hacettepe universitesi goz hastaliklari / Göz Hastalıkları Uzmanı - Prof. Dr. Emrullah Taşındı

Hacettepe Universitesi Goz Hastaliklari

hacettepe universitesi goz hastaliklari

1 T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI DİABETİK MAKULA ÖDEMİ TEDAVİSİNDE İNTRAVİTREAL RANİBİZUMAB, BEVACİZUMAB VEYA TRİAMSİNOLON TEDAVİLERİ UYGULANAN HASTALARIN GÖRSEL VE ANATOMİK SONUÇLARININ RETROSPEKTİF KARŞILAŞTIRILMASI UZMANLIK TEZİ Dr. İrem KOÇ ANKARA 2015

2 T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI DİABETİK MAKULA ÖDEMİ TEDAVİSİNDE İNTRAVİTREAL RANİBİZUMAB, BEVACİZUMAB VEYA TRİAMSİNOLON TEDAVİLERİ UYGULANAN HASTALARIN GÖRSEL VE ANATOMİK SONUÇLARININ RETROSPEKTİF KARŞILAŞTIRILMASI UZMANLIK TEZİ Dr. İrem KOÇ TEZ DANIŞMANLARI Prof. Dr. Sibel KADAYIFÇILAR Prof. Dr. Bora ELDEM ANKARA 2015

3 ii TEŞEKKÜR Bu çalışmanın hazırlanmasında ve tasarlanmasında yardımcı olan Prof. Dr. Sibel Kadayıfçılar a, Prof. Dr. Bora Eldem e ve çalışmanın istatistiksel analizinde emeği geçen Naime Meriç Konar a teşekkür ederim. Dr. İrem Koç

4 iii ÖZET Koç İ. Diabetik Makula Ödemi Tedavisinde İntravitreal Ranibizumab, Bevacizumab veya Triamsinolon Tedavileri Uygulanan Hastaların Görsel ve Anatomik Sonuçlarının Retrospektif Karşılaştırılması, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Diabetik retinopati, çalışan yaş grubunda görme azlığının en sık sebebini oluşturmaktadır. Diabetik makula ödemi, diabetik retinopatideki santral görme azalmasının en sık sebebidir. Çalışmamızda diabetik makula ödemi nedeniyle intravitreal ranibizumab (1. grup), bevacizumab (2. grup) veya triamsinolon (3.grup) monoterapisi uygulanan hastaların görsel ve anatomik sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 208 hastanın 275 gözü dahil edilmiştir. Veriler retrospektif olarak elde edilmiştir. Sonuç ölçütleri görme keskinliği (GK) ve santral makula kalınlığındaki (SMK) değişim olarak kabul edilmiştir. Başlangıçtan itibaren 6 ay sonra değerlendirildiğinde 3 grup arasında ortalama GK değişimi için fark saptanmamıştır (sırasıyla: +4,9, +4,3, +4,6 harf, p=0,911). Bu bulgu 2. yılda da korunmuştur (p=0,306). SMK'daki düzelme ise 6. ay değerlendirmesinde İVTA grubunda anlamlı olarak daha fazladır (sırasıyla: -77,9, -74,7, -125,0 µm, p=0,012). Bu anlamlı fark 2. yıl sonunda da devam etmektedir (p=0,001). 2. yıl sonunda GK değişimini anlamlı olarak etkileyen faktör başlangıç GK olarak bulunmuştur ve ters ortantılıdır (p=0,020). Katarakt gelişimi 1. grupta %7,5, 2. grupta %15,3, 3. grupta %37,3 olup İVTA grubunda anlamlı olarak yüksektir. (p=0,000). Aynı sıra ile glokom prevalansı %5,0, %8,9 ve %22,6 olarak ölçülmüştür ve İVTA grubunda sıklığı anlamlı olarak yüksektir (p=0,001). Sonuç olarak, karşılaştırılan 3 tedavi yönteminin fonksiyonel etkileri benzer olmakla birlikte, İVTA ile anlamlı olarak daha etkili anatomik düzelme sağlanmıştır; ancak yüksek oküler yan etki oranını tedavi tercihinde göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Diabetik makula ödemi, ranibizumab, bevacizumab, intravitreal triamsinolon

5 iv ABSTRACT Koç İ. Comparison of Visual and Anatomical Results of Intravitreal Ranibizumab, Bevacizumab or Triamcinolone in Diabetic Macular Edema. Hacettepe University School of Medicine, Department of Ophthalmology, Thesis in Ophthalmology, Ankara, Diabetic retinopathy is the most common reason for visual loss in the working age group and diabetic macular edema is most common associated complication of it leading to visual loss. Here we aimed to compare visual and anatomic outcomes of following intravitral treatments: intravitreal ranibizumab (group 1), bevacizumab (group 2) and triamcinolone (group 3). 275 eyes of 208 patients were enrolled in this retrospective study and main outcome measures were determined as the change in visual acuity (VA) and central macular thickness (CMT). Evaluation of the data at 6 months of treatment compared to initial measurements revealed no significant difference of change in VA in 3 different treatment groups. Mean changes in VA in group 1, group 2 and group 3 were +4,9, +4,3, +4,6 letters, respectively (p=0,911). Similar findings applied to the 24-month results (p=0,306). Improvement of CMT at 6 months was significantly better in group 3, compared to group 1 and 2 and the mean values were -77,9, -74,7, -125,0 µm, in ascending group order (p=0,012). Findings were similar for 24-month outcomes (p=0,001). At the end of 24 months, the only independent variable effecting the change in VA was found to be initial VA, which effected the change inversely (p=0,020). Cataract prevalances in group 1, 2 and 3 were %7,5, %15,3 and %37,3 respectively and it was significantly higher in group 3 (p=0,000). Similarly, glaucoma prevalances were %5,0, %8,9 and %22,6 respectively and was significantly higher in group 3 (p=0,001). As a result, these treatment methods have similar effects with regard to improvement in VA, however, intravitreal triamcinolone provides additional anatomic improvement. One must also consider ocular side effects before opting for a treatment modality. Keywords: Diabetic macular edema, ranibizumab, bevacizumab, intravitreal triamcinolone

6 v İÇİNDEKİLER Sayfa No: TEŞEKKÜR... ii ÖZET... iii ABSTRACT... iv İÇİNDEKİLER... v KISALTMALAR... vii ŞEKİLLER DİZİNİ... ix TABLOLAR DİZİNİ... x 1. GİRİŞ VE AMAÇ GENEL BİLGİLER DİYABETİK RETİNOPATİ Epidemiyoloji Histopatolojik Lezyonlar Perisit kaybı Kapiller Bazal Membran Kalınlaşması Mikroanevrizma Aselüler Kapiller Kan-Retina Bariyerinin Bozulması Mikroglial Aktivasyon Retinal Nörodejenerasyon Patogenezdeki Biyokimyasal Mekanizmalar Proliferatif Olmayan Diyabetik Retinopati ve Diyabetik Makula Ödemi Proliferatif Olmayan Diyabetik Retinopatinin Klinik Bulguları Mikroanevrizma... 5

7 vi İntraretinal Hemoraji Sert Eksuda Atılmış Pamuk Lekesi İntraretinal Mikrovasküler Anormallikler (İRMA) Diğer Damar Değişiklikleri Retinal İskemi Diabetik Retinopatinin Sınıflandırılması Diabetik Makula Ödeminin Patogenezi Kan-Retina Bariyeri Vazoaktif Faktörler Vitreoretinal Arayüz Diyabetik Makula Ödeminin Klinik Bulguları Diyabetik Makula Ödemi İçin Risk Faktörleri Diyabetik Makula Ödeminin Tedavisi Fokal/Grid Laser Fotokoagülasyon İntravitreal Kortikosteroid İntravitreal Anti-VEGF Ajanlar GEREÇ VE YÖNTEM İSTATİSTİKSEL ANALİZ BULGULAR TARTIŞMA SONUÇLAR KAYNAKLAR... 49

8 vii KISALTMALAR AGE DM DMÖ : İleri Glikozilasyon Son Ürünleri : Diabetes Mellitus : Diabetik Makula Ödemi DRCR.net : Diabetic Retinopathy Clinical Research Network DRP ET-1 ETDRS FFA GDNF GFAP GK HÜTF ICAM-1 : Diabetik Retinopati : Endotelin-1 : Early Treatment Diabetic Retinopathy Study : Fundus Floresein Anjiyografi : Glial Hücre Kökenli Nörotrofik Faktör : Glial Fibriler Asidik Protein : Görme Keskinliği : Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi : Hücreler Arası Adezyon Molekülü-1 IL-6 : İnterlökin 6 İRMA İVTA KAMÖ NPDR NVD NVE OKT PDGF-ß PDR PGF PKC : İntraretinal Mikrovasküler Anormallikler : İntravitreal Triamsinolon Asetonid : Klinik Olarak Anlamlı Makula Ödemi : Proliferatif Olmayan Diabetik Retinopati : Optik Disk Üzerinde Yeni Damarlanma : NVD Dışında Retinanın Diğer Bölgelerinde Yeni Damarlanma : Optik Koherens Tomografi : Platelet Kökenli Büyüme Faktörü Beta : Proliferatif Diabetik Retinopati : Plazental Büyüme Faktörü : Protein Kinaz C

9 viii RAGE RNA RPE SMK VEGF VEGFR ZO-1 : İleri Glikozilasyon Son Ürünü Reseptörü : Ribonükleik Asit : Retina Pigment Epiteli : Santral Makula Kalınlığı : Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü : Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü Reseptörü : Zonula Okludens 1 Proteini

10 ix ŞEKİLLER DİZİNİ Sayfa No: Şekil 4.1. Gruplarda seröz makula dekolmanı görülme sıklığı Şekil 4.2. Grupların ortalama görme keskinliklerinin (harf) zamanla değişimi Şekil 4.3. Grupların ortalama santral makula kalınlıklarının (µm) zamanla değişimi... 34

11 x TABLOLAR DİZİNİ Sayfa No: Tablo 2.1. Diabetik retinopatinin sınıflandırılması...8 Tablo 4.1. Grupların yaş ortalamaları Tablo 4.2. Grupların cinsiyet dağılımları Tablo 4.3. Gruplarda ortalama DM süreleri ve tip 1 DM sıklığı Tablo 4.4. Grupların izlem süreleri Tablo 4.5. Grupların sistemik hastalık dağılımları Tablo 4.6. Grupların ortalama vizit sayıları Tablo 4.7. Grupların ortalama enjeksiyon sayıları Tablo 4.8. Gruplarda DRP'nin şiddetine göre dağılımı Tablo 4.9. DRP şiddetine göre tedavi şeklinin dağılımı Tablo DRP şiddetine göre başlangıç GK ve başlangıç SMK değerleri Tablo Gruplarda makuler laser fotokoagülasyon uygulanma oranları Tablo Grupların ödem tipi dağılımları Tablo Gruplarda iskemi görülme oranları Tablo Grupların ortalama görme keskinlikleri (harf) Tablo Grupların ortalama santral makula kalınlıkları (µm) Tablo Grupların ortalama görme keskinliği değişimi (harf) Tablo Grupların ortalama santral makula kalınlığı değişimi (µm) Tablo İlk GK en az 50 harf olanlarda grupların ortalama görme keskinliği değişimi (harf) Tablo İlk GK 50 harfin altında olanlarda grupların ortalama görme keskinliği değişimi (harf) Tablo Grupların en az 10 harf kazanç izlenme dağılımları Tablo Grupların en az 10 harf kayıp izlenme dağılımları Tablo Grupların katarakt görülme dağılımları Tablo Grupların göz içi basıncında artış görülme dağılımları... 42

12 1 1. GİRİŞ VE AMAÇ Diabetes Mellitus (DM), uç organ hasarı ile sonuçlanabilen kronik multisistemik metabolik bir hastalıktır. Uzun dönem mikrovasküler komplikasyonları arasında diabetik retinopati (DRP) yer alır ve diabetik popülasyonun yaklaşık %35'ini etkiler (1). Görme azlığına en sık sebep olan komplikasyonu diabetik makula ödemi (DMÖ) olmakla birlikte; proliferatif diabetik retinopati (PDRP), retinal arter veya ven tıkanıklıkları, retina dekolmanı gibi görmeyi tehdit eden diğer göz tutulumları klinikte görülebilir (2). Geniş bir prevalans çalışması olan Wisconsin Diabetik Retinopati Epidemiyolojik Çalışması'nda, tip 1 DM olgularının 25 yılda %29'unda DMÖ geliştiği; aynı grubun başka bir çalışmasında insülin kullanan tip 2 DM olgularında %25,4, kullanmayanlarda %13,9 oranında DMÖ geliştiği bildirilmiştir (3). DMÖ'nün güncel oküler tedavisi: laser fotokoagülasyon, intravitreal anti-vegf tedavisi, intravitreal steroid tedavisi, intravitreal steroid tedavisi ve vitrektomiden oluşmaktadır (4). Tercih edilecek intravitreal tedavi yöntemine veya yöntemlerin anatomik ve görsel sonuçlarının birbirine üstünlüğüne yönelik kesin bir algoritma olmamakla birlikte, pratikte hasta temelli tedavi protokolleri uygulanmaktadır. Günümüzde önemli bir hastalık yükü oluşturan diabetes mellitusta DMÖ gelişmesine sebep olduğu düşünülen mekanizmalara aşağıda değinilmiştir. Kronolojik olarak makuler laser fotokoagülasyondan, intravitreal steroid enjeksiyonuna ve daha sonra anti- VEGF ajanlara doğru evrilen DMÖ tedavi yöntemleri arasında, hastalığı hasta temelli değerlendirebilmek ve tedavi yöntemini kişiselleştirebilmek için bu yöntemlerin birbirlerine göre anatomik ve fonksiyonel düzelmede avantaj ve dezavantajlarına hakim olmak önem taşır. Çalışmamızda kliniğimizde uygulanmış intravitreal anti-vegf (bevacizumab, ranibizumab) tedavileri ile intravitreal triamsinolon tedavisinden birisi uygulanmış hastaların görsel ve anatomik sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

13 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1. DİYABETİK RETİNOPATİ Epidemiyoloji Diabetik retinopati (DRP), diabetes mellitusun (DM) kronik komplikasyonları arasında yer alıp, tip 1 veya tip 2 DM'ye ikincil olarak gelişebilen, çalışan yaş grubunda görme azlığının en önemli sebebi olan retinal değişiklikleri ve mikrovasküler komplikasyonları içermektedir (5). Dünyada diabetli birey sayısı 2013 yılında 382 milyon iken bu sayının 2035 yılında 592 milyona ulaşacağı öngörülmektedir (6). Amerika Birleşik Devletleri'nde DM prevalansı 26 milyon olup, 2050 yılında DRP prevalansının üç katına çıkarak 16 milyona ulaşması beklenmektedir (7). Ülkemizde yapılan prevalans çalışmalarında ise tip 2 DM prevalansı %13,7 olarak bulunmuştur (8). DRP, başlangıcında çoğunlukla hasta tarafından fark edilir değişikliklere sebep olmazken; DRP gelişme riski, hastalığın süresi ile artmakla birlikte, tip 1 DM olan bireylerin %50'sinde, tip 2 DM olan bireylerin ise %30'unda hastalık seyri süresince görme keskinliği üzerinde potansiyel tehdit oluşturan komplikasyonlar gelişeceği tahmin edilmektedir (9). Diabetik makula ödemi (DMÖ), diabetik makülopatinin bir bileşeni olup, DM olan bireylerde görme azlığının en sık sebebini oluşturur. DRP'nin her aşamasında gelişebilir ve 2012 yılında dünyada DM olgularının %7'sini etkilediği tahmin edilmiştir (1,10). DMÖ prevalansında, önceki çalışmalarda, hastalık süresi ve şiddetinin etkili olduğu gösterilmiştir. Erken başlangıçlı ya da insülin bağımlı olmayan veya insülin bağımlı olan geç başlangıçlı DM hastalarında, en az 20 yıldır hastalığı olan bireylerde DMÖ prevalansı sırasıyla %32, %18 ve %38 olarak bulunurken; hastalık süresi 5 yıl veya daha az olan bireylerde bu oranlar %0, %3 ve %5-%8 olarak bulunmuştur. Geç başlangıçlı DM olgularında hafif şiddetli NPDR alt grubunda DMÖ prevalansı %6.3, orta veya şiddetli NPDR alt grubunda %63.2, PDR alt grubunda ise %74.5 olarak hesaplanmıştır (11).

14 Histopatolojik Lezyonlar Diabetik retinopatide izlenen başlıca mikroskopik değişiklikler: Perisit kaybı Kapiller bazal membran kalınlaşması Mikroanevrizmalar Aselüler kapillerler Kan-retina bariyerinin bozulması Makroglial aktivasyon Retinal nörodejenerasyon olarak sayılabilir Perisit Kaybı İlk olarak Cogan ve arkadaşları tarafından, tripsine maruz bırakılmış insan retinasında tanımlanmış olan bu bulgu, DRP'nin en erken ve özgül bulgularından birisidir (12). Mikroskopide retina kapillerlerinin duvarında nükleus içermeyen perisit hayaletleri, anevrizmal boşluklar olarak izlenir. Perisit kaybı ile, hücreler arası bağlantılar ve iç kan-retina bariyeri işlevi de hasar görür. Bu etkiler klinik olarak venöz dilatasyon ve venöz boncuklanma ile sonuçlanır. DRP'deki perisit kaybının kesin mekanizması bilinmemekle birlikte; suçlanan başlıca iki yolak, aldoz redüktaz yolağı ve PDGF-ß ile PDGF-ß reseptörünün ilişkisidir (13) Kapiller Bazal Membran Kalınlaşması DRP'de kapiller bazal membranlardaki kalınlaşma, normalde homojen izlenen bazal membran kollajen diziliminin vakuollü görünüm alması şeklinde elektron mikroskopide izlenebilir. Bu bulgunun gelişmesinde aldoz redüktaz yolağının, ya da bazal membranın bileşenlerinin enzimatik ve enzimatik olmayan glikasyonunun sorumlu olduğu önerilmektedir (13,14).

15 Mikroanevrizma DRP'nin klinik olarak izlenen ilk bulgusu retinal kapillerlerin mikroanevrizmalarıdır ve fundoskopide küçük, kırmızı intraretinal noktalar olarak görülürler (15). Perisit kaybı ile kapiller duvarındaki zayıflama, dilatasyona yatkın mekanik olarak zayıf noktalar oluşturmaktadır.

16Lümenleri eritrosit veya trombüs ile tıkanabilir. Bu

17 6 lezyonlar, hücreden zengin veya muhtemel perisit ve endotel apoptozuna bağlı olarak hücreden fakir olarak görülebilir. Mikroanevrizmaların oluşmasında; retinal mikroçevredeki değişiklikler, endotel hücre hasarı, endotel hücreleri üzerindeki proliferatif ve anti-proliferatif faktörlerin dengesinin bozulması, kapiller lümeni içinde basıncın artması ve kapiller duvarlarında mekanik zayıflık suçlanmaktadır. Tipik olarak arka kutupta izlenmekle beraber retinanın her alanında görülebilirler. Fundus floresein anjiyografi (FFA), mikroanevrizmaların görüntülenmesinde oftalmoskopiden daha hassas bir yöntem olup, arteriyövenöz geçiş fazından itibaren, sızıntının geç dönemde eşlik ettiği veya etmediği hiperfloresan noktalar olarak lezyonların görüntülenmesini sağlar (20). Mikroanevrizma sayısının artması diabetik retinopati progresyonu ile ilişkilendirilmiştir (21) İntraretinal Hemoraji DRP'de retinal hemoraji; nokta, leke, alev gibi çeşitli şekil, yerleşim ve büyüklükte izlenebilir. Küçük çaplı nokta hemorajiler, oftalmoskopide mikroanevrizmalara benzer görünümde olabilir. Alev şekilli hemorajiler genellikle daha büyük ve retina sinir tabakasında yerleşimleri nedeniyle silik sınırlıdır. FFA'da koroid floresansının engellenmesi nedeniyle hipofloresan görünümleri, mikroanevrizmalardan ayırım sağlar. Optik disk üzerinde hemoraji olası bir NVD'yi veya eşlik eden bir disk patolojisini düşündürmelidir (20) Sert Eksuda Fundoskopide, arka kutupta yerleşmeye eğilimli, keskin sınırlı sarıbeyaz retinal birikintiler olarak, çoğunlukla ödemli ve sağlıklı retinanın sınırında ve dış pleksiform tabakada sert eksudalar görülebilir. Vasküler geçirgenliğin arttığı sahalarda sert eksuda halkası oluşabilir. Sert eksuda varlığı FFA'da koroid floresansının engellenmesi ile hipofloresan görünüme sebep olur (20).

18 Atılmış Pamuk Lekesi Atılmış pamuk lekesi, düzensiz sınırlı, iç retinada yer alan, retina sinir tabakasının yama şekilli göreceli iskemik sahadır. FFA'da koroid floresansını engeller ve hipofloresan görünüm alır (20) İntraretinal Mikrovasküler Anormallikler (İRMA) İRMA, genellikle kapiller perfüzyonun yetersiz olduğu sahaların komşuluğunda, en küçük çaptaki retinal damarlar arasında izlenen genişlemiş ve kıvrımlanma gösteren değişikliklerdir. FFA'nın arteriyovenöz fazında hiperfloresan izlenirler (20). Venöz ilmikler ise, retinadaki hipoperfüzyona cevap olarak gelişen retinal venöz değişikliklerden olup, lokal ven oklüzyonuna yan dolaşım yolu sağlarlar ve İRMA ile birlikte, PDR için öncül lezyonlar teşkil ettikleri düşünülmektedir (22) Diğer Damar Değişiklikleri Yukarıda sayılanlar dışında, DRP'nin ileri safhalarında, küçük damar yatağı dışında arterioller ve venüllerin etkilendiği de görülebilir. Arteriol çapı daralmış, venül çapı ve kıvrımlanması artmış olarak izlenebilir. Venöz boncuklanma; damar çapının göreceli olarak arttığı ve azaldığı alanların bir arada bulunması ile oluşan görünümü tarif eder (20) Retinal İskemi Kapiller yatağın daha önce bahsedildiği gibi perisit ve endotel hücrelerini kaybetmesi retina dolaşımını tehlikeye sokmaktadır. Bu hücreden fakir kapillerlerin sayıca artması, bu kapillerleri besleyen arteriollerin tıkanmasına neden olur. Retinal kapiller dolaşımın bozulması FFA ile

19 8 görüntülenebilir (23). Kapiller dolaşımın geniş çapta bozulması halinde, bahsedilen diğer değişikliklerin izlenmediği, seçilebilen damarlanmanın azaldığı bir retina görülebilir. İskemik makülopati, DRP'de görme azlığının sebeplerinden biri olup; retinal iskeminin başlıca VEGF-A üretiminin artması ile ekstraretinal yeni damarlanmaya, dolayısıyla PDR'ye yol açabileceği gösterilmiştir (24,25,26). Klinik olarak, iskemik retinaya; venöz boncuklanma, İRMA, derin retinal hemorajiler eşlik edebilir (20) Diabetik Retinopatinin Sınıflandırılması DRP, başlıca proliferatif olmayan diabetik retinopati (NPDR) ve proliferatif diabetik retinopati (PDR) aşamaları olmak üzere, klinik bulgulara göre 'Early Treatment Diabetic Retinopathy' Çalışması'nda (ETDRS) aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi sınıflandırılmıştır (27): Tablo 2.1.

20 Diabetik Makula Ödeminin Patogenezi DMÖ'de biriken sıvının kaynağı sitotoksik ve vazojenik ödem mekanizmaları ile açıklanmıştır ve oluşma mekanizmasına göre sırasıyla hücre içi ve hücre dışı sıvı birikimi görülebilir. Kan-retina bariyerinin bozulması ile albümin gibi plazma proteinlerinin nöral interstisyuma geçişi mümkün hale gelir ve interstisyal ödem de eşlik eder (4). Vazojenik makular ödemin fokal veya yaygın olması ile klinikte fokal ya da diffüz makula ödemi görülür (28,29). DMÖ'de retinal kalınlığın artmasında sorumlu yapılar: iç ve dış kan-retina bariyerleri, vazoaktif faktörler ve vitreoretinal arayüz olarak başlıca 3 grupta toplanabilir Kan-Retina Bariyeri Sistemik dolaşım ile retina arasında, kan-beyin bariyerine benzer kısıtlayıcı bir bariyer mevcut olduğu ilk kez 1913 yılında Schnaudigel tarafından tavşan retinasında tripan mavisi kullanılarak gösterilmiştir (30). Sistemik dolaşım ve göz, kan-aköz bariyeri ve kan-retina bariyeri seviyelerinde sınırlandırılmıştır (32). Kan-retina bariyeri ise; retinal kapillerler arasındaki, lipid ve proteinlerin sızmasını engelleyen seçici geçirgen sıkı bağlantılar (zonula okludens) ile bunları çevreleyen astrosit ve Müller hücresi ağından oluşan iç kan-retina bariyeri ve retina pigment epiteli (RPE) hücreleri arasındaki sıkı bağlantılardan meydana gelen dış kan-retina bariyeri olarak ikiye ayrılabilir (33). Her ikisinin de DMÖ'de hasar gördüğünü öneren sonuçlar mevcuttur (34). Buna ek olarak iç kan-retina bariyerindeki endotel hücrelerinde diğer dokulardakine kıyasla daha az veziküler taşıma görüldüğü bildirilmiştir. Bu da retinanın kuru kalmasını etkileyen başka bir faktördür (35). Deneysel DRP modellerinde, endotelde hem veziküler taşınmayı içeren transselüler yolak ile hem de sıkı bağlantıların işlevini yitirmesi ile paraselüler yolak ile madde geçişinin arttığı gösterilmiştir (36). Kan-retina bariyerinden suyun geçişi; pasif olarak iki yönlü veya RPE pompası aracılığı ile koryokapillarise doğru aktif olarak tek yönlü gerçekleşmektedir. Bariyerin

21 10 bozulması ile bu denge de bozulur ve intraretinal sıvı birikimi gerçekleşir (37). İşlevsel bir iç kan-retina bariyerindeki zonula okludensteki başlıca yapısal proteinler: ZO-1, ZO-2 ve ZO-3'ten oluşan zonula okludens proteinleri; klaudin ve okludinden oluşmaktadır (38). Glial hücreler (Müller hücreleri ve astrositler) sıkı bağlantı proteinlerini sentezlerler. DRP'de görülen retinal nörodejenerasyon ile bu proteinlerin sentezinin etkilenmesinin de DMÖ gelişiminde rol oynadığı düşünülebilir (37,39,40). Bariyerin bütünlüğünü etkileyebilecek bir başka faktör ise, artan VEGF miktarı ile okludin ve ZO-1 fosforilasyonun görülmesidir (41). Ayrıca, kan-retina bariyerinin geçirgenliğini düzenleyen bir başka faktör olan glial hücre kökenli nörotrofik faktör (GDNF) sentezi, ileri glikozilasyon son ürünlerinin (AGE) artması ile azalmakta; VEGF sentezi ise artmaktadır (42,43). Bu hücrelere ek olarak endotel hücrelerinde de AGE reseptörü bulunmaktadır. AGE endotelde ICAM-1 aktivasyonuna sebep olur ve ICAM-1'in artmış lökosit adezyonu ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Lökostaz, endotel hücre ölümü için risk oluşturur (44). Glial aktivasyonun diabetik hastalarda başka bir göstergesi, Müller hücrelerinde glial fibriler asidik proteinin (GFAP) artmış ekspresyonudur (45) Vazoaktif Faktörler Endotel bütünlüğünün bozulması ile retina dolaşımı tehlikeye girer ve iskemik retinadan salgılanan VEGF aracılığı ile yeni damarlanma başlar (46). VEGF ailesi; VEGF-A, VEGF-B, VEGF-C, VEGF-D ve plazental büyüme faktöründen oluşan (PGF), yeni damarlanmanın bilinen en potent uyarıcılarını içermektedir. DMÖ patofizyolojisinde VEGF-A'nın VEGF-165 izoformu sorumlu tutulmaktadır ve VEGF-A, tirozin kinaz biçimindeki VEGFR-1 ve VEGFR-2 reseptörlerine bağlanarak sinyal kaskadlarını tetikler (47,48). VEGF vasküler geçirgenliğin artmasında histaminden kat potent bir sinyal proteinidir ve kan-retina bariyerinin yıkılmasının DRP'de VEGF'ye bağlı geliştiğini gösteren sonuçlar mevcuttur (49,50). VEGF, kemotaktik bir ajan olmakla birlikte endotele lökosit adezyonunu arttıran, enflamasyonla ilişkilendirilmiş bir proteindir ve hücresel seviyede pek çok yolağın ortak

22 11 noktasını oluşturur; bu nedenle DMÖ tedavisinde önemli bir hedefi teşkil eder (51). Diabete bağlı vasküler geçirgenliğin artmasında en önemli kaynak Müller hücreleridir (52). VEGF'nin ödeme yol açtığı biyokimyasal mekanizmalar arasında: hücreler arası sıkı bağlantı proteinleri olan okludin ve ZO-1'in fosforilasyonu ve miktarının azalması, nitrik oksit aracılığı ile damar geçirgenliğinde artış ve VEGF ile aktive olan hücre içi PKC yolunun okludin fosforilasyonunu arttırması sayılabilir (51,53). PKC yolu, endotelin 1 (ET-1) başta olmak üzere endotelinlerin ekspresyonunu arttırarak vazokonstriksiyona yol açar. Buna ek olarak, diabete bağlı oluşan glikozilasyon son ürünleri de doğrudan ET-1 ve VEGF ekspresyonunu arttıran başka bir faktördür (54,55). DMÖ patogenezinde rol oynadığı düşünülen diğer proteinler arasında: Karbonik anhidraz enzimi, Anjiyotensin II, Hepatosit büyüme faktörü, IL-6, Bazik fibroblast büyüme faktörü, Matriks metalloproteinaz 2 ve 9 enzimleri sayılabilir (37,56,57,58,59,60) Vitreoretinal Arayüz Vitreus jeli esas olarak PDR'de görülen fibrovasküler proliferasyon için önemli bir yer oluşturmakla beraber; daha erken safhalarda veya DMÖ gelişiminde de çeşitli mekanizmalarla etkili olduğu bilinmektedir. Bunlardan birisi; özellikle arka vitreus korteksinde ve iç limitan membranda AGE birikmesidir (37). Diabetik hastalarda; vitreus jelinde kollajen çapraz bağlarının arttığı, biriken AGE'nin vitreoretinal adezyonu ve glial hücre aktivitesini arttırdığı ve çeşitli proteinlerin intravitreal yoğunluğunun değiştiği gösterilmiştir. Bu bulgular DMÖ'de vitreoretinal arayüzün etkisinin sadece

23 12 mekanik değil, mikroçevrenin ayarlanması ile biyokimyasal olabileceğini de düşündürmektedir (61,62) Diyabetik Makula Ödeminin Klinik Bulguları DRP'de retinal vasküler geçirgenlikte artış, DRP bulguları görülmeden başlamış olabileceği gibi, klinik olarak değerlendirilebilen bir geçirgenlik artışı mikroanevrizmaların görülmesini takip eder. Değişik boyut ve miktarda FFA ile görüntülenen sızıntının kaynağı mikroanevrizmalar, İRMA veya retinal kapillerler olabilir. Vasküler yetersizlikte, etkili çalışan bir RPE pompası olduğu sürece retinal kalınlaşma görülmeyebilir (63). Damar geçirgenliğinin artması ile plazma lipoproteinlerinin emilimi de aksayacağından, damar dışında lipidden zengin birikintiler oluşur ve sert eksuda olarak tariflenirler. Uzun süreli DMÖ'de tabloya RPE değişiklikleri veya RPE atrofisi eşlik edebilir (20). DMÖ, diabetik popülasyonda, arka kutupta oluşan retina kalınlaşmasını ifade eder. Retina damarlarının yetersiz olduğu veya sızıntı bulunmadığı halde retina iskemisinin görüldüğü sahalarda da izlenebilir (20). DMÖ tedavisinde laser fotokoagülasyonun sonuçlarının bildirildiği ETDRS'te 'Klinik Olarak Anlamlı Makula Ödemi (KAMÖ)' tanımlanmıştır. Bu biyomikroskopik tanım: (a) makulanın merkezinde veya makula merkezine 500 μm uzaklıkta retina kalınlaşması olması; (b) makulanın merkezinde veya makula merkezine 500 μm uzaklıkta, komşu bir retina kalınlaşması alanı ile ilişkili sert eksuda görülmesi; (c) makula merkezine bir disk çapı uzaklıktaki alana tamamı veya bir kısmı dahil olan en az bir disk alanı büyüklükte retina kalınlaşması sahası maddelerinden birinin varlığını içermektedir. Bu tanım, DMÖ'nün veya sert eksudaların fovea ve makula ile ilişkisinin görme keskinliği üzerindeki kritik etkisi nedeniyle gerekli görülmüştür. ETDRS'te, tedavi edilmediği takdirde, makula merkezine tehdit oluşturan ödemi olan hastaların %32'sinde görme keskinliğinde 3 yıl içerisinde 3 sıra veya daha fazla azalma izlenmiştir (64).

24 13 DMÖ tanısı için biyomikroskopik değerlendirme standart olmakla birlikte, retina kalınlaşmasının miktarını belirlemede hızlı, tekrarlanabilir ve invaziv olmayan bir görüntüleme yöntemi olarak optik koherens tomografi (OKT); damar yatağını değerlendirmek, fokal veya yaygın DMÖ ayırımını yapabilmek ve iskemi varlığını saptamak için FFA yardımcı görüntüleme teknikleridir. Fokal DMÖ; mikroanevrizmalardan sızıntı nedeniyle oluşan, fokal laser fotokoagülasyon tedavisine yanıt veren sınırlı ödemi içerirken, diffüz DMÖ posterior retinal kapiller yataktan ve/veya İRMA'dan kaynaklanan, iç kan-retina bariyerinin yaygın olarak bozulması nedeniyle oluşan makula ödemini kapsar (28,29). Dış kan-retina bariyerinin bozulması, ağırlıklı olarak subretinal sıvı birikimine neden olmakla birlikte; retina içinde kistoid boşluklar gelişmesinde ve iç retina tabakalarının diffüz olarak ödemlenmesinde etkilidir (65). Seröz makula dekolmanı, OKT ile tanınabilecek, çeşitli serilerde farklı sıklıklarda saptanmış olan, DMÖ'ye herhangi bir evrede eşlik edebilecek bir bulgudur. Bu bulgunun gelişmesinde; RPE pompasının göreceli olarak artmış fonksiyon bozukluğu, kalınlaşan retinada mekanik gerilmeye bağlı duyusal retinanın RPE den ayrılması veya enflamatuar belirteçlerin artması gibi değişiklikler suçlanmıştır (66,67). Klinikte seröz makula dekolmanının başlıca görülme sebebi DMÖ'dür (68). Yaya ve ark.'nın 143 göz ile yaptıkları çalışmada, DMÖ'de seröz makula dekolmanı prevalansı %52,4 olarak saptanmıştır ve bu bulgunun varlığı sistemik hipertansiyonla anlamlı olarak ilişkilendirilmiştir (69). Seröz makula dekolmanı görülmesinin tedavi etkinliği üzerindeki etkisini inceleyen çeşitli çalışmalar mevcuttur. Shimura ve ark. DMÖ nün OKT ile tanımlanmış biçimleri arasında İVTA etkinliğini değerlendirdikleri çalışmada, kistoid makula ödemi olan olgularda seröz makula dekolmanı izlenenlere göre daha iyi yanıt alındığını göstermiştir (70). Kim ve ark. intravitreal bevacizumab tedavisi ile, OKT ye göre diffüz diyabetik makula ödemi olan grupta, kistoid makula ödemi veya seröz makula dekolmanı olan gruplara göre görme keskinliği artışının ve santral makula kalınlığındaki azalmanın daha fazla olduğu sonucuna varmıştır (71). Başka bir çalışmada ise uygulanan tek doz intravitreal bevacizumab etkinliğinin,

25 14 kistoid makula ödemi ve diffüz makula ödemi olan gruplarda seroz makula dekolmanı izlenenlere göre anlamlı olarak yüksek bulunması nedeniyle diffüz ve kistoid tip makula ödemi olan olgularda VEGF-A nın patofizyolojide daha baskın bir rol oynayabileceği ihtimali üzerinde durulmuştur (72) Diyabetik Makula Ödemi İçin Risk Faktörleri (73): DMÖ gelişimi için başlıca sistemik risk faktörleri aşağıda sıralanmıştır Hiperglisemi Hipertansiyon Dislipidemi Nefropati Anemi Uyku apnesi Glitazonlar Gebelik Diyabetik Makula Ödeminin Tedavisi Fokal/Grid Laser Fotokoagülasyon Fokal ve/veya grid makuler laser fotokoagülasyon, DMÖ için uzun süre standart tedavi yöntemi olarak kabul edilmiştir. Grid laser retina fotoreseptörlerini tahrip ederek dokunun oksijen ihtiyacını azaltır, fokal laser ile ise sızıntı görülen mikroanevrizmaların kapatılması hedeflenir (4). Laser fotokoagülasyon ile sağlanan hücre ölümü ve gliozis ile RPE hiperplazisini içeren skar dokusu, önceden koryokapillaristen difüzyon yolu ile dış retina tabakalarına ulaşan oksijenin iç retina tabakalarına difüzyonunu kolaylaştırır (74). Prospektif, randomize, çok merkezli bir çalışma olan ETDRS'te DMÖ

26 15 üzerinde argon laser tedavisinin sonuçları bildirilmiştir. Hafif veya orta şiddetli NPDR olan DMÖ olgularının 2 yıl izleminde; tedavi grubunda %16 gözde görme keskinliğinde artış, %77 gözde görme keskinliğinde sabit kalma ve %7 gözde görme keskinliğinde azalma görülürken, tedavi edilmeyen grupta bu yüzdeler sırasıyla %11, %73 ve %16 olarak bildirilmiştir. Üçüncü yılda görme keskinliğinde azalma olan göz oranı tedavi grubunda %12, kontrol grubunda %24'e ulaşmıştır. Klinik olarak anlamlı makula ödemi tarifine uyan 350 gözde, 1. yıl sonunda, hemen fotokoagülasyon uygulanan grubun %35'inde makula merkezinde ödem mevcutken, ertelenmiş olarak fotokoagülasyon uygulanan alt grupta bu oran %65'tir. Bu bulgularla laser fotokoagülasyon tedavisinin makula merkezini içine alan DMÖ olgularında istatistiksel olarak anlamlı etkisi gösterilmiştir. Laser uygulanması için ETDRS ile önerilen tedavi şeması; hafif ve orta şiddetli NPDR'de görülen fokal veya diffüz DMÖ için sırasıyla fokal veya grid fotokoagülasyon, şiddetli NPDR ve PDR olan DMÖ olguları için fokal laser ve dağınık çevresel fotokoagülasyonun kombinasyonudur (64). Laser tedavisinin RPE atrofisi, subretinal fibrozis, görme alanı değişiklikleri gibi potansiyel sonuçları, yeni tedavi arayışlarına neden olmuştur (37). Makuler ödemin devam etmesi halinde çevresel retinanın iskemisi hedeflendirilmiş laser tedavisi açısından değerlendirilmelidir (76) İntravitreal Kortikosteroid Kortikosteroidlerin antienflamatuar ve antianjiyojenik özelliklerinden oküler hastalıkların tedavisinde 1950'lerden beri yararlanılmaktadır (75). DMÖ tedavisinde yetersiz intraoküler geçiş nedeniyle topikal steroid tedavisi uygun değildir; ancak intravitreal enjeksiyonlar ve uzun salınımlı implantlar bu amaç için uygulanabilecek yöntemlerdir (20). DMÖ tedavisinde steroidin yeri anti- VEGF ajanlara kıyasla eskiye dayanmaktadır. Steroidlerin başlıca biyokimyasal etki mekanizması, membran lipidlerinden araşidonik asit salınmasını sağlayan fosfolipaz A2 enzimini inhibisyonu ile başlar. Böylelikle

27 16 araşidonik asitten kemotaktik ve vasküler geçirgenliği arttıran prostoglandinler ve lökotrienlerin üretilmesi engellenmiş olur. Kortikosteroidlerin lökosit birikmesini engellediği de bilinmektedir (77,78). Bu mekanizmalara ek olarak, steroidlerin VEGF üretimini baskıladıkları gösterilmiştir (79). Steroidlerin DMÖ tedavisinde perioküler uygulamanın yeri sınırlıdır. Laser fotokoagülasyona ek olarak hafif DMÖ de peribulbar steroid uygulanması halinde makuler kalınlığın azalmasında ek fayda sağlanmadığı, bir faz II çalışmasında belirtilmiştir (80). İntravitreal triamsinolon (İVTA) tedavisinin DMÖ'de etkinliği hakkında bilgi sağlayan başlıca çalışmalar Diabetic Retinopathy Clinical Research Network (DRCR.net) grubuna aittir. İlk randomize, kontrollü çalışmada, makula merkezini içeren DMÖ bulunan 693 hastanın 840 gözü; fokal veya grid laser fotokoagülasyon, 1 mg İVTA ya da 4 mg İVTA tedavi gruplarına ayrılmıştır. 2. Yıl sonunda, laser fotokoagülasyon uygulanan grupta görme keskinliğindeki artış, diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Laser tedavisi uygulanan grupta görme keskinliğindeki İVTA gruplarına kıyasla görülen olumlu değişimin, kortikosteroidlere bağlı katarakt gelişimi ile açıklanabileceği düşünülüp, analiz başlangıçta psödofak olan 145 göz için tekrarlamış ise de, 2. yıl sonunda görme keskinliğindeki ortalama değişim; laser grubunda +2 harf, 1 mg İVTA grubunda +1 harf, 4 mg İVTA grubunda ise -1 harf olarak bulunduğundan, laserin görme keskinliği üzerindeki üstünlüğünün sadece katarakt progresyonu ile açıklanamayacağı kanaatine varılmıştır. Santral makula kalınlığı (SMK) değişimi incelendiğinde, olumlu görme keskinliği sonuçlarını açıklayan olası bir sebep olarak; laser grubunda SMK için ortalama incelme, İVTA gruplarına göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (sırasıyla: 139 µm, 86 µm ve 77 µm). Kortikosteroidlerin yan etkilerinin takibi açısından, takip süresince katarakt cerrahisi uygulanma oranları üç grupta sırasıyla; %13, %23, %51 olup; göz içi basıncı başlangıçtan itibaren 10 mmhg veya daha fazla artış gösteren hasta oranı ise %4, %16 ve %33'tür (81,82). DRCR.net tarafından yürütülen diğer çalışmada fovea merkezinde DMÖ olan 691 hastanın toplam 854 gözü ile 4 tedavi grubu oluşturulmuştur. Bunlar: tek başına fokal/grid laser fotokoagülasyon, 0,5 mg intravitreal

28 17 ranibizumab tedavisi ve ertelenmiş (en az 24 hafta) laser tedavisi kombinasyonu, 0,5 mg intravitreal ranibizumab tedavisi ve hemen (enjeksiyonu takiben 3-10 gün içerisinde) laser tedavisi kombinasyonu ve 4 mg İVTA (enjeksiyonu takiben 3-10 gün içerisinde) tedavisi ve hemen laser tedavisi kombinasyonudur. 1. yıl sonunda görme keskinliğindeki değişim; her iki intravitreal ranibizumab tedavisi uygulanan grupta (+9 harf), tek başına laser grubuna göre (+3 harf) anlamlı olarak yüksek bulunmuştur; ancak tek başına laser tedavisi ve İVTA tedavisi grupları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark gösterilememiştir. Başlangıçta psödofak olan hastaların alt grubu analiz edildiğinde ise İVTA grubunda görme keskinliğindeki artış, ranibizumab gruplarına benzer olarak, tek başına laser grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Çalışmanın 2. yıl sonuçları benzerdir. İlk yılda enjeksiyon sayısı medianları; ranibizumab ve hemen laser uygulanmış grupta 8, ranibizumab ve ertelenmiş laser uygulanmış grupta 9, İVTA uygulanmış grupta ise 3'tür. İkinci yılda bu sayılar sırasıyla 2,3 ve 1'e gerilemiştir. Beş yıl takip sonrasında, görme keskinliğinde başlangıca göre 15 harf veya daha fazla artış olan hasta oranının; ranibizumab ile laser tedavisinin kombine uygulandığı iki gruptan, ertlenmiş laser uygulananlarda, hemen laser uygulananlara göre anlamlı olarak yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu bulgunun muhtemel bir sebebi, anti-vegf ajanların etkisi ile incelmiş retinada laser tedavisinin fonksiyonel düzelmeye etkisinin daha yüksek olmasıdır (4). Sonuçta; bu iki çalışmanın bulguları ile görme kesklinliği üzerinde, İVTA monoterapisinin tek başına laser tedavisinden üstün olmadığı; ancak İVTA tedavisi laser ile kombine edildiğinde tek başına lasere göre daha iyi sonuçlar elde edilebileceği sonucuna varılmıştır (83,84,85). İVTA'nın makuler laser fotokoagülasyona rağmen devam eden DMÖ'de etkinliğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu klinik durumda uygulanan İVTA tedavisinden 6 ay sonra makula kalınlığında ortalama %38 azalma bildirilmiştir; ancak göz içi basıncında yükselme tedaviyi sınırlandırmaktadır (86). İntravitreal steroidlerin intraoküler uygulanmasında uzun salınımlı fluosinolon asetonid ve deksametazon implantlar geliştirilmiştir. Klinikte ilk uygulanan implant fluosinolon asetonidin 0,59 fmg dozda intravitreal implantı

29 18 (Retisert, Bausch & Lomb, Rochester, NY) olmuştur. İmplantasyonu sklerotomi ve göz duvarına sütürasyon gerektirmektedir ve etki süresi yaklaşık 30 aydır (20). DMÖ tedavisine yönelik olarak kullanılan, yaklaşık bir yıl etkili başka bir fluosinolon asetonid implantı (Illuvien, Alimera Sciences, Alpharetta, GA) 0,2 µg/gün ve 0,5 µg/gün salınımlı dozlarda, randomize, kontrollü bir çalışmada değerlendirilmiştir. Klinik kullanımını katarakt ve glokom gelişiminin sınırlandırdığı fluosinolon asetonid ile bu çalışma ile 36. hafta sonunda, DMÖ'nün kronik DMÖ alt grubunda, 0,2 µg/gün dozunda tedavi ile görme keskinliğinde artışın sham (sahte) enjeksiyon grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (87). Deksametazon implantın DMÖ tedavisindeki etkinliğini araştıran çalışmalar mevcuttur. Bunlardan; randomize, kontrollü, 1048 gözü içeren bir seride Boyer ve ark. 0,7 mg ve 0,35 mg dozlardaki implant ile sham enjeksiyon grubunu görme keskinliğindeki artışa göre kıyasladığında; 3. yıl sonunda görme keskinliğinde 15 harf ve üzerinde kazanç izlenen hasta oranının ve santral makula kalınlığındaki azalmanın tedavi gruplarında anlamlı olarak yüksek olduğunu tespit etmiştir. Katarakt cerrahisi uygulanan hasta oranı %59,2 dir (88). İntravitreal bevacizumab ile intravitreal deksametazonun DMÖ'de etkinliğinin kıyaslandığı BEVORDEX çalışmasının 12 ayda benzer görme kesklinliği değişikliği sağladığı sonucuna varılmıştır; ancak deksametazon grubunda santral makula kalınlığının bevacizumab grubuna göre daha çok azaldığı ve bir yılda ortalama daha az sayıda enjeksiyon gerektiği (bevacizumab grubunda: 8,6, deksametazon grubunda: 2,7) görülmüştür (89). DMÖ tedavisinde kullanılan bir yöntem olmakla birlikte intravitreal steroid uygulamasının monoterapi olarak uygulandığında, fokal/grid laser fotokoagülasyona veya anti-vegf ajanlara üstünlüğü gösterilememiştir; ancak tedaviye dirençli DMÖ'de ve psödofakide başta olmak üzere çeşitli durumlarda kombinasyon tedavisine dahil edilebilir. Aylık ranibizumab veya bevacizumab enjeksiyonlarından daha az sıklıkla tedavi gereksinimi oluşsa

30 19 bile katarakt ve glokom gelişimi gibi oküler yan etkileri nedeniyle sıkı takip gerekliliği devam etmektedir (20) İntravitreal Anti-VEGF Ajanlar DMÖ patogenezinin tüm aşamaları kesin olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte yukarıda bahsi geçen mekanizmalar nedeniyle anti-vegf ajanlar DMÖ tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Anti-VEGF ajanlardan ranibizumab ve bevacizumab, bütün VEGF-A izoformlarını bağlayan antikorlardır. Son zamanlarda klinik kullanıma giren aflibersept rekombinan bir proteindir ve tüm VEGF formalarını ve parçalarını bağlar. DMÖ'den sorumlu olduğu düşünülen VEGF-165 izoformuna spesifik olan pegaptanib sodyum ise bir RNA aptameridir (4). Bu ajanın DMÖ de kullanımına yönelik yapılan 172 ve 360 gözü içeren iki çalışmanın verilerinin incelendiği bir metaanalizde, görme keskinliğinde 15 harf ve daha fazla artış için intravitreal pegaptanib sodyum sham enjeksiyona göre etkili bulunmuştur (90). İntravitreal bevacuzimab ile laser fotokoagülasyonun görme keskinliği ve SMK üzerindeki etkilerini kıyaslayan BOLT çalışmasının 2. yıl sonuçlarında, tek başına laser tedavisi uygulanan grupta görme keskinliğinde azalma izlenmiştir. Bu durum, laser tedavisinin anatomik düzelmeye yardımcı olduğu halde intravitreal bevacizumabın işlevsel faydasının daha yüksek olduğunu düşündürmektedir (91). İntravitreal ranibizumab tedavisinin etkinliğinin değerlendirildiği, randomize, kontrollü çalışma READ-2'de tedavi şeması üç gruba ayrılmıştır. Bu gruplar: tek başına ranibizumab, tek başına laser fotokoagülasyon ve laser ile ranibizumab tedavisinin kombinasyonu gruplarıdır. Tedavi başlangıcından itibaren 6. ayda; tek başına ranibizumab uygulanan grupta görme keskinliğindeki düzelme ve fovea kalınlığındaki azalma, diğer iki gruba göre daha fazladır. Bu çalışmanın sonucuna göre görme keskinliği

31 20 değişimine laser fotokoagülasyon ek bir düzelme sağlamamıştır; ancak enjeksiyon sıklığını azaltmaya yardımcı olabileceği görülmüştür (92). İntravitreal ranibizumabın DMÖ tedavisindeki etkinliğini destekleyen bir başka randomize, kontrollü olarak tasarlanmış çalışma; 151 DMÖ olgusunun 0,3 mg ranibizumab, 0,5 mg ranibizumab veya sham enjeksiyon gruplarına ayrıldığı faz II RESOLVE çalışmasıdır. Birinci yıl sonuçlarında, başlangıca göre ortalama görme keskinliğindeki değişim: 0,3 mg ranibizumab grubunda +11,8 harf, 0,5 mg grubunda +8,8 harf, sham enjeksiyon grubunda ise -1,4 harftir (93). Benzer şekilde tasarlanmış RESTORE çalışmasında ise DMÖ tanısı olan, görme keskinliği 20/32 ve 20/160 arasında değişen 345 katılımcı: 0,5 mg intravitreal ranibizumab, 0,5 mg intravitreal ranibizumab ve fokal/grid laser fotokoagülasyon veya tek başına fokal/grid laser fotokoagülasyon tedavi gruplarına ayrılmıştır. Katılan bireylere ilk 3 ay ayda 1 intravitreal ranibizumab veya sham enjeksiyon uygulanmış, daha sonra gerekli görüldüğü takdirde tedavi tekrarlanmıştır. Sonuçta 12. ayda ve 24. ayda, intravitreal bevacizumabın tek başına veya fokal/grid laser ile birlikte uygulandığı tedavi gruplarında, tek başına lasere göre görme keskinliğindeki düzelme anlamlı olarak yüksektir (94). Faz III randomize klinik çalışma olarak; RISE (n=377) ve RIDE (n=388), 0,5 mg ve 0,3 mg olmak üzere iki farklı dozda intravitreal ranibizumab etkinliğinin sham enjeksiyonlarla kıyaslanmasına olanak sağlamıştır. İkinci yılın sonunda görme keskinliğinde 15 harf veya daha fazla artış görülmesi RISE grubunda 0,3 mg ranibizumab uygulananlarda en yüksek orana sahipken, RIDE grubunda bu durum 0,5 mg ranibizumab uygulananlar için geçerlidir (95). Aflibercept etkinliğinin araştırıldığı VIVID-DMÖ VISTA-DMÖ çalışmaları faz III klinik çalışmalar olup; aylık 2 mg veya 2 ayda 2 mg intravitreal aflibercept ile sham enjeksiyon grubuna göre tedavi sonuçlarını kıyaslamaktadır. İkinci yıl sonunda görme keskinliğinde başlangıçtaki ile ortalama fark sırasıyla: +12,5, +11,2 ve 0,2 harftir (96). DRCR.net grubunun son zamanlarda yapılan, üç grup anti-vegf ajanın (ranibizumab, bevacizumab ve aflibercept) DMÖ'de intravitreal etkinliklerinin kıyaslandığı T

32 21 Protokolü'nde; başlangıçta 20/40 veya daha iyi görme keskinliğine sahip hastalarda bu üç tedavi şekli için görme keskinliği değişiminde bir fark olmadığını; ancak başlangıç görme keskinliği 20/50 veya daha kötü görme keskinliğine sahip grupta, aflibercept tedavisi alan grubun görme keskinliğindeki ortalama artışın daha yüksek olduğunu belirtilmektedir (97). Anti-VEGF tedavinin dezavantajları arasında; daha yüksek olasılıkla daha kısa yarı ömründen ötürü bevacizumab ile görülebilecek olan, tekrarlayan anti-vegf enjeksiyonları ile makula ödeminde artış görülmesi yer alır. Bunun önüne geçilmesinde, bevacizumab tedavisini takiben iskemik sahalara veya sızıntı görülen mikroanevrizmalara laser tedavisi uygulanması yardımcı olabilir (98).

33 22 3. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmada, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (HÜTF) Göz Hastalıkları Anabilim Dalı nda DMÖ tedavisi için intravitreal ranibizumab, bevacizumab veya triamsinolon tedavilerinden biri uygulanmış 208 hastanın 275 gözü retrospektif olarak incelenmiştir. Mart 2006 Nisan 2015 tarihleri arasında, HÜTF Göz Hastalıkları Kliniği'nde DMÖ tanısı ile en az 1 defa intravitreal ranibizumab (0,5 mg), bevacizumab (1,25 mg) veya triamsinolon asetonid (4 mg) tedavilerinden birisi uygulanmış; en az 6 ay süreyle takip edilmiş hastalar çalışmaya alınmıştır. Makula ödemine sebep olabilecek patolojiler olan senil makula dejenerasyonu ve ven tıkanıklığı izlenen hastalar çalışma dışında bırakılmıştır. Çalışmaya katılan tüm bireylerin demografik verileri dahilinde; yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, sistemik hastalık öyküsü, diğer göz hastalıkları ve göz cerrahileri, laser fotokoagülasyon öyküsü, diabetin tipi ve süresi sorgulanmıştır. İncelenen vizitlere ait ETDRS eşeli ile görme keskinliği, Stratus OKT (Carl Zeiss Meditec, ABD, yazılım: V6.0, Carl Zeiss Meditec, ABD) ile belirlenmiş SMK, DMÖ lateralitesi, enjeksiyon yapılan gözün lateralitesi, başlangıçtaki ve varsa izlem süresince elde edilmiş stereoskopik fundus fotoğrafı ve FFA bulguları, laser fotokoagülasyon tedavi bilgileri kaydedilmiştir. Tedavi başlangıcındaki DRP şiddeti Tablo 2.1 de belirtilen ETDRS kriterlerine göre; hafif NPDR, orta şiddetli NPDR, şiddetli NPDR ve PDR olarak sınıflandırılmıştır. Tedavi başlangıcındaki FFA bulgularının sınıflandırılması ise arka kutupta iskemi sahası izlenip izlenmediğine göre yapılmıştır. Fokal/grid laser fotokoagülasyon tedavisi; her üç tedavi grubu için: laser uygulanmayanlar, enjeksiyon tedavisi başlamadan laser uygulanmış olanlar ve izlem süresinde laser uygulananlar olarak sınıflandırılmıştır. Enjeksiyon tedavisi başlangıcındaki ödem tipi OKT bulgularına göre: fokal, kistoid ve diffüz makula kalınlaşması gruplarına ayrılmıştır. Tedavi başlangıcında ve izlem boyunca seröz makula

34 23 dekolmanının DMÖ'ye eşlik edip etmediği, izlem süresince uygulanan enjeksiyon ve vizit sayıları değerlendirilmiştir. Görme kesklinliği ve SMK ölçümleri; başlangıç, enjeksiyondan sonra 1. ay, 2.ay, 3.ay, 6.ay, 1.yıl ve 2.yıl için ayrı ayrı kaydedilmiştir. Oküler yan etkileri değerlendirmek amacıyla, izlem süresince katarakt gelişen bireyler, katarakt ekstraksiyonu uygulananlar ve başlangıçta psödofak olanlar ile; glokom gelişimi izlenen ve izlenmeyenlerin oranları tedavi grupları içerisinde değerlendirilmiştir. Glokom gelişimi; hastanın topikal antiglokomatöz tedavi veya glokom cerrahisi gereksinimine göre tanımlanmıştır. Çalışma; Aralık 2014 Nisan 2015 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Değerlendirme Komisyonu ndan tarihli Klinik Olmayan Araştırmalar GO 15/ karar numaralı etik kurul izni alındıktan sonra HÜTF Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nda gerçekleştirilmiştir İSTATİSTİKSEL ANALİZ İstatistiksel analizde SPSS 21.0 (IBM SPSS Statistics V21.0) programı kullanılmıştır. Niteliksel değişkenlerin gruplar arasında dağılımlarının farklı olup olmadığının incelenmesi için ki-kare analizi kullanılmıştır. Bu değişkenlerin gruplar arasındaki dağılımı için satır veya sütun yüzdeleri belirlenerek tablo oluşturulmuştur. Değişkenlerin normal dağılımı Shapiro Wilk normallik testi ile test edilmiştir. Normallik varsayımının sağlanması halinde tedavi gruplarının ortalamaları arası fark tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile %95 güven düzeyinde test edilmiştir. Gerekli varsayımların sağlanmadığı durumda tedavi gruplarının ortalamaları arasındaki fark ANOVA nın parametrik olmayan karşılığı Kruskall Wallis varyans analizi ile, gruplar arası fark bulunduğunda farklılığın hangi gruplar arasında olduğu Post-Hoc ikili karşılaştırma testleri ile %95 güven düzeyinde test edilmiştir. 6.aydaki görme keskinliği ve SMK ile başlangıçtaki ölçümlerin arasındaki farkı etkileyen faktörleri incelemek için fark değerleri bağımlı değişken, bu

Daha göster

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi - Göz Hastalıkları Anabilim Dalı

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi - Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Tanıtım

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi - Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Haritadaki Yeri ve Yol Tarifi Alın
Aşağıdaki Haritayı kullanarak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi - Göz Hastalıkları Anabilim Dalı nerede bulunduğunu görebilirsiniz. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi - Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Yol tarifi için tıklayınız.

Yol Tarifi Al




Copyright © 2014-2023 - Tüm hakları saklıdır. Sitemiz üzerinde yayınlanan firma, kurum, kuruluş ve diğer firmaların adres, telefon, faks ve harita içeriklerinden, firmamız sorumlu tutulamaz. Sitemizin yazılı izni olmadan sitedeki hiç bir veri kopyalanamaz.

Hakkımda

Birkaç kelime ile...

GATA Tıp Fakültesi’nden 1987’de mezun olup Göz Hastalıkları Uzmanlık Eğitimini GATA Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda 1993 yılında tamamlamıştır. Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D. kuruluşunda görev yapmıştır. Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D.’nı kurmuş ve 1999-2008 yılları arasında AKÜ Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D. Başkanlığını yürütmüştür. 2008-2013 yılları arasında S.B. Ulucanlar Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği ve Klinik şefliği görevlerini yürütmüş, hastanenin SSK’dan Sağlık Bakanlığına devri sırasında kurucu başhekim olarak çalıştı. 2013 - 2014 yıllarında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A. D. Başkanı olarak görev yapmıştır. 2014 yılı itibarıyla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D. da öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 1999 tarihinde doçent, Ocak 2005 te Profesör olmuştur.

Tümünü göster

Okullar / Eğitimler

  • Uzmanlık / GATA Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları
  • GATA Tıp Fakültesi
  • Kuleli Askeri Lisesi

Tümünü göster

Hastalıklar

  • Alerjik göz hastalıkları
  • Alerji
  • Göz Kapağı Şişliği (blefarit)
  • Göz Kanlanması
  • astigmatizm
  • Katarakt
  • Hipermetrop
  • Miyopi
  • Göz Bebekleri İltihabı
  • Üveit
  • Baş Ağrıları
  • Behçet Hastalığı
  • göz hastalıkları
  • Kırmızı Göz Hastalığı
  • Göz İltihabı
  • Keratokonus
  • Tavuk Karası
  • Göz Hastalıkları
  • Makula Deliği
  • Glokom
  • Göz Kapağı İltihabı
  • Retina Problemleri
  • Retina Dekolmanı
  • Görme Bozuklukları
  • Göz Ağrısı
  • Göz Kaşıntısı
  • Alerjik Konjonktivit
  • sarı nokta hastalığı
  • Miyopi
  • Arpacık
  • gece körlüğü
  • retinitis pigmentoza
  • Göz içi kanaması

Tümünü göster

Randevu Alın!

Galeri

Tümünü göster

Prof. Dr. Emrullah Taşındı
Katarakt

Katarakt

Göz kameraya benzeyen optik bir sistemdir. Dışarıdan gelen ışık ve görüntülerin görme merkezine net olarak ulaşabilmesi için, önce...

DETAYLI BİLGİ
Glokom

Glokom

Göz tansiyonu ya da halk arasında “karasu” adıyla da bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Glo...

DETAYLI BİLGİ
Çocuk ve Göz

Çocuk ve Göz

Çocuklarımızın sağlıklı büyümeleri en büyük hedefimizdir. İlk yıllar içerisinde dikkatimizi yoğunlaştırmamızı gerektiren konularda...

DETAYLI BİLGİ
Şaşılık

Şaşılık

Gözlerin paralel bakmamasına şaşılık denilmektedir. Şaşılıkta gözlerin kaymasına yol açan gerçek neden hala tam olarak bilinememek...

DETAYLI BİLGİ
Yaşlılık ve Göz

Yaşlılık ve Göz

Yaşlılarda rastlanan görme merkezi hasarları ve kanamaları olarak bilinen “Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu”, hastanın görme alanın...

DETAYLI BİLGİ

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır