korku evinde bir kayserili / Doç. Dr. Ahmet Çetinsaya

Korku Evinde Bir Kayserili

korku evinde bir kayserili

Kayseri Konferansı kitabı yayımlandı!

[slider20]

“Sığır ya da kuzunun karın kısmından güzel bir parça eti alın, nemini gidermek için iyice tuzlayıp birkaç gün o hâlde bırakın; sonra dövülmüş sarımsak, acı toz biber, kimyon ve öğütülmüş çemenotu (trigonellafoenum-graecum) tohumuyla bir macun hazırlayıp üzerini bununla kaplayın; kuruması ve bir yandan da macunu emmesi için karanlık ve havadar bir yere asıp birkaç hafta bekletin. İşte size, Küçük Asya’da yüzyıllardır üretilen o enfes lezzet, pasturma.”[fn1]

Halep doğumlu ünlü film yönetmeni ve yapımcısı Nigol Bezjian, pastırmanın Ermenilerin serüvenindeki ve kişisel hayatındaki yeriyle ilgili bir yazısına bu cümlelerle başlıyor.

Araya, pastırma yapımında geleneksel olarak –küçükbaş hayvanların etinden ziyade– sığır, manda ya da deve eti, özellikle de antrikot kullanıldığı bilgisini sıkıştırıp alıntıya devam edelim:

“Çemenotu tohumu, sarımsak gibi dövülmedikçe koku vermez; bu ikisi birleştiğinde ise, çift namlulu bir tüfeğin ateşi gibi bir etki yaratarak, uzaktan bile hissedilebilen, kendine has bir koku oluşturur. Bu kimyasal bileşim insan vücuduna girince, nefeste, terde, idrarda ‘Ben buradayım!’ diye bağırır; o koku günlerce çıkmaz.”[fn2]

Dedem Hacı Agop Ağa kadehine uzosunu doldurup yanına mezesini ve pastırmasını koyduğunda, yayam [fn3] Takuhi “Bari çemenini çıkar da kokmayasın” derdi. Dedem ise her defasında aynı cevabı verirdi: “Çemensiz pastırma mı olurmuş!” Yakın zamanlarda, sarımsak ve çemenotu oranı iyice düşürülmek suretiyle kokusuz –ama yine de lezzetli– pastırma üretilene kadar, bu “koku” meselesi yüzyıllarca böyle sürdü.

Pastırmanın kökeni Küçük Asya’ya, Kapadokya bölgesindeki Kayseri’ye uzanıyor. Burada yüzyıllardır üretilmekte olan ve hâlâ büyük rağbet gören bu lezzet, dünyanın her yerinde başlıca üreticisi olan Ermeniler tarafından abukhd ya da pasturma/bastırma olarak adlandırılıyor.

Pastırmayı Yunanistan’a getiren de, Ortadoğu’ya ve diğer diaspora yerleşimlerine taşıyan da, Soykırımı’ndan kurtulan Ermenilerdi. En iyi pastırma üreticileri, elbette, memleketlerinden beraberlerinde tarifin sırlarını da getiren Kayserili Ermeniler oldu. Bezjian’ın da belirttiği gibi bu yöntem, şüphesiz, eti uzun süre bozulmadan muhafaza edebilmek amacıyla, çok eski zamanlarda da uygulanıyordu; bu işlem, çeşitli otlar kullanıldığında daha da etkili oluyordu.

“’te Develi’nin Ermeni nüfusu 16 binmiş, bu resmî devlet kaydı; ’lerde seksen-yüz hane. Nüfusun geri kalanının çoğu Develi’nin yerlisi değil, köylerden oraya göç etmiş insanlar. Dolayısıyla Ermeniler, aşı, ocağı, mutfağı, sucuğu, pastırması, mantısı, su böreğiyle, daha köklü, kökeni olan bir birikime, görgüye sahipti.”[fn4]

[slider22]


Hem sağlıklı, hem leziz

Bezjian, Beyrut’taki komşusu Dr. Donabedyan’ın bu konudaki düşüncelerini de aktarıyor. Soykırım’dan kurtulan ve Beyrut Saint Joseph Üniversitesi Eczacılık Bölümü’nün ilk mezunlarından () olan Donabedyan, tezinde çemenotu ve pastırmayı ele almış;[fn5] çemenotunun birçok faydası olduğunu, kış aylarında bağışıklığı güçlendirdiğini, şeker ve kolesterol seviyelerini kayda değer ölçüde düşürebildiğini, kansızlık derdi olanların demir değerlerini yükselttiğini, emziren annelerin süt miktarını katına çıkardığını söylüyormuş.[fn6] Hem böylesine lezzetli bir şey yiyeceksiniz, hem de bu yediğiniz sağlıklı olacak – başka ne ister ki insan

Çemenotunun Etiyopya’da da, geleneksel halk hekimliğinde, Donabedyan’ın dikkat çektiği faydaları için kullanıldığı biliniyor. Ermeniler arasında, çok eski zamanlardan itibaren böyle bir kullanıma rastlanıyor. Örneğin, Bezciyan’ın annesinin bazı arkadaşları çemenotu tohumlarını öğütüp küçük kavanozlarda muhafaza eder, kış aylarında ortaya çıkan virüslere ve mikroplara karşı direnci yükselttiği inancıyla her gün bir kaşık atarlarmış ağızlarına. Etraflarındakiler kokudan şikâyet edince de, “Bizi bir millet olarak birleştiren şey soykırımlara, Büyük Dikran’a ve Hıristiyanlık yortularına dair ortak hafızamız ve barındırdığı tüm kokularla mutfağımızdır” derlermiş. Bu arada, Ermeni Kilisesi’nde ayinlerde kullanılan müron’un (kilisede takdis törenlerinde kullanılan kutsal yağ) içeriğini oluşturan çok çeşitli malzemeler arasında çemenotu tohumunun da bulunduğunu belirtelim.[fn7]


Yunanca mı, Türkçe mi?

Pasturma/bastırma kelimesinin kökenine dair birçok farklı teori var. Kimileri, Kapadokya’nın Ermeni ve Rum nüfusunun yüzyıllarca büyük oranda Türkofon olduğu gerçeğinden hareketle, Türkçeden geldiğini savunuyor. Kimilerine göre ise, Yunancadaki pasto (tuzlanarak kurutulmuş) kelimesinden türemiş. Ermenice abukhd büyük ihtimalle, Bizans dönemine dayanan, tuzlanarak kurutulmuş keçi eti anlamındaki, Yunanca apokti kelimesinden geliyor. Eski Ermenice sözlüklerde, abukhd kelimesinin Zerdüştlük ve Maniheizmle ilgili Pehlevice (Orta Farsça) metinlerde geçtiği belirtiliyor; bu da kelimenin, bölgeye Türkçenin gelişinden çok daha eskilere dayandığına işaret ediyor. “Pastırma”, Bizans’ın düşmesi ve Küçük Asya’da Osmanlıların egemenlik kazanmasının ardından baskın hâle gelmiş.

Konuya ilişkin araştırmalara göre, pastırmacılık, eski çağlardan beri büyük ölçüde bir Ermeni mesleğiydi; Kayseri’de Rumlar ve Türkler de evlerinde pastırma yapıp tüketirlerdi ama pastırma imalatı ve ticareti esas olarak Ermenilerin işiydi. Bugün de dünyanın dört bir yanında, Sidney’den Beyrut’a, Los Angeles’tan Tahran’a, Atina’dan Halep’e, Moskova’dan Kahire’ye, Sofya’dan Montevideo’ya, Buenos Aires’e kadar her yerde en iyi ve en tanınmış pastırmacılar Ermeni.[fn8]

Yunanistan’da, özellikle de Atina ve Pire’de (Durguti-Fiks ve Kokinya mahalleleri), pastırmanın yanı sıra sucuk ve kavurma imalatı ve satışında da nam salmış üç Ermeni aile var: Kurunliyanlar, Badanyanlar ve Avakyanlar. Her biri Küçük Asya’yı – arasında kasıp kavuran felaketlerden nasibini almış, aynı kaderi paylaşıp farklı yollardan ilerleyen bu üç ailenin hikâyelerini dinlemek üzere dükkânlarını ziyaret ettik.

“Babam Kayseri’ye yerleştiğinde kız kardeşleri varmış, kendisi de evliymiş. Hiçbir mesleği yokmuş. Bir ara sucuk, pastırma yapıp satmış. En son, sucuk, pastırma yapan fabrikalar ve işyerleriyle sarımsak ticareti yapmaya başlamış ve hayatının sonuna kadar da o işle uğraşmış. Kayseri’de birçok Ermeni, sucuğu hem üretiyor, hem satıyor. Kayseri’de her şeyi kendimiz yapardık; köy hayatının verdiği para harcamama alışkanlığı devam ederdi.”[fn9]

[img]

Gürün’den gelen gizli tarif

Atina’da pastırma ve sucuk dendiğinde akla gelen belki de ilk dükkân olan “Miran”ın hikâyesi, Miran Kurunliyan’ın (Gürünlüyan) kişisel merakı, hevesi ve becerisiyle başlıyor.

Kayseri ile Sivas arasındaki Gürün bölgesinde dünyaya gelen ve ’te soykırımdan sağ kurtulan Miran önce İstanbul’a, oradan Sakız adasına, oradan da Pire’ye gider ve nihayet Eski Kokinya’ya yerleşir. Vakit kaybetmeden en iyi bildiği işe, pastırma ve sucuk imalatına girişir ve kısa bir süre içinde, ürünlerini Atina’nın ticari merkezinde, Evripidu Caddesi üzerinde bulunan küçücük, üç metrekarelik dükkânında satmaya başlar. Orada yavaş yavaş adını duyurur, müşteri kitlesini genişletir ve yılında, küçük aile işini geliştirip, sonrakilere örnek oluşturacak bir imalathane hâline getirir. Birkaç yıl sonra işi devralan oğlu Bedros, onun izinden ayrılmadan, girişimcilik becerileriyle imalathaneyi büyütüp modern bir sucuk ve pastırma fabrikasına dönüştürür, bir yandan da dağıtım ağını genişletip Yunanistan geneline yayar. Zanaat kuşaktan kuşağa aktarılır; işletme ’larda, geleneğin vârislerine yani Bedros’un oğulları Miran ve Krikor’a geçer. İki kardeş, sebat, azim ve yoğun bir emekle, Evripidu Caddesi’ndeki ilk dükkânı büyütür, Pire’de bir şube açar, Avrupa çapında bir ihracat ağı kurar ve bunları yaparken, önceki kuşakların imalat ve işleme yöntemlerini olduğu gibi muhafaza etmeyi başarırlar.

Kendinden sonraki kuşaklara ilham olan Miran Gürünlüyan’ın gizli tarifi, o ilk mütevazı imalathane kurulduğundan beri, yani bir asırdır hiç değiştirilmeden uygulanıyor.[fn10]

[imgs]


Üç kuşak, iki Aram, iki Kaspar

Kayseri’de kuşaklar boyu pastırma imalatı ve ticaretiyle uğraşan Badanyanlar, şehrin en zengin ve tanınmış ailelerinden biridir. Katliamlardan kurtulabilen aile fertleri, sahip oldukları büyük serveti arkalarında bırakarak, yılında Yunanistan’a gelir. Aylarca, başka mültecilerle birlikte Faliro mahallesindeki bir köprünün altında yaşarlar. Ailenin küçük oğulları Aram ve Kaspar, her gün yürüyerek Pire’ye gidip yevmiyeli işlerde çalışır. Ve her defasında, yollarının üzerindeki kasap dükkânının önünde durup vitrindeki etlere bakar, pastırma yapmak için en uygun parçanın hangisi olacağını düşünürler, et almaya yetecek paraları olmasa da Durumu fark eden kasap, her nasılsa, bu iki gencin etten anladıklarını sezip onlarla sohbete başlar. İki kardeş ona hikâyelerini anlatır, memleketlerinde pastırmacılık yaptıklarını söylerler. Bunun üzerine, kasap büyük bir parça but seçer, “Siz iyi çocuklara benziyorsunuz, alın bunu, helali hoş olsun!” diyerek onlara verir. Ve bu jest, uzun bir hikâyenin başlangıcı olur. Aram ve Kaspar, ustası oldukları, ata yadigârı pastırma işine dönüp küçük bir barakada üretime başlar, kısa süre sonra Kokinya semtindeki evlerinin terasında bir imalathane kurarlar. Geleneksel yöntemlerle ürettikleri pastırma, sucuk ve kavurmayı, yılında Pire’deki eski çarşıda açtıkları dükkânda satışa sunarlar.

Yıllar geçer, ikisi de evlenip çoluk çocuğa karışır.

Kaspar Badanyan’ın oğlu Garbis-Garabed, yılında eski çarşı yıkılınca, yine Kayseri kökenli olan Yannis Aptosoğlu’yla birlikte Pire’de, Tsamadu Caddesi’nde bir dükkân açar. Bu arada, Makruhi Harutyunyan’la evlenir. Çiftin iki oğlu olur. Dedeleri Kaspar’ın ve kardeşi Aram’ın adlarını taşıyan iki kardeş yıllar sonra, ailenin Yunanistan’daki üçüncü kuşağı olarak işi devralıp, babalarının küçük imalathanesini Atina yakınlarındaki Koropi’de kurdukları modern fabrikaya taşır. yılında, Kalithea semtinin merkezindeki çarşıda, Gripari Caddesi üzerinde, isimlerinin ilk hecelerini birleştirerek oluşturdukları AR-KAS markasıyla büyük bir dükkân açarlar. Dördüncü kuşak ise, yılında Atina ve Marusi’de açtıkları iki yeni şubeyle perakende satış işini iyice büyütür. Ünü Yunanistan sınırlarını aşan AR-KAS ürünleri, yılından beri birçok Avrupa ülkesine ihraç ediliyor.[fn11]

“Dedemizin bir özelliği vardı, enteresan bir şey. Bütün kuzenleri, yedi-sekiz erkek çocuğu bir evde toplardı. …Gider, güzel bir pastırma getirirdi. Ama öyle bir pastırma ki kestiği, kıpkırmızı İncecik de keserdi. …Dedem bizi büyük bir yemek masasının etrafına toplardı. Üç-dört metre geriden, pastırmayı tutar, tek darbede bir dilimi uçururdu, pastırma dilimi dönerek gelirdi masaya. Kim kaparsa Pastırma bitene kadar böyle doğrardı, biz de kapışırdık. Bunu her sezon yapardı dedemiz. Bunları yaşayarak büyüdük.”[fn12]

[imgs]

İşin sırrı gelenek

Dede Aram Badanyan’ın kızı Marika, kendisi gibi pastırmacılık işiyle uğraşan bir aileye mensup Sarkis Avakyan’la evlenir. Elbirliğiyle aile geleneğini devam ettiren çift, ’de eski pazar yeri yıkılınca, “Yorgos” adlı dükkânlarını Politos Pasajı’na taşır ve ’de, işi çocukları Aram’a bırakır. Aram Avakyan, anne ve babasından küçük bir aile işi olarak devraldığı işletmeyi geliştirerek bir fabrika açmayı başarır. Atina’nın banliyölerinden Aharnes’te bulunan bu modern fabrikada hâlen, geleneksel “havayla temas ettirilerek olgunlaştırma” yönteminden taviz verilmeden, sucuk ve pastırmanın yanı sıra kavurma, sosis, pastırmalı börek, sucuklu börek, lahmacun ve kebap üretiliyor; Politos Pasajı’ndaki meşhur dükkân da neredeyse elli beş yıldır aynı yerde, hem Pire sakinlerine hem de başka yerlerden gelen pastırma severlere hizmet ediyor.[fn13]

Yüz yıl önce memleketleri Anadolu’yu terk etmek zorunda kalan atalarının yanlarında getirdikleri bu çok sevilen yiyeceğin imalatına ve ticaretine bugün oğulları Kevork ve Aram’la birlikte devam eden Aram Avakyan, “Başarımızın sırrı kullandığımız malzemelerin kalitesinde, üretim tarzımızda ve tüketiciye yönelik saygımızda” diyor.[fn14]

Kayseri 1. Sıra Milletvekili Adayımız Sultan Güneş Özcan, Kayseri doğumludur. Koçgiri Aşireti mensubu bir ailenin beş kardeşten ikincisi olan Özcan, küçük yaşta ailesiyle birlikte Adana'ya yerleşmiştir. Çukurova Üniversitesi'nde devlet memurluğu yapmış ve 12 yıllık memuriyet hayatından sonra özel sektörde çeşitli alanlarda çalışmıştır. Özcan, İHD, Pir Sultan Abdal Derneği ve Halkevlerinde aktif olarak görevler almıştır. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin, PM ve MYK üyelikleri görevlerini üstlenmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın miting meydanlarında elinde ki kur’an-ı sallayarak konuşmasından, Kayseri halkının çok incindiğini söyleyen Özcan, ciddi oranda partimize oy vermeye karar vermiş kesimin olduğunu vurguluyor.

Yok, sayılan bütün kimliklerle ortak yaşam çağrısında bulunan Özcan, “Bütün Kürt halkı da, bütün dışlanmış, yok sayılmış kimliklerin eşit yurttaşlık hakkı ile anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz” dedi ve ekledi: “Yeni bir dönemin iklimindeyiz, pek çok neden bir araya geldi ve HDP’nin yolunu açtı."

Bianet’ten Selma Kara’ya konuşan Kayseri Milletvekili Adayımız Sultan Güneş Özcan’ın söyleşinin ayrıntıları şöyle:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kayseri birinci sıra milletvekili Sultan Güneş Özcan ile konuştuk.

Sultan Güneş Özcan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kayseri birinci sıra milletvekili. Kayserinin Develi ilçesi Çadıryeri köyü (Alevi köyü) doğumlu Özcan, 70’li yılların başında ailesinin ekmek kavgasından dolayı Adana’ya yerleşmiş. 5 yıldan bu yana da İstanbul’da yaşıyor. Ama Kayseri ile bağı hiçbir zaman kopmamış.

İlk gençlik yıllarından bu yana örgütlü siyasetin içinde yer alan Sultan Güneş Özcan, muhafazakar ve milliyetçiliği ile ön plana çıkarılan Kayseri’de beklenenin dışında hareket etti ve sokak sokak, ev ev seçim gezilerinde bulundu. Ayrıca, bugüne kadar da Kayseri'nin bilindiği iddia edilen yapısından dolayı hiçbir olumsuz tavırla karşılaşmadı.

Sultan Güneş Özcan ile Kayseri’ye dair izlenimlerini konuştuk.

Uzun yıllardır burada değilsiniz, Kayseri’yi yeterince tanıyor musunuz?

Kayseri’ye geldiğimde burası İstanbul’a benzemez, Adana’ya benzemez dediler ama yy’da nüfusun toplumda yaygın olarak yer değiştirdiği dünyada Adana’da da, İstanbul’da da üç tane, beş tane Kayseri var. Sermayenin dolaşımı da öyle. Her eve televizyonun girdiği, bir takım markaları herkesin tanıdığı, apartmanlarda birbirine benzeyen insanların olduğu Kayseri’de hiç yabancılık çekmedim, şu ana kadar da herhangi bir olumsuzluklarla da karşılaşmadım.

Kayseri muhafazakardır denildi. Siyasete aktif katılımının zayıf olduğu, destek verecekse de açıklamayacağı, dışlanabileceğimiz, yer yer kendimizi yalnız hissedebileceğimiz ve HDP’ye karşı ön yargıların olabileceği söylendi.

Peki bu söylentilerin karşılığını ne oranda gördünüz?

İstanbul’un Fatih ilçesi, Sultanbeyli ilçesi, Kadıköy ilçesi de var. Kadıköy’ün merkezi biraz daha çağdaş gibi görünür ama çeperlerine kent yoksulları dahildir. İstanbul’da da Ağrılılar, Karslılar, Yozgatlılar, Kayserililer var; Kayseri ile benzer bir şekilde. Dolayısıyla bunun farkında ve ayırdında olunca zaten, sorunla karşılaşmadık.

Bunları sorun olarak görmediniz bir nevi.

Bunların Kayseri’ye özgü sorunlar olmadığını düşünmedik. Almanya’ya da gitseniz orada da bir Kayseri var. Ekmeği, aşı için göç eden, muhafazakar olan bir kesim her yerde var. Emek dolaşımda, herkes doyduğu yere gidiyor… O nedenle bir miktar her yer birbirine aşağı yukarı benziyor. Kayseri, Adana da dahil olmak üzere çevredeki iller arasında en çok göç alan kent. Dolayısıyla herkes kültürünü buraya getiriyor. Yani Kayseri’ye özgü olan yan azalmış oluyor, her yer Kayseri olmuş oluyor.

Bir kere birinci sırada bir kadın aday olarak, toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında bir ilerleme görülmüyor gibi olmasa da, kadına yönelik daha nitelikli, daha ölçülü, daha mütevazı davranma bizim açımızdan avantaja dönüşebiliyor. Bir kadın adayı karşılama ve kabullenme tahammülü artmış ama daha çok Anadolu insanının; kadına nezaketle yaklaşma, ona aksi bir söz söylememe, onu geri çevirmeme, misafirperverlik şeklindeki yaklaşımı biçiminde bu.

Sarız ilçesinin çoğunluktaki köylerinde Kürt-Alevilerin yaşıyor olması nedeniyle, seçim çalışmalarınızı daha çok oralarda yoğunlaştırdığınıza dair bir yargı var. Gerçekten bu yönde mi çalışmalarınız?

Bu, yaygın bir kanaat. Farklı kimliklerin olduğu, kimlikleri tanınmayanların, inkar edilenlerin, özellikle Alevilere yönelik çalışmalarımızın olduğu düşünülüyordu ama öyle olmadığını, bu yargıyı taşıyanlara bize eşlik etmelerini isteyerek gösterdik. HDP’ye her kesimden yönelim olduğunu, Alevilerin de HDP’nin önemli bir bileşeni olduğunu, Alevi adaylara ağırlık verilmesinin de tamamen, çok kimlikli, çok inançlı bir cumhuriyet talebimizin parçası olduğunu gittiğimiz her yerde anlatmaya çalıştık. Daha önce sadece Alevi mahallelerine mi gidiyorsunuz diyen arkadaşlarımızı, Karpuzatan’a, Buğdaylı’ya, İncesu’ya, Eskişehirbağları’na, Danişment’e, kent merkezindeki meslek gruplarına gittiğimizde beraberinde götürdük. Bunları gören arkadaşlarımızın katkısı bir kilo ise 50 kiloya çıktı. Sarız bizim için çok önemli ama İncesu da aynı ağırlıkta önemli.

Örneğin, Ziyagökalp’e gittiğinizde tepkiler ne yönde oldu?

İki türlü gidişimiz var, ön hazırlıklı ve hazırlık olmadan. Ziyagökalp’e ön hazırlık yaparak gitmiştik ama mesela Gaziosmanpaşa Semt Pazarı’na hazırlık yapmadan gitmiştik. Adaylarımızla, yönetimdeki arkadaşlarla, gençlerimizle gittik. Gençlerimiz, önden bizi tanıttı, seçim materyallerimizi ve el ilanlarımızı dağıttı. Bütün esnaf, eksiksiz, bizi ayakta karşıladı, ellerini uzattı, bir tane olumsuz bir sözle karşılaşmadık.

Genel itibariyle durum nasıl? 11 yıldır Kayseri’de yaşayan biri olarak söyledikleriniz beni şaşırtıyor.

Genel itibariyle de böyle. Mesela Buğdaylı’da Hacı amcaları, teyzeleri çat kapı ziyaret ettik. Orada bir taziye evine gittik. Bir hacı amcanın söylediği, “75 yaşındayım, 3 seçimdir AKP’ye oy verdiğim için sadece utanç duyuyorum. Biz de mazlumuz dediler, zalimleştiler. Hakkımı helal etmiyorum, sizin yanınızdayım.” sözleri kayda değerdi. Bu amca toplum üzerinde etkisi olan, kanaat önderi bir kimse orada ve seçim çalışması için ev ev bizimle dolaştı. Düğünlere gidiyoruz, her biri birer miting oluyor. Kayseri’de korkunun duvarları yıkıldı. Kendi adası içinde kendini yalnız hisseden her kesim, çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldıklarını düşünenler mikrofonlarımızdan kendi seslerini duyuruyor. Taziyelerde amcaların, teyzelerin dualarını alıyoruz. Bu sefer oyumuz kendimize diyorlar. MHP’li insanlarla karşılaşıyoruz, selamlaşıyoruz, yolunuz açık olsun diyorlar.

Kayseri bir taraftan milliyetçi de bir yer.

O havanın kırıldığını gördük. “Bu ülkeyi bölecek misiniz?” diye soruyorlar bize. Biz de, “Hayır, birleştireceğiz. Çünkü biz, ortak vatanda demokratik bir cumhuriyet kurma arzusu ile kurduk bu partiyi” diye yanıt veriyoruz. Yeni bir dönemdeyiz. Bütün Kürt halkı da, bütün dışlanmış, yok sayılmış kimliklerin eşit yurttaşlık hakkı ile anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Ülkenin kaynaklarının da toplumcu bir perspektifle yeniden bölüşülmesini istiyoruz. Bunu da parlamento kanalı ile yapmak istiyoruz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyoruz. Halkın kendi geleceği ile ilgili kendi kararlarını verebileceği mekanizmaların oluşturulmasını istiyoruz. Onlar da aynılarını istediklerini söylüyorlar. Bir dönemin algısı bozuldu, yeni bir dönemin iklimindeyiz, pek çok neden bir araya geldi ve HDP’nin yolunu açtı.

Bizim gittiğimiz her yerde Eş Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tarlayı ektiklerini görüyoruz, bize de onu hasada çevirmek kalıyor. Ama HDP’ye yönelen ilginin en önemli nedenlerinden biri de şu; 13 yıllık AKP iktidarının ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, insanları canından bezdiren ayrımcı dilleri, sözünde durmamaları, toplumu kutuplaştırmaları, insanları inancından, kadınları cinsiyetinden dolayı aşağılamaları. Dolayısıyla herkesi HDP örgütlemiş değil, bunu kendileri yaptılar. Baş aşağı gitmekte olduğunu, giderken yakma istekleri olduğu için de Kayseri’de kimse o değirmene su taşımak istemiyor.

Pazara, düğüne, taziyeye gittiniz; ev ev dolaştınız. Buralarda iktidar partisi ile ilgili şikayetçi olunan konular neler?

Birincisi hizmette ayrımcılık ve yoksulluk. Kentin çeperlerine hizmetin gitmediğini çok açık görebiliyorsunuz. Mesela Karpuzatan Mahallesi’nde apartmanların bittiği yerde asfalt bitiyor, ondan sonra da çamur deryası, çöp yığınları, atıklar başlıyor. Orası Kayseri değil, ihmal edilmiş, ayrımcılığa uğramış bir yer. Ve AKP daha önce oralardan oy almış. Kayseri’de şöyle bir hakikat var, daha önce HDP içinde yan yana gelmiş kesimler burada parti adıyla seçime girmemiş. Bir tek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’a 13 bin oy çıkmış burada. Kayseri’de de Anadolu’nun pek çok kentinde olduğu gibi bir seçenek koyduk insanların önüne ve dolayısıyla AKP’ye mecbur olmadıklarını, başka bir adresleri olduğunu gördüler.

Kayseri’de Kürtlerin içerisinde Ağrılı nüfus çok yoğun. Daha önceki seçimlerde de iktidar partisine yakın durdukları biliniyor.

Onların içerisinde çok büyük kırılma var. HDP’nin ortaya koyduğu inanç alanında özgürlük, daha dindar, inançlarına daha bağlı muhafazakar dediğimiz kesimde bir gönül rahatlığı oluşturdu. Mesela, Tayyip Erdoğan’ın Kur’an-ı Kerim’i sallayarak konuşmasından çok incinmişler. Diyanet İşleri Başkanı’nın trilyonluk aracından ve HDP’nin bu konudaki eleştirisinden memnuniyet duyuyorlar. Diyanet’i kaldırmanın bir dinsizlik, inançsızlık olduğu kanaatinde değiller. İşsizlik- yoksulluk, ayrımcılık ve oy verdikleri halde hizmet gitmemesi, kimliklerinin, Kürt kimliğinin yok sayılması konularında güvenleri sarsılmış. Dolayısıyla Ağrılı seçmenlerden çok ciddi oranda HDP’ye oy vermeye karar vermiş bir kesim var. Mesela köklü CHP oylarında da büyük oranda kırılmalar olduğunu, bu kırılmanın da özellikle kadınlarda ve ailelerini ikna edebilecek biçimde gençlerde olduğunu da görüyoruz.

Kadınlar neden?

Onun karşılığı yok. Mesela evlere gittiğimizde kadınların erkeklerden daha fazla siyasete ilgi duyduklarını, izlediklerini, takip ettiklerini ama o muhafazakar erkek egemen yapıdan dolayı sessiz kaldıklarını görüyoruz. Misafirliğe gittiğimiz bir evde bir erkek, Selahattin Demirtaş’ın Taksim açıklaması ile ilgili olarak, “Ya o da Taksim’e Kabe demiş” dedi. Ağzı bağlı bir gelin, örtüsünü açtı ve “Yalan söylüyor Tayyip, öyle değil böyle söyledi” dedi. Temas edip dokunulduğunda, kadınların ne kadar siyasete yatkın olduğunun bir örneği bu. Bu 40 gün benim açımdan başka bir okul oldu, ben çok şey öğrendim. Hayatım örgütsel mücadele içinde geçti, hepsi benim için öğretici oldu ama çalışmaların yeri çok ayrı. Çünkü kritik bir eşikten geçiyoruz, seçimi hepimiz için çok önemli. Laboratuvar gibi; toplumun farkında olmadığını sandığımız konularda aslında farkında olduklarını ama güçsüz, cesaretsiz olduğunu gördük. Ezberlerimiz bozuldu.

Geçtiğimiz hafta yerel medya ile bir buluşmanız oldu. Oradaki tepkiler nasıldı?

Medyanın mutfağının bize olan ilgisinden çok duygulandık. Yerel gazeteler ve ajanslar aracılığıyla 20 kadar mecrada haberimiz yayınlandı. Ve hiçbir şekilde çarpıtma yapılmadı. O da beni şaşırttı yine. Medya mutfağındaki arkadaşların hepsinin elinden geleni layıkıyla yaptığını gördüm.

AKP ağırlığından ziyade milletvekili adayı Mehmet Özhaseki ağırlığı olduğu söylenir Kayseri’de. Bununla ilgili olarak gözlemleriniz nelerdir?

AKP o kadar merkezci ki; Cumhurbaşkanı başbakanı ve işin diğer aktörlerini domine edebiliyor. Özhaseki’nin burada yıllardır belediye başkanlığı yapmasından kaynaklı yer yer memnuniyetler gelse de aslında yoksullara götürülmemiş hizmetlerden dolayı kendisine kırgın olanlar ağırlıkta. Ama siyasi tercihini yaparken onun bir dönem belediye başkanlığı yapmasının vatandaşın gözünde önemli bir yeri yok; AKP’ye tavır koyuyor ya da destekliyor. Bu anlamda Özhaseki’nin ağırlığını sezemedim.

Hep yoksul kesimden söz ettiniz. Diğer gruplar ile özellikle iş dünyası ile görüşmeler yaptınız mı?

Meslek örgütlerini ziyaret ettik. İş dünyası ile görüştüğümüzü söyleyemem, bundan sonraki planlarımızda bizi kabul eden iş yerlerini tek tek ziyaret edeceğiz. Orta ölçekli işletmeler ve ortada bir yaka durumu kalmasa da okuryazar meslek grubunun, bu dönem verecekleri kararın, AKP’nin , hayallerine hizmet edeceğini ben onlardan dinliyorum.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası