Eski Tung-hular soyundan gelen ve Moğol oldukları düşünülen Juan-juanlar IV-VI. yüzyıllar arasında Merkezi Asya bölgesinde göçebe kavimleri bir araya toplayarak devlet kurmuşlardır. Kimilerine göre de Avarlar olarak geçmektedir. Juan-juan Devleti göçebe hayattan vazgeçerek Çinlileşen Tobalar (Wei) ile büyük bir mücadele içinde olduklarından Juan-juanlar’ın tarihine ait belgelere Wei Devleti’nin resmi tarihi olan Wei-shu’dan ulaşılmaktadır. Juan-juanlar, Çin kaynaklarında “Jui-jui”, “Ju-ju” ya da “Jou-jan” olarak geçmektedir.
Liang-shu ve Nan-shih adlı Çin kaynaklarında, Juan-juanlar’ın atalarının Hsiungnular’ın bir kolu olduğu anlatılmaktadır. Nan-chi-shu’da bunların çeşitli Hu kavimlerinden oldukları, Wei-shu’dan ise, Tung-hu kavminin soyundan oldukları yazmaktadır.
Kök Türkler, yılının sonlarında Juan-juanlar’ın hükümdarı Teng-shu-tse’nin üzerine asker göndererek onu bozguna uğratmışlardır. Teng-shu-tse, sağ kalan binden fazla aile üyesi ile Batı Wei Devleti’nin topraklarına kaçmıştır.
Fakat aynı yıl içerisinde Kök Türk hükümdarı Mı-kan kendilerini güçlü hissettiği ve Batı Wei’ler ile dostane ilişkileri olduğu için, Batı Wei’lere elçiler göndererek, kaçak Juan-juanlar’ı öldürmek için teslim edilmelerini istedi. O dönemlerde Batı Wei Devleti, Kuzey Ts’i Devleti’ne karşı kendilerini korumak için Kök Türklerin yardımına ihtiyaç duymaktaydı.
Batı Wei Devleti, Çin kaynaklarında geçen bilgilere göre, Kök Türklerin isteğini kabul ederek, Juan-juanlar’ın hükümdarı ile 3 binin üzerindeki yandaşın tutuklayarak, Türklerin elçilerine teslim etmiştir. Teslim alınan esirlerin içerisinde bulunan 18 yaş üstü kişiler başları kesilerek öldürülmüştür. Reşit olmayanlar ise prens ve vezirlerin evlerine köle olarak verilmiştir.
Juan-juan devletinin yıkılması, Merkezi Asya göçebe tarihinin en önemli olaylarından birisi olarak kabul edilmektedir. Juan-juan devletinin başlıca yıkılış sebepleri; iç savaşlar, Kök Türkler ve Kuzey Ts’i devletinin saldırılarıdır.
Tarihi kaynaklardan alınan bilgilere göre, Juan-juan halkının büyük kısmının yeni kurulan Kök Türk devletine itaat ettikleri veya komşu kavimler ile birleştikleri düşünülmektedir.
Juan-juanlar büyük ihtimalle yukarıda sayılan gruplar haricinde ufak aileler halinde Kitan, Hsi Shi-wei, Uygur gibi Moğol ve Türk kabilelerinin yanına yerleşerek buralarda yaşamışlardır. Ayrıca Juan-juan halkının çoğunun Kök Türklere tabi olduğu, onların da Orhun Kitabelerinde Otuz Tatar ve Tokuz Tatar şeklinde geçtiği düşünülmektedir.
Bazı kimselere Juan-juanlar’ın dağılışı hakkında, bir kısmının Kore ve Kuzey Çin’e kaçarken, bir kısmının Avar adıyla nam salarak Batıya göç ettiklerini yazmaktadır. Fakat kaynaklarda onların Kore ve Batıya göç ettikleri hakkında hiçbir bilgi yoktur. Juan-juan halkına, Tatar ve Meng-wu gibi eski boy isimleri ile hitap edilmeye devam edilmiştir.
Tofa Türkleri, kuzey enlemlerinde ve 98 doğu boylamında Rusya Federasyonu’nun İrkutsk oblastında Nijneudinsk rayonuna bağlı Alıgcer, Nerha (Tof. Nirsa) ve Yukarı Gutara köylerinde toplu olarak yaşamaktadırlar.[1] nüfus sayımında kişi olan toplam nüfuslarının %86,4’ü, ’da kişi olan toplam nüfuslarının %89’u () bu bölge yaşamaktadır.[2]
Tofa Türkleri ile ilgili ilk bilgiler asrın sonlarına kadar uzanır. Bir doğa bilimci olan Peter S. Pallas, Tofa Türklerini ’de yazdığı ‘’Puteşestvie po razliçnim mestam Rossiyskogo gosudarstva’’ adlı eseriyle ‘Karagas Tatarları’ olarak bilimsel literatüre kazandırmıştır.[3] yılına kadar ‘’Karagas’’ olarak adlandırılan bu boya, Sovyet idaresi tarafından kendilerine yeni bir etnonim verilmiştir. Bu yıldan sonra ise ‘’Tofa/ Tofalar’’ adı verilmiştir.[4] Tofa Türklerinin kökeni hakkında ilgi çekici bir açıklama ise Eberhard’a aittir. Eberhard; Tofaların, Orhun Abidelerinde isimleri geçen Tabgaçlar olduğunu iddia eder.[5]
Tofaların temel uğraşı alanı avcılık ve geyik besleyiciliğidir. Balık, samur, sincap, kızıl geyik ve dağ keçisi başlıca av hayvanlarıdır. Bunun dışında yerleşik düzene geçmeden önce toplayıcılık da temel uğraşı alanı olarak göze çarpar. Dağ kekiği ve zambak gibi bitkiler öne çıkan toplama bitkileridir. Öte yandan büyük baş hayvancılığı ve sebze yetiştiriciliği yerleşik düzene geçişin getirdiği bir uğraşı alanı olarak karşımıza çıkar.[6] Tofalar avcılık ve geyikçilik mesleklerinin dışında demircilik, kerestecilik, ve deri işleri ile de uğraşmaktadırlar.[7] Ruslar tarafından Hıristiyanlaştırılmış olan Tofalar, eski inançlarını da unutmamışlar ve bugün Şaman ritüelleri ile karışık bir Hıristiyan inancı yaşamaktadırlar.[8]
Tofa Türkçesi
Tofa Türkçesinin Türk lehçelerinin hangi koluna dahil olduğu meselesi birden fazla araştırmacı tarafından farklı görüşlerle ifade etmiştir. Bu konuda tam ve kesin bir sınır henüz çizilememiştir. Johannson’un belirttiğine göre ise Tofa Türkçesi, Tuva Türkçesine çok yakındır. Tofa Türkleri yıl öncesine kadar Güney Samoyed ana dilini konuşuyorlardı.[9] Tofa Türkçesi için Rassadin tarafından bir yazı sistemi oluşturulmasına rağmen, tarihsel süreç içinde yazı dili özelliğini kazanamamıştır. [10] verilerine göre nüfusu sadece olan Tofa Türklerinin dili UNESCO tarafından “varlığı tehlikedeki diller” listesine eklenmiştir.[11] Günümüzde ise Tofa Türkçesini akıcı bir şekilde konuşan kişi bulunmaktadır.[12] Son olarak ise Tofa Türklerinin folkloruna dair bilgi sahibi olunabilmesi adına birkaç bilmeceleri aşağıda sıralanacaktır.
“Yazın bora kürklü, Kışın ak kürklü. (tavşan)”
“Hangi ağaca kar yapışmaz? (boynuz)”
“On iki kardeş (birbirinin) peşine düşmüş, (ama) biri diğerini yakalayamamış. (yılın on iki ayı)”
“Uçarken vızıldar, Yere inince yeri kazar. (böcek)”
“Tak tak diye vurur. Vurunca başı ağrır. Vurmasa karnı acıkır. (ağaçkakan)”[13]
Kaynakça
[1] Ilgın,A., Tofa (Karagas) Türkçesi: Şekil bilgisi, Gazi Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı / Türk Dili Bilim Dalı Doktora Tezi, Ankara,
[2] Yiğit,A., Rusya Federasyonu’nda Yaşayan Türk Topluluklarının Anadillerini Kullanma Oranlarındaki Bölgesel Farklılıklar, Nature Sciences,
[3] Ilgın, A., Tofa(Karagas) Türkleri ve Dilleri Üzerine, Tehlikedeki Diller Dergisi,
[4] Ilgın,A., Tofa (Karagas) Türkçesi: Şekil bilgisi, Gazi Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı / Türk Dili Bilim Dalı Doktora Tezi, Ankara,
[5] W. Eberhard, Toba’lar Etnik Bakımdan Hangi Zümreye Girer?, , Çev: İkbal Berk.
[6] Ilgın,A., Tofa (Karagas) Türkçesi: Şekil bilgisi, Gazi Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı / Türk Dili Bilim Dalı Doktora Tezi, Ankara,
[7]funduszeue.info Erişim tarihi:
[8] Yiğit,A., Rusya Federasyonu’nda Yaşayan Türk Topluluklarının Anadillerini Kullanma Oranlarındaki Bölgesel Farklılıklar, Nature Sciences,
[9] L. Johannson, Discoveries on the Turkic Linguistic Map,
[10] Ilgın, A., Tofa(Karagas) Türkleri ve Dilleri Üzerine, Tehlikedeki Diller Dergisi,
[11] M. Aydın, Ölmekte Olan Türk Lehçelerini Koruma ve Yaşatma, International Journal of Languages’ Education and Teaching,
[12] Ilgın, A., Tofa(Karagas) Türkleri ve Dilleri Üzerine, Tehlikedeki Diller Dergisi,
[13] A. Ilgın, Tofa (Karagas) Türklerinin Bilmeceleri, Folklor/Edebiyat ,
İçerikler avcılıkgeyikçilikİrkutsk oblastıKaragas TatarlarıTofa Türkleri
Sözcük anlamı Hz. Aliye bağlı ya da onun soyundan olanlar demektir. Bir inanç sistemi olarak karşımıza çıkan Alevilik, tarikat olmadığı gibi, tek bir tarikata da bağlanamaz. Daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir (A. Gölpınarlı). Kısaca söylemek gerekirse, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, Ali’nin halife olmasını isteyen, onu imam olarak kabul eden, daha sonra ise Şii-Batıni inançlara bağlananların tümüne Alevi denir.
Alevilik, önceleri siyasal bir olay olarak belirmiş, sonra Sünnilik dışındaki düşünüş biçimleriyle de beslenerek, İslamiyet’i kabullenen topluluklarda, düzene karşı bir hareket niteliğine bürünmüştür.
Aleviliğin tarihsel gelişimi kısaca şöyle özetlenebilir: Peygamber’in ölümünden sonra, ilk kez belirgin bir düşünce ayrılığıyla karşılaşılır. Onun yerine kimin geçeceği sorusu Müslümanları Mekkeliler ve Medineliler grubu olarak ikiye böler. Medineliler kendi aralarında düşünce ayrılığına düşünce, Mekkeliler duruma egemen olurlar. Ama Muhammed’in soyu olan Haşimoğulları başta olmak üzere bir bölüm insanın, Peygamber’in soyundan geldiği, onun damadı olduğu için Ali’nin halife olmasını ileri sürdükleri görülür. İşte daha bu dönemde Ali’yi tutanlarla, onlara karşı olan ve Ebubekir’i tutanlar olmak üzere iki karşıt grup ortaya çıkar. Ali’yi tutanlar (Aleviler), Osman döneminde çıkan bir isyanda halife öldürülünce Ali’nin halife olmasını sağlarlarsa da kuşkusuz kökeni toplumsal ve ekonomik olan bu siyasal ayrılık, düşünce ve inanç ayrılıklarıyla da beslenerek günümüze kadar sürer gelir. Düşünce ve inanç ayrılıkları, mezhepleri ve bu mezheplere bağlı tarikatları doğurur.
Aleviler, mezhep olarak Şiiliği (Türkiye’deki Alevilerin bütünü için aynı şey söylenemez) benimserler ve Batıni inançlara bağlanırlar. Kızılbaş adını almaları ise XIV. Yüzyılda Erdebil şehrini merkez edinen Şeyh Sâfıyüddin İshak Erdebilî’ye (ölm. ) kadar uzanır. Burada, kızıl tacı kabul eden ve İran’daki Safevî şahlarına bağlanan Alevilere, Sünnilerce Kızılbaş adının verildiği belirtilmelidir. Nitekim Anadolu’daki Aleviler Sünni halk tarafından genellikle bu adla anılacaktır. Şii ve Batıni oldukları için de Sünni akide ile uyuşmayan bütün tarikat mensupları Alevi olarak bilinecektir.
Gerçekten, ta Rum Abdalları’ndan başlayarak, Şii-Batıni inanca bağlı tarikatlarla Alevi inançları arasında kimi benzerlikler vardır. Ama Aleviliğin bir tarikat olmadığı, tarikatlar üstü bir inanış biçimi olduğu unutulmamalıdır. Temelde Şii-Batıni inançlara sahip olma, böylesi bir yanılgıyı doğurmaktadır. Oysa her tarikatta Alevi olana rastlamak mümkündür. Hele sözcüğün genel anlamından yola çıkarak, Ali’ye bağlı olanların tümüne Alevi demek de yanlış olacaktır. Bu nedenle, başta verilen genel tanım, ayrıntıda, inanç ve düşünüş açısından gerçek Alevi’nin kim olduğu sorusunu açıklamaya yetmez.
Yine önce de belirtildiği gibi, Alevilik daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir. Böyle olunca da Aleviliğe genel ve özel olmak üzere iki açıdan yanaşmak gerekiyor. Şimdiye dek çizilen genel tabloya, Alevi olarak adlandırılan Şii-Batıni tarikatlara mensup olanların, Osmanlı devleti içinde, Osmanlı düzenine başkaldıran topluluklar olduğu da eklenmelidir. Zaman zaman önemli isyanlara yol açan bu düşünüş ayrılığının, bir mezhep çatışmasından öte, siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenlere dayandığı da bilinmektedir. Yine Alevilerin Yavuz Sultan Selim döneminde () şiddetle cezalandırıldıkları da biliniyor. Ama son devirlere kadar, Alevilerin, Safevî hanedanına olan bağlılığı yok edilememiştir. Alevi-Bektaşi edebiyatında, şah sözünün yerini saygıyla koruması da bunu gösterir.
Bir tarikat olmayan Aleviliğin, genellikle Bektaşîlikle birlikte düşünüldüğü görülmektedir. Oysa bilindiği gibi Bektaşilik bir tarikattır. Bu durum, Bektaşiliğin, daha XIII. yüzyılda Anadolu’da görülen Şii-Batıni inançları örgütleyen bir tarikat olmasından ileri gelmektedir. Alevilerin bu tarikata girdikleri bilinmeli, ama Aleviliğin ayrı bir inanış olduğu unutulmamalıdır. Bir kez Alevilikte kan bağı esastır. Yani Alevi olabilmek için, Alevi ana babadan gelmek şarttır.
“Kızıl-başlıkta inanç daha ziyade göreneğe ve ananeye dayanır. Bu bakımdan Alevilerin itikatlarını, ya kendileri ile beraber olup duyarak, görerek anlamak yahut mukaddes saydıkları kitaplarından, deyiş ve âyet dedikleri nefeslerden, yâni dinî ve hece vezni ile söylenmiş, dörtlüklerden meydana gelen şiirlerden istidlâl etmek icap eder.” (A. Gölpınarlı). Yalnız burada, bu şiirlerin, özde kimi ayrılıklar göstermekle birlikte Yunus’a, hattâ Ahmet Yesevî hikmetlerine dek uzanan bir birikimden yararlandığını, Bektaşilikle beslendiğini de belirtmek gerekecektir. Bu nedenledir ki zümre edebiyatlarını sınıflarken Alevi-Bektaşi halk edebiyatı biçiminde bir ayrıma gidilmektedir. Böyle olunca bu edebiyatın ürünlerinin Alevi inancını sağlıklı bir biçimde yansıttığı söylenemez.
Kaldı ki Osmanlı düzeninde, siyasal bir baskı altında kalan Alevilerin, inançlarını açık biçimde dile getirdikleri de ileri sürülemez. Alevi şairler, göz yumulan düşünüş biçimlerinin ardına sığınmışlar, remizlere başvurmuşlardır. Böyle olunca da yanlış yorumlardan, yakıştırmalardan kurtulamamışlardır. Sünnî halk arasında anlatılan “Mum söndü âyinleri” böylesi bir yanlış anlayışın sonucudur.
Kısaca özetlemek gerekirse Alevilik şu esaslara dayanır: Ali sevgisi: Alevilerin, Hz. Ali’ye duydukları derin sevgi ile Hz. Ali son derece ayrıcalıklı manevi bir iklime, makama yükseltilmiştir. “Lâ-ilâheillallah Muhammed Resullullah Aliyyun Veliyullah Veliyyun Aliyullah” biçiminde şahadet getirmeleri bu inancın sonucudur. Ali’nin Peygamber’in vâsisi ve imamı, Muhammed’in mürşidi olduğu da ileri sürülür. Kesin olan, Ali sevgisinin, tarihsel gelişim sonucu her şeyin üstünde tutulduğudur. Nitekim, Allah, Muhammed, Ali üçlüsünü bir sayan inanç da bunun sonucudur. Kul Himmetin şu dörtlükleri bunu çok güzel anlatır:
Seyran Edip Şu Alemi Gezerken
Seyran edip şu âlemi gezerken
Uğradım gördüm bir bölük canları
Cümlesinin erkânı bir yolu bir
Mevlam bir nurdan yaratmış anlarıCümle bir mürşide demişler beli
Tesbihleri Allah Muhammed Ali
Meşrebi Hüseyni ismi Alevi
Muhammed Aliye çıkar yollarıDurakları irfan bağıyla bostan
Silinmiş kalbleri gümandan pastan
Cümlenin muradı bir fidan dosttan
Arı gibi sadalaşır ünleriSıratı mizanı bunda geçmişler
Varlık benlik kalasını yıkmışlar
Al giymişler yas donundan çıkmışlar
Gece kadar gündüz bayram günleriCennet istemezler azm-i didare
Ne korku çekerler tamuya nare
Secde kılmaktan geçmişler divare
Didare karşı tutmuşlar yönleriBir nefeste bir imana uymuşlar
Birinin niyazın bine saymışlar
Kaynayıban kaptan kaba konmuşlar
Şah Hüseyin uğruna akmış kanlarıKul Himmetim gerçeklerin bu meydan
Özün kurtarmışlar sıfat-ı şerden
Hep içmişler Kırklar içtiği meyden
Haber duymuş dost ilinden canları
***
Bir gül ile gülistanı seyrettim
Seher yelleriyle esen Alidir
Muhammed kılavuz Mahşer yerinde
İslamın sancağın çeken AlidirDayanı gör kardeş gönül gücüne
Azığın yok mudur ahret göçüne
On İkimam gibi cennet içine
Âb-ı Kevser ile akan AlidirBindiler deveye şarka gittiler
Horasan şehrinde güreş tuttular
Müminlerin feryadına yettiler
Bastılar Mervanı basan AlidirMünkirin gıdası hakktan kesildi
Nesimi yüzüldü Mansur asıldı
Dünya yedi kere doldu ıssıldı
Dolduran Muhammed eken Alidir.Hakk’ın emri ile Cebrail indi
İndi de Alinin koluna kondu
Zülfikar kuşanıp Düldüle bindi
Yezidin neslini kıran Alidir.Kim dokudu bin çiçekli halıyı
Kim diriltti bin yıl yatan ölüyü
Kırklar meclisine gelen doluyu
Dolduran Muhammet içen AlidirPir Sultan Abdal’ım ağladı, güldü
Kabe-i Şeriften bir nida geldi
Hakkın emri ile dört kitap indi
Okuyan Muhammet yazan Alidir (Pir Sultan Abdal)
Aleviler, alış-verişte doğruluktan ayrılmazlar. Bu nedenle, terazinin insanları yanıltabileceğine inanır, teraziyle satılacak şeyleri (yine geçmişte) satmazlar. Tane ile satılacakları yeğlerler. Halk arasında onlar için söylenen “terazi tutmaz” deyimi bu inanca dayanır. Eskiden bıyıklarını ve sakallarını hiç kesmedikleri halde, günümüzde sakallarını kestikleri, bıyıklarını genellikle korudukları görülür. Muharrem’de Hüseyin’i anmak için 12 gün oruç tutarlar, bir de şubatta üç günlük Hızır oruçları vardır. İbadet zamanları kıştır. Yazın, çift ve harman zamanı dedeler bile işleriyle uğraşır. 21 Mart, yani nevruz en büyük bayramlarıdır. Çünkü yine onlara göre Ali o gün doğmuştur. Hacca gidenine pek rastlanmaz. Onlarca, Ali’nin yattığı Necef ile Hüseyin’in yattığı Kerbelâ en kutsal makamlardır. (Alevilikle ilgili bu bilgiler tarihsel olguların bir özetidir. Günümüz Aleviliğinde toplumsal yaşayışa bağlı olarak törelerde ve inançlarda kimi esneklikler görülmektedir.)
Türkiye’de, genellikle Edirne, Kırklareli, Dobruca, Deliorman, Eskişehir, İzmir-Narlıdere, Sivas, Çorum, Mecitözü, Sungurlu, İskilip, Divriği, Tunceli, Malatya, Erzincan, Erzurum, vd. dolaylarında yoğunluklu olarak yaşamaktadırlar
KAYNAKÇA
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt I, Alevilik maddesi (kısmen kısaltılarak aktarılmıştır.)
Hz. Ali ve Alevilik
nest...çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası