batı cephesindeki yapılan savaşlar / Millî Mücadele’de Batı Cephesi - Atatürk Ansiklopedisi

Batı Cephesindeki Yapılan Savaşlar

batı cephesindeki yapılan savaşlar

BATI CEPHESİ

Birinci İnönü Muharebesi (06 –11 Ocak )

“Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olması ile mümkündür. Ben yaşayabilmek için müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple Millî istiklal bence bir hayat meselesidir.” diyen Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlatılan Türk İstiklal Savaşı tüm dünyaya Türk milletinin haysiyetiyle ve şerefiyle yaşamak istediğini göstermiştir. Bu süreçte gerçekleşen önemli olaylardan birisi de düzenli ordunun kurulmasından sonra kazanılan Birinci İnönü Zaferi’dir.

Birinci İnönü Muharebesi’nden önce; Anadolu’daki millî kuvvetlere karşı harekete geçmek için uygun fırsat kollayan Yunanlar, Çerkez Ethem Ayaklanması’nın da yarattığı bunalımdan yararlanmak istemişlerdir. Bu sırada yeni kurulmuş olan düzenli ordunun daha fazla güçlenmesine fırsat vermeden, Sevr’i zorla kabul ettirmek ve bu antlaşmadan paylarına düşeni bir an önce elde etmeyi hedeflemişlerdir. Yunanlar ayrıca, Müttefiklerine, Venizelos’un iktidardan düşmesinin Anadolu’daki saldırgan politikalarını etkilemeyeceğini de göstermek istemişlerdir.

Henüz kuruluş aşamasında olan Türk ordusu için tek çare, Batı Anadolu’da düzenli ordu kuruluncaya kadar Yunanlara karşı stratejik savunmada kalmaktı. Ayrıca yer yer baş gösteren iç ayaklanmalar da bunu zorunlu kılmaktaydı.

6 Ocak günü Bursa’dan Eskişehir yönüne, Uşak’tan Afyon yönüne iki kol hâlinde ileri harekâta başlayan Yunanlar, 9 Ocak'ta İnönü mevzilerine kadar gelmişlerdir. 9 Ocak günü mevzii ilerisindeki Türk emniyet kuvvetleriyle Yunan öncü kuvvetleri arasındaki muharebeler karanlık basıncaya kadar bütün şiddetiyle devam etmiştir.

Yunan kuvvetleri 10 Ocak günü saat ’da Adalar Tümeni ile Kovalca-Akpınar, İzmir Tümeni ile de Yeniköy-Teke-Hayriye savunma hattına taarruza başlamıştır. Bir kısım kuvvetleriyle de, Söğüt-Gündüzbey doğrultusunda ilerleyişini sürdürmüştür.

Havanın çok sisli olmasından faydalanan Yunan birlikleri, özellikle demir yolu güneyindeki 11’inci Tümen bölgesinde hızla ilerleyerek İntikam Tepe’yi ele geçirmiştir. Buradaki muharebeler saat ’e kadar devam etmiştir.

10 Ocak günü saat ’da Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey'in teklifi ve Fevzi Paşa’nın emriyle Türk birlikleri Beşkardeşdağı-Zemzemiye-Oklubalı hattına alınmıştır. Cephe karargâhı da Çukurhisar’a taşınmıştır. Aynı saatlerde 4’üncü Tümenin ’nci Alayı Çukurhisar İstasyonu’na indirilmiştir. Özellikle halk, zafer haberleri beklerken iki günden beri süregelen muharebelerde sahra ve ağır topların gürültüleri, Eskişehir’de heyecanla izlenmiştir. Akşam karanlığı ile beraber cephedeki muharebe faaliyeti durmuş ve top sesleri kesilmiştir.

Yunan birlikleri Akpınar-Kovalca hattını işgal ettikten sonra taarruzlarını durdurarak bu hatta kalmıştır. Cephenin 61’inci Tümenle takviye edilmeye başlanması Türklerin ne pahasına olursa olsun savunmaya devam edeceklerini göstermiştir. Bu durum karşısında Yunan kuvvetleri, bundan sonra yapılacak taarruzlardan bir netice alamayacakları anlamışlardır. Yunanlar muharebe meydanında Türk Ordusu karşısında tutunamayacaklarını anlayınca 11 Ocak sabahı İnönü mevzilerinden çekilmek zorunda kalmışlardır.

Birinci İnönü Muharebesi’ndeki başarı kesin zaferin bir başlangıcını teşkil etmektedir. Bu zaferin önemini Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK şöyle ifade etmiştir:

“Yeni Türkiye Devleti’nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç kat üstün düşmanı İnönü Meydan Muharebesi’nde mağlup etti. Strateji sanatının en nazik icabatını isabetle uyguladı. İç hatların kullanılmasında harp tarihine parlak bir misal yazdı

Birinci İnönü Meydan Muharebesi’ni kazanan Türk ordusunun bütün mensupları, dünya tarihinde unutulmaz şanlı bir menkıbe sahibi olarak ebediyyen yaşayacaklardır.

Bu münasebetle Türk ordusu gazilerini hürmet ve minnetle yad ederim. Ve şehitlerimizin aziz ruhlarına takdisatımı takdim eylerim.”

İkinci İnönü Muharebesi (23 Mart – 1 Nisan )

Millî Mücadele sürecinde kazanılan Birinci İnönü Zaferi üzerine, İtilaf devletleri Sevr Antlaşması'nda Türkler lehine bir değişiklik yapılmasını görüşmek üzere Londra’da bir konferans toplanmasını kararlaştırmışlardır. 21 Şubat Mart tarihleri arasında toplanan bu konferansta, Türk devleti lehine bir sonuç çıkmamış ve mücadeleye devam kararı alınmıştır.

Yunanistan, Londra Konferansı henüz sona ermeden, Anadolu’da yeni bir taarruz yapmak üzere hazırlıklara başlamıştır. Türk Genelkurmayı, Yunanların asıl kuvvetleriyle gerek Eskişehir ve gerekse Afyon doğrultusunda bir taarruza girişeceğini önceden öngördüğü için zamanında gerekli düzeni almış, bir miktar da kuvvet toplayabilmiştir. Ancak yine de insan ve silah yönünden Yunanlara bir üstünlük sağlayamamış, bu nedenle de İnönü ve Dumlupınar mevzilerini kuvvetlendirmeye çalışmıştır.

Yunan ordusu bu sırada Bursa, Uşak ve bu şehirlerin doğusunda, İzmit ve Gebze’de gruplandırılmıştır. Türk kuvvetleri ise Eskişehir’in kuzey batısında, Dumlupınar’ın doğusunda ve Kocaeli cephesinde bulunmaktadır. İkinci İnönü Muharebesi'ne Türk ordusu Batı ve Güney Cephesi Komutanlıkları ile Kocaeli Grubu ve Kastamonu ve Havalisi Komutanlıklarıyla katılmıştır. Şubat ortalarında Yunanların Anadolu’daki Küçük Asya Ordusu 1'inci ve 3'üncü Kolordulardan oluşmuştur.

Muharebeler 23 Mart günü sabah erken saatlerden itibaren 3'üncü Yunan Kolordusunun Batı Cephesinden, 1'inci Yunan Kolordusunun da Güney Cephesinden ileri harekete geçmesiyle başlamıştır.

Yunan kuvvetleri 27 Mart’a kadar Türk örtme kuvvetleri ile muharebelere girişerek oyalanmışlar ve İnönü mevzilerine dört günde gelebilmişlerdir. 28 Mart günü Metristepe ve Kanlısırt’ı ele geçirmişlerdir. O sırada güneydeki 1'inci Yunan Kolordusu, 24 Mart günü Dumlupınar mevziini ele geçirdikten sonra 28 Mart günü Afyon’u işgal etmiş ve doğuya doğru ilerlemeye başlamıştır. 3'üncü Yunan Kolordusu da 30 Mart’ta tekrar taarruza geçmiş, ancak Türk sağ kanadı bu saldırıyı geri püskürtmüştür. Ankara’dan yetiştirilen taze kuvvetler, Türk sağ kanadını takviye ederek Yunanlara karşı giriştiği saldırı ile onların taarruz gücünü kırmıştır. Bu gelişmeler üzerine, Yunan birlikleri 1 Nisan günü sabahın erken saatlerinden itibaren geri çekilmeye başlamıştır. Metristepe’ye gelen İsmet Paşa muharebenin kazanıldığını müjdeleyen raporunu yazmıştır.

Zafer haberi üzerine TBMM Başkanı Mustafa Kemal, 1 Nisan ’de gönderdiği yazıda İsmet Paşa’yı “Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz” sözleriyle kutlamıştır.

İkinci İnönü zaferinin kazanılması üzerine Fransızlar Zonguldak'tan İtalyanlar da Güney Anadolu'dan askerlerini çekmeye başlamışlardır.

İkinci İnönü Zaferi ulusal bağımsızlığın gerçekleşmesi yolunda atılan en önemli adımlardan birini teşkil etmiştir.

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ( Temmuz )

Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri'nde umdukları başarıyı kazanamayan Yunanlar, Aslıhanlar ve Dumlupınar galibiyetlerinden de cesaret bularak Anadolu’daki işgal güçlerinin sayısını artırmışlardır. Yunan Kralı Konstantin de İzmir’e gelerek ordusunun moralini yükseltmeye çalışmıştır. Silah ve teçhizat açısından Yunan ordusundan sayıca az olmakla birlikte Türk ordusu da takviye edilmeye çalışılmıştır.

10 Temmuz ’de Bursa ve Kütahya-Gediz istikametlerinden saldırıya geçen Yunan ordusu ile Türk kuvvetleri Eskişehir’in doğusunda karşılaşmıştır. Bir kısım Türk kuvvetleri de Kütahya’da Yunanlarla karşılaşmıştır. Türk ordusunun Eskişehir’de bulunan kanadı, Yunanlar karşısında fazla tutunamamış ve Eskişehir kaybedilmiştir. Türk ordusu 25 Temmuz 'de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya nehrinin doğusuna çekilmiştir. Türk ordusunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi hem ordunun manevi varlığını sarsacak hem de önemli bir vatan parçasının geçici de olsa düşmana bırakılmasına neden olacaktı. Bu işin sorumluluğunu üzerine alan TBMM Başkanı Mustafa Kemal, “Orduyu Eskişehir kuzey ve güneyinde topladıktan sonra düşman ordusuyla araya büyük bir mesafe koymak gerekir ki ordunun düzenlenmesi ve takviyesi mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya doğusuna kadar çekilmek uygundur. Düşman durmadan takip ederse, hareket üslerinden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları tesisine mecbur olacak; herhalde beklemediği birçok sorunla karşılaşacak; buna karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha uygun şartlara sahip olacaktır.

Bu hareket tarzımızın en büyük sakıncası Eskişehir gibi önemli mevkilerimizi ve çok araziyi düşmana terk etmekten dolayı kamuoyunda ortaya çıkabilecek manevi sarsıntıdır. Fakat az zamanda elde edebileceğimiz başarılı neticelerle bu sakıncalar kendiliğinden yok olacaktır. Askerliğin gereğini tereddütsüz uygulayalım. Diğer tür sakıncalara karşı koyarız” demiştir.

Eskişehir’in kaybı TBMM’de çok şiddetli tartışmaları başlatmış "Ordu nereye gidiyor, bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? diyerek Mustafa Kemal'i sorumlu tutmaya çalışmışlardır. Meclisin 24 Temmuz tarihli gizli oturumunda özellikle Başkomutanlık üzerine yapılan tartışmalar ve eleştiriler karşısında Meclis Başkanı Mustafa Kemal'in kararlı tutumu ve açıklamaları neticesinde sıkıntılara bir müddet de olsa son verilmiştir.

Bu sırada İngiliz Başbakanı Yunanların bu başarılarından dolayı Sevr ile yetinmeyeceklerini daha fazlasını isteyeceklerini belirtmiştir. Yunan Kralı Konstantin ise Kütahya’ya gelerek savaş meclisini toplayıp ileri harekâta devam edilmesini istemiştir. 

Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos Eylül )

Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmiş olan Türk Ordusunun vereceği meydan muharebesi Türk İstiklal Harbi’nin çok önemli bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Bunun için memleketin bütün kaynaklarını harekete geçirip burada kullanılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Batı Cephesi kuvvetlerinin, Sakarya’da verilecek kesin sonuçlu muharebede, her bakımdan takviyeye muhtaç olduğu bir gerçekti. Bu kuvvetlerin insan, hayvan, silah, ara-gereç, yiyecek maddeleri ve her çeşit ordu mallarıyla donatılması gerekiyordu.

TBMM’de günlerce süren görüşmelerden sonra TBMM Başkanı Mustafa Kemal üç ay süre ile Başkomutanlığı kabul edeceğini bildirmiştir. Bunun üzerine TBMM, 5 Ağustos tarihinde Başkomutanlık Yasası'nı çıkartarak, sahip olduğu askerî yetkileri Mustafa Kemal'e üç ay süreyle devretmiştir. Bu kanunda, "Başkomutan ordunun maddi ve manevi gücünü büyük ölçüde artırmak, yönetimi bir kat daha sağlamlaştırmak için TBMM'nin bununla ilgili yetkisini Meclis adına filli olarak kullanabilir" ifadesine yer verilmiştir. Ardından 7 - 8 Ağustos 'de Tekalif-i Millîye (Millî yükümlülükler) emirleri yayınlanarak, savaş için ülkenin bütün kaynaklarının kullanılması hedeflenmiştir.

Yunanlar Kütahya-Eskişehir Muharebeleri'ni kazanmakla askerî üstünlüklerini artık kesin bir şekilde ispat etmiş olduklarını düşünüyorlardı. TBMM Hükûmetini askerî ve siyasi olarak etkisizleştirmek için mevcut durumdan daha iyi bir zaman bulunamayacağı görüşündeydiler.

Yunan ordusu Başkomutanı General Papulas’ın, Yunan Savunma Bakanına verdiği 25 Temmuz tarihli abartılı raporunda; “21 Temmuz muharebesinde Yunanların Türklere verdirdiği zararın çok büyük olduğu, geride kalanların ise tam bir erime ile hezimete uğratılacağı” ifade ediliyordu.

Yunan Savunma Bakanı Teotakis’in, bu raporu Hükûmetine göndermesi sonucunda Yunan Hükûmeti daha özgüvenli hareket etmeye başlamıştır. Nitekim Yunan Başbakanı Gunaris orduyu ve durumu yakından görmek için 26 Temmuz ’de Kütahya’ya gelmiştir. Ordu Kurmay Başkanlığınca verilen brifing sonrası Yunan ordusunun, Ankara doğrultusunda harekete geçmesi kararlaştırılmıştır.

Türk Ordusunun Askerî Durumu

Ordumuza silah ve mühimmat hazırlayan çocuklar

Türk ordusu kesin sonuçlu bir meydan muharebesi için tüm birliklerini başarılı bir geri çekilme planıyla, Sakarya'nın doğusuna çekerek bir cephe hattında toplamıştır. Yunan taarruzuna karşı, kuvvetlerini Sakarya Nehri doğusunda yedi grup (kolordu) halinde konuşlandırmıştır. Başkomutanlık karargâh merkezi Ankara-Polatlı arasında yer alan Alagöz'de kurulmuştur. Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı karargahları da burada faaliyete başlamıştır. Üç büyük karargahın yan yana çalışması harekâtın koordinesi bakımından sevk ve idarede de büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bu muharebe, aşağı yukarı km genişliğinde ve 25 km derinliğinde bir vatan toprağında cereyan etmiştir.

Yunan Ordusunun Askerî Durumu

Sakarya Meydan Muharebesi başlamadan önce, Yunanların Anadolu'da 11 piyade tümeni, 1 süvari tugayı ve 5 bağımsız piyade alayından ibaret kuvveti bulunmakta idi. Bu kuvvetlerden 4'üncü Piyade tümeni Afyon bölgesinde; 11'inci tümen Bursa doğusu Geyve bölgesinde, bağımsız alaylar daha gerilerde bulunmakta idi. Geriye kalan 9 piyade tümeni, 3 kolordu halinde teşkil edilerek Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılmıştır.

Yunanlar, yüksek sevk ve idare ilkelerine uygun olarak cephe taarruzlarından daha fazla kuşatma ve çevirme hareketlerine önem vermişlerdir. Ancak bu taarruz manevralarının gerektirdiği ölçüyü iyi dengeleyemediklerinden çok ileri gitmişler ve mevcut kuvvetlerinin gücünü aşarak başarı elde edememişlerdir.

Sakarya Meydan Muharebesi ve Safhaları
Birinci Safha ( Ağustos )

Birinci safhada Yunan ordusu, cephe ve sol tarafta bulunan kuvvetlerini kademe kademe cephenin sağına doğru kaydırarak ilerlemiştir. Bu sırada kaburgası kırılmış ve sargılar içinde cephede bulunan Başkomutan Mustafa Kemal, Alagöz Karargâhında, Yunan hareketini ve yerleşimini adım adım takip etmiştir.

Yunanlar, kuvvetlerini Türk birliklerinin sol karşı cephesine yaklaştırdıkça, Türk ordusu cephenin sol tarafına kaydırılmış ve düşman çevirmek istediği cepheden gireceğini düşünürken, karşısında Türk kuvvetlerini bulmuştur. Böylece Yunan ordusunun daha fazla doğuya yayılma olanağı kalmamıştır.

Türk ordusundaki tümen ve alayların büyük kısmının düşman karsısında ve hatta onun çok yakınında geniş ölçüde yer değiştirmesi, her değişiklikte yeni bir cephe oluşturması, hem düşmanı büyük ölçüde şaşırtmış hem de alınan tertiplerin yerinde ve isabetli olduğunu kanıtlamıştır.

İkinci Safha (23 Ağustos – 30 Ağustos )

Yunan ordusunun Sakarya doğusunda bulunan Türk kuvvetlerine taarruzu ve güney kanattan kuşatmak için hücuma geçmesidir.

23 Ağustos sabahı, 22 gün geceli ve gündüzlü devam edecek olan Sakarya Meydan Muharebesi başlamıştır. Yunanlar km’lik bir cephe üzerinden hücum ederken Türk ordusu da km’lik bir hattı savunmuştur. Cephesi km’lik bir alana yayılmış olan savaşın derinliği ara ara kilometreye dayanmıştır. Bu durum bir mevzi ve siper savaşı şeklinde yaşanmamıştır.

Yapılan muharebelerde Mangal Dağı bir gün içinde, Dua Tepe de birkaç saat arayla birkaç kez el değiştirmiştir. Sadece tepeler ve ovalar değil, boğaz boğaza geçen savaş sırasında cepheler bile el değiştirmiştir

26 Ağustos tarihinde Başkomutan Mustafa Kemal, birliklere tarihi emrini vermiştir: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur.”

Üçüncü Safha ( 31 Ağustos – 6 Eylül )

Bu safha Yunan ordusunun Haymana istikametinde Türk cephesini yarma girişimidir.

Sakarya mevziinin orta kesiminin en kritik yeri olan Çaldağı bölgesinde; Kartal Tepe, Dua Tepe ve Basrikale Tepe'de çok kanlı muharebeler olmuştur.

Dördüncü Safha ( Eylül )

Bu safha Yunan ordusunun Sakarya doğusunda hücuma geçmesi ve Yunanların ele geçirdiği tüm hakim tepelerin geri alınarak düşmanın Beylik Köprü'de Sakarya’nın batısına atılmasıdır.

Eylül gecesi düşman kuvvetleri tamamen Sakarya'nın batısına atılmışlardır. Afyon-Seyitgazi-Eskişehir hattına çekilen Yunanlar, 22 Eylül’e kadar bu hatta tutunmuşlardır.

13 Eylül 'de, 22 gün geceli gündüzlü süren Sakarya Meydan Muharebesi sona ermiştir. Düşman kaçarken arkasında teçhizatını, özel eşyalarını ayrıca yaralı ve hastalarını da bırakmıştır. Bu mağlubiyetin kabulü değil, Yunan azim ve iradesinin Türk azim ve iradesi karşısında yıkılışıdır.

Beşinci Safha ( 14 Eylül – 10 Ekim )

Bu safha Türk ordusunun takip harekatı olarak adlandırılabilir. Yunanların Eskişehir- Afyon genel hattına çekilmesi üzerine onu takip eden Türk ordusu arasındaki muharebelerdir. Bu muharebeler sonunda her iki ordu da yorulmuş ve kayıplar vermiş olması sebebiyle 10 Ekim ’den itibaren her iki ordu da karşılıklı savunma düzeni içine girerek tahkimat işlerine hız vermeye başlamıştır.

Askerî Sonuçlar:

Sakarya Meydan Muharebesi’nde taraflar uyguladıkları manevralarında doruk noktalarına ulaşmışlar, savaşın başından beri stratejik savunma manevrası uygulayan Türk ordusu, bundan sonra stratejik taarruz manevrası yapmaya başlamıştır. Yunan ordusu ise stratejik taarruz manevrasını, Türk ordusunun direnişi sebebiyle terk etmek mecburiyetinde kalmış, bundan sonra stratejik savunma manevrası yapmıştır.

Sakarya Meydan Muharebesi, Türkler için bir başka yönden de büyük önem taşımaktadır. İkinci Viyana yenilgisinden itibaren devam eden geri çekilmenin sona ermesi olarak da algılanmış ve içte olduğu kadar dışta da önemli sonuçlar doğurmuştur.

Sakarya Zaferi, Misakımillî’nin zaferi demekti. Daha sonra 30 Ağustos Zaferi bunu perçinlemiştir. Sakarya Zaferi, Türk ulusunun, dişini tırnağına takarak kendi öz gücüyle kazandığı bir zaferdir. Mehmetçik, Sakarya’da karış karış “sathı müdafaa” savaşı yapmıştır.

Sakarya Zaferi, Büyük Taarruz (26 Ağustos ) ve Başkomutan Meydan Muharebesi (30 Ağustos ) için gerekli olan hazırlıkların yapılması için zaman kazandırmıştır. Bu savaş sonunda Başkomutan Mustafa Kemal'e TBMM tarafından 19 Eylül 'de, Mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verilmiştir.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Zafer Tepe’de (10 Eylül )

Siyasi Sonuçlar:

Sakarya Zaferi sonrasında ortaya çıkan siyasal gelişmeler şu şekilde ifade edilebilir. 13 Ekim ’de SSCB (Gürsitan, Ermenistan, Azerbaycan) ve TBMM Hükûmeti arasında Kars Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Türk-Sovyet sınırı son ve kesin şeklini almıştır.

Türk ordusunun Sakarya Meydan Muharebesini kazanması, Fransızların Türklerle bir anlaşma yapıp yapmama kararsızlığını ortadan kaldırmış; TBMM Hükûmeti ile Ankara Antlaşması imzalanmıştır. Sakarya Zaferi'nin en önemli siyasal sonuçlarından biri olan Ankara Antlaşmasını, 20 Ekim 'de TBMM adına Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey ile Fransa adına ise Franklin Bouillon imzalamıştır.

Sakarya Zaferi sonrası İngiltere ile TBMM Hükûmeti arasında 23 Ekim ’de “Tutsakların Serbest Bırakılması Antlaşması” yapılmıştır. Ayrıca 2 Ocak 'de de Ukrayna ile Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanacaktır.

Sakarya Meydan Muharebesi, İtilaf devletlerinin Yunanlara olan güvenini azaltmış, bu devletler, Sevr Antlaşması'yla kendilerine sağlanan çıkarları, tekrar bir silahlı hareket denemesine bırakmadan diplomasi yoluyla korumak emeline düşmüşlerdir.

Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi ( Ağustos )

Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra kamuoyunda ve TBMM’de taarruz için sabırsızlıklar baş göstermiştir. Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart ’de Büyük Millet Meclisinin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara “Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.” diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlamıştır.

yılının Haziran ayı ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını almıştır. Asıl amaç; yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktır. Büyük Taarruz ve bu taarruzu taçlandıran Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın son safhasını ve zirvesini teşkil etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 3 yıl 4 aylık süreçte Türk milletini ve ordusunu adım adım hedefe taşımıştır.

Batı Anadolu’yu Türk ordusuna karşı savunmayı planlayan Yunan ordusu; Gemlik Körfezi’nden Bilecik, Eskişehir ve Afyon doğusu ile Menderes Nehri’ni takiben Ege Denizi’ne dayanan savunma hattını bir yıla yakın bir süre ile tahkim etmiştir. Özellikle Eskişehir ve Afyon bölgeleri gerek tahkimat gerekse birlik miktarı bakımından daha kuvvetli tutulmuş, hatta Afyon’un güneybatısındaki bölge birbiri gerisinde beş savunma hattı şeklinde tertiplenmiştir.

Hazırlanan Türk taarruz planına göre 1’inci Ordu kuvvetleri, Afyon’un güneybatısından kuzeye doğru taarruza geçtiğinde Afyon’un doğusu ve kuzeyinde bulunan 2’nci Ordu kuvvetleri de taarruzla kesin sonuç almak istediğimiz 1’inci Ordu bölgesine düşmanın kuvvet kaydırmasına engel olacak ve Döğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını kendi üzerine çekmeye çalışacaktır. Süvari Kolordusu da Ahır Dağları’ndan aşarak düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek düşmanın İzmir’le telgraf ve demir yolu irtibatını kesecektir. Baskın prensibi ile Yunan ordusunun imhasının gerçekleşmesi düşünülmüştür.

İki ordunun insan ve tüfek yönünden aşağı yukarı birbirine denk olmasına karşın makineli tüfek, top, uçak ve özellikle motorlu araçlar yönünden üstünlük Yunan ordusundaydı. Yalnız süvari (kılıç) olarak Türk ordusu üstünlüğe sahipti. Bir taarruz ve özellikle de takip harekâtında tank ve motorlu araçların bulunmadığı o zamanki savaşlarda, süvarinin oynayacağı rolün çok önemli olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Mustafa Kemal Paşa, 19 Ağustos ’de Ankara’dan Akşehir’e giderek 26 Ağustos Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini vermiştir.

26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe’deki yerini almıştır. Büyük Taarruz burada başlamış, topçuların sabah saat ’da taciz ateşi ile başlayan harekât, saat ’te önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etmiştir.

Piyadeler, sabah ’da Tınaztepe’ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra Tınaztepe’yi ele geçirmiştir. Bundan sonra saat ’da Belentepe, daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlenmiştir. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1’inci Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe’den Çiğiltepe’ye kadar on beş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirmiştir. 5’inci Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunmuş, 2’nci Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürmüştür.

27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken Türk ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçmiş, bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirilmiştir. Afyon kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuş, Başkomutanlık Karargâhı ile Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhı Afyon’a taşınmıştır.

28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri başarılı geçen taarruz harekâtı, düşmanın 5’inci Tümeninin çevrilmesi ile sonuçlanmıştır. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli bulmuşlardır. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar almışlar ve karar süratli ve düzenli bir şekilde uygulanmıştır. 30 Ağustos Çarşamba günü taarruz harekâtı, Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Büyük Taarruz’un son safhası Türk askerî tarihine Başkomutan Meydan Muharebesi olarak geçmiştir.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruzu Afyon Kocatepe’den yönetiyor
26 Ağustos

30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ateş hatları arasında, bizzat Zafertepe’den idare ettiği savaşta, tamamen yok edilmiş veya esir edilmiştir.

Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha veya esir edilmiş, kalan bölümü ise üç grup halinde çekilmiştir. Bu durum karşısında Çalköy’de yıkık bir evin avlusu içinde Gazi Mustafa Kemal Paşa, Yunan ordusunu takip etmesi için Türk ordusuna o tarihî “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vermiştir.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruzu Afyon Kocatepe’den yönetiyor 26 Ağustos

Takip Harekâtı ve Zafer

1 Eylül ’de Türk ordusunun takip harekâtı başlamıştır. Muharebelerden kurtulan Yunanlar İzmir’e, Dikili’ye ve Mudanya’ya doğru kaçmaya başlamışlardır.

Türk ordusu bu muharebe neticesinde 9 Eylül sabahı İzmir’e girmiştir. Sabuncubeli’nden geçen 2’nci Süvari Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir’e doğru akarken bunun solunda 1’inci Tümen de Kadife Kale’ye doğru yürümüştür. Bu Tümenin 2’nci Alayı, Tuzluoğlu Fabrikasından geçerek Kordonboyu’na ulaşmıştır. Yüzbaşı Şeref Bey Hükûmet Konağına, 5’inci Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık Dairesine ve 4’üncü Alay Komutanı Reşat Bey’de Kadife Kale’ye bayrağımızı çekmişlerdir.

9 Eylül ’de İzmir, 11 Eylül'de Bursa ve 18 Eylül'de de Batı Anadolu düşman işgalinden kurtarılmıştır. 11 Ekim ’de imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Doğu Trakya, silahlı çatışma olmadan Yunan askerinden arındırılmıştır. 24 Temmuz ’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye bağımsızlığını tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Türk milletinin vatan sevgisinin, yıkılmaz azim ve iradesinin bir eseri olarak ortaya çıkan bu zaferle sadece vatan toprakları düşmandan kurtarılmamış, Büyük Önder ATATÜRK’ün liderliğinde, ulus iradesine ve egemenliğine dayanan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temeller üzerinde kuruluş süreci başlatılmış ve 29 Ekim ’te Cumhuriyet ilan edilmiştir.

Büyük Zafer’den iki yıl sonra Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare ettiği Zafertepe’de 30 Ağustos tarihinde Büyük Zafer’in önemini şu şekilde ifade etmiştir. “ Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır”

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün engin ileri görüşlülüğüyle kurulan Cumhuriyet, ulusal egemenliğe dayanan yönetim biçimi olmasının yanı sıra kapsamlı bir aydınlanma ve çağdaşlaşma atılımıdır. Cumhuriyet’le birlikte hayata geçirilen devrimler, ulusumuza çağdaş bir yaşamın kapılarını açmış; laik ve demokratik Cumhuriyet’e sahip olmanın onurunu yaşatmıştır.

Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi Muharebeleri - Kurtuluş Savaşı'nda Batı Cephesi Komutanı Kimdir, Yapılan Savaşlar Neler?

Kurtuluş Savaşı Batı cephesi, yeni kurulan düzenli Türk ordusunun ve Kuva-i Milliye birliklerinin ortak bir zaferidir. Batı cephesinin ardından, yeni kurulan Türk Devleti tanınmış ve bağımsızlığını elde etmiştir. Bu nedenle, bu cephe istikbalimiz için oldukça büyük bir öneme sahiptir. İşte Kurtuluş Savaşı Batı cephesi muharebeleri, komutanları ve kahramanları.

KURTULUŞ SAVAŞI BATI CEPHESİ'NDE KİMLERLE SAVAŞTIK?

Kurtuluş Savaşı cephelerinden biri olan Batı Cephesi hakkında merak edilen birçok soru bulunmaktadır. Bunlardan ilki ise 'Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi'nde kimlere karşı zafer kazanılmıştır?' sorusudur.

Batı cephesi ise 15 Mayıs tarihinde İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi ile başlamıştır. Batı cephesinde de Yunanlılara karşı Kuva-i Milliye birlikleri ve düzenli ordu el ele çalışarak büyük bir zafer elde etmiştir. Yani Batı Cephesinde, Yunanlılara karşı savaşılmıştır.

Batı cephesinin açılmasının nedeni Türk ordusunun güçlenmesini engellemek ve Sevr Antlaşması'nı zorla kabul ettirmektir. Başta İzmir olmak üzere çevre illerde de Yunan işgali başlayınca, bu işgale direniş için bölge halkı tarafından Kuva-i Milliye birlikleri oluşturulmuştur. Böylece Batı cephesi; Akhisar, Aydın, Ayvalık, Bergama, Nazilli, Salihli ve Soma bölgelerinde başlamıştır.

Batı cephesi Türk ordusunun büyük kahramanlık gösterdiği ve tarihe adını yazdırdığı belki de en önemli cephe olarak karşımıza çıkmıştır. Zira Batı cephesi, yeni kurulan düzenli ordunun ilk zaferidir. Batı cephesinin başında İsmet Paşa yer almıştır. Kuva-i Milliye birlikleri ve düzenli ordunun ortak zaferi olan Batı cephesinin kazanılması neticesinde halkın düzenli orduya duyduğu güven artmıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI BATI CEPHESİ MUHAREBELERİ

Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi muharebeleri birçok şehirde gerçekleşmiştir. Hem Kuva-i Milliye Birlikleri, hem de düzenli Türk ordusu bu cephelerde savaşmıştır. Lakin Batı Cephesi temelde iki muharebe ile anılmaktadır. Bu muharebeler ise; 1. İnönü Savaşı ve 2. İnönü Savaşı'ndan oluşmaktadır. Bu muharebelere 1. Büyük Taarruz ve 2. Büyük Taarruz ismi de verilmektedir.

6 Ocak tarihinde 1. İnönü Muharebesi başlamıştır. Bu savaş aslında bir savunma savaşıdır. Bu muharebenin başlama sebebi İngilizlerin, Yunanlıları kışkırtmasıdır. Yunanlılar da, Çerkez Ethem Ayaklanmasını fırsat bilerek taarruza geçmişlerdir. Bu muharebede düzenli Türk ordusu ilk defa çarpışmış ve ilk zaferini de kazanmıştır. Burada elde edilen zafer neticesinde TBMM, Londra Konferansı'na davet edilmiştir.

İngiltere, Londra Konferansı'ndan istediği sonucu elde edemeyince, Yunanlıları tekrar kışkırtmıştır. Bunun üzerine 23 Mart tarihinde Yunanlılar tekrardan taarruza geçmiştir. Lakin düzenli ordu birlikleri Yunanlıları geri püskürtmüştür. Hatta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, burada elde edilen zafer hakkında İsmet İnönü'ye bir telgraf çekerek, şu sözü söylemiştir; "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz."

BATI CEPHESİ HANGİ ANTLAŞMA İLE KAPANDI?

Batı Cephesinde elde edilen zaferin ardından birçok antlaşma imzalanmıştır. Lakin bu cepheyi kapatan antlaşma Mudanya Ateşkes Antlaşması olmuştur. 11 Ekim tarihinde bu antlaşma imzalanmış ve Batı Cephesi kapanmıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI BATI CEPHESİ KOMUTANI

Düzenli ordu kurulduktan sonra, her cepheye birer komutan atanmıştır. İşte bu komutanlar Kurtuluş Savaşı cepheleri komutanları olarak tarihe isimlerini yazdırmıştır. Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi komutanı ise İsmet İnönü'dür.

KURTULUŞ SAVAŞI BATI CEPHESİ KAHRAMANLARI

Batı Cephesinde hem Kuva-i Milliye birlikleri, hem de düzenli ordu çarpışmıştır. Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi kahramanları aslında bu iki birliktir. Lakin savaş sırasında bazı insanların ismi tarihe kazınmıştır. İşte şu kişiler Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi kahramanlarıdır:

  • Gördesli Makbule,
  • Satı Çırpan,
  • Fevzi Çakmak,
  • Yörük Ali,
  • Kara Fatma.
kaynağı değiştir]
Mudanya'da Yunan işgal askerleri. ()

6 Mayıs tarihinde alınan işgâl kararından, Osmanlı Devleti, 14 Mayıs günü saat 'da Amiral Webb’in Sadrazam Damat Ferid Paşa’ya, İzmir’in Amiral Calthrope komutasındaki İtilâf güçleri tarafından, ateşkes antlaşmasının şartlarına ve İzmir bölgesinden gelen raporlara istinaden teslim alınacağını bildirmesiyle haberdar oldu. Bir gün sonra 15 Mayıs târihinde sabahın ilk saatleri ile Yunan ordusu İzmir’e çıktı ve işgâl başladı. Bunun ardından Yunanlar işgâllerine devam ettiler:

İzmir'de işgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: "Bir Türk subayı evzon askerinin "Zito Venizelos (Yaşasın Venizelos)" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk subayı 22 kez süngülendi ve öldürüldü. Yunanlar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde kişiye mâl oldu." Aynı gün, Hasan Tahsin, işgal askerine Kordonboyu'ndan ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlattı ve direnişin sembolü hâline geldi. Karakollara giren işgalciler bu baskınlarda 50 ila eri daha öldürdüler.

Bu sırada İstanbul'da olan Mustafa Kemal Paşa, artık gidilecek yerin milliyetçi ideallere bağlı asker ve subayların bulunduğu Anadolu olduğuna karar vermişti. Sorun oraya nasıl gidileceğiydi. Bu sorun, asayişi yeniden sağlamak için Samsun'a bir subay gönderilmesinde ısrar eden İngiliz işgâl yetkilileri tarafından farkında olunmadan çözüldü. Mustafa Kemal Paşa 30 Nisan 'da 9. Ordu müfettişi olarak atandı ve kararname, işgâl kararından bir gün önce 5 Mayıs'ta dönemin resmî gazetesi olan Takvîm-i Vekâyi'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu doğrultuda 3. ve kolordular emrine verilmişti. Ek olarak, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, Erzincan, Samsun, Diyarbakır, Bitlis, Elazığ, Ankara, Kastamonu, Kayseri, Maraş vilayetleri ve sancakları, ayrıca buralarda bulunan 1'inci, 12'nci, 14'üncü, 17'nci ve 20'nci kolordular, göreviyle ilgili olarak Mustafa Kemal Paşa'nın bütün emir ve taleplerini kabul edecek ve yerine getireceklerdi. İzmir işgâlinin ertesi günü, İngilizlerden aldığı bir vize ile İstanbul'dan ayrıldı. 19 Mayıs'ta Samsun'a gelerek Millî Mücadele'yi resmen başlattı. İngilizler olan bitenin farkına varmakta çok geç kalmışlardı. Lloyd George buna dâir “Türkiye'nin parçalanmış ve tükenmiş ordularını yeniden organize etme konusunda Anadolu'daki faaliyetleri hakkında hiçbir bilgi alamadım. Askerî istihbâratımız hiç bu kadar akılsız olmamıştı.” dedi.

Öte yandan Yunanları bir sürpriz bekliyordu. İngiliz istihbarat raporlarına göre Türkler zaten Mart 'dan itibaren silahlanıyordu. İngilizler de bunun farkındaydı. Yunanlar daha ilk gün karşılarında organize bir direniş buldular. Çıkan olaylarda çok sayıda insan öldü ve Yunan ordusunun prestiji ciddi zarar gördü. Dahası, işgâl kararı bölgede iş yapan İngiliz vatandaşların tepkisini çekti. Kapitülasyonlardan faydalanan İngilizlerin bölgedeki en büyük ticari rakipleri Yunanlardı. İngiliz yerel yetkililerin Londra'ya gönderdikleri raporlar hep aynıydı: Yunanların derhal geri çekilmesi gerekliydi. Amiral Calthorpe, güvenliğin tesis edilmesi için barış antlaşmasının biran önce imzalanması gerektiğini söyledi. Ancak antlaşma o kadar gecikti ki ancak işgâlden 15 ay sonra yapılabildi. O tarihte Türk direnişi çoktan örgütlenmişti. Halbuki İngiliz istihbarat subayı Yarbay Smith, 13 Mayıs'ta şöyle bir rapor sunmuştu: "Eğer Yunanlar tarafından bir işgâl yapılacaksa, bu, ancak, her şeyden önce, Fransız veya İngiliz kuvvetleri tarafından bölgenin kontrolü ve polisliğinin üstlenilmesi ile yönetimin kontrol altına alınması ve daha sonra geri çekilen birliklerin yerini aşamalı olarak Yunan birliklerine devretmesiyle gerçekleştirilebilirdi." Fakat bu gerçekleşmedi ve böylece bir Türk-Yunan savaşının ilk kıvılcımı alevlendi. Daha sonra ise İngiliz savaş dâiresinin fikirleri 16 Temmuz 'da şu şekildeydi: "Görüşümüz, İngilizlerin bu askerî girişim ile ilişkilendirilmesinin en istenmeyen durum olacağıdır, çünkü her ihtimalde, bölgede çok uzak olmayan ciddi askerî ve siyâsî zorluklarla karşılaşılacaktır." İngiliz Savaş Bakanlığı, yani Churchill, Henry Wilson ve ayrıca Curzon açık şekilde işgâl yanlısı değillerdi. Ezcümle, İngiliz temsilcilerin Mayıs çıkartmasından önce olay yerindeki tahminleri ve önerileri tek bir yöne meylediyordu: İtilafların vesâyeti ve koruması altında bir Yunan çıkartması ve işgâli gerçekleşecekti. Fakat bu yapılmadı ve böylece Anadolu'daki Yunan varlığı elverişsiz koşullar altında başlayıp bir direnişi tetikledi. Yunanistan'ın İzmir Yüksek Komiseri Aristidis Stergiadis, Atina'ya, "İtalyan propagandasının İzmir'deki yerel Türk yetkilileri kendilerine karşı manipüle ettiğini ve bunun sonucunda birçok gösteri ve ayaklanmanın gerçekleştiğini" bildiriyordu.

İşgâle karşı ilk cepheler Yunanların işgal ettiği bölgelerde kuruldu. Bunlardan ilki Ayvalık Cephesi’ydi. Alay komutanı Yarbay Ali Bey (Çetinkaya), halkı da silahlandırarak 29 Mayıs ’da Ayvalık’ı işgal eden Yunanlara karşı direnişe geçti. Bu arada Yörük Ali Efe gibi çete reisleri de zaman zaman Yunanlara karşı baskınlar düzenliyordu. Aydın'da Kuvâ-yi Milliye, 28 Haziran ’da Yunan askerlerine saldırıya geçti ve üç gün süren kanlı çatışmalardan sonra işgalcileri Aydın’dan çıkarmayı başardı. Ne var ki Yunanlar kısa bir süre sonra kenti yeniden işgal ettiler. Bu bölgede faaliyet gösteren Çerkez Ethem Bey ise Salihli'de çatışmalara girdi.

Batı Cephesi’nin kuruluşu[değiştir kaynağı değiştir]

İzmir'in İşgali (Mayıs )[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir