nazım hikmet ölüm nedeni / Nâzım Hikmet'in ölüm yıldönümü

Nazım Hikmet Ölüm Nedeni

nazım hikmet ölüm nedeni

Ünlü profesör, Nazım Hikmet’in ölümüne sebep olan kalp hastalığını anlattı

Nazım Hikmet yaşasaydı 15 Ocak Salı günü yaşında olacaktı. Ünlü kalp ve damar cerrahı Bingür Sönmez, ölümünden 56 yıl sonra Nazım'ın kalp hastalığıyla ilgili bilinmeyenleri seafoodplus.info'ye açıkladı.

Yüksel ŞENGÜL

Yayınlanma:

Ünlü profesör, Nazım Hikmet’in ölümüne sebep olan kalp hastalığını anlattı

Son olarak ölüm yıldönümünde Atatürk’ün kalp sağlığıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan ünlü kalp ve damar cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez, bu kez de 15 Ocak Selanik doğumlu Nazım Hikmet’in ölümüne neden olan kalp hastalığını şiirleriyle birlikte dile getirdi. İşte Nazım’ın ölümünden 56 yıl sonra ünlü kalp doktoru Sönmez’le konuştuklarımız…

Hayatı ayrılıklar, hasretler ve acılar içinde geçen Nazım Hikmet’in kalbi, ilk uyarıyı ne zaman vermişti hocam?
Nazım Hikmet şiirleri yüzünden yılında 28 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapisliği Çankırı Cezaevi’nde başladı, Bursa ve İstanbul cezaevlerinde devam etti. yılında bir gece, henüz 38 yaşındayken, bağırarak uyandı, göğsüne ve omuzuna vuran bir ağrısı vardı. Üç genç bahriyeli onu hafifçe doğrultup, sırtını yastıklarla takviye ederek su içirdi. Genç bahriyeliler “Geçer geçer… Bir şey değil! Bu hapishaneler beni böyle yaptı. Kanlı bir zanaatim var. Şair olmak, kendi kalbini yemek demektir. Hem kendini yiyeceksin, hem başkalarına yedireceksin” diyen Nazım’ın başından gün ışıyana kadar ayrılmadılar. Nazım, artık kalp hastası olduğunu biliyordu.

38, ölmek için çok erken bir yaş…
yılında Bursa Cezaevi’nde ölüm korkusu içinde şöyle seslenir Nazım Hikmet “İki elin kanda bile olsa gel. Sana bir bayrak gibi açacağım içimi. İşte, yine durmakta ısrar ediyor kalbim. Hapishane duvarları içinde, yalnız sessiz. Miskince bir ölüme razı olmuyor gönlüm.” Şair aftan yararlanıp hapisten çıktıktan sonra, hayatına kastedileceği endişesi ile ikinci eşi Piraye ve yeni doğan oğlu Memed’i arkada bırakarak, Haziran'ında Tarabya'dan bindiği bir sürat teknesiyle önce bir Romen şilebine binerek Varna'ya, sonra Bükreş'e ve nihayetinde Moskova'ya gitti.

Doğmadığı yerde öleceğini artık o da hissetmişti mutlaka…
yılında Bulgaristan'ı ziyaretinde arkadaşı Fahri'ye sorar; ‘Bazen doğmadığı yerde ölür insanlar, öyle mi? Galiba benin yazgım da aynen böyle olacak. Doğmadığım yerde öleceğim!’ Aynı yıl Dünya Barış Konseyi'nin önce Pekin’deki sonra da Berlin’deki toplantılarına katıldı. Berlin dönüşü göğsündeki ağrıların iyiden iyiye artması üzerine Barvikha Sanatoryumu’na yatırıldı. Hasta kalbiyle o günlerin tek tedavi şekli olan sırt üstü yatarak üç ay ölümü bekledi. İki kadın doktoru vardı. Lidya İvanna’dan hoşlanmasına rağmen, Galina ile eve dönmek zorunda kaldı.

nazimickapak
‘KALBİ ANSIZIN DURDU’

Nazım’ın ilk ölümü, asıl ölümünden 10 yıl önce oldu değil mi hocam?
Evet… yılını sağlık sorunlarıyla geçiren Nazım Hikmet’in kalbi, nisan ayında ansızın gelen ikinci krizde durdu. Enfarktüs, onu Peredelkino'da, evde yakalamıştı. Bereket, yanında doktor Galina vardı. Nazım'ın nabzı durmuştu, nefes alamıyordu. Arbat Hastanesi de Peredelkino'ya 30 dakika uzaklıktaydı. Yetişmesi imkânsızdı. Galina büyük bir cesaretle Nazım'ın kalbine adrenalin iğnesi yaptı. Bu iğne ölen Nazım’ı hayata döndürdü. Ambulans gelene kadar kalp masajı uygulayarak aşık olduğu adama hayat öpücüğü verdi. Ambulans geldiğinde Nazım artık nefes alıyordu, kendisine gelmişti.. Dört ay kadar gene Barvikha Sanatoryumu'nda kaldı. Artık içki, sigara, kadın yoktu. Düzenli yaşayacak, heyecanlanmayacak, üzülmeyecek, sevinmeyecekti. Yolun sonuna geldiğini hisseder, öleceğine inanır, artık depressif bir dönem başlamıştır.

‘YURDUNU GÖRME UMUDU AZALMIŞTI’

Ünlü ‘Vasiyet’ şiirini de o günlerde mi yazdı?
yılında Barviha Sanatoryumu’nda kaleme alır Vasiyet şiirini: ‘Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü / Ölürsem kurtuluştan önce yani / Alıp götürün Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni / Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani / Öyle gibi de görünüyor / Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni / Ve de uyarına gelirse / Tepemde bir de çınar olursa / Taş maş da istemez hani…’ mayısında Sofya'ya geldi, yanında Galya da vardı. Karadeniz kıyılarında biraz gezecek, hasta yüreğini sakinleştirecekti. Aklı fikri Moskova'da Stalin dönemini eleştiren İvan İvanoviç oyununun galasındaydı. İlk gece, oyun büyük ilgi görmüştü ama hemen yasaklanmıştı. Buna çok üzüldü ve Varna'ya geçti. Boğulacak gibiydi, yüreği çarpıp duruyordu. Karadeniz'in ötesine, oğlu Memed’e şöyle seslenir: ‘Karşı yaka memleket / Sesleniyorum Varna'dan / İşitiyor musun Memed! Memed! / Karadeniz akıyor durmadan / Deli hasret, deli hasret / Oğlum, sana sesleniyorum / İşitiyor musun? Memed! Memed!’

Yüreği yoruldukça hasret şiirleri de artıyor…
Ölmeden önce yüreğindeki hasretler artarken, yurdunu görme umudu da iyice azalmıştı. Açıklarda İstanbul'a giden bir vapur görür. Uzun uzun gemiye bakar. Hasretini, yorgunluğunu ve umutsuzluğunu dört dizeye sığdırıverir:
‘Çok yorgunum, beni bekleme kaptan / Seyir defterini başkası yazsın / Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman / Beni o limana çıkaramazsın…’


Kalbi yorulsa da Nazım Hikmet aşk adamıdır… Sevmeyi sevmektedir…
’den itibaren son aşkı olan Vera hayatına girmişti. Artık kalbinde 3 kadın vardı; memlekette oğlu Memed ile birlikte bıraktığı Münevver, 10 yıldır beraber olduğu, hayatını 3 kez kurtaran Galina ve kendisinden 30 yaş küçük Vera…’Ölüm, uslandır beni’ dese de daha evlenmeden Vera onu yormuştu. Doktorlar “Bu kalple aşık olursan ancak 3 yıl yaşarsın’ derler. O da tercihini 3 yıldan, yani aşkla yaşamaktan yana kullanır. O günden sonra tam 3 yıl 4 ay yaşayacaktır. 10 Eylül ’de yazdığı şiirinde artık ölümü çok yakınında hissetmektedir:
‘Geliyor sıram / Ansızın atlayacağım boşluğa / Ne çürüyen etimden haberim olacak / Ne gözlerimin çukurunda dolaşan böceklerden / Durup dinlenmeden ölümü düşünüyorum / Sıram yakın demek…’

Hayatının son yılına Vera ile birlikte Paris’te giriyor…
Kasım’ında Nazım ile Vera yorgunluklarını atmak, birlikte gezmek, dinlenmek için İtalya'ya gittiler, yeni yılı Dino'larla birlikte karşılamaya Paris'e geçtiler, kalp uzmanı Dr. Hershel ile görüştüler. Nâzım Hikmet hayatının son yılını Paris'te eşi ve dostlarıyla karşıladı. Hem çocuklar kadar şen, hem de ölümün eşiğindeymişçesine hüzünlüdür bu son yılbaşında… yılında henüz 61 yaşındadır ama artık yaşlandığını kabul eder. Şubat ’te Asya ve Afrika yazarlarının Tanganika’daki toplantısına katılır. Mart ve Nisan’da Berlin’dedir. Nisan sonunda Moskova’ya döndüğü zaman aşırı bir yorgunluk duymaktadır. Ölüm düşüncesi iyice sarmıştır onu, Cenaze Merasimim şiirini yazarak sakin bir şekilde üzülmeden, öfkelenmeden cenazesinin nasıl kaldırılacağını tarif eder: ‘Bizim avludan mı kalkacak cenazem? / Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? / Asansöre sığmaz tabut / Merdivenlerse daracık / Belki avluda diz boyu güneş ve güvercinler olacak / Belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu / Belki ıslak asfaltıyla yağmur / Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi / Kamyona, yerli gelenekle, yüzüm açık yükleneceksem / Bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden, uğurdur / Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma / Meraklıdır ölülere çocuklar / Bakacak arkamdan mutfak penceremiz / Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla / Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar / Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize…’
Sanki ertesi gün hayata gözlerini kapayacakmış gibi cenaze merasimini cesurca anlatan şairin son günlerdeki ruh hali ortadadır. Son sevgilisinden beklediğini bulamamış, üzgün, mutsuz adeta ölümü beklemektedir.

prof-dr

Prof. Dr. Bingül Sönmez

‘EN BÜYÜK ÜZÜNTÜSÜ…’

Ve geliyoruz Nazım Hikmet’in hayattaki son gününe…
2 Haziran Pazar sabahı, erken uyanmışlardı. Vera yatakta içmesi için Türk kahvesi pişirdi, yiyecek bir şeyler getirdi. Konuşmaya başladılar, daha doğrusu şair karısına anımsayabildiği bütün ayrıntılarıyla yaşamını anlatmaya başladı. İki saat boyunca sürekli anlattı. Annesi, babası, kardeşleri, evlilikleri, cezaevi günleri, açlık grevi ve Türkiye'den kaçışını. Ve geliyoruz hayatının son günü olan 3 Haziran Pazartesi sabahına. Nazım her zaman olduğu gibi yedi buçuğa doğru yatağından kalktı, posta kutusuna bakmak için kapıya gitti. Birdenbire dizleri çözülüp yere yığıldı. Enfarktlı yürek susmuştu. Onu kurtaracak Galina da yoktu. Vera merak edip kapıya gidince mektuplarla gazetelerin arasında yerde yatan Nazım’ı gördü. Bilinçsizdi, mavi gözleri yarı açıktı. İlk yardıma doktorla ekibi geldiğinde Nâzım Hikmet çoktan ölmüştü. Pasaportunu bulmak için kocasının ceketinin ceplerini karıştırırken kendi fotoğrafıyla karşılaştı Vera. Fotoğrafın arkasında sekiz satırlık bir şiir bırakmıştı ona: ‘Gelsene dedi bana / Kalsana dedi bana / Gülsene dedi bana / Ölsene dedi bana / Geldim / Kaldım / Güldüm / Öldüm…’

Aslında ölüm, onun yaşadığı hasretlere, acılara bir anlamda nokta koyuyordu böylece…
O büyük ozanın ölümüne kadar süren en büyük üzüntüsü, şiirlerinin kendi dilinden, kendi ülkesinde serbestçe yayınladığını görememiş olmasıydı. Kalbi izin verseydi, bir iki yıl daha yaşayabilseydi onu da görecekti. Kısmet, olmadı işte…

AfrikaaşkAsyaAtatürkBeninBulgaristanBursaÇocukİtalyaMoskovaNazım HikmetÖlümSağlıksalıTürkiyeyağmur

Nazım Hikmet kimdir? Nazım Hikmet'in ölüm nedeni nedir? Nazım Hikmet'in hayatı

Memleket hasreti ile Moskova’da yaşamını yitiren Nazım Hikmet 3 Haziran yılında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yummuştu. UNESCO tarafından Nazım Hikmet Yılı olarak kabul edilen yılında dönemin ünlü bestecisi Suat Özönder, “Şarkılarda Nazım Hikmet” isimli albüm oluşturmuştu. Peki, Nazım Hikmet kimdir? İşte tüm detaylar

NAZIM HİKMET KİMDİR?

Nâzım Hikmet Ran ya da kısaca Nâzım Hikmet (15 Ocak – 3 Haziran ), Türk şair, oyun yazarı, romancı ve anı yazarı. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak tanımlanır. Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.

Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.

Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı; ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal edildi. Mezarı Moskova'da bulunmaktadır.

İlk şiiri Feryad-ı Vatanı 3 Temmuz 'te yazdı. Aynı yıl Mekteb-i Sultani'de ortaokula başladı. Bir aile toplantısında denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa'ya okuyunca çocuğun Bahriye Mektebine gitmesine karar verildi. 25 Eylül 'te Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girdi, 'de 26 kişi içinden 8. olarak mezun oldu. Karne değerlendirmelerinde zeki, orta derecede çalışkan, elbisesine özen göstermeyen, sinirli ve ahlakî tavırları iyi bir öğrenci görülmektedir. Mezun olduğunda dönemin okul gemisi Hamidiye gemisine güverte stajyer subayı olarak atandı. 17 Mayıs 'de aşırıya kaçan halleri bulunduğundan ordu ile ilişiği kesildi.

Nazım Hikmet, 'de arkadaşı Vâlâ Nureddin ile Milli Mücadele'ye katılmak üzere ailesinden habersiz Anadolu'ya geçti, Bolu'da öğretmenlik yaptı. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okudu. 'de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık oldu ve komünizm ile tanıştı. 'te Moskova'da yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunisani sahnelendi. O yıl Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başladı, ancak dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince tekrar Sovyetler Birliği'ne gitti. ’de Af Kanunundan yararlandı ve Türkiye'ye döndü. Bu defa Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı. 'de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. 12 sene tutuklu kaldı. Barışseverler Cemiyeti'nin kuruluşunda yer aldı. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle yılında Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'ne giden Nazım, 25 Temmuz tarihinde Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarılmasının ardından, büyük dedesi Mustafa Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)'nın memleketi olan Polonya'nın vatandaşlığına geçerek Borzecki soyadını aldı. 3 Haziran tarihinde ise, Nâzım Hikmet geçirdiği bir kalp krizi neticesinde 61 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Babası, Matbuat Umum müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım'dır. Celile Hanım piyano çalan, resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Celile Hanım, bir dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa'nın kızıdır. Hasan Enver Paşa, Polonya'dan Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden ve Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki'nin (Lehçe: Konstanty Borzęcki, d. - ö. ) oğludur. Mustafa Celaleddin Paşa Osmanlı Ordusu'nda subay olarak görev yapmış ve Türk tarihi üzerine önemli bir eser olan "Les Turcs anciens et modernes" (Eski ve yeni Türkler) kitabını yazmıştır. Celile Hanım'ın annesi ise Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa'nın yani Ludwig Karl Friedrich Detroit'in kızı olan Leyla Hanım'dır. Celile Hanım'ın kız kardeşi Münevver Hanım, şair Oktay Rifat'ın annesidir.

Nâzım Hikmet'e göre, babası Türk ve annesi ise Alman, Polonyalı, Gürcü, Çerkez ve Fransız kökenli idi. Babası Hikmet Bey, Çerkes Nâzım Paşa'nın oğludur. Annesi Ayşe Celile Hanım, 3/8 Çerkes, 2/8 Leh, 1/8 Sırp, 1/8 Alman, 1/8 Fransız (Huguenot) kökenliydi.

Babası Hikmet Bey, Selanik'te, Hariciye Nezareti'nde (Dışişleri Bakanlığı) çalışan bir memurdur. Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas valilikleri yapmış olan Nâzım Paşa'nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nâzım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kendisi Selanik'in son valisidir. Hikmet Bey henüz Nâzım'ın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve ailece Halep'e, Nâzım'ın dedesinin yanına giderler. Orada yeni bir iş ve hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul'a gelirler. Hikmet Bey'in İstanbul'daki iş kurma denemeleri de iflasla neticelenir ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciye'ye atanır.

İlk şiirlerini hece ölçüsü ile yazmaya başladı ancak içerik bakımından diğer hececilerden farklıydı. Şiirsel gelişimi arttıkça hece ölçüsü ile yetinmemeye ve şiiri için yeni formlar aramaya başladı. Sovyetler Birliği'nde yaşadığı ilk yıllar olan ile arasında bu arayış doruğa çıktı. Hem içerik hem de biçim bakımından dönemindeki şairlerden farklıydı. Hece ölçüsünden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile ahenk oluşturan serbest ölçüyü benimsedi. Mayakovski ve fütürizm taraftarı genç Sovyet şairlerinden esinlendi.

« "Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim" »
(Nazım Hikmet)

Şiirlerinden birçoğu Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livaneli gibi sanatçılar ve gruplar tarafından bestelendi. Ünol Büyükgönenç tarafından özgün bir şekilde yorumlanmış olan küçük bir kısmı ise 'da "Güzel Günler Göreceğiz" ismiyle kaset olarak çıktı. Birkaç şiiri ise Yunan besteci Manos Loizos tarafından bestelendi. Ayrıca bazı şiirleri Yeni Türkü'nün eski üyesi Selim Atakan tarafından da bestelenmiştir. "Salkım söğüt" adlı şiiri Ethem Onur Bilgiç'in tarihli animasyon filmine konu olmuştur.

UNESCO'nun ilan ettiği Nâzım Hikmet yılı için besteci Suat Özönder "Şarkılarda Nâzım Hikmet" adlı bir albüm hazırladı. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığının katkılarıyla, Yeni Dünya plak şirketi tarafından hayata geçirildi.

yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl dört ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. Bursa cezaevinde kaldığı yılları anlatan Mavi Gözlü Dev adlı film yılında vizyona girmiştir. yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 17 Haziran tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği'nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da eşi Vera Tulyakova (Hikmet) ile Moskova'da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa, Küba, Mısır gibi Dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.

DAVALARI

Ankara İstiklâl Mahkemesi Davası
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
Harp Okulu Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası
Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası

ÖLÜMÜ VE SONRASI

3 Haziran sabahı saat 'da gazetesini almak üzere ikinci kattaki dairesinden apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda ölmüştür. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etmiş ve tören siyah beyaz olarak kaydedilmiştir. Ünlü Novodeviçi Mezarlığı'nda gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.

Şair Nâzım Hikmet'in yılının ilk günlerinde, eşi Piraye'nin torunu Kenan Bengü tarafından Piraye'nin evrakları arasında “Dört Güvercin” adında bir şiiri ve üç adet tamamlanmamış roman taslağı bulundu.

YENİDEN TÜRK VATANDAŞLIĞINA ALINMASI

yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması gündeme geldi. Yıllardır tartışılmakta olan Nâzım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu düzenlemenin sadece yaşamakta olanlar kişiler için düzenlendiğini ve Nâzım Hikmet'i kapsamadığını belirterek bu yöndeki talepleri reddetti. Dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, İçişleri Komisyonu'nda "Tasarıda, şahsa bağlı hak olduğu için bizzat müracaat etmesi gerekir. Arkadaşlarım da olumlu şeyler belirttiler, komisyonda görüşülür, bir karar verilir" dedi.

yılının 5 Ocak Günü "Nâzım Hikmet Ran'ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin önerge" Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı. Nâzım Hikmet Ran'a yeniden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının iade edilmesine ilişkin bir kararname hazırladıklarını ve bu teklifin imzaya açıldığını ifade eden Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, yılında vatandaşlıktan çıkartılan Ran'ın yeniden Türk vatandaşı olmasına ilişkin önerinin Bakanlar Kurulu'nca oylanarak kabul edildiğini söyledi.

Bakanlar Kurulu'nun tarihinde aldığı bu karar, tarihinde Resmî Gazete'de yayınlandı ve Nâzım Hikmet Ran, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı oldu.

Nazım Hikmet kimdir? Nazım Hikmet neden öldü?

Nazım Hikmet kimdir? Nazım Hikmet neden öldü? Binlerce insan tarafından saygı ve sevgiyle anılan ünlü şair Nazım Hikmet'in bugün ölüm yıl dönümü. Şiirlerine ve hayatına hayranlık duyanlar usta şairi bir kez daha sevgiyle yad ediyor. Şairin hayatı ölüm yıl dönümünde merak konusu oldu. İşte detaylar

Nazım Hikmet bundan tam 58 yıl önce hayata gözlerini yumdu. Şiileri 50 dile çevrilen usta şairin hayatı ya hapiste ya da sürgünde geçti. Bugün Nazım Hikmet'in ölüm yıldönümü olması vesilesiyle hayatına dair bilgiler araştırılıyor.

NAZIM HİKMET KİMDİR?

Nazım Hikmet Ran, 15 Ocak yılında Selanik'de doğdu. Aslen 20 Kasım olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak olarak kaydettirildi. İlk şiiri Feryad-ı Vatanı 3 Temmuz 'te yazdı. Aynı yıl Mekteb-i Sultani'nde ortaokula başladı. Bir aile toplantısında denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa'ya okuyunca çocuğun Bahriye Mektebine gitmesine karar verildi.

Nâzım Hikmet, 'de arkadaşı Vâlâ Nureddin ile Milli Mücadele'ye katılmak üzere ailesinden habersiz Anadolu'ya geçti, Bolu'da öğretmenlik yaptı. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde siyasal bilimler ve iktisat okudu. 'de gittiği Moskova'da devrimin ilk yıllarına tanık oldu ve komünizm ile tanıştı. 'te Moskova'da yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunisani sahnelendi. O yıl Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başladı, ancak dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince tekrar Sovyetler Birliği'ne gitti.

'de Af Kanunundan yararlandı ve Türkiye'ye döndü. Bu defa Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı. 'de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle yılında Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'ne giden Nâzım, 25 Temmuz tarihinde Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarılmasının ardından, büyük dedesi Mustafa Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)'nın memleketi olan Polonya'nın vatandaşlığına geçerek Borzecki soyadını aldı. 3 Haziran tarihinde ise, Nâzım Hikmet geçirdiği bir kalp krizi neticesinde 61 yaşında hayata gözlerini yumdu.

#

Nazım Hikmet'in ölüm nedeni bakın neymiş?

Nazım Hikmet'in kızı Anna, babasının komünizm konusunda büyük hayal kırıklığı yaşadığını söyledi.

Literaturnaya Rossiya gazetesine konuşan Anna, Nazım'ın öldükten sonra Sovyetler Birliği'nde kısa zamanda unutulduğunu ifade etti. Hikmet'in kızı, "Annem Sovyetler Birliği döneminde Nazım'ın bizimle oturduğu evi müzeye dönüştürmeye çalıştı. Ama tüm bu işler için para lazımdı, komşuların rızası, itfaiye dairesinden izin ve başka resmi işlemler gerekiyordu. Sovyetler, Nazım'ı komünizme olan inancından dolayı kullandı, fakat öldükten sonra hemen unuttu. Babam komünizme çok inanırdı, fakat sonra büyük hayal kırıklığı yaşadı ve bundan dolayı öldü.? dedi.

?Babam yaşasaydı Rusya'nın bugünkü durumundan memnun olurdu? diyen Anna, " Nazım dünyayı gezmesine ve özel durumda olmasına rağmen özgür olmadığını hissediyordu. O sağ olsaydı yine de dünyada adaletin olmasını isterdi." değerlendirmesinde bulundu.

Şair'in Münevver Andaç?tan doğan ressam oğlu Memed hakkında da gazeteye konuşan Anna, "Memed babasına çok dargın idi. Belki annesinin Nazım'a olan dargınlığı oğluna da geçmişti. Dolayısıyla zavallı Memed'in ölü babası ile bile ilişkileri çok kopuk . Memed içine kapalı bir insan." şeklinde konuştu.

Moskova'da düzenlenen Nazım'la ilgili anma törenlerine kendisinin bazen davet edilmediğini de eleştiren Anna, "Beni her zaman davet etmiyorlar. Tabii ki davet ettikleri zaman katılıyorum. Benim genelde buradaki Türk diasporasıyla ilişkim yok. Türk diasporası kendi başına , ben de kendi başıma hareket ediyorum. Annem sağken Nazım'la ilgili çalışmaları kendisi yapardı. Ve ben bu işlerden uzak durdum, çünkü benim kendi hayatım vardı."dedi.

Anna, kendisini Moskova'da Nazım'ın varisi olarak görmediğini de sözlerine ekledi. CİHAN, Bugün

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir