler öncelikle cehennem ve cehennemlikler üzerine çekilir:

Cehennem âyette مِرْصَادًا (mirsãd) olarak tavsif edilir. Mirsãd, gözetleme yeri demektir. Cehennem bekçileri, oraya gelecek suçluları gözetlemektedirler. Bu kelimenin “gözetleyici” mânası da vardır. Buna göre cehennemin bizzat kendisi azgınları gözetlemektedir. Böylece o, âdeta akıllı bir canlı olarak tasvir edilir. Nitekim Mülk sûresi 8. âyette, cehennemin içine atılacak suçlulara karşı kızgınlıktan kükreyip durduğu, öfkesinden çatlayacak hâle geldiği tasvîrî bir ifadeyle canlandırılmaktadır.

âyetteki اَلْاَحْقَابُ (ahkâb) kelimesinin, devamlılık ve birbiri ardını izleme mânalarını içeren asır, birbirini tâkip eden birçok seneleri içine alam devir ve belirsiz bir zaman gibi anlamları vardır. Seksen sene, yetmiş bin sen, her biri bin sene demek olan âhiret günleriyle seksen yıl diyenler de olmuştur. Ancak “devamlılık ve birbiri ardını tâkip etme” mânalarının olması, ebediliği ifade etmektedir. Bu sebeple müddetinin ne kadar olduğu, cehennemin ebedî olduğu gerçeğine tesir edecek bir öneme sahip değildir.

âyetteki اَلْغَسَّاقُ (ğassâk), cehennemde yananların yaralarından akan irin demektir. Bunun son derece soğuk ve dondurucu su mânası da vardır. Hâsılı onlara işe yarar, insan fıtratına uygun ne bir yiyecek ne de bir içecek verilecek; yiyecek içecek olarak verilen şeyler bile onların azabını artıracaktır. Çünkü âhirete inanmama ve Allah’ın âyetlerini yalanlamaya en uygun ceza budur.

İnsanları yaptıkları kötülüklerden vazgeçirmek, küfür ve şirk bataklığından kurtarıp görmedikleri âhirete iman etmeye sevk edebilmek için korku faktörü, teşvik ve mükâfat unsurundan daha etkilidir. Bu sebeple burada da cehennem ehlinin göreceği azab öncelikle anlatıldı. Şimdi de teşvik unsuru olan çeşitli nimet sofralarının kapıları aralanmaktadır:

اَلْكَوَاعِبُ (kevâ‘ib) göğüsleri yeni tomurcuklanmış gümüş memeli dilberler demektir. اَلأتْرَابُ (etrâb) da aynı yaşta dilberler anlamındadır. Cennetin dilberleri taze olduğu gibi, erkekleri de tazedir. Çünkü hepsi genç yaştadır.

Görüldüğü üzere kullarına lutf u keremi sonsuz olan Allah ki:

âyette geçen اَلرُّوحُ (Rûh) hakkında, rûhlar üzerinde vazfeli, onları bedenlere sevk eden bir melek, genel olarak bütün rûhların cins ismi ve büyük bir melek diye izahlar yapılır. Bundan maksadın, Cebrâil (a.s.) olduğu da söylenir.

Sakın unutulmasın ki:

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.)’e bir adam geldi ve:

“– Yâ Rasûlallah! Kıyâmet ne zamandır?” dedi. Efendimiz (s.a.v.):

“– Kıyâmet için ne hazırladın?” diye sorunca o da:

“– Allah ve Rasûlü’nün sevgisini” cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz:

“– Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın” buyurdu.

Bu hâdise üzerine Enes (r.a.) şöyle derdi: “İslâma girmekten başka hiçbir şey bizi, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)’in “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin” sözü kadar çok sevindirmemiştir. İşte ben de Allah’ı, Rasûlü’nü, Ebûbekr’i ve Ömer’i seviyorum ve onlarla beraber olmayı umuyorum, her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadımsa da.” (Müslim, Birr )

Zira öte dünyada insanın varacağı yer ve orada alacağı derece, kendi iradesiyle yapmış olduğu işlere göre olacaktır. O gün insan önceden dünyada yaptığı amellerine bakacak; imanı olan Allah’ın rahmeti ile kurtulacak, kâfir ise bütün ümidlerini yitirdiğinde “ah ne olaydı keşke toprak olaydım, keşke hiç irade sahibi insan olarak yaratılmasaydım da hesâba maruz kalmasaydım” diyecektir. Dünyadayken Allah’ın verdiği bu önemli haberde ihtilaf eden kâfirler o gün hakikati anlayarak hayvanlara özenip toprak olmayı veya dünya hayatında dikkafalı olmak yerine toprak gibi mütevazi olup hakka itaat etmiş olmayı arzu ederek hasret ateşlerine yanacaklardır. (Tefsir / Prof. Dr. Ömer Çelik)

AYETEL KÜRSİ - AMENARRASULÜ - NAMAZ SURELERİ

İLGİLİ SURELER

İslam ve İhsan

Yasin Suresi

PAYLAŞ:                

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir