allah ın varlığını nasıl ispat ederiz / Allah’ın Varlığını Nasıl İspat Ederiz? | İslam ve İhsan

Allah In Varlığını Nasıl Ispat Ederiz

allah ın varlığını nasıl ispat ederiz

 

Bir arkadaşım ODTÜ felsefe bölümünde okurken, bir dönem bilim felsefesi dersini almaya başlıyor. Dersin hocası da konusunda Türkiye çapında bir uzman. Ancak inançsız. Ve daha ilk dersinde fikirlerini aktarmaya başlıyor.

“Arkadaşlar” diyor, “Allah’ın varlığı bir varsayımdan ibarettir. Aslında böyle bir şey yok, ama bazıları, işlerine öyle geldiği için, bir Allah’a inanmış, sonra da bütün düşüncelerini bu varsayım üzerine bina etmişler. Aslında bu, temelde sadece bir kabulden ibarettir.”

Bunun üzerine arkadaşım itiraz ediyor ve “Hocam” diyor, “sizin dediğiniz gibi değil. Biz Müslümanlar akıl ve mantıkla iman ediyoruz. Ve Allah’ın varlığını, birliğini aklen, mantıken ispata da hazırız.”

Hoca “Hele bir ispat et bakalım, nasıl yapacaksın?” diyor. Ve arkadaşım anlatmaya başlıyor:

“Bir harf kâtipsiz olmaz, bir iğne ustasız olmaz, bir köy muhtarsız olmaz, değil mi?”

“Evet?”

“Öyle ise, bir harf bile kâtipsiz olmuyor da, nasıl olur şu muhteşem kâinat kitabının bir yazarı olmaz? Bir iğne bile ustasız olmuyor da, nasıl olur şu kâinat fabrikasının mükemmel bir ustası olmaz? Bir köy bile muhtarsız olmuyor da, nasıl olur şu koca kâinat şehrinin bir yüce idarecisi olmaz?

“O yaratıcıyı tanımanın yolu da çok basit. Örneğin bir mektup, dikkatli bir okuyucu için, onu yazanı tarif eder. Mektubu yazanı görmesek de, kişiliğini, ilgi alanlarını, uğraşlarını mektubundan anlayabiliriz. Tabii bunun ilmini (grafoloji’yi) biliyorsak.

“Aynen öyle de, bu kâinat, Allah’ın bizlere kendisini tanıttırmak için yazdığı mektuplarla doludur. Her bir ağaç, bulut, çiçek, hayvan, yani gördüğümüz her şey bize yaratıcısını tarif ediyor. Okumasını bilirsek tabii.”

Hoca beklemediği bu açıklama karşısında şaşırıyor. Sonra da “Ama bu yaptığınız bilimsel bir izah değil.” diyor. Arkadaşım ise bir karşı soru ile konuyu açmaya devam ediyor.

“Hocam siz atomun varlığına inanıyor musunuz?”

“Herhalde yani, niye sordun?”

“Peki deliliniz nedir? Atomu gördünüz mü veya gören var mı?”

“Tabii ki atomu gören yok. Zaten biz atomun varlığını direkt değil, indirekt yoldan biliyoruz. Örneğin Rutherford ve Geiger altın plakaya çarpan alfa taneciklerinin izlerine bakarak atomun yapısını anlamışlardır. Yani atomu oluşturan parçacıkların iz ve etkilerinden hareketle atomun varlığını ve yapısını anlıyoruz. Bu tarz ispata da çıkarım (inference) yolu diyoruz.”

Hocanın bu açıklaması üzerine arkadaşım gülerek “Açıklamalarınız için teşekkür ederim hocam.” diyor. “Demek ki az önce Allah’ın varlığını ispat için anlattığım delil de, atomu ispat için kullanılan delil gibi, çıkarım (inference) yolu ile ispat oluyormuş ve bilimsel bir ispatmış.”

Hoca şaşırıyor: “Yani bunlar aynı şey mi?”

“Tabii ki aynı hocam. Neresi farklı ise söyleyin. Siz ‘altın plakadaki etki ve izlerden atom ispat ve tarif edilebilir’ dediniz; ben de ‘kâinattaki varlıklardan, onlarda görünen özellik ve faaliyetlerden Allah’ı ispat ve tarif edebiliriz’ dedim.”

“Yani aynı şey mi bunlar?” diye tekrar soruyor hoca.

Bu sırada, tartışmanın gidişinden memnun olmayan bazı talebeler söze girip, “Hocam bırakalım bunları, nereden geldik buraya?” diyorlar ve konu kapanıyor.

Bundan sonraki derslerde de hoca ile arkadaşım arasında dini konularda tartışmalar devam ediyor. Hoca hangi dini meseleyi tenkit etse, mantıklı cevaplar alıp susuyor.

Sonunda ikinci yarı yıl başladığında, hoca iyice düşünüp taşınmış, kafa yormuş ve artık bu işi kendince halledeceği bir yol bulacağına inanmış olsa gerek ki, ilk derste konuyu yine dine getirip kendinden emin bir şekilde arkadaşıma hitaben diyor:

“Bugün bu konuyu bir sonuca bağlayacağız ve artık gündeme getirmeyeceğiz.”

“Tabii hocam, buyrun.”

“Yalnız bu tartışmayı bilimsel çerçevede yapabilmemiz için bazı kriterlere uymamız lâzım. Şöyle ki: Bilimsel bir teori, geçerli olduğu sınırı, şartları, çerçeveyi çizmek zorundadır. Eğer bir teori için, ‘Her şart altında doğrudur. Gelişmeler ne yönde olursa olsun, araştırmalar nasıl çıkarsa çıksın, bu teori doğrudur.’ denilirse, o teori bilimsel olmaz. Olsa olsa inanç veya ideoloji düzeyinde kalır.

“Yani bir teori ortaya atıldığında ‘Eğer şu olay şöyle gelişirse, şu incelemenin sonucu şöyle çıkarsa bu teori doğrudur; aksi takdirde bu teori yanlıştır.’ denilebilmesi gerekir, o teoriye bilimsel diyebilmek için.

“Oysa siz Müslümanlar, Allah’ın varlığını ispatlarken bir şart getirmiyor, alternatif bir kapı bırakmıyorsunuz. ‘Her şartta, her durumda Allah vardır.’ diyorsunuz. Bu da bilimsel bir ispat olmuyor tabii.

“Eğer Allah’ın varlığını gerçekten bilimsel bir şekilde ispat etmek istiyorsanız, diyebilmelisiniz ki; ‘Şu şu şartlarda Allah vardır, bu bu şartlarda da Allah yoktur.’ Eğer böyle şarta bağlı bir ispat getirebilirseniz, o zaman o şartları tartışırız ve yaptığınız ispat da bilimsel olabilir.”

Ve hoca arkadaşımı mağlup ettiği düşüncesi ile sözünü bitirip, gururlu bir tavır ile cevap bekliyor. Anlaşılıyor ki hoca bilim felsefesi üzerine bütün bilgilerini irdeleyip uzun düşünceler sonrası böyle kritik bir soru hazırlamış. Kritik bir soru, zira hiç bir Müslümanın “Şu şartlarda Allah vardır, bu şartlarda Allah yoktur.” diyemeyeceğini düşünüyor.

Arkadaşım kısa bir düşünme sonrası, Risale-i Nurlarda okuduğu bir örneği hatırlıyor ve cevap veriyor:

“Peki hocam, istediğiniz şartı yerine getireyim. Şöyle ki: Biz diyoruz ki, kâinatta atomlardan yıldızlara dek hükmeden mükemmel bir düzen var.

“Bu düzenin gerçekleşmesi için;

1- Ya diyeceksiniz ki; her bir varlık, atomlardan ta yıldızlara kadar, bu mükemmel düzeni biliyorlar ve bilerek, görerek, şuurla hareket ediyorlar. Bu durumda ‘Allah yoktur’ diyebilirsiniz.

2- Ya da diyeceksiniz ki; bu atomlar, gezegenler, elementler, akılsız ve şuursuzdur. Öyleyse tüm bu kâinatı, zerrelerden yıldızlara dek idare eden ilim, hikmet ve kudret sahibi bir yaratıcı vardır.

“Birinci şıkkı kabul edeceğinizi zannetmiyorum. Çünkü taşa-toprağa, bitkiye-hayvana akıl ve şuur vermenin ‘animizm’ diye adlandırıldığını, ilk çağlarda kalmış bâtıl bir inanış olduğunu siz söylemiştiniz. Demek ki ikinci şıkkı kabul edeceksiniz…”

Hoca şaşırıyor: “Anlamadım?..”

“Bir örnekle açıklayayım hocam. Örneğin güneşli bir öğlen vakti denizin yüzünde, aynalarda, camlarda oluşan pırıltıları, ışık yansımalarını düşünün.

1- Ya diyeceksiniz ki; “Bunların hepsi kendinden ışık saçıyor.”

2- Ya da diyeceksiniz ki; “Bunların kendisinde ışık yoktur. Bu pırıltılar gökteki güneşin ışığının yansımasıdır.”

“Aynen onun gibi, yeryüzünde ve tüm kâinatta gördüğümüz, ilim, hikmet, kudret gibi sıfatları gerektiren eserler ve olaylar;

1- Ya bütün kâinatın her bir zerresinde akıl, mantık ve irade bulunması ile mümkün olabilir.

2- Ya da sonsuz ilim, kudret ve irade sahibi bir yaratıcının faaliyetlerinin yansımalarıdır.

Seçim sizin.”

Hoca derin bir düşünme sonrası apar topar sınıftan çıkıyor.

 

 

-
funduszeue.info altında yayınlanan yazıların tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi yazıların tamamı izinsiz kullanılamaz.


Sual: Allahü teâlâ bir olduğunu Kur'an-ı kerimde bildirmiş midir?
CEVAP
Defalarca bildirmiştir. Birkaçı şöyle:
(İlahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur.) [Bekara ]

(Allah’tan başka ilah yoktur.) [Bekara , Al-i İmran 2, Nisa 87, Taha 8, Tegabün 13]

(Ondan başka ilah yoktur.)
[funduszeue.info 6,18, Enam , Tevbe 31, Hud 14, Rad 30, Müminun , Kasas 88, Fatır 3, Zümer 6, Mümin 3,62,65, Müzzemmil 9]

(Tanrı üçtür demeyin! Allah, ancak bir tek ilahtır.)
[Nisa ]

(O ancak bir tek ilahtır.) [Enam 19]

(İlahınız tek bir ilahtır.) [Nahl 22]

(İki ilah edinmeyin, O ancak bir ilahtır. O halde yalnız benden korkun.)
[Nahl 51]

(Allah’tan başka ilahlar olsaydı, bu ilahlar, Arşın sahibi Allah’a elbette bir yol ararlardı. İlahlıkta ortaklık olmaz. Onun için, Allah ile savaşıp Onu yok etmeye çalışırlardı.)
[İsra 42]

(Allah’tan başka ilah olsaydı, her ilah, kendi yarattığını idare eder, bir gün elbette biri diğerlerine galip gelirdi. Allah, onların vasfettiklerinden münezzehtir.)
[Müminun 91]

(Sizin ilahınız, elbette kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır.)
[Taha 98]

(Allah’tan başka, yerde-gökte ilahlar olsaydı, yerin-göğün nizamı bozulurdu. Arşın rabbi olan Allah, onların vasfettiklerinden münezzehtir, Allah’tan başka ilah yoktur.)
[Enbiya 22]

(Ey Resulüm, senden önceki her peygambere, "Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk edin" diye vahyettik.)
[Enbiya 25]

(Her şeyi O yaratmıştır.) [Enam ]

(İlahınız birdir.) [Saffat 4]

(O Allah birdir.) [Zümer 4]

(O Allah tektir.) [İhlas 1]

Birliğini ispat
Sual:
Allahü teâlânın birliği nasıl ispat edilebilir?
CEVAP
Allahü teâlânın varlığı ve birliği, ilmî ve aklî yollar ile de ispat edilmiştir. Kelam âlimleri, aklî yollarla eseri görüp, müessirin [buna tesir eden, bunu yapanın] var olduğunu bildirmişlerdir. Hukema, yani fen bilgilerine de vakıf olan hikmet ehli âlimler ise, ilmî usule göre, müessirin kudretini görerek, her şeyi bunun yaptığını bildirmişlerdir. Allahü teâlânın var ve bir olduğunu gösteren delillerden bazıları şöyledir:

1- Bir âyet-i kerime meali:
(Eğer yer ile gökte, Allah’tan başka ilahlar olsaydı, bunlardaki nizam bozulur, karma karışık olurdu.) [Enbiya 22]

Bu âyet-i kerimenin işareti kâinatın yaratıcısının iki olduğu farz edilse, bu iki yaratıcının işleri, birbirinden, ya farklı veya aynı olur. Birbirinden farklı olursa, âlem bozulur. Yani gökler ve yerin bu özel düzeninden çıkmasını ve yok olmasını veya birbirine zıt şeylerin aynı anda bir araya toplanmasını gerektirir. Mesela, iki ilahtan biri, bir insanın hareketini, diğeri de o anda hareket etmeyip oturmasını dilese, ilah oldukları için kudretleri o insana tesir edince, iki zıttın birleşmesini gerektirir. Bu ise, mümkün değildir. Çünkü, iki zıt şeyin, aynı anda bir araya gelmesi, mümkün değildir. Yani, o insan, aynı anda hem hareketli, hem hareketsiz olamaz. Ya hareketlidir veya hareketsizdir.

İki ilahın bir konudaki işi farklı olursa, biri bu iş şöyle olsun, öteki de hayır böyle olsun derse, o işte ikisinden birinin istediği olursa ikisinden birinin âcizliğini gösterir. Âcizlik ise, sonradan olma, yani yaratılma alametidir. Bu ise, ilahlığa yakışmaz. Sonradan yaratılan ilah olamaz.

2-
Kâinatın yaratıcısının hâşâ iki olduğu farz olunsa, ikisinden biri, dilediğini yapmakta ya kâfi olur veya olmaz. Biri, yaratıcı olarak, dilediğini yapmakta kâfi ise, ikinci ilahın gereksiz ve fazla olması gerekir. Bu ise, noksanlıktır. Noksan olan ise, ilah olamaz. Eğer ikinci ilah, dilediğini yapmakta kâfi gelirse, birinci ilahın yok olması veya atıl olması gerekir. Atıl olan, ilah olur mu hiç? Atıl, iş yapmaz, işe yaramaz demektir.

3-
İki ilah olduğu farz edilse, ya birbirine muhtaçtır, ya değildir. Yahut biri diğerine muhtaç olup, diğeri ona muhtaç değildir. Eğer ikisi birbirine muhtaç ise, ikisinin de noksan olması gerekir. Noksan olan ise, ilah olamaz. İkisi birbirine muhtaç değilse, ikisi de ilah olamaz. Her biri, diğerine göre, fazla ve lüzumsuzdur. Bu da, ilahlık vasfına zıttır. Çünkü ilah, her şeyin kendisine, her an muhtaç olduğu ve her şeye kâfi olan bir varlık olup, buna ihtiyaç duyulmaması olamaz. Biri diğerine muhtaç ise, muhtaç olan ilah olamaz. Sadece muhtaç olmayanın ilah olması yani ilahın bir olması lazım gelir.

Bu âlemin mutlak bir yaratıcısı vardır. O, bu âlemi yaratmayı dilemiş ve yaratmıştır. Eğer o dilemeseydi, yaratmasaydı hiçbir şey var olamazdı. Hiçbir şey, kendi kendine var olamaz. Her şeyi mutlak bir yaratan vardır. Kalem, kendi kendine yazmaz. Yazması için, mutlaka bir sebep lazımdır. Bu sebep ise, herkesin bildiği gibi, katiptir. Katipsiz kalemin yazması nasıl mümkün değil ise, bir yaratıcı olmadan, âlemin var olması da, mümkün değildir.

4-
Yaratıcının iki olduğu farz olunsa, onlardan biri, bir kimsenin kalkmasını dilediği anda, diğerinin de, onun oturmasını dilediğini farz edelim. O kimsenin hem kalkması, hem de oturması mümkündür. Fakat, iki ilahın iradeleri aynı anda hasıl olunca, o kimsenin aynı anda hem oturması, hem de kalkması gerekir. Bu ise, iki zıt şeyi birleştirmek olduğundan imkansızdır. Eğer, sadece birinin dilediği hasıl olursa, diğerinin âciz olması lazım gelir. İlahın âciz olması muhaldir. Çünkü âcizlik, mahluklarda bulunur. Mahluk olanın ise, ezelde var olması muhaldir. Ezeli âcizlik muhal olduğu gibi, ilahın âciz ve hadis olması da muhaldir. Eğer, diğer ilah için, o kimsenin oturmasını irade etmek mümkün olmaz ise, ikisinden biri, diğerinin iradesine mani olduğundan âciz olmuş olur. Âciz olan ise, ilah olamaz.

Âlemde mevcut olan varlıklar, kendi kendilerine var ve yok olamazlar. Onlara bir tesir eden, yani onları bir yaratan vardır. Madem ki, âlemler ve âlemlerde mahluklar vardır. Öyle ise, âlemleri ve âlemde olan mahlukları bir yaratan vardır. Mahlukların var olması, bu yaratıcının varlığına bir delildir ki, bu yaratıcı Allahü teâlâdır. Âlemdeki mahlukların sıfatları vardır. O halde onları yaratan Allahü teâlâda da bu sıfatlar vardır.

Hiçbir şey yok idi. Kâinatı ve her şeyi Allahü teâlâ yarattı. Hepsi mahluktur. Yani, yok iken var olabilir ve var iken de yok olabilir ve yok iken var olmuştur. (Allahü teâlâ var idi. Hiçbir şey yok idi) hadis-i şerifi, bunu bildiriyor.

Âlemin hadis olduğunu gösteren diğer bir delil de, âlemin her zaman bozularak değişmesidir. Her şey değişmektedir. Kadim olan şey ise, hiç değişmez. Allahü teâlânın zatı ve sıfatları böyledir. Bunlar hiç değişmez. Halbuki âlemde, fizik olaylarında, maddelerin hâl değiştirmesi oluyor. Kimya reaksiyonlarında, maddelerin özü, yapısı değişiyor. Cisimlerin yok olarak, başka cisimlere döndüğünü görüyoruz. Bugün yeni bilinen atom değişmelerinde ve çekirdek reaksiyonlarında, madde, element de yok oluyor. Enerjiye dönüyor. Âlemlerin, maddelerin böyle değişmeleri, birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuzdan gelemez. Bir başlangıcı olması, yoktan var edilmiş olan ilk maddelerden, elementlerden hasıl olmaları gerekir.

Âlemin mümkün olduğuna, yani yok iken var olabileceğine başka bir delil de, âlemin hadis olmasıdır. Yani her şeyin yok iken var olduklarını görüyoruz. Cisimler yok oluyor. Bunlardan, başka cisimler meydana geliyor. Ancak, son kimya bilgimize göre, yüz beş madde, kimya reaksiyonlarında, hiç yok olmuyor. Yalnız yapıları değişiyor. Radyoaktif olaylar, elementlerin, hatta atomların da yok olduklarını, maddenin enerjiye döndüğünü ispat etmiştir. Hatta Alman fizikçisi Einstein, bu değişmenin matematik formülünü ortaya koymuştur.

Cisimlerin durmadan değişmeleri, birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuzdan gelerek değildir. Böyle gelmiş, böyle gider denilemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı vardır. Değişmelerin başlangıcı vardır demek, maddelerin var oluşlarının başlangıcı vardır demektir. Hiçbir şey yok iken, hepsi sonradan yoktan yaratılmıştır demektir. İlk, birinci olarak maddeler yoktan yaratılmış olmasalardı ve birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuz öncelere doğru uzasaydı, şimdi bu âlemin yok olması lazım olurdu. Çünkü, âlemin sonsuz öncelerde birbirlerinden var olabilmesi için, bunu meydana getiren maddelerin daha önce var olmaları, bunların da var olabilmeleri için, başkalarının bunlardan önce var olmaları lazım olacaktır. Sonrakinin var olması, öncekinin var olmasına bağlıdır. Önceki var olmazsa, sonraki de var olmayacaktır. Sonsuz önce demek, bir başlangıcı yok demektir. Sonsuz öncelerde yoktan var olmak demek, ilk yani başlangıç olan bir varlık yok demektir. İlk, birinci varlık olmayınca, sonraki varlıklar da olamaz. Her şeyin her zaman yok olması lazım gelir. Her birinin var olması için, bir öncekinin var olması lazım olan sonsuz sayıda varlıklar dizisi olamaz. Hepsinin yok olmaları lazım olur.

Âlemin şimdi var olması, sonsuzdan var olarak gelmediğini, yoktan var edilmiş bir ilk varlığın bulunduğunu göstermektedir. Âlemin yoktan var edilmiş olduğuna, o ilk yaratıktan hasıl ola ola, bugünkü âlemin var olduğuna inanmak gerekir.

Var olan şey ikidir: Biri, yok iken, sonradan var olan (yaratık), ikincisi hep var olan (Vacib)dir. Eğer var olan yalnız yaratık olsaydı ve vacib-ül-vücud bulunmasaydı, hiçbir şey var olamazdı. Çünkü, yok iken var olmak, bir değişikliktir, bir olaydır. Fizik bilgimize göre, her cisimde bir olay olması için, bu cisme dışardan bir kuvvetin tesir etmesi, bu kuvvet kaynağının, bu cisimden önce var olması lazımdır. Bunun için, mahluk olan, kendi kendine yoktan var olamaz ve varlıkta duramaz. Ona bir kuvvet tesir etmeseydi, hep yoklukta kalırdı. Var olamazdı. Kendini var edemeyen, başka mahlukları da elbette yaratamaz. Mahlukları yaratanın, vacib-ül-vücud olması lazımdır. Âlemin var olması, bunu yoktan var eden bir yaratıcının var olduğunu gösteriyor.

Görülüyor ki, sonradan olmayarak ve yaratık olmayarak, yani hep var olarak, bütün yaratıkların tek yaratıcısı, ancak vacib-ül-vücud olan Allahü teâlâdır.

Vacib-ül vücud
, varlığı mutlak lazım olan demektir. Varlığı başkasından olmayıp, ancak kendindendir, yani kendi kendine hep vardır demektir. Başkası tarafından yaratılmadı. Eğer böyle olmazsa, yaratık olması, başkası tarafından yaratılması lazım olur. Yaratılan ise ilah olamaz. Farsça’da, (Huda) demek, kendi kendine hep var olucu, yani kadim demektir. (İmam-ı Razi, Kadı Beydavi)

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası