deve vakası / Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa

Deve Vakası

deve vakası

Cemel Vak’ası Sebebi Ve Sonuçları – Cemel Vak’ası (Deve Olayı) Nedir, Kufe Savaşı Kimin Döneminde, Neden Oldu?

Cemel Vak'asının sebeplerini ve sonuçları tarih araştırmacılarının merak konusu. Tarih biliminin en önemli özelliklerinden biri neden-sonuç ilişkisine sahip olmasıdır. İslam tarihine ilgi duyan kişilerin sıkça merak ettiği Cemel Vak'ası neden sonuç ilişkisi de benzer şekilde İslamiyet'in yayılmasına yön veren olaylardan biri olmuştur. Cemel Vak'ası kimin döneminde olmuştur, sonuçları nelerdir? Kufe Savaşı nedir, Cemel Vak'ası ile arasında nasıl bir ilişki vardır? Merak ettikleriniz ve daha fazlasının yanıtı funduszeue.info'de!

Cemel Vak'ası Sebebi ve Sonuçları

Üçüncü halife Hz. Osman'ın isyancılar tarafından şehid edilmesinden sonra Hz. Ali halifelik görevine getirilmiştir. Hz. Aişe, Hz. Osman'ın halifeliğinin son dönemlerinde bazı konularda Hz. Osman'ı tenkit etmiştir. Hz. Osman'ın Hz. Aişe'ye şehri terketmemesi yönündeki ricasına rağmen Hac için Mekke'ye giden Hz. Aişe Mekke'den Medine'ye dönüş yolundayken Hz. Osman'ın şehid edilip yerine Hz. Ali'nin halife seçildiğini öğrenmiştir.

Bir kısım halk tarafından Hz. Osman'ın ölümünden Hz. Aişe'de sorumlu tutulsa da o sırada yaygın olan inanış bu ölümün esas sorumlusunun Hz. Ali olduğuydu. Medine'ye dönmekten vazgeçen Hz. Aişe Mekke'ye geri dönüp Hz. Osman'ın suçsuz yere öldürüldüğüyle ilgili olan konuşmasını yapmıştır.

Hz. Osman'ın katledilişinden sonra bölgeden uzaklaşan Emevi ailesi Hz. Aişe'nin bu konuşması üzerine Mekke'ye gelip Hz. Aişe'ye katılmıştır. Hz. Osman'ın kanının hakkını aramak için birleşen bu topluluk Basra'ya doğru yola çıkmıştır. Hz. Muhammed'in diğer eşleri Hz. Aişe'yi ağlayarak uğurlamışlar ve bugün için sonradan ''ağlama günü'' diye bahsedilmiştir.

Hz. Aişe ''asker'' adlı meşhur devesiyle Mekke'den Basra'ya doğru yola çıkmıştır. Hz. Aişe'ye göre Hz. Osman'ın çocuklarından biri halife olmalıydı ve Basra'ya gidiş amacını Hz. Osman'ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanlar arasındaki bu kargaşayı gidermek olarak bildirmiştir.

Hz. Ali, Hz. Aişe'nin Basra'ya doğru geliş amacını öğrenmek için elçi yolladığı zaman Hz. Aişe tarafındaki bazı yöneticiler kendilerinin Hz. Ali'ye zorla biat ettiklerini, Hz. Osman'ın suçsuz yere öldürüldüğünü söylediklerinde Basralılar ikiye ayrılmışlardır.

Hz. Ali kimseye biat konusunda bir zorlama göstermediğini bildiren bir haber yollasa da bu haber karşılık görmedi. Hz. Aişe ve yanındakiler Basra'ya doğru devam etmişlerdir.

Basra'nın bir kısmının kontrolünü eline alan Hz. Aişe ve ordusu tam anlamıyla bir biat olmamasından dolayı bazı bölgeleri hızlıca yeniden kaybetmiştir. İki taraf da birbiriyle savaşmayı tam anlamıyor olmasına rağmen Hz. Osman'ın ölümünden Hz. Ali'yi sorumlu tutan bir kısım halk tarafından Hz. Aişe'nin askerleri galeyana getirilmiş ve iki taraf da ne olduğunu anlamadan savaş başlamıştır.

Cemel Vak'ası (Deve Olayı) Nedir?

Savaşın başlamasıyla Hz. Ali de Hz. Aişe de savaşı durdurmak için yoğun çaba göstermiş olsa da çarpışmalar hız kesmeden devam ederek Hz. Aişe'nin etrafında yoğunlaşmıştır. Hz. Ali savaşın Hz. Aişe'nin etrafında yoğunlaştığını görmesi üzerine Hz. Aişe'nin devesinin öldürülmesi emrini vermiştir. Bu durum Hz. Aişe ve yanındakilerin savaşı kaybettiği anlamına gelse de bir noktada savaşı sonlandırmıştır.

Hz. Aişe, savaşı ''asker'' adındaki meşhur devesinin üzerinden yönettiği için tarihte bu olaydan Cemel Vak'ası diye bahsedilmiştir.

Cemel Vakası Sonuçları

Cemel Vak'ası sonucunda Hz. Aişe yara almadan kurtulmuştur. Savaş sonrasında Basra'dan kendisini uğurlamaya bizzat Hz. Ali gelmiştir. Savaşta ölenlerin cenazeleri ile yakından ilgilenen Hz. Ali ve Hz. Aişe arasında bir kırgınlık bulunmadığı, Müslümanların birbirlerini incitmemeleri gerektiği Hz. Aişe tarafından bildirilmiştir.

Kûfe Savaşı Nedir?

Hz. Ali Cemel Vak'ası sonrasında Muaviye'ye bir kez daha kendisine biat etme çağrısında bulunmuştur. Muaviye bu çağrıyı reddedince Hz. Ali destekçileri ve Muaviye destekçileri Sıffin'de başlayan Kûfe Savaşı adıyla da bilinen yeni bir savaş başlatmıştır. Bu savaş yaklaşık 3 ay sürüp, müslümanın ölümüne sebep olmuştur. Savaşın sonunda iki taraf birer hakem belirleyip halifenin bu hakemlerin ortak kararıyla seçilmesine karar vererek savaşı sonlandırmışlardır.

Cemel Vakası nedir?

Değerli kardeşimiz,

Hz. Osman (ra)'ın katili Yemenli bir Yahudi olan el-Gafıkî idi. Hz. Osman (ra)'ın şahadetiyle İbn-i Sebe, davasında büyük bir merhale katetmiş oluyordu. Artık nifak tohumları meyvelerini vermeye başlamıştı. Bu elîm hâdise Müslümanların, İslâm dinini başka ülkelere ulaştırmalarına engel oldu. İslâm'ın fütûhat ve tebliğ devri kapandı, bir duraklama ve çekişme devri başladı.

Bu merhaleden sonra İbn-i Sebe, Haşimîlerle Emevîleri karşı karşıya getirmek için yeni bir plân hazırladı. Hz. Osman (r.a) Emevî, Hz. Ali (ra) ise Haşimî olduğu için, Hz. Osman'ı, Hz. Ali'nin öldürttüğünü ve O'nun yerine geçmek istediğini etrafa gizlice yayarak Emevîleri tahrik etti.

İbn-i Sebe, bir taraftan Hz. Ali'ye bu çirkin iftirayı yaparken, diğer taraftan O'nun halife olması için açıkça gayret gösteriyor, böylece halkın bu iftiraya kanmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu maksatla, Mısır'dan gelen kafileden, Yahudi asıllı İbn-i Meymun riyasetinde bir heyet seçerek Hz. Ali (ra)'nin huzuruna gönderdi. Heyet Hz. Ali'ye: "Malûmunuz olduğu üzere, bu ümmet başsız kalmıştır. Halifeliğe de en lâyık sizsiniz. Sizden bu vazifeyi deruhte etmenizi istiyoruz." dediler. Hz. Ali (r.a) bu teklifi reddederek, onları evinden kovdu.

Hz. Ali (r.a)'den böyle bir cevap alınması üzerine Küfelilerden bir heyeti Hz. Zübeyr (ra)'e ve Basralılardan bir heyeti de Hz. Talha (ra)'ya gönderdi. Hz. Zübeyr ve Hz. Talha da Hz. Ali (ra) gibi bunların hilâfet tekliflerini reddederek huzurlarından kovdular.

İbn-i Sebe, onlardan da istediğini elde edemeyince, bu defa mütecavizleri sevk ve idare eden Yahudi Gafıkî'ye şu talimatı verdi: "Medinelileri mescide toplayınız ve onlara hemen kendilerine bir halife seçmelerini söyleyiniz. Aksi takdirde hepsini kılıçla tehdit ediniz" Gafıki başkanlığındaki âsiler, bu emir mucibince Medinelileri mescide toplayarak onlara:

"En kısa zamanda kendinize bir reis seçiniz. Şayet siz bugün bu vazifeyi yapmazsanız, Ali, Zübeyr ve Talha da dahil olmak üzere hepinizi kılıçtan geçireceğiz."

dediler. Bu tehdidi dinleyen Medine halkı, Hz. Ali (ra)'nin huzuruna çıkarak, O'ndan halifeliği kabul etmesini istirham ettiler. Hz. Ali de bu karışık durumu göz önünde bulundurarak vazifeyi, hiç istemediği halde, kabule mecbur oldu.

Az zaman sonra Hz. Talha ve Hz. Zübeyr (r.a), Hz. Ali'ye (r.a) giderek O'ndan, kitabın hükmünü icrâ etmesini ve Hz. Osman (ra)'ın katillerinin cezalandırılmasını istediler. Hz. Ali onlara hitâben:

"Haklısınız; fakat devlet henüz âsileri tam mânâsıyla sindirmiş değildir. Onun için devletin olaylara hâkim olmasını beklemek gerekir" dedi.

Hz. Ali (r.a), suçluların tek tek belirlenerek sorguya çekilmelerini ve gerekli cezaya çarptırılmalannı istiyordu. Hz. Âişe, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha (r.a) ise, şu fikirdeydiler:

"Fitne büyümüş, devleti hedef almış ve halife şehit edilmiştir. Mesele sadece Hz. Osman'ın katilinin bulunması değildir. Bu fıtne hareketine katılanlanrın çoğunun öldürülmesi gerekir. Bu sebeble, âsiler hemen cezalandırılmalıdır."

Hz. Ali (r.a), Kur'an'ın “Velâ tezîrû vâziretün vizre uhrâ.” nassından hareket ile, "Birinin hatasıyla başkasının mesul olamayacağı" görüşünü ileri sürerek, onların bu fikrine katılmadı.

Hz. Zübeyr ve Hz. Talha (r.a), Hz. Ali'nin görüşünü öğrendikten sonra, Hz. Âişe (funduszeue.infoâ) ile Mekke'de görüştüler ve âsilerin üzerine yürümek için kuvvet toplamak üzere Basra'ya gitmeye karar verdiler.

Hz. Ali (r.a) de, Hz. Âişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in (r.a) Basra'ya gittiklerini haber alınca devletin bütünlüğünde bir parçalanma, bölünme olmaması için ordusuyla Basra'ya hareket etti ve Zikar mevkiinde konakladı. funduszeue.info (r.a) meselenin barış yoluyla halledilmesi için Ka'ka isminde bir elçisini Hz. Âişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'e göndererek onlara, tefrikanın fenalığını, birlik ve beraberliğin önemini, her şeyin sulh yoluyla daha iyi hal olacağını anlatmasını istedi. O da bu emir gereğince, Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in yanına giderek onlara Hz. Ali'nin görüşlerini: bu yaranın ilâcının sükûnet olduğunu, sükûnet gerçekleştikten sonra her tedbirin alınabileceğini, aksi halde fıtne ve fesat çıkacağını, bunun da İslâm'a ve Müslümanlara getireceği sıkıntının büyük olacağını izah etti. Onlar: "Eğer Ali bu fikirde ise, aramızda bir görüş ayrılığı kalmamıştır." dediler.

Bu neticeden her iki tarafın mensupları da memnun oldular. Böylece bir istikrar, bir sükûn hali hâsıl oldu. Herkes kendisini emniyet ve huzur içersinde görerek çadırlarına çekildiler.

Bu sulhtan, ziyade rahatsız olan münafık İbn-i Sebe, taraftarlarını toplayarak onlara:

"Ne yapıp yapıp savaşı kızıştırmanız ve Müslümanları birbirine düşürüp kırdırmanız lâzım. Şayet bir netice alamazsak, bütün gayretimiz boşa gider; hedefe varamamış oluruz."

dedi. Ve savaşı başlatmak üzere yeni bir plân hazırladılar. Sabaha yakın saatlerde tatbike koyulacak bu yeni plân gereği, İbn-i Sebe kendi adamlarını Hz. Ali (r.a) ile Hz. Zübeyr ve Talha'nın (r.a) çadırlarının etrafında yerleştirdi. Bunlar daha sonra her iki tarafın çadırlarına baskında bulundular. Gürültü üzerine uyanan Hz. Zübeyr ve Talha (r.a): "Ne var, ne oluyor?" diye sorduklarında, İbn-i Sebe'nin adamları, "Hz. Ali'nin adamları (Kûfeliler) bize gece baskını yaptı." dediler. Bu haber üzerine Hz. Talha ve Zübeyr (r.a): "Anlaşıldı, Hz. Ali, harbi kesmekte samimî değilmiş." dediler.

Öte yandan gürültüyü işiten Hz. Ali (r.a): "Ne oluyor?" diye sordu. Yine İbn-i Sebe'nin adamları: "Karşı taraf bize gece baskını yaptı. Biz de püskürttük." dediler. Hz. Ali de: "Anlaşıldı. Talha ve Zübeyr bizimle sulh meselesinde aynı fikirde değilmişler." dedi. Böylece on bin kişinin hayatına mâl olan Cemel Vak'ası meydana geldi. Hz. Talha ve Zübeyr de bu savaşta şehit düştüler. İbn-i Sebe, böylece Hz. Osman’ın (r.a) katlinden sonra amacına doğru mühim bir merhale daha kat'etmiş oluyordu.

Müslümanların, sahabeler arasında meydana gelen ayrılıklara nasıl bakması gerekir?

"İsmet" yani, "ilâhî bir koruma ile günahlardan korunma" sıfatı, ancak peygamberlere mahsustur. Hatasız, kusursuz olmak ancak onlara hâstır. Sahabeler, bu sıfatla nitelenmediklerinden onların yüzde yüz hatadan âzâde oldukları söylenemez. Ancak şu var ki, herhangi bir Müslüman hata işlemekle İslâm dairesinden çıkmadığı gibi, bir sahabe de hata işlemekle sahabelik şerefinden çıkmaz.

Dört hak mezhebin bütün müçtehitleri, sahabe-i kirâm arasında geçen ayrılıkları şöyle değerlendirmişlerdir:

Sahabe-i kirâmın her biri kendi başına birer müçtehittir. Kur'an ve hadiste açıkça beyan edilmeyen konularda içtihat yapma, en evvel onların hakkıdır. Fıkıh biliminin yönteminde kesinleşmiş bir kuraldır ki, bir kimsede içtihat rütbesi varsa, o kimse, başkasının içtihadına uymaya mecbur değildir. Ashap arasında çıkan muhalefetler, münakaşa ve muharebeler içtihat farklılığından doğmuştur. Hâşâ, nefsanî arzuların, isteklerin bu ayrılıklarda payı yoktur. Çünkü, onlar sohbet-i Nebevi ile kin, adavet, düşmanlık gibi kötü sıfatlardan arınmışlardır. Nefisleri böyle süfli şeylerden temizlenip pâk olmuş, ulviyet kazanmıştır.

Evet, sahabe-i kirâmın her biri İslâm dininin tesisinde birer müçtehittir. Bilindiği gibi, içtihat eden bir kimse, yaptığı içtihatta isabet ederse iki sevap kazanır; isabet edemediği takdirde içtihat etmesine mükâfat olarak bir sevap alır. Canlarıyla, başlarıyla, her şeyleriyle İslâm'a mâl olan, O'nun yüceltilip yayılmasından başka bir gayeleri olmayan o seçkin insanların içtihatları da yine İslâm'ın yüceltilip yükseltilmesi içindir. Bu aşk, bu azim onlarda o derece ileri gitmişti ki, Uhud Muharebesi'nde Peygamber Efendimize zıt görüş bildirmekten çekinmemişlerdi. "Biz, İslâmîyet’in başarısını şunda görüyoruz," diye görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardı. Sahabenin çoğu Resulüllah Efendimize (asm) zıt içtihatta bulunduklarından, Peygamberimiz (asm) onların içtihadına uymaya mecbur oldular. Daha sonra gerçekleşen olaylar Peygamberimizi haklı çıkardı. O zaman Kur'ân-ı Azimüşşân'ın nâzil olması devam ettiği halde, Cenâb-ı Hak ashâbı uyarıcı bir ayet bile indirmedi. Herhangi bir ayetle herhangi bir ikazda bulunmadı; bilâkis peygamberimize eskisi gibi onlara fikir danışmaya devam etmelerini emretti. Resulüllah Efendimiz (asm) de onları ayıplamadı, yine bağrına bastı, şefkatle kucakladı, bu emir gereğince onlarla fikir alış verişine devam etti. Sadece bu hâl dahi, sahabe-i kirâmın, Allah ve Resulü indindeki beğenilirliklerini ve dinde içtihat sahibi olduklarını en açık bir şekilde göstermeye yeterlidir.

Şimdi, insafla düşünelim. İçtihatta Hz. Peygamber (asm) ile farklı düşündükleri halde, ne Allah, ne de Resulüllah tarafından uyarılmayan sahabeleri, aralarında çıkan ayrılıklardan dolayı biz mi yargılayacağız? Zerre kadar vicdan ve basiret ve anlayışı olan bir kimsenin bu cinayete tevessül etmemesi icap eder. Haddimizi tecâvüz ederek İslâm'ın temeline kanlarını akıtan o seçkin cemaati yargılamaya kalkar ve birini haklı çıkarıp, diğerini tenkit edersek, o hidayet yıldızlarına hiçbir leke süremez, ancak kendi elimizle kendi felâketimizi hazırlamış oluruz.

Kaldı ki, o yargıladığımız kimseler, ashâbın ileri gelenleridir. Bir kısmı cennetle müjdelenmiştir. Bizim dedikodusunu ettiğimiz o kişileri Kur'an ve Peygamber Efendimiz (asm) medh ü senâda bulunmuştur. Bu hususu hiç unutmamalı, ashap arasında çıkan ayrılıklarda mümkün olduğu kadar temkinde bulunmalı, haddimizi bilmemekten büyük ölçüde sakınmalıyız.

Şayet, sahabelerin ayrılığı Hak katında meşrû ve mâkul olmasaydı, elbette bunun için onları engelleyecek bir emir indirilirdi. Nitekim sahabe-i kirâm, Peygamber Efendimizin (asm) yanında yüksek sesle konuştuklarında şu uyarı ayeti indirilmiştir:

"Ey iman edenler! Seslerinizi Resulüllah'ın sesinden yüksek çıkarmayın, 0'nun yanında, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi konuşmayın. Siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider." (Hucürat, 49/2)

Hucürât sûresinde, müminlerin sûizandan sakınmaları şöyle emredilmektedir:

"Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? "(Hucürât, 49/12)

Cenâb-ı Hak bu ayet-i kerimede bir mümini gıybet etmenin ölü eti yemek kadar çirkin ve mümine yakışmayan bir davranış olduğunu bize haber veriyor. Ya gıybet edilen bu mümin, sahabelerden, hem de onların en ileri gelenlerinden biriyse, artık meselenin tehlikesini siz takdir ediniz.

Resulüllah Efendimiz (asm) de bir hadis-i şeriflerinde:

"Ateş odunu nasıl yer bitirirse, gıybet dahi sâlih amelleri öyle yer bitirir."

buyurmakla bizleri bu noktada şiddetle ikaz etmektedir.

Hem kendi ahiret hayatımızın selâmeti, hem de İslâm'ın geleceği adına, bu hakikatlere kulak vermemiz lâzım ve elzemdir. Bir mümin diğer bir mümine sûizan etmekten men edildiği halde, İslâm'ın temeli, Hz. Peygamberin (asm) çalışma ve silâh arkadaşları ve şu andaki bütün Müslümanların hidayetlerinin vesilesi olan sahabe hakkında, hele onların en ileri gelenleri hakkında sûizan etmenin ne kadar sorumluluk gerektirdiği açıkça anlaşılabilir.

Akıllı ve idrakli insanlar için en selâmetli yol, bu meselede ileri geri konuşmaktan kaçınmaktır. Biraz düşünmekle hemen anlaşılacaktır ki, insanlar bu âleme sahabeler arasındaki problemleri tahlil etmek, bu konuda bir tarafa haklı, diğerine haksız hükmünü vermek için gönderilmemişlerdir. Ve bu hususta bir kanaate sahip olmak, insanın yaratılış gayesi olamaz. İnsan bunun için değil, Allah'a hakkıyla kul olmak için yaratılmıştır. Yâni, dinimiz bizi sahabe ayrılıklarının tahliline değil, kulluğun gereklerini yerine getirmeye dâvet ediyor.

Ashâb-ı Kirâm Efendilerimiz (radıyallahu anhum ecmain), halifesinden neferine kadar aynı rızık ile hayat buldu ve aynı heyecanı paylaştılar. İslâm'ın gelişmesinde, yayılmasında, yücelip gelişmesinde gece gündüz demeyip, gizli ve âşikâre, durmadan çalıştılar. Canlarıyla, kanlarıyla cihat ettiler ve fedakârlıkta erişilmezlere eriştiler. Kur'an aşkı, Peygamber aşkı için aşiretlerine karşı koydular, ailelerini, çocuklarını, mal ve mülklerini feda ettiler. Peygamberimizin (asm) nefsini, kendi nefislerine, çoluk çocuklarına, anne ve babalarına tercih ettiler. İslâm binasının temeline kanlarını akıttılar. O günden bugüne, tâ kıyâmete kadar bütün Müslümanların dünyevî ve uhrevî saâdetlerine vesile oldular.

Onların hepsine karşı derin bir minnettarlık beslemek, onlara dua ve onları medh ü senâ etmek hepimiz için bir insaf ve vicdan borcudur.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Cemel Savaşı Sonu&#;ları Ve Nedenleri: Cemel Savaşı Kimler Arasında Yapıldı? Kısaca &#;nemi Nelerdir?

Cemel Savaşı (Cemel Vakası) Nedir?

Üçüncü halife olan Hz. Osman, isyancılar tarafından şehit edilmiştir. Bunun üzerine Medine’de bulunan ashap Hz. Ali halife olmuştur. Hz. Ali’nin en önemli vazifesi ise, Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırmaktır. Fakat ortada belirli bir katil olmadığı gibi “Osman’ı hepimiz öldürdük” diyen bir isyancı topluluk vardır. Şehre hakim olan bu isyancılarla başa çıkmak da o kadar kolay olmayacaktır.

Peygamber Efendimizin eşi Hz. Aişe ise, hilafetinin son dönemlerinde Hz. Osman’ı çeşitli vesilelerle tenkit etmiştir. Hz. Osman, Hz. Aişe'ye şehri terk etmemesi gerektiğini belirtmiş. Fakat Hz. Aişe, isyan başladıktan sonra hac için Mekke’ye gitmiş. Hac vazifesini yaptıktan sonra Medine’ye dönmek üzere yola çıkmıştır. Hz. Aişe, Hz. Osman’ın şehit edilip yerine Hz. Ali’nin halife seçildiğini öğrenmiştir. Döndüğünde Mekke’de halka hitaben Hz. Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğü hakkında bir konuşma yapmıştır.

Medine’den uzaklaşan Emevi ailesi mensupları da o sırada Mekke’ye gelmişlerdi. Hz. Aişe’ye katılan pek çok kişi gibi onlarda Hz. Aişe’nin safında yer aldı. Hz. Aişe Mekke’den yola çıktığında safında dolayında kuvveti vardı. Ayrıca Basra bölgesine gelince onları da kendi taraflarına çekmek için ileri gelenlerine mektuplar yazmıştı. Hz. Aişe’nin kuvvetleriyle birlikte geldiğini haber alan Hz. Ali, onun niyetini öğrenmek için bir elçi yolladı. Hz. Aişe'nin amacı; isyancıların bozduğu asayişi yeniden düzene sokmak, Hz. Osman’ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanların arasını düzeltmekti.

Hz. Aişe’nin amacını öğrenen Hz. Ali, dolayındaki bir kuvvetle Medine’den ayrılmıştı. Hz. Aişe ile anlaşma ümidiyle daha yoldayken bir elçi yollamıştı. Fakat kimse ne olduğunu anlayamadan kendilerini savaşın içerisinde buldu. Hz. Aişe ile Hz. Ali savaşı durdurmak için gayret gösterseler de savaş bütün şiddetiyle devam etti. Savaş Hz. Aişe’nin etrafında cereyan ediyordu, bunu gören Hz. Ali savaşın Hz. Aişe’nin bindiği devenin etrafında döndüğünü görünce develerin öldürülmesini söyledi. Develer öldürüldüğünde ise bir anlamda savaş da sona ermiş oldu.

Hz. Aişe savaşı devesinin üzerinden idare ettiği için bu olay Deve Olayı olarak tarihe geçmiş oldu. Hz. Aişe yara almadan savaştan kurtulmuştu. Sebepsiz yere meydana gelen bu olayda, müminler boş yere birbirlerini incitmişlerdi. Hz. Aişe, Hz. Ali arasında şahsi herhangi bir kırgınlık bulunmadığını dile getirmişti. Hz. Ali'yi iyi ve seçkin bir kişi olarak görüyordu.

Cemel Savaşı (Cemel Vakası) Kimler Arasında Yapıldı?

Cemel Savaşı 7 Kasım tarihinde, Halife Ali bin Ebu Talib ile Peygamber Efendimizin dul kalan eşi Hz. Aişe arasında gerçekleşen bir vakadır. Bu vaka Hz. Ali'nin zaferi ile sonuçlanmıştır.

Cemel Savaşı (Cemel Vakası) Nedenleri Nelerdir?

Peygamber Efendimiz vefat ettikten sonra sırasıyla a Ebu Bekir, Ömer ve Osman İslam devletinin halifeliğini yaparak başa geçmişlerdir. Ancak bu üç halife de Şia tarafından onay almamıştır. Ebu Süfyan ise Osman'ın halife olmasına çok sevinmiştir. Fakat Haşimoğulları, Osman'ın halifeliğinin ilk 6 ayında ona karşı çıkmışlardır.

Ebu Bekir zamanında kitap haline getirilen Kur'an-ı Kerim çoğaltılmış olması kabul görmemiştir. Asıl nüsha dışında diğerlerinin yok edilmesi için Ali, Osman'ın arkasında durmuştur. Fakat diğer yandan Osman'ın ilgilendiği siyaset, valilikler için akrabalarını ön gördüğü iddiaları Ali tarafından hoş karşılanmamıştır. Böylece aralarında görüş ayrılıkları yaşanmıştır.

Hz. Osman öldürüldüğünde ise Hz. Aişe’nin bunu Hz. Ali’den beklemesi kaçınılmaz olmuştur. Kısaca ortada bir yanlış anlaşılma vardır. Ali’de Aişe’de Hz. Osman’ı öldüren kişilerin peşindedir.

Cemel Savaşı (Cemel Vakası) Sonuçları Nelerdir?

yılında gerçekleşen Cemel vakasında, Aişe'nin ordusu mağlup olmuştur. Bu yüzden savaşa katılan Ümeyye oğulları da resmen mağlup edilmiştir. Ali savaşı kaybeden Aişe'ye hiçbir şekilde zarar vermemiştir. Sadece onu Medine'ye sürgün etmiştir.

Cemel Savaşı, iki tarafında aynı safhada durduğu bir olaydır aslında. Fakat yanlış anlaşılmalar sonucunda meydana gelmiştir. Bu durum ise kurulan İslam Devleti'nin yaşadığı ilk savaştır ve bu savaş kendi içlerinde yaşanmıştır. Doğal olarak bu savaş İslam Alemini de ikiye bölmüştür.

kaynağı değiştir]

Osman’ın hilâfetinin ikinci altı yılında takip ettiği siyaset, valiliklere akrabalarını tayin ettiği ve onlara aşırı düşkün olduğu iddiaları, Ali taraftarlarının halifeye karşı tavır takınmasına sebep oldu. Bu dönemde Ali ile Osman arasında görüş ayrılıkları yaşandı.

yılında Mısır, Basra ve Kûfe’den gelen ve Osman'ın hilâfetini kabul etmeyen isyancılar, Medine yakınında “Zi-Huşub” mevkiinde toplandılar. Şehre girip girmeme konusunda Medinelilerin fikrini almak üzere elçi gönderdiler. Medineliler, isyancıların şehre girişine taraftar olmalarına rağmen Ali, isyancıların şehre gelmemelerini söyledi.

Mervan'ın mektubu ve Osman'ın öldürülmesi[değiştir

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası