osmanlı devleti klasik dönem eserleri / Osmanlı Mimarisi ve Dönemleri - Archi

Osmanlı Devleti Klasik Dönem Eserleri

osmanlı devleti klasik dönem eserleri

Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi

Osmanlı beyliğinin bir cihan devletine dönüşmesi dünya tarihi bakımından nasıl yeni dönemler açmışsa, aynı olay mimarlık alanında da yepyeni ve orijinal yapı kompozisyonlarıyla coğrafî çevreyi de değiştirmiştir. Biz bu yazımızda, böylesine önemli bir konunun birkaç sahifeye sığmayacağının farkında olarak yazımızda daha çok “Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi”ni genel hatları ile ifade etmeye çalışacağız.
Osmanlı Mimarisi, Osmanlı Devleti’nin her türden inşaatı kapsayan faaliyet alanının bütününü ifade eder. Klasik Dönem mimarisi, devletin kuruluşundan XVI. yüzyılın sonuna kadar olan dönemi ifade eder. Bu mimari, genelde Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi mimarisinin özelliklerini taşımakla birlikte, Osmanlıların bu dönemde meydana getirdiği eserler, klasik dönem mimarisinin gelişmesinde etkili bir rol oynamıştır. Bu dönem, aynı zamanda Osmanlı mimarisinin zirvede olduğu bir dönemdir.

Osmanlı mimarisinin temel felsefesi, “Müslümanların güzel gördükleri Allah katında da güzeldir” hadisine dayanır. Osmanlı Mimarisi’nde daha çok dinî ve sivil bir anlayış hâkimdir. Bu anlayışın neticesinde başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun dört bir yanına camiler, mescitler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, suyolları, köprüler, imarethaneler, kütüphaneler, darüşşifalar vb. çok sayıda hayır eserleri yaptırılmıştır.
Osmanlı mimarisi, İslam mimarisinin genel özelliklerini taşımakla birlikte; form, yapı, üslup vb açılardan kendisinden önceki İslam mimarisinden bazı noktalarda farklılıklar gösterir. Öyle ki, bu farklılık en yakın akrabası sayılan Selçuklu eserleriyle karşılaştırıldığında bile, kendisini belli etmektedir. Mimarî yapıların form, üslup, plan ve süslemelerdeki belirgin özellikleriyle uyumlu bir kompozisyonu yakalamış olması, Osmanlı mimarisini orijinal ve kendine has kılmaktadır. Özellikle Mimar Sinan’a ait olan mimari yapılar, öylesine tatmin edicidir ki, bu döneme ait bir örneğe yeni bir şey eklemek, herhangi bir ayrıntıyı gereksiz bulup çıkartmak mümkün değildir. Kısaca söyleyecek olursak bu dönem yapılarında hissedilen şey tamamlanmışlık duygusunun verdiği tatmin duygusudur.

Bu dönemde imparatorluğun her tarafında, mimarlık tarihinde çok özel ve çok önemli bir yer tutan mimarî yapılar peş peşe yükselmeye başlamış, Osmanlı coğrafyasının tarihî çevre ve kültürel silueti önemli oranda bu dönemde şekillenmiştir. Özellikle başkent İstanbul’daki Topkapı Sarayı, Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye külliyeleri buna en güzel örnektir. Mimarideki bu gelişme Şam, Bağdat, Kahire, Tunus, Belgrat, Budapeşte, Selanik, Sofya, Filibe, Üsküp gibi büyük şehirleri etkisi altına almıştır.

Klasik dönem Osmanlı Mimarlığı, başta camiler olmak üzere diğer yapılarda da malzeme, plan ve süslemeler yönünden büyük bir benzerlik gösterir. Yapı malzemesi olarak genelde taş kullanılmıştır. Gösterişten uzak ve etki gücünü kompozisyonundan alan bir üslup hâkimdir. Yapılar daima kubbe ile örtülü olup, pencereler alt katlarda düz, üst katlarda kemerlidir. Eski taş oymacılığının yerini, iç kısımda kullanılan çini kaplamalar, boyalı süslemeler, renkli camlar, ağaç işlemeler, hüsn-ü hat/güzel yazı sanatının güzel örnekleri almıştır. Sütun başlıklarında da baklava ve sarkıt motifleri kullanılmıştır.

Yeri gelmişken bu dönemde yapılan temel mimari yapılardan biri olan camilerin üslup ve formlarından kısaca bahsetmek istiyoruz. Osmanlı Camilerinde minare düzeni, iki ve dört minareliler için simetriktir. Dört minare, Süleymaniye Camii örneğinde olduğu gibi ana kütlenin köşelerine yerleştirilirken, sadece Sultanahmet Camii’nde görülen altı minare, ana kütle ve avlu köşelerine dağıtılmış durumdadır. Merkezi planlı camilerdeki ana kubbe, İslam’daki tevhit düşüncesinden esinlenilerek yapılmıştır. İç kısımların süslenmesinde hat ve çiniler önemli bir yer tutar. Kubbe-mekân ilişkisinin uyumluluğu önemlidir. Camilerde büyük bir avlu ve şadırvan vardır. Camilerin çevresine, genellikle, medrese, aşevi, kütüphane, hamam vb. yapılardan müteşekkil bir külliye yapılırdı.

Yine bu dönemdeki camilerin temel özelliği, şehirlerin merkezî ve hâkim noktasına yapılmış olmasıdır. Bu camilerde, zarif, sade fakat süzülmüş bir zevk mahsulü olan çini, mermer, tahta veya sıva üzerinde nakış gibi tezyinat ile bediî/estetik değerlerin bir bütün olarak düşünüldüğü görülür. Selâtin Camii diye tabir edilen padişahlar tarafından yaptırılan camilerde, bu bütünlük daha iyi göze çarpar.

Hiç şüphesiz ki bu dönem Osmanlı Mimarisi’ni doruk noktasına ulaştıran, devrine kendi damgasını vuran Mimar Sinan olmuştur. Elbette ki Mimar Sinan’dan önce birçok mimar vardı. Ancak Mimar Sinan, Selçuklulardan beri gelen tecrübelerden en iyi şekilde yararlanmasını ve üretken zekâsıyla bunları geliştirerek yepyeni ve orijinal eserler ortaya koymasını bilmiştir. Mimar Sinan’ın Osmanlı mimarisine getirdiği en önemli yenilik, kubbe-mekân ilişkisini en ideal bir biçimde formüle etmesidir. Mimar Sinan, ’lardan ’e kadar süren uzun meslek hayatı boyunca, devletin çeşitli yerlerinde camiden köprüye, kervansaraydan hamama kadar birçok alanda ’den fazla eser vermiştir. Şüphesiz ki Mimar Sinan’ın orijinal ve kendine has eserler vermesinde Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde birçok seferlere katılması, böylece değişik kültür mirasına sahip mimarî eserleri incelemesinin de büyük rolü vardır. Şehzade, Süleymaniye ve Selimiye Camilerinde Mimar Sinan’ın mesleğindeki arayış ruhunun izlerini ve buluşlarını gözlemek mümkündür. Nitekim Mimar Sinan: “Şehzade Camii çıraklık, Süleymaniye Camii kalfalık, Selimiye Camii ustalık eserlerimdir” diyerek bu gerçeğe dikkat çeker. Gerçekten de otomatik kapı Mimar Sinan’ın ustalık eseri olan ve onu mimaride zirveye taşıyan Selimiye Camii’nde, Mimar Sinan’ın daha önceki mimari üslubunun ve tecrübelerinin topluca değerlendirildiğini görüyoruz.

Osmanlı Mimarisi ile ilgili bilinmesi gereken bir diğer önemli husus ise; mimarların yetiştiği hassa mimarlar ocağıdır. Bu ocak, resmi yapıların inşaat ve tamirlerini gerçekleştiren en önemli kuruluştur. Sarayın en güçlü okullarından olan bu kurum, aynı zamanda bir mühendislik okulu sayılıyor, yetenekli gençler burada yetiştiriliyordu. Mimar Sinan, Mimar Hayreddin, Sedefkâr Mehmet Ağa, Mimar Davut Ağa, Mimar Ayas vb. büyük mimarlar bu okuldan yetişmişlerdir. Burada eğitim-öğretim, usta çırak ilişkisine göre yapılırdı. Bir mimar, bu süreçte yapının işleriyle ilgili birkaç farklı sanatı da yine bu okulda öğrenirdi. Eğitim, teorik ve fotoselli kapı uygulamalı olarak yapılırdı. Hassa mimarlar ocağının görevi; önemli devlet yapılarının planlarını çizmek, onarımlarını yapmak, keşif bedellerini hesaplamak, inşaatın uygulamasını ve sonuçlanmasını sağlamaktır. Baş mimar, bu baş mimara bağlı olarak yardımcı mimarlar, usta, kalfa ve diğer mühendisler buradaki kadroyu oluşturuyordu. Evliya Çelebi, meşhur “Seyahatname”sinde Bağdat şehrinin yüksek dereceli memurlarını sayarken, emrinde beş yüz () kişi çalıştıran bir mimarbaşından bahseder.

yüzyıldan sonra mimaride ihtişamlı klasik dönem, yerini Lale Devri (–) ile birlikte hızlı bir batılılaşmaya bırakmış; mimaride Avrupa tarzı Barok ve Rokoko üslubu kullanılmaya başlanmış ve ihtişamlı klasik Osmanlı Mimarisi devam ettirilememiştir.

Sonuç olarak şunları söylemek gerekirse klasik dönem Osmanlı Mimarisi, çağına damgasını vurmuş; Afrika’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Balkanlara kadar imparatorluk coğrafyasını süslemiştir. Fakat bu mimari anlayış, yüzyıldan itibaren batılılaşma ile birlikte taklitçi bir zihniyete dönüşmüş, yeni hamleler yapılamayarak kendine has özelliklerini kaybetmeye başlamıştır.

Mehmet DERİ

Kaynak: monash.pw?id=47&dil=tr

 

 

 

 

 

 

 

 

Etiketler: Belgrat, Budapeşte, Klasik Dönem, Mehmet Deri, osmanlı, Osmanlı beyliği, Selanik, Sofya

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Aliye Öten

Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul/TÜRKİYE

Anahtar Kelimeler: Sultan Ahmed Külliyesi, ahşap malzemeler, ahşap malzeme kullanımı

Giriş

Sultan Ahmed Camii yüzyıl başında inşa edilmiş olup yüzyılın iki büyük külliyesinden birinin ana binasını teşkil eder. Klasik dönem İstanbul üslubunun son eserlerinden biri olan Sultan Ahmed Camii’nin, banisi Sultan Ahmed Han-ı evvel ve mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’dır. Osmanlı mimarisinin yüksek üsluba ulaştığı yüzyıl eserleri başta Süleymaniye Camii ve Külliyesi olmak üzere araştırmacılar tarafından yoğun olarak incelenmiştir. yüzyıl Osmanlı mimarisi ise araştırmacılar için hala gizemini korumaktadır.

Osmanlı mimarisini anlamaya yarayacak birinci derece kaynakların başında, devlet tarafından yaptırılan yapılar için düzenlenen inşaat defterleri ile onarılacak yapıların onarım masrafını belirlemek için önceden hazırlanan keşif defterleri gelmektedir. Bu defterler, her ne kadar malî nedenlerle hazırlanmış olsa da, yapım sürecindeki malzemenin ücret, ebat, menşei; işçi sınıfı, sayısı, ücreti ile ilgili gelir ve harcamaların hesabının tutulduğu defterler olup, inşa kronolojisi ile ilgili önemli bilgiler vermektedirler. Rûznamçe, vâridât ve masârif, keşif gibi türleri bulunan bu defterlerde hazineden gelen paranın, kime teslim edildiği, nerelere, kimin talebiyle sarf edildiği gibi inşa organizasyonu ile ilgili bilgilerle birlikte malzeme türü, adeti, birim fiyatı, nereden geldiği ve ne zaman alındığı gibi çok detaylı bilgiler yer almaktadır. Bu nedenle bu belgeler mimarlık tarihine de ışık tutmaktadır.

Bu defterlerdeki bilgilerden hareketle Osmanlı döneminde kullanılan inşaat malzemeleri, yapım teknikleri, inşa organizasyonu ve bunların tarih içindeki değişim süreci tespit edilebilir. Ayrıca Ayazma Camii, Süleymaniye Külliyesi, Sultan Ahmed Camii, Nuruosmaniye Camii inşa defterleri üzerine yapılan çalışmalarda olduğu gibi yapının inşaat aşamaları da belirlenebilmektedir[1] . Belgelerde yer alan ahşap malzeme genellikle cinsli, miktarı, ebadı, birim fiyatı ve toplam fiyatı belirtilerek listeler halinde verilmektedir. Osmanlı dinî mimarisini teşkil eden cami ve külliye gibi kârgîr yapıların inşa defterlerinde alımına rastladığımız büyük miktarlardaki ahşap malzeme, genellikle hatıl olarak temel ve duvar yapımında ve yapı iskelesinde kullanılmıştır[2] .

Sultan Ahmed Camii’nin özellikle ‘Mavi Cami’ olarak tanınmasına neden olan zengin kâşî panolarını tamamlayan kalemişi tezyinatı ve hünkâr mahfilinde yoğunlaşan taş işçiliği kadar; ahşap işleri ve sedef kakma işçiliği tezyinat programında dikkati çekmektedir. Banisi sultan olan ve mimarı da özellikle sedefkârlıkta maharet sahibi bir sanatkârın çalıştığı bu yapıda; pek çok usta ve sanatçı maharetlerini sergilemiştir. Bu çalışmada bahsi geçen görevli, usta ve ahşap yapı malzemeleri Sultan Ahmed Camii rûznamçe, vâridât ve masârif defterlerinde kaydedildiği şekilde tanıtılmaya çalışılacaktır.

1. Ahşap Yapı Malzemeleri

Ahşap yapı malzemelerinin genel adı olan kereste işiyle uğraşan esnafa keresteciyân denmektedir ve bu topluluk kethüda vb. unvan hiyerarşisine sahip bir organizasyon içindedir[3] . İstanbul’un fethinden itibaren keresteci, keserci, kiremitçi, kireççi, kutucu ve kâşîci gibi inşaya has görevliler ile birlikte; ehl-i hıref, neccâr, ırgat ve hamalların ücretleri cinsi ve ölçüsüyle ferman olunması ’lara kadar mimarbaşının görevi olmuştur. yılı itibariyle es’ar defterleri oluşturularak, inşa malzemeleri ve görevlileri hakkındaki ölçü ve fiyat standartları belirlenmiştir[4] . Bu nedenle piyasada kullanılan kerestelerin belli ölçüleri olsa da, tarihi eserlerde kullanılan kerestelerin ebatlarının tespit edilebilmesi için mimarbaşıların ve bina eminlerinin defterlerinden ve vilayetlere gönderilen hükümlerin incelenmesiyle çıkarılacak neticelere ihtiyaç vardır[5].

Sultan Ahmed Camii’nin /’da başlanan ve kubbenin kilitlenme başarısı sebebiyle 10 kurban kesildiği /’e kadar süren inşası sürecinde pek çok ahşap malzeme alınmıştır[6] . Sultan Ahmed Külliyesi inşası sırasında iskele, iksa, temel ve duvar hatılları, temel kazıkları, çatı, pencere, kapı ve mobilyalarında ahşap malzeme kullanılmıştır. Sultan Ahmed Camii ve Külliyesi’nin inşa evrakında ceviz ağacı, elvâh-ı gürgen (gürgen levhalar), pedavra-i Sakarya, elvâh-ı Bahr-i Siyâh (Karadeniz levhaları), elvâh-ı bellût-ı Şilye/Şile (Şile pelit levhaları), elvâh-ı Ağva gibi çeşitleri bulunan kerestelerin alımı ve kullanımı ile ilgili çeşitli bilgiler yer almaktadır.

İnşa evrakında adı geçen ahşap malzemelerin bârûy-ı çûb, çûb-ı makaslık, kabza-i çûb-ı pereme, çûb-ı kazma, kürekhâ-i çûb, çûb-ı kiriş, çûb-i körpe, çûb-ı Rumeli-i harcî, elvâh, taban, verke, sütun gibi çeşitleri vardır. Ada-i cedîd, İznikmîd (İzmit), Midye, Karapürçek, Bahr-i Siyâh gibi yerlerden temin edilen ‘kerestehâ-i mütenevvi‘a’ (çeşitli keresteler), Bâb-ı Hîme, Gümrük, Davudpaşa gibi iskelelerden hamallar ve arabalar vasıtasıyla inşa alanına nakledilmiştir. Kerestelerin Mimarbaşı Mehmed Ağa tarafından seçilmesinden sonra, siparişi vermek, getiriliş şekline göre refakat etmek, inşa sahasına ulaştırmak ve inşa sahasına ulaştıktan sonra bekletilmesi veya kullanılmasında insiyatif sahibi olmak gibi konularda devreye Mehmed bevvâb, Mehmed keresteî, Hüsrev Halife gibi görevliler girmektedir.

Ahşap malzemenin önemli bir bölümü inşaat sırasında yapının içinde ve dışında kurulan iskelelerde kullanılmıştır. Yapıda inşa edilen çalışma iskelesi belirli yüksekliklerde çalışma platformları oluşturulan bir konstrüksiyona sahiptir ve inşaatın ikinci senesinden sonra alınan ahşap malzeme beden duvarlarının üst kısmı ve örtü sistemi için gerekli olan iskelenin geri kalan kısmının yapımı içindir[7] .

Osmanlı mimarisinde ızgara temel olarak tanımlanan temel yapım tekniğinde temel pabuçları şeklinde inşa edilen temel duvarı, içinde veya üzerinde ızgara şeklinde yerleştirilmiş ahşap hatılların bulunduğu yaklaşık 20 cm kalınlığında bir horasan tabakasının üzerine oturur[8] . Temelde temiz suyun bulunarak, temel kazma işleminin sonuna gelindiği bu aşamada inşa sahasına ulaşan bu Karapürçek levhalarının temel çukurunun iksasında toprağı tutan ahşap perdeyi oluşturması söz konusudur[9] .

Ana malzemesi taş ve tuğla olan Sultan Ahmed Camii’nde iskeleler kaldırılmış olduğundan; temeli gözlem imkanı da olmadığından; ahşabı ancak kapı kanatları, pencere ve dolap kapaklarında ve cami teşrifatında kullanılan mobilyalarda izleyebiliyoruz. Bu nedenle belgelerdeki tüm ahşap malzemenin veriler doğrultusunda yapılarda kontrol edilmesi mümkün olamamaktadır[10]. Fakat arşiv belgeleri, şahit olmadığımız ve izleyemediğimiz ahşap inşa malzemeleri ve hatta tamir malzemeleri hakkındaki tüm bilgileri sunmaktadır.

Arşiv belgelerine göre, Sultan Ahmed Külliyesi inşasında kullanılan ahşap yapı malzemelerinin, temin yerleri, temin süreci, alınan yerler, temin görevlileri, cins, ebat ve fiyat bilgileri ile ilgili detaylı bilgiler, / Pazartesi Karapürçek levhaların alınmasıyla başlar. Külliye inşa sürecinde İbrahim Paşa Sarayı Kasrı’nın inşa edildiği döneme rastlayan bu alımlar, kaplama amacıyla neccârlar tarafından kullanılmıştır. Cinsi ve ebadı verilmeyip sadece Karapürçek (Sakarya) ten geldiği bilgisi verilen bu levhaların, inşa sürecinin başında ve sadece İbrahim Paşa Sarayı için alınması ve kullanılması söz konusudur.

nşa belgelerinde temelden kubbeye kadar pek çok aşamada ve pek çok yerde kullanılan sütun, çubuk, mertek, verke ve levhalar hakkında da detaylı bilgiler mevcuttur[11]. Külliyenin başta cami olmak üzere diğer unsurlarında kullanılan ahşap malzemelerin ağaç cinsleri, getirildikleri ve kullanıldıkları yerler hakkında verilen bilgileri bir araya getirdiğimizde tablo 1’deki verileri elde etmekteyiz.

Sultan Ahmed Cami merkezli külliye inşasında tablo 1‘de görüldüğü üzere elvâh-ı kestane, verke-i siyâh-ı gürgen, elvâh-ı gürgen, verke-i çam, elvâh-ı karaağaç, sütûn-ı karaağaç, elvâh-ı fındık, çûb-ı kızılcık, çûb-ı şimşir, elvâh-ı şimşir, tomruk-ı şimşir, elvâh-ı bellût-ı Şile (Pelit), tomruk-ı sanavber (Çam fıstığı ağacı), elvâh-ı koz (ceviz), pedavra-i Sakarya ve çubuk-ı verdinar şeklinde adlandırılan ahşap malzemeler kullanılmıştır. İnşa evrakında kereste çeşitleri, yapıda kullanıldığı yer, ebat, kalite yahut geldiği yerle tanımlanarak kullanılmıştır. Fiyatı ve ebadı narhla belirlenmemiş olan ve özel üretilen ürünler hakkında detaylı bilgiler verilirken, narha tabi olan ürünlerin sadece adet ve ücreti yer almaktadır.

Ahşap yapı elemanlarına bakılacak olursa, terimlerin kökeninin farklılık arz ettiği görülür. Risale-i Mimariye’de “çubuk” ve “çûb” kelimeleri, Çubuk Türkçe ve Çûb Farsça olmak üzere aynı anlama gelmektedir ve dikdörtgen kesitli dikmeden ibarettir[12]. Aynı eserin ileriki bölümlerinde çûb’un yüzyılın ilk yarısı itibarıyla kereste olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Bu yüzden yüzyıl inşa evraklarında mertek, direk, pedavra, kazık, tirfil, ırgat, makara gibi isimlerle birlikte kullanılan ve çeşitlilik arz eden çûb/çubuk teriminin ölçü birimi es’ar defterlerinde mevcut olduğundan Sultan Ahmed inşa evrakında yer almamaktadır[13]. Mesela pedavra[14] ifadesini metin içinde değerlendirmek gerekirse; Sultan Ahmed Camii varidât ve masârif defterinde[15] pedavra-i dirâz olarak geçen bu yapı malzemesinin, kiremit altı kaplaması, çatı kaplaması olarak kullanıldığı bilinmektedir[16]. Pedavra-i dirâz veya pedavra-i Sakarya şeklinde geçen bu malzemenin ebadı bildirilmemekte fakat himl ölçü birimi ile satın alınıp taşındığı belirtilmektedir[17]. Sultan Ahmed Camii rûznamçesinde çûb-ı makaslık, çûb-ı tirfil[18], çûb-ı abanoz, çûb-ı şimşir, elvâh-ı çûb, çûb-ı cevherdârî, çubuk-ı harcî, çûb-ı bînar (bînar, bınar, pınar olarak geçen ahşap, kalın dört köşe kadranlardır[19]), çûb-ı çubuk-ı körpe, çûb-ı meyâne, tomruk-ı çûb-ı siyâh ve çûb-ı hurda şeklinde çeşitleri geçmektedir[20] .

Belgelerde sütun olarak adı geçen eleman, Arseven tarafından yapılarda düşey olarak çoğunlukla köşelere konulan ve kesitlerine göre altılık (6 parmak) (0,19 m) ve sekizlik (sekiz parmak) (0,25 m) direk adı verilen dört köşe veya daire kesitli uzun ahşap olarak tanımlanmaktadır[21]. Tablo 3’te sütûn-ı dolma, sütûn-ı dolap eteği, sütûn-ı dolap, sütun ve bazuluk gibi çeşitleri ve ebatları verilen bu malzemenin Sultan Ahmed Külliyesi inşasında yaygın bir kullanılan alanı olduğu anlaşılmaktadır. Hımış duvar yapımında dikme, ahşap strüktürde kare kesitli diyagonal bağlantı ahşabı ve direk olarak kullanılmıştır. Ayrıca tablonun son satırında sütunun ölçüsü çap olarak verildiği için yuvarlak kesitli olduğu anlaşılmaktadır. Kullanım yeri belirtilen dikmelerden sütun-ı dolap, temel çukurunda su boşaltma işlerinde kullanılan dolabın sabitleştirilmesi için kullanılan dikmelerdir. Sütun-ı dolma ise zemini sağlamlaştırmak için belirli aralıklarla toprağın içine çakılan kazıklardır[22].

Kaplama tahtaları (elvâh) da arşiv kayıtlarında geldiği yere, ağacın cinsine ve kullanıldığı yere göre sınıflandırılmaktadır[23]. Elvâh-ı İznikmîd (İzmit), elvâh-ı Ereğli, elvâh-ı Karapürçek gibi geldiği yere göre adlandırılan çeşitleri olduğu gibi, elvâh-ı kestane, elvâh-ı karaağaç, elvâh-ı bellût, elvâh-ı gürgen, elvâh-ı ceviz, elvâh-ı fındık, elvâh-ı mütenevvia (çeşitli elvâh) gibi ağaç türüne ve elvâh-ı biçme-i âb, elvâh-ı makara gibi kullanıldığı yere veya yapım şekline göre adlandırılanları da vardır[24]. İzmit, Ereğli ve Karapürçek’ten temin edilen levhalar; kestane, karaağaç, pelit, gürgen, ceviz, fındık ve çeşitli ağaçlardan elde edilmiştir. Karaağaç ve cevizin öncelikli kullanım alanları tablo 4’te de görüldüğü üzere, caminin kapı ve pencere çerçeveleri ve kaplamalarıdır (Bk. ). Diğer ağaç cinslerinden elde edilen levhalar da yine caminin kapı ve pencereleri başta olmak üzere hünkâr kasrı ve diğer külliye yapılarının kapı kanatları, pencere ve dolap kapakları kaplamalarında kullanılmıştır[25] (Bk. ). Bu levhaların bir kısmı levha olarak getirilirken; bir bölümünün de başta ceviz, fıstık çamı ve şimşir olmak üzere tomruk olarak getirildiği ve işlendiği bilgisi verilmektedir[26] .

Şah-ı merdan, sırık-ı sürn, kolluk gibi ebadı ve işlevi farklı ahşap malzemeler de Sultan Ahmed Camii inşasında kullanılmıştır[27]. Ayrıca elvâh-ı sefine başlığı altında gemilerden gelen ahşap levhaların da kullanıldığı bildirilmektedir. Elvâh-ı hürde ve ahşâb-ı köhne de benzer bir şekilde kullanılmış yahut değersiz keresteden yeniden dönüştürülen ahşap malzemeyi ifade eder ve inşa sürecinde bu malzemeler de kullanılmıştır[28] .

Verke (virke, vergeh) kiriş olarak kullanılır. “Virke”, “verke” veya “vergeh” olarak belgelerde geçen kiriş ile ilgili fazla açıklayıcı bilgi bulunmamaktadır.[29] Verke-i siyâh, verke-i kâfir (Avrupa’dan getirilen ahşaptan biçilmiş kiriş olmalıdır), verke-i gâver, verke-i siyah-ı gürgen, verke-i çam ve verke-i taban, verke-i taban-ı kebir gibi çeşitleri inşa rûznamçesinde yer alan verkenin sadece taban-ı verke cinsinin ölçüleri verilmektedir. 55 adet için Akçe ücretle yapılan bir alımda ölçülerin tûlen 15 zirâ‘, arzan 8 ve 6 ısbı‘ olduğu görülmektedir. Başka bir alımda 26 adet için Akçe ödenen malzemenin ebadı tûlen 15 zirâ‘, arzan 7 ve 6 ısbı‘, 50 adet içinse Akçe ücrete tûlen 11 zirâ‘, arzan 6 ısbı‘, kalını 5 ısbı‘ olduğu görülür[30] . Süleymaniye Külliyesi inşaatıyla ilgili belgelerde ise “verke” alımı pek çok yerde geçmekte fakat sadece iki tanesinde bu malzemenin uzunluğu 10 zirâ‘ (7,58 m) olarak belirtilmektedir. tarihli Narh Defteri’nde ise dört tür “vergeh” olduğu belirtilmekte fakat ölçüleri hakkında bilgi yer almamaktadır[31] .

“Taban” veya “taban-ı virke”, “taban-ı vergeh” (taban kirişi) olarak adı geçen ahşap malzemenin kullanımı günümüzdeki kullanımı ile aynıdır, daha açık bir ifadeyle dikmeleri birbirine bağlayan kiriştir[32]. İnşa evrakında “taban-ı Rumeli-i kebir”, “taban-ı Rumeli-i meyâne”, “taban-ı Karasu”, “taban-ı Üsküdar” gibi geldiği yere göre veya ahşabın türüne veya boyutuna göre “taban-ı verdinar” (köknar tabanı kirişi), “taban-ı verke”, “taban-ı hürde”, “taban-ı tesliye”, “taban-ı baskı”, “taban-ı âkeşte” şeklinde adlandırıldığı görülmektedir. Dikme ve kirişlerin üzerine oturduğu bu elemanın ebadı ile ilgili inşa evrakında pek çok bilgi mevcuttur. Tablo 5’te bu konuda daha detaylı bilgiler yer almaktadır.

Çûb, çubuk, kereste, taban, verke, elvâh ve sütun gibi çeşitleriyle Sultan Ahmed Külliyesi inşasında kullanılan ahşap malzemeleri ve özellikleri inşa evrakında yer aldığı şekilde buraya alınmıştır. Bunların haricinde de kullanıldığı belirtilen fakat hakkında çok bilgi olmayan ahşap yapı malzemeleri de mevcuttur. Bunlardan biri Sultan Ahmed Külliyesi inşasında kullanılan ahşap malzemelerin cins, adet ve fiyatlarının verildiği tablo 6’da “kavâzık-ı kebîr” olarak geçen malzemedir. Büyük kazıklar şeklinde adlandırabileceğimiz bu eleman ise, 4,00 m uzunluğunda 0,08 x 0,16 m kesitinde kalas olarak tanımlanan çapadır. tarihli Narh Defteri’nde “sütun-ı çapa”nın büyük olanının ebatları 12 zira (9,10 m) x 10 parmak x 10 parmak olarak verilmektedir[33]. İnşa evrakında (büyük) sıfatı ile birlikte kullanılan çapanın, yapının çeşitli yerlerinde kullanılan, kesit ve uzunluğa bağlı olarak büyük ahşapları tanımladığını ortaya koymaktadır[34] .

Yine inşa rûznamçesinde “mertek-i Samanlu” “mertek-i çam” ve “mismâr-ı mertek” olarak geçen çatı merteğinin o dönemde çoğunlukla İzmit’in Samanlı Dağları’ndan getirildiği, çamdan imal edildiği ve özellikle örtü sisteminde kullanıldığı anlaşılmaktadır[35]. Ayrıca tablo 6’da yer alan teneke-i tavan ve sanduk da ince ahşap kaplama levhaları olarak, hem saçak altı kaplama tahtası olarak hem de saklama amaçlı yapılan sandıklarda kullanılmıştır[36] .

Sultan Ahmed Camii inşasında kullanılmış olan ahşap malzeme ve çeşitleri yukarıda verilen tabloda vâridât ve masârif defterinde yer alan bilgiler dâhilinde oluşturulmuştur. Bu defterde Hüseyin Kâtip bevvâbân ve dergâh-ı âlî rûznamçecisi Selim’in / tarihinden / tarihine kadar Sultan Ahmed Han’ın emriyle Darüssaade Ağası Mustafa Ağa, Bina Eminleri Kalender Efendi, Hüseyin ve İdris Ağaların nezaretinde Ser-mimaran-ı Hassa Mehmed Ağa’nın evler, dükkanlar, alt kat ve üst kat odalar, mektep, sebilhaneler ve kasr-ı hümâyûn ile birlikte inşa ettiği Sultan Ahmed Camii’nin gelir ve giderleri yer almaktadır. Bu defterde çeşitli keresteler ve es’ar-ı muhtelife bölümünde tablo 6’da görülen bütün ahşap yapı elemanları ödenen ücretlerle birlikte yer almaktadır.

Sultan Ahmed Camii ve odalar, dükkanlar, hünkâr kasrı, sebilhaneler ve mektepten oluşan külliyenin bir bölümünün gelir ve giderlerinin kaydedildiği vâridât ve masârif defterinde büyük miktarlarda ahşap malzeme alımı görülmektedir. Bu malzemelerden en çok alım ve kullanım yapılanlarının hatıl olarak temel ve duvar yapımında ve yapı iskelesinde kullanıldığı rûznamçe defterinden izlenebilmektedir. Bunun dışında örtü sistemi, kapı kanatları, pencere ve dolap kapaklarında, mobilyalar, inşa araç ve gereçleri için de ahşap malzemelerin temin edildiği ve kullanıldığı görülmektedir.

1. Sultan Ahmed Külliyesi’nde Ahşap İşçileri

Süleymaniye Camii inşasında kerestenin tedarik ve sevkinin organizasyonu çözümlenmiştir. Buna göre İstanbul’dan ellerinde mahallerin kadılarına hitaben yazılmış fermanlar ve bina emininin lüzumlu kerestenin cins, ölçü ve miktarını belirten defterleri bulunan görevliler geniş yetkilerle kereste çıkarılan bölgelere gönderilmekte ve mahallin kadısının yardımıyla satın alınan malzemeler gemilere yüklenip İstanbul’a getirilmektedir[37]. Aynı çerçevede gerçekleşen organizasyonda, inşa belgelerinde ahşap işlerinden sorumlu adı en çok geçen görevliler errekeşân ve neccârândır. Süreçte çok aktif rol oynayan bu iki meslek grubu, ahşap malzemelerin seçilip, bıçkı ile kesilmesinden, işlenip inşaata dâhil edilmesine kadar pek çok aşamayı gerçekleştirmiştir. Erre-keşân, bıçkı kullanarak ağaç deviren, tomruk ve tahtaları kesen işçiler grubudur.

Tablo 7’de yer alan erre-keşân etkinliğinde, sayıları arasında değişen görevlinin ağaç devrilmesi, kesimi ve taşınma sürecinde çalıştığı görülmektedir. Ayrıca aynı defterde yer alan başka bir bilgi şu şekildedir. Mimar Ağa tezkiresine göre batıdaki sebilhanenin tavan kaplaması için erre-keşân kethüdası eliyle alınanlar: teneke-i sovuk ( adet, fî 8, kıymet ), teneke-i tavan ( adet, fî 5, kıymet ), be-cihet-i hammâliyye-i mezbûr (14 hıml, fî 3, kıymet 42) yekûn [38]. Bu bilgiye göre erre-keşân çalışanları, ahşap malzemenin yerinden getirilip işlenmesini sağladıkları gibi, yapılan malzemelerin monte edilmesinde de montaj malzemesi alımı dâhil rol oynamışlardır. Bu durum onların hamallar ve forsa esirleri gibi niteliksiz işçilere birlikte çalışmalarını gerektirmektedir. Arşiv evrakında erre-keşâna kendi görevi nedeniyle Akçe ödeme yapıldığı, lağımcı ve hamallarla birlikte yaptıkları görevler için de toplam Akçe ödeme yapıldığı bildirilmektedir[39]. Bu durum erre-keşân ve lağımcı, hamal gibi meslek gruplarının ortak çalışmalarının bir sonucu olmalıdır.

Sultan Ahmed Külliyesi inşasını kayıt altına alan evrakın muhtelif yerlerinde erre-keşân ustaları ile ilgili sınırlı da olsa isim ve görev bilgisi verilmektedir. Bu bilgilere detaylarıyla yer verip, yapı özelinde işçiler ve görevleriyle ilgili detayların paylaşılması yerinde olacaktır.

Erre-keş, Farsça bir kelime olup, biçici anlamında kullanılmıştır[40]. Erre-keşân ise erre-keşin çoğuludur ve bıçkı kullanarak tomruk ve tahtaları kesen işçiler grubu olarak öncelikli görevleri ahşap malzemelerin inşa sorumlusuyla birlikte istenilen yerden getirilmesidir. Erre-keşânın ağaç temininde çıktıkları yolculuklar gidilen yere ve vasıtaya göre süre açısından farklılıklar göstermektedir. İnşa evrakında bu konuda ilk bilgi, gün için /’dan / sonuna kadar şimşir tomruğu ve ceviz levhalar getiren Üstad Hasan’a Akçe ödeme yapılması şeklindedir. Yine aynı görevde Üstad Hasan’a eşlik eden Mehmed Bevvâb’a günlüğü 20 Akçe’den Akçe ödenmiştir. Devamında aynı sürede Kara Halîfe ve Bevvâb Mehmed’le birlikte Trabzon tarafından ceviz levhalar ve şimşir tomruğu kesmek için erre-keşân İskender, Hüsrev, Keyvan, Müslim’e Akçe ödeme yapıldığı bildirilmektedir[41]. Üstad Hasan, Mehmed Bevvâb, Kara Halife gibi inşa sorumluları ile birlikte işçiler olarak İskender, Hüsrev Keyvan ve Müslim geçmektedir. Trabzon’dan deniz yoluyla ceviz levhalar ve şimşir tomruk getirmişlerdir.

İnşa evrakında bir sonraki bölümde Mehmed Çelebi eliyle alınan ceviz levhalar için Akçe ödendiği bildirilmektedir[42]. / tarihi itibariyle Menteş Yahudi tarafından forsa esirleriyle Marmara adasından getirilen çeşitli aletler ve sütun taşıma ücreti yanında ceviz levhaların da alındığı ve toplam Akçe masraf yapıldığı kaydedilmektedir[43]. Marmara Adası’ndan forsa esirleriyle getirilen ceviz levhalar, ilk alıma göre epeyce azdır ve satın alınmış olma ihtimali mevcuttur.

İnşa sürecinde bir sonraki alım bilgisi, Karaburun’dan Üstad Hasan’ın taşıyıcılığıyla 79 adet ceviz levha için tanesi 20 Akçe’den Akçe ödeme yapıldığı şeklindedir. Arslan Reis gemisiyle Üstad Hasan’ın getirdiği adet fıstık çamı tomrukları içinse adeti 5 Akçe’den Akçe ödeme yapıldığı görülmektedir. Aynı gemide gelen ceviz levhalar ve Şimşir levhalar için Akçe ödeme yapıldığı belirtilir[44] . Deniz yoluyla Karaburun/İzmir tarafından getirilen fıstık çamı tomrukları, ceviz ve şimşir levhalar için Üstad Hasan’ın çalıştığı ve Arslan Reis’in gemisinin işçi ve malzeme nakli için kullanıldığı görülmektedir.

Mehmed Bâşe eliyle adet 10 Akçe’den ceviz levhalar için Akçe ödeme yapıldığı yine ruznamçede yer almaktadır[45]. Hemen akabinde İskender Bâşe gemisiyle Mahmud Bevvâb eliyle Hasan’ın listesiyle 35 adet ceviz levhalara tanesi 40 Akçe’den Akçe ödendiği görülür[46]. Mehmed Bevvâb’ın mübaşeretiyle ser-mimaran-ı hassa Hasan’ın listesiyle adet ceviz levhalar için tanesi 40 Akçe’den Akçe ödeme yapıldığı kaydedilmişti[47]. Böylece inşa sorumluları olarak Mehmed Bevvâb, Mahmud Bevvâb, Mehmed Bâşe ve İskender Bâşe gösterilmekte ve ahşap malzemelerin tespitinin mimarbaşı listelerine göre yapıldığı belirtilmekte ancak getirildiği yer bildirilmemektedir.

// tarihleri arasında hassa mimarlarından Üstad Hasan ve Dergâh-ı Âlî bevvâblarından Mehmed eliyle, Sinop kazasından adet ceviz levhaya 20 Akçe’den Akçe ödenmiştir. Aynı şekilde Sinop’tan İstanbul’a getirilen adet ceviz levhalara, adet fıstık çamı tomruklarına ve fıstık çamı tomruklarının gemi navlun ücretine Akçe ödenmiştir. Sinop’tan gelen levhalar ve tomruklar için Akçe mahzen kirası, Giresun kazasından ceviz levhalar ve tomrukların Akçe navlun bedeli ve sonraki taşımalar için Akçe ödenmiştir. Akabinde ceviz levhaların ıslahı için Akçe ücret ödendiği, Trabzon’dan alınan ceviz levhalar ve fıstık çamı tomrukları için dönüş yolunda 50 gün için Üstad Hasan’a günlüğü 30 Akçe’den, Mehmed bevvâb’a günlüğü Akçe’den Akçe ücret ödendiği evrakta bildirilmektedir[48] . Bu bilgilere dayanarak Üstâd Hasan ve Mehmed Bevvâb eliyle Sinop, Giresun ve Trabzon’dan ceviz levhalar ve fıstık çamı tomrukları getirildiği çıkarılabilir.

İnşa evrakında karşımıza çıkan bir sonraki bilgi, Mustafa Efendi eliyle mimar ağa tezkiresine göre cami-i şerif pencereleri mühimmâtı için 43 adet ceviz levhalara Akçe ödeme yapılmasıdır[49]. Yine Mimar Ağa tezkiresine göre Topçu Dive eliyle gelecek 86 adet ceviz levha için Akçe ödenmiştir[50]. Cami pencereleri için Mustafa Efendi ve Topçu Dive eliyle ceviz levhalar alındığı bildirilmekte, fakat nereden alındığına dair bilgi verilmemektedir. Devamında cami-i şerif pencereleri mühimmatı için Üstad Hasan’a 38 adet ceviz levhalar için Akçe ödeme yapıldığı görülmektedir[51] .

Yine cami-i şerif kapıları ve pencereleri mühimmatı için Mimar Ağa marifetiyle emîn-i hatab (Odun Emini) eliyle alınan adet ceviz levhalara Akçe ücret ödendiği bildirilmektedir[52]. Cami-i şerif pencereleri mühimmatı için Üstad Hasan eliyle alınan 38 adet ceviz levhalar için Akçe masraf pahası ödendiği kaydedilmiştir. Cami-i şerifin devam eden mühimmatı için Ali Bâşe eliyle büyük ceviz levhalardan 5 adet için Akçe ödeme yapıldığı görülür. (5 adet, tûlen 7, arzan 20, kadden 5, fî , kıymet )[53] .

Turhan Ağa ve Mustafa Ağa eliyle şimşir keresteleri ve ceviz levhalar için adet üzerinden Akçe ödendiği görülür. Ceviz levhalar kâtibi, Ömer eliyle 38 adet ceviz levha için Akçe, 5 adet tomruk için Akçe, 35 adet daha tomruk için Akçe ödeme izlenmektedir[54]. Ramazan Reis eliyle 42 adet küçük ceviz levhalar için Akçe, 46 adet büyük ceviz levhalar için Akçe ödendiği geçer[55] .

Mimar Ağa tezkiresine göre Ahmed eliyle alınan 5 adet ceviz levhalara Akçe ödendiği de kaynaklarda geçmektedir[56]. Yine mimar ağa tezkiresine göre Karaca Turgut eliyle alınan 35 adet ceviz levha için Akçe ödeme yapıldığı bildirilmektedir[57] .

Mimar Ağa tezkiresine göre defaatle cami-i şerif camları çerçeveleri için Ahmed Çelebi vasıtasıyla Dimitri eliyle alınan büyük karaağaç (çûb-ı siyâh-ı kebîr) levhalar pahası olarak adet, Akçe’den Akçe[58] ödeme yapıldığı bildirilmektedir. Cami çerçeveleri için karaağaç levhaların tercih edildiği önceki bölümde de yer almıştır. Ancak bu ağaçların seçimi ve getirilmesinde Ahmed Çelebi vasıtasıyla Dimitri’nin rol oynadığı ve bir sonraki bilgide de solak İbrahim Çelebi, Bodur Cafer ve Kasım eliyle alınan karaağaç ve bunların kullanıldığı yerler açık bir şekilde zikredilmektedir.

Buna göre, mimar ağa tezkiresine göre cam çerçeveleri için solak İbrahim Çelebi eliyle karaağaç levhalar pahası olarak 12 adet tûlen 6 zirâ‘, arzan 18 ısbı‘ ebadında ürünlere Akçe’den Akçe ödenmiştir. Bahsi geçen tezkireye göre Bodur Cafer eliyle karaağaç levhalar pahası ise tûlen 7 zirâ‘, arzan 18 ısbı‘ ebatlarında 28 adet için Akçe’den Akçe ödenmiştir. Bahsi geçen tezkireye göre Kasım eliyle de karaağaç levhalar pahası olarak 32 adet için Akçe’den Akçe ödenmiştir[59] .

Sultan Ahmed Külliyesi’nin özellikle pencere ve kapılarında kullanılan ceviz ve şimşir levhalar ile şimşir ve fıstık çamı tomrukların temininde inşa evrakında pek çok görevlinin adı geçmektedir. Bunlar Üstad Hasan, Mehmed Bevvâb, Kara Halife, İskender, Hüsrev, Keyvan, Müslim, Mehmed Çelebi, Menteş Yahudi, Arslan Reis, Mahmud Bevvâb, Mehmed Bâşe, İskender Bâşe, Mustafa Efendi, Topçu Dive, Turhan Ağa, Mustafa Ağa, Ali Bâşe, Ramazan Reis, Karaca Turgut, Ahmed Çelebi, Dimitri, solak İbrahim Çelebi, Bodur Cafer ve Kasım’dır.

Neccâr/Neccârân ise, ahşap malzeme ve kaplama kullanarak binaların iç ve dış aksamını ahşap malzemeler ile kaplayan; kapı, pencere, dolap, merdiven, pano, kepenk, kapak vb. yapan ve takan işçiler grubudur[60]. Sultan Ahmed Camii merkezli külliyenin inşa sürecinden günü gününe bahsedilen rûznamçede neccâran işçi grubunun işleri ile ilgili kayıt mevcuttur. Sayıları zaman zaman ’ü bulan neccârân, esirân-ı mîrî, esîrân-ı forsa, esîrân-ı Ali Paşa, Esîrân-ı Sadrazam Mehmed Paşa ve vardiyeli olmak üzere birkaç sınıftan oluşuyordu. Köstendil, Midilli[61], Gelibolu, Selanik, adalar[62], Filibe, Sofya, Molova[63], Amasya, Köstendil, Bihlişte[64], İvranya[65], Edirne[66], İmroz[67], gibi yerlerden ustalar getirilerek kalifiye elemanı arttırılan bu grubun içinde üstâdlar, sayıları 35’i bulan neccâr halifeleri ve şakirtleri mevcuttur[68] .

İnşa sürecinde neccârân sınıfının fazla sayıda ve görevde yer almasının sebebi kapı kanatları, dolap ve pencere kapakları vb. ahşap yapı elemanlarının serbest piyasadan hazır olarak alınmayarak ahşap malzemelerinin atelyelerde istenen ölçülerde üretilmesi olabilir. Rûznamçe defterindeki alımlar bu durumu destekler niteliktedir. Ayrıca mimar tezkiresiyle neccârânın inşa sahasında atıl vaziyetteki imam evi, duvarlar gibi yapıların yıkılmasında da görev aldığı ve geri dönüştürülecek malzemeyi çıkarmaları inşa rûznamçesinde geçmektedir[69]. Ayrıca Maltepe iskelesi ve Şühûd kapısındaki kereste ambarının tamirini de kalfalarıyla birlikte neccârânın yaptığı kaydedilmiştir[70] .

/ tarihli rûznamçe kaydında cami-i şerif pencereleri kaplaması için yapılan masraflar mevcuttur. Bu belgeye göre seng-traş Mustafa Konya’ya zirâ‘ tanesi 80 Akçe’den Akçe ücret, padişah mahfili pencerelerinden birinin kaplamaları için 3 kantar 18 lodura, kıyye hesanıyla ,5 malzemeye Akçe’den Akçe ücret, nühâs tavan için 6 adet, 12,5 kıyye için tanesi 40 Akçe’den Akçe ücret ve tunç pencerelerin 5 adetinin tamiri için Akçe’den Akçe ücret olmak üzere toplam Akçe ödendiği görünmektedir.[71] Burada Padişah mahfili ve cami pencereleri için kaplama ustası olarak seng-traş Mustafa Konya adı geçmektedir. Özellikle seng-traş (taş yontucu) olarak mesleği tanımlanan Mustafa Konya’nın, ağaç yontucu olarak, özellikle padişah mahfili diye geçen hünkâr mahfilinde sedef kakma için künde (badem) oyma ve künde yuvalarını boşaltma görevini de yapmış olabileceği düşünülebilir.

Sultan Ahmed Külliyesi’nde kiralık odalar[72] ve cami pencerelerinde muşamma’[73] kullanıldığı arşiv evrakında yer almaktadır[74]. / tarihli bilgide Şehrî Çilingir eliyle alınan ihtiyaç listesinde muşamba ile birlikte kullanılan malzemeler geçmektedir. Bu malzemeler şöyle sıralanmıştır; bend-kûşe-i muşamma‘ kullâblu (40 adet), halka-i muşamma‘ bâ-kullâb (20 adet), mandal-i muşamma‘ kullâblu (10 adet), halkahâ-i bâb kullâblu (20 adet, fî 6, kıymet ) kıymet [75]. Menteş Yahudi eliyle alınan muşamma‘ (10 kıt‘a, fî , kıymet ), mismâr-ı muşamma‘ ( adet, beher fî 30, kıymet ) cami pencerelerinde kullanılmıştır. Köşebend, halka, mandal ve çivi kullanılarak kullâblı (menteşeli) muşambaların pencere kasalarına yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Osmanlı dini mimarisinde klasik dönem uygulamalarının devamı olarak büyük ölçüde camlar yerine dış etkenlere karşı dayanıklı olması nedeniyle alt kat nizami pencerelerinde muşamba kullanılmıştır[76] .

Yine inşa evrakından rûznamçede Osman Bâşe eliyle minare kapıları, dolaplar ve dolma ve cami-i şerif çerçeveleri için gerekenlerle birlikte ücretler hakkında birtakım bilgiler verilmektedir. / tarihli bu kayıtta da yine aynı dönemde tamamlanan ve ücretleri ödenen işler şu şekilde yer almaktadır:

Cami-i şerif alt kat çerçeveleri (48 adet, Akçe’den Akçe)

Cami-i şerifin üst tabakası çerçeveleri (29 adet, Akçe’den Akçe)

Kasr-ı hümâyûnun dolap kaplamaları (1 adet, Akçe)

Kasr-ı hümâyûnun çerçeveleri (4 adet, Akçe’den Akçe)

Minare kapıları kaplamaları (2 adet, Akçe’den Akçe)

Toplam Akçe

Mimar Ağa tezkiresine Devlet, Hacı Ali ve Üstad Hasan eliyle cami-i şerifteki pâdişâh mahfili için sadefkârî pencereler, haremin engüşt pencereleri ile sadefkârî ve devvom pencerelerin kaplaması için gerekenlerle ustalık ücretleri de kaydedilmiştir. Buna göre 11 adet devvom sedefkârî pencereler için Akçe’den Akçe, 46 adet, engüşt harem pencereleri için Akçe’den Akçe, padişah mahfili için 2 adet sedefkârî pencerelere Akçe’den Akçe ödenmiştir. Kubbeci, çilingir ve diğer malzemelerle toplam Akçe masraf edilmiştir.

Bahsi geçen kayıtta, Osman Bâşe’nin eliyle cami ve hünkâr kasrı pencerelerinin çerçeveleri, minare kapıları ile hünkâr kasrı dolap kaplamalarının yapıldığı belirtilmektedir. Osman Bâşe’nin bu durumda kapı ve pencere çerçevelerini (kasaları) yaptığı anlaşılmaktadır. Devamında mimar ağa tezkiresine göre, künde ve sedef işleriyle ilgilenen ustaların isimleri de Devlet, Hacı Ali ve Üstad Hasan olarak geçmektedir. Kündekârî ve sedefkârî tüm pencerelerin kaplamasında çalışan bu grup, tezyinat işiyle uğraşan ve işleri karşılığı en çok ödemenin yapıldığı işçiler olarak dikkati çekmektedir.

İnşa evrakında künde ve sedef ustalarının görev tanımlarında bulunan pencerelerin ise işçilik olarak sedefkârî, devvom sedefkârî ve engüşt harem pencereleri olmak üzere üç bölümde değerlendirildiği görülmektedir. Sedefkârî pencereler, padişah mahfilinde olduğu belirtilen sedef işçiliği ile öne çıkan, en çok emek ve kaynak sarf edilen pencerelerdir. Devvom sedefkârî ise, Farsça’da ikinci anlamına gelen devvom ile sedef işçiliği vurgulanan sedefkârî kelimeleriyle oluşturulmuş, sayı itibariyle mihrab duvarındaki alt kat nizami pencerelerle tutarlı bir sedef işçiliği terimidir[77]. Nitekim padişah mahfili tezyinatın yoğunluğuna göre önem sırasında öncelik arz etmesi, ayrıca pencere büyüklüğü vb. açılardan daha dar bir alan teşkil ettiği için daha incelikli ve karmaşık tekniklerin kullanıldığı görülür. Ayrıca malzeme de daha çeşitli ve kalitelidir. Mihrab duvarındaki pencere kanatları ise, hünkâr mahfilindekilere nazaran derinlik, malzeme ve teknik açıdan daha farklıdır ve ikinci derece olarak düşünülüp uygulanmış olabilir. Bu konuda, kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Engüşt pencereler ise, yine kelime kökeninden hareketle parmaklıklı pencereleri tanımlıyor olabilir[78]. Sayısı mihrab duvarındaki pencerelerin haricindeki alt kat pencereleri ile tutarlı bu kullanımın, görsel bir kanıt olmamakla birlikte ahşap yapıldığı belirtilen, alt katta ve muşamba pencerelerin sabitlenmesi, korunması ve hatta ışığın geçirgenliği gibi faktörleri olumlu etkileyecek kafes, şebeke veya parmaklık olması tutarlıdır. Yazılı kaynaklarda engüşt pencere ifadesine rastlanmamaktadır. Fakat bu ifadenin kelime kökü ve yapıldığı belirtilen malzeme itibariyle ahşap parmaklık yahut kafes olabileceği düşünülebilir. Bu konuda ahşap dikey değişik şekillerde yapılmış farklı örneklere tarihi dini mimari örneği bazı camilerde rastlanmaktadır. Giresun’da tahtalı Camii[79], parmaklık şeklinde ahşap pencereleri; Kastamonu Çağlar Köyü Merkez Camii[80] ahşap kafesleri ile dikkat çekmektedir. Sivil mimari örneği ahşap yapılarda[81] ve ahşap camilerde[82] örneklerine rastladığımız ahşap parmaklık yahut kafes; büyük camların kullanımının mümkün olmadığı dönemlerde muşamba ile birlikte kârgir camilerde de kullanılmış olabilir. Bu konuda son kalan örnekleri destekleyen arşiv kayıtlarına ihtiyaç vardır. Fakat yüzyılda inşa edilen Süleymaniye Külliyesi inşa defterlerinde pencere çeşitleri kündekârî, müfettah (açılan), dû-rûy (çift taraflı), kürre-çatma olarak zikredilmektedir[83]. yüzyılda inşa edilen Laleli ve Nuruosmaniye Külliyeleri inşa evraklarını ele alan çalışmalarda ise bu konuda herhangi bir mevcut değildir[84] .

Sultan Ahmed Camii’nde orta tablası geniş üçer tablalı kapı kanatları ve pencere kapaklarının klasik dönem ahşap işlerinin yapılmaya devam edildiğini göstermektedir[85]. Sultan Ahmed Camii kapı kanatları ve pencere kapaklarında üst üste oturtulmuş dikdörtgen ve karelerden gelişmiş kündelerden oluşan örnekler görülmektedir. Bu tarz kündekârî tekniği ile klasik dönemin önceki yüzyılda yapılan çalışmalardaki çeşitlilik ve denemelerin süregeldiğini ortaya koymaktadır[86] . Özellikle Sultan Ahmed Camii kapı kanatları ve pencere kapaklarındaki kündekârî çalışmalarında hendesî tezyinatın sonsuzluk hissi uyandıran kompozisyon çeşitlemeleri, bu görüşü desteklemektedir[87]. Belgelerle ilgili dikkati çeken bir durum da, Süleymaniye inşasında her bir pencere ve kapının kasa ve kanatlarını yapan ustalar ile ilgili detaylı bilgiler verilirken; Sultan Ahmed Camii inşasını ele alan ruznamçede böyle bilgilerin yer almamasıdır[88]. Sultan Ahmed Camii vâridât ve masârif defterinde inşa sürecinde neccârânın yaptığı işler bu işler için yapılan ödemeler tablo 8’de yer almaktadır.

Tablo 8’de yıkım, yapım ve tamir işlerinde; seng-traşan ve yolmacıyân haddâdân ile çalışan neccârlar yer almaktadır. İçlerinde gündelikçiler de bulunan bu işçi grubunun özellikle inşa sahasının hazırlanması için sarayların yıkıldığı dönemde ve sonra karaçav (iskele) ve rıhtım inşasında görev aldıkları görülmektedir. İnşa sürecinde kullanılacak anbar vb. yapıların da inşa ve tamirinde çalışmışlardır. Ayrıca başta İbrahim Paşa Sarayı ve hamamı olmak üzere külliye yapılarının inşasında da çalıştıkları görülmektedir.

Değerlendirme ve Sonuç

Sultan Ahmed Külliyesi inşa sürecinde yapının içinde ve dışında pek çok ahşap yapı malzemesi kullanılmıştır. Kullanıldıkları yerler sebebiyle inşaatta iskele, hatıl gibi bölümlerde bugün doğrudan incelemek mümkün olmazken; kapı kanatları, pencere ve dolap kapaklarında ve cami tefrişatında kullanılan mobilyalarda ahşap yapı malzemelerini izleyebilmekteyiz.

Bu malzemeler Erre-keşân sınıfı ile kesilip, devrilerek inşaata getirilirken; Neccârân bunları inşaata hazır hale getiren ve kullanan sınıf olmuştur. Mirî ve şahsi esirlerden ve şehirlerden getirilen ustalardan müteşekkil bu sınıflar, inşa sürecinde pek çok görev üstlenmişlerdir. İnşa programında sayı olarak dikkat çeken bu gruplar, liste halinde tek tek belirtilmezken; cami tezyinat programının bir parçası olan ve işin zanaat boyutundan ziyade sanat kısmı ağır basan sedefkârî ustalarının isimleri ve işleri bizzat rûznamçede yer almaktadır.

Sultan Ahmed Külliyesi’nin özellikle pencere ve kapılarında kullanılan ceviz ve şimşir levhalar ile ceviz, şimşir, fıstık çamı tomruklarının alınması ve işlenmesi hususunda evrakta adı geçen bazı görevliler vardır. Bunlar Üstad Hasan, Mehmed Bevvâb, Kara Halife, İskender, Hüsrev, Keyvan, Müslim, Mehmed Çelebi, Menteş Yahudi, Arslan Reis, Mehmed Bevvâb, Mahmud Bevvâb, Mehmed Bâşe, İskender Bâşe, Mustafa Efendi, Topçu Dive, Turhan Ağa, Mustafa Ağa, Ali Bâşe, Ramazan Reis, Karaca Turgut, Ahmed Çelebi, Dimitri, solak İbrahim Çelebi, Bodur Cafer ve Kasım’dır. En çok tekrar eden ve ünvanı olan isim Üstad Hasan dikkat çekmektedir. Bu durum onun erre-keşân üstadı olabileceği ve ehl-i hirefi temsil ediyor olabileceğini düşündürmektedir.

Neccâr/Neccârân ise, ahşap malzeme ve kaplama kullanarak binâların iç ve dış aksamını ahşap malzemeler ile kaplayan; kapı, pencere, dolap, merdiven, pano, kepenk, kapak vb. yapan ve takan işçiler grubudur. Sultan Ahmed Camii merkezli külliyenin inşa sürecinden günü gününe bahsedilen rûznamçede neccâran işçi grubunun işleri ile ilgili kayıt mevcuttur. Sayıları zaman zaman ’ü bulan neccârân, esirân-ı mîrî, esîrân-ı forsa, esîrân-ı Ali Paşa, Esîrân-ı Sadrazam Mehmed Paşa ve vardiyeli olmak üzere birkaç sınıftan oluşuyordu. Köstendil, Midilli, Gelibolu, Selanik, adalar, Filibe, Sofya, Molova, Amasya, Köstendil, Bihlişte, İvranya, Edirne, İmroz, gibi yerlerden ustalar getirilerek kalifiye elemanı arttırılan bu grubun içinde üstadlar, sayıları 35’i bulan neccâr halifeleri ve şakirtleri mevcuttur.

İnşa sürecinde neccârân sınıfının fazla sayıda ve görevde yer almasının sebebi kapı kanatları, dolap ve pencere kapakları vb. ahşap yapı elemanlarının serbest piyasadan hazır olarak alınmayarak ahşap malzemelerinin atelyelerde istenen ölçülerde üretilmesi sayılabilir. Rûznamçe defterindeki alımlar bu durumu destekler niteliktedir. Ayrıca mimar tezkiresiyle neccârânın inşa sahasında atıl vaziyetteki imam evi, duvarlar gibi yapıların yıkılmasında da görev aldığı ve geri dönüştürülecek malzemeyi çıkardıkları inşa rûznamçesinde geçmektedir. Ayrıca Maltepe iskelesi ve Şühûd kapısındaki kereste ambarının tamirini de kalfalarıyla birlikte neccârânın yaptığı kaydedilmiştir.

Caminin cam çerçeveleri için karaağaç levhalar temin edildiği, bunların ustalar tarafından özel ölçülerde hazırlandığı belgelerde yer almaktadır. Yine bu pencere kapakları ve kapı kanatlarını kaplamak için özellikle ceviz ve şimşir levhalar temin edilerek, ustaların işçiliğiyle kaplandığı belirtilmektedir. Ayrıca kündekârî ve sedef işçiliği olan ahşap yapı elemanlarının tezyinatında ceviz, pelit, şimşir, fındık, kestane, abanoz ve “çûb-ı cevherdârî” şeklinde ifade edilen fakat detay verilmeyen nadir ağaçların kullanıldığı görülmektedir.

En çok kullanılan ahşap malzemeler, ceviz, köknar, karaağaç gibi sütun, taban ve mobilya yapılan dayanıklı ağaçlardan elde edilmiştir. Süleymaniye Külliyesi inşasında kullanılan ceviz, verdinar (köknar), şimşir, çınar, fındık, gürgen, pelit karaağaç ve gülgen (beyaz kayın) den farklı olarak ladin, fıstık çamı, kızılcık, fındık, çam, kestane, abanoz, çûb-ı cevherdârî, elvah-ı sefine ve ahşab-ı köhne kullanılmıştır. Deniz ve kara yolundan ulaşımını hem inşa görevlileri hem de sorumlularının gerçekleştirdiği bu malzemeler, ambarlarda depolanarak terbiye edildikten sonra, atelyelerde işlenerek kullanılmıştır. Es’ar defterlerinden ve klasik dönem ebatlarından farklı ebatlarda kullanılan malzemeler için önemli miktarda kalifiye işçiye ihtiyaç duyulmuştur. Anadolu ve Rumeli’nin farklı yerlerinden getirilen ustalar, bu alandaki eksikliği tamamlamıştır.

Ahşap malzemeler klasik ölçülerden, büyük olduğundan, piyasadan temininde sıkıntı yaşanmış ve bu nedenle hazır malzeme kullanmak mümkün olmamıştır. Bu yüzden es’ar defterlerinden farklı ebatta ahşap malzeme bilgisi arşiv kayıtlarında yer almıştır. Çok sayıda işçi kullanmak için özellikle daha az ücret alan ve daha çok iş yapan esirlerden faydalanıldığı da görülmektedir. Bu yüzden olsa gerek, tüm işçilerin isimlerine detaylı bir şekilde yer verilmemiş, sadece büyük ödemeler ve sanatlı işler hakkında bazı isimler ön plana çıkarılmıştır. Padişah mahfili, dolap, pencere kanatları ve kapılar gibi dikkati ilk çeken yerlerde yoğunlaşan sedef işçiliğinde Üstad Hasan, Hacı Ali ve Devlet isimleri verilen sanatçılardır. Sengtraş Konyalı Mustafa’nın da mahfil pencerelerinde özellikle bademler ve yuvaları için çalışmış olabileceği ve Osman Bâşe’nin de kapı kanatları ile pencere ve dolap kapaklarını takmak için gereken çerçevelerin (kasa) yapımında görev aldığı görülür.

Ahşap ve ahşapta sedef işçiliğiyle ilgili inşa evrakında yer alan devvom, engüşt gibi terimler yüzyıl inşa tercih ve tekniklerini anlamamız açısından önemlidir. yüzyıl Süleymaniye Külliyesi, yüzyıl Laleli ve Nuruosmaniye Külliyesi gibi çalışmalarla kıyaslandığında bu ifadelerin henüz yerleşmiş karşılıklarının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bugün orijinal örneklerini bulamadığımız ve arşiv çalışmaları olmadan takip edemediğimiz bu pencere çeşitlerinin literatüre kazandırılması gerekmektedir. Bu yüzden dönemin inşa, malzeme ve teknik terimleri konusunda hem arşiv hem de sanat işçiliği temelli daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulduğu açıktır.

Ahşap işçiliği açısından, klasik dönemin izlerinin takip edildiği ve özellikle bugün geçirdiği yangın vs. tahribat sonrası izleyemediğimiz hünkâr kasrı gibi klasik dönem külliyelerinden daha fazla yapı ile planlanmış Sultan Ahmed Külliyesi’nde künde ve sedef işlerinin oldukça fazla ve özenli olduğu görülmektedir. Süleymaniye Camii’ne benzer bir organizasyon ile ele alınan Sultan Ahmed Camii inşasında, ahşap malzemelerin kullanım alanları ve ahşap tezyinatın yoğunluk yerleri genel teamüle uygun olup, hacim nedeniyle daha büyük ebatlı ve daha çok ahşap malzemenin kullanımı söz konusudur.

Bu yüzden erre-keşân denilen ağaç devirme göreviyle meşgul işçilerin, reis denilen tersane kaptanlarıyla birlikte Sinop, Giresun, Trabzon, Ada-i cedide vb. yerlerden deniz yoluyla çok miktarda levha, tomruk ve kereste getirdiği görülmektedir. Sultan Ahmed Külliyesi’nde bugün neredeyse yok olan Karaağaç gibi dayanıklı ağaçları kapsayan çok miktarda ahşap malzeme, malzeme ve teknik üstünlüğü ile kullanılmıştır ve bugün de bu başarılı yapıyı kuvvetlendirmeye ve güzelleştirmeye devam etmektedir.

EKLER













KAYNAKLAR

Arşiv Kaynakları

BOA. D.

BOA, D

monash.pwd , /, v. 8a, 11a, 14a, 15b, 18b, 19b, 22a, 22b, 23b, 28b, 29a, 33a, 34a, 48a, 56b, 64b, 79b, 82b, 85a, b, b, b, a, b, b, b, a, b, b, a, a, a, b, b, a, a, a, b, a, a.

Araştırma ve İnceleme Eserler

Ahmet Refik, Hicri Onikinci Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul

Arseven, Celal Esat, Sanat Ansiklopedisi, C II, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul

Barışta, Hatice Örcün, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, AKMB Yayınları, Ankara

Barkan, Ömer Lütfi, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı,C I-II, Türk Tarik Kurumu Yayınları, Ankara

Cafer Efendi, Risâle-i Mimâriyye, haz. İ. Aydın Yüksel, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul

Can, Yılmaz, “Samsun’da Bulunan İki Önemli Ahşap Eser Gökçeli ve Bekdemir Camileri”, Mimari ve Kültürel Miras, Efsane, Dil, Sanat, Edebiyat ve Siyaset, ed. Cevdet Yılmaz, Samsun , s.

Can, Yılmaz, “Kastamonu ve Sinop Yöresinde Bulunan Ahşap Camiler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 14, (), s.

Cıda, İsa, İstanbul Bayezid Camii Taş Süslemeleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul

Çelik, Serpil, Mevcut Belgeler Işığında Süleymaniye Külliyesinin Yapım Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Çelik, Serpil, Süleymaniye Külliyesi, Malzeme, Teknik ve Süreç, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara

Çetin, Yusuf, “Geleneksel Türk Evinde Cumba”, Sanat Tarihi Dergisi, C XXV/S. 2, (), s. 18 -

Doğanay, Aziz, Mimari ve Tezyini Unsurlarıyla Câmi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara

Doğanay, Aziz, Klasik Devir Osmanlı Hanedan Türbeleri , Klasik Yayınları, İstanbul

Hasol, Doğan, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul

Kanar, Mehmet, Farsça Türkçe Sözlük, İstanbul

Kolay, İlknur Aktuğ, “Ayazma Camisi İnşaat Defteri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi Bildiriler ( Eylül ), C I, T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Milli Kütüphane Basımevi, Ankara

Kolay, İlknur Aktuğ, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, Sanat Tarihi Defterleri, S. 10, İstanbul

Kolay, İlknur Aktuğ, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, Yüzyılda Türk ve İslam Bilim ve Teknolojisi Sempozyum Bildiri Kitapçığı, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul

Kolay, İlknur Aktuğ-Çelik, Serpil, “Malzeme ve Teknoloji”, Bir Şaheser Süleymaniye Külliyesi, ed. Selçuk Mülayim, Ankara

Kolay, İlknur Aktuğ-Ersen, Ahmet, “Bir Yüzyıl Yapısı Olan Tahtakale Hamamı’nda Uygulanan Bazı Yapım Teknikleri”, Taç Vakfı Yıllığı, S. 1, İstanbul

Kütükoğlu, Mübahat S., Osmanlılarda Narh Müessesesi ve Tarihli Narh Defteri, İstanbul

Mehmet, Salahi, Kamus-ı Osmani, Kanaat Kitabevi, İstanbul

Neftçi, Aras, Laleli Külliyesi’nin İnşaat Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Öngül, Ali, “Tarih-i Câmi-i Nuruosmânî”, Vakıflar Dergisi, S. 24, Ankara

Öten, Aliye, Arşiv Belgelerine Göre Sultan Ahmed Camii ve İnşası, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Peynircioğlu, H. - Toğrol E. - Aksoy İ. H., “İstanbul’da Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Camilerin Temelleri”, Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Tekrıoloji Tarihi Kongresi Eylül , C III, İstanbul

Şenyurt, Oya, “İnşa Kuralları, Mimari Algı ve Mekân Kullanımı Bağlamında Osmanlı Toplumunda “Cumba”/“Şahnişin””, Mimarlık ve Yaşam Dergisi, C I/S. 1, , s.

Taşkın, Osman, Nuruosmaniye Külliyesi’nin Fizikî, İdarî, Malî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Yüceil, Yaşar, Osmanlı Ekonomi-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak Es’âr Defteri ( Tarihli), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara

TDK (monash.pw)

Bu araştırma Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu’nun SOSC-DRP proje no’suyla desteklenmiş olup proje sonuçlarının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmanın gerçekleştirilmesine ilgi, bilgi ve emeğiyle destek olan çok kıymetli Prof. Dr. Aziz Doğanay’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Dipnotlar

  1. İlknur Aktuğ Kolay - Serpil Çelik, “Malzeme ve Teknoloji”, Bir Şaheser Süleymaniye Külliyesi, ed. Selçuk Mülayim, Ankara , s. ; Serpil Çelik, Mevcut Belgeler Işığında Süleymaniye Külliyesinin Yapım Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s. 91; Ali Öngül, “Tarih-i Câmi-i Nuruosmânî”, Vakıflar Dergisi, S. 24, (), s; Aliye Öten, Arşiv Belgelerine Göre Sultan Ahmed Külliyesi ve İnşası, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s.
  2. İlknur Aktuğ Kolay, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, Yüzyılda Türk ve İslam Bilim ve Teknolojisi Sempozyum Bildiri Kitapçığı, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul , s.
  3. monash.pwd , /, v.
  4. Yaşar Yüceil, Osmanlı Ekonomi-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak Es’âr Defteri ( Tarihli), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara , s.
  5. Celâl Esat Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C II, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul , s.
  6. monash.pwd , /, v.
  7. İlknur Aktuğ, “Ayazma Camisi İnşaat Defteri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi Bildiriler ( 27 Eylül İstanbul), C I, T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Milli Kütüphane Basımevi, Ankara , s.
  8. H. Peynircioğlu - E. Toğrol - İ. H. Aksoy, “İstanbul’da Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Camilerin Temelleri”, L. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Tekrıoloji Tarihi Kongresi Eylül C III. İstanbul , s. İ. A. Kolay - A. Ersen, “Bir Yüzyıl Yapısı Olan Tahtakale Hamaını’nda Uygulanan Bazı Yapım Teknikleri”, Taç Vakfı Yıllıği, S. 1, İstanbul , s.
  9. Aktuğ, “Ayazma Camisi İnşaat Defteri”, s.
  10. Kolay, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, s.
  11. Öten, agt., s.
  12. Cafer Efendi, Risâle-i Mimâriyye, haz. İ. Aydın Yüksel, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul , s.
  13. İlknur Aktuğ Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, Sanat Tarihi Defterleri, S (), s.
  14. Köknar ve ladin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta, balar. https:// monash.pw?kelime=PEDAVRA
  15. BOA, D
  16. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  17. BOA, D
  18. Çûb-ı tirfil: İri taş tomruklarını taşımak üzere bunların altlarına tekerlek gibi konulan yuvarlak kesitli ağaç. Doğan Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul , s.
  19. Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C I, s.
  20. monash.pwd , /, v.
  21. Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C I, s.
  22. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  23. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  24. monash.pwd , /, v.
  25. monash.pwd , /, v. a, b.
  26. monash.pwd , /, v. 8a,15b, 22b, a, b, b.
  27. BOA, D
  28. monash.pwd , /, v. a, a, a, a.
  29. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  30. monash.pwd , /, v. 23b, 34a.
  31. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  32. Kolay, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, s.
  33. Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve Tarihli Narh Defteri, İstanbul , s.
  34. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  35. Kısa, kare kesitli kereste, baba, payanda, makas, çatı makası, altgergi, üstbaşlık. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s. Mertek Taban tahtalarının çivilendiği ağaç. 2. Çift kanatlı pencere çerçevelerinin ortasına çakılan çıta. 3. Bir yere konulan destek. Kazık (monash.pw)
  36. Serpil Çelik, Süleymaniye Külliyesi, Malzeme, Teknik ve Süreç, Ankara , s.
  37. Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C I, Ankara , s.
  38. monash.pwd , /, v. b.
  39. BOA.D.
  40. Cafer Efendi, Risâle-i Mimâriyye, s.
  41. monash.pwd , /, v. 8a.
  42. monash.pwd , /, v. 11a.
  43. monash.pwd , /, v. 14a.
  44. monash.pwd , /, v. 15b.
  45. monash.pwd , /, v. 18b.
  46. monash.pwd , /, v. 19b.
  47. monash.pwd , /, v. 22a.
  48. monash.pwd , /, v. 22b.
  49. monash.pwd , /, v. b.
  50. monash.pwd , /, v. a.
  51. monash.pwd , /, v. a.
  52. monash.pwd , /, v. b.
  53. monash.pwd , /, v. b.
  54. monash.pwd , /, v. b.
  55. monash.pwd , /, v. b.
  56. monash.pwd , /, v. a.
  57. monash.pwd , /, v. a.
  58. monash.pwd , /, v. b.
  59. monash.pwd , /, v. b.
  60. Neccâr: Dülger, doğramacı. Mehmet Salahi, Kamus-ı Osmânî, Kanaat Kitabevi, İstanbul , s.
  61. monash.pwd , /, v. 28b, 29a.
  62. monash.pwd , /, v. 56b.
  63. monash.pwd , /, v. 64b.
  64. monash.pwd , /, v. 79b.
  65. monash.pwd , /, v. 82b.
  66. monash.pwd , /, v. b.
  67. monash.pwd , /, v. b.
  68. monash.pwd , /, v. 48a.
  69. monash.pwd , /, v. a.
  70. monash.pwd , /, v. 85a.
  71. monash.pwd , /, v. a.
  72. monash.pwd , /, v. a.
  73. Muşamma’ (muşamba): Su geçirmeyecek bir hale koymak üzere, bir tarafına kauçuk veya plastik bir madde sürülerek hazırlanan ve yaygı olarak kullanılan örtü gereci. Doğan Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul , s. ; Aziz Doğanay, Klasik Devir Osmanlı Hanedan Türbeleri , İstanbul , s. Arapça şem’ kökünden gelen müşemma’ kelimesi, yüzyıl başı itibariyle mumlanarak hazırlanan ve cam yerine soğuğu kesmek için kullanılan yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
  74. monash.pwd , /, v. a, b, b.
  75. monash.pwd , /, v. a. Kullâb = Güllap: İki uzun demir parçanın ortasından birbirine geçerek kıvrılması, eklem noktasından sonra da yan yana gelerek çift katlı bir kesit oluşturması şeklinde yapılan ve uçlara doğru sivrilen, demircilerin yaptığı bir tür menteşe. Geleneksel Türk evlerinin kapı, pencere ve dolaplarında kapağın kasaya tutturulması ile açılıp kapanmasını sağlamak amacıyla kullanılır. Genellikle, ahşap kesitine açılan bir delik içine yerleştirilerek çakılır ve arka yüzeye çıkan uçlan iki yana yatırılıp –çıkıntı yapmaması için- tekrar tahtaya gömülür. Parçalan, (kullâb haline getirilmeden) tek olarak da -içine halka yerleştirilmiş bir tespit elemanı gibi- yaygın şekilde kullanılmıştır. Bu elemanı, çakma ahşap kapılardaki halkalı demir kabaralar veya metal rozetleri, merkezlerinden kapağa çakan iri başlı bir çivi gibi düşünmek mümkündür. İsa Cıda, İstanbul Bayezid Camii Taş Süslemeleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul , s.
  76. Aziz Doğanay, Mimari ve Tezyini Unsurlarıyla Câmi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara , s.
  77. Devvom, dovvom: İkinci. Mehmet Kanar, Farsça Türkçe Sözlük, İstanbul , s.
  78. Engüşt: Kömür, parmak. Mehmet Kanar, Farsça Türkçe Sözlük, s.
  79. Eyüp Nefes, “Giresun’da Yeni Tesbit Edilen Bir Ahşap Camii; Çaldağ Beldesi Melikli Mahallesi Tahtalı Camii”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C IX/S. 3, Samsun , s.
  80. Yılmaz Can, “Kastamonu ve Sinop Yöresinde Bulunan Ahşap Camiler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul , s.
  81. Oya Şenyurt, “İnşa Kuralları, Mimari Algı ve Mekân Kullanımı Bağlamında Osmanlı Toplumunda Cumba/Şahnişin”, Mimarlık ve Yaşam Dergisi, C I/S. 1, , s. Yusuf Çetin, “Geleneksel Türk Evinde Cumba”, Sanat Tarihi Dergisi, C XXV/S. 2, (), s.
  82. Yılmaz Can, “Samsun’da Bulunan İki Önemli Ahşap Eser Gökçeli ve Bekdemir Camileri”, Mimari ve Kültürel Miras, Efsane, Dil, Sanat, Edebiyat ve Siyaset, ed. Cevdet Yılmaz, Samsun , s.
  83. Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C II, Ankara , s.
  84. Aras Neftçi, Laleli Külliyesi’nin İnşaat Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s. ; Osman Taşkın, Nuruosmaniye Külliyesi’nin Fizikî, İdarî, Malî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s.
  85. Hatice Örcün Barışta, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, AKMB Yayınları, Ankara , s.
  86. Barışta, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, s.
  87. Barışta, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, s.
  88. Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C II, Ankara , s. Süleymaniye inşa defterlerinde kapı kanatlarından pencere kapaklarına kadar tüm çalışanların ismi geçmektedir, en önemli ustalar ise Süleyman b. Davud, Yahyâ, Bosnalı Hasan ve Hamza Sefer’dir.

Şekil ve Tablolar

Üç kıta da yıl boyunca hüküm süren Osmanlı Devleti, Türk-İslam sanatını geliştirmiş; İran ve Bizans sanatından da etkilenerek kendine özgü bir sanat üslubu geliştirmiştir. Bu yönüyle dünya sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Devleti&#;nin en önemli özelliği gittiği yerlerde kök salarak, yüzyıllar geçse de silinmeyecek izler bırakmasıdır. Dini mimari ve sivil mimari olarak iki başlıkta incelenebilecek olan Osmanlı mimarisinin en önemli sanatçısı Mimar Sinan’dır. Bu muhteşem imparatorluğun eserlerinden 15 tanesini sizler için listeledik.

Bu İçerikte Neler Var?

1. Selimiye Camii, Edirne

Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği camii – yılları arasında Sultan II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Kurulduğu yerin seçiminden, kesme taşın zarafetine, dört minaresinden, süslemesine kadar her şeyiyle bir başyapıt olan camii mutlaka görülmeli.

En Ucuz Edirne Otobüs Bileti Al >>

2. Süleyman Paşa Medresesi, Bursa

Özgün nitelikli ilk Osmanlı medreselerinden biri olan yapı, günümüzde Çiniciler Çarşısı olarak kullanılmaktadır. yüzyılın ortalarında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır. Avlulu medreselerin ilk örneklerinden olan medrese U planlıdır.

3. İshak Paşa Sarayı, Ağrı

Osmanlı İmparatorluğu’nın Lale Devri’ndeki son büyük anıtı olan sarayın yapımına yılında başlanmıştır. Saray yılında tamamlanmıştır. Yapımının uzun sürmesi farklı dönemlerden ve kültürlerden izler taşımasını sağlamıştır.

4. Seddülbahir Kalesi, Çanakkale

Venedikliler’e karşı savunma amaçlı ’da Mimar Mustafa Ağa tarafından inşa edilen kale, tahrip olmuş görünümdedir. Her şeye rağmen tarihte oynadığı önemli rolle, askeri mimarinin önemli örneklerinden biridir.

En Ucuz Çanakkale Otobüs Bileti Al >>

5. İskodra Köprüsü, Bosna-Hersek

5. yüzyılda Mehmet Buşati Paşa tarafından yaptırılan eser, Kir Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan tipik Osmanlı mimarisine sahip bir köprüdür.

6. Yanbolu Bedesteni, Bulgaristan

5. yüzyılın başlarında Sadrazam Atik Ali Paşa tarafından yaptırılan bedesten, şehrin tam ortasında yer alır. İnce uzun yapısı ve üzerinde kubbeleriyle değişik bir yapıdır. Kubbelerinin tepesinde aydınlık fenerleri bulunmaktadır.

7. Bey Kulesi (Feodalizm Kulesi), Makedonya

Savunma amaçlı yapıldığı tahmin edilen kule 14 metre yüksekliğindedir. yüzyılda yapılan kule üç kattan oluşmaktadır. Üsküp merkezdeki en eski yapılardan biri olan kule, bugün hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılmaktadır.

8. Alaca İmaret, Yunanistan

yılında İshak Paşa tarafından yaptırılan imaret,  alaca renkli minaresinden ismini alır. Selanik Belediyesi tarafından kültürel etkinliklerde kullanılmaktadır. Komşumuz olan Yunanistan ziyaretleriniz için monash.pw&#;u ziyaret ederek Yunanistan uçak biletini hemen satın alın.

9. Hacı Ahmed Bey Sarayı, Cezayir

ile yılları arasında inşa edilen yapı, İslam medeniyeti ve Hacı Ahmed Bey’in kahramanlığından izler taşıyor. Avrupa saray mimarisinden de esinlenen sarayda, büyük bir bahçe ve bir fıskiye bulunuyor.

Ahmediye Camii ve Medresesi, Gürcistan

Ahıska’ya hakim bir tepede bulunan camii, yıllık bir geçmişe sahip. İstanbul’daki Selatin camiiler örnek alınarak yapılan camii divan şairlerine ilham olmuş. İçinde başka dini yapılar da olan Ahıska Kalesi’ndeki camii, Ahıska Beylerbeyi Hacı Ahmed Paşa tarafından yaptırılmış.

Bekiriye Camii, Yemen

yüzyılda, Osmanlı’nın Yemen’i aldığı ilk dönem yapılan Bekiriye Camii, mimarisi ve süslemeleriyle dikkat çeken bir Osmanlı eseri. Klasik Osmanlı mimarisiyle, Arap mimarisinden farklı olarak yapılmıştır. Tek kubbeli, tek minareli caminin adı camiyi yaptıran Yemen Beylerbeyi Hasanpaşa’nın bu noktada ölen kölesinden gelmektedir.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, Mısır

Osmanlı mimarisinin tüm ihtişamıyla yaptığı Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, yaklaşık yıl süren Osmanlı hakimiyetinin en güzel yapılarından biri. Halen canlılığını koruyan camii, Selahaddin Kalesi’nin içerisinde yer alıyor.

Hacı Ömer Külliyesi, Kosova

Yüzyıllarca Osmanlı’nın hüküm sürdüğü Kosova’da tarihi geçmişin tapuları niteliğindeki eserlerden biri de Hacı Ömer Külliyesi’dir. – yılları arasında Osmanlı hakimiyetinde kalan Kosova’da maddi eserler dışında ecdadımızın gönüllerde bıraktığı silinmez eserler bizim için gurur kaynağıdır.

Topkapı Sarayı, İstanbul

yıl kadar imparatorluğun idare merkezi olarak kullanılan saray, ’de Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Saray, idare merkezi olmasının yanında Kutsal Emanetler Dairesi ve diğer önemli bölümleriyle İstanbul’a gelen turistlerin ziyaret etmeden dönmediği bir saraydır.

Eyüp Sultan Türbesi, İstanbul

Hz. Muhammed’in ordusunda sancaktar olan Ebu Eyyub el-Ensari’nin mezarı fetihten sonra bulunmuş, cami ve türbe yılında inşa edilmiştir. Özellikle dini günlerde ziyaretçi akınına uğrayan türbe, İstanbul’un en önemli manevi yapılarından da biridir.

En Ucuz İstanbul Otobüs Bileti Al >>

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır