anadoluda işgaller karşısında vatanı savunmak için oluşturulan birlikler / Kara Harp Okulu

Anadoluda Işgaller Karşısında Vatanı Savunmak Için Oluşturulan Birlikler

anadoluda işgaller karşısında vatanı savunmak için oluşturulan birlikler

Kuvayı Milliye özellikleri, kuruluş nedenleri, önemi ve amacı: Kuvayi Milliye nedir, ne demek ve ne zaman kuruldu?

Tamamen halkın iradesiyle ve gönüllülük esasıyla oluşturulan Kuvayi Milliye, yılında düzenli ordunun kurulmasına kadar etkinliğini sürdürmüştür. Düzenli birliklerin kurulmasından sonra Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Ethem gibi Kuvayi Milliye liderleri isyan etmiş ve düzeni ordulara karşı gelmişlerdir. Fakat kısa süre içinde bu isyanlar bastırılmış ve hem TBMM hem de TBMM’ye bağlı olan düzenli ordunun otoritesi sağlamlaşmıştır.

Kuvayı Milliye Kuruluş Nedenleri

Kuvayı Milliye hareketinin oluşmasında neler etkili olmuştur diye sorulduğunda cevap şu şekilde sıralanabilir:

  • Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı ordularının terhis edilmiş olması.
  • İzmir’in Yunanlar tarafından işgale uğraması.
  • İtilaf Devletleri’nin ateşkes antlaşmasının arkasından Anadolu’da başlattıkları işgaller.
  • Osmanlı hükümetinin işgallere karşı olan sessiz tavrı.
  • Halkın can ve mal güvenliğinin korunmasının gerekliliği.

Kuvayi Milliye Özellikleri

  • Anadolu’daki işgallere karşı gerçekleştirilmiş olan ilk silahlı direniştir.
  • İşgallere karşı halkın örgütlenmesi sonucu oluşturulmuştur.
  • Düzenli bir ordu değildir.
  • Bölgesel ve yerel oldukları için bir merkeze bağlı değildirler. Sadece örgütlendikleri bölgede faaliyet göstermişlerdir.
  • Anadolu halkının bağımsızlığa ve özgürlüğe olan düşkünlüğünün bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
  • Düzenli ordu kurulana kadar işgalci güçlere ciddi zararlar vermiş ve düzenli orduya zaman kazandırmıştır.

Birinci Dünya Savaşı&#;na Almanya yanında katılan Osmanlı Devleti savaştan yenik olarak çıkmış ve İtilaf Devletleri ile 30 Ekim tarihinde Mondros Mütarekesi&#;ni imzalamak zorunda kalmıştır. Anlaşmanın hemen ardından Mütareke hükümlerini tatbike koyulan İtilaf Devletleri ülkenin çeşitli bölgelerini işgale başlamışlardı. Bütün bu gelişmeler karşısında teşkilatlanan Türk milleti topyekûn bir Millî Mücadele hareketini başlatmıştı.  Bu tepkiler özellikle İzmir, Urfa, Antep, Maraş, Adana ve İstanbul’un işgali karşısında Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurmak, Kuvâ-yı Millîye birlikleri oluşturmak, işgalleri protesto eden mitingler düzenlemek ve yurdun tehdit altında olan bölgelerinde kongreler tertip etmek şeklinde ortaya konmuştur. Anılan çalışmalar kadınlar arasında da kendini göstermiş ve onlar da örgütlenerek mücadeleye katkı yapmışlardır. Daha önce yaşanan Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı esnasında da olduğu gibi Kuvâ-yı Millîye ruhu içinde gerek cephede gerekse cephe gerisinde faaliyet gösteren kadınların çalışmaları daha çok; protesto ve mitinglerle kamuoyunun dikkatini çekmek, cepheye silah taşımak, cemiyetler kurmak, cephane imalathanelerinde çalışmak, ordunun, askerin yiyecek giyecek ihtiyacını karşılamak, bu amaçla yardım toplamak; göçmenlere, kimsesizlere, yetimlere yardım etmek ve silahlı mücadeleye bizzat katılmak şeklinde olmuştur. Bu faaliyetleri yapmak maksadıyla Anadolu’da bulunan kadınlar tarafından merkezi Sivas olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti kurulmuştur. Olağanüstü günlerin yaşandığı bu dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Millî Mücadelenin amacını ve stratejisini belirleyen Amasya Tamimi ( Haziran ) yayınlanmış, Erzurum (23 Temmuz-7 Ağustos ) ve Sivas ( Eylül )’ta kongreler toplanmıştır. Sivas Kongresi’nin toplanmasının ardından Vali Reşit Beyin eşi Melek Reşit Hanımın başkanlığında bölgenin ileri gelen ailelerin kadınları ile mülki ve idari yetkililerin eşleri bir araya gelerek 5 Kasım ’da bir toplantı düzenlemişlerdir. Sivas Numune Mektebinde gerçekleştirilen toplantıda bir kadın cemiyetinin kurulması kararlaştırılmış ve on bir maddeden oluşan yönetmelik hazırlanarak Valiliğe başvurulmuştur.

Cemiyetin Başkanı Melek Reşit Hanım’ın başkanlığında kurulan “Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”nin 28 Kasım ’da düzenlediği genel toplantıda Melek Reşit Hanım maksatlarını şu cümlelerle açıklamıştır: “Muhterem HemşirelerimBugün buraya toplanmaktaki maksadımız, memleketimiz hakkında biraz görüşmek, dertleşmek, ağlaşmak, Cenab-ı Hakk&#;a yalvarmak, lâzım gelirse vatanın müdafaası için hatta ölüme bile katlanmaktır. Çünkü istiklâlini kaybeden bir millet, en büyük rahata nail olsa bile artık o memleketin sahibi değildir, esiridir…Hülâsa hemşirelerim, bizim için ya ölüm ya istiklâl! Bunu düşünerek “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” namı ile sırf seslerimizi, memleketimizi parçalamak isteyenlere işittirmek için delâletinizle bir cemiyet teşkil etmeye karar verdik. Bu cemiyet, sırf müşterek hukukunuzu müdafaa edecektir… Bu cemiyet efradının heyet-i idaresi on altı kişiden ibaret olacaktır. Kimleri intihap etmek isterseniz memurin ve yerli haremlerinden intihap ediniz. Yalnız, sizin hukukunuzu mümkün olduğu kadar müdafaa edebilecek liyakatta hanımlar olsun. Maksad-ı teşekkül memleketin müdafaasıdır.” Aynı toplantıda Darüleytam Müdiresi Makbule Hanım ise konuşmasında şunları ifade etmiştir: “Muhterem Hanımefendiler! İnsanın doğduğu ve yaşadığı yere vatan derler, değil mi? Bir insan tasavvur eder misiniz ki bu kelime söylendiği zaman kalbi titremesin? Elbet, evet Hanımefendiler&#; Bahusus bugün için en mühim düşüncelerimiz vatan kaygusu; en büyük vazifemiz istiklâlimizi muhafaza etmek, vatanımızı kurtarmak, düşman eline teslim etmemektir. Bir tek Türk Müslüman kalıncaya kadar müdafaa etmek. Fakat zannetmeyiniz ki bu vazife yalnız erkeklere aittir. Hayır Hanımefendiler! Vatan, sevgili vatan, erkeklerin olduğu kadar da bizimdir. Biz de vatanın anasıyız&#;Yemin ediyoruz, ahdediyoruz; Memleketimizi düşmana vermemek için erkeklerimizle beraber çalışacağız. Bu kararımızı bütün Anadolu’daki Türk ve Müslüman hemşirelerimize bildireceğiz&#; Bütün Anadolu kadınlarının memleketlerini erkekleriyle, çocukları ve ihtiyarları ile beraber müdafaa edeceklerini Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya mümessillerine de söyleyeceğiz. Hakka riayet etmelerini rica edeceğiz&#; Türk, İslâm milletinin, hatta kadınlarının müdafaa-ı vatan için hayatlarını nasıl istihkar ettiklerini hem vallah, hem billah göstereceğiz. Sözümüzden dönmeyeceğiz, ölümden kaçmayacağız… Bu kararımızı önce sevgili Padişahımıza söyleyeceğiz, Başvekilimize ve Dâhiliye Nazırımıza bildireceğiz. Bu kararı kabul ediyoruz değil mi Hanımefendiler?..” Kuruluşu 9 Aralık ’da onaylanan Cemiyetin tüzüğünün birinci maddesinde merkezi Sivas’ta olmak üzere Anadolu’nun belli bölgelerinde “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”nin kurulacağı belirtilmiştir. Diğer maddelerinde ise, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilen ve Misak-ı Millî’ye esas oluşturan kararlarla millî sınırların belirlendiği, dolayısıyla Mütareke imzalandığında Osmanlı Devleti’nde kalan ve çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülke topraklarının birbirinden ayrılamayacağı, her türlü işgal ve müdahaleye karşı konulacağı amaca ulaşmak için birlikte çalışılacağı ifade edilmiştir. Tüzüğün diğer maddelerine göre; Cemiyetin yönetim kurulu 16 kişiden oluşacak ve kongre tarafından gizli oyla seçilecektir. Cemiyet 15 günde bir toplanacaktır. Üç kez özürsüz toplantıya gelmeyenler istifa etmiş sayılacaklardır. Bütün yazışmalarda resmî mühür kullanılacak ve harcamalar yönetim kurulu kararıyla yapılacaktır. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin Tüzüğünde belirtilen 16 kadından oluşan idare heyeti ve üyeleri şu isimlerden oluşmaktadır: Başkan Sivas Valisi Reşit Paşa&#;nın eşi, Melek Reşit Hanım İkinci Başkan: Samiye Tevfik, Katibe: Şefika Kemal, Veznedar: Nasuhzade Emine idi. İdare Heyeti üyeler ise Hamdi Beyin eşi Nuriye, Rahmi Bey&#;in eşi Nuriye Muhsin Paşazade Meşhude, Türkeşzade Ömer Efendi’nin eşi Ferruh, Nasuhzade Sezai Efendinin eşi Şerife, Bayrakzade Nafia Sermühendisi Bey&#;in eşi Emine Emin, İstinaf Müddeiumumisi Bey&#;in eşi Neyyire Ziya, Sabık Polis Müdürünün eşi Müşfika Kamer, Darüleytam Müdüresi Makbule Zelife Rıza, Kolordu Sertabibinin eşi Bahire Nuri, Biçki Salonu Müdüresi Tacürrical Ali, Telgraf Başmüdürünün eşi Memduha Lütfi. Kuruluş çalışmalarının resmen tamamlanmasından sonra Cemiyet, yapacağı faaliyetlerini Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya 12 Aralık da bir telgrafla bildirmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa “Maksat Vatanı Müdafaadır. Bu teşebbüsün birinciliği şerefini kazandıkları için, Sivaslı Hanımefendileri tebrik ediyorum.” Sözleri ile cemiyeti kutlamış ve destek vereceklerini belirtmiştir. Cemiyet, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı&#;nda önemli roller üstlenen Türk kadınları gibi Millî Mücadele döneminde de aynı millî ruhla çalışmalarını sürdürmüştür. Cemiyet sadece Anadolu’da değil ülkenin bütün bölgelerinde faaliyet gösteren bir konuma gelmiştir. İtilaf Devletleri ile Yunan ve Ermenilere karşı kadınları direniş yapmaya davet etmiş, işgalleri protesto ederek dünyaya duyurmaya çalışmış ve özellikle yardım faaliyetlerinde etkin bir rol oynamıştır. Cemiyet, cepheye cephane taşıyan gönüllü kadınlar sağlamış, imalat haneler ve dikiş atölyeleri kurulmasında öncülük etmiştir. Kadınların aktif olarak mücadeleye katılmalarını sağlayan Cemiyet en büyük bir kadın teşkilatı hâline gelmiştir. İtilaf Devleti temsilcilerine çektikleri protesto telgraflarında işgallerin haksızlığını ortaya koymuşlardır. Cemiyet, 27 Mart ’de İstanbul’un işgalini protesto eden şu yazıyı İtilaf Devletleri temsilcilerine yollamıştır: “Memleketlerinin her gün bir kıymettar parçasının işgaline tahammül edemeyen ve edemeyeceklerini müteaddit defalar söyleyen ve bu uğurda kanlarının son damlasını akıtmağa ahd-u peyman eden kadın ve erkekten mürekkep bir kitle halinde bulunan bütün Anadolu’nun Türkleri, en nihayet payitahtlarının işgali, padişahlarının mahsuriyeti, yatak odalarına kadar girilerek memleketin en kıymetli evlatlarının harim-i ismetinden caniler gibi ellerine kelepçe vurularak ve zevceleri dövülerek, yani yirminci asr-ı medeniyette kadınlara da taarruz olunarak götürülmesi, Millet Meclisi’nin içine süngülerle girilerek azasının cebren tevkifi felaketi karşısında kaldık. Türk Milleti’ni boğmak, öldürmek, tamamen imha etmek ise bu gayr-ı mümkündür. Çünkü hiçbir millet tamamen öldürülemez. İstanbul işgaliyle şu son harekat-ı nalayıyayı ve onlara müsaade edenleri cemiyetimiz bilumum alem-i medeniyete karşı alenen protesto eyler.” Ayrıca işgalci güçlerin eşlerine de telgraflar çekerek durumu kendilerine bildirmiştir. Heyeti Temsiliye ile devamlı yazışarak faaliyetleri hakkında bilgi vermişlerdir. Padişaha, Hükûmete ve İçişleri Bakanlığı ile Millî Mücadele aleyhinde yayınlar yapan Osmanlı basınına protesto telgrafları çekerek Millî Mücadele&#;nin desteklenmesini istemişlerdir. Bölücü yayınları vatana ihanet olarak nitelendirmişler ve “Harpte en ziyade felaket çeken biz zavallı Anadolu kadınlarıyız” diyerek vatanın savunması için erkeklerle birlikte can vereceklerini ifade ettikten sonra; “Bu efendilerin damarlarında Türk ve Müslüman kanı varsa memleketin selameti namına rica ediyoruz; sükût etsinler, eğer sükût etmeyip böyle ahlaksızca neşriyatlarına devam edecek olurlarsa gazetelerine boykot yapacağız.” Kararını bildirmişlerdir. Cemiyet cephede savaşan askerlere, göçe maruz kalan kişilere kimsesizlere, asker ve şehit ailelerine yardım toplama işini üstlenmiştir. Yayımladıkları duyurularla askerler için kıyafet istemişlerdir. Toplantılarda yardım için paralar istenmiş, bu paralar ihtiyacı olan yerlere ulaştırılmıştır. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Başkanlığının, Sivas Valiliğine verdiği dilekçesinde, yaklaşan bayramda kesilecek kurban derilerinin Cemiyet yararına toplanarak yününden askere çorap yapılmak ve derilerin satışından elde edilecek paranın de yine askerin başka ihtiyaçlarına harcanmak üzere gerekli işlemin yapılması istenmiştir. Ayrıca bayramda kesilecek etlerden münasip bir miktarın evlerden toplanarak Kız Darüleytamı (yetimhane) çocukları için kavurma yapılmasının sağlanmasına ilişkin dilekçeleri Sivas Valiliğine verilmiştir. Cemiyet faaliyetlerini bütün Anadolu’da kurulan şubeleri vasıtasıyla yaygınlaştırmıştır. Bu şubelerden biri Kastamonu şubesidir. Millî Mücadele&#;de ilk kadın mitinginin yapıldığı yer olan Kastamonu bölgesi daha önceki savaşlarda da önemli bir görev üstlenmişti. Stratejik konumundan dolayı Millî Mücadele&#;de de bu önemini korumuştur. Cepheye silah taşımak ve yardım faaliyetlerinde bulunmak için Kastamonu’da oluşturulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kastamonulu kadınlarla gönüllü teşkilatlar kurmuşlardı. Daha sonra Sivas’ta kurulan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 10 Aralık da Kastamonu kız öğretmen okulu bahçesinde bir miting kararı alan cemiyet Kastamonu Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin kuruluşunu açıklayarak bir kadın komitesi oluşturmuştur. Fahri Başkan olan Mevlevi Şeyhi Amil Çelebi’nin eşi, Polis Müdürü Halil Beyin eşi Zekiye Hanım, Defterdar Ferit Beyin eşi Kamuran Hanım, Sağlık müdürü Talat Beyin eşi Saime Hanım bu komitede yer alan kadınlardan bazılarıdır. Saime Hanım o günlerde yaptıklarını şu cümlelerle ifade etmiştir: &#;Mahalle mahalle geziyor, millî davanın önemini konferanslar, müsamereler, mevlütler, mitingler ile anlatıyor ve toplanan yardımları cephelere ulaştırıyorduk. Bu arada yabancı devlet reislerinin eşlerine protesto telgrafları göndererek Türk milleti hakkında reva görülen haksızlıkları belirtiyorduk” Cemiyetin 10 Aralık tarihinde yapılan mitingde işgaller karşısında halkın tepkisi dile getirilmiş ve daha sonra insan hakları hatırlatılarak vatanın işgalci güçlerden temizlenmesi istenmiştir. Mitingde alınan kararlar yetkili makamlara gönderilmiş İzmir’in, Maraş’ın, Antep ve Urfa’nın işgallerini protesto eden telgraflar çekilmiştir. Ayrıca camilerde yapılan toplantılarla da cemiyetin amacı anlatılmıştır.

Amasya Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Asiye Remzi Hanım tarafından Cemiyetin kuruluşu 17 Aralık tarihli bir yazıyla Heyeti Temsiliye’ye bildirilmiştir. Sivas’taki merkeze de telgraf çekilerek Amasya ve çevresinde millî faaliyetlerin yürütüleceği haber verilmiştir. Yaptıkları bir toplantıda esaret altındaki milletlerin bağımsızlıklarını kazanmak için çalıştıkları vurgulanarak bu konuda Lehistan’ın Rus esaretinden, Hindistan’ın İngiliz esaretinden, Mısır ve İrlanda’nın benzer mücadelelerinden örnekler vermişlerdir. “İçimizdeki Ermeniler, Bulgarlar ve Yunanlılar büyük devletler kurmak isterlerken bizim de işgallere karşı koymamız gerekir” diyerek mücadele amaçlarını açıklamışlardır. Cemiyetin diğer şubeleri Kayseri (Seyide), Kangal (Ulviye), Pınarhisar (Refia), Niğde (Feride), Aydın, Viranşehir, Erzincan (Ayşe), Eskişehir, Burdur (Fıtnat), Yozgat, Konya, Bolu, Bursa, Ankara, Denizli, Isparta ve Karahisar bölgelerinde kurulmuştur. Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti hemen her konuda bu şubelerle sürekli irtibat hâlinde olmuş ve kendilerine gönderdiği bir genelge ile cephelerde çarpışan mücahitler için bayanlar arasında “birer miktar” çorap hazırlanarak en kısa zamanda yerel askerî görevlilere teslim etmeleri rica edilmiştir. Bütün şubeler de Sivas’a çalışmaları hakkında bilgi vermişlerdir. Anadolu Kadınları Cemiyetinin özelliklerine bakıldığında daha önce Yönetmeliğinde de açıklandığı gibi cemiyetin ana amacı haksız yapılan işgallere karşı koymaktır. İtilaf devletlerine çektikleri telgraflarda “ Hak, adalet, insanlık, hürriyet ve medeni gibi kavramları Hıristiyanlar için başka Müslümanlar için başka anlamda uyguladınız…Biz Anadolu Türk kadınları yapılan işgal ve katliamları şiddetle protesto ederken yok olmayacağımızı yok olmamak için mücadele ederek, canımızı vatanımızın kurtuluşu için feda edeceğimizi bildiririz.” vurgusunu yapmışlardır. İstanbul’un işgalinin asla kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır. İzmir’in Yunanistan’a katılması hazırlıklarını protesto etmek üzere İtilaf Devletleri’ne ve Amerika temsilcilerine çektikleri 17 Ocak tarihli telgrafta ise şu görüşlere yer verilmiştir:  “İzmir’in Yunanistan’a ilhakı maksadıyla istihbaratta bulunulduğunu işittik&#;. İzmir tarihen ve ırkan Türk olduğu gibi bugünde yarın da Türk olacaktır. Söz namustur. Biz Türkler öyle biliyoruz- Günden güne artmakta olan bu zulümler, bu haksızlıklar karşısında değil erkeklerimiz biz kadınlar bile inkıyat ve tahammül göstermeyeceğiz...”. Cemiyet kadınların savaş sırasında uğradığı tecavüzü dile getirerek itilaf devletlerinin uyguladığı sansürü protesto etmişlerdir. Bütün çalışmalarını Mustafa Kemal Paşa ile Heyeti Temsiliye’nin bilgisi dâhilinde gerçekleştirmiştir. Sivas’ta millî cemiyetlerin birleştirilmesi kararından sonra Anadolu ve Rumeli Müdafi Vatan Cemiyeti faaliyetlerini diğer kadın cemiyetlerine bildirerek iletişimi sağlamıştır. Dünya kadın teşkilatlarını bilgilendirmişlerdir. Bu Cemiyetin en önemli yanı ülkenin pek çok bölgesinde şubelerinin bulunmasıdır. Sıkıntıya rağmen bütün engelleri aşarak, canla başla mücadeleye atılan Anadolu kadınlarının bu çalışmaları ülkenin kurtulmasında ve Cumhuriyet&#;e giden yolun açılmasında oldukça dikkate değerdir. Kadın cemiyetleri arasında en büyüğü olan AKMVC Millî Mücadele&#;nin başarıyla sonuçlanması üzerine dağılmışsa da Cemiyet üyelerinin pek çoğu gerek Haziranında kurulan Kadınlar Halk Fırkasına gerekse bu Fırkanın yerine yılında kurulan Türk Kadınlar Birliğinin faaliyetlerine de zemin hazırlamıştır.

Ayten SEZER ARIĞ

KAYNAKÇA

A. Afetinan, “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”, Büyük Zaferin Yıldönümüne Armağan, İstanbul

A. Afetinan, Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri, İstanbul

BAYKAL, Bekir Sıtkı, Millî Mücadele’de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Ankara

CAKA, Cahit, Tarih Boyunca Harp ve Kadın, Ankara

KAPLAN, Leyla, Cemiyetlerde ve Siyasî Teşkilatlarda Türk Kadını (), Ankara

KURNAZ, Şefika, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını , Ankara

24/06/ tarihinde funduszeue.info adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı

kaynağı değiştir]
Kuvâ-yi Milliyecilerin yaptığı Kurtuluş Savaşı hazırlıkları ()
Not: Videoyu izlemek için mavi düğmeye tıklayınız.

Kuvâ-yi Milliye mevcudu, yılı sonuna kadar, Batı Anadolu'da arasında değişmiştir. yılı ortalarında ise, bu mevcudun yaklaşık kişiye ulaştığını tahmin edilmektedir.[4] İlk Kuvâ-yi Milliye kıvılcımı (ilk silahlı direniş) Güney Cephesi'nde Dörtyol'da 19 Aralık ’de Fransızlara karşı başlamıştır. Bunun en önemli nedeni, Fransızların, Güney Cephesi'nde gerçekleştirdikleri işgallerine Ermenileri ortak etmeleridir.

İkinci etkili silahlı direniş hareketi (örgütlü ilk Kuvâ-yi Milliye hareketi) İzmir'in İşgali'nden sonra; Kuvâ-yi Milliye hareketini, milliyetçi ve yurtsever olan bazı subaylar halkı örgütleyerek Ege Bölgesi'nde resmen başlatmışlardır. Batı Anadolu'daki Kuvâ-yi Milliye birlikleri düzenli ordu kuruluncaya kadar geçen sürede Yunan birliklerine karşı vur kaç taktiği ile savaşmıştır. Güney Cephesi'nde (Adana, Maraş, Antep ve Urfa) Kurtuluş Savaşı'nı düzenli ve disiplinli Kuvâ-yi Milliye birlikleri yapmıştır. Ulukışla'da faaliyet gösteren Kuvâ-yi Milliye de ilk kurulanlardan olup Fransızların Toroslar'ın ardında ulaştığı bu en iç noktadan kısa sürede püskürtülmelerini sağlamışlardır. Çalışmalarını belgeleyen bir karar defterinin çabalarıyla günümüze ulaşmıştır.[5]

Yerel sivil örgütlenmeler, çeteler olarak ortaya çıkan Kuvâ-yi Milliye, düzenli ordulardan oluşan işgalci güçlere karşı, bugünkü deyimiyle bir gerilla savaşı uygulamıştır. İlk direniş olayları Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Fransızlara karşı görülmüşse de, örgütlü direniş İzmir'in düşmanca ele geçirilmesinden sonra Ege Bölgesi'nde Kuvâ-yi Milliye olarak başlamış ve bağımsız yerel örgütlenmeler olarak yayılmıştır. Bölgesel kuruluşlar, daha sonra TBMM'nin kurulması ile birleştirilmiş ve I. İnönü Muharebesi sırasında da düzenli orduya dönüşmüştür.

Mustafa Kemal Paşa Kuvâ-yi Milliye'nin kuruluşunu şöyle açıklar:

Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askerî bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyor. Buna Kuva-yi Milliye diyoruz

Kuvâ-yi Milliye'nin oluşmasının nedenleri[değiştir

Ömer Fatih Başkan

Anahtar Kelimeler: Maraş, Antep, Urfa, Adana, Sansür, Haberleşme

GİRİŞ

Osmanlı Devleti’ni temsilen Bahriye Nazırı Rauf Bey ile İtilaf kuvvetlerini temsilen İngiliz Amiral Calthrope tarafından 30 Ekim ’de Limni Adasında Agememnon zırhlısında imzalanan Mondros Mütarekesi hükûmet ve bazı halk kesimleri üzerinde bir ferahlık hissi uyandırmıştı. Rauf Bey ateşkesi önemli bir başarı olarak dile getirmişti. Rauf Bey imzadan sonra İstanbul’a döndüğünde “sevinçli” olduğunu İngilizlerin “çok açık kalpli ve samimi hareket” ettiklerini, “bu mütareke ile devletimizin istiklali ve saltanatımızın hukuku tümüyle kurtarılmıştır, bu mütareke galip ile mağlup arasında yapılmış bir mütareke değil savaş hâlinden çıkmak isteyen denk iki devletin arasındaki düşmanlığı durdurmaları durumu” şeklinde değerlendirmişti[1] . Ancak gerçek durum, anlaşmanın taraflarca kabul edilip imzalanmasından sonra ortaya çıktı[2] . Başlangıçta uzun savaş yıllarının geride bırakıldığı hissinin verdiği rahatlamayı gerçek durum almaya, ateşkesin uygulama safhasında işgallerle ve keyfi uygulamalarla karşılaşılmaya başlandı. İtilaf güçleri birer bahane ile “mütareke ahkamına riayet lüzumu” görmeden kendilerince uygun buldukları yerleri işgal ederken; azınlıklar “devletin bir an evvel çökmesi için sarfı mesai” etmekteydiler[3] . Dolayısıyla halkta ve hükûmette rahatlamanın yerini tedirginlik, korku ve endişe almıştı.

Güney Bölgesi, I. Dünya Savaşı’nda işgale uğramadığı hâlde Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanılarak Sykes-Picot tasarılarını gerçekleştirmek isteyen İngiltere ve Fransa tarafından zapt edilmişti. 7. madde uyarınca işgalci kuvvetler özellikle Güney Bölgesi’nin sınırlarını Kilikya gibi muğlak bir ibareyle telaffuz ettiler. Bu, kendilerine işgal alanlarını gerektiğinde emelleri doğrultusunda genişletebilmeyi sağlayacaktı[4] . madde ile de hükûmet ile haberleşme dışındaki telsiz, telgraf ve kabloların itilaf memurları tarafından idaresi istenerek işgal hareketinin suhuletle yürütülmesi sağlanacaktı[5] . Esasında madde ile Osmanlı hükûmeti, İtilaf Devletleri’ne sansür uygulama yetkisini vermişti. Burada hukuksal olarak hiçbir beis yoktu. Çünkü madde açıktı ve aynen şu ifadeleri içeriyordu: Hükûmet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi İtilaf Devletleri’ne geçecektir. Bu maddede İtilaf Devletleri’nce çiğnenen tek konu; yerel idarecilerin hükûmetle kurması gereken haberleşmeye uyguladıkları sansürdü[6] .

Mütareke hükümlerine aykırı olarak ilk işgal hareketi İngilizler tarafından 3 Kasım ’de Musul’a gerçekleşti. İngiltere daha sonra 9 Kasım ’de İskenderun’u işgal ederek hareket alanını Antep ve Maraş vilayetlerine doğru yöneltti[7] . Hâlbuki İngiltere, I. Dünya Savaşı esnasında Ortadoğu’yu doğrudan esas alan Sykes-Picot gizli anlaşması ile Musul, Antep, Maraş ve Urfa’nın işgalini Fransızlara bırakılması noktasında anlaşmışlardı. Fakat İngiltere, Fransız askerî gücünün yetersizliği ve Hindistan’a uzanan sömürgelerini muhafaza altına almak istemesi nedeniyle bölgeyi kendisi işgal etti[8] . Çünkü İngiltere dönemin en güçlü aksiyoneri idi. İngiltere’nin işgalci tavrının yanında diğer İtilaf kuvvetlerinin meşguliyetleri İngiltere’ye rahat bir yayılma ortamı sağlamaktaydı. Bu ise “Büyük harb sonunda bütün Dünya’nın İngiltere’ye esir olması” gibi değerlendirmelere neden oluyordu[9] . 9 Kasım ’de İskenderun’un işgali ile Anadolu’da yayılmaya başlayan İngiltere, hareket alanını Adana, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’ya kadar ilerletti. İngiltere buralarda işgal planlarını rahat sürdürülebilmesinin ise haberleşmenin kontrolleri altında olmasıyla gerçekleşeceğine inanıyordu. 15 Eylül ’da Suriye İtilafnamesi ile Güney Bölgesi’nde yeni planlamalar içerisine giren İngiltere ve Fransa bir anlaşmaya vardılar. Varılan anlaşma sonucunda, bölgeden İngiliz birlikleri çekilerek Fransız birliklerinin yerleşmesi kararına vardılar. İngilizlerde olduğu gibi Fransızlar da bölgeye yerleşir yerleşmez haberleşmeye İngilizlerden daha sıkı tedbirler koydu.

İngiliz ve Fransızlar Güney Bölgesi’nde işgallerini kolaylıkla yürütebilmek için haberleşmeye sansür uyguladılar. Bu araştırmada; İngiliz ve Fransızların bölgede uyguladıkları sansür metodu ve Ermenileri bu konuda nasıl kullandıkları, Türk yönetiminin ise ne gibi tedbirler aldığı hususu ortaya konmuştur. Haberleşmeye yönelik ele alınan sansür konusu Millî Mücadele dönemlerini kapsamaktadır. Öncelikle bu dönemleri ihtiva eden arşiv belgeleri, dönem gazeteleri, anılar ve tetkik eserler incelenerek literatür taramaları yapılmıştır. Arşiv belgelerinden elde edilen veriler tetkik edilerek bulguya dönüştürülmüştür.

I. İşgal Bölgesinde Sansür ve Haberleşme İlişkisine Kısa Bir Bakış

Sansür, haberleşmeye veya basın araçlarına konulan kısıtlamalarla bilgi erişiminin engellemesi olarak tanımlanabilir. Sansür, bilgiye erişim özgürlüğünü kısıtlamasını ihtiva etmiş olsa da bazen devletlerin kritik konularda sansürü elzem görmesi meşru bir hak olarak kabul edilmiştir. Nitekim I. Dünya Savaşı’nda büyük güçlerle mücadele ederken sansür, Osmanlı hükûmetinin zaruri olarak aldığı bir önlemdi[10]. Alınan karar 3 Ağustos ’te şu şekilde duyrulmuştu: “Savaş sebebi ile günlük ya da haftalık gazetelerde gerek ordunun durumu gerekse askerî personel hakkında hiçbir şekilde haber yapılmamasının kesinlikle yasaklandığı aksi hareketin vatana ihanet suçu sayılacağı ve böyle gazetelerin bir daha hiçbir ad altında yayınına izin verilmeyeceği bildirilmekteydi.” Böylece ordu bilgi sızmasının önüne geçmek istedi. Nitekim ülkede işgalci gücü destekleyen ve onlara sempati ile bakan Müslüman ve gayrimüslim unsurlar mevcuttu[11]. 9 Ağustos ’te ise hükûmet, tüm telgrafların aksamaması için sadece acil durumlarda kısa olarak yazılmasını emretmişti[12] .

I. Dünya Savaşı’nın devamı niteliğinde olan Millî Mücadele döneminde Millî Mücadele unsurlarınca da Güney Bölgesi’nde bölgeler arası haberleşmede işgalci devletlerden ve Ermenilerden çekinilerek kendi haberleşmelerine sansür koyulduğunu görülmektedir. Nitekim Mustafa Kemal de sansür konusunda “memleketimizin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında bazı yerlerdeki malumatı başka bir yere nakletmek muzır olaylara neden olabilir” demekteydi. Bu itibarla düşmana bilgi sızmasının önüne geçebilmek için alınan sansür kararı Millî Mücadele açısından olumlu bir uygulamaydı[13] .

Millî Mücadele aleyhine olarak değerlendirebileceğimiz sansür, Millî Mücadele döneminde işgalci güçlerin bölge halkının veya mücadeleyi yürütmekle görevli memurların birbirleri arasında veya hükûmete gönderilecek malumatlar konusunda haberleşme ağına konulan engellemelerdi. Haber ağlarına yönelik sansür uygulamaları Güney Bölgesi’ni işgal eden İngiltere ve Fransa’ya büyük avantaj sağlayacaktı. İşgal güçlerinin haberleşmeye yönelik sansürleri kendilerinin bir adım önde olmasını sağlayacaktı[14]. Bu ise işgalcilere, kendilerine yönelik propaganda ve isyana kalkışma gibi hamlelerin önceden bilinmesini sağlayacaktı. Haberleşmenin işgal güçlerinin gözetiminde sansüre maruz kalması Adana, Maraş, Antep ve Urfa illerinde haberleşmenin yöntemini değiştirdi. Böylece hükûmet ile bu iller arasındaki iletişimin şifreli ya da farklı güzergah yolları ile yürütülmesine dikkat edildi. Nitekim bölgeyi işgal eden devletler aynılarıydı bu iller arasında bilgi paylaşımı değerliydi.

II. İşgaller ve Sansür Uygulamaları

II. 1. İngilizlerin Güney Bölgesi’ni İşgali ile Haberleşmeye Uyguladığı Sansür

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni gizli paylaşım projesi Sykes-Picot Anlaşması; Musul, Urfa, Maraş ve Antep’i Fransızlara bırakırken; İngiltere’ye Bağdat ve Mezopotamya’yı tahsis ediyordu. Ancak İngiltere, sömürgesi olan Hindistan yollarının güvenliği, Musul ve Kerkük’teki zengin petrol yataklarının cazibesi ve Araplar üzerinde prestijini devam ettirmek istemesi gibi nedenlerden ötürü Fransızlara vaat edilen bölgeleri kendisi işgal etmişti[15] .

30 Ekim ’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra vakit kaybetmeyen İngiltere; 3 Kasım ’de Musul’u ve 9 Kasım’da İskenderun’u işgal etmişti. Anadolu’da Yenigün adlı gazete, İngilizlerin İskenderun Limanı’nın İskenderun işgalinden gün önce işgal ettiğini; fakat bunu Babıali’ye bildirmeyi bile sonra yaptığını yazmaktaydı. İskenderun’un işgali neticesinde asker ve memurlar şehir dışına çıkmış ve yerli halk Musul’da olduğu gibi İskenderun işgalini protesto etmişti[16]. İngilizler daha sonra 11 Aralık ’te Adana’yı, 27 Aralık ’te Kilis’i; ilk çeyreğinden itibaren 1 Ocak’ta Antep’i, 22 Şubat’ta Maraş’ı ve 24 Mart’ta Urfa’yı işgal ederek hareket alanlarını genişlettiler[17]. İngiliz işgali ile birlikte ’te sürgüne gönderilen Ermeniler gruplar hâlinde geri dönerek Adana, Antep ve Maraş bölgelerine yoğun bir şekilde akın ettiler[18]. Bu durum Ermenilerin şımarmasına yol açarak Çukurova ve Güneydoğu Anadolu için büyük bir felaket oldu. Ermeni İntikam Alayları ’e ithafen intikam naralarıyla İngiliz ve Fransız birliklerinin gölgesinde katliama varan olayları gerçekleştirdiler[19]. İngilizler, Güney Bölgesi’ni işgal edince Ermenilerin taşkınlıkları arttı. Müslümanların bulunduğu birçok ev Ermenilerindir denilerek ellerinden alındı[20] .

Anadolu’da Yenigün, İngilizlerin Adana ve çevresini işgal etmesinin en önemli nedeni olarak burasının çevresiyle birlikte sakinlerinin ekseriyetinin Türk olmasından ileri geldiğini, işgalin Türk dünyasını infiale uğratacağını ve Türklerin dayanma gücünü kıracağını savunmaktaydı. Gazete, Adana’daki nüfus verileri hakkında da bilgi veriyordu. Gazeteye göre; Adana’da Türk nüfusuna karşı Ermeniler , Rumlar ise civarında nüfusa sahip idi [21] .

İngiliz Genelkurmayı 19 Ocak ’da Kilikya ve kuzeyinin yönetimi için tam yetki ile Albay Edouard Bremond’u atamıştı. Albay Bremond yetkileri dışında hareket ederek işgal bölgelerinde kendi lehlerine önlemler almaya başlamıştı. Bunlardan biri de postaneyi denetimine alarak haberleşmeyi hedef alan mektup ve telgraflara sansür uygulamasıydı[22]. Henüz mütarekenin ilk günlerinde posta işlerine yönelik sıkı baskı üzerine Ahmet Tevfik Paşa hükûmetinin Posta Nazırı Yusuf Franko Paşa, 6 Ocak ’da Posta Nezareti’nde harp ve suiistimaller nedeniyle aksamalar meydana geldiğini belirterek bu sorunun çözümü için büyük devletlere başvuracağını söylüyordu. Ancak İtilaf Devletleri buna fırsat vermeden haberleşmeyi sansürlemek ve denetlemenin de ötesinde tamamıyla egemenliğine almaya çalıştı[23] .

İngilizler, bölgede yerel güçler arasında koordineli hareketlere ve şehirler arasında kurulacak iletişim ağlarına engel olmak istedi. Bu amaçla Adana’daki İngiliz işgal kumandanı 6 Ocak ’da İngiliz ve Fransız kumandanlarından aldığı emir üzerine şifreli telgrafların kullanılmamasını ve hükûmetle kurulması gereken resmî haberleşmenin dahi sansüre tabi tutulacağını bildirmekteydi[24]. Nisan ayı başlarında ise Adana’daki işgal kuvvetleri kumandanı tarafından Adana posta ve telgraf işlerine İngiliz bir mülazım memur edilerek Güney Bölgesi’nde iletişim ağları elde tutulmak istendi. Buna mukabil Osmanlı hükûmeti, posta ve telgraf sevkiyatını güvende tutabilmek için İçel posta ve telgraf dairesinin Konya’ya bağlanmasını uygun gördü[25] .

İşgal altındaki Güney Bölgesi’nde Türklere yönelik baskı ve tecavüzlere İstanbul hükûmeti yeterli cevap verememekte, üzerine düşen görevleri yerine getirememekteydi. Bu nedenle eldeki imkânlarla işgal güçlerine karşı koymak görevi halkın kendisine kalıyordu[26]. Nitekim Mondros Mütarekesi sonrasında General Allenby ile İstanbul hükûmeti arasında yapılan ve o zamana kadar İstanbul hükûmeti tarafından hiçbir merciye resmî olarak tebliğ edilmemiş olan ikinci bir ateşkes anlaşmasının bildirgesi imzalanmıştı. Bu ikinci anlaşma yayınlandığı zaman, Osmanlı hükûmeti görevlilerinden bir bölümü, kendilerine İstanbul’dan tebliğ edilmediği için kabul etmek istememişlerdi. Anlaşma maddeleri, açıkça düşmanla işbirliğini işaret ediyordu. Anlaşma maddelerinin birkaçı şu şekildeydi:

Konya’nın doğusundaki tüm demiryolları kontrol edilecek. Tarafımızdan emredildiği zaman halkın silahları alınacak. Mısır sefer kuvvetleri istediği yeri işgal edebilecek. Sansürle ilgili maddede ise, Mısır sefer kuvvetleri Kilikya’da tüm telgraf ve telefon haberleşmesini kontrol edecek ve Türkçe şifreli hiçbir telgraf kabul edilmeyecekti[27] .

Maddelerden anlaşılacağı üzere İstanbul hükûmeti İtilaf kuvvetlerine büyük taviz vermişti. Umudunu kesen bölge ahalisi ve mücadele liderleri ülkenin önemli şehirleri işgal altında olması nedeniyle haberleşme konusunda tedbirler alınmasını düşündüler. Bu da posta ve telgraf merkezlerinin kontrollü olmasını gerekli kılmaktaydı[28] .

Haberleşmeye konulan sansür, Antep şehri işgal edilir edilmez uygulanmaya başlandı. İngilizler telgrafhaneye ve posta işlerine sansür koyarak resmî ve gayriresmî hiçbir haberleşmenin yapılmayacağını ilan ettiler[29]. Antep’in dış dünyayla bağlantısı kesildiği gibi ulaşım konusu da sıkı tedbirlere uğradı. Civardaki tren istasyonları, İngilizlerin denetimine geçti. Amerikan koleji ve civardaki Ermeni evleri, kışla ve karargâh hâline getirildi. İngilizler, Anteplilere işgali kabullenmelerini ve belirttikleri konulara aykırı hareket etmemelerini telkin ettiler. Bununla beraber kitlesel hareketlenmenin öncülüğünü yapabilecek şehrin ileri gelenlerini sürgüne gönderdiler. Rene Remond’un dediği üzere “yayın yapılan yerde kamuoyu da vardır” kamuoyunun olduğu yerde ise duygusal tepkiler olması kaçınılmazdı, bu nedenle Antep’te kitleleri harekete geçirebilecek Kahyazade Hüseyin Cemil’i şehirden çıkartarak şehrin tek haber kaynağı olan Antep Haberleri gazetesinin faaliyetini durdurdular[30] . Urfa’da da işgal gerçekleşir gerçekleşmez, işgal kuvvetleri posta ve telgrafa sansür konulduğunu ilan ederek gizli ve özel şifrelerle haberleşmenin yasak olduğunu bildirdiler[31]. 22 Şubat ’da işgal edilen Maraş’ta da farklı bir durum yoktu. İngiliz işgalinden henüz on beş gün geçmesine rağmen kişilik askerî birlik, 7 Mart ’da İngiliz işgal kumandanının iki kıta tezkire ile resmî ve gayriresmî bilumum telgrafların sansür edileceğini ve bunun hemen gerçekleşmeye başlayacağını bildirmişti. Ayrıca işgal kumandanı asker ve jandarma toplama ve sevk işlerinin yasakladığını da bildirmekteydi. Maraş mutasarrıfı Ata Bey, İngiliz kumandanın bu ağır tebliğine karşı çıkarak sansür uygulamasının devletin iç işlerine müdahale olarak değerlendirileceğini bu nedenle İngiliz kumandanın bildirdiklerinin kabul edilmeyeceğini beyan etti. Ancak mutasarrıf her ne kadar karşı çıktıysa da İngilizlerin telgrafları sansür etmesi önlenememişti[32] .

İşgaller ve haksız uygulamalar karşısında teslimiyetçi bir politika izleyen Osmanlı hükûmeti ise Anadolu’da işgallere karşı kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin faaliyetlerini engellemeye çalışmıştır. İçişleri bakanı Ali Kemal Bey Anadolu’da İngiliz işgallerine direnilmemesini emrederken, Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü “Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinin” telgraflarının kabul edilmemesini emretmiştir. Bu sırada Samsun’a çıkarak halkın işgaller karşısında bilgilendirilmesi ve teşkilatlanması gerektiğini her fırsatta belirten Mustafa Kemal Paşa vilayetlere ve Kolordulara çektiği telgrafla Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü’nün kararlarına uyulmaması talimatını vermiştir[33] .

Güney Bölgesi’ni işgal eden İngiltere’nin yerini Suriye İtilafnamesi ile Fransa aldı. İngilizlerin haberleşmeye uyguladığı sansür Fransızlar kadar katı değildi. İngilizler Ermenilerin verdiği bilgilere temkinli yaklaşmıştı[34]. İngiliz işgal kuvvetleri her ne kadar Ermenileri destekleseler de onların aşırı hareketlerine müsaade etmiyorlardı. Polis ve jandarmayı serbest bırakarak Türk idaresine müdahalede bulunmuyorlardı[35]. Ayrıca İngiltere’nin Güney Bölgesi’ni Fransızlara devretme düşüncesi nedeniyle halka karşı yoğun bir baskı yaptığı söylenemezdi[36]. Hatta bazen İngiliz kuvvetler siyasi durumu takip ederek Güney Bölgesi’ndeki telgrafların sansür edilmesine göz yumduğu da görülüyordu[37]. Hakikaten kaynaklarda da İngilizlerin haberleşmeye uyguladığı sansür konularına çok fazla yer verilmemişken; Fransızların haberleşmeye yönelik baskı ve engellemelerinin birçok kaynakta işlendiğini görüyoruz. Fransızların haberleşmeye uyguladıkları sansür uygulamaları, 15 Eylül ’da İngilizFransız mukavelesi olan Suriye İtilafnamesi ile Kilikya ve çevresinin Fransızlara devredilmesiyle başladı[38] .

II. 2. Fransızların Güney Bölgesi’ni İşgali ile Haberleşmeye Uyguladığı Sansür

İngilizler bölgeyi tahliye ederken Fransız kuvvetleri İngiliz boşluğunu doldurmak için harekete geçti[39]. Maraş, Antep ve Urfa’daki İngiliz birlikleri ile Fransız birliklerinin devir teslimi için Albay de Piepape işgali koordine etmek için görevlendirildi. Fransa’nın elinde yeterli sayıda asker yoktu. Bu nedenle 1 Kasım ’da Cezayir ve Senegal Alayı Adana’ya getirilerek bir tümen oluşturuldu. Ayrıca işgalci güçlerin vaatleriyle kandırılan Ermeniler Fransız üniforması giyerek işgal güçlerinin hizmetinde bulundular[40]. Fransız kuvvetleri içerisinde Büyük Savaş yıllarında İtilaf Devletlerinin eğittiği Ermeni askerlerinden oluşan Legion d’Orient kuvvetleri yer almaktaydı[41] .

Fransa’nın Kilikya ve çevresine oturmasını Fransız gazetesi L’Intransigeant şu şekilde açıklıyordu: “Biz şimdiye kadar gelecek için böylesine ümit verici zengin bir koloni kazanmamıştık. Hâlbuki biz Fransızlar işgal öncesinde Kilikya neresidir bilmezdik. Türk-Fransız savaşı nedeniyle Fransız kamuoyu Kilikya’yı daha sık duyar hâle geldi demekteydi[42] .” Çukurova’nın pamuk üretimine uygun zengin tarım arazileri Fransız tekstil sanayisi için bulunmaz bir nimetti. Anadolu içlerine doğru yayılacak bir Fransız nüfuzu, Suriye mandası ile birleştiğinde Levant’ın Fransa için ekonomik önemini ortaya koymaktaydı. Bölgede kurulacak Fransız nüfuzu Suriye’nin güvenliğini de garanti edecekti.

Devir teslimden sonra İngilizlerin haberleşmeye uyguladığı sansür Fransızlarla kaldığı yerden devam etti. Ancak İngilizlerin haberleşmeye koyduğu sansürden daha sert baskı kuran Fransızlar[43], 26 Ekim ’da devir teslim devam ederken iki Fransız subayının Antep’e gelerek sansür uygulamalarına girişeceği duyuldu. Antep mutasarrıflığı, devir teslim konusunun duyulmasıyla Ekim ayı ile birlikte İstanbul ile fikir alışverişinde bulundu. Telgraf yazışmaları sansürlendiğinden iletişim Diyarbakır üzerinden yürütüldü. Ancak Fransız işgaline net tavır gösterilmemesi nedeniyle Fransız askerî birliği Antep’e giriş yaptı. Burada da diğer işgal bölgelerinde olduğu gibi Fransızlar, Ermenilerin yoğun sevinç gösterileriyle karşılandı[44]. 29 Ekim’de Maraş’a giren Fransızlar, Antep’te olduğu gibi ilk iş olarak postaneyi denetimlerine aldılar. Ermenilerin sevinç gösterileri şehir içinde de devam etmişti. Yeni gelen Fransız misafirlerini şereflendiren Ermeniler, cadde ve sokaklarda aşırı hareketlerde bulunarak Türk halkını rahatsız etmeye başladılar[45] .

Fransızlar Güney illerini işgalleri sırasında bölgedeki Ermeni azınlıktan destek bulmuş, Ermeni gönüllülerini kullanmışlardı. Fransızların Ermenileri kullanmasındaki amaçları: İlk olarak; yerli Ermenilerin çevreyi çok iyi tanımasıydı ve böylece bölge hakkında bilgi toplama kolay oluyordu. İkinci olarak; yeterli miktarda Fransız askerinin bulunmaması idi. Üçüncü olarak ise; Türkler ile Ermeniler arasında eskiden kalma kanlı olayların bulunması nedeniyle Ermenilerin intikam hissinden faydalanmaktı[46]. Ayrıca Ermenilerin sansür memuru olarak Fransızlara hizmet ettiği de bilinmektedir [47]. Bu konuda Albay Selahattin Bey 9 ila 21 Aralık tarihleri arasında Maraş bölgesini teftiş etmesinden sonra derlediği raporlarında, telgrafhanelerin Ermenilerin kontrolünde olduğunu açıkça belirtmekteydi. Selahattin Bey raporunda, Maraş ve Antep’ten alınan haberlerin telgrafla ilgili makamlara bildirilmesi gerektiğini belirtirken; kaygı verici bir duruma da işaret ediyordu. Vatan sevgisi ile heyecanlanan Türkler hükûmetten medet ummaktaydı. Ancak İstanbul hükûmeti ve memurları burada yaşayan insanların umudunu kırıyor demekteydi[48] .

Fransızların Maraş, Adana, Antep ve Urfa bölgelerine yoğun Ermeni sevkiyatı Mondros Mütarekesi’nin maddesinden istifade etmek içindi[49] . Bilindiği üzere bu bölgelerde bir karışıklık çıkarsa İtilaf güçlerince mazeret gösterilmeden işgal edilecekti. Bu hüküm açıkça ifade edilmese de bir Ermeni devleti kurma planlarını içermekteydi[50]. Hâlbuki Fransız kamuoyu ileride, Güney Bölgesi’ndeki savaşlardan bir sonuç alınamamasının nedenini Ermenilerin Türkler üzerindeki tahriklerinde görecekti. Fransızca yayın yapan bir gazete öz eleştiride bulunarak, Kilikya’da Ermeni askerlerini kullanmakla hata edildi demekteydi. Bu hatayı ise “Önce Ermeni askerleri Türkleri tahrikle olay çıkarıyorlardı, sonra da ilk çarpışmada sıvıştıkları için Türklerin karşısında Fransızlar kalıyordu.” şeklinde açıklıyordu[51] . The Times gazetesi ise bu konuyla ilgili olarak Fransızların Ermenilerle birlikte Antep ve Maraş’ı işgal etmesini hata olarak görmüş ve bu işgalin milliyetçi çetelerin ortaya çıkmasına ve şiddetli çatışmalara sebebiyet verdiğini değerlendirmekteydi[52] .

Maraş savunması sırasında gazi olan Ahmet Şerbetçi, haberleşmeye sansür konusunda; İngilizler gibi Fransızların da Maraş’taki ilk işlerinin haberleşmeye sansür koymak olduğunu ve bunun için Fransızların kışlaya oturur oturmaz postaneyi ele geçirdiğini belirtiyordu[53]. Urfa’da ise durum Antep ve Maraş’la aynıydı. Fransızlar Urfa’yı 30 Ekim ’da işgal etti ve işgalden hemen iki gün sonra yani 1 Kasım ’da Urfa postanesi Fransız askeri tarafından işgal edilmişti. Urfa postanesinin işgalinden sonra açıklama yapan Fransız askerleri, artık posta ve telgrafın sansüre tabi tutulduğunu ilan ettiler[54] . Bölgenin içerdiği kritik vaziyet iletişimi gerekli kılmaktaydı ve bu iletişim bir şekilde sağlanmalıydı. Bu amaçla yerli memurlar Fransız sansürünü atlatma çabalarına girişiyordu[55] .

Bu dönemde Amasya’da memleketin istikbali için çalışan Mustafa Kemal, İngiliz işgalinden sonra Antep, Maraş ve Urfa bölgelerinin Fransızlar tarafından işgal edileceği ve telgrafların Fransız sansürüne maruz kalacağı haberi duyulduktan sonra bu bölge vatandaşlarının fiili savunmaya hazırlandığını Heyet-i Temsiliye adına Bahriye Nezareti’ne bildirdi[56] .

İngiliz-Fransız devir tesliminden sonra Adana’da ise emniyet kadrosunu düzenleme işleri Gautier Villars’a verilirken; posta ve telgraf servisleri M. Guys’un emrine bırakıldı. Fransızlar tarafından her tarafla haberleşme sansür ediliyordu[57]. Adana’da işgal kuvvetleri komutanlığının telgrafhaneye sansür koyması ve şifreli telgrafların çekilmesine engel olunmasından dolayı Binbaşı Tevfik, 14 Ocak tarihli belgede, gizli yazışmaların Adana’dan geçen subaylar aracılığıyla gerçekleştirilmesine mecbur olunduğunu belirtiyordu[58] . Ayrıca Adana’da sürdürülen sansürü atlatmak isteyen Adana’nın aydın gençleri, Türk hak ve hukukunu korumak için gizli teşkilatlanmaya gitti. Ancak bu gizli teşkilat, Fransız işgalcilerinin mektuplara ve telgraflara uyguladığı sansür ve postanenin Fransız askerinin sıkı gözetiminde olması sebebiyle tam anlamıyla işleyemiyordu[59]. Ali Saip Ursavaş hatıratında, “Aylardan beri her çeşit ulaşım ve haberleşmeden yoksun olduğumuz için il dışındaki girişim ve çabalardan haber alamıyorduk. Hatta Mustafa Kemal Paşa’nın 20 Temmuz tarihli bildirgesi 18 Eylül tarihinde ancak elimize geçti” demekteydi. Bu bildirgeyi Ali Saip, “ilk kurtuluş ışığı” olarak adlandırıyordu[60] . Gizli teşkilatın bu dönemde Fransız sansürünü atlatma faaliyetlerinden olarak Adana’da eczacılık yapan Basri Aksoy şunları söylemektedir:

“Gizli teşkilatımızın haberleşme işini Suphi Paşa, Vehbi Necip Savaşan ve Mühendis Hilmi Emiroğlu organize ederdi. Şehir dışı haberleşmeyi ise Telgrafçı Hasan Carıllıoğlu sağlardı. Hasan Bey bilgi almak için ya evime gelir ya da eczaneme gelirdi. Telgrafçı Hasan Bey, Fransız askerinin haberleşmeye koyduğu sansürü atlatmak için, elbisesinin yamaları içine haber kağıtlarını saklar, telgrafı çektikten sonra ise bu kağıtları yok ederdi. Postacı Şükrü Bey ise evine getirdiği posta torbasının içine mektupları yerleştirir, üç bin kuruş değerinde kıymetli paket olarak belirttikten sonra, bunları Konya’daki Fahrettin Paşa’ya ulaştırırdı. Yazılanların belli olmaması için kağıt ıslanarak bir cam üzerine konur, üstüne konulan ikinci bir kağıda kurşun kalemle gerekli bilgiler aktarılırdı. Yaş kağıt kuruduktan sonra, yeniden ıslatılsa da üzerindeki yazı dağılır ve görünmezdi. Gizli teşkilatın Kuvayımilliye ile haberleşmesi bahsi geçen yaş kağıtlar usulü ile gerçekleşiyordu.”

Bu şekilde yazılan ve Vali Celal Bey tarafından Sinan Tekelioğlu’na gönderilen mektuplar sayesinde, İslahiye’de tutuklanarak Adana’ya getirilip kurşuna dizilecek on beş Türk kurtulmuştu. Teşkilatın bir başka özelliği ise genç üyelerin birbirini tanımamalarıydı. Gençlerin birbirini tanımadan faaliyet göstermeleri, güvenliğin sağlanması ve Fransız istihbaratının güçleşmesi yönünde olumlu sonuç veriyordu. Gizli telgraf haberleşmeleri dört ay düzensiz devam etmişti. Alınan haberler gizlice İstanbul’a ulaştırılıyordu. Ayrıca teşkilat, edindiği gizli bilgileri gezici posta memuru Rüştü Bey vasıtasıyla ve Mustafa Kemal’in emri gereğince Konya’da bulunan Fahrettin Paşa’ya bildiriyordu[61] .

Antep, Maraş ve Urfa’da, Fransızlar sıkı bir sansüre devam etmekteydi. 4 Aralık ’da Antep’ten, üç tabur Fransız askerinin Antep’e geleceği ve telgrafhaneye sansür koyacakları bildiriliyordu[62]. Maraş’ta ise Fransızların şifreli telgraflara sansür konması sebebiyle şifreli telgrafların Elbistan üzerinden gönderilmesi istenmekteydi[63] çünkü Elbistan işgal altında değildi. Bilindiği üzere Sivas Kongresi’nden sonra Elbistan ve Maraş çevresi III. Ordu Kumandanlığı mıntıkasına dahil edildiği gibi bu civardaki askere alma şubeleri de aynı kolorduya bağlandı. Maraş ve Antep bölgesinin kurtarılması ve koordineli hareket edebilmesi için ise Elbistan merkez olarak seçildi. Bu sebeple Maraş’ın Fransızlar tarafından işgalinden bir gün önce şehrin ileri gelenleri, teşkilat çalışmalarında bulunmak üzere Elbistan’a hareket etmişlerdi[64] .

Diyarbakır Posta Telgrafı Başmüdürlüğü 15 Aralık tarihinde Fransızların Urfa şehrini işgal etmesiyle birlikte haberleşmeye sansür koyduğunu bildiriyordu. Bu nedenle Başmüdürlük bildirgesinde, Urfa ile haberleşmenin farklı güzergahlar üzerinden yapılması gerekliliği üzerinde durdu[65] . Adana’dan Urfa’ya Millî Mücadele’ye destek için gelen Ali Saip, Urfa’daki postanedeki sıkı kontrole değinirken Fransız askerinin nasıl atlatıldığını şu şekilde anlatıyordu:

“Urfa’daki aşiretlerle iletişime geçerek Millî Mücadele’ye destek verecek aşiretleri Mustafa Kemal’e bildirmek istiyordum. Ancak Urfa postanesinin Fransızların sıkı kontrolü altında olması şifreli telgrafların gönderilmesine mani oluyordu ve bu durum Temsil Heyeti ile haberleşme ağını sekteye uğratıyordu. Bu nedenle Temsil Heyeti ile haberleşmeyi Siverek Jandarma Komutanı Binbaşı Aziz Bey aracılığı ile gerçekleştiyorduk. Ayrıca Urfa Telgraf Müdürü Arif Bey de düzenli denebilecek bir şekilde Temsil Heyeti’nin başlıca emirlerinden, tebliğlerinden ve icraatlarından bilgi alarak bize ulaştırıyordu.”

böylece Fransız sansürü atlatılarak Temsil Heyeti ile bağlantı kurulabildiğini aktarıyordu[66] .

İşgal güçleri tarafından sadece haberleşmeye sansür konulmamıştı. Millî Mücadele boyunca Anadolu’daki birçok basın unsuru da sansüre uğramaktaydı. Basının halk üzerindeki kışkırtıcı gücünü bilen Mustafa Kemal de Samsun’a ayak basar basmaz millî bir basının oluşmasına gayret göstermişti. Çünkü işgal güçleri altında yayın yapan gazeteler Kuvayımilliye çalışmaları ile ilgili bilgileri ya tam olarak verememekte ya da bu hareketin bir haydutluk olduğuna dair yayınlar yapmaktaydılar[67]. Millî Mücadele’yi desteklemek amacıyla Anadolu halkına savaş hakkında doğru ve düzenli bilgiler vermek Türk hukukunun özgürlük savaşını tüm kamuoyuna duyurmak ve tanıtmak gerekliydi[68]. Mustafa Kemal yayınladığı beyanname ve yazışmalarında “matbuatın ecnebi sansüründen kurtarılmasını” önemle vurgulamıştı[69] .

İşgal bölgesinde haberleşme önem teşkil etmekteydi. Özellikle Sivas ile bağlantı kurmaya çalışan yerel idareciler, Fransız sansürü nedeniyle iletişim konusunda kopukluk yaşıyordu. Haberleşme önemliydi ve en küçük bilgi bile hayati değere sahip olabilirdi. Bu durum haberleşme memurlarından açıkgöz olanları Fransız sansürünü atlatmak için çeşitli yollar denemeye itti. Sivas ile Pazarcık arasında kurulacak haberleşmede memurlardan Sezai, Pazarcık memuru İsmail telefon başında görüşerek Kılıç Ali ile arada parola anlaşması ve şifreli konuşmayı temin ediyordu[70]. Pazarcık’ın haberleşme noktasında seçilmesinin sebebi Elbistan’da gibi da işgale uğramaması sebebiyle idi. Ayrıca Pazarcık stratejik olarak Fransız işgaline uğrayan Maraş ve Antep arasında yer alıyordu[71]. Haberleşme şifreleri ise bülbül, kanarya, kabak ve fasulye gibi kuş ve sebze isimleriydi. Maraş’ta telgrafhanede iletişim kurulamadığında Sivas memuru İsmail şehrin münasip bir mevkiinde telgraf teline telefonla bağlanarak Kılıç Ali ile konuşuyordu. İki taraf arasındaki diyaloglarda da şifreli haberleşiliyordu. Çünkü Fransızların bu konuşmayı dinleyebilme ihtimalleri vardı ve Fransızlar telefon edilen yeri tespit de edebilirlerdi. Zaten kısıtlı bir iletişim ağı vardı bunun da elden gitmesi hiç iyi olmayacaktı. Bunun için Fransız sansüründen kurtulabilmek adına onları yanlış yönlendirerek hedef şaşırtılmaktaydı. Örneğin, Maraş’tan Kılıç Ali’ye “falan yerdeki telgraf teline bağlanacak makine ile falan saatte size söyleyeceğim var” denilerek belirtilen saatte Fransızların dikkatleri o yöne çekilmekte başka bir ağ üzerinden rahatça haberleşme sağlanmaktaydı[72] .

Diğer taraftan İslahiye merkezinde bulunan Fransızların resmî telgrafnameleri kontrol ederek merkezle irtibatı kestikleri ve Fransız askerinin İslahiye’den gönderilen şifreli telgrafların bir suretlerini aldıkları bildirilmekteydi. Aynı şekilde Mersin merkezde bulunan Fransız işgal kuvvetlerinin resmî haberleşmeyi sansüre tabi tutmakla beraber Fransız kumandanlığınca tasdik edilmedikçe şifreli telgrafların gönderilmesine engel olunacağını Fransız sansür memurları tarafından bildiriliyordu[73] .

Antep bölgesi, Fransızların sansür kısıtlamaları sebebiyle haberleşmeyi çetin koşullar altında yapmaktaydı. Fransızların haberleşmeyi sıkı kontrolü nedeniyle Antep, hükûmet ile serbest bir haberleşme yapamamaktaydı. Hatta Fransız askerleri tarafından gündüzleri iki kişinin bir araya gelmesi dahi şüpheli görülerek men olundu. Antepli ahali birbirleriyle hasbihâl etmek şöyle dursun birbirlerine selam vermekten bile imtina ediyordu[74]. Bu nedenle sansür sorununu çözüme kavuşturmak için Antep’e üç saat uzaklıktaki Göceği köyünden haberleşmenin sağlanması hedeflendi. Göceği köyünden kurulacak haberleşme ağı kullanımında, Antep mutasarrıflığına ait telgrafların Sivas’a Maraş üzerinden gönderilmesi; diğer posta ve telgrafların ise başmüdürlüğe bildirilmesi Posta Telgraf ve Telefon Umumiyesi’nin aldığı önlemlerdi[75]. Göceği köyünden[76] alınan haberler ise telgraf vasıtasıyla günü gününe Mustafa Kemal Paşa’ya bildiriliyordu[77]. Haberleşme konusunda işgal edilen sancakların zaman zaman kendi telgrafnamelerine de sansür uyguladıklarını görmekteyiz. Bunun nedeni ise 17 Kasım ’a ait belgede şu şekilde açıklanıyordu: Fransızların Urfa, Antep ve Maraş sancaklarını işgal etmek için yanlarında çok sayıda Ermeni getirmişti. Fransızlar Mondros Mütarekesi’nin maddesinden istifade etmek için kolordu bölgesine Ermeni çeteleri sevk etmelerinin ihtimal dahilinde olduğu, eşya çuvalları içinde Ermenilere gönderilen mektupların ele geçirildiği ve o bölgedeki Ermenilerin Fransa ordusuna iltihak etmek için Halep ve Adana’ya gideceği öğrenilmişti. Bu nedenle Bitlis, Diyarbakır ve Elazığ illerinin haberleşmesine sansür konulması gerektiği belirtilmekteydi[78] .

Ülkenin önemli şehirleri Fransızların işgali altındaydı. Haberleşme konusunun çözüme ulaşılması için uygun mevzilere telgraf makinaları konulması uygun görüldü. Maraş’a yakınlığı ile Sarıçukur’a ve Cancık mağarasına bir telefon makinası gönderildi. Ancak bölgeyi iyi bilen ve tanıyan Ermenilerden çekinilerek telgraf ve telefon makinaları vadilerden geçirerek Maksutlu köyüne nakledildi. Celal adlı şahıs muharebeyi yürütmekle görevlendirildi. Sivas’tan gelen teller Maksutlu yolu ile Pazarcık’a gönderiliyor ve oradan da Maraş’a geliyordu. Maraş’tan gidecek haberleşme ise aynı yollarla Sivas’a ulaşıyordu[79]. Maksutlu’da kurulan telgraf şebekesi ile haberleşme Maraş Millî Mücadele dönemi gazilerinin dilinden şu şekilde aktarılmaktaydı: “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir şubesi olarak Maraş’ta bulunduğumuz için Sivas’ta bulunan kolordu Kumandanı Çolak Selahattin aracılığı ile Maksutlu köyünde kurduğumuz telgraf hattıyla Atatürk’le haberleşmeyi temin ediyorduk[80].” Yine Millî Mücadele gazilerimizden Mıllış Nuri, Maraş’ın işgali üzerine cesaret isteyen ve yalnız yapılması gereken işleri üzerine alarak çete grupları arasındaki haberleşmeyi cesurca yürütmüştü. Hatta bir defasında Aslan Bey’in yazmış olduğu mektubu Pazarcık’a yetiştirmek için yola çıkmış, görevini yerine getirdikten sonra dönüş yolunda Fransız birlikleri ile çatışmaya tutuşmuş ve yaralanmıştı[81] .

Maraş’ta Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasıyla teşkilat ve tertibat muntazam bir şekilde işliyordu. Cemiyet üyeleri Fransızlar; Maraş, Antep, Adana ve Urfa’da haberleşmeye nasıl sansür uyguluyorsa, cemiyet üyeleri de işgal güçlerinin haberleşme tesisatlarına zarar vererek birbirleriyle irtibatlarını kesiyordu. Ayrıca teşkilatlanmanın verdiği disiplinle Maraş on bölgeye ayrılmış ve her bölge bir yönetim kuruluyla idare edilmişti. Bu bölgelerden biri Bertiz Müfrezesi bölgesi idi. Söz konusu müfreze, harp başlar başlamaz Maraş’ın kuzeybatısındaki noktaları tutacak, Elbistan ve Göksun yollarını kapatacak ve haberleşmeyi yürütecekti. Ayrıca mümkün mertebe kışlaya oturan düşman kuvvetlerini taciz ederek düşmanın dikkatini kuzeye çekerek merkezin yükünü hafifletecekti[82] .

Fransızların Güney Bölgesi’ni işgali Türkoğlu’nun stratejik önemini bir kat daha arttırmıştı. Çünkü bu bölge Adana, Antakya ve Maraş arasındaki bağlantıyı sağlayan stratejik bir konuma sahipti. Ayrıca İslahiye istasyonuna 45 km mesafede idi[83]. Bu nedenle Fransızlar Türkoğlu üzerinde zaman zaman baskınlar yaparak kurulacak bağlantıları ve haberleşmeyi engellemekteydiler. Şubat tarihinde Çakallar Köyünden Ömer oğlu Kürd Hasan hanesine İstanbul-Adana-Bahçe postalarına ait altı adet posta çantası bırakılmıştı. Fransızların baskınıyla posta çantaları parçalanarak yok edilmişti. Böylece işgal kuvvetleri, iletişim kurulmasını engellendikleri gibi kendilerine lazım olan evrakları alarak bölgeden uzaklaşmışlardı. Bölgeye giden jandarmaların evrakların birçoğunun yanmış ve yırtılmış olduğunun tespit edildiği ve tahrif görmeyen evrakların ise postaneye teslim edildiği Maraş mutasarrıf vekili tarafından bildirilmekteydi[84] .

Gerek İngilizlerin gerekse Fransızların Güney Bölgesi’ni işgal etmesiyle haberleşmeye koydukları sansür, kendilerinin bir adım önde olmasını sağlayacaktı. Ancak işgale duyarsız kalmayan Güney Bölgesi, işgal bölgeleri arasındaki haberleşmenin gerekliliği ve Sivas ile kurulacak bağlantının önemi nedeniyle İngiliz ve Fransız sansürünün bir şekilde atlatmaya çalışmış ve büyük ölçüde başarı sağlamıştır. Sivas’tan alınan direktifler Güney Bölgesi’nde yaşayan Türkler için bir umut ışığı bir heyecan oluşturmuş ve bu heyecanla özellikle Fransız işgaline karşı topyekün bir mücadele ortaya konmasını sağlamıştı.

Mukaddes vatanına açıktan el uzatan Fransızlar ve onların yanında şımarmış Ermeni çeteleri, Maraş’ta yaşayan Türklerin tahammül sınırlarını zorlamaktaydı[85]. Artık işgalcilere tahammülü kalmayan Maraşlılar, küçüğüyle büyüğüyle, yaşlısıyla genciyle Fransız ve Ermenilere karşı genel bir müdafaanın içinde yer aldılar. 21 Ocak ’de Maraş’ta başlayan sıcak çatışmalar, 12 Şubat tarihine kadar karşılıklı olarak kanlı bir şekilde seyretti[86] .

Maraşlıların memleketini savunma kabiliyeti sadece Antep, Adana ve Urfa’da değil Anadolu coğrafyasında bulunan her vatandaşı heyecanlandırdı[87]. Fransız ve Ermenilere karşı girişilen hareket merak ve endişe konusu oldu. Maraş’ta halkın düşmana karşı koyuşu Anadolu’da derin tesir bıraktı[88] . Maraş’ta başlayan kurtuluş mücadelesi Antep ve Urfa ahalisine örnek oldu. Buralarda da büyük başarı gösteren bölge halkı, Fransızların bölgeden çekilmesini sağladı. Fransızların Güney Bölgesi’nden çekilişi 20 Nisan yayınında The Times gazetesinin bir makalesinde şu şekilde aktarılmaktadır. “Fransız prestiji büyük yara aldı. Güney Bölgesi’nde bulunan Fransızlar geri çekilerek Fransa’da ve Hrıstiyan dünyasında büyük bir infial yarattı[89].” Sebilürreşad gazetesi ise Fransızların Güney Bölgesi’nden çekilişini 3 Şubat yayınında “Maraş ve Antep’in Kahramanlıkları” başlığıyla veriyordu. Gazete, Maraş ve Antep ahalisinin gösterdikleri kahramansı mücadeleyi “Tüm Osmanlı halkının kalplerini hoşnut etti” olarak aktarıyordu[90] .

SONUÇ

İngiltere ve Fransa Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesine dayanarak Güney Bölgesi’ni işgale girişirken; madde ile bu bölgede yürüteceği işgalin kolaylıkla işlemesi için hükûmetle kurulacak resmî haberleşme dışındaki haberleşmeye sansür uyguladılar. Fakat Fransız ve İngiliz kuvvetleri maddenin aksine hükûmetle kurulacak resmî haberleşmenin dahi gerçekleşmesine izin vermediler. Nitekim bölgeler arasında iletişim kopukluğu ve hükûmetle kurulacak iletişimin yok edilmesi İngiltere ve Fransa’nın işlerini sessizce yürütebilmesini sağlayacaktı. Böylece haberleşme yoksunluğu ile bölge ahalisinin hissi duygularının kabarmasının önüne geçilebildiği gibi kendilerine karşı tehdit edici bir başkaldırı ile karşılaşmayacaklardı. Bölgenin dış dünyayla bağlantısını kesmek isteyen işgalci güçler, sansür işlerinde bölgeyi iyi tanıyan ve haberleşmenin hangi güzergah üzerinden yapıldığını bilen veya öngören Ermenileri kullandılar. Haberleşmeye uygulanan sansür aynı şekilde basın ve yayın organlarına da uygulandı. Halkın doğru ve tarafsız bir şekilde fikir edinme hakkını çiğneyen işgalciler, yayınların filtrelenerek çıkmasını kendi gelecekleri için isabetli gördüler. Böylece kendilerine yönelik bir kamuoyu oluşmasının da önüne geçmiş oldular.

Güney Bölgesi’nin işgali bölgede haberleşmeyi bir kat daha önemli kılmaktaydı. Hükûmetle kurulan bağlantı ile birlikte bölgeyi işgal eden güçlere karşı ortak hareket etmek şarttı. Ancak sansür sebebiyle hükûmetle dahi resmî işlerin haberleşmesi yapılamamaktaydı. Bölgeyi ilk işgal eden İngiltere ilk iş olarak haberleşmeye sansür uyguladı; ancak İngiliz askerlerinin uyguladığı sansür kendilerini burada kalıcı görmedikleri için çok da sıkı değildi. Suriye İtilafnamesiyle Güney Bölgesi’ni İngiltere’den devralan Fransa, burada kalıcı olabileceğini düşünerek haberleşmeye yoğun bir sansür uyguladı. Tabiidir ki vatanını düşmana karşı korumaya çalışan bölge ahalisi, haberleşmenin gerekliliği üzerinde durarak Fransızları ve onların şımarttığı Ermeni istihbaratını atlatmaya çalışarak Sivas ile bağlantı kurmanın yollarını aradı. Bu, bazen kurulan gizli dernek üyeleri ile bazen şifreli konuşmalarla bazen de haberleşmenin sağlandığı noktaların değişmesiyle gerçekleşiyordu. Ayrıca bölgede bulunan yetkililerin kendi haberleşmesine de sansür koyduğunu görmekteyiz. Fransızların Urfa bölgesini işgal etmesi nedeniyle; bölge yetkilileri Diyarbakır, Bitlis ve Elazığ ile haberleşmenin yapılmamasını ya da gerçekleşecek haberleşmenin farklı güzergah yolları ile yürütülmesini istiyorlardı. Bu, buhran günlerinde gizli ve hayati bilgilerin işgal güçlerinin eline geçmemesi için alınan meşru bir önlemdi.

Fransızların haberleşmeye uyguladığı sansüre rağmen çeşitli zorluklarla iletişimi sağlayan Güney Bölgesi’nin ahalisi ve mücadele liderleri, Sivas’tan alınan direktiflerle düşmanı vatanlarından atmak için topyekün bir mücadele içine girdiler. Maraş’ta başlayan çatışmalar ve lehimizde gelişen olumlu gelişmeler diğer Güney illerine de tesir ederek oralarda da başarılı ve çetin muharebelere sahne oldu. Sonuç olarak burada tutunamayacağını anlayan Fransa bu bölgelerden çekilmeye başladı. Böylece topraklarını koruma yolunda canlarını hiçe sayan Güney Bölgesi’nin ahalisi, işgalci güçlerin azınlık gruplarını kullanarak kendilerine nüfuz alanı yaratma planını suya düşürmüş oldu.

EKLER


KAYNAKÇA

Arşiv Belgeleri

BOA., BEO.: Babıali Evrak Odası, Defter No: , Gömlek No:

BOA., BEO.: Babıali Evrak Odası, Defter No: , Gömlek No:

BOA., funduszeue.infoŞ.: Asayiş Kalemi Belgeleri, Defter No: 35, Gömlek No:

BOA., funduszeue.infoŞ.: Asayiş Kalemi Belgeleri, Defter No: 74 Gömlek No:

BOA., funduszeue.info 6. ŞB.: Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Altıncı Şube, Defter No: 48, Gömlek No:

BOA., funduszeue.info: Dahiliye Nezareti İdare-i Umumi Evrakı, Defter No: , Gömlek No:

BOA., funduszeue.info: Dahiliye Nezareti İdare-i Umumi Evrakı, Defter No: , Gömlek No:

BOA., DH. ŞFR.: Dahiliye Nezareti Şifre Evrakı, Defter No, Gömlek No:

BOA., DH. ŞFR.: Dahiliye Nezareti Şifre Evrakı, Defter No, Gömlek No:

BOA., MV.: Meclis-i Vükela Mazbataları, Defter No: , Gömlek No:

Gazeteler

Anadolu’da Yenigün

Diken

Hâkimiyet-i Milliye

Sebilürreşad

The Times

Tetkik Eserler ve Makaleler

Abadi, Türk Verdünü Gaziantep (Antep’in Dört Muhasarası), Gaziantep Kültür Derneği Kitap ve Broşür Yayınları, Gaziantep

Akbıyık, Yaşar, Millî Mücadelede Güney Cephesi Maraş, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara

Akyüz, Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu , Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

Aslan, Kadir, Millî Mücadelede İlk Kurşun ve Dörtyol, Dörtyol Belediyesi Yayınları, Hatay

Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, 1. Cilt, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul

Aybars, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir

Bağdatlılar, Adil, Uzunoluk İstiklal Harbi’nde Kahramanmaraş, Kervan Yayınları, İstanbul

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: , İstanbul

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri () II, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No, Ankara

Çelik, Kemal, Millî Mücadele’de Adana Havalisi (), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

Ener, Kasım, Çukurova’da Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara

Erim, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri (Osmanlı İmparatorluğu Anlaşmaları), 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

Eyicil, Ahmet, “İşgal Döneminde Fransız ve Ermenilere Karşı Maraş Mücadelesi”, Millî Mücadelede Güney Bölgesi Sempozyumu, Gaziantep, 27 Aralık , Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara , ss

Gökbilgin, M. Tayyib, Millî Mücadele Başlarken Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresine, Türk Tarik Kurumu Yayınları, Ankara

Gökhan, İlyas, Koç, Kemallettin, Tarihî Coğrafyası ve Kültürü ile Türkoğlu, Öncü Basımevi, Ankara

Gönen, Cengiz, Ulusal Kurtuluş Savaşının İlk Kahramanı Maraş, Lazer Yayınları, Ankara

Güllü, Ramazan Erhan, “Millî Mücadele’de Güney Cephesi’nde Kılıç Ali Bey’in Faaliyetleri” Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C 16, S 2, Gaziantep , ss

İstiklal Harbimizde PTT, Gökçe Ofset, Ankara

Kalyoncuoğlu, Zeynep, “Antep’te Kuvayımilliye’nin Oluşumu”, Millî Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu, Gaziantep, Aralık , Atatürk AraştırmaMerkezi Yayınları, Ankara , ss

Korkmaz, Ender, “Mondros Mütarekesi Döneminde Sansür”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, S , İstanbul , ss

Lohanlızade Mehmet Nurettin, İstiklal Sevgisinin Abidesi Gaziantep Müdafaası, Gaziantep Kültür Derneği Kitap ve Broşür Yayınları, Gaziantep

Özalp, Yalçın, Gazilerin Dilinden Millî Mücadelemiz, Semih Ofset Yayıncılık, Ankara

Özçelik, İsmail, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Urfa (30 Ekim Temmuz ), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara

Özkaya, Yücel, Millî Mücadelede Atatürk ve Basın, Yenigün Basın ve Yayıncılık, İstanbul

Öztürk, Ayhan, Millî Mücadele’de Antep, Geçit Yayınları, Kayseri

Pamuk, Bilgehan, Bir Şehrin Direnişi Antep Savunması, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul

Tansel, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, 2. Cilt, MEB Yayınları, İstanbul

Ursavaş, Ali Saip, Kilikya Dramı ve Urfa’nın Kurtuluş Savaşları, çev. Hüseyin Işık, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara

Ünler, Ali Nadi, Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaacılık, İstanbul

Yakar, Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Şeyh Ali Sezai Efendi, Öncü Basımevi, Ankara

Yetişgin, Memet, “Osmanlı Çöküş Sürecinde Güney Bölgesi’ne Yönelik Paylaşım Projeleri”, Millî Mücadelede Güney Bölgesi Sempozyumu, Gaziantep, Aralık , Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara , ss

Yetişgin, Memet, “Ermenilerin Maraş’tan Ayrılmaları ”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C 20, S 58, Ankara , ss

Etik Beyan

Bu makalede Etik Kurul kararı gerektiren bir çalışma bulunmamaktadır.

Kaynaklar

  1. Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir , s
  2. Tayyip Gökbilgin, Millî Mücadele Başlarken Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresine, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara , s
  3. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, 1. Cilt, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul , s
  4. Memet Yetişgin, “Osmanlı Çöküş Sürecinde Güney Bölgesi’ne Yönelik Paylaşım Projeleri”, Millî Mücadelede Güney Bölgesi Sempozyumu, Gaziantep, Aralık , Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara , ss, s
  5. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri(Osmanlı İmparatorluğu Anlaşmaları), 1. Cilt, TTK Yayınları, Ankara , s
  6. BOA.: BEO (Bab-ı Ali Evrak Odası), Defter No: , Gömlek No:
  7. Gökbilgin, a.g.e., s
  8. Yetişgin, a.g.m., s
  9. Diken, 28 Ekim , Sayı No
  10. İstiklal Harbimizde PTT, Gökçe Ofset, Ankara , s
  11. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: , İstanbul , s
  12. İstiklal Harbimizde PTT, s
  13. Korkmaz, a.g.m., s
  14. Korkmaz, a.g.m., s
  15. Cengiz Gönen, Ulusal Kurtuluş Savaşının İlk Kahramanı Maraş, Lazer Yayınları, Ankara , s
  16. Anadolu’da Yenigün, 16 Kasım , Sayı No:
  17. Yaşar Akbıyık, Millî Mücadelede Güney Cephesi Maraş, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara , s
  18. Serdar Yakar, Maraş Millî Mücadelesinde Şeyh Ali Sezai Efendi, Öncü Basımevi, Ankara , s
  19. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, 2. Cilt, MEB Yayınları, İstanbul , s
  20. Sebilürreşad, 3 Şubat , C 18, S
  21. Anadolu’da Yenigün, 8 Aralık , Sayı No
  22. Gönen, a.g.e., s
  23. Korkmaz, a.g.m., s
  24. BOA.: BEO (Bab-ı Ali Evrak Odası), Defter No: , Gömlek No:
  25. Gökbilgin, a.g.e., s
  26. Anadolu’da Yenigün, 8 Şubat , Sayı No:
  27. Ali Saip Ursavaş, Kilikya Dramı ve Urfa’nın Kurtuluş Savaşları, çev. Hüseyin Işık, Genel Kurmay Basımevi, Ankara , s
  28. Yücel Özkaya, Millî Mücadele’de Atatürk ve Basın, Yenigün Basın ve Yayıncılık, İstanbul , s
  29. Ayhan Öztürk, Millî Mücadele’de Antep, Geçit Yayınları, Kayseri , s.
  30. Bilgehan Pamuk, Bir Şehrin Direnişi Antep Savunması, IQ Kültür Sanat ve Yayıncılık, İstanbul , s
  31. İsmail Özçelik, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Urfa (30 Ekim Temmuz), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara , s
  32. BOA.: funduszeue.infoŞ. (Asayiş Kalemi Belgeleri), Defter No: 74, Gömlek No:
  33. Aybars, a.g.e., s
  34. Adil Bağdatlılar, Uzunoluk İstiklal Harbi’nde Kahramanmaraş, Kervan Yayınları, İstanbul , s
  35. Öztürk, a.g.e., s
  36. Bağdatlılar, a.g.e., s
  37. Abadi, Türk Verdünü Gaziantep-Antep’in Dört Muhasarası, çev. Kurmay Yüzbaşı Nurettin, Geziyurt Matbaası, Gaziantep , s; Zeynep Kalyoncuoğlu, “Antep’te Kuvayımilliye’nin Oluşumu”, Millî Mücadelede Güney Bölgesi Sempozyumu, Gaziantep, Aralık , Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara , ss, s
  38. Akbıyık, a.g.e., s
  39. Akbıyık, a.g.e., s
  40. Gönen, a.g.e., s
  41. Memet Yetişgin, “Ermenilerin Maraş’tan Ayrılmaları,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C 20, S 58, Mart , ss, s
  42. Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu , Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara , s
  43. Bağdatlılar, a.g.e., s
  44. Pamuk, a.g.e., s
  45. Ahmet Eyicil, “İşgal Döneminde Fransız ve Ermenilere Karşı Maraş Mücadelesi”, Millî Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu, Gaziantep, Aralık , Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara , ss, s
  46. Kadir Aslan, Millî Mücadele’de İlk Kurşun ve Dörtyol, Dörtyol Belediyesi Kültür Yayınları, Hatay , s
  47. Pamuk, a.g.e., s
  48. Akbıyık, a.g.e., s
  49. BOA.: MV. (Meclis Vükela Mazbataları), Defter No: , Gömlek No:
  50. BOA.: funduszeue.info (Dahiliye Nezareti İdare-i Umum Evrakı), Defter No: , Gömlek No
  51. Akyüz, a.g.e., s
  52. The Times, 3 Şubat , s
  53. Yalçın Özalp, Gazilerin Dilinden Millî Mücadelemiz, Semih Ofset Matbaacılık ve Yayıncılık, Ankara , s
  54. BOA.: funduszeue.info (Dahiliye Nezareti İdare-i Umum Evrakı), Defter No: , Gömlek No
  55. Bağdatlılar, a.g.e., s
  56. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri () II, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 61, Ankara , s
  57. Kasım Ener, Çukurova’da Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara , s
  58. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, a.g.e., s
  59. Ener, a.g.e., s
  60. Ursavaş, a.g.e., s
  61. Kemal Çelik, Millî Mücadele’de Adana Havalisi (), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara , s
  62. BOA.: DH.ŞFR. (Dahiliye Nezareti Şifre Evrakı), Defter No: , Gömlek No:
  63. BOA.: DH.ŞFR. (Dahiliye Nezareti Şifre Evrakı), Defter No: , Gömlek No:
  64. Akbıyık, a.g.e., s
  65. BOA.: BEO. (Babıali Evrak Odası), Defter No: , Gömlek No: ve funduszeue.info (Dahiliye Nezareti İdare-i Umum Evrakı), Defter No: , Gömlek No:
  66. Ursavaş, a.g.e., s
  67. Özkaya, a.g.e., s
  68. Özkaya, a.g.e., s
  69. Mustafa Kemal, a.g.e., s
  70. Bağdatlılar, a.g.e., s
  71. Ramazan Erhan Güllü, “Millî Mücadele’de Güney Cephesi’nde Kılıç Ali Bey’in Faaliyetleri”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C 16, S 2, Gaziantep , ss, s
  72. Bağdatlılar, a.g.e., s
  73. BOA.: funduszeue.info 6. Şb. (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Altıncı Şube), Defter No: 48, Gömlek No:
  74. Lohanlızade Mustafa Nureddin, İstiklal Sevgisinin Abidesi Gaziantep Müdafaası, Gaziantep Kültür Derneği Kitap ve Broşür Yayınları, Gaziantep , s
  75. BOA.: funduszeue.infoŞ. (Dahiliye Nezareti Asayiş Kalemi Belgeleri), Defter No: 35, Gömlek No:
  76. Ali Nadi Ünler’in eserinde Göceği köyü “Güçe” diye geçmektedir. Ali Nadi Ünler, Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaacılık, İstanbul , s
  77. Ünler, a.g.e., s
  78. BOA.: MV. (Meclis-i Vükela Mazbataları), Defter No: , Gömlek No:
  79. Bağdatlılar, a.g.e., s
  80. Özalp, a.g.e., s
  81. Özalp, a.g.e., s
  82. Akbıyık, a.g.e., s
  83. İlyas Gökhan, Kemalettin Koç, Tarihî Coğrafyası ve Kültürü ile Türkoğlu, Öncü Basımevi, Ankara , s
  84. BOA.: funduszeue.info (Dahiliye Nezareti İdare-i Umum Evrakı), Defter No: , Gömlek No:
  85. Hâkimiyet-i Milliye, 16 Şubat , Sayı No
  86. Hâkimiyet-i Milliye, 16 Şubat , Sayı No
  87. Bağdatlılar, a.g.e., s
  88. Hâkimiyet-i Milliye, 16 Şubat , S No
  89. The Times, 20 Nisan , s.
  90. Sebilürreşad, 3 Şubat , C 18, S

Şekil ve Tablolar

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası