meşru kılmak ne demek / Meşru ne demek, ne anlama gelir? Meşru kılmak kelimesinin TDK sözlük anlamı

Meşru Kılmak Ne Demek

meşru kılmak ne demek

MEŞRÛ

Şeriata uygun, şeriatca yasaklanmayan davranış. İslam hukukunda farz, vacib, sünnet, müstahab ve mübah olarak tanımlanan davranışları belirtir. Şerî, helal, caiz kelimeleri de meşru ile aynı anlamı karşılar. Gayri meşru deyimi ise meşru olmayanı, İslam şeriatında haram ve mekruh olan davranışları dile getirir.

Toplum halinde yaşayan insanlar, belli kurallara uymak zorundadırlar. Bu kurallardan bazıları emredici bazıları da yasaklayıcı niteliktedir. Toplum düzeninin sağlanması,haksızlıkların önüne geçilmesi için uyulması zaruri olan bu kurallara hukuk kuralları denir. Bu kurallara uymayanlara müeyyide (yaptırım) uygulanarak, uymaları sağlanır. İşte kanunlarla yasaklanmamış olan, başka bir ifadeyle, kurallara uygun olan davranış ve fiillere kanuna uygun anlamında meşru fiiller denir.

Hukuk sistemleri, ilâhi hukuk sistemi ve beşeri hukuk sistemi olmak üzere ikiye ayrılır. İslâm şeriatı, ilâhi bir hukuk sistemidir. Bu sisteme göre Meşruluğun kaynağı (şari) Allah ve Resulu'dur. Başka bir deyişle şeriat koyma, insan ve toplum hayatını düzenleyecek kanun ve kurallar getirme yetkisine yalnızca Allah ve Resulu sahiptir. Allah ve Rasülünün bildirdiği kurallara göre hükümleri belirleyenler de Müctehitlerdir. Bu nedenle meşruiyetin sınırları İslâm şeriatınca belirlenir. Şeriatca yapılması istenilen, teşvik edilen ya da yasaklanmayan davranış ve fiiller meşrudur. Şeriatın yasakladığı ya da yapılmasını hoş görmediği davranışlar da gayri meşrudur. Bir Müslüman, bu konuda seçim hakkına da sahip değildir.

İslâm'a göre bir fiilin meşru olup olmadığı İslâm Hukukunun kaynakları (Edille-i Şer'iyye) dediğimiz Kitap, Sünnet, İcma' ve Kıyasla bilinir. Meşru olup olmadığı hakkında bu kaynaklarda açık bir hüküm yoksa, fayda-zarar (maslahat) ve zaruret gibi hususlar gözönünde tutularak içtihad yapılır.

İslâmda haram olduğu kesin olarak bildirilmiş şeyler vardır. Bunların dışındakiler genellikle mübah (meşru) kapsamına girer. Meşru olup olmadığı açık olarak bilinemeyen (şüpheli) şeylerin terkedilmesi, takva açısından tavsiye edilmiştir (bk. Riyâzus-Sâlihin, s. ). Ayrıca hadislerde bir şeyin meşru olup olmadığını ayırmak için bazı ölçüler verilmiştir. Buna göre kalbi rahatsız eden ve insanların bilmesi istenmeyen şey, kalbin şüpheye düştüğü şey gayri-meşru (ism:günüh); kalbin huzur duyduğu, şüpheye düşmediği şey meşru'dur (birr : iyilik) (et-Terğib ve't-Terhib, 3/).

Şeriat nedir ve nasıl yaşanır?

Doğru islamiyeti ve İslam layık doğruluğu anlatmak ve yaşamak zorundayız. Bu nedenle İslam adına yapılan ama islama uymayan bazı uygulamalar islamiyete ve müslümanlara zarar vermektedir.
Birisiyle karşılaşıyorsunuz. Namaz kıldığından, oruç tuttuğundan söz ediyor. Sohbetiniz sürüyor ve sonunda, şeriatın en önemli iki emrini yerine getiren bu adamın, şeriata karşı olduğunu görüyor ve hayret ediyorsunuz.

Bir başkasıyla görüşüyorsunuz. Şeriatı hararetle savunuyor. İç âlemine, ibadet dünyasına iniyorsunuz, İslâm’ın ceza hükümlerinin tatbiki için gösterdiği heyecanın yüzde birini, ibadet hayatında göstermediğine şahit oluyorsunuz. Yine hayrete düşüyorsunuz.

Bu iki farklı adam hakkındaki kanaatiniz aynı oluyor: Bunlar şeriatı bilmiyorlar!.

Şeriat ne demektir?

Şeriat: “Din”, “Allah’ın emri”, “İlâhî emir ve yasaklar” gibi mânâlara geliyor.
Bir çekirdeğe ağaç olma kâbiliyeti yükleyen, onu meyve verebilecek şekilde programlayan Allah, bu gayenin tahakkukunu birtakım şartlara bağlamış. Bu şartlar manzumesine şeriat-ı fıtriye deniliyor. O çekirdek, toprağını bulacak, suyuna kavuşacak, güneşle sohbet edecektir ki ağaç olabilsin.

İnsanın mahiyeti de o çekirdek gibi. Cennet hayatını netice verebilecek bir çekirdek. İşte şeriat, bu insan mahiyetinin rıza beldesi olan cennete lâyık olabilmesi için uyması gereken kanunlar manzumesi.

Akıl, O’nun koyduğu sınırlar içinde düşündüğü takdirde, mârifetullaha eriyor. Dil, hayır söylediği ölçüde o ebed ülkesinde ulvî sohbetler yapmaya aday oluyor. Beden, Allah için yorulduğu nispette o saadet beldesinin maddî nimetlerinden faydalanmaya hak kazanıyor.

Sevgi, korku, şefkat, merhamet gibi hislerden, göze, kulağa, ele, ayağa kadar her şey ancak Allah’ın emir dairesinde çalışmaları hâlinde terakki ediyor, ulvîleşiyor ve ulvî âlemlere yöneliyorlar. Şeriat, hakikate giden yolun ismi. Lügat mânâsı, “Su membaından su almak için girilen yol.”

Hakk’a ermenin ve hakikati bulmanın yolunu, Yunus’umuz ne güzel özetler: Şeriat, tarikat yoldur varana, Hakikat meyvesi andan içerü.

Yola girmeden, menzile erişilemez. Şeriatsız, hakikate erme iddiaları, sahibini oyalamaktan öte bir işe yaramayan kuruntulardır.

Tarikat, nâfile ibadetlerin simgesi. Şeriat yolunda sağlam yürüyebilmek, nefis ve şeytana karşı daha güçlü olabilmek için konulmuş bir terbiye ameliyesi. Kulu, Rabbine daha fazla yakınlaştırmaya vesile. Nefsini daha tesirli bir şekilde terbiye etmesine yardımcı.

Kısacası, hakikate ulaşmak için öncelikle İlâhî emirlere harfiyen riayet etmek ve bu vadide kalbini daha sağlam, ruhunu daha güçlü kılmak için de nâfile ibadetlere devam etmek gerek.
Büyük müceddid İmam-ı Rabbani’yi dinleyelim:

“Dilin yalan söylememesi ve doğru konuşması şeriattır. Kalpten yalan düşüncesini uzaklaştırmak, eğer zorlayarak ve çalışarak olursa tarikat, eğer zorlanmaksızın müyesser olursa hakikattir.”

Büyük İmamın bu güzel misalinden şunu anlamıyor muyuz? Doğru sözlü olmak, Allah’ın razı olduğu güzel bir ahlâk, yâni hakikat. Kul, bu hakikate ermek için, ilk olarak, şeriatın “yalan söylemeyiniz” emrine uyar; dilini bu günahtan uzak tutar. Daha sonra kalbine yalan söyleme arzusu gelmemesi için ruhunu tedavi etmeye başlar. Bu vadide bir gayretin, bir faaliyetin içine girer. Sonunda kalp hiçbir zorlamaya, çalışmaya lüzum kalmaksızın yalan söylemekten nefret eder hâle gelir. Artık o kalbe, yalan yanaşamaz olur. Konuştu mu mutlaka ve büyük bir rahatlıkla doğruyu söyler. İşte bu adam doğru söylemenin hakikatine ermiştir.

Büyük imamın bu ifadelerinden hakikate ermenin, bu mutlu neticeye kavuşmanın tarikatsız da olabileceği anlaşılıyor. İnsan, doğrudan, şeriattan hakikate geçebilir. Ama, bu ermenin, bu varmanın şeriatsız olmayacağı muhakkaktır.

Burada bir tasavvuf tahlili yapmak istemiyorum. Bunları sadece şunun için yazdım. Şeriat denilince, sadece, İslâm’ın ceza hukukuna dair hükümlerini anlamak eksik funduszeue.info söylememek de şeriattır. Yalan söylemeyen, gıybet etmeyen, başkasının malına, canına, ırzına, namusuna kötü nazarla bakmayan, helâl kazanç peşinde olan bir insan da şeriat üzeredir ve hakikat yolundadır. Böyle birinin şeriata karşı çıkması, kendisiyle tenakuza düşmesi demektir.

Dinin temeli, şeriatın esası, insanın yaratılışına dayanır. Karşımızda bir cansızlar âlemi mevcut. Bu âlemde her zerre, her yıldız, hava, toprak, su, ziya her şey Allah’ın küllî iradesine tâbi. O’nun koyduğu İlâhî kanunlara uygun hareket etmede. Ama bu uymada, irade söz konusu değil. Her şey O’nun emrine, yine O’nun iradesiyle boyun eğiyor. Melekler âlemi de bu hakikatin bir başka görüntüsünü sergiliyorlar. İbadet için, tesbih için, hamd için yaratılan bu varlıklarda da insandaki mânâsıyla bir irade mevcut değil. Onlar, Allah neyi emrederse onu işliyorlar.

İnsana gelince o, hilkat tablosunda apayrı bir manzara sergiler. Her şeyiyle Allah’ı tesbih eden şu kâinatın bu şuurlu meyvesinin de her hücresi, her organı daima tesbihte, daima ibadettedir. Zaten bunların idaresi ona verilmiş değil. Ne ciğerini kendisi çalıştırıyor, ne kanını kendi iradesiyle deveran ettiriyor. İşte, hepsi Allah’a itaat üzere bulunan bu beden ülkesine, bir sultan tayin ediliyor: Ruh. Bu ruha, büyük bir lütuf ve yine büyük bir imtihan olarak irade takılıyor.

İnsan ihtiyar ve irade sahibi bir varlık. Parmağıyla dilediği yöne işaret edebiliyor, yüzünü istediği tarafa dönebiliyor. Kendisindeki bütün duyguları dilediği gibi kullanabiliyor. Nereye isterse oraya gidiyor, neyi arzu ederse onu yiyor, neden hoşlanmazsa ondan kaçıyor.
Bu iradenin önüne teklif çıkarılmış, bu iradenin önüne imtihan çıkarılmış ve netice itibariyle bu iradenin önüne cennet ve cehennem çıkarılmış.

İşte, şeriat insan iradesinin Allah’ın razı olduğu sahalarda dolaşmasını emreden ve O’nun razı olmadığı sahalardan kaçınmasını ikaz eden bir emir ve yasaklar zinciri. Kul bu İlâhî ipe sımsıkı sarılmakla emrolunuyor.

İnsan iradesinin önünde iki ayrı saha var. Biri dünya, diğeri ise Âhiret işleri. Ama şu var ki, İslâm’da dünya işlerinin hepsi için de getirilmiş kanunlar, kaideler mevcut. Kul, bunlara uyduğu takdirde hem ibadet etmiş, hem de dünya hayatını daha rahat, daha mesut yaşamış oluyor.

Şeriat üzerinde yapılan münakaşaların daha çok bu ikinci grupta merkezleştiğini görüyoruz. Bu ikinci kısım da ikiye ayrılıyor. Biri muamelât, diğeri ceza. Ve şeriat üzerindeki tartışmaların ağırlık merkezi, bu son kısım. Elbette, ceza hukuku yönünden de İslâm’ın koyduğu birçok hükümler mevcut. Bunlar da şeriat ve bunlara da inanmak farz. Her emir gibi bunlara riayet etmeyen de mesul olmakta. Böyle bir emre uymayış, ona karşı bir vurdumduymazlık, bir isyan mahiyeti taşıyorsa sahibini günahkâr eder. Şayet, o İlâhî emri, o Kur’anî hükmü inkâr etmek, onu reddetmek tarzında ortaya çıkıyorsa küfre sokar. Ama, İslâm sadece bu hükümler değil ve din sadece bunlardan ibaret değil. Meseleyi yalnız bu sahaya çekmek, kısır bir değerlendirme, yanlış bir anlayış olur.

İslâmî hükümler şu üç ana gruba ayrılırlar. Biri, ferdin kendi nefsine karşı vazifeleri. Diğeri, ailesine karşı vazifeleri. Üçüncüsü de cemiyet hayatındaki vazifeleri. Şeriatın bunların her üçüne de getirdiği ölçüler, hükümler var. Her birinin inkârı küfür ve her birine karşı isyan etmek günah. Ama bunlar arasında öncelikli olanlar, ferdin kendi nefsine ait vazifeleri. Bunların başında da ibadet geliyor. İnsanın kendi nefsine ve ailesine ait mükellefiyetleri hususunda, bütün semâvî kitaplarda hükümler mevcut. Hepsinde ibadet emredilmiş, hepsinde günahlardan sakınma esas tutulmuş.

Bu ibadetlerin şeklinde, vaktinde, miktarında farklılıklar var, ama ibadeti emretmeyen, ahlâkı emretmeyen bir hak din göstermek mümkün değil. Lâkin, sosyal kaideler, hele devlet yönetimine dâir hükümler, dinlerin en mükemmeli ve en sonuncusu olan İslâm’da kemâliyle yer almış.

Şunu özellikle ifade etmek isteriz: İnsanın yaratılış gayesi, bütün dinlerde müşterek. Bu gaye, Kur’an-ı Kerim’de: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” âyetiyle ifade buyurulmuş. Bir de belli şartların tahakkukuna bağlı emir ve yasaklar var. Bunlardan biri de ceza hukukuna dair hükümler. Bu hükümler şarta bağlı. Bugün Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da yaşayan Müslümanların bu emirleri tatbik güçleri yok. Ve bunlardan sorumlu da değiller.

Bu konuda yapılan tartışmalarda, muhatabı olan mü’mini İslâm’ın bir kısım emirlerini kabul etmiyormuş gibi göstermek ve onu insafsızca tenkit etmek, tek kelimeyle zulüm olur. İslâm kardeşliğini baltalayan ve âhirette cezası pek büyük olan bu tarz ithamlardan hassasiyetle kaçınmak gerek.

Bütün insanları fakir bir ülke hayal ediniz. Siz bu ülkenin fertlerini, İslâm’ın zekât farîzasını yerine getirmemekle suçlayabilir misiniz? Elbette ki hayır. İslâm’ın ceza hükümlerine inandığı halde bunu tatbike gücü yetmeyen bir Müslüman da böyle değil midir? Bunları tatbik etmek devletin vazifesidir, ferdin değil. Dolayısıyla da ferde herhangi bir sorumluluk terettüp etmez.

İslâm’ın temel hükümleri, hangi beldede olursa olsun, ferdin uymak zorunda olduğu İlâhî emirlerdir.

Devlet yönetimiyle ilgili hükümler de İlâhîdir, onlara inanmak da her mü’mine farzdır; ama onların uygulanmasından sorumlu değildir.

“Şeriatta; yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir. Onu da ulûl-emirlerimiz düşünsünler.” Bediüzzaman

İslâmî hükümler hakkında getirilen bir sınıflandırmayı da burada nakletmek isterim. İlâhî hükümler iki kısma ayrılıyor: Bir kısmı sadece Müslümanlara uygulanan hükümler, diğeri ise bir İslâm beldesinde yaşayan herkese tatbik edilen hükümler. İşte bu ikinci kısım, “muamelât” ve “ceza” hükümleri. Bir gayr-i müslim cizye vererek İslâm beldesinde yaşıyorsa, o beldenin bir vatandaşı olarak bütün muamelat ve ceza hükümlerine muhatap olur. Hırsızlık ederse eli kesilir, birisine zina iftirasında bulunursa cezalandırılır. Bazı çevreler meseleyi ters değerlendirerek, İslâm’ın ceza hükümlerinin uygulanmadığı bir ülkede namaz kılmanın, oruç tutmanın da bir mânâ ifade etmeyeceği gibi çok saptırıcı ve bir o kadar da mesuliyetli sözler söylüyorlar. Kendilerine karşı çıkan mü’minleri de Allah’ın hükümlerinden bir kısmını dikkate almamakla suçluyorlar. Halbuki bu iddia asıl kendileri hakkında geçerli oluyor. Şeriatın yüzde doksan dokuzunu teşkil eden ve dinin temeli olan hükümleri hafife almak ve dinde sadece müslim - gayr-ı müslim herkese uygulanan ve cemiyetin huzur ve saadetini temin eden muamelât ve ceza hükümlerine ağırlık vermek gibi bir hatanın içine düşüyorlar.

Namazın her rekâtında Fâtiha’yı okuyan ve Rabbinden “sırat-ı müstakime” hidayet talebinde bulunan bir mü’minin, çok dikkatli olması gerek. Aşırılığın her türlüsü, yâni ifratı da tefriti de insanı istikametten uzaklaştırır.

Bu noktada düşülen iki aşırılığa kısaca temas edeceğiz: Bazı insanlar, bu asırda İslâmî hükümlerle hükmetmenin mümkün olmadığını iddia ederken, diğerleri de İslâm hükümleriyle hükmetmeyen herkesi, niyetlerine bakmaksızın, hemen küfürle itham ediyorlar. Bunların biri ifrattadır, diğeri tefritte. Yâni ikisi de aşırı, ikisi de istikametten sapmış.

Önce birinci yanılmadan söz etmek isteriz. Meşhur bir kaide vardır. “Bir şey sabit olursa, levazımıyla sabit olur.” El dendi mi, parmaklar onun lâzımıdır. Eli, parmaksız düşünemezsiniz. Ve böyle bir elden istifade edemezsiniz. Yüz dendi mi, gözü ondan ayıramazsınız. Gözsüz bir yüzün önemli bir yanı eksik demektir. Gözün de akını karasından ayıramazsınız. Parmak elin, göz yüzün, gözbebeği de gözün lâzımıdır. Ondan ayırır ve tek olarak düşünürseniz bir fayda elde edemezsiniz. İslâmî hükümler de öyledir. Bir bütün olarak düşünülmelidir. Ve ancak o zaman, ferdi ve cemiyeti terakki ettirir; huzura, saadete kavuşturur.

İslâm’ın temel şartlarının ihmale uğradığı, ferdî ve ailevî hayatın yanlış esaslar üzerine bina edildiği bir cemiyette, sadece muamelât ve ceza hükümlerinin tatbiki fazla bir fayda sağlamaz. Yahut bu hükümlerin, böyle bir cemiyete tatbiki mümkün olmayabilir. Olsa bile, birçok kimse, bunlara, inanmadan ve istemeyerek uymakla nifaka düşer. Müslüman görünür, ama bir İslâm düşmanı olarak yaşar.

Şeriatın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine bir misal vermek isterim. İslâm’da faiz haramdır, yasaktır. Bu yasağı getiren âyet-i kerimeyi “Müminler ancak birbirinin kardeşidirler” âyetiyle birlikte düşünmek gerekir. O zaman şu hakikat ortaya çıkar: “Bir mü’min, ihtiyaç içinde kıvranan ve kendisinden borç isteyen bir kardeşine borç verirken, şer’î ifadesiyle ona karz-ı hasende bulunurken, bu parayı fazlasıyla geri alma talebinde bulunamaz. Bunun kardeşlikle bağdaşması mümkün değildir.”

İslâmî kardeşliğin son derece zayıfladığı, kişinin kendi öz kardeşine oyunlar oynadığı, tuzaklar kurduğu, devlet malının acımasızca yağmalandığı bir cemiyette, İslâm’ın faiz yasağı icra edilemiyorsa, kabahat o bozulan bünyenindir; ilâcın, yahut gıdanın değil.

Gelelim, istikamet sınırlarını aşan ikinci iddiaya. Bir cemiyette, İslâm’ı tam tatbik etmeyen, hükmünü ona göre vermeyen veya veremeyen bir insana hemen kâfir damgası vurmak da insaf değildir. Zira, iman küfre zıttır. Bir insan İslâm’a zıt bir hüküm veriyor, bir icraat yapıyorsa, bunu İslâm’ı reddederek yapacaktır ki küfre girsin. Aksi halde onun küfründen değil günahından, isyanından söz edilebilir. İman gibi küfürde de niyet ve irade şartı vardır. Bir adam ancak, “İslâm’ın şu husustaki hükmü şöyle ama, ben onu kabul etmiyor ve şöyle hareket ediyorum” derse küfre girer. Böyle bir niyeti ve iradesi yoksa, işlediği hata, verdiği yanlış hüküm tamamen bilgisizliğinden yahut irade zaafından kaynaklanıyorsa, yaptığının da yanlış olduğunu biliyorsa bu adama kâfir demek Ehl-i Sünnet itikadınca mümkün değildir. Bunu ancak, büyük günah işleyenin kâfir olduğuna hükmeden “Haricîler”, yahut böyle bir kimsenin imanla küfür arasında kalacağını savunan “Mûtezile” iddia edebilir. Bunların ise ehl-i dalâlet olduklarında bütün Ehl-i Sünnet âlimleri müttefiktir.

Çok dikkatli olmamız gerekiyor. İslâm’ı savunuyorum derken, bilmeden dalâlet ehlinin yoluna girebiliriz..

kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkinlik biçimi” olarak tanımlamlar kant felsefeyi.?

Sorulara Dön
akla dayanan nedenlerle&#;den kasti nedir?

1, görüntülenme

Cevap Ver

  • Soruyu Takip Et
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir

Cevap Ver

Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.

Sorulara Dön

Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın % okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katmak için hemen buraya tıklayın.

Popüler Yazılar

EA Akademi

Evrim Ağacı Akademi (ya da kısaca EA Akademi), yılından beri ürettiğimiz makalelerden oluşan ve kendi kendinizi bilimin çeşitli dallarında eğitebileceğiniz bir çevirim içi eğitim girişimi! Evrim Ağacı Akademi'yi buraya tıklayarak görebilirsiniz. Daha fazla bilgi için buraya tıklayın.

Etkinlik & İlan

Bilim ile ilgili bir etkinlik mi düzenliyorsunuz? Yoksa bilim insanlarını veya bilimseverleri ilgilendiren bir iş, staj, çalıştay, makale çağrısı vb. bir duyurunuz mu var? Etkinlik & İlan Platformumuzda paylaşın, milyonlarca bilimsevere ulaşsın.

Podcast

Evrim Ağacı'nın birçok içeriğinin profesyonel ses sanatçıları tarafından seslendirildiğini biliyor muydunuz? Bunların hepsini Podcast Platformumuzda dinleyebilirsiniz. Ayrıca Spotify, iTunes, Google Podcast ve YouTube bağlantılarını da bir arada bulabilirsiniz.

Aklımdan Geçen

Komünite Seç

Aklımdan Geçen

Fark Ettim ki

Bugün Öğrendim ki

İşe Yarar İpucu

Bilim Haberleri

Hikaye Fikri

Video Konu Önerisi

Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?

'te bilimi Türkiye'nin her yanına götürmemize yardım etmek ister misiniz?

Bu yıl sayfamızda gezdiniz.

Evrim Ağacı, Türkiye'nin en büyük, en çok ziyaret edilen, en güvenilir popüler bilim sitesi. Ancak bulunduğumuz noktaya oturduğumuz yerden gelmedik: yılından beri gece gündüz demeden çalışıyoruz. yılı sitemizi ve diğer tüm iletişim araçlarımızı baştan yarattığımız müthiş bir yıl olacak. Ancak bunu sürdürülebilir kılmamız için sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Çünkü biz bu işi hobi olarak yapmıyoruz; Evrim Ağacı bizim yegane mesleğimiz, tek görevimiz. yılında da bunu yapmaya devam edebilmek için bize yardımcı olabilirsiniz. Tek seferlik destek olun veya daha iyisi, aylık destekçilerimiz arasına şimdi katılın.

Evrim Ağacı Logo

Kreosus (₺)YoutubePatreonDiğer Yöntemler

Geri Bildirim Gönder
Evrim Ağacı

Evrim Ağacı

Türkiye'deki bilimseverlerin buluşma noktasına hoşgeldiniz!

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close

“ Güvenlik bir batıl inançtır. Yaşam ya cüretkar bir maceradır, ya hiçbir şey!”
Helen Keller

Bilim İçin 30 Saniyeniz Var mı?

Evrim Ağacı, tamamen okur ve izleyen desteğiyle sürdürülen, bağımsız bir bilim oluşumu. Ücretsiz bir Evrim Ağacı üyeliği oluşturmanın çok sayıda avantajından biri, sitedeki reklamları %50 oranında azaltmak (destekçilerimiz arasına katılarak reklamların %'ünü kapatabilirsiniz). Evrim Ağacı'nda geçirdiğiniz zamanı zenginleştirmek için, sadece 30 saniyenizi ayırarak üye olun (üyeyseniz, giriş yapmanızı tavsiye ederiz).

Üye Ol

Giriş Yap

Üyeliğin Avantajları

Meşru ne demek, ne anlama gelir? Meşru kılmak kelimesinin TDK s&#;zl&#;k anlamı

Haberin Devamı

Meşru sözcüğüyle aynı anlama gelen toplam 8 kelime bulunmaktadır. Bu kelimelerden ikisi öz Türkçe, diğerleri ise Fransızca ve Arapça kökenlidir:

 1- Yasal 2- Legal 3- Muvafık 4- Uygun 5- Şayeste 6- Kanuni 7- Nizami 8- Teşri

Meşru Ne Demek, Ne Anlama Gelir?

 Meşru kelimesinin ilk anlamı yasalara uygundur. Kurallarla ve toplumsal normlarla çelişmeyen her şey meşru olarak nitelendirilir. Dinen yapılmasında caiz olan şeylere daire-i meşru denir. Bu kelime bazı kaynaklarda helal dairesi olarak da geçer.

 Meşru sözcüğünün bir diğer anlamı ise doğru ve düzgündür. Yasa dışı eylemler ve toplum tarafından tasvip edilmeyen davranışlar ise gayr-ı meşru olarak nitelendirilir.

Meşru Kılmak Kelimesinin TDKSözlük Anlamı

 Bir şeyi yasa ya da kural haline getirmeye meşru kılmak denir. Yanlış bir şeyi doğruymuş gibi göstermek ise meşrulaştırmak olarak nitelendirilir.

Haberin Devamı

Meşru Kelimesinin Cümle İçinde Kullanımı

 1- İdris Bey, meşru müdafaa yaptığı için ilk duruşmada beraat etti.

 2- İşlediğin suçları boşuna meşrulaştırmaya çalışıyorsun.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası