iki büklüm durmak deyiminin anlamı / Öztin Akgüç: Dik Durmak

Iki Büklüm Durmak Deyiminin Anlamı

iki büklüm durmak deyiminin anlamı

Saygı göstermek deyiminin anlamı
Saymak, değer vermek.
Örnek: Kendilerine büyük saygı gösterdim ve imdatlarına muhtaç olduğumu belirttim. (N. F. Kısakürek)
Örnek 2: Düşüncelerine saygı gösteriyorum, sen de haklısın.
Örnek 3: Büyüklerine her zaman saygı göstermelisin.

Saygı duymak deyiminin anlamı
Birine, bir şeye karşı saygı hissetmek.
Örnek: Şakır şakır yağan yağmurlara benzeyen insanlara, düşmanım da olsalar saygı duyarım. (N. Kemal)
Örnek 2: Sen bu şekilde davrandıktan sonra, sana karşı saygı duymamı bekleme.

Ayağına getirmek deyiminin anlamı
Sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak.

Sıra saygı gözetmek deyiminin anlamı
Karşılıklı saygı göstermek.
Örnek: Apartmandaki komşularımızla, her zaman sıra saygı gözetiriz.

Baş köşeye kurulmak deyiminin anlamı
* Saygın kişilere ve büyüklere ayrılan yere oturmak.
* Saygın olmadığı halde saygın kimselere ayrılan yere oturmak.
Örnek: Adamakıllı bol entarisinin eteklerini savurta savurta geldi, başköşeye kuruldu. (A. İlhan)
Örnek 2: Salonda başköşeye kurulunca, herkes tepki gösterdi.

Baş eğmek deyiminin anlamı
* Saygı göstermek için baş eğerek selamlamak.
* Direnmekten vazgeçip buyruk altına girmek.
Örnek: Ulema, şeyhler, yerden selam verdiler, baş eğip el öptüler. (R. E. Ünaydın)
Örnek 2: Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor / Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor (F. N. Çamlıbel)

Baş üstünde yeri var deyiminin anlamı
* Büyük bir saygı ve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır anlamında kullanılan bir söz.
* Sevgi, ilgi ve saygı ile karşılanıp ağırlanır anlamında kullanılır.
Örnek: Durmasın gelsin, baş üstünde yeri var.
Örnek 2: Sen yeter ki gel, başımızın üstünde yerin var.

Ayıptır söylemesi deyiminin anlamı
* Bunu söylemek size karşı saygısızlık olacak ancak söylemek zorundayım anlamında özür dilemek için kullanılan bir söz.
Örnek: Ayıptır söylemesi, çok sıkıştım, tuvalet nerde?

Adamdan saymak deyiminin anlamı
Bir kimseye gereğinden fazla değer vermek, saygı duymak.
Örnek: Seni adamdan saydım diye mi naz yapıyorsun?

Dil bir karış deyiminin anlamı
Saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz.
Örnek: Arkadaşında da dil bir karış.

Bir elini bırakıp ötekini öpmek deyiminin anlamı
Aşırı saygı göstermek.

Başta taşımak deyiminin anlamı
El üstünde tutmak, çok saygı göstermek.

Öpüp başına koymak deyiminin anlamı
* Bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak, yüksekte tutmak.
* Bir şeyi memnunlukla karşılamak, saygı duymak, saygıyla karşılamak.
Örnek: Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz, kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım geliyor. (R. H. Karay)

Pervane kesilmek deyiminin anlamı
* Saygı duyduğu bir kişiye hizmet edebilmek için devamlı etrafında olmak, didinip durmak.
* Her isteği yapmak için çevrede dört dönmek.
* Dönüp durmak.
Örnek: Ana oğul Leman’ın gözlerini sildiler, kızcağızın başında pervane kesildiler. (N. Hikmet)
Örnek 2: Herkesin çevresinde saygılı bir pervane kesildiği bu huzurlu ortamda, bu genç kızın sıcak ilgisini hissetmek… (H. Taner)
Örnek 3: Sayın Bakanın çevresinde pervane kesildiler.

Puan toplamak deyiminin anlamı
* sp. puan kazanmak.
* mec. saygınlık sağlamak.
Örnek: Ligde en fazla puan toplayan şampiyon olur.
Örnek 2: Puan toplamak için göstermelik hareketler yapma.

Sağa sola bakmamak deyiminin anlamı
Ortalığı kollamadan, saygısızca.
Örnek: Sağa sola bakmadan, herkes için atıp tutuyordu.
Örnek 2: Sağa sola bakmadan yürüyordu.

Adını ağzına abdestle almak deyiminin anlamı
Bir kişiyi anarken çok saygılı davranmak.

Sakalı saydırmak deyiminin anlamı
Saygınlığını yitirmek, saygı gösterilmeyen, hatta alay edilen bir kimse durumuna düşmek.
Örnek: Sakalı saydırmamak için dikkatli ol.

Sakınması olmamak deyiminin anlamı
* Korkusu, çekinmesi olmamak.
* İncelik kurallarına, saygıya aldırmadan davranmak.

Terbiyeli maymun gibi deyiminin anlamı
Söyleneni hemen yerine getiren, çok saygılı, çekingen, itaatkâr (kimse).

Hatır gönül yıkmak deyiminin anlamı
Kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymamak.
Örnek: Hatır gönül yıkmak sana bir şey kazandırmaz.
Örnek 2: Efendi ol, hatır gönül yıkma.

Ye kürküm ye deyiminin anlamı
Gösterilen saygının kişiliğe değil, giyim kuşam düzgünlüğüne olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz.

Yer vermek deyiminin anlamı
* Önemli saymak, saygı göstermek
* Bir olaya yol açmak, imkân tanımak.
* Önemli bir görev vermek.
* Kendi yerini bir başkasına bırakmak.
* Kullanmak.
* Söz etmek, değinmek.
* Ağırlık vermek.
* Konu edinmek.
Örnek: Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. (M. Yesari)
Örnek 2: Kadınlara yer vermek alışkanlığı da olmadığından, çok kez ayakta kalır. (E. Bener)
Örnek 3: Orta oyununda dekor gibi donatıma da pek az yer verilmiştir. (M. And)
Örnek 4: Bu dönem, daha çok kısa ve vodvil türünde komedyalara yer vermiştir. (M. And)

Yerde kalmak deyiminin anlamı
Saygı görmemek, yüzüne bakılmamak.
Örnek: Eski televizyonlar artık yerde kaldı, kullanan kalmadı gibi.

El üstünde tutmak deyiminin anlamı
Bir kimseye çok saygı ve sevgi göstermek.
Örnek: Ama azdır sanatçılara saygı gösterenler, onları el üstünde tutmak isteyenler. (S. Birsel)

El pençe divan deyiminin anlamı
* Saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturmuş bir biçimde.
* Aşırı saygı göstererek.
Örnek: Doğruldu, el pençe divan durdu, başını önüne eğdi. (P. Safa)
Örnek 2: Dayımı el pençe divan karşılar, ne yiyip ne içeceğini sormazdı, çünkü bilirdi. (A. Boysan)

Ellerde gezmek deyiminin anlamı
* Çok beğenildiği, ilgi gördüğü için herkesin elinde bulunmak
* mec. el üstünde tutulmak, saygı ve sevgi görmek.
Örnek: Şiirleri ellerde gezmekteydi.
Örnek 2: Köye gelse ellerde gezer o, çok severiz.

Forsu olmak deyiminin anlamı
Bir konuda saygınlığı, gücü, söz geçirirliği bulunmak.
Örnek: Forsu olduğu için, ondan yardım almalıyız.

Forsunu yitirmek deyiminin anlamı
Etkinliğini ve saygınlığını kaybetmek.

Güneşe karşı işemek yitirmek deyiminin anlamı
Kaba saygı gösterilmesi gereken şeylere saygısızlık göstermek.

Hatır gönül bilmek yitirmek deyiminin anlamı
Kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymak.

Yerlere kadar eğilmek yitirmek deyiminin anlamı
Aşırı saygı göstermek.
Örnek: Yerlere kadar eğilmekle biraz şımarttın adamı.

Hatırını saymak deyiminin anlamı
* Gerekli saygıyı göstermek.
* Duyduğu saygı dolayısıyla olumsuz bir eylemde bulunmamak.
Örnek: Babasının hatırını saydığım için onu işe aldım.

Ayağına gitmek deyiminin anlamı
Alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak.
Örnek: O senin baban, ayağına gitmelisin.

Hatırı sayılır deyiminin anlamı
* Oldukça çok.
* Önemli, saygın, saygıdeğer.
Adamları aracılığıyla bu konuda hatırı sayılır bir külliyata sahip oldu. (İ. O. Anar)
Örnek 2: Sabit Bey Ağabey mahalle tulumbacıları arasında en hatırı sayılır adamlardandır. (H. Taner)

Takdirini kazanmak deyiminin anlamı
Bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek.
Örnek: İhtimal ki senin alın yazında şunlar yazılıydı: Âlemin saygı ve takdirini kazanmış bir adam olacaksın. (Y. K. Karaosmanoğlu)

Herkes evinde ağadır deyiminin anlamı
Herkesin kendi evinde, kendi çevresinde saygınlığı vardır.

Hürmette kusur etmemek deyiminin anlamı
Karşısındaki kişiyi iyi ağırlamak, isteklerini yerine getirmek, saygısızlık etmemek.
Örnek: Hürmette kusur ettin mi işte o zaman kendini yok bil. (T. Buğra)

Onuruna … vermek deyiminin anlamı
Birine saygı göstermek için yemek, toplantı vb. ağırlamada bulunmak.

İki büklüm olmak deyiminin anlamı
* Yorgunluk, hastalık, yaşlılık vb. nedenlerle beli bükülmek, öne doğru eğilmek.
* mec. riyakârlık, dalkavukluk, gerçek olmayan saygı vb. nedenlerle iki kat olup öne eğilmek.
Örnek: İnsanlar iki büklüm olup düştükleri konduların içinde dozer kasnaklarının sesiyle irkildiler. (L. Tekin)
Örnek 2: Değil bu yerlerin başkanına hatta hademesine saygılarını sunmak için iki büklüm olurlar. (H. Taner)

İtibardan düşmek deyiminin anlamı
Saygınlığını yitirmek.

Yüzüne bağırmak deyiminin anlamı
Birine öfke ile saygısızca sözler söylemek.

Denli densiz söz söylemek deyiminin anlamı
Uygunsuz, yakışıksız ve saygısız sözler söylemek.

Dili pabuç kadar deyiminin anlamı
Saygısızca ve gönül kırıcı bir biçimde konuşan.

El bağlamak deyiminin anlamı
* Saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak. * Namaza durmak.
Örnek: Durup el bağlayalar yâran saf saf. (Baki)

Kredisi düşmek deyiminin anlamı
Güvenilirliği, saygınlığı yitmek.

Kusur etmemek deyiminin anlamı
Hoş karşılanmayacak bir davranışta bulunmamak.
Örnek: Saygıda kusur etmemek için âdeta birbirleriyle yarış ediyorlardı. (F. F. Tülbentçi)

Boyun kırmak deyiminin anlamı
Saygı duyulan bir kimse karşısında, ayaktayken başı öne bükmek.
Örnek: Hürrem Hakkı, Ferhunde’nin önünde boyun kırdı. (M. Yesari)

Maça beyi gibi kurulmak deyiminin anlamı
Saygısızca yayılarak oturmak.

Omuzda taşımak deyiminin anlamı
Çok saygı göstermek, yüceltmek, övmek.

Buyur etmek deyiminin anlamı
* Buyurun diyerek konuğu saygı ile içeri almak.
* Sofraya çağırmak.
Örnek: Soldaki bahçeli kahveye buyur ettim. (S. F. Abasıyanık)
Örnek 2: Aliş’e de buyur ettiler, ekmek, peynir ve üzümden ibaret yemeklerini yemeye koyuldular. (Halikarnas Balıkçısı)

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek deyiminin anlamı
Saygı ve sevgi göstermek.
Örnek: Buralara kadar zahmet ettiniz, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. (H. Taner)

Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar

\n

Kişiler yaşamları boyunca dik durmalı, ilkeli olmalı, sürüngenleşmemelidirler. Yalnız bizde değil belki tüm dünyada dik durmanın, kişilikli davranmanın bir maliyeti vardır. Dik duruş, başkaldırı, düzgün davranış, geniş kitlelere &#;kötü örnek&#; olmasın diye dik duranlar, dik durmaya çalışanlar bir şekilde cezalandırılır, en azından dışlanırlar. Buna karşı yalakalar, sürüngenler, fırsatçılar, her kalıba uyanlar ödüllendirilir. Bu ödüllendirme yalnız bir hizmetin karşılığını vermek değildir. Aynı zamanda geniş kitlelere &#;bak sen de sürüngenleş, yalakalık yap, alkışla, örneklerde görüldüğü gibi ödüllendirilirsin&#; iletisi de verilir. Sürüngenleşmenin bir getirisi vardır; ancak itibarı yoktur. Bazı TV kanallarında sesyayar olarak kullanılma, köşe yazarlığı, yüksek araştırma bedelleri, hatta başarı ödülleri, iç ve dış seyahatlarde refakat, şiltler onlara itibar kazandırmaz. Sürüngen, satılık, özür dilerim, zaman zaman da pislik olarak tanımlanırlar. Bu tür kişileri kullanan iç ve dış çevreler dahi, gradosunu bildikleri bu kişilere güven duymaz, saygı göstermezler.

\n

***

\n

Yozluğun yaygınlaştığı bir dönemde, &#;dik dur, düzgün davran, inanılır ol&#; söylemi, öğüdü belki hikâye gibi gelir. Ancak özgüven ve saygınlık kazanmak için dik duruş, ödün vermemek asgari koşullardır.

\n

Dik durabilmek için tutarlı olmak, haklı olmak, inanmak, öngörülü ve temkinli davranmak gerekir. Atalarımız, &#;gırtlak dokuz boğumdur&#;, &#;söylediğini kulağın işitsin&#;, &#;büyük lokma yut büyük söz söyleme&#; deyimlerini boşuna söylememişlerdir. Fevri, duygusal davranışlar, bilgi noksanlığına dayanan savlar, öngörü eksikliği, sağduyu filtresinden geçmemiş, göze çarpıcı tümce söyleme tutkusu veya alışkanlığı, kişinin dik durmasını zorlaştırır. Böyle davranıldığında, zamanla tevil kaçamak yolları aranır, alttan alınır, &#;amacını aşan sözcükler&#; gibi özürler beyan edilir; her ne kadar &#;sözümün arkasındayım&#; gibi açıklamalar yapılsa da sözden dönülür. Kişi, beyanları, davranışları ile kendini açmazlara sokmamalı, güvenilirliğini yitirmemeli, saygınlığını gidermemelidir.

\n

Dik duramamak, diz çökmek, sürüngenleşmek, güçlü karşısında iki büklüm olmak, insan onuruna yakışmadığı gibi, diz çöktürmek de, insanca bir davranış değildir. Kişi, olabildiğince karşı tarafa saygılı davranmalı, gururunu kırmamaya, aşağılamamaya özen göstermelidir. Kırıcı davranışlar özürü gerektirir. Kişiler, sürekli özür dileme zorunda da kalmamalıdırlar. Özür, bir yerde haksızlığı kabul etmektir.

\n

Dik duruş, tutarlı olmak, yalnız kişiler için değil, politikacılar, siyasal partiler için daha da zorunludur. CHP tutuklu milletvekilleri için bir tepki göstermeliydi; nitekim bu tepkiyi de göstermiştir. TBMM&#;ye gidip, yemin etmemek bir tepkidir. Ancak gösterilen tepki, en etkili, en yerinde bir tutum mu idi? Tartışılabilir, farklı değerlendirmeler olabilir. Böyle bir karar alındığına göre, bu karar doğrultusunda tutarlı bir şekilde, sonuna kadar yürümek gerekirdi.

\n

***

\n

TBMM, belli bir zaman aralığında, tutuklu milletvekillerine tutuksuz yargılanma yolunu açarsa, CHP&#;nin tepkisi başarılı bir sonuç vermiş olur. Tutukluluk süreleri, bir yargısız infaz, bir ceza, öç alma şeklinde yorumlara yol açacak şekilde uzarsa, CHP&#;nin tepkisinin etkinliği, yararı tartışmalı hale gelir. &#;Ne gereği vardı&#; veya &#;niçin sonuna kadar gidilmedi&#; soruları gündeme gelir.

\n\n

Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

CHP yönetimi CHP’li olmalı21 Haziran

Hata, basiretsizlik, dolandırıcılık14 Haziran

CHP arınmasını sürdürmeli7 Haziran



VAKIF İNSAN PROF. DR. HİKMET ÖZDEMİR ARMAĞANI VAKIF İNSAN PROF. DR. HİKMET ÖZDEMİR ARMAĞANI Editörler: Prof. Dr. Üzeyir ASLAN; Prof. Dr. Hakan TAŞ ISBN: Birinci Baskı: Kriter Yayınevi / İSTANBUL Yayınevi Sertifika No: Anahtar Kelimeler: Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Armağan, Vakıf faaliyetleri, Türk edebiyatı Birinci Baskı, x s. 16,5 cm x 24 cm Kaynaklar var, Dizin Yok. Kapak Tasarımı: Ahmet Baran Mizanpaj: Üzeyir ASLAN Baskı: Birlik Fotokopi Baskı Ozalit ve Büro Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Yıldız Mahallesi Çırağan Cad. No: 51 Nolu Mağaza Beşiktaş/ İSTANBUL Matbaa Sertifika no: © Kriter Yayınevi Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında İnsanlığa Hizmet Vakfı-İstanbul'un yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz İletişim Hobyar Mah. Ankara Cad. Güncer Han No: 17 Daire Fatih / İSTANBUL Tel: 0 31 89 [email protected] funduszeue.info VAKIF İNSAN PROF. DR. HİKMET ÖZDEMİR ARMAĞANI Editörler Prof. Dr. Üzeyir ASLAN Prof. Dr. Hakan TAŞ Birinci Baskı – İstanbul │7 İÇİNDEKİLER Takdim Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR’in Bibliyografyası Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR’in Şiirleri Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR İçin MAKALELER () AÇIKGÖZ, Cenk: “Üsküplü İshâk Çelebi’nin Tâvûs Redifli Kasidesi Üzerine” AKPINAR, İsa: “Âlim Sinan Efendi’nin Manzum Akâid- nâme’si” ASLAN, Üzeyir: “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” BAHADIR, Savaşkan Cem: “Benzer Adı Taşıyan İki Farklı Kitap: Remilnâme, Remil Risâlesi BAŞPINAR, Fatih: “Beyânî’nin Sâkî-nâme’si” BİLGİN, A. Azmi: “Yunus Emre’de Sözün Gücü” BULGURLU Mehmet Şefik: “Atalar Sözü” CEYHAN, Adem ve Halil Gülenç: “Hz. Ali’ye Ait Yüz Sözün Bir Tercümesi: Sad-Kelime-i Hazret-i Ali” DEMİREL, Mustafa: “Abdullah Salahaddin-i Uşşakî (/ /)’nin Hayatı ve Hilye-i Hazret-i Haseneyn’i GÜNEŞ, Mehmet: “Vicdanın Sesiyle Vuslata Ermek: Şemsettin Sami’nin Vicdan Piyesinde Endülüs Müslümanlarının Dramları” GÜNGÖR, Bilgin: “İsmet Özel’in Poetikasına Eleştirel Bir Yaklaşım” GÜNGÖR, Nilgün: “Rumelili Zaîfî’nin Kitâb-ı Bâğ-ı Behişt’inde XVI. Yüzyılın Sosyal Hayatına ve Söz Varlığına Dair Bazı Hususlar” HARMANCI, M. Esat: “Toplumsal Cinsiyetin Doğusundan Aşka Bakmak” 8│ KAYAOKAY, İlyas: “Osmanlı Edebî Metinlerinde ‘Diş Bilemek’ Deyiminin Anlam Çerçevesi” KEKLİK, Murat: “Klasik Türk Şiirinde Yıldızlarla İlgili Deyimler” KOÇAK, Ahmet: “Ahmet Cevdet Paşa’nın Kızları Semiye’den Fatma Aliye’ye Son Mektup” KÖSE, İlham: “Şekeri Suya Düşen Dîvân Şairleri” KUFACI, Osman: “Divan Şiirinde Ortak Mahlas Kullanımının Yol Açtığı Sorunlar ve Nâtıkî Dîvânı Örneği” ŞAFAK, Turgay: “Gelibolulu Mustafa Âlî ve Kayıp Farsça Dîvânı” TAK, Ekrem: “Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Şeriye Sicilleri: Mahkeme Sicillerinde Şiirler” TAŞ, İbrahim: “Türkiye Türkçesi -(X)lX Eki Üzerine” TURAL, Secaattin: “Rind, Bohemin Nesi Olur?” UYANIKER, Nursel: “Surnamelerde Geçen Seyirlik Halk Oyunlarının Toplumsal İşlevleri” YAĞCIOĞLU, Songül Aydın: “Hamzavî’nin İskendernâme’si Hakkında Bazı Tespitler” YELTEN, Muhammet: “Gülşehrî’de Ticaret Fikri” YILMAZ, Ozan: “Klasik Türk Şiirinde Bir Deyim: Topraktan Götürmek” YILMAZ, Yakup: “Kamu Hizmetlerinde Dil Kullanımı: Devlet ve Şirket Dili” ALBÜM () │ KEF GEÇMEK DEYİMİ ÜZERİNE Üzeyir ASLAN* 1. Giriş Kef geç- deyimi kef ve geçmek sözcüklerinden oluşan kalıplaşmış bir sözdür. Arapça kef (< kâf) “kâf harfi, hlk.”, keff (< k-f-f), “def’ etmek”, 1 “men’ etmek, 2 imtinâ etmek, (yed ile birlikte) el çekmek, vaz geçmek”, 3 “yığmak”4 ve “el, avuç, pençe”,5 “semiz otu, nimet; muhkem ve metîn dikmek, kabı pek doldurmak, a’mâ olmak, bir nesneden geri durmak” 6 anlamlarına gelmektedir. Arapçada yine aynı sözcükle oluşturulmuş kef-i âyişe “kef-i meryem, meryemeli bitkisi”, kef-i beyzâ “yed-i beyzâ, Hz. Musa’nın mucizesi” ve kef-i sefîd “kerim ve cömert, cömertliği yüzünden eli boş kalmış, iflas etmiş”7 kavramları vardır. Farsçada da kef sözcüğü bulunmaktadır. “rastık denilen siyah nesne, ağızda ve denizin yüzeyinde oluşan köpük”8 anlamlarına gelen sözcükle birlikte kef-i âbgîne “eritilen şişenin üzerine gelen köpük, sırça suyu”, kef- i deryâ “deniz köpüğü”, kef-i mis “bakır köpüğü, bakır çiçeği denilen * Prof. Dr., Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected], ORCID ID: funduszeue.info 1 Cemal Muhtar, İki Kur’an Sözlüğü: Luğat-ı Ferişteoğlu ve Luğat-ı Kânûn-ı İlâhî, İstanbul , s. 2 İsmail Hakkı Bursevi, Kelimeler Arasındaki Farklar - Kitâbu’l-Furûq, çev. Ömer Aydın, İstanbul , s. 3 Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, haz. Paşa Yavuzarslan, Ankara , s. Muallim Nâcî, Lügat-i Nâcî, haz. Ahmet Kartal, Ankara , s. 4 Cemal Muhtar, age., s. 5 Mütercim Âsım Efendi, el-Okyânûsu’l-Basît Fî-Tercemeti’l-Kâmûsi’l-Muhît, haz. Mustafa Koç, Eyyüp Tanrıverdi, İstanbul , C. 4, s. Şemseddin Sami, age., s. Muallim Nâcî, age., s. 6 Mütercim Âsım Efendi, age., C. 4, s. 7 Mütercim Âsım Efendi, Burhân-ı Katı, haz. Mürsel Öztürk, Derya Örs, Ankara , s. 8 Mütercim Âsım Efendi, age., s. Ziya Şükün, Gencîne-i Güftâr Ferheng-i Ziyâ Farsça-Türkçe Lugat, İstanbul , C. 3, s. Şemseddin Sami, age., s. Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ köpük”9 tamlamaları söz konusudur. Yine Farsçada, Arapçadaki sesteş sözcüğün etkisiyle kef gunça kerden “yumruklamak”,10 ihtiyâr ez-kef dâden, lenger ez-kef dâden “çıldırmak, ıztıraplı olmak”, inân-ı ihtiyâr ez- kef dâden “bir şeyi bir yerde unutmak”, inân ez-kef dâden “kendinden geçmek”, ez-kef reften “elden gitmek, herhangi bir şeyi kaybetmek”, kef reften “el uzatmak, çalmak, hlk.” deyimleri oluşmuştur. Türkçede kef sözcüğü ve kef geçmek deyimi ile ilgili şu anlamlar tespit edilmiştir: kefleme “kazan; bal, karabiber, zencefil karışımıyla yapılan bir çeşit ilaç”, kefle- “toz halindeki bir şeyi avuçla ağıza atmak, etin kemiğini ayırmak, kazanda kaynayan sıvıyı taşmaması için karıştırmak, savurmak, kaynayan şıra ya da etin köpüğünü süzgeçle almak, birisini dövmek için ant içmek, uzun zaman aç beklemek”, kefleme yap- “pekmez yapılırken kaynatılan üzüm suyunun içine pekmez toprağı koyarak şıranın tortusunun dibe çökmesini sağlamak”, keflen- “kirlenmek”, kefli “kirli, pis, bakımsız, pasaklı”11 kef kef “sık sık ve derin nefes almayı anlatır”,12 kef geç- [kefidek geç-, kef kef geç-] “tükenmek, bitmek, güçsüz kalmak, kudretten geçmek”, kef kef geç- “açlık ya da sıcaktan fenalaşmak”,13 “gücü kesilmek, güçten düşmek”,14 kef kef kendinden geç- “çok üzülmekten dolayı aklı başından gitmek”, kef kef kavrul- “çok sıkıntı çekmek”, 15 kef gel- “bayılmak, baygınlık geçirmek”. 16 Yukarıdaki anlamlara bakıldığında deyimin Arapça ve Farsçadan Türkçeye geçerken anlam genişlemesine uğradığı anlaşılmaktadır 9 Mütercim Âsım Efendi, Burhân-ı Katı, s. Ziya Şükün, Gencîne-i Güftâr, s. 10 Mütercim Âsım Efendi, age., s. Ziya Şükün, age., s. 11 Derleme Sözlüğü VIII, Ankara , s. 12 Yeni Tarama Sözlüğü, Düzenleyen: Cem Dilçin, Ankara , s. 13 Derleme Sözlüğü VIII, s. 14 Yeni Tarama Sözlüğü, s. 15 İstanbul-Çatalca çevresinden derlenmiştir (kaynak kişi: Nalan Kutsal, derleme tarihi: 10 Mayıs ). 16 Milan Adamović, Floransalı Filippo Argenti’nin Notlarına Göre () Yüzyıl Türkçesi, çev. Aziz Merhan, Ankara , s. 17 kef geçmek deyiminin daha çok kef “el” (< Ar.) sözcüğü ile ilgili olduğunu düşünmüştüm. Fakat meslektaşım Dr. İsa Akpınar kef (< F.) “köpük” manasıyla alâkalı olması gerektiğini; çünkü köpüğün, suyun hareketinin tezahürü olduğunu ifade etti. Nitekim bu çalışmada ortaya konulduğu üzere farklı duyguların tezahürü olarak kef geçme “kendinden geçme” durumu hasıl oluyor. Bu bakış açısı makuldür. Yine Dr. İ. │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” kef geç- (kef kef geç- ile birlikte) klasik Türk şiirinde karşılaştığımız deyimlerden biridir. Deyimin şiirlerde hangi anlamlarda kullanıldığının tespiti maksadıyla yüzyılın başından yüzyıl sonuna kadar yaşamış şairlerin ulaşabildiğimiz divanlarını inceledik ve elde ettiğimiz sonuçları değerlendirdik. 2. Klasik Şiirde Kef Geçmek kef geç- deyiminin asıl anlamı “kendinden geçmek, kendini kaybetmek”tir. Şairlerin bu anlama bağlı kalmakla birlikte deyime yeni anlamlar yüklediği görülmektedir; bunlar: a. çok sevmek, hayran olmak Edirneli Nazmî (öl. ’dan sonra)’nin aşağıdaki beytinde güzellik padişahı olan sevgiliyi görenin hayretle/zevkle/keyifle, çok sevdiğinden dolayı kendinden geçeceği ifade ediliyor: kim görürse sen şeh-i ḥüsni selāma kim ṭurur el ḳoyup gögsine sulṭānum geçer ḥayretle kef (Nazmî, g. /3) “Sultanım, sen güzellik padişahını kim görürse selâma durur, elini göğsüne koyup hayranlıkla/çok sevdiğinden dolayı kendinden geçer.”18 Akpınar’ın belirttiğine göre klasik Fars edebiyatında kef geçmek deyiminin örneğine rastlanmamaktadır; böylece deyimin Türk edebiyatının özgün yönünü gösteren unsurlardan biri olduğunu söyleyebiliriz. 18 Aynı anlamda Nazmî’nin şu beyitleri vardır: olup ḳarşuŋa ḫoş ṣafāyıla bir ṣaf ḳoyup el gögüsde ṣafādan geçüp kef (Nazmî, ms. /I-1) “(Âşıklar) karşında mutlulukla/isteyerek bir saf olmuş, ellerini göğüslerine koyarak sevinçle kendilerinden geçmişler.” baġlayup dilberüŋ reh-güẕārında ṣaf el gögüsde ḳoyup ehl-i dil geçdi kef (Nazmî, g. /1) “Âşıklar, sevgilinin geçtiği yolda saf bağlayarak (sıra sıra dizilerek) ellerini göğüslerine koyup çok sevdiklerinden dolayı/hayranlıkla kendilerinden geçtiler.” Yukarıdaki beyitte ifade edilen “padişahın huzurunda selâma durmak maksadıyla elleri göğüse koyma”, saray görevlilerinin padişah huzurunda göstermek zorunda oldukları saygının tezahürü olan bir davranıştı. Juan Goytisolo, Osmanlı ülkesine seyahat eden gezginlerden biri olan Michel Baudier’den naklettiği bilgiye göre padişahın hizmetinde bulunan içoğlanları, yani Hristiyan kökenli devşirme görevliler, saygı göstermek üzere başları eğik ve elleri göğüste kavuşmuş, mutlak bir sessizlik içinde dururlardı; bk. Osmanlı’nın İstanbulu, çev. Neyyire Gül Işık, İstanbul , s. Aynı davranış başka görevliler hatta elçiler için de gösteriliyordu. yüzyılda Avusturya Elçisi olarak Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ Bursalı Rahmî (öl. )’nin beytinde sevgiliyi gören denizin deli divane olup kendinden geçtiği, bundan dolayı gündoğusu rüzgârı/poyraz tarafından zincire vurulduğu belirtiliyor. Aynı zamanda kef geçmenin “kendinden geçer” denilerek açıklaması yapılmış oluyor ṣabā zencīr urup gömgök delü dīvāne olmışdur görince kef geçer cānānı gendünden geçer deryā (Rahmî, k. 6/7) “Deniz, sevgiliyi görünce çıldırır/zevkle/hayranlıkla kendinden geçer; bu yüzden son derecede deli divane olduğundan dolayı poyraz onu zincire vurmuştur.”20 İstanbul’a gelen Oqier Ghislain de Busbecq, mektuplarında yeniçerilerin aynı tutumu sergilediklerini anlatır, bk. Türk Mektupları, İstanbul , s. “İçoğlanı” hakkında geniş bilgi için bk. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul , C. 2, s. Bu bilgiden hareketle aslında geçmiş zamanda uygulanmış resmî bir davranış biçiminin, dolayısıyla bir realitenin şair Nazmî tarafından hüsn-i ta’lil yoluyla ifade edildiğini görüyoruz. “hayretle kef geçme”nin karşılığı da sessizlik içinde hareketsiz bir şekilde durmak/beklemek olarak düşünülebilir. Benzer bir davranış biçimi Alevîlikteki cem ayini sırasında görülür. “dâra durmak, ayak mühürlemek, pençeye durmak” olarak isimlendirilen bu duruşta sağ ayak başparmağı sol ayak başparmağı üstüne konur, böylece mühürlenmiş olur; sağ el de kalbin üzerine konarak baş eğik vaziyette beklenir; bk. Doğan Kaplan, Yazılı Kaynaklarına Göre Alevîlik, Ankara , s. “Ayak mühürlemek” Mevlevîlikte de vardır. Ayağını mühürleyen sağ elini göğsüne, kalbinin üstüne koyar, öbür elini sol böğrüne doğru tutar veya sağ elini sol, sol elini de sağ omuzunun üstüne koyar, parmaklarıyla omuzları kavrar. Bu duruma “niyaz vaziyeti” denir. “Pây-mâçân” ve “bir ayak üstünde durmak” ifadeleri bu duruşla ilişkilidir; bk. Abdulkbaki Gölpınarlı, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İstanbul , s. , Beyitteki geçer hayretle kef ifadesi keyif verici bir madde olan esrarı da düşündürüyor. Burada anılan “güzellik padişahı” olan sevgilinin, padişahın bizatihi kendisi olduğu açıktır. 19 Bu noktada “kendi” kelimesinin Arap harfleriyle yazılırken “kef” harfi ile başladığını hatırlamamız gerekiyor. Bir anlamda “kef” harfi “kendi” kelimesinin kısaltması oluyor. 20 Poyraz, kuzey-doğu istikametinden esen bir rüzgâr olduğundan soğuktur, kış mevsiminde kar ve yağış getirir. İstanbul bölgesine hakimdir. Yaz mevsiminde ise havayı serinletir. Yukarıdaki beyitte poyrazın denizi dalgalandırması, “kef” kelimesinin diğer anlamından hareketle denizin köpüklenmesi, “gömgök” ifadesi ile de renginin koyulaşması anlatılmış oluyor. Poyraz rüzgârının denizi bağladığı zincir, dalgalanma ile ortaya çıkan köpükler olmalıdır. Beyitte yüzü morarmış, ağzı köpüklenmiş bir sara (epilepsi) hastası tasvir ediliyor. Eski tıpta yüz morarmasının tedavisi şöyle yapılırdı: “ yüzi bir kezden dutar olur ki gözleri örter olur ki baş dahı bile şişer, yüz kızıl olur sancar, gevdede kızar, ‘ilâcı kan almakdur ve baldırdan hacâmat etmekdür ve safrâyı ishâl etmek ve başa gül suyıyla kâfûr dürtmektür.” Hâcı Pâşâ, Müntahab-ı Şifâ, Ankara , s. Yüzü moraran, ağzı │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” Hayâlî Beg (öl. ) ise âşıkların, sevgilinin ağzında dilini dolaştırdığını gördüklerinde kendilerinden geçerek canlarını dolaştırdıklarını ifade ediyor: gördiler dildārı aġzında zebānın gezdürür ᶜāşıḳ-ı dil-besteler kef geçdi cānın gezdürür (Hayâlî, s. , g. 14/1) “Gönlü bağlı/mübtelâ âşıklar sevgilinin ağzında dilini gezdirdiğini (söz söylediğini) görünce (bir şey söyleyeceği zannıyla) hayranlıkla/kendilerinden geçerek canlarını gezdirirler/canlarıyla/candan onu takip ederler.”21 Tef çalan bir mutribin tasvir edildiği aşağıdaki beyitte: nigāruŋ ki naḳşıyla zārī ḳıla def o dem cān-ı men dėyü muṭrib geçer kef (Nazmî, g. /1) “Tef, cananenin tasviriyle inlediği anda şarkıcı ‘Benim canım!’ diyerek hayranlıkla kendinden geçer.” denilerek tefin, nigârın resmi/süsü sebebiyle inlediği hüsn-i ta’lil yoluyla ifade edilmektedir köpüren kimsenin başına gül süyü sürüldüğü aşağıdaki beyitte ifade edilmektedir: göricek dür dişlerüŋ kef geçdi deryā dōstum şīşe-yi ebr ile nüh gerdūn aŋa saçdı gül-āb (Fikrî, PNM: g. /2) 21 ᶜāşıḳ-ı dil-beste ifadesindeki dil sözcüğünü Türkçe manası ile düşündüğümüzde tamlamayı “dili bağlı, suskun, konuşamayan, hayretten dona kalmış âşıklar” şeklinde çevirebiliriz ki bu da onların vaziyetine uygundur. 22 Aynı mazmun aşağıdaki beyitlerde de yer alıyor: uṣūl ile dilber ki elde ṭutar def simāᶜ-ı ṣafā ile ᶜāşıḳ geçer kef (Helâkî, g. 82/1) “Sevgili, elinde usuliyle tef tutuyor, âşık sevinçle/hayranlıkla sema ederek kendinden geçiyor.” ṣafā meclisinde ki dilber ṭutar def görenler bu naḳş-ı nigārı geçer kef (Sinânî, PNM: g. /1) “Sevgili, sevinç meclisinde tef tutuyor; sevgilinin bu süsünü/resmini görenler hayranlıkla kendinden geçiyor.” Yukarıdaki beyitte Mevlevîlikteki semâ/mukâbele ayinine işaretler vardır. Mukâbele sırasında Mesnevî’den bölümler okunur ve şerh edilir. Şeyh efendi, kârînin okuduğu beyitlerin şerhine geçmeden evvel dilerse münâcât mahiyetinde şiirler okur. “Ey Hudâ” ifadesiyle başlayan böyle münâcâtlardan birisi şu beyitle sona erer: katre-yi ‘ilmest ender-cân-ı men/vâ rehâneş ez-hevâ v’ez-hâk-i ten; bk. Abdulbaki Gölpınarlı, age., s. Beyitte “cân-ı men” ifadesi ile ayindeki bu geleneğe işaret edilmiş oluyor. “Nigâr”, Hz. Allah’tır. “Mutrib”, hem Mevlevî musıkîsinin icra heyetinin bulunduğu yere hem de Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ Kâtib mahlaslı bir şairin 8’li hece ölçüsü ile yazdığı aşağıdaki şiirde kef geç- deyimi “çok sevmek, hayran olmak” manasıyla nakarat oluşturmuştur begüm şol gül yaŋaġuŋa ınan va’llāhi kef geçdüm daḫı ġonca ṭuṭaġuŋa ınan va’llāhi kef geçdüm begüm seni ataġuŋdan öpem şīrīn ṭuṭaġuŋdan tamām şimdiki çaġuŋdan ınan va’llāhi kef geçdüm aḳ alnuŋ-ıla yüzüŋe ḳara ḳaşuŋ-la gözüŋe şeker[den] ṭatlu sözüŋe ınan va’llāhi kef geçdüm bu kātib göreli seni yoluŋa terk ėder cānı güzeller şāh u sulṭānı ınan va’llāhi kef geçdüm24 icra heyetindeki her bir kimseye denir. İcra heyeti “mutribân” olarak anılır, bk. Abdulbaki Gölpınarlı, age., s. Beyitteki “mutrib” kelimesi şeyh efendiyi ifade ediyor. Mevlevi mutribanının tef kullandığına dair bir kayda rastlamadım, ancak sema ayinini tasvir eden bir minyatürde görülüyor, bk. Yavuz Özdemir, Galata Mevlevîhânesi Müzesi, İstanbul , s. 23 Hüdâyî Efendi , 1b. Yazmayı haber verip gönderme nezaketini gösteren meslektaşım Prof. Dr. Ozan Yılmaz’a teşekkür ederim. 24 “Beyim, şu gül yanağına inan, vallahi hayran oldum; gonca dudağına da inan, vallahi hayran oldum. Beyim, verdiğin sözden dolayı seni şirin dudağından öpeyim, şimdiki yaşından/ahdinden dolayı inan, vallahi kendimden geçtim. Ak alnınla ak yüzüne, kara kaşınla kara gözüne, şekerden tatlı sözüne inan, vallahi hayran oldum. Bu Kâtib seni gördüğünden beri canını senin yoluna terk eder, ey güzeller şah-sultanı, inan, vallahi hayran oldum.” │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” b. kendinden vaz geçmek, kendini feda etmek, can vermek Nev’î (öl. ): gider hevā ile başlar o laᶜl-i nāb üzre ḥabāblar gibi kim kef geçer şarāb üzre (Nev’î, g. /1) “O saf kırmızı dudak için/karşılığında/dudağın hükmi ile başlar hevesle/havaya gider/feda olur, şarap üstünde kendinden vaz geçmiş/sönmüş köpükler gibi/şarap üstünde ortaya çıkan, köpük denilen kabarcıklar gibi.”25 dediği beyitte âşıkların, sevgilinin bir sözü uğruna başlarını hevesle/çok isteyerek verebileceklerini ifade ediyor. Leff ü neşr yoluyla hevâ ile habâb “su kabarcığı”, la’l-i nâb ile de “şarâb” arasında ilgi kuruyor Emrî (öl. ), sevgilinin yan bakış oku karşılığında canını vererek kendinden vaz geçtiğini, dolayısıyla sevgilinin kulu kurbanı olduğunu şöyle ifade ediyor: emrī ġamzeŋ tīri üzre cān vėrüben kef geçer yaᶜnī sen ḳaşı kemānuŋ ḳulı ḳurbānı geçer (Emrî, g. /5) “Emrî senin yan bakış okun için/yan bakış okun karşılığında/onun üzerinde can vererek kendinden vaz geçer/çok isteyerek feda olur, çünkü kendini sen yay kaşlı sevgilinin kulu kurbanı sayar.” Huldî’nin beyti de aynı manadadır: 25 Benzer bir beyit şöyledir: göŋül āvāre-yi ser-geşte hevāŋ ile müdām kef geçer cām-ı lebüŋ şevḳına mānend-i ḥabāb (Nazmî, g. /6) “Gönül senin arzunla daima başıboş ve şaşkın, dudağının kadehi şevkine su kabarcığı gibi kendinden vaz geçmekte/feda olmakta/sönmekte.” 26 Şarap, klasik şiirde dudakla benzerlik ilişkisi kurulan unsurlardan biridir. Yine dudakla Hz. İsa (a.s.) arasında benzerlik oluşturulmaktadır. Dudak, mürsel mecaz yoluyla sözü ifade eder. Söz ise ölüleri canlandıran, ruh bağışlayan, cana can katan Hz. İsa’nın sözü gibi olabilir; nitekim ancak sevgilinin dudağından çıkan söz böyle bir sözdür. Âşıklar, sevgilinin bir sözüne başlarını feda edebilirler, maddî varlıklarından geçebilirler; zira o söz onlara ruh, can verecektir. Klasik şiirde -tasavvufla bağlantılı olarak- maddeyi terk etmeden manaya ulaşılamayacağı düşüncesi vardır. Şarap için bk. Üzeyir Aslan, Hakan Taş, Ömer Zülfe, Osmanlı Edebiyatının ’ü, Ankara , s. Hz. İsa’nın şiirdeki kullanımı için bk. funduszeue.info, Osmanlı Edebiyatının ’ü, Ankara , s. Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ ḫuldī ġamzeŋ tīġı üzre cān vėrüp kef kef geçer yaᶜnī sen ḳaşı kemānuŋ ḳulı ḳurbānı geçer (Huldî, PNM: g. /5) “Huldî senin yan bakış kılıcının üzerine canını verip kendinden vaz geçer/feda olur, çünkü sen yay kaşlı sevgilinin kulu kurbanı geçinir.” Hayretî (öl. ) gece kelebeğine benzettiği gönlün, sevgilinin kandile benzeyen yanağına düşüp yandığını şöyle ifade ediyor: murġ-ı dil pervāne-veş küp küp döner kef kef geçüp yanar ol şemᶜ-i ruḫuŋda dīnüm īmānum senüŋ (Hayretî, g. /3) “Gönül kuşu gece kelebeği gibi kendinden geçip küt küt döner; ey benim dinim imanım (olan sevgili), o senin yanağının kandilinde kendinden geçip yanar.”27 c. haris (açgözlü) olmak, çalmak, yığmak Necâtî Bey (öl. ): terk ėt necātī ḫᶹāce-yi dünyā-peresti kim kef geçme māl üstine vėrdi kemāl aŋa (Necâtî, g. 11/6)28 27 Pervâne kelimesi pervâne-hû, pervâne-dil, pervâne-sıfat, pervâne-meşreb gibi tamlamalarda “kendinden geçen, kararsız ve perişan bir gönüle sahip, canını çekinmeden feda eden âşık” anlamlarına gelmektedir; bk. Sadık Armutlu, “Kelebeğin Ateşe Yolculuğu: Klasik Fars ve Türk Edebiyatında Şem’ ü Pervâne Mesnevileri”, AÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 39 (Prof. Dr. Hüseyin Ayan Özel Sayısı), Erzurum , s. ; dolayısıyla kef geçmek deyimi ile de manaca uyumludur. Tasavvufta şem’ imanı ifade eder, yukarıdaki beyitte “dîn, îmân” kelimeleri zikrediliyor. Pervâne ise şehevi duygulara karşı “hırslı, açgözlü” kimselerin timsali olarak yorumlanmıştır ki kef geçmek deyiminin manaları içinde “açgözlü olmak” da vardır; bk. Sadık Armutlu, agm., s. 28 A. A. Şentürk, Necâtî Beğ’in Sultan Beyazıt Methiyesi ve Bazı Gazelleri Hakkında Notlar, İstanbul , s. Şentürk, beyti şöyle çeviriyor: “Necâtî, dünyaya tapan zengini terk et; [zira] ona mal üzerine ‘kef geçme’ kemal verdi.” Yazara göre kef geç- hayret, kendinden geçme, aldırış etmeme ve istiğna ifade etmektedir; bk. aynı yer. Şentürk, deyimin geçtiği başka örnekler de veriyor: Yazarın Şerefü’l-İnsân’dan aldığını söylediği “Yılan, darbet-i akrebden hemân sâ’at kef geçer.” örneğinde geçen deyimin ‘takati kesilmek’ değil ‘kendinden geçmek’ manasında olduğunu belirtiyor. Rûşenî’nin: gider ussu penīr ü nān diyende/ugunup kef geçer dögmeç yiyende, beytindeki mananın da aynı olduğunu ifade ediyor; age., s. Burada bir düzeltme/ilave yapalım. Aynı beyit Dede Ömer Rûşenî’nin Âsâr-ı Işk’ında şu şekildedir: giden uṣṣı penīr ü nān diyende/uġunup kef geçin dögmeç yiyende. “Peynir ve ekmek dediğinde aklı giden; │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” “Ey Necâtî, dünyaya tapan hocayı/tüccarı terk et, zira mal üstüne kendinden geçmek/mal konusunda aç gözlü olmak, çalmak/mal yığmak ona kemâl verdi (tüccar malıyla şeref kazandı).” diyor. Bir başka beytinde: dünyāda her ne var ise terkindedür hüner ṣanma ki māl üstine kef geçmedür kemāl (Necâtî, g. /4) “Hüner dünyada her ne varsa terk etmededir, kemâlin mâl üstüne kef geçmek/mal konusunda haris olmak/mala sımsıkı sarılmak/mal yığmak, çalmak olduğunu sanma.”29 diyerek olgunluğun dünya bağlarından kurtulmak suretiyle gerçekleşebileceğini ifade ediyor. ç. esrar sarhoşu olmak Esrar, “Ar. sırr’ın ç. sırlar”30 demek olduğu gibi Hint keneviri yaprağı üstündeki yağlı sakızdan elde edilen uyuşturucu, keyif verici bir maddenin de adıdır. Klasik şiirde keyif, keyfiyet, gam, gubâr, gubâr-ı gam, gamze, kabak, dûd-ı siyâh, cilâ, hayret, hayrân vb. kelimelerle esrara işaret edilir. Esrar kullananlar tatlıyı çok severler. Esrarın etkisiyle aşırı neşelidirler, olur olmaz her şeye gülerler. Esrarın batınî tarikatlardan abdallara mahsus olduğu kabul edilir Üsküdarlı Işkî ( yy.) aşağıdaki beytinde, belâ semiz otlu yağlı buğday aşı yediğinde kendinden geçen.” Beytin geçtiği yerde şu dipnotlar düşülmüştür: kef “semiz otu”, geçin “yağlı undan tertip olunan her şey”, dögmeç “buğday aşı”; bk. Dede Ömer-i Rûşenî, Âsâr-ı Işk, Dersaadet /, s. 19, 8 ve 9. dipnotlar. 29 Necâtî burada harf oyunu yapıyor. Şöyle ki; ikinci mısrada yer alan “mâl üstüne kef geçme” ifadesinde belirtildiği üzere MÂL’ın üstüne kef (K) geçerse K+MÂL (kemâl) kelimesi elde ediliyor, şair de mısrada kemâl kelimesini veriyor. Klasik şairlerin divanlarındaki harf oyunları ile ilgili daha önce yapılmış şu çalışmalara da bakılabilir: Tülay Gençtürk Demircioğlu, “Cemilî Divanı’nda Kelime ve Harf Oyunları”, Journal of Turkish Studies=Türklük Bilgisi Araştırmaları: Kaf Dağının Ötesine Varmak, Festscrift in Honor of Günay Kut, Essays Presented by Her Colleaggues and Student 1, , S. 27, s. ; Ömer Zülfe, “Emrî Divanı’nda Harf Oyunları”, Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve Şifreler, İstanbul , s. ; Hasan Kaya, “Divan Şiirinde Harf ve Kelime Oyunlarına Dair Bir Tasnif Denemesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, S. XLVIII, , s. ; Hakan Taş, “Me’âlî Divanı’nda Harf Oyunları”, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 3, S. 4, , s. ; Hasan Kaplan, “Münîrî’nin Şiirlerinde Harf Simgeciliği ve Şairin Elif-namesi”, Uluslararası Amasya Şairleri Bilim Şöleni, Ekim , Amasya, s. 30 Sırr kelimesinin aynayı sırlamak örneğinde olduğu gibi aslında Türkçe olduğu, Arapçaya Türkçeden geçtiği ileri sürülmüştür. 31 Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, haz. Cemal Kurnaz, Ankara , s. Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ meclisinde (ruhlar meclisinde) şeker-güftâr/tatlı sözlü sevgilinin dudağının gamı/esrarı/sırları ile kendinden geçtiklerini, rakibin helvası ile de hayran olduklarını söylüyor: belā bezminde esrār-ı ġam-ı laᶜlüŋle kef geçdük raḳībüŋ ėy şeker-güftār ḥelvāsında ḥayrānuz (Işkî: g. /5) “Ey tatlı sözlü, belâ meclisinde (belâ “evet!” dediğimiz ruhlar meclisinde) senin dudağının gamının sırlarıyla/esrarıyla kendimizden geçtik, rakibin helvasıyla hayranız.”32 d. korkudan bayılmak Mesîhî (öl. ’den sonra) aşağıdaki beytinde: raḳībüŋ ṣūretini ehrimenler görürse ḳāf ṭaġında geçe kef (Mesîhî, g. /4) “Rakibin yüzünü görseler Kaf dağındaki şeytanlar bile korkudan kendilerinden geçerler/bayılırlar.” diyerek rakibin Kaf dağındaki şeytanları dahi korkutacak bir yüze sahip olduğunu söylüyor. e. açlıktan fenalaşmak Nev’î, aşağıdaki beyitte kanaat sahibi olanların fakr/fakirlikten dolayı fenalaşsa dahi hiç kimseye el açmayacağını; müstağni, tok gözlü olacağını ifade ederek böyle kimseleri istiare yoluyla Ankâ’ya benzetiyor: kef geçerse faḳr ile her nākese açmaz kefin nev’iyā ḳāf-ı ḳanāᶜatde ferāġat gözleyen (Nev’î, g. /5) “Ey Nev’î, kanaat Kaf’ında uzleti gözleyen fakirlik yüzünden kendinden geçse de/fenalaşsa da hiçbir alçağa/cimriye elini açmaz.” 33 Figânî (öl. ) de denizi açlıktan ağzı köpüklenen bir kimseye 32 Osmanlı döneminde helva sohbetleri malum ve meşhurdur. Helvanın, mide ve bağırsak hastalıklarına iyi geldiğine inanılır. Cenazelerde ölünün ardından helva dağıtılması bugün Anadolu’da hâlâ yaşayan geleneklerdendir. Şair, rakibin ortada olmaması hasebiyle onun helvasını yemekten dolayı memnun olduğunu ifade ediyor. 33 Ankâ, yüzü insan yüzüne benzeyen, dört kanatlı olup tüyleri otuz kuşun renginde olan (bu yüzden sîmurg da denir) efsanevi bir kuştur. Kaf dağında yaşar, av bulamayınca çocukları kaparmış. Hz. Musa zamanında öldüğüne inanılır, bk. Üzeyir Aslan, Hakan Taş, Ömer Zülfe; Osmanlı Edebiyatının ’ü, s. ; ayrıca bk. agy., Osmanlı Edebiyatının ’ü, s. │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” benzeterek onun, sevgilinin nimetine gark olması dolayısıyla açlıktan kurtulduğunu ifade ediyor: kef kef geçerdi gerçi acından köpük ḳusup oldı ġarīḳ niᶜmetüŋe baḥr-ı bī-kenār (Figânî, k. 6/14) “Her ne kadar köpük açığa çıkarıyor/açlıktan köpük kusup kendinden geçiyor idiyse de/ fenalaşıyor idiyse de (şimdi) uçsuz bucaksız deniz/sınırsız bir şekilde senin nimetine gark olmuştur.” f. çok üzülmek, çok kıskanmaktan dolayı aklı başından gitmek Hilâlî (öl. ) aşağıdaki beytinde tecrid yolu ile kendisine seslenerek: Sevgilinin dişleri vasfında ince ve nükteli sözler söyle, böylece Aden incisini alaya al, onu küçümse, diyor. Neticede Aden incisi sevgilinin dişlerinin anlatıldığı sözlerin cevherini/incisini duyacak ve çok üzülerek kıskançlıkla kendinden geçecektir: ḫurdeler geç ėy hilālī vaṣf-ı dendānında kim işidüp kef geçe naẓmuŋ gevherin dürr-i ᶜaden (Hilâlî, g. 73/5)34 “Ey Hilâlî, sevgilinin dişleri konusunda ince ve nükteli sözler söyle, böylece Aden incisi senin şiirinin cevherini işitip (onunla alay ettiğini anlayıp) kendinden geçsin/çok üzülerek aklı başından gitsin.” Fikrî’nin aşağıdaki beytinde ise sevgilinin inci dişlerini gören denizin kıskanarak üzüntü ile kendinden geçtiği, bunun üzerine feleğin bulut şişesi ile ona gül suyu serptiği ifade ediliyor: 34 Benzeri manada Celîlî (öl. )’nin şu beyti de vardır: celīlī vaṣf-ı dendānında yāruŋ ḫurdeler geç kim sözüŋ gevherleri kef kef geçürsin baḥr-ı ᶜummānı (Celîlî, PNM: g. /5) “Ey Celîlî, sevgilinin inci (dişlerinin) vasfında nükteli sözler söyle ki senin sözünün cevherleri Umman denizini kendinden geçirsin/çok kıskandırsın/üzüntü ile aklını başından gidersin.” Beyit, divanda yer almıyor; bk. Celîlî Divanı, haz. Şevkiye Kazan Nas, Ankara hurde geç- “alaya almak, dalga geçmek, bıyık altından gülmek, ince ve nükteli söz söylemek” anlamındadır, bk. M. A. Karavelioğlu, “Divan Şiirinde Bend Geçmek, Hurde Geçmek ve Kapı Geçmek Deyimleri Üzerine”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 31, İstanbul , s. Karavelioğlu şu örneği veriyor (s. ): hurde geçüben dendân-ı nigâr deldi yüregin dürr-i adenüŋ (Zâtî, g. /3) Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ göricek dür dişlerüŋ kef geçdi deryā dōstum şīşe-yi ebr ile nüh gerdūn aŋa saçdı gül-āb (Fikrî, PNM: g. /2) “Dostum, deniz senin inci dişlerini görünce (kıskançlıkla, çok üzülerek) kendinden geçti de/aklı başından gitti de dokuz kat felek bulut şişesi ile ona gül suyu saçtı.” Gelibolulu Âlî (öl. ), kendi gözyaşları ile denizlerin macera (aşk/akış) konusunda bahse girdiğini/tartıştığını, (kazanamayınca) denizlerin çok üzülerek/çok kıskanarak kendinden geçtiğini/aklı başından gittiğini şöyle dile getiriyor: sirişk-i çeşmüm ile ėtdi mācerā baḥṯin deŋizler anuŋ içün ᶜāliyā geçer kef kef (Gelibolulu Âlî, g. /5) Zâtî ise çınarın, sevgilinin servi boyunu gördüğü için (kıskanarak) kendinden geçtiğini, baharın da onu (teselli amacıyla) donattığını/süslediğini hüsn-i ta’lil yoluyla ifade ediyor. Böylece bahar, çınarı sevgiliye benzetiyor, fakat bu beyhudedir: ḳāmetüŋ servin görüp kef kef geçer her dem çenār anuŋ içün ṭonadup pür naḫl ėder anı bahār (Zâtî, I, g. /1) “Çınar senin servi boyunu görüp çok kıskanır/çok üzülür de her an kendinden geçer, onun için bahar da onu süsleyip dallarını doldurur.” 35 g. çok sıkıntı çekmek Nev’î’nin aşağıdaki beytinde denizlerin dalgalanması ile dağların sukûneti arasında tezad oluşturularak her iki unsurun kendi hâlleri yüzünden sıkıntı içinde bulundukları ifade ediliyor. Denizlerin ıztırabı aşktan dolayıdır; dağlar ise aşka sahip olamadıklarından sükûnet 35 Kıyâmî’nin beyti benzer manadadır. Şair, Zâtî’nin beytinden farklı olarak kıskançlıkla kendinden geçme hâlini serv-i revâna yüklüyor: rāstī ḳaddüŋ görelden ṣaḥn-ı gülşende senüŋ ṭoġrusı kef kef geçerler üstüŋe serv-i revān (Kıyâmî, PNM: g. /3) “Salınan serviler gül bahçesi meydanında senin doğru boyunu gördüklerinden beri kendilerinden geçerler/seni kıskanırlar.” Şeyh Gâlib’in kıskançlıkla ilgili aşağıdaki mısraı meşhur olmuş, darbımesel hükmüne geçmiştir: ġamdan ölmem ḳorḳaram ġayret helāk eyler beni (Dîvân: g. /1) “Gamdan/esrardan ölmem, korkarım beni kıskançlık öldürecek.” │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” içindedirler, bu sebeple şikâyetçidirler: kef kef geçer deŋizler ᶜışk ile mużṭarib-ḥāl ṭaġlar şikāyet eyler ṣabr u sükūn elinden (Nev’î, g. /4) “Denizler aşktan dolayı çalkantılı/dalgalıdır/çok sıkıntı çekerler, dağlar ise sabırdan ve ağır başlılıktan şikâyet eder.” ğ. gücü kesilmek, gücü tükenmek, tahammül edememek Zâtî (öl. ), belâ yükünün elif boyunu dâle çevirdiğini/iki büklüm ettiğini, Kaf dağının dahi bu yüke tahammül edemeyip kendinden geçeceğini söylüyor, kef ve kâf sözcükleri ile de ahenk meydana getiriyor: ᶜayn-ı dāl ėtdi elif ḳaddümi bir bār-ı belā kef geçer ḳāf aŋa bir ḥamle taḥammül ėdemez (Zâtî, II, g. /2) “Bir bela yükü elif boyumu dal misali etti; Kaf dağı dahi kendinden geçer, bir kere bile ona tahammül edemez.”36 Zâtî, bir başka beytinde: 36 Rahmî’nin benzeri manada şu beyti vardır: ḳāf kef geçe eger kūh-ı ġamum çekse revān ḳanı bir bencileyin aŋa taḥammül getürür (Rahmî, g. 51/6) “Kaf eğer benim gam dağımı çekse hemen kendinden geçer, ona tahammül edecek benim gibi biri hani?” Zâtî’nin bir başka beyti: bir bār-ı bī-nihāye-durur ᶜışḳ-ı dost kim yüklense anı kef geçüben deng olurdı ḳāf (II, g. /3) “Dostun aşkı, sonu gelmez bir ağırlıktır, Kaf dağı onu yüklense kendinden geçerek/gücü kesilerek sersemlerdi.” belâ kelimesi “evet” anlamına da gelir ve 7 (Araf), ’deki ayeti işaret eder. Ayetin manası şöyledir: “Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: Ben sizin rabbiniz değil miyim (demişti). Evet, (buna) şahitiz, dediler. Kıyamet günü bundan habersizdik, demeyesiniz.” Allah, ruhlar âlemini yarattığında ruhlara: Ben sizin rabbiniz değil miyim, buyurdu. Ruhlar bu soruya: Kâlû belâ ‘Evet, Rabbimizsin’ diye cevap verdiler. Kâlû belâ ifadesi, ne zamandan beri müslümansın, sorusunun cevabıdır; müslümanlığın başlangıcını ifade eder, bk. Mehmet Yılmaz, Edebiyatımızda İslamî Kaynaklı Sözler, İstanbul , s. Böylece Allah ile kul arasında bir ahitleşme olmuştur. Kul, kulluk vazifelerini kabul etmiştir ki 51 (Zariyat), 55’te “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” ayetinde de bu duruma işaret edilir. Beyitte “belâ”nın yük olarak ifade edilmesi, onunla birlikte Kaf “dağ”ın anılması ve dağın belâ yüküne tahammül edememesi, bizi bir başka ayete daha götürür: 33 (Ahzab), Manası şöyledir: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ ḳāf-derdüŋde senüŋ ẕātī nėce kef geçmesün ol elif-ḳad ᶜayn-ı ᶜışḳ içre seni nūn eylemiş (Zâtî, II, g. /7) “Zâtî senin Kaf’a benzeyen derdin konusunda nasıl kendinden geçmesin/nasıl gücü kesilmesin? O elif boylu sevgili aşkın son derecesinde seni nun etmiştir.” diyerek sevgilinin derdini Kaf dağına benzetiyor, nûn harfi gibi iki büklüm olup kendinden geçmemesinin mümkün olamayacağını ifade ediyor h. kendini unutmak, aldanmak, avunmak, oyalanmak Serâyî ( yy.): her dem ḫayālüŋ fürḳat u ġamda aŋup cān vėrdügi budur ki ġurbetde kişi bir āşināya kef geçer (Serâyî, g. 90/5) “(Âşığın) ayırılıkta ve gamda her an senin hayalini anıp can vermesi/ona meyletmesi şundandır: Gurbette kişi bir tanıdığa aldanır, onunla avunur.” Serâyî’nin aşağıdaki beyti mana bakımından yukarıdaki beyte çok benzemekte, dolayısıyla bizce kef geç- deyimini açıklamaktadır: dil diyār-ı çīn-i zülfüŋde ġamuŋla eglenür ġurbet içre ḳalur ol kim āşināya aldanur (Serâyî, g. /4) “Bir tanıdığa aldanarak gurbette kalan kişi gibi gönül de senin gamınla oyalanarak saçının kıvrım diyarında kalmıştır.” 3. Sonuç Klasik Türk şiirinde karşılaştığımız deyimlerden biri olan kef geçmek Ar. kef ile T. geçmek’den oluşmuştur. Temel anlamı “kendinden geçmek”tir. Deyim, temel anlamına bağlı olarak yeni anlamlar yüklenmiştir. Bunlar; 1. çok sevmek, çok istemek, çok beğenmek, deli olmak, hayran olmak, 2. kendinden vaz geçmek, kendini feda etmek, can vermek, 3. aç gözlü olmak, çalmak, mal yığmak, 4. esrar sarhoşu olmak, 5. korkudan bayılmak, 6. açlıktan fenalaşmak, 7. çok üzülmekten, çok çok cahildir.” 37 ol elif-ḳad ᶜayn-ı ᶜışḳ içre seni nūn eylemiş mısraı bize şunu düşündürüyor: ışk kelimesi ayın harfiyle başlar. Ayın harfinin içinde nun olmak yani ayın harfinin yanına nûn harfini getirmektir, bunlara elif harfi de eklendiğinde ᶜ-N-Â= ᶜanâ “yorgunluk, zahmet, meşakkat” kelimesi ortaya çıkıyor. │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” kıskanmaktan dolayı aklı başından gitmek, 8. sıkıntı içinde olmak, çok sıkıntı çekmek, çırpınmak, 9. gücü kesilmek, gücü tükenmek, tahammül edememek, kendini unutmak, aldanmak, avunmak, oyalanmak şeklinde ifade edilebilir. Kısaltmalar a.g.y. adı geçen yazar Ar. Arapça b. beyit ç. çoğul ENM: Edirneli Nazmî Nazire Mecmuası F. Farsça g. gazel hlk. halklılaşma k. kaside ms. musammat PNM: Pervane Bey Nazire Mecmuası T. Türkçe Kaynaklar Armutlu, Sadık, “Kelebeğin Ateşe Yolculuğu: Klasik Fars ve Türk Edebiyatında Şem’ ü Pervâne Mesnevileri”, AÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 39 (Prof. Dr. Hüseyin Ayan Özel Sayısı), Erzurum , s. Aslan, Üzeyir - Taş, Hakan - Zülfe, Ömer, Osmanlı Edebiyatının ’ü., OTTO Yayınları: , Ankara Aslan, Üzeyir - Taş, Hakan - Zülfe, Ömer, Osmanlı Edebiyatının ’ü., OTTO Yayınları: , Ankara Bursevî İsmail Hakkı, Kitâbu’l-Furûk: çev. Ömer Aydın, Kelimeler Arasındaki Farklar - Kitâbu’l-Furûq, İşaret Yayınları: , Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ İstanbul Busbecq, Oqier Ghislain, Türk Mektupları, haz. Recep Kibar, Kırkambar Kitaplığı, İstanbul , s. Celîlî, Divan: haz. Şevkiye Kazan Nas, Celilî Divanı (İnceleme-Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara , s. e-kitap: funduszeue.info Demircioğlu, Tülay Gençtürk, “Cemilî Divanı’nda Kelime ve Harf Oyunları”, Journal of Turkish Studies=Türklük Bilgisi Araştırmaları: Kaf Dağının Ötesine Varmak, Festscrift in Honor of Günay Kut, Essays Presented by Her Colleaggues and Student 1, , S. 27, s. Edirneli Nazmî, Divan: haz. Güler Doğan, Edirneli Nazmî Dîvânı (Transkripsiyonlu Metin-İnceleme), Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul , vii+ s. Edirneli Nazmî, Mecma’u’n-Nezâ’ir: haz. M. Fatih Köksal, Edirneli Nazmî, Mecma’u’n-Nezâ’ir (İnceleme-Tenkitli Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı: , Ankara , s. e-kitap: funduszeue.info Figânî, Divançe: haz. Abdülkadir Karahan, Figânî ve Divançesi, İstanbul Gelibolulu Âlî, Divan: haz. İ. Hakkı Aksoyak, Gelibolulu Âlî Dîvânı, Kültür ve Turizm Bakanlığı: , Ankara , s. e-kitap: funduszeue.info Goytısolo, Juan, Osmanlı’nın İstanbulu, çev. Neyyire Gül Işık, 6. bs., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul Gölpınarlı, Abdulkbaki, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İnkılap ve Aka, İstanbul Hâcı Pâşâ, Müntahâb-ı Şifâ: haz. Zafer Önler, Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa), Müntahab-ı Şifâ I, Giriş-Metin, Türk Dil Kurumu Yayınları: , Ankara , vi+ s. Hayâlî Bey, Divan: haz. Ali Nihat Tarlan, Hayâlî Bey Dîvânı, İstanbul Üniversitesi Yayınlarından Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dalı: 3, İstanbul , xxiv+ s.+16 yk. tıpkıbaskı. Hayretî, Divan: haz. Mehmed Çavuşoğlu, M. Ali Tanyeri, Hayretî Dîvan │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” Tenkidli Basım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: , İstanbul , xxi+ s. Helâkî, Divan: haz. Mehmed Çavuşoğlu, Helâkî Dîvan Tenkidli Basım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: , İstanbul , s. Hilâlî, Divan: haz. Bahri Yağmur, Hilâlî Dîvânı İnceleme-Metin, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara , viii+ s. Kaplan, Doğan, Yazılı Kaynaklarına Göre Alevîlik, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: , Ankara Kaplan, Hasan, “Münîrî’nin Şiirlerinde Harf Simgeciliği ve Şairin Elif- namesi”. Uluslararası Amasya Şairleri Bilim Şöleni, Ekim , Amasya, s. Karavelioğlu, Murat A., “Divan Şiirinde Bend Geçmek, Hurde Geçmek ve Kapı Geçmek Deyimleri Üzerine”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 31, İstanbul , s. Kaya, Hasan, “Divan Şiirinde Harf ve Kelime Oyunlarına Dair Bir Tasnif Denemesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, S. XLVIII, , s. Mesîhî, Divan: haz. Mine Mengi, Mesîhî Dîvânı, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara , s. Muallim Nâcî, Lügat-i Nâcî, haz. Ahmet Kartal, Türk Dil Kurumu Yayınları: , Ankara Muhtar, Cemal, İki Kur’an Sözlüğü: Luğat-ı Ferişteoğlu ve Luğat-ı Kânûn- ı İlâhî, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 67, İstanbul Mütercim Âsım Efendi, Burhân-ı Katı, haz. Mürsel Öztürk, Derya Örs, Türk Dil Kurumu Yayınları: , Ankara Mütercim Âsım Efendi, el-Okyânûsu’l-Basît Fî-Tercemeti’l-Kâmûsi’l- Muhît, haz. Mustafa Koç, Eyyüp Tanrıverdi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları: 1, İstanbul , I-VI C. Necâtî Bey, Divan: haz. Ozan Yılmaz, Necâtî Bey Dîvânı, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara Nev’î, Divan, haz. Mertol Tulum, M. Ali Tanyeri, İstanbul Üniversitesi Vakıf İnsan Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR Armağanı │ Edebiyat Fakültesi Yayınları: , İstanbul , xiii+ s. Onay, Ahmet Talat, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, haz. Cemal Kurnaz, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 77, Ankara Özdemir, Yavuz, Galata Mevlevîhânesi Müzesi, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İstanbul Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul , I-III C. Pervâne b. Abdullah, Mecmû’atü’n-Nezâir: haz. Kamil Ali Gıynaş, Pervâne Bey Nazire Mecmuası, Akademik Kitaplar, İstanbul , I- III C. Rahmî, Divan: haz. Fatih Tığlı, Bursalı Rahmî Çelebi ve Divânı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul , vi+ s. Rûşenî Dede Ömer, Âsâr-ı Işk, Dersaadet /, 79 s. Serâyî, Divan: haz. İbrahim Kolunsağ, Serâyî, Divan (Notlandırılmış Metin-İnceleme), Türk Dil Kurumu Yayınları: , Ankara , s. Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, haz. Paşa Yavuzarslan, Türk Dil Kurumu Yayınları: , Ankara Şentürk, Ahmet Atillâ, Necâtî Beğ’in Sultan Beyazıt Methiyesi ve Bazı Gazelleri Hakkında Notlar, Enderun Kitabevi, İstanbul Şeyh Gâlib, Dîvân: haz. Muhsin Kalkışım, Şeyh Gâlib Dîvânı, Akçağ Yayınları: 14, Ankara Şükün, Ziya, Gencîne-i Güftâr Ferheng-i Ziyâ Farsça-Türkçe Lugat, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul , I-III C. Taş, Hakan, “Me’âlî Divanı’nda Harf Oyunları”, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 3, S. 4, , s. Tietze, Andreas, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, I. Cilt: A- E, Simurg, İstanbul ; II. Cilt: F-J, ÖAW, Wien Topaloğlu, Bekir - Karaman, Hayrettin, Arapça-Türkçe Yeni Kamus, 8. bs., Elif Ofset, İstanbul Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VIII, haz. Komisyon, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara │Üzeyir ASLAN, “Kef Geçmek Deyimi Üzerine” Üsküdarlı Işkî, Divan: haz. Süreyya Uzun, Üsküdarlı Aşkî Divanı, Tenkitli Metin, Nesre Çeviri ve Yy. Osmanlı Hayatının Divandaki Yansımaları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, , xiv+ s. Yeni Tarama Sözlüğü, düzenleyen: Cem Dilçin, Türk Dil Kurumu Yayınları: , Ankara Yılmaz, Mehmet, Edebiyatımızda İslamî Kaynaklı Sözler (Ansiklopedik Sözlük), Enderun Yayınları: 35, İstanbul Zâtî, Divan, I. Cild: haz. Ali Nihad Tarlan, Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve Transkripsiyon) Gazeller Kısmı: I. Cild, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: , İstanbul , xxxii+ s. Zâtî, Divan, II. Cild: haz. Ali Nihad Tarlan, Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve Transkripsiyon) Gazeller Kısmı: II. Cild, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: , İstanbul , s. Zülfe, Ömer, “Emrî Divanı’nda Harf Oyunları”, Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve Şifreler, ed. Emine Gürsoy Naskali-Erdal Şahin, Picus Yayınları, İstanbul , s.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası