kur an ne zaman kitap haline getirildi / Kur'an-ı Kerim / Kuran Sözlüğü / Cem’u’l-Kur’ân Diyanet İşleri BaşKanlığı

Kur An Ne Zaman Kitap Haline Getirildi

kur an ne zaman kitap haline getirildi



funduszeue.info
Dilek ile İlgili Ayetler

Dilek kelimesi sözlükte, “olması istenen şey, istek, arzu, talep, ricâ, temenni” anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de istek, dilemek, temenni vs. hak


funduszeue.info
Felak Suresi Okunuşu ve Anlamı

Felâk suresi, Medine döneminde nüzul olmuştur. Felâk suresi, 5 âyettir. Felâk, “sabah aydınlığı” demektir. FELAK SURESİ ARAPÇA Felak Suresi Arapça


funduszeue.info
Felak Suresinin Fazileti

Felak sûresi Mekke’de inmiştir. 5 âyettir. İsmini birinci âyetin sonundaki “yarmak, aydınlık, sabah” mânalarına gelen اَلْفَلَقُ (felak) kelimesinden


funduszeue.info
Devlet Yönetimi ile İlgili Ayetler

Devlet kelimesi sözlükte, “belli bir toprakta veya toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun olu


funduszeue.info
İhlas Suresinin Fazileti

İhlâs sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 4 âyettir. İsmini, İslâm dininin esasını teşkil eden tevhîd akîdesinin veciz bir ifadesi olan “İhlâs” sözünde al


Copyright © Kuran ve Meali. Hiçbir ticari kaygısı yoktur.

funduszeue.info altında yayınlanan içeriklerin tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi içeriklerin tamamı izinsiz kullanılamaz.

İlk yazılan Kuran-ı Kerim bulundu mu?

İngiltere'nin Birmingham Üniversitesi'nde bulunan ve en az yıllık olduğu düşünülen Kuran-ı Kerim hakkındaki incelemeler sürüyor.

funduszeue.info

Yayınlanma: - 25 Aralık Güncellenme:

İlk yazılan Kuran-ı Kerim bulundu mu?

Temmuz ayında İngiltere’nin Birmingham Üniversitesi kütüphanesinden tesadüfen keşfedilen ve karbon testi  yapıldıktan sonra en az yıllık olduğu anlaşılan, ve günümüze ulaşabilen ilk Kuran-Kerim olduğu düşünülen kutsal metin sayfaları hakkındaki birçok farklı görüş ortaya atıldı.

Yapılan incelemeler, el yazması bu sayfaların kaynağı hakkında çok daha büyük soru işaretlerini gündeme getirdi. Dünyanın farklı kesimlerinden konuya yapılan tepkiler, durumun açıklanandan çok daha önemli olduğunu gözler önüne seriyor.

Yapılan tahliller, parşömenin yüzde 95 olasılıkla, ile yılları arasındaki dönemden kalmış olduğunu gösteriyor. Buna göre, bulunan Kuran-Kerim sayfalarının, Hz. Muhammed’in yılında ölümünden sonra halifelik görevine başlayan Hz. Ebubekir tarafından kitaplaştırılan ilk Kuran-ı Kerim’e ait olabileceği iddia ediliyor. Bu ise, İslamiyet ve Müslümanlar açısından bugüne kadar yapılmış en büyük keşif olabilir.

El yazması Kuran sayfalarının, Birmingham Üniversitesi’ne ulaşmadan önce, Mısır’ın en eski camisi olan Fustat şehrindeki Amr bin el-Âs Camiinde yer aldığı biliniyor.

Birmingham’a ulaşan sayfaların, Mısır’ın Fustat şehrinde yer alan tarihi Amr bin el-Âs Camiinden getirildiği düşünülüyor.

ESERİN BİR KISMI PARİS’TE BULUNUYOR

Araştırmacılar, Birmingham Üniversitesi’nde bulunan el yazması Kuran-ı Kerim’in, Paris’teki Fransız ulusal kütüphanesi Bibliotheque Nationale de France’de yer alan el yazmalarının parçası olduğunu ileri sürüyor. Fransa ulusal kütüphanesi, bu konuda Kuran tarihçisi Francois Deroche’nin görüşüne yer veriyor. Deroche, her iki el yazmasının da aynı eserin parçası olduğu konusunda hemfikir. Paris’teki el yazması Kuran-ı Kerim sayfalarının kaynağının da Mısır’daki Amr bin el-Âs Camii olduğu biliniyor.

Paris’e getirilen parçaların, yüzyılın başlarında Napolyon ordularının işgali altındaki Mısır’da konsolos yardımcılığını yapan Asselin de Cherville tarafından Fransa’ya getirildiği düşünülüyor.

Deroche, ’lerde Asselin de Cherville öldükten sonra eşinin el yazması birçok eseri İngiltere kütüphanesine satmaya çalıştığını, ancak daha sonrasında tüm eserlerin Fransa ulusal kütüphanesine konulduğunu belirtiyor.

SAYFALARIN BİR KISMI ANTİKA PAZARINA DÜŞMÜŞ

Kuran tarihçisi Deroche, yüzyıl sonunda bazı el yazmalarının Fustat’taki Amr bin el-Âs Camiinden alınıp, Kahire’deki ulusal kütüphaneye taşındığını belirtiyor. Bu süreçte bazı kopyaların da, asıllarından ayrılıp antika pazarına düştüğü iddia ediliyor. Bu süreçte İngiltere’ye ulaşan kopyaların ’lere kadar birçok kez satıldığı, ancak Alphonse Mingana’ya ulaştıktan sonra Birmingham Üniversitesi’ne getirildiği düşünülüyor.

Esasen bir Suriyeli olan Alphonse Mingana, günümüzde Irak sınırları içerisinde yer alan Zakho kentinde doğdu. Varlıklı İngiliz ailesi Cadbury tarafından fonlanan Mingana, Ortadoğu’da antika topladığı bir tura çıktı.

Deroche, batılı koleksiyonerlerin elindeki birçok parçanın da hala gün yüzüne çıkmadığını belirtiyor.

Aslında tüm ipuçları ve bilgiler birbiriyle eşleşiyor olsa da, Birmingham Üniversitesi’ndeki keşif, tartışmaları beraberinde getiriyor. Radyokarbon testi, kütüphanedeki el yazmalarının ve yılları arasında yapıldığını ortaya koyuyor. Bu da en geç, Hz. Muhammed’in ölümünden 13 yıl sonraya denk geliyor.

‘YAZAN KİŞİ HZ. MUHAMMED’İ TANIYORDU’

Birmingham Üniversitesi Hristyanlık ve İslam profesörlerinden David Thomas ise, “Bunları yazan kişi muhtemelen Hz. Muhammed’i de tanıyordu” şeklinde konuştu.

Fakat bu bilgi, dönemin dil kullanımı ve yazım şekli ile örtüşmüyor.

Londra’daki Doğu ve Afrika çalışmaları araştırmacılarından Mustafa Şah, çizgisel kanıtların, gramer işaretlerinin ve mısraların ayrılma biçiminden yola çıkılarak bu el yazmalarının daha ileri bir tarihe ait olduğunu ileri sürüyor. Şah’a göre erken dönem Arapça ile Birmingham Üniversitesi’nde bulunan el yazısı Arapça metinler birbiriyle örtüşmüyor.

Öte yandan Profesör Deroche, radyokarbon testlerinin, tarihi bilinen birçok ürünün tarihini yanlış verdiğine dikkat çekiyor.

Ancak testi yapan Oxford Üniversitesi, test sonuçlarının doğru olduğu konusunda ısrarcı ve testin arkasında duruyor.

Birmingham Üniversitesi kütüphanesinde el yazması Kuran’dan sadece 2 sayfa yer alıyor. Eserin tamamının ise sayfa civarında olduğu tahmin ediliyor.

Mustafa Şah, ’lara kadar 8. yüzyıla kadar yazılı bir bütün halinde Kuran-ı Kerim’e rastlanmadığını belirtiyor. Ancak Paris’teki ve Londra’daki el yazmaları bunun tam tersini kanıtlar nitelikte…

Birmingham Üniversitesi Hristyanlık ve İslam profesörlerinden David Thomas

İDDİALAR DOĞRUYSA NE OLACAK?

Peki Birmingham Üniversitesi’ndeki el yazmalarına yapılan karbon testi doğruysa ne olacak?

David Thomas, bunun tarihi bir an olacağını belirtiyor. Thomas, yazılan Kuran-ı Kerim’i kimin organize ettiği ve kaynaklarının ne olduğu gibi konuların tartışmaya açılacağını söylüyor.

Kuran’ın yazılı hale gelmesi, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ve yılları arasında halifelik yapan Hz. Ebubekir dönemine geldiği biliniyor.

İslam konusunda çalışan birçok araştırmacı, Birmingham’da keşfedilen Kuran’ın sayfalarının ilk Kuran’a ait olduğu ve bunun İslam çalışmaları konusunda bir ‘devrim’ olduğu konusunda hemfikir.

Öte yandan üzerinde el yazısı bulunan ve hayvan derisinden yapılan parşömenlerin bu tarihlerde üretildiği, yazının ise ve yılları arasında yazıldığı da düşünülüyor. Bu tarih ise ve yılları arasında görev alan Hz. Osman’ın halifelik dönemine denk geliyor. Hz. Osman’ın, o döneme kadar yazılan tüm Kuran’lara bir standart getirmeye çalıştığı ve revize ettiği Kuran-ı Kerim’leri Müslüman topluluklara gönderdiği
biliniyor.

Bu teorilerin hiçbirini kanıtlamak ya da reddetmek mümkün değil.

Birmingham Üniversitesi kütüphanesinden bir doktora öğrencisinin, koyun veya keçi derisinden parşömene yazılmış olan kitabın parçalarını dikkatle incelemesinden sonra, karbon 14 tarihleme yöntemi uygulanması kararlaştırılmış ve büyük heyecan uyandıran, bu yazıların bugüne dek ulaşmış en eski Kur’an-ı Kerim’e ait olabileceği sonucu ortaya çıkmıştı.

Çeviri: Seda TÜRKOĞLU

AfrikaArapçaFransaHz. MuhammedİngiltereIrakİslamkarbonMısırMüslümanOrtadoğuParis

Bu çok sorulan ve çok önemli konuyu çeşitli başlıklar altında cevaplayacağız:

 

Peygamberimize gelen vahiy nasıl muhafaza edilmiştir? Gelir gelmez Kur’an’a mı yazılmıştır, yoksa ezberlenmiş midir?

Peygamber Efendimiz (sav) vahyin muhafazası için azami dikkati gösterirdi. İlk zamanlar gelen vahyi unutmamak için, vahiy nazil olduğu zaman ezberlemeye çalışması ve unutmamak için yaşadığı heyecan Kıyamet suresinde şöyle anlatılır:

“Vahiy esnasında, hemen alabilmek için, onunla birlikte dilini hareket ettirme! Doğrusu vahyin kalbine yerleştirilmesi ve okuman bize aittir. Biz vahyi okurken, sen sadece okunmasını dinle! Sonra O’nun açıklanması bize aittir.”

Kur’an’ın ifadesiyle Peygamberimiz okur yazar değildi. Ancak Allah’ın hususi bir ikramı olarak gelen hiçbir vahyi unutmayacak bir hafıza ile donatılmıştı. “Sana okutacağız ve sen Allah’ın diledikleri dışında unutmayacaksın.” ayeti bunun delilidir.

Rasûl-u Ekrem, gelen vahiyleri önce kendisi namazlarda okuyarak ezberini kuvvetlendirirdi. Günlük namazların kılınması esnasında Kur’an ayetlerini yüksek sesle okurdu, ashabında böyle yapmasını isterdi. Bunun neticesinde, zaten son derece zeki ve hafızası güçlü olan Müslümanların Kur’an’ı hıfz etmesi kolaylaştı. 

Rivayetlerden öğrendiğimize göre “Kur’an’dan ne zaman bir parça nazil olsa Rasulullah bunu önce erkeklerin iştirak ettiği bir topluluk huzurunda okur, tebliğ eder ve sonra kadınlardan müteşekkil ayrı bir topluluğa tebliğ ederdi.”

Bu şekilde Kur’an’ın bütününü ezberleyebilen pek çok sahabe yetişti. Kur’anın bütününü ezbere bilen bu sahabelere “kurra” deniliyordu. İbnu Mes’ud, Muaz, Salim, Ubey ibn Ka’b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Ebu Zeyd bunlardan sadece birkaç tanesidir. Merhum Muhammed Hamidullah, Resulullah vefat ettiği zaman Kur’an hafızlarının sayısının üç bin kadar olduğunu ifade eder.

Peygamber, kalbine indirilen Kur’an’ı insanlara yalnız ezberlemekle, ezberletmekle ve okumakla kalmadı, aynı zamanda yazılmasını da emretti. “ ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba yemin olsun” ayetinin de gösterdiği gibi, Kur’an başlangıçtan itibaren çeşitli yazı araçları ile yazılmaktaydı. Yazı materyali olarak hurma dalları, ince beyaz taşlar, kürek kemikleri, işlenmiş ince deri parçaları, tahta, çanak, çömlek parçaları ve qırtas adı verilen kağıtlar, deri, bez, hurma lifi ve taşlar kullanıldı. 

Resulullah’ın gelen vahyi yazdırmak konusunda çok titiz davrandığını çeşitli rivayetlerden öğreniyoruz. Bera ibnu Azib’den gelen bir rivayet de şöyle denilmektedir:  “en-Nisa ayeti nazil olunca; Rasulullah Zeyd’i çağırttı, elinde yazı aletleriyle gelen Zeyd’e bu ayeti yazmasını söyledi.” Ayrıca rivayetlerde Zeyd bin Sabit’in Rasulullah’ın yanında bulunduğu bir sırada Resulullah’da (sav) vahiy halinin belirdiği, bu hal geçince, kendisine “Zeyd yaz!” dediğini, bunun üzerine bir kürek kemiği alarak üzerine gelen ayeti yazdığını, sonra Resulullah’da tekrar vahiy halinin belirdiğini, her defasında gelen ayetleri yazdırdığını, vahiy tamamlanınca da Zeyd bin Sabit’e “oku” dediğini, yazdığı ayetleri okuttuğunu, gerektiğinde düzeltmeler yaptığını öğreniyoruz.

İnen ayetlerin hangi surelere yazılacağı Peygamber’in talimatı ile belirleniyordu. Konuyla ilgili bir örneği de Osman ibnu Ebi’l-As şöyle anlatıyor: 

“Bir gün Rasulullah’ın yanında bulunduğum bir sırada gözleri birden sevinçle parladı ve bir noktaya bakarak şöyle buyurdu: Cibril bana geldi ve en-Nahl 90 ayetini yerine koymamı emretti.”

Tarihçilerin verdiği bilgiye göre bazen de inen bu parçalar içinde birkaç sureye ait ayrı parçalar aynı anda nazil olabiliyordu. İbnu Abbas bu konuda şöyle diyor: 

“Rasulullah, bir sure nazil olunca, vahiy katiplerinden bir veya birkaçını çağırtır ve onlara şöyle derdi: “Bu ayetleri, şu şu ayetleri olan sureye yazın.”

Siyer kaynaklarından daha Mekke devirlerinde bile Kur’an’ın yazılı bölümleri bulunduğunu öğreniyoruz. Örneğin Ömer’in, kız kardeşinin evindeki Taha suresinin yazılı olduğu kağıdı okuyarak müslüman olduğunu biliyoruz. Ömer’in Müslüman oluşu, peygamberliğin 5. yılına, İslam’ın genele yayılmasının 2. senesine tekabül eder. Merhum Muhammed Hamidullah’ın ifadesiyle:

“Nakledilen bu vakanın doğrululuk ve gerçekliğinden şüphe etmemiz için bir sebeb göremiyoruz, zira ilk vahyedilen Hicret öncesi surelerin bir çoğu, “yazılı Kur’an nüshaları”ndan bahsetmektedir. el-Furkan 5. ayeti ve el-En’am 79 ayeti bu vakaya örnek gösterilebilir. Bizzat Kur’an’da, Kur’an için devamlı “Kitab” kelimesi kullanılır; muhakkak ki bu kelime “yazılı bir vesika” manasına da içine almaktadır.”

Mekke döneminde Ebu Bekr, Osman, Ali, Zübeyr ibnu Avvam, Amir ibnu Fuheyre gelen vahyi yazan katiplerden bazılarıydı. Medine döneminde ise Ubey ibnu Ka’b, Zeyd ibnu Sabit, Abdullah ibnu Revaha gibi yeni vahy katipleri de edindi. Askalani bu yazım işinde görev alan kırka yakın sahabiden söz eder.

Her Ramazan’da Resulullah’ın (sav) o seneye kadar inen ayetleri Cibril ile okuyup karşılaştırdıklarına dair rivayetleri vardır.

Hz. Peygamber halkın huzurunda baştan sona kadar Kur’an’ı çeşitli zamanlarda okurdu. Etrafında toplanan ashab, yanlarında bulunan Kur’an nüshalarını getirirler ve bunlarla O’nun okuduklarını karşılaştırırlar ve icabında ellerindekileri düzeltirlerdi. Hayatının son Ramazan ayı esnasında bunu daha ileri bir ihtiyat tedbiri olarak iki defa tekrarladı. Bu tarz “mukabeleler” ve halk huzurunda okumalar arza (takdim) adını alır ve bunların işaret ettiğimiz en sonuncusuna arza ahira, Kur’an tarihinde unutulmaz olarak kalmıştır.”

 

Peygamber Efendimiz Kur’an’ı toplama işini hayattayken neden kendisi yapmamış ve kendisinden sonra yapılmasını vasiyet etmemiştir?

Peygamber Efendimiz (asm) birçok hadislerinde, kendinden sonra özellikle dört halifeye ve genel olarak da sahabelerine uymayı emreder. Eğer Peygamber Efendimiz (asm) her konuda vasiyet etseydi, o zaman yeni olaylar karşısında “Vasiyet olmadığı için yapamayız.” gibi düşüncelerle çözümler üretilemezdi. Bu nedenle Halifelik ve Kur’an’ın toplanması gibi önemli konularda bile vasiyet edilmemiştir. Böyle çok önemli konularda bile ashabın çözüm yollarına uyulması, diğer konularda onların örnek alınacağına ayrıca bir delil olabilmiştir. Diğer taraftan bu ve buna benzer konularda ashabın çözüm yolu bulması, bundan sonra meydana gelecek olaylarda nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği de gösterilmiş olmaktadır.

 

Peygamberimiz (sav) hayatta iken Kur’an neden mushaf haline getirilmemiştir?

Peygamber Efendimiz (asm) hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni, iki kap arasında mushaf haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı sık sık değişiklik yapmak, araya girecek birkaç ayeti yerleştirmek için, ikide bir çok sayıda yazılmış metni imha etmek mecburiyeti hasıl olacaktı. Diğer taraftan Kur’an metni birçok hafız tarafından ezberlenip devamlı surette okunuyor ve ashabın bir kısmının nezdinde yazılı nüshalar da bulunuyordu. Üstelik Hz. Peygamber (asm) gibi bir teminat mercii vardı. Bu yüzden metnin muhafazası konusunda endişeye sebep yoktu.

Ayrıca El-Hakim Müstedrek isimli kitabında “Kur’an metninin bir araya getirilmesi üç defa yapılıp, bunların ilki Resulullah’ın huzurunda olmuştur.” dedikten sonra, bu hükmüne esas teşkil eden şu hadisi, Zeyd İbn Sabit’den (Buhari ve Müslim’in rivayet şartlarını taşıyan bir senetle) nakleder. Zeyd diyor ki: “Biz, Hz. Peygamber’in huzurunda Kur’an’ı birtakım parçalardan telif ediyorduk (topluyorduk).” Beyhaki bu hadis hakkında: “Kanaatimce bundan maksad, birkaç ayrı defada indirilen ayet gruplarını, Hz. Peygamber’in nezaretinde sureler halinde derlemektir.” demektedir.

Şu halde vahyi tamamlanan sureleri Peygamberimiz (asm), mevcut en uygun malzemeye, birtakım sahifeler halinde temize çektirip muhafaza ediyordu. Peygamberimizin (asm) hayatında birçok sahabi Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı. O’nun ahirete irtihali üzerine funduszeue.info (ra) derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı cemetmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmiş, Kur’an’ı cemetmedikçe Hz. Ebu Bekir’e biat etmemişti.

 

Kur’an’ı Kerim’in mushaf haline getirilmesi nasıl olmuştur?

Hz. Peygamber (asm)’in vefatından sonra, Kur’an’ın, mushaf haline getirilmesi ihtiyacı doğmuştur. İlk halife Hazreti Ebubekir bu vazifeyi vahiy katiplerinden olan Zeyd bin Sabit’e vermiştir. Zeyd bin Sabit bu vazifenin verilmesini ve sonrasını kendisi şöyle anlatmaktadır:

“Yemame savaşında ashabın öldürülmesini müteakip, Hz. Ebu Bekir (ra) beni çağırttı. Yanına vardım. Hz. Ömer de orada idi. Ebu Bekir bana dedi ki:

- Ömer bana gelip dedi ki:

- Yemame’de Kur’an hafızları çok zayiat verdi. Bu gibi vakalarda hafızların ölmeleriyle Kur’an’ın birçoğunun zayi olmasından endişe ederim. Bana kalırsa Kur’an’ın cem edilmesi için bir emir çıkarman gerekir. Ben de Ömer’e şöyle cevap verdim:

- Resulullah’ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirsin?

Ömer:

- Vallahi bu hayırlı bir teşebbüstür. dedi.

Sonra bu iş üzerinde o kadar durdu ki, bana söyleye söyleye neticede Allah kalbime bu işi yatırdı, ben de onun görüşünü benimsedim.”

 

Zeyd devamla diyor ki: “Ebu Bekir bana dönüp şöyle dedi:

“Sen genç, dinç, zeki bir adamsın. Kimse ittiham edemez. Zaten Resulullah’ın da vahiy katibi idin. Kur’an metnini topla.”

“Vallahi bir dağı yerinden nakletmemi isteselerdi, Kur’an’ı toplama mesuliyeti kadar bana ağır gelmezdi. Neticede Kur’an’ı hurma dallarından, yassı taşlardan ve insanların hafızalarından derlemeye başladım.”

Kaynakların ittifakla bildirdiğine göre, Hz. Ebu Bekir (ra), Zeyd’e asla hafızasına güvenmemesini, her ayet için iki delil olmak üzere, iki şahıstan yazılı nüsha aramasını emretti. Bu iş için Zeyd, Hz.Ömer (ra)’in yardımını şart koşmuş, O da ciddi bir şekilde kendisine yardım etmiştir. Zeyd bizzat kendisi iyi bir hafız olduğu halde, kendisi gibi başka hafızlarla da yetinmeyip, her ayet hakkında mukabele görmüş iki yazılı şahid aramak gibi son derece titiz ve ilmi bir usul takib etmiştir. Yalnız Tevbe suresinin sonundaki iki ayet hakkında, araştırmasına rağmen iki yazılı şahidi bulamamış, Ebu Huzeyme’deki yazılı nüshaya istinad etmek durumunda kalmıştır. Ancak buradaki latif tevafuk da şudur ki, Allah Resulü (sav) hayatta iken Huzeyme hakkında şöyle buyurmuştur:

“Huzeyme kimin için şahitlik yaparsa, onun şehadeti iki kişi yerine geçer.”

Bu şekilde funduszeue.info Bekir (ra) devrinde bir araya getirilen sahifelere “el- Mushaf” denilmiştir.

Sonuç olarak, Kur’an vahyinin inmesinde Hz. Peygamber (asm) dahil hiçbir kimsenin müdahalesinin söz konusu olmadığını aşağıdaki ayet bize bildirmektedir:

“Eğer o Peygamber bazı sözler uydurup bize isnat etmeğe kalkışsaydı muhakkak ki biz onu kuvvetle yakalar (ve ondan intikam alırdık). Sonra da muhakkak ki, onun kalb damarını keserdik. O zaman sizden hiç kimse O’nu koruyamaz” (Hakka, 69/)

 

Kur’an mushaf haline getirilirken çok az hafız kaldığı, hafızların çoğunun savaşlarda şehit edildiği doğru mudur?

Buhari’nin Es-Sahih’inde rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (asm) henüz hayatta iken meydana gelen ‘Bi’ru Maune’ olayında şehid olan ‘kurra’nın sayısı yetmiş kadardır. Hz. Peygamber (asm)’in vefatını takip eden yıl içinde meydana gelen dinden dönme olayları üzerine yapılan savaşlarda, Yemame’de şehid olan ‘kurra ve huffaz’ın sayısı da bazı alimlere göre kadar bazılarına göre ise kadardır.

Fakat şehit edilen bu hafız sahabelerin olması hafızların hepsinin şehit edildiği anlamına gelmiyor. Hamidullah’a göre Peygamberimiz (asm) vefat ettiğinde kişi Kur’an’ı ezbere biliyordu. Zeyd B. Sabit (ra)’in mushaf haline getirdiği Kur’an ile Hz. Muhammed’e (sav) indirilen Kur’an arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü, Kur’an’ı herkes ezberliyor, ayrıca ezberlediklerini yazılı vesikalarla teyit ediyorlardı. Her gün namazda okunan ve ona göre amel edilen şey nasıl unutulabilir? Kur’an ayetleri öyle ahenkli iniyordu ki, herkesin kolayca ezberleyebileceği kadar azar azar iniyordu.

Eğer onbinlerce sahabenin hayatta olduğu bir dönemde, yüzlerce hafızın yaşadığı, namazlarda okunan Kur’an’ın mushaf haline getirilmesinde en ufak bir şüphe bulunsaydı bu bilinmez ve günümüze kadar ulaşmaz mıydı? 

 

Kur’an’ın ilk yazılmış nüshaları neden ortadan kaldırıldı?

Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mesud, Hz. Aişe, Hz. Abdullah b. Abbas gibi bazı sahabilerin elindeki Mushaflar, hususilik arz ediyordu. Daha Kur’an’ın vahyi tamamlanmadan, bu zatlar peyderpey gelen ayetleri kendilerine yazmaya başlamışlardı. Bu Mushaflar, onların kendilerine özel mushaflar olduğu için, ayetin manasını açıklayan bazı haşiye türü eklemeleri yazmakta bir sakınca görmemişlerdi. Halbuki daha sonra bu farklı ifadeler veya açıklamalar başkaları tarafından ayetin kendisi olarak değerlendirilebilirdi.

Misal olarak, Abdullah b. Mesud’un mushafında Hac ile ilgili notlarını ayetlerin yanına yazması veya Aişe annemizin ikindi namazı ile ilgili notunu kendi mushafının yanına yazması gibi hususi notlar bu mushafların içinde yer almaktaydı.

Bunlara ek olarak lehçe, telaffuz ve benzeri sebepler de eklenince ileride doğabilecek büyük bir problemin daha doğmadan Hazreti Ebubekir döneminde fark edilip, tek mushaf olarak hazırlanması sağlandı. Bu mushaf Hafsa annemize emanet edildi. Ümmet içinde bu konuda birlik sağlamak maksadıyla, bazı kimselere özel olan farklılık arzedebilecek mushaflar ashabın ittifakıyla yakıldı.

Hz. Osman (ra), Hafsa (ra) annemize verilen mushafı esas alıp, bundan dört veya yedi adet çoğaltarak fetihlerle büyüyen yeni İslam topraklarına gönderdi. Böylece İslam’ın ilk yıllarında mushaf birliği sağlanıp, tüm İslam topraklarında aynı mushafın esas alınması temin edildi.

Son olarak cevabımızı burada sonlandırırken Kur’an’da asla şüphe olmadığına dair şu ayetleri nazarınıza sunuyoruz: 

 

“Muhakkak ki bu Kur’an’ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz”

Bu ayetin bir tecellisi olarak bugün yeryüzündeki bütün Kur’anlar aynıdır; hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur. 

O kitap (Kur’an!), Onda asla şüphe yoktur.”

Unutmayın ki bu ayetleri okuyan sahabelerin Kur’an hakkında en ufak bir şüpheleri olsaydı bu ayetler günümüze asla ulaşmazdı. Onlar bu ayetlerin hak ve hakikat olduğuna bizzat hayatlarıyla şahit olup, Kur’an’ı hakkıyla muhafaza edip bizlere ulaşmasına vesile olmuşlardır. Allah hepsinden razı olsun. Bizlere de Kur’an’ı hakkıyla anlayıp, yaşayıp içindeki hakikatleri tebliğ ederek sonraki nesillere aktarabilmeyi nasip etsin. Amin.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası