kaynağı değiştir]
İdam cezası
Hapis
Bir Müslümanı dinden çıkarmak suç
Evliliğin düşmesi veya çocuğun vekaletini kaybetme
Ana madde: İslam'da iman
Büyük Selefî âlim ve muhaddisleriniman konusundaki görüşü genel olarak şöyledir:[13]
Selefîliğe göre amel, imanın bir parçası olduğu için ameli (namaz, oruç, zekat v.s.) terkeden mürted olarak değerlendirilir ve kişiler cezaen öldürüldüğünde diğer mezheplerden farklı olarak cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülemez ve malları müsadere edilir.
Selefiler, İslam kaynaklarında kavram olarak İslam’ın ilk dönemlerinde yaşayan, kendilerine göre metot ve görüşleri olanlardır.
Daha sonra yaşadığı halde aynı metotları benimseyen ve aynı görüşleri paylaşanlara ise selefiye denir.
Ehl-i Sünnet olarak bilinen gurupta yer alanlar da, Selef ve halef olmak üzere ikiye ayrılır.
Bilgiler, ilk defa Mısır'da Cemaleddin Efganî ve ögrencisi Muhammed Abduh tarafından başlatılan “ Islâmî islah” hareketi, daha sonra Selefîlik adıyla anılan zümrenin doğmasına kaynaklık ettiği yönünde.
İslam kaynaklarına göre Selefiyeler, Kur’an ve hadis metinlerinin yorumlanmasını doğru bulmazlar.
Halefiler ise tam tersi yorumlama metodunun doğru olduğunu savunurlar.
Milli Gazete yazarı Mehmed Şevket Eygi “Cumadan Sonra Sünnet Kılınmasına Engel Olmak Büyük Bir Zulümdür” başlıklı bir yazı kalem aldı.
Yazısında eskiden dinsizlerin, kafirlerin, namazı engellemek istediklerini ama bugün bunu bir takım Müslümanların yaptığını ifade ediyor.
Bunu bir zulüm olarak değerlendiriyor ve bunu yapanları ise kendilerini Selefi olarak tanıtan Vehhabi olanlar yapıyor, diyor.
Kaynaklara göre Vehhabilik denilen akım da selefilik iddiasında. Bu akımın kurucusu Abdulvahhab isminde bir kişi olduğu için bunlara vehhabi adı verilmiş.
funduszeue.info
İşte Milli Gazete yazarı Mehmed Şevket Eygi’nin yazısı:
“Camilerde Müslümanların sünnet ve nafile namaz kılmalarını engellemek bir zulüm değil midir? “Sayın Müslümanlar cumanın iki rekat farzını kıldıktan sonra sakın başka namaz kılmayın” demek yanlış değil midir?.. Elbette zulümdür ve yanlıştır.
Yazıklar olsun ki, bazı taşra şehirlerimizde böyle zulümler ve yanlışlar sergileniyor.
Türkiye halkının ezici ekseriyeti Hanefî ve Şafiî mezheplerine/fıkıhlarına bağlıdır.
Hanefî Müslümanlar için en güvenilir, muteber, sahih ilmihal/fıkıh kitabı merhum Ömer Nasuhi Bilmen hazretlerinin telif ve tasnif ettiği “Büyük İslâm İlmihali”dir. Bu muhterem zat, Halifelik zamanında Fatih sahn medresesinde okumuş, imtihan vermiş ve geçerli bir icazet almıştır. Kendisi bir bakıma Hatemü’l-fukahadır.
Bakınız Büyük İslâm İlmihali’nde Cuma namazından sonra kılınan namazlar nasıl anlatılıyor:
“Cumanın iki rekat farzı cemaatle cehren edâ olunur. Bu farzdan sonra da yine öğlenin ilk dört rek’at sünneti gibi cumanın son dört rek’at sünneti kılınır. Bundan sonra da Zuhr-i âhir adıyla dört rek’at daha namaz kılınır ki; buna dair ileride malumat verilecektir. Bunu müteakip de sünnet-i vakit niyetiyle tam sabah namazının sünneti gibi iki rek’at namaz daha kılınır.” (Büyük İslâm İlmihali, baskısı, s)
Şimdi birtakım adamlar kalkmışlar, “Hayır cumadan sonra namaz kılınmayacaktır” diye diretiyor.
Böyle bir diretme Müslümanların din, ibadet, vicdan hürriyetine vurulan bir darbedir.
İnsan Allah’a ibadetle emr edilmiştir. Namaz ibadetin, kulluğun başıdır. Farz, vacib, sünnet mutlaka kılınmalıdır. Bunlardan başka nafile (tatavvu) namaz kılmak da çok iyi bir şeydir.
Cuma namazından sonra dört rekat zuhr-i âhir namaz kılmak lazımdır. Çünkü zamanımızda İmam-ı Kebir veya Emîrü’l-mü’minîn yoktur, onlardan beratlı ve icazetli Cuma imamları ve hatibleri yoktur. Zuhr-i âhiri kılmakta yarar vardır.
Sultan Abdülhamid zamanında bu namaz kılınmasa da olabilirdi, bu devirde mutlaka kılınmalıdır.
Son gerçek Halife Sultan Abdülhamid’tir. Ondan sonraki Halifeler sûrî halifedir. Çünkü güç ve iktidar onların elinde değil, bir kısım Dönme, Farmason, dinsiz olanJön Türk şakilerinin elindeydi.
Farz olsun, Sünnet olsun, nafile olsun namaz nurdur.
Müslümanları, beytullah olan camilerin içinde namaz kılmaktan men etmek, “kılmayın, kılınması gereksizdir” gibi sözler sarfetmek ne büyük bir beyinsizlik ve insafsızlıktır.
Bu zulmü kimler yapıyor?
Kendilerini Selefî olarak tanıtan, aslında Vehhabî olanlar yapıyor.
Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi olan müftülüğe bile ehil olmadıkları halde müctehidlik taslayanlar yapıyor.
Dinde reform, yenilik, değişiklik isteyenler yapıyor.
Tarihselciler yapıyor.
Aklı başında bir ehl-i sünnet hocası kesinlikle böyle saçmalıklar yapmaz.
Sevgili Müslümanlar!.. Cuma namazının farzından sonra, Büyük İslâm İlmihali’nde yazılı olan zuhr-i âhir namazını mutlaka kılınız. Sünnetleri kılamasanız bile onu terk etmeyiniz.
Camilerde cumanın farzından sonra namaz kıldırmamak isteyen zalimlerle yasal sınırlar içinde mücadele ediniz.
Ya Rabbi!.. Ne günlere kaldıkEskiden dinsizler, kâfirler namazı engellemek istiyorlardı, şimdi bu zulmü birtakım Müslümanlar yapıyor.
Cuma namazından sonra sünnet ve zuhr-i âhir namazlarını kılmayanları kılmaya teşvik edeceklerine, kılmamaya teşvik ediyorlar. Hattâ kılmamaları hususunda zorluyorlar. Allah’ım bize akıl ve fikir ver.”
Hayatının bir döneminde radikal İslamcı olan kişilerin hikayelerini, bu inanca neden dahil olduklarını ve fikirlerinin hangi sebep ile değiştiğini haberleştirmeye devam ediyoruz. Radikal İslamcılığı bırakanlar serimizin sekizinci bölümünde, Mustafa(*) ile konuştuk.
Mustafa, 29 yaşında bir erkek. Hayatının bir döneminde radikal İslamcı, selefi idi. Daha önce Şii mezhebine inanan genç, aslında seküler bir ailede doğup büyümüş. Mustafa, hâlâ Müslüman ama kendisini tarihselci olarak tanımlıyor. Yaşadığı yerde, bir camide tanıştığı selefiler ile olan hikayesi, Suriye’ye savaşa gitmek istemeye kadar uzanıyor. yıllarında Arap Baharı ile Suriye’de yaşananları takip ediyor. Fakat selefi cemaatleri içinde yaşananlar onu hayal kırıklığına uğratıyor ve radikal İslamdan kopuşu yavaş yavaş başlıyor.
“Gerçek şeriatın İran’da yaşandığına inanıyordum”
Mustafa’nın ailesi, Atatürkçü ve seküler bir aile. İslama merak salmaya lise son sınıfta başlıyor. İlk aldığı kitap, Mevlana’nın Mesneviler kitabı. Sonra yaşadığı yere çok yakın olan ve farklı bir ezan okunan Şii bir medrese ilgisini çekiyor. Bu sürede sürekli hadis kitapları okuyor ve merakı, İran’da dini bir eğitim almak istemeye kadar uzanıyor:
“Ailem, kendimi bildim bileli Atatürkçü, CHPli ve seküler bir aile. Dini inançları çok zayıf. Bir alt nesil, yani benim neslim arasında inanç hemen hemen hiç yok gibi bir şey. Dini bir hayat ve muhafazakârlık adına hiçbir şey yok. Rakı sofralarında büyüdüm. 18 yaşımda lise 1 edebiyat öğretmenim vardı. Lise son müfredatımızda, Yunus Emre ve Mevlana gibi kişiler işlenmişti. Mevlanayı kadın zannettiğim bir dönemdi, Mevla-ana. Ne olduğunu da bilmiyordum, adını duymama rağmen. Öğretmenimiz bir tarihsel süreç olarak bu konuları anlatıyordu. Oradan Osmanlı ve Yunus Emrenin tasavvuf kültüründen bahsederdi. Dindar bir insan değildi. Bu da bende bir merak uyandırdı. Bir Mesnevi okuyarak başladım. Okudum ama hiçbir şey anlamadım. sayfalık kitabı zorlandıktan sonra attım kenara. Hiçbir anlam ifade etmiyordu. Sonra Buhari ve Müslim isimlerini duydum. Yeni Şafak gazetesinin 10 liraya satılan bir kitabı vardı. Buhari ve Müslimin İttifak Ettiği Hadisler isimli bir kitap. Harçlıklarımı biriktirip aldım bu kitabı. Yavaş yavaş öğrendim. Sahabe ne demek, mezhepler ne demek, Şii ve Sünni ne demek hiçbir şey bilmiyorum.
Yaşadığım yerde Şiiler ağırlıklı olarak oturuyorlardı. Camileri bize yakındı ve ezanlarının değişik olduğunu fark ettim. Bu ilgimi çekti. Camiye gidip gelmeye başladım, tamamen meraktan. Kimse vesile olmadı. Mollalar ile görüştüm ve bana bir kitap verdi, Peşaver Geceleri. Bu kitap uydurma ve kurgu bir kitap. Kitabı okuyunca Şii olmaya karar verdim. Dedim ki, Gerçek yol Şiaymış. Bu, İran Caferiliği ve İran ekolü. Bunlar ile birlikte namaza başladım. Buhari ve Müslim ile başladım ama sonra Şiaya girdim. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Orada, mollanın arkasında namaz ve ardından da başka bir mollanın evinde bir grup ile birlikte, İmam Humeyninin kitaplarından dersler yapıyorduk. Onların hadislerinde peygamberden rivayet edilmez. 12 İmamın da sözleri hadis diye geçer. Onların sözlerini okuyorduk. Koyu bir Şii oldum. Bu sefer ehlisünnet kaynaklarını, sırf ehlisünneti ilzam etmek için okuyordum. 12 İmamın masum olduğuna ve onların gerçekten Hz. Muhammed hariç diğer peygamberlerden daha üstün olduğuna inanıyordum. Bunların arkasından bir İran sevgisi başladı. Resmi mezhebin kaynağı orası, kalbi hatta. İran filmleri, İran edebiyatı, İran kültürüne merak saldım. Çünkü İranda gerçek bir şeriat yaşanıyor diye düşündüm. İrana gidip gelenler de böyle anlatıyordu. Tabii ki alakası olmadığını sonra öğrenecektim.”
“Fatih’te bulunan Atpazarında devlet kurup, devlet yıkıyorduk”
Mustafanın, içinde bulunduğu grubun içerisinde gizli ehlisünnet olan biri vardı. Bu kişi, mollanın yeğeniydi. Kendisine kitaplar veriyor, birlikte okuyup tartışıyorlardı. Bu tartışmaların sonucunda Mustafa, Şiiliğin temel inancı olan ‘’12 İmam’’ inanç esasını kaybediyor. 12 İmam inancını bıraktığınız zaman zaten gerisi boş geldi” diyor ve iki sokak arkadaki camiye namaza gelen selefiler ile tanışma hikayesi başlıyor:
“Şiilerin içinde istediğimi bulamadığımı fark ettim. Iğdırda yaşayan bir arkadaşımla, İranda bulunan bir medresede eğitim görmeye karar verdikten sonra vazgeçtim. Çünkü mollanın yeğeni gizli bir ehlisünnetti. Bana gizlice ehlisünneti öven, Şiayı gömen kitaplar vermeye başladı. Onunla bu kitapları okuyup, tartıştık ve zamanla uzaklaştım. 12 İmam inancını aldığınız zaman, zaten gerisi boş geliyor. Şiiliğin temeli bu çünkü. Bu sefer, iki sokak arkada bulunan bir camide namaz kılmaya başladım. Bu cami de selefiler, Menzilciler, Gülen Cemaatinden bir sürü kişi vardı. Selefilerin, cihatçı olmayanları idi bunlar tabii. Çünkü cihatçı selefiler, Diyanetin imamının arkasında namaz kılmaz. Buradaki selefiler ile tanıştıktan sonra yeni durağım Fatih ilçesi olmuştu. Sürekli oradaydım. Atpazarında takılıyordum. Devlet kurup, devlet yıkıyorduk. ÖZGÜR-DER, Haksöz gibi derneklerle tanıştım. Derken, koyu bir selefi olmuştum. Herkesi tekfir ediyordum.”
“Fatih Camiinden Saraçhane’ye kadar süren miting ve yürüyüşlere katılırdım”
Suriye’de savaşın başlaması ile birlikte Mustafa için de yeni bir dönem açılıyordu. Bu süreci ilgiyle takip ediyordu ve Türkiye’deki İslamcıların eylemlerine katılıyordu. Mustafa, “Mavi Marmara olayı, İslam için çok önemliydi, çok heyecanlanmıştık” diyor. Suriye’ye giden, yaralanan ve ölen arkadaşları vardı. O da gitmek istiyordu. Hatta silah ve mühimmat fiyatlarını bile öğrenmişti. Bu süreci, Mustafa’nın kendisinden dinleyelim:
“O zamanlar Suriyedeki savaş henüz yeni başlamıştı. Giden arkadaşlarım vardı. Ben de gitmek istedim. Silah ve mühimmat fiyatları çok ucuzdu ve hükümet de giriş-çıkışlarda sorun yapmıyordu. Ölen arkadaşlarım vardı. Onların kurtulduğunu düşünüyordum. Şehit olduklarını, günahsız bir şekilde öldüklerine inanıyordum. O aralar Türkiye, muhafazakârlaşan bir ülkeydi. Özellikle Mavi Marmara bizi heyecanlandırmıştı. Tam o dönemlerde Suriyeye gitmek istedim ve gidiş-gelişler de kolaydı. Mısırdaki, Tunustaki olaylar da öyle. yıllarında oluyordu bunlar. Suriyeye gitmeye karar verdikten sonra bir şekilde gitmedim. Neden olduğunu hâlâ bilmiyorum. İçime sinmeyen bir şeyler vardı. Her hafta cuma namazından sonra Fatih Camiinden Saraçhane Parkına kadar miting ve yürüyüşlere katılırdım. Bu yürüyüşler aslında genç ve bekar olan İslamcı erkek ve kadınların tanışma alanıydı. Bu mitinglerde tanışıp evlenen çok arkadaşım oldu. Yasak ilişki yaşayan da çok fazlaydı. Karısından habersiz, ikinci eşi olanlar vardı. Evli olmasına rağmen günlük ev tutarak İslamcı ve muhafazakâr kadınlarla birlikte olduğunu öğrendim. Bunlar ciddi anlamda hayal kırıklığıydı. Bekar bir insanın yapmasını anlarım ama evli ve kafasının sürekli İslam devleti ve İslam devrimi gibi şeylerle dolu olduğunu söyleyen bir insan için kesinlikle yakışıksız bir durumdu ve bunların sayısı da bitmiyordu. Hiç az değildi. Aslında ben İslamcı camianın cinselliğin Afrikası olduğunu öğrendim. Bir şeyi ne kadar yasaklarsan o kadar cazip oluyor. Bana kalırsa cinselliğe en düşkün kesim selefilerdir. Çünkü en çok yasağı bunlar çiğniyor. Evli olanlar için bir şey söyleyemem. Şahit olmadım ama gençleri kesinlikle böyle.”
Mustafa, selefi cemaatinin içinde gördüğü bu olaylar nedeniyle hayal kırıklığına uğruyor ve “Bunların sayısı hiç az değildi” diyor. Selefi erkeklerin, genç kızların annesi ve babasını tekfir ettikten sonra nikah kıydıklarını anlatıyor:
“İslamda, babanın izni olmadan kızın evlenmesi caiz değildir. Sadece Hanefi mezhebine göre caiz. Bizim selefi arkadaşlar Hanefi mezhebini çok soft bulurlar ve aşağılarlar. Tahfif ederler ama işlerine geldiği zaman Hanefi mezhebini taklit edip, anne babayı da tekfir ettikten sonra kızın üzerindeki velayeti düşürüp gizli nikah kıyarlardı. Böyle, kadınları çok mağdur eden arkadaşımız vardı.
“IŞİDi aşırı görürdük ama PKK ve Şiiler ile savaşması işimize gelirdi”
Bunları gördük, yaşadık. Resmi nikahı kafirlik olarak görüyorduk. Halbuki resmi nikah, kadını koruyan bir şeymiş ve artık Arap Baharı yavaş yavaş sönmüştü. IŞİDi aşırı görürdük ama PKK ve Şiiler ile savaşması işimize gelirdi. Sonra fark ettik ki IŞİD sadece Şiileri değil, Müslümanları da öldürüyordu. Bu bizim açık bir şekilde cephe almamızı gerektirdi. Arkadaşlarımdan IŞİDe katılıp ölenler oldu. Oradaki kadınlarla evlenenler, cenazesinin bile bugün nerede olduğu belli olmayan insanlar tanıyorum. Hilafet devletine inanmışlardı ama kadın zaafı orada da vardı. Ezidi kadınları cariye olarak almışlardı ve seks kölesi olarak kullanıyorlardı.”
“İslamcıların kuracağı bir devletten kaçacak olan ilk kesim, Müslümanlar olacak”
Mustafa, selefi ve radikal İslamcı grupların içerisindeki bu tarz olaylara şahit oldukça ve Suriye’deki savaşın aslında İslamcıların düşündüğü gibi bir savaş olmadığını, Müslümanların, Müslümanları öldürdüğünü gördükçe inancı zayıflıyor. “Selefilerin adaletsizlik, kadın cinayetleri konularında konuştuklarını görmedim” diyor. Bu da onun için bir kırılma oluyor. Mustafa’ya göre, İslamcılar adalet sınavını geçemedi ve Türkiye’nin böyle bir sınav vermesi gerekiyordu:
“Selefilerin başörtü, namaz gibi konularda çok fetva verdiğini gördüm ama kadın cinayetleri hakkında konuştuklarını görmedim. Adaletsizlikler, yolsuzluklar üzerine fetva vermiyorlardı. Bu benim çok fazla garibime girdi. Daha sonra öfkeye sebep oldu. 90lı yıllardaki İslamcılar adaletten dem vuruyorlardı. Herkese adalet vaat ederlerdi. 28 Şubatın o direnişinden, meyvelerinden faydalanıp iktidara gelen İslamcılar, 40 yıllık birikimi bu iktidarla birlikte çöpe attılar. Paramparça ettiler ve bu testi geçemediler. Bitti, bu saatten sonra kimse İslamcılara güvenmez. Zamanla gördüm ki İslamcılar, iktidarın birer ilçe başkanlığı haline gelmişlerdi. Sorduğunuzda ehvenişer olarak görüyorlardı. Aslında çoktan İslamcılık, Türkiyedeki mevcut iktidara kendisini eklemlemişti. Bu benim sinirimi çok bozmaya başladı. Şimdi, Anglosakson tipi sekülerizmi savunuyorum. Laikliğin sivilleşmesi gerektiğini savunuyorum. Devletin renksiz olmaması gerektiğini, din ve vicdan özgürlüğünün tamamen hukuki bir güvence altına alınması gerektiğini savunuyorum. İslamcıların kuracağı bir devletten kaçacak olan ilk kesim Müslümanlar olacak. Bunu iddia ediyorum çünkü birbirlerini öldürecekler. İyi ki bu ülkede otorite var, kanun ve adalet her ne kadar örselenmiş olsa da hâlâ var. Otoritenin ortadan kalktığında neler olduğunu Suriyede gördük. Müslümanlar birbirlerini öldürdü. İslamcılara inanmıyorum ve bu süreç, bu ülke açısından iyi bir tecrübe oldu. Bunu yaşamamız gerekiyordu. Bu yüzden İslamcılardan kaçtım. Artık yüzlerini dahi görmek istemiyorum.”
(*) Röportaj yaptığımız kişinin gerçek ismi, kendi isteği doğrultusunda değiştirilmiştir.
137209 137210 137211 137212 137213
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası