abdülhamid mehmet akif ersoy / Mehmet Akif kimdir? - Dinimiz İslam

Abdülhamid Mehmet Akif Ersoy

abdülhamid mehmet akif ersoy

Son yazımda Mehmet Akif ve başucu eseri Safahat'tan söz etmiş, bu soylu şair hakkında;

"Mehmet Akif'i Türk milleti hep sevmiş, kendi sesi ve aileden biri sanki büyük babası gibi kabul etmiştir. Bunda da Akif'in tertemiz, yazdığını yaşayan; oldukça samimi mısralarının rolü büyüktür.

Onun hayatında zikzaklar yoktu. Toplumumuzun dertlerini, hastalıklarını, haksızlıkları ve zulümleri içten ve acısını yüreğinde hissederek anlatıyor, bunlara çözüm yolları teklif ediyordu. Mısralarını yer yer hıçkırıklarla ağlayarak bazen şaşırarak ve hayretler içinde kalarak kaleme alıyordu." demiştik.

Ancak bazı okurlar Mehmet Akif'in değeri günümüzde daha iyi anlaşılan Abdülhamit Han hakkında kabul edilemez fikirleri olduğunu söyleyerek neden hiç olmazsa özür dilemediğini sordular.

***

Meselâ Filozof Rıza Tevfik II. Abdülhamit'e ağır ithamlarda bulunan bir şairdi. Ama Abdülhamit'in kıymetini onu kaybedince çok iyi anlayanlardandı.

Rıza Tevfik'in pişmanlık şiirinde şöyle diyordu:

"Tarihler adını andığı zaman

Sana hak verecek ey koca Sultan

Bizdik utanmadan iftira atan

Asrın en siyasi padişahına

Divane sen değil meğer bizmişiz

Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz.

Sade deli değil, edepsizmişiz,

Tükürdük atalar kıblegâhına…"

***

Evet, gerçekten Mehmet Akif de o devrin genelde aydınları gibi Abdülhamit'e karşı çıkmıştı. Meşrutiyet'inde arabasıyla önünden geçen Abdülhamid'i gören Mehmet Akif; "midesinin bulandığını, yüzünün sarardığını" söyler. Ortamın ve söylentilerin etkisi ile II. Abdülhamit'i şiddetle eleştiren Şair Eşref'i (*) 'Abdülhamit'e en güzel söven adam' diye öven Mehmet Akif, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra beklentilerinin gerçekleşmemesi ve İttihat Terakki'nin esas zorba çıkmasından dolayı bu defa üzüntüsünü ve yeni yönetimi kötüleyen şiirler yazmaktan geri kalmadı. Tam bir hayal kırıklığı içindeydi.

Mehmet Akif, dönemin padişahı II. Abdülhamit'in tahttan uzaklaştırılmasının ardından Meşrutiyet döneminin o zamana göre daha iyi bir ortam sağlamadığının farkına vardı. Şiir de Mehmet Akif'in pişman olduğu ve Abdülhamit'ten özür dilediği anlamına alınmıştır ve dikkatle okunduğunda doğrudur da.

Bu şiirinde Akif, Abdülhamit'i semerciye halkı ise eşeğe benzetmiştir. Şair sıkıyönetim uygulamalarının meşrutiyet döneminde de devam ettiğini ve iki dönemin birbirinden farkı olduğunu anlatmaya çalışmıştır.

Semerci ve eşekler şiirinin sözleri şöyle:

"Eşeklerin canı yükten yanar, aman, derler,

Nedir bu çektiğimiz derd, o çifte çifte semer!

Biriyle uğraşıyorken gelir çatar öbürü;

Gelir ki taş gibi hâin, hem eskisinden iri.

Semerci usta geberseydi Değmeyin keyfe!

Evet, gebermelidir inkisâr (beddua) edin herife.

Zavallı usta göçer bir gün âkıbet, ancak,

Makaamı öyle uzun boylu nerde boş kalacak?

Çırak mı, kalfa mı, kim varsa yaslanır köşeye;

Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe.

Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner;

Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.

Bütün o beller, omuzlar çürür çürür oyulur;

Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.

"Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?

Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi (iyi bir usta idi).

Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:

Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!"

Nâsîhatim sana: Herzeyle iştigâli (saçma sapan şeylerle uğraşmayı) bırak;

Adamlığın yolu nerde ise, bul da girmeye bak.

Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;

Küfür savurma boyun kestiğin semercilere."

Kısacası vatanını ve milletini seven çoğu aydın gibi Mehmet Akif de II. Abdülhamit Han ve yönetimi hakkında yanıldığının farkına varmış, bu şiirinde de kibar bir dille özür dileyerek bunu itiraf etmiştir.

*** *** ***

(*) Abdülhamit Han'a böyle ağır küfürler eden Şair Eşref bakar ki onun 33 yıllık döneminde yapılmayan zulüm ve yıkımı İttihat ve Terakki üç yılda yapmıştır. İttihat ve Terakki'nin geçmişi fazlasıyla aratan devrinde sık karaladığı ve hakaretler yağdırdığı II. Abdülhamit'i suçsuz görür artık. Zaten Abdülhamit devrindeki yanlış giden durumların da sorumlusu padişah değil onun etrafını saran mayası bozuk adamlardır. Şair Eşref şöyle der:

«— Mağfur Hakan Sultan Abdülhamid yaradılışı itibariyle, zâlim değildi. Merhametli bir padişah idi. Fazilet ehlini severdi. Teb'a ve reayasına şefkati vardı. İşi, erbabına tevdi etmek, mayası bozuk adamları iktidar mevkiine getirmemek isterdi. Fakat etrafına toplananlar kurnaz davrandılar. Padişahın değerli adamlara gösterdiği teveccühü kıskandılar. Yavaş yavaş vehme, istibdâdda düşürdüler. Hülâsa milletle padişahın arasına girdiler… Kendilerinden başka padişaha sâdık, muti, fedakâr bende olmadığını zaman zaman anlattılar. Hükümdarın itimadını kazanmış olan en namuslu adamlar hakkında muhtelif tarzda verdirdikleri jurnallarla onları gözden düşürdüler ve bu suretle saltanatın nüfuzunu gasbettiler. Artık istediklerini yapmak için padişahın nâmı bir âlet oldu ve bundan sonra türlü türlü suiistimaller başladı. Kanun devri kapandı. Hükümet nüfuzu padişahın yakınlarında toplandı. Artık kurena için, kurenaya mensup olanlar için mes'uli-yet yoktu.

İrtikâb ve irtişalar, gasp ve yağmalar, sirkat ve zinalar hep onlara inhisar etti. Devlet daireleri onlara birer çiftlik olmuştu. Memuriyet rüşvetle verilir. Devletin emvali aidat ile satılır, hazinenin hukuku kendi hesaplarına iskonto edilirdi. Bütün zenginler birer para cezası vermeye mahkûmdu."

"Acaba bunlar hakikaten padişahın sâdık bendeleri miydi?.. Asla. Padişah masum, her cinayeti, her alçaklığı yapan bu sefiller hariçte kendilerini masum göstermek için gizli gizli propagandalar yaparlar, umumî efkâra her fenalığın padişahtan geldiğini ihsas etmekten çekinmezlerdi. Memlekette ne kadar haksızlık, adaletsizlik, emniyetsizlik oluyorsa, güya arzu-yi şahaneye muvafık imiş. Kendileri yapılan fenalığın, mezalimin önünü almağa çalıştıkları halde muvaffak olamıyorlar. Millete, memlekete acıyorlar, vicdan azabı çekiyorlarmış!.. İşte bu hâinlerin sadâkati!.."

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.


Sual: Mehmet Akif Ersoy’un, Müslümanların halifesi olan Sultan ikinci Abdülhamid’e, (Korkak, baykuş, hayvan, merkep, zalim, mel’un, kızıl kâfir… ) gibi çirkin sözler söylediği ve mason Abduh gibi reform istediği doğru mudur?
CEVAP
Maalesef doğrudur. En kötüsü de, bu duruma tevbe de etmemiştir.

baskılı SAFAHAT isimli kitabında diyor ki:
Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler,
Ah o Yıldızdaki baykuş ölüvermezse eğer” (s. )
“Çoktan beridir vardı benim bir derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid,
Al-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid.” (s. )
“Ah efendim o ne hayvan o nasıl merkepti.” (s. )
“Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi.” (s )
“Mısırın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh.”
“Çıkarıp gönderelim hâsılı şeyhim yer yer,
Oradan âlem-i İslama Cemaleddinler.”

Mezhepsizler
isimli kitapta, Akif için deniyor ki:
Baytar idi. Şiirleri çok heyecanlıdır. İstiklâl marşını yazmışsa da, Safahat’ta, Allah’a dil uzatmakta, Müslümanların halifesi ikinci Abdülhamid hanın şanını zedeleyen çok çirkin iftiralar atmakta, sicilli mason Abduh’u övmekte, onun gibi dinde reform istemekte ve bir çalgıcıyı, çalgısının seslerini ilahi sese benzetmektedir. Ahmed Davudoğlu hoca, Din tahripçileri kitabında Âkif’in de diğer reformcular gibi, ilhamı doğrudan doğruya Kur’andan aldığını bildirmektedir.

İstibdat isimli şiirinde Halife-i müslimine diyor ki:
Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se,
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e.

Bir İslam halifesine mel’un diyene ne demeli?

Şeytana rahmet okutmak tabiri de çok çirkindir.
İslam halifesi için yazdıkları çoktur. Akif, bu çirkin hakaretleri için tevbe etmemiştir.

Abdülhamid han hazretleri tahttan indirildikten sonra da yine düşmanlığı bitmemiş, İSTİBDAT şiirini yazmıştır. Şiirinin başı şöyledir:
Yıkıldın gittin amma ey mülevves devr-i istibdad,
Bıraktın milletin kalbine çıkmaz bir mülevves yad.

Mülevves = Kirli, pis demektir. Mülevves yad = Kirli hatıra demektir.

Hâlbuki Rıza Tevfik Bölükbaşı, Süleyman Nazif gibiler tevbe etmişler ve tevbelerini de dile getirmişlerdi.

Mesela Rıza Tevfik Sultan Abdülhamid han için diyor ki:

Târihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek hey Koca Sultan,
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî pâdişâhına.

Süleyman Nazif de diyor ki:

Pâdişâhım gelmemişken yâda biz,
İşte geldik senden istimdâda biz,
Öldürürler başlasak feryâda biz,
Hasret olduk eski istibdâda biz.

Maalesef Akif’in tevbesini bildiren bir satırı yoktur.
Akif sadece Müslümanların halifesine dil uzatmakla kalmıyor, o halifenin yaratıcısına yani Allahü teâlâya da saldırıyor:

Ey bunca zamandır bizi tedib eden Allah,
Ey âlemi islamı ezen, inleten Allah!

diye başlayan şiirinde (Yeter artık çektirdiğin cezalar) diyor.

Allah’a böyle nasihat verilir mi hiç? Allah bize zulüm mü ediyor hâşâ? Herkese layık olduğunu veriyor. Bunun için, Nahl suresinin âyet-i kerimesinde bildirildiği gibi, ilim ehli buyuruyor ki:

Hâşâ zulmetmez kuluna Huda’sı,
Herkesin çektiği kendi cezası.

Yine bir şiirinde diyor ki:

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?

Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Devahi’ye musap olmak = büyük belalara uğramak demektir.

Akif özetle demek istiyor ki:

Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?

Allah’a böyle söyleyenin elbette ağzı da kurur dili de.
Bu şiirinin sonunda da Allah’a diyor ki:

Böyle bir şehidin mükâfatı ancak zaferdir,
Vermezsen ilahi dökülen hunu hederdir.

Hun, kan demektir. Allah’a öğüt veriyor, bak zafer vermezsen şehidlerin kanı heder olacak, boşa gidecek diyor. Zafer olmasa bile şehidin kanı heder olur mu hiç? Sonra hâşâ Allah bilmiyor mu bunları?

Vehhabiler, Allah Arş’a istiva etti ayetinden, hâşâ Arş Allah’ın mekânıdır diyorlar. Akif de, Allah’a öğüt veriyor, Eğer bu zulümleri durdurmazsan, Arşın yanar, yani evin başına yıkılır diyor. Süleyman Nazif’e başlıklı şiirinde diyor ki:

Yakmaz mı bu tufan bu duman gitgide Arş’ı,
Hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı?

Lücce = deniz demektir. Rahmet denizin niye hissiz kalıyor diyor. Hâşâ Allah’ın hissi mi olur? Allah’ı da insanlar gibi sanıyor. Allah Arş’ı çok övüyor, Arş asla Akif'in sözü ile yanmaz.

Firavun ile yüz yüze isimli şiirinin son satırında, vehhabiler gibi, evliyadan, yatırlardan yardım istemeye karşı çıkarak diyor ki:

Bu hakkı ne taştan ne de leşten istemeli?

Vehhabiler Eshab-ı kiramın kabirlerindeki taşları söküp kabirlerini dümdüz ettikleri gibi, bu da yatırdaki zata leş diyor.
Bir de şehitleri överken yine türbelere çatarak diyor ki:

Hakkın bu veli kulları taş türbeye girmez.

Yine bir şiirinde diyor ki:

Bu Kur’an inmemiştir, ne fal bakmak için,
Ne de kabirde okumak için.

Kabirde Kur’an okunmaz mı? Tam Vehhabi zihniyeti. Kabirde okumayı fala bakmakla eş tutuyor.

Akif’in mason Efgani ve mason Abduh’u öven şiirleri, onlar gibi inkılap (reform) istemesi, onun da onlar gibi bir reformcu olduğunu gösteren en bariz delillerdendir.

ASIM isimli çok uzun bir şiirinin son kısmında diyor ki:

Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddinle,
Der ki Tilmizine Afganlı,
Muhammed dinle,
İnkılab istiyorum hem çabucak,
Öne bizler düşüp İslam’ı da kaldırmazsak,
Nazariye ile bir şeyler olur zannetme,
O berahini de artık yetişir dinletme.

İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi.

Berahin, burhan = hüccet, delil kelimesinin çoğuludur. Teselsülün butlanı demek, her şey bir sebebe bağlıdır yani her şeyi bir yaratan vardır, yaratanın da yaratanı vardır şeklindeki silsile bâtıldır. Bunları reddeden delilleri bana söyleme diyor. Yani inkılap (reform) isteyen bu reformcu, dine aykırı konuşuyor.

İslam’ı kaldırmak tabiri de hoş değildir. Yere düşmüş olan Müslümanlardır. İslam yücedir, yerde değildir. Yerdeki Müslümanlar da, İslam’a yapışıp yükselebilirler.

Süleymaniye kürsüsünden isimli uzun şiirinde Japonları anlatırken diyor ki:

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,
Ulema, vahy-i ilahiyi mi bilmem bekler?

Herkes bilir ki vahy-i ilahi ancak peygamberlere gelir. Ulema, o kadar cahil mi de kendilerini peygamber zannetsin? Ulemaya böyle çirkin iftira atması, Abduhçu olmasından ileri gelmektedir.

Şiirleri buna benzer hatalarla doludur.
Resmi için diyor ki:

Dış yüzüm ağardıkça ağarmakta fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası.
Beni kendimden utandırdı şimdi hakikat,
Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası.

O kadar yanlış söz arasında bir de doğru söz söylemiş. Doğru sözüne ne denir?

Sevenlerinin dili ile Akif

Mezhepsizler
kitabından alınan aşağıdaki ifadelerin tamamı mezhepsiz Süleyman C.Oğluna aittir. Bu kişi, Meyal dergisinde diyor ki:
Mehmet Akif hazretlerini sevişimin birçok sebepleri vardır. En başta Akif, Şeyh Abduh’u, Şeyh Afganî'yi çok severdi. Onlar gibi bir inkılap yapmayı arzulardı.

Akif de, Abduh gibi teselsülün butlanına da muhalifti.
“O berahini de yetişir artık dinletme” derdi.

Her ne kadar Ahmed Davudoğlu Hoca ve diğer mukallitler bu ifadeyi küfür saymışlarsa da Selefiyye yolundakiler daima takdir etmişlerdir. Akif âlem-i İslam’a Cemaleddinler salarak bir Âsım nesli meydana getirmek istiyordu. Bunu Meyal dergisinin başaracağını sanıyorum. Sonra Akif'in cesaretini hiç kimse inkâr edemez. Ne diyor büyük şair:

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?

Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Şimdiye kadar böyle cesur şair çıkmamıştır. Kâfirleri yakacağın yerde bizleri yaktın, bu adalete uygun mudur, yok musun adl-i ilâhi? gibi sözlerle Akif çok büyümüştür.

Bu büyük sözlere mukallitler karşı çıkarak diyorlar ki:
“Cenâb-ı Hakk’ın hikmetinden sual olmaz. Nur isteyene yangın gönderiyorsa demek ki hak etmişler ki yangın gönderiyor. Kâfirleri, melunları yakmayıp da Abdulhamid Han'ın düşmanlarını yakmışsa bunun da bir hikmeti vardır. Yok musun adl-i ilâhi diye Cenâb-ı Hakka dil uzatmak Akif'ten başka kimseye nasip olmamıştır. Her şey adl-i ilâhinin içinde cereyan etmektedir. Bazı gözler bunu görmüyorsa adl-i ilâhiye hücum etmek mi gerekir? Var olan adl-i ilâhiye yok musun denir mi?”

İşte mukallitler Akif gibi büyük bir zatı böyle tenkit ettiler. Hele Davudoğlu bu hususta kitap bile yazdı. Abduh’u ve onun yolunda olan Akif'i seven herkes Davudoğlu’na düşman olmalıdır. Akif, müctehidler müctehididir. Akif için fukahanın sözü ve kıyası mühim değildir. İcma da mühim değildir. Hattâ hadîs bile. Akif için tek kaynak vardı: Kur'an. Akif'in ilham aldığı tek yer Kur'ândı. Onun için Akif, mukallitleri kızdıran şu mısraları söylüyordu:

Doğrudan doğruya Kur'andan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.

Zaman sana uymazsa sen zamana uy demiş atalar.
Akif gibi İslam’ı asrın anlayışına uydurmak lâzımdır.

Akif her ne kadar İslâm âlimlerinden nakli esas almamışsa da tek ilham aldığı yer Kur'an olduğunu bildirmişse de onun da bu yolda üstatları vardı. Bunu şöyle anlatıyordu:

İnkılâp istiyorum ben de, fakat Abduh gibi”

(Not: Buraya kadar olan ifadelerin tamamı reformcu Süleyman C. Oğlu’na aittir.)

Zırva tevil götürmez
Sual: Bektaşi’ye, (Niye namaz kılmıyorsun) demişler. (Kur’anda Allah, “Namaz kılmayın” buyuruyor. Ben de onun için kılmıyorum) demiş. Hemen âyetin devamında “Sarhoş iken” diye yazıyor. Onu gizliyor. Siz de, Akif’in şiirinin sadece bir kısmını cımbızla alıyorsunuz, anlam değişiyor. Mesela, (Bu Kur'an fala bakmak ve kabirde okumak için inmemiştir) demişse de, bu mısraların başına bir sadece eklenirse anlam düzelir. (Bu Kur'an sadece fala bakmak ve kabirde okumak için inmemiştir) olur ve eleştirecek yeri kalmaz.
CEVAP
Biz cımbızla değil, kopyalayarak alıyoruz. Sadece kelimesini biz niye ekleyeceğiz ki? Ekleme çıkarmalar manayı değiştirir. Sizin dediğiniz gibi sadece kelimesini eklersek, (Sadece fala bakmak için inmemiştir) olur ki bu da, (Kur'an fala bakmak için de inmiştir) demek olur. Görüldüğü gibi tevil edilirse daha kötü oluyor. Onun için atalarımız, (Zırva tevil götürmez) demişlerdir. O kadar yanlışın hangi biri tevil edilir ki? Ulu Hakan’a melun, kızıl kâfir demesini mi tevil edeceğiz? Yoksa (Abduh gibi reform) istiyorum sözünü mü? Hâşâ Allah’tan hesap soran (Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?) sözü mü tevil edilecek?

Zâlime yardım eden
Sual: F. Bilgiler kitabında, (Mevdûdî, el altından Suudî Arabistan’la işbirliği yaptı. Medine’deki Vehhâbî istişare kuruluna üye oldu. Fakat [İbni Asakir’in bildirdiği] (Bir zâlime yardım edene, Allahü teâlâ o zâlimi musallat eder) hadis-i şerifi tecelli ederek, yanaşmak istediği kimseler tarafından hapsedildi) yazıyor. Bugünlerde, Mehmet Akif’in hayatı ve Cumhuriyet rejimine hizmetleri anlatılıyor. Milletvekili de olup çok hizmet ettiği bildiriliyor. Cumhuriyetçi olduğunu ispat için hanımının ve kızının açık resimlerini yayımlamışlar. Batı müziğini çok seven Batı aydını biri olduğunu yazmışlar. Daha sonra hizmet ettiği kimseler tarafından dışlanıyor. İrtica suçlamasıyla takip ediliyor. Vatan haini gibi bir muamele gördüğü için Mısır’a gitmek zorunda kalıyor. Acaba, yukarıda bildirilen hadis-i şerif mi tecelli etti?
CEVAP
Kesin bir şey söylemek yanlış olur. Ancak bildiğimiz şu ki, bu kimseler, bir insan, kendilerine ne kadar çok hizmet ederse etsin, kendilerinden olmadığı müddetçe, ondan memnun olmazlar. (Dinlerine uymadıkça, onlar senden asla hoşnut olmazlar) mealindeki âyet-i kerime, böyle durumları açıklar mahiyettedir.

Bunlar, kendilerinden olmayıp da, kendilerine böyle yarananları, önce el üstünde tutarlar, kullandıktan sonra çöpe atarlar. Bilemeyiz, Mehmet Akif de, bu zihniyetin kurbanı mı olmuştur?

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası