kuranı kerimin kitap haline getirilmesi ve çoğaltılması / Kuranı kerim kim zamanında kitap haline getirilmiş ve kim zamanında çoğaltılmıştır

Kuranı Kerimin Kitap Haline Getirilmesi Ve Çoğaltılması

kuranı kerimin kitap haline getirilmesi ve çoğaltılması

Kur’an-ı Kerim’in Korunması ve Kitap Haline Getirilmesi

Kur’an-ı Kerim, ne zaman ve nasıl kitap haline getirildi? Kur’an-ı Kerim’in yazılması, toplanması ve kitap haline getirilmesi süreci nasıl gerçekleşti? İşte Kur’an-ı Kerim’in mushaf haline getirilmesi

Peygamber Efendimiz vefât edip vahiy tamamlandığında pek çok kişi Kur’ân’ın tamamını ezbere biliyor ve namazlarda okuyordu. Ancak Allah Resûlü’nün son ânına kadar vahiy devam ettiği için Kur’ân sûrelerinin yazıldığı sayfalar, iki kapak arasına toplanıp bir kitap hâline getirilmemişti.

KUR’AN-I KERİM’İN KORUNMASI

Hz. Ebûbekir (r.a),Zeyd bin Sâbit (r.a) başkanlığında bir heyet teşekkül ettirdi ve yazılı Kur’ân sayfalarını iki kapak arasına toplattı. Bu heyetin çok sıkı, son derece güvenilir ve sağlam çalışma usulleri vardı. Meselâ bunlardan biri şöyleydi: Hz. Bilâl Medine sokaklarında gezerek îlânda bulundu. Elinde Kur’ân metinlerinin yazılı bulunduğu evraklar mevcut olan herkesin bunları, bizzat Peygamber Efendimiz’in imlâ ettirdiği ilk el yazılar olduğuna şahitlik eden iki şahitle birlikte mescide getirmesi gerektiğini söyledi. Heyet zâten insanların ezberinde olan Kur’ân’ı, iki şahitle birlikte getirilen yazılı belgelerle mukayese etti ve Kur’ân’ı baştan sona bütün hâlinde yazıya geçirdi.

Bu heyet insanların elinde bulunan yazılı Kur’ân âyetlerini toplamamış olsalardı bile zaten Kur’ân’ın tamamını ezbere biliyorlardı. Bu usul ile sadece bir sağlama yapmış oldular ve Kur’ân hakkında hiçbir şüphe ihtimali olmadığını gösterdiler.

KUR’AN-I KERİM’İN ÇOĞALTILMASI

Hz. Osman (r.a) zamanında yine Zeyd bin Sâbit (r.a) başkanlığındaki bir heyet tarafından Kur’ân nüshaları çoğaltıldı. Diğer bir anlayışa göre Hz. Osman, Zeyd bin Sâbit başkanlığındaki on iki kişilik heyete Kur’ân’ı yeniden cem ettirdi. Bunu Hz. Ebûbekir zamanında cem edilen Mushaf ile karşılaştırdı ve aralarında hiçbir fark olmadığını gördü. Bu da Kur’ân’ın baştan beri ilâhî bir muhafaza altında olduğunu ve her iki devirde de Kur’ân’ı cem ederken kullanılan usul ve metodların sağlamlığını göstermektedir.[1]

Heyet tarafından çoğaltılan nüshalar belli merkezlere gönderildi.[2]Bu Kur’ân nüshalarıyla birlikte, onu insanlara doğru bir şekilde ve kıraat farklılıklarıyla okutup öğretecek âlim sahabîler de gönderildi. Böylece Kur’ân, Peygamber Efendimiz’in ağzından nasıl çıktıysa harfi harfine aynen diğer insanlara öğretiliyor, bu konuda çok büyük bir titizlik gösteriliyordu. Bir kimsenin kendi başına yazılı bir malzemeden Kur’ân öğrenmesine müsaade edilmiyor, mutlaka yazı ile birlikte ehil bir hocanın ağzından öğrenmesi isteniyordu. Böylece talebe, elindeki nüshayı da hocasına kontrol ettirmiş oluyordu. Nitekim bu hususta, Kur’ân’ın harf harf nasıl okunacağını öğreten Tecvîd ismiyle bir ilim dalı teşekkül etmiştir ki bu ancak bir hocadan tatbikât yoluyla öğrenilebilir. Bu, “Kur’ân’ı bir fem-i muhsin’den alma” yani düzgün bir ağızdan öğrenme geleneği, ilk günden zamanımıza kadar aynen tatbik edilegelmiştir.

HZ. OSMAN’A (R.A.) NİSBET EDİLEN MUSHAF-I ŞERİF

Ubeydullah bin Abdullah, Hz. Osman (r.a) zamanında çoğaltılan nüshalardan Medîne Mushafı’nın Mescid-i Nebevî’de muhafaza edildiğini ve her sabah cemaate okunduğunu haber verir.[3]

Hz. Osman, Mushaf’ın cem‘ini/tek nüshada toplanmasını tamamlayınca insanları, şahsî kullanımları için nüshalar yazmaya teşvik etti.[4] Zira daha önce insanlar Kur’ân’ın tamamını yazamamış, sadece bazı sûre ve âyetlerini kaydedebilmiş olabilirlerdi. Vahyin nüzûlü sona erip bütün âyet ve sûreler güçlü bir heyet tarafından iki kapak arasına getirildikten ve çok sayıdaki hâfız sahâbînin tasdikini aldıktan sonra artık insanlar bir bütün hâlinde Kur’ân’ı rahatlıkla kopyalayabilirlerdi.

Nitekim Hz. Âişe (seafoodplus.info), azatlısı Ebû Yûnus’tan, kendisi için bir Mushaf yazmasını talep etmiş, o da yazmıştır. (Müslim, Mesâcid, ; Ebû Dâvûd, Salât, 5/; Muvatta’, Salâtü’l-Cemâa, 25)

Hz. Ömer’in azatlısı Amr bin Râfîʻ (r.a) de, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in hanımlarının yaşadığı zamanlarda Mushaf yazardı. Hatta Hz. Hafsa (seafoodplus.info) için de bir Mushaf yazmıştı. (Muvatta’, Salâtü’l-Cemâa, 26; Heysemî, VI, ; VII, )

Kur’ân’ın en ufak bir hatâdan dahî korunması için başka tedbirler de alınmıştır. Devlet; Âsım el-Cahderî, Nâciye bin Rumh ve Ali bin Asmaʻı insanların okumak için kopyaladıkları şahsî Mushafları inceleyerek içinde hatâ bulunanları yırtmakla vazifelendirmiştir.[5]

MUSHAFLAR VE DİNİ ESERLER TEDKİK HEYETİ

Bu tür resmî heyetler her zaman mevcut olmuştur. Mesela Türkiye’de “Mushaflar ve Dîni Eserler Tedkîk Heyeti” nâmı ile ilmî, resmî bir müessese mevcut bulunmak­tadır ki başlıca vazifesi, Kur’ân’da yazım hatasının zuhuruna fırsat vermemek­tir. Bu sebeple, her asırda yüz binlerce hâfızın ezberlediği ve milyonlarca matbu ve yazma nüs­haları bulunan Kur’ân-ı Kerîm’in velev bir harfinin olsun değiştirilmesine ihtimal yoktur. Bazı Mushaflarda matbaa hatası olsa bile bunun derhal tashih edileceği şüphesizdir.

HATT-I OSMANİ

Diğer bir husus da şudur: Kur’ân-ı Kerîm’in kendisine mahsûs bir resm-i hattı, bir yazı şekli vardır. Bu Resm-i hatta “Hatt-ı Osmânî” ve “Hattı Istılâhî” denir. Birçok âlimin beyânına göre bu resm-i hat, tevkîfîdir; yani Resûl-i Ekrem Efendimiz’in tâlimlerine ve işâretlerine dayanır. Bazı kelimelerin yazı kâidelerine muhalif bir tarzda yazılmış olması bir hikmete mebnîdir, bir nükteyi, bir lâtif maksadı hâizdir. Hatta bu babda “İlmü Resmi’l-Kur’ân” ünvânı ile bir ilim bile tedvin edilmiştir. Bu ilim, Mushaflara mahsûs hatt-ı ıstılahı ile kıyasî olan resm-i hat arasında hangi kelimelerde muhalefet bulunduğunu ve bunun hikmetini gösterir. Bu ilmin gâyesi ve faydası pek yüksek olduğundan öğretilmesi ve öğrenilmesi farz-ı kifâyedir.[6]

İCAZETNAME ŞART

İslâmî gelenekte, Kur’ân hocası olabilmek için iyi yetişmiş bir üstad veya üstadlar huzûrunda icâzetnâme almak lâzımdır. Bu metodla hem talebenin Kur’ân’ı gereği gibi öğrenip öğrenmediği, hem de elindeki Kur’ân nüshasının sahih ve mûteber olup olmadığı kontrol edilir. Bu usûl zamanımıza kadar tatbik edilegelmiştir. Kur’ân öğretiminin sonunda üstad, talebesine bir icazetnâme verir ve bunda kendi üstadları ve onların üstadlarının isimlerini bir şecere hâlinde tâ Hz. Peygamber’e kadar zikreder. Daha sonra talebesinin de, üstadı tarafından kendisine öğretildiği şekilde Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen ve sahîh bir şekilde öğrendiğini tasdîk eder.[7]

Görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerîm, hem yazılıp okunmak hem de üstadlar huzûrunda ağızdan ağza öğrenilip ezberlenmek sûretiyle günümüze kadar en sağlam usullerle muhafaza edilegelmiştir. Yani Kur’ân’ın muhafazası için yazı ve ezbere ilâveten üçüncü bir usul daha tatbik edilmiştir:

İyi yetişmiş ve icâzet almış bir üstad huzûrunda tâlim görmek…[8]

Dipnotlar:

[1] Prof. Dr. M. M. el-A‘zami, Kur’an Tarihi, s.

[2] Bu Kur’ân nüshalarından veya bunların parçalarından bize kadar ulaşmış olanlar vardır. Meselâ Taşkent,İstanbul Topkapı Sarayı ve İstanbul Türk İslâm Eserleri Müzesi’ndeki nüshalar Hz. Osman’ın çoğalttırdığı veya onlardan istinsah edilen nüshalardır. (Zâhid el-Kevserî, Makâlât, s. ; Salâhaddin el-Müneccid, Dirâsât fî târîhi’l-hattı’l-Arabî, s. ) Hz. Osman’a ait, deri üzerine işleme, paha biçilemeyen bir Kur’ân-ı Kerîm’in 28 sayfalık bölümü, Osmanlı Sultanı Abdülmecid’in torunu ve Hindistan’ın eski Haydarabad Nizamı Bereket Şâh tarafından Konya Mevlânâ Müzesi’ne bağışlanmıştır. Mevlana Müzesi Müdürü Erdoğan Erol, bu vesileyle “Hz. Osman’a âit olan Kur’ân-ı Kerîm’in parçalarından birinin Topkapı Sarayı’nda sergilendiğini ve kutsal emanet sayıldığını, tarih uzmanlarının, diğer parçaların da Rusya ve Hindistan’da bulunduğunu bildirdikleri”ni ifade etmiştir. (seafoodplus.info, [27 Kasım , ]) Bunun diğer misalleri için bkz. Prof. Dr. M. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, s. 87; A‘zami, Kur’an Tarihi, s. , , ,

[3] İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne, Cidde, , s. 7.

[4] İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne, s. , ,

[5] İbn-i Kuteybe, Tevîlü müşkili’l-Kur’ân, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, s.

[6] Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul , I,

[7] Prof. Dr. M. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, s. 87,

[8] Bu mevzûda İslâm âlimlerinin kullandığı usul ve metodların ne kadar sağlam olduğunu görmek için şu eserlere müracaat edilebilir: Prof. Dr. M. M. el-A‘zami,The History of the Qur’anic Text from Revelation to Compilation: A Comparative Study with the Old and New Testaments, Leicester: UK Islamic Academy, (Kur’an Tarihi: Eski ve Yeni Ahit ile Karşılaştırmalı bir Araştırma, İstanbul ); Prof. Dr. M. Hamidullah,Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, İstanbul (Le Saint Coran’ın giriş kısmı).

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Kurân-ı Kerîm'i Ezberleme Teknikleri

Kur’an-ı Kerim Hakkında Neler Biliyorsunuz?

PAYLAŞ:                
kaynağı değiştir]

Emevi Hanedanlığı'ndan gelen el yazmalarının aksine, ilk Abbasi el yazmalarının çoğu birkaç ciltte kopyalandı. İlk Kur'an el yazmaları, Kur'an metninin tarihi için kanıt sağlar ve onların biçimsel özellikleri, İslam'ın klasik çağında sanatın ve onun daha derin anlamının nasıl algılandığı hakkında bize bir şeyler söyler. Hem yazısı hem de düzeni, ayrıntılı geometrik ve orantılı kurallara göre inşa edildi.[]

Yazmaların temel özelliği, yazı stilleriydi. Bu yazmaların çoğunda harfler ağır görünümlü, nispeten kısa ve yatay olarak genişti. Emeviler döneminde mevcut olan elifin eğik izole şekli ortadan kalktı ve yerini, sonraki harften oldukça uzak bir yere yerleştirilmiş, belirgin sağ ayaklı düz bir çizgi aldı. Genellikle de altın ve diğer renklerle zengin bir şekilde aydınlatılırdı. Bu yazı daha sonra Kufi veya Abbasi yazı stili olarak adlandırıldı.

Diğer bir fark ise, sure başlıklarının açıkça işaretlenmesi ve dış kenarlara doğru çıkıntı yapan kenar vinyetleri veya palmetleri olan dikdörtgen panolar içine alınmasıdır. Erken Abbasi dönemine ait Kur'an'lar, kayışlarla sabitlenen hareketli bir üst kapak ile her tarafı kapatılmış bir kutu gibi yapılandırılmış ahşap tahtalarla ciltlenmiştir.[]

Yeni Abbasi tarzı[değiştir

Kur'an tarihi

Kur'an tarihi, İslamkutsal kitabınınyazılı derleme veya el yazmalarının zaman çizelgesi ve kökenidir. İslam'ın erken tarihinin önemli bir bölümünü oluşturur.

İslam inanışında Kuran'ın vahyi yılında melek Cebrail'in (Allah tarafından gönderildiğine inanılır) Mekke yakınlarındaki Hira mağarasında Muhammed'e görünüp ona AlakSuresi'nden ilk ayetleri okumasıyla başlar ve Muhammed'in 'deki ölümüne kadar devam eder.[1] Bununla birlikte Taifte bulunan bir taş yazıt Kur'anda 16 kere anılan Mescid-i Haram'ın inşa tarihini 78 olarak veriyor.[2]

Rivayetlere göre, Kuran ilk olarak Ebu Bekir tarafından kitap formatında derlenir. İslam İmparatorluğu büyüdükçe ve uzak bölgelerde farklı kıraatler duyuldukça, Kuran'ın rasm veya ünsüz iskeleti, üçüncü halifeOsman ibn Affan yönetiminde okunuşta tekdüzeliği sağlamak için yeniden (MS ) şekillendirilir.[3] Bu nedenle Kur'an, bugünkü şekliyle Osman kodeksi olarak da bilinir.[4] Profesör Francis Edward Peters'a () göre, bu süreçte Kuran'a yapılanlar son derece muhafazakar görünüyor ve içerik, redaksiyonel önyargıdan kaçınmak için mekanik bir şekilde oluşturuldu.[5] Ancak bu dönemde Arapça imlaya esas olan noktalı ve sesli harfler gibi birçok işaretleme henüz gelişmemişti. İmla kuralları hicri ikinci yüzyılda geliştirilir ve bu tarihten sonra kıraat' veya rasm'ın çeşitli sözlü okumalarının belgelenmesi olanaklı hale gelir.

Geleneksel rivayetlere göre Kuran, pagan tanrıları için bir sığınak ve önemli bir ticaret merkezi haline gelen İbrahim tarafından kurulan Batı Arap kenti Mekke'de, bir tüccar olan Muhammed'e vahyedilir. Vahiyler, Muhammed kırk yaşındayken, Ramazan ayında bir gece vakti başlar.[8]

Kuranda, Muhammed için ümmi terimini kullanılır. Müslüman alimlerin çoğunluğu bu kelimeyi okuma yazma bilmeyen bir bireye referans olarak yorumlarken, bazı modern alimler bunun yerine onu kutsal kitabı olmayan bir topluluğa referans olarak yorumluyorlar.[9][10]

Rivayetlerin ünlü koleksiyoncusu Muhammed el-Buhari (Muhammed'den yıl sonra) göre, Hatice bint Hüveylid'den rivayetle ilk vahyi anlatır; Cebrail Muhammed'den okumasını istediğinde, Muhammed ma ana bīqāre'uder, bu birçok şekilde tercüme edilebilir:

'Okumam' veya 'ne okuyacağım?' veya 'okumayacağım'.

Cebrail, "bütün gücüm tükenene kadar" sıkıştırdı; serbest bıraktı ve 'Oku!' dedi." Bu üç defa tekrarlandı ve üçüncüsünde Cebrail onu serbest bıraktı ve: "İnsanı pıhtı'dan yaratan Rabbin adıyla oku! Oku Ve senin Rabbin en güzeldir." [11]–41 Bundan sonra Muhammed, ölümünden kısa bir süre öncesine kadar, yirmi üç yıllık bir süre boyunca aralıklarla vahiy almaya devam eder.[11]

Müslümanlar, Cebrail'in Tanrı'nın sözünü Muhammed'e kelimesi kelimesine getirdiğine ve Kuran'ın herhangi bir değişiklik veya tahriften ilahi olarak korunduğuna inanırlar. Kuran, Muhammed'in kutsal metni değiştirme yetkisinin olmadığını vurgular.[12] Rivayette Muhammed vahiyi şöyle tanımlar:"Bazen o, bir çanın çalması gibidir.Bu vahiy şekli içlerinde en zorudur ve geçer.Bazen Melek bir insan kılığında gelir ve benimle konuşur ve ben onun ne dediğini anlarım."[11] Zaman zaman, deneyimin Muhammed için acı verici olduğu da bildirildi. Örneğin, "Bir kere bile ruhumun benden koptuğunu düşünmeden vahiy almadım".[11]

Muhammed vahiy aldığında bunu sahabelerine okur ve ezberlenirdi. 7. yüzyıl Arabistan bağlamında bu sıradan bir eylemdi. İnsanlar, şiir ezberleme ve okumak yaşar, ayrıntılı şiirlerin okunduğu etkinlikler ve yarışmalar büyük ilgi görürdü.[13] Kur'anın 2/3'ünü oluşturan Mekke döneminin sonuna kadar kayda geçirildiği düşünülmüyor. Yazım işleminin hicrete yakın birkaç yıl ile Medine dönemi olarak ifade edilen yazım dönemde gerçekleştirildiği düşünülüyor.[14][15] Kuran'ı ezberleme işlemi Müslümanlar arasında devam eden bir uygulamadır. Mekke dönemi şiirsel anlatımlardan oluşuyordu.[16]Mekkeliler de, Kur'an âyetlerini bu kapsamda değerlendirdiler. Onlar için şiir, yüksek bir manevi kaynaktan gelen ilhamla yazılırdı. Muhammed Kur'an'ı vaaz etmeye ve okumaya başladığında, Mekkeliler ona şair [17] veya "cinli şair"[18][19] dediler.

Rivayete göre Kur'an, olaylar üzerine gelen, birbirinden kopuk ayetler ve sureler halindeydi. Kuran'ın ilk ne zaman derlenip düzenlendiği konusunda anlaşmazlıklar vardır. Buhari'deki bir hadis, Halife Ebu Bekir'in Zeyd bin Sabit'eKur'an'ı derlemesini emrettiğini, Zeyd'in derlemeyi ezberleyenlerin hafızaları yanında yazılı parçalara dayandırdığını belirtir.[20][21] Bazı Şii Müslümanlar, Muhammed'in ölümünden kısa bir süre sonra Kuran'ı tek bir yazılı metin halinde derleyen ilk kişinin Ali ibn Abi Talib[22] olduğuna inanırlar.

Muhammed dönemi, tarih ve coğrafi bağlam[değiştir kaynağı değiştir]

İkinci en etkili kodeks, Muhammed'in sekreteri olarak görev yapan Medineli Ubeyy bin Ka'b'ınkiydi kodeksiydi.

Birkaç hadiste Ubey, çeşitli rollerde görülmektedir. Meselâ bazı durumlarda bazen Hafsa'nınkiler yerine Ubey'in sayfaları zikredilir, bazı hadislerde de Zeyd yerine Kur'an'ı katiplere yazdıran Ubey'den bahsedilir.

Onun Kuran versiyonunun, Osman veya İbn Mes'ud metinlerinde olmayan iki kısa sure içerdiği söylenir: Üç ayetli Hal Suresi ve altı ayetli Hafd Suresi.

Profesör Sean Anthony, bu iki sûrenin metinsel tarihini ayrıntılı olarak tartışmış ve onların Ubeyy'in (ve daha az ölçüde diğer bazı sahabelerin) örnek aldığı mushaflardaki mevcudiyetlerinin "en eski ve en iyi kaynaklarda sağlam bir şekilde temsil edildiğini", maddi delil olmasa da, birçok Müslüman kaynağın bu mushaflardaki sureler hakkında doğrudan maddi gözlemler yaptığını belirtiyor.[]

Ubeyy'nin yazmasındaki surelerin sırasının Osman ve İbn Mes'ud'unkinden de yapısal olarak farklı olduğu söylenmektedir. Yedinci yüzyılın başlarındaki Sanʽā' el yazmalarıalt metninin sure sırasının Ubeyy'in (ve daha az ölçüde İbn Mes'ud'un) bildirdiğiyle benzerlikler taşıdığı bilinmektedir.[]

Hal (ayrılık) başlıklı sure şu şöyledir: "Allah'ım, senden yardım dileriz, senden mağfiret dileriz, seni överiz ve seni inkar etmeyiz. Sana karşı günah işleyenden ayrılır ve terk ederiz."

El-Hafd (acele) başlıklı sure: "Allah'ım, sana kulluk ederiz, Sana dua eder, secde ederiz ve Sana koşar ve Sana kullukta acele ederiz. Senin rahmetini umar, azabından korkarız. Senin azabın elbette kâfirlere ulaşacaktır."

Bunlar, hadis külliyatlarında bildirilen bazı kunut' bölümleriyle benzer ifadelerdi. (Bkz. Nevevî, el-ezkar, Kahire, , s.&#; )

Ayet olarak geçen ifade ise şudur: "Ademoğluna zenginlik dolu bir vadi verilse ikincisini ister; kendisine iki vadi dolusu zenginlik verilse mutlaka üçüncüsünü ister. Ademoğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz ve Allah tövbe edenleri bağışlar."

Bu metnin Muhammed'den bir hadis olduğu bilinmektedir. (Buhari, VIII, No. )

İbn Abbas (No. ) ve 'Ubey'a (No. ) göre bu metnin bazen Kuran'ın bir parçası olduğu düşünülüyordu. Ancak Ubey, sureden sonra şunu açıklıyor: "Ben ortaya koydum, [sahabe] yukarıdakileri Kuran'ın bir parçası olarak görmedi." (Buhari, VIII, No. )

Muhammed'in sahabelerinin bu Kuran nüshalarına ilişkin rivayetler farklılıklar gösterir. örneğin, Buhari, VIII, No. 'daki hadis, Ubey'ın erken bir aşamada bu cümleyi Kur'andan kabul ettiğine dairdir. Ancak, bu Kur'an nüshalarının elle tutulur el yazmaları günümüze ulaşmamış, eskimiş sayılarak yok edilmiştir.[]

Erken el yazmaları'ndan nihai yasal metne[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.