iklim meselesi 1 bölüm / İklim krizi ve deprem ilişkisi | Açık Radyo

Iklim Meselesi 1 Bölüm

iklim meselesi 1 bölüm

Sea Watch gemisinde gönüllü kaptan olarak görev alarak Afrika’dan Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mültecileri Akdeniz’de boğularak ölmekten kurtarma faaliyetine katılan Carola Rackete, ’da İtalya’da limana mültecileri izinsiz çıkardığı için bir süre tutuklu kalmıştı. Tutukluğunun ardından ülkesi Almanya’ya dönen Carola burada adından ekoloji aktivisti olarak söz ettirmeyi sürdürüyor. Pek çok yerel direnişe katılan Carola, Momo ile birlikte Şubat ayında ekoloji, daha özelde de iklim hareketinde gördüğü eksiklikler üzerine yazmıştı. “Sadece haklı olmak değil, kazanmak da istiyoruz” diyerek hareketin içe kapanık yapısını aşması için Rojava’ya atıf yaparak, sabotaj taktiğini tartışarak tabandan örgütlenme faaliyetlerine odaklanmasını önermişti

Yazar : Von Carola Rackete und Momo – 24 Şubat

&#;Aynı tas aynı hamam&#; anlayışını sorgulamanın zamanı geldi. İklim adaleti hareketi olarak toplumdan her zaman talep ettiğimiz bir şey bu, ancak soruyu kendimize de sormalıyız. Bu metin, varoluşsal zamanlarda değişimi yönetmek için yeni bir yöne ihtiyaç duyan bir hareketin bu &#;aynı tas aynı hamam&#; anlayışının eleştirel bir değerlendirmesidir.

&#;Büyümenin Sınırları&#; raporunun yayınlanmasının ardından Rio Konferansı, kapitalizm ile ekolojiyi birleştirmek amacıyla sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme kararı aldı. Kısa bir süre sonra, dünya iklim konferansları ve bunların çevresinde her yıl düzenlenen karşı protestolar başladı. Başlangıçta, gerçek iklim koruma önlemlerinin yerel ve ulusal olarak uygulanması gerektiği genellikle ihmal edildi. Buna ek olarak, fosil yakıt lobisi konferanslara hakim oldu ve tamamen yetersiz sonuçların çerçevesini belirledi.

Kopenhag&#;daki felaket COP &#;dan bir yıl sonra Rhineland&#;da ilk iklim kampı başladı. Kamp bir ağ oluşturma ve bir düşünce oluşumu olarak hizmet etti ve bugünkü hareketin temel taşını oluşturdu. Özellikle Hambach Ormanı için &#;deki kitlesel protestolar ve Ende Gelände ittifakının yıllık eylem günleri, iklim adaleti talebinin somut meseleler aracılığıyla Alman solunun bilincine taşınmasına katkıda bulundu. Amaç, sivil toplumdan iklim krizinin boyutlarının hakkını verecek gerekli radikalizmi talep etmekti. Almanya&#;da şu ana kadar sadece olacakları tahmin edebildiğimiz bu kriz on yıllardır dünyadaki pek çok insanın varlığını tehdit ediyor. Almanya&#;daki iklim adaleti hareketinin başlangıcından bu yana, iklim krizinden etkilenenler, yani çoğunlukla küresel Güney&#;den gelenler, mücadelelerin kesişimselliğini gören bir hareket çağrısında bulunuyorlar. Bu, ırkçılık ve sömürgeciliğin sürekliliğini gösteren baskı biçimlerinin birbiriyle bağlantılarını anlayan ve bunları iklim krizinden sorumlu temel tahakküm ilişkileri olarak tanıyan ve bunlarla mücadele eden bir hareket olacaktır.

Küresel olarak aktif iklim hareketleri Fridays For Future ve Extinction Rebellion&#;ın ortaya çıkışı &#;u iklim protestolarının yılı haline getirdi ve iklim meselesini güncel siyasetin merkezine taşıdı. Hambach Ormanı veya daha yakın zamanda Lützerath etrafındaki otonom hareketlerin aksine, Fridays For Future gibi hareket grupları müzakereye hazır bir yol izledi. Hareket içindeki söylemin cazibe ve müzakere siyasetine doğru kayması ve partilerle kucaklaşma rotasına girmesi, militan momentumun azalmasına ve reelpolitiğin yayılmasına yol açıyor. Şu anda, Son Nesil Ayaklanması (Letzte Generation) radikal bir kanat olarak hareket tartışmalarında safları ayrıştırıyor. Ancak bu radikalizm biçimi yeterli değildir.

Ekolojik sınıf mücadelesine ihtiyacımız var

İklim krizi, toplumsal adaletsizliğin ve güç ilişkilerindeki büyük küresel farklılıkların bir sonucudur. Dünyadaki herkes fosil enerji kullanımı konusunda eşit söz hakkına sahip olabilseydi, muhtemelen öncelikle küresel Güney&#;deki insanların varlığını tehdit eden bir iklim krizinin içinde olmazdık. Hareketimizin Paris&#;te derece sınırına yönelik talebi iklim adaletine yönelik bir adım değildir. Zira küresel Güney&#;deki pek çok ülke on yıllardır ve Paris&#;ten çok daha önce 1 derece sınırı için çağrıda bulunuyordu. &#; derece sınırı&#; terimi, birçok insan için uzun süredir varoluşsal olan iklim krizi sorununu soyutlaştırmakta ve doğa bilimleri ve iklim modelleri tarafından yönlendirilen teknik bir tartışmaya yol açmaktadır. Bu terim ayrıca iklim krizini nasıl kontrol altına alabileceğimizi de belirsizleştiriyor: Ancak köklü bir toplumsal değişim yoluyla, tüm insanları çeşitlilikleri içinde dikkate alan ve soruna neden olan şirketlerin, ulus devletlerin ve milyarderlerin çıkarlarına karşı çıkan çözümler yaratmak için birlikte çalışabiliriz. Bir iklim adaleti hareketi olarak karşı toplumsal güç inşa etmemiz ve bunun için de adalet boyutunu küresel Kuzey&#;de daha fazla insan için somut hale getirmemiz gerekiyor.

Peki nasıl ilerleyeceğiz?

İklim mitinglerinde &#;sistem değişimi&#; ve &#;iklim adaleti&#; gibi boş ifadelerden uzaklaşıp protestolara, orman işgallerine ve tüm nüfusu örgütlemeye yönelmeliyiz. İklim adaleti çağrısı pratik girişimlerle somut hale getirilmeli ve hem küresel hem de yerel koşullar dikkate alınmalıdır. Buna göre, Avrupa&#;da ve dünya genelinde iklim adaleti aynı zamanda toplumsal adaletsizliğin ve sınıf farklılıklarının azaltılması ve iklim krizi için tüketim ve sorumluluk konusunda da önemli farklılıklar olduğunun açıkça ortaya konması anlamına gelmektedir.

Toplumsal adalet talep etmek en temelde gereklidir. Ancak şu anda, Rusya&#;nın Ukrayna&#;yı ikinci kez işgali sırasında, hareket artan yaşam maliyetlerinden en çok zarar gören yoksul insanlarla daha da karşı karşıya gelme tehlikesiyle karşı karşıya. Hareket çok uzun zamandır iklim eyleminin küresel Kuzey&#;de toplumsal adaleti nasıl geliştireceğini göstermekte ve uygulamakta başarısız oldu. Ancak şimdi, en geç zamanda, hem sosyal hem de ekolojik çözümleri görünür kılmak zorunludur. Bu şansı kaçırırsak &#; Avrupa&#;da halihazırda yayılmakta olan sağcı bir gericilikle &#; iklimi koruma şansımızı da kaybedebiliriz.

Manastırlara kapanmayın &#; taban çalışması yapın

Hareket içinde, meselenin sadece zaten siyasallaşmış olanların girebileceği güzel bir siyasi manastır inşa etmekle ilgili olmadığını açıkça ortaya koymalıyız. Toplumdan tamamen çekilip kapalı bir paralel toplum haline gelirsek ve zaten dönüşmüş olanları daha da fazla siyasallaştırmaya odaklanırsak toplumsal değişimi başaramayız. Sivil toplumla ilişki kurmak kesinlikle zor olabilir, ancak bu ittifak çalışmasının önemli bir parçasıdır ve kazanmak için gereklidir. Evet, sadece haklı olmak değil, kazanmak istiyoruz ve buna ihtiyacımız var. Bu örgütlenmeyi, kapitalizm altındaki gerçekliği baskıcı bulan herkesle birlikte özgürleşmiş bir iklim adaleti dünyası için hayal edebiliriz.

İklim adaleti hareketi, Suriye&#;nin kuzeydoğusundaki devrime (Rojava) dayanışma için sürekli atıfta bulunuyor, ancak bu devrimin başarıyla ortaya koyduğu şeyi uygulamak istemiyor: her sokaktaki her bir aileyle tekrar tekrar diyalog kurarak hepsiyle birlikte kolektif olarak örgütlenmek. İklim adaleti hareketinin yapabileceği en radikal şey toplumda taban çalışmasıdır.

Proleter-güvencesiz insanları unutursak ya da yaşam tarzımıza uymadıkları için onları proaktif olarak politikalarımızdan dışlarsak, hiçbir yere varamayız. Örneğin: Berlin&#;in en işlek ve dolayısıyla en kirli caddeleri güvencesiz mahallelerden geçerken parlamento bölgesindeki araba gürültüsünü protesto etmenin bir faydası yoktur. Eylemlerimiz çoğu zaman sadece güçlülere yönelik ve medyadaki imajları hedef alıyor. Ancak sorundan en çok etkilenen insanlar ne dikkate alınır ne de örgütlenmemize dahil edilirse, o zaman ciddi bir karşı güç oluşturamayız. Buna karşılık, otomotiv yan sanayi işçileri ya da toplu taşıma çalışanlarıyla birlikte sosyal açıdan adil bir dönüşüm için çalışmak isteyen grupların olumlu örnekleri de var.

Hangi radikalliğe ihtiyacımız var?

Giderek ilerleyen iklim felaketi karşısında, daha radikal eylem biçimlerine yönelik çağrıların giderek daha yüksek sesle dile getirilmesi anlaşılabilir bir durumdur, zira talep ve müzakere politikaları başarısız olmuştur. 80&#;lerde barış hareketinde zaten uygulandığı gibi, hareket giderek sabotajı tartışıyor. Letzte Generation, medyanın ilgisini çekmek için “mala zarar verme” yöntemini başarıyla kullanıyor ve saflaştırıcı eylemlerle kendisini radikal bir kanat konumuna yerleştiriyor. Ancak sabotaj tartışması bazen sihirli bir ilaçmış gibi yürütülse de aslında temel bir noktayı gözden kaçırıyor: giderek daha az sayıda insanın daha büyük riskler aldığı taktiklerin tırmanması çözümün sadece bir parçası. Toplumsal değişimi ancak çok sayıda kişi aracılığıyla, toplumu örgütleyerek ve çeşitli katılım biçimleriyle yaratabiliriz. Eylemlerin kutuplaşmaya yol açması hoş karşılanmakla birlikte, genel olarak bir hareket olarak toplumla bağımızı kaybetmemeye dikkat etmeliyiz. Zira geniş bir mutabakat ve sivil toplum radikalizmi olmadan güç ilişkilerinde bir değişim yaratmak mümkün olmayacaktır. Bu çeşitliliği sağlamak için biz iklim aktivistleri, daha az aktif insanlara karşı önyargılarımızı ve diğer toplumsal sorunları hükümsüz ve geçersiz ilan eden misyoner gayretimizi bir kenara bırakmalıyız. Başkalarıyla saygılı bir düzeyde konuşmalı ve bu konudaki fikirlerimiz birbirinden uzak olsa bile, temelde tüm insanların toplumsal iyileştirmelerin bir parçası olmak istediğine dair bir anlayış geliştirmeliyiz. İklim suçlularını açıkça adlandırmak ve güçlerine saldırmak doğrudur, ancak konuşma ve katılım için toplumun çoğunluğuna ulaşmaya ve ortak endişeleri aramaya devam etmeliyiz.

Halihazırda başkalarından çok şey öğrenebiliriz: örneğin Los Angeles&#;taki lgbtqi topluluğunun derinlemesine tarama stratejisinden, İskoçya&#;daki STK&#;lar ve petrol platformu işçileri arasındaki işbirliğinden veya Birleşik Krallık&#;taki Larger Us projesinden. Almanya&#;nın en büyük fosil yakıt şirketleri olan RWE ve Wintershall&#;ın kamulaştırılması, kiraların sınırlandırılması ve Deutsche Wohnen’ın kamulaştırılması, ücretsiz toplu taşıma talep edilmesi ve böylece biletsiz araç kullanımının imkansız hale getirilmesi, haftalık çalışma saatlerinin azaltılması, ücretsiz çocuk bakımı ve Almanya&#;da yaşayan herkes için gazete ve demokratik katılım olanakları talep edilmesi için kampanya yürütebiliriz. Ya da Chico Mendes&#;in sözleriyle: Sınıf savaşı olmadan çevrecilik sadece bahçeciliktir!

Kaynak:funduszeue.info

 

Polen Çeviri Ekibi

Prof. Dr. Emel Parlar Dal

Verdiği Dersler: 1. Ders - Giriş: Temel Kavramlar, Konular, Yaklaşımlar

4. Ders - Bir İnfodemi Meselesi Olarak İklim Krizi

Emre Erdoğan İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm başkanıdır. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi alanında doktora derecesi bulunan Erdoğan, akademi ve sivil toplumda çeşitli projelerde araştırmacı ve kıdemli danışman olarak görev yapmıştır. Araştırmaları siyasi katılım, dış politika ve kamuoyu, çocuk ve gençlerin refahı, metodoloji ve istatistiğe odaklanmaktadır. Türkiye'de gençlik, Suriyeli mülteci gençlerin entegrasyonu, ötekileştirme, kutuplaşma ve popülizm konularında çalışmakta ve yayınlar yapmaktadır.

Verdiği Dersler: 1. Ders - Giriş: Temel Kavramlar, Konular, Yaklaşımlar

3. Ders - Küresel Yönetişimde İklim-Güvenlik İlişkisi

Emel Parlar Dal Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde Prof. Dr. olarak çalışmaktadır. Lisansısını Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler, yüksek lisansını sırasıyla Paris 1 Panthéon-Sorbonne (İşletme) ve Paris 3 Sorbonne-Nouvelle Üniversitesi (Avrupa Çalışmaları), doktorasını ise Paris 3 Sorbonne-Nouvelle Üniversitesinden Uluslararası İlişkiler alanından almıştır. The Graduate Institute of International and Development Studies/Geneva ve Oxford University funduszeue.infoy’s College’da misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Şu an The Academy of Korean Studies tarafından desteklenen bir projenin yürütücüsü ( - ) ve Jean Monnet Kürsü başkanıdır (). Türk Dış Politikası, Küresel Yönetişim, Yükselen/Bölgesel/Orta ölçekli güçler, Türkiye-Ortadoğu İlişkileri hakkında çok sayıda SSCI yayını ve editörlüğünü yaptığı uluslararası kitap ve kitap bölümleri bulunmaktadır.

Verdiği Ders: 2. Ders - İklim Güvenliği, Dünya ve Türkiye: Hukuksal Çerçeve, Uyum ve Politikalar

Zerrin Savaşan Konya Selçuk Üniversitesi'nde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı'nda Doç. Dr. (Uluslararası Kamu Hukuku) olarak çalışmaktadır. Dünya Çevre Hukuku Komisyonu (WCEL) Dünya Doğa ve Doğayı Koruma Birliği (IUCN) üyesidir; Gönüllü Gençlik Topluluğu, Çevre Araştırmaları Akademisi kurucusu ve koordinatörüdür; Türkiye Barolar Birliği, Çevre ve Şehir Komisyonu Danışma Kurulu Üyesi'dir; Çevresel Barış İnşası Derneği'nin kurucu üyesidir.

Bir yandan çevre hukuku ve politikaları ile iklim hukuku ve politikaları üzerine çalışırken aynı zamanda AB İklim Elçisi, İklim Koruma İttifakı/İklim Gerçekliği Projesi İklim Lideri/Mentoru ve ASIL WILIG Mentorluk Programı Mentoru olarak da çalışmalar yürütmektedir.

Doktora derecesini Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden, yüksek lisans derecesini ODTÜ Avrupa Çalışmaları Bölümü'nden ve lisans derecesini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden almıştır.

Verdiği Ders: 5. Ders - İklim Değişikliği Finansmanı

Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde mezun olmuş ve doktorasını İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nde ekonomi üzerine yapmıştır. Doktora tez konusu, ulaşıma bağlı iklim değişikliği sorunu ve bu soruna karşı uygulanabilecek mali politikalardır.

İlgi alanı Çevre Ekonomisi’dir; bu alanda iklim değişikliği, çevre vergileri özellikle karbon vergisi, emisyon ticareti, Avrupa Birliği iklim politikaları, sürdürülebilir enerji ve ulaşım politikaları konusunda çalışmaktadır. Bu konularda uluslararası ve ulusal dergilerde yayınları bulunmaktadır. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve TÜBİTAK tarafından desteklenen projelerin yürütücülüğünü yapmıştır. yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve aynı üniversitenin yılından bu yana Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürlüğünü yapmaktadır. Aynı zamanda, Yeşil Gazete’de gönüllü olarak köşe yazarlığı yapmaktadır.

Verdiği Ders: 6. Ders - Türkiye'de İklim Değişikliği Politikasının Yörüngesi

Cem İskender Aydın, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde doktor öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Lisans ve yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünde, ikinci yüksek lisansını ise Fransa’daki Toulouse School of Economics Çevresel Ekonomi bölümünde tamamlamıştır. Doktorasını ise yılında Fransa’da Paris-Saclay Üniversitesi’nde Ekolojik Ekonomi üzerine yapmıştır. Çevre ve iklim adaleti, çevre yönetişimi, iklim ve enerji politikaları alanlarında akademik ve popüler yayınları bulunmaktadır.

Verdiği Ders: 7. Ders - Ekolojik Güvenliği Kentsel Çalışmaların Gözünden Anlamak

Doç. Dr. Yasemin Kaya yılında Hamburg’da doğdu. yılında Uludağ Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. yılında Yüksek Lisansını, yılında ise Doktorasını Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kentleşme ve Çevre Sorunları bilim dalından aldı. yılında Uludağ Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Dr. Öğretim Üyesi kadrosuna atandı. Halen İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekan yardımcılığı ve Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı başkanlığı görevlerini yürütmektedir. Araştırma alanları, uluslararası çevre politikaları, çevre rejimleri, iklim değişikliği ve kentsel çevre sorunlarıdır.

Verdiği Ders: 8. Ders - Sürdürülebilir Enerji Politikaları ve İklim Değişikliği

Prof. Dr. Emre İşeri, İzmir Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü üyesidir. Güncel araştırma alanları arasında enerji politikası, siyasi iletişim ve Türkiye dış politikası yer almaktadır. İçlerinde Geopolitics, Journal of Balkan and Near East Studies, Energy Policy, Turkish Studies, Security Journal, South European Society and Politics, European Journal of Communication, Environment and Planning C, Environmental Communication-A Journal of Nature and Culture ve International Journal of Communication'da olmak üzere çok sayıda kitap ve dergide kitap bölümleri ve makaleler yayımlamıştır.

Verdiği Ders: 9. Ders - Yeşil Savunma, Küresel Trendler ve NATO

Çağlar Kurç Abdullah Gül Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. yılları arasında Dış Politika ve Barış Araştırmaları Merkezi'nde Doktora Sonrası Araştırma Görevlisi olarak görev yaptı. yılları arasında MIT Güvenlik Çalışmaları Programı’nda Fulbright bursiyeri ve yılları arasında Saltzman Savaş ve Barış Araştırmaları Enstitüsü'nde misafir araştırmacı olarak bulundu. King's College London'dan Savaş Çalışmaları alanında yüksek lisans ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora dereceleri almıştır. Araştırma ilgi alanları arasında savunma tedariki,  gelişmekte olan ülkelerdeki savunma sanayi, küresel silah üretim ağları ve güvenlik politikası yer almaktadır.

Verdiği Ders: Ders - Güvenlik, İklim Değişikliği ve NATO

Nisan ayına kadar NATO Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten Büyükelçi Tacan İldem Londra Liderler Zirvesi kararı uyarınca NATO Genel Sekreteri tarafından oluşturulan ve hazırladığı rapor son Dışişleri Bakanlar toplantısında görüşülen Değerlendirme Süreci Uzmanlar Grubunda görev aldı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan Büyükelçi İldem uzun meslek hayatında AGİT Daimi Temsilciliği, NATO Daimi Temsilciliği ve Lahey Büyükelçiliği görevlerinde Türkiye’yi temsil etti. Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, Dişişleri Başdanışmanı ve Sözcüsü görevlerinde bulundu. Brüksel NATO Daimi Temsilciliğinde, Yeni Delhi, Vaşington ve Atina Büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev aldı. İldem İtalya Dayanışma Yıldızı Liyakat Nişanı ve Arnavutluk Devlet Şükran Madalyası sahibidir.

Page updated

Google Sites

Report abuse

Türkiye&#;deki İklim Değişikliğini Ele Alan Belgesel: İklim Meselesi

Tüm dünyayla birlikte ülkemizde de etkisi hissedilen iklim değişikliği sorununu Ezgi Mola, Halit Ergenç, Ozan Güven ve Serenay Sarıkaya’nın sunumuyla ele alacak İklim Meselesi, ülkemizdeki farkındalığı arttırmak adına önümüzdeki günlerde ekranlara gelecek. 

Özellikle son 50 yılda yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin hepimizin hayatını oldukça kolaylaştırdığı muhakkak. Ancak yüzyılın başından itibaren iyiden iyiye ivmelenen bu gelişmelerin getirdiği sonuçların insanoğlunun derinden bağlı olduğu doğayla barışık olduğunu söylemek güç.

Her ne kadar iklim değişikliği ya da küresel ısınma gibi konularda devletlerin eliyle konferanslar düzenlenip protokoller imzalansa da neredeyse geride bıraktığımız her ayın dünyadaki en sıcak yeni ay olmasının önüne henüz geçilebilmiş değil. Öte yandan bu konudaki farkındalığı oldukça düşük olan Türkiye&#;nin git gide betonlaşan şehirleri ve buna ön ayak olan yöneticileriyle iklim değişikliğine önlem almaktan çok bu sorunu tetikleyecek şekilde hareket ettiğini söyleyebiliriz.

iklim-meselesi-ergenc-sarikaya-guven-mola-filmloverss

İklim Meselesi Ünlü İsimlerin Sunumlarıyla 8 Ocak&#;ta Ekranlara Gelecek

Gelgelelim geleceğimizi etkileyecek bu sorunların gündeme gelmesinde belgesellerin önemli yer tuttuğu aşikar. Genellikle yabancı kaynaklar aracılığıyla izleme fırsatı bulduğumuz belgesellerden bir yenisi bu kez Türkçe olarak ve ülkemiz televizyon ve sinema dünyasının önemli isimlerinin sunumuyla ekranlara gelmeye hazırlanıyor.

Dünyanın son dönemdeki en önemli konularından biri haline gelen iklim değişikliğinin birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu topraklarındaki etkilerini inceleyen İklim Meselesi, yirmi birinci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde küresel iklim değişikliğinin etkilerine en çok maruz kalacak ülkelerden biri olan Türkiye’nin meseleyle olan yakın ilişkisi farklı yönlerden ekranlara taşıyor. İklim Meselesi’nde konu her yönüyle incelenip çözüm önerileri tartışılıyor ve bu sayede izleyicilerde farkındalık yaratmak hedefleniyor.

Ezgi Mola, Halit Ergenç, Ozan Güven ve Serenay Sarıkaya’nın sunumuyla 3 bölüm halinde ekranlara gelecek olan İklim Meselesi&#;nin ilk bölümü 8 Ocak&#;ta National Geographic&#;te ekranlara gelecek. Tıpkı belgeselin fragmanında Halit Ergenç&#;in söylediği gibi umarız bu belgeselde dile getirilenler birtakım insanların dikkatini çeker.


İklim krizi ve deprem ilişkisi

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Ömer Madra:İklim İçinprogramında “Paris Anlaşması için bir fikr-i takip çalışması” diye bir alt başlığımız vardı. Şimdi bu büyük deprem felaketi gerçekleşince depremleri beklenmedik bir yerden iklim meselesine bağlamanın da zamanı olduğunu söyleyebiliriz sanırım. 

Bill McGuire’ın Hothouse Earth: An Inhabitant’s GuideyaniSera Dünya adlı kitabı yayımlandı. Alt başlığı ise Bir Yeryüzü Sakininin Rehberi anlamına geliyor. Küresel ısınmanın seraya çevirmekte olduğu dünyada neler yapılabileceğini paylaşan ve artık tamamen tehlikede olan bir gezegende giderek yok oluşa doğru ilerlediğimizi gösteren önemli bir kitap. Yazarı Bill McGuire, jeofizik ve iklim tehlikeleri üzerinde uzmanlaşmış bir profesör. Ayrıca iklim krizi üzerine birçok araştırmaya imza atmış biri. Sera Dünya’nın ilginç bölümlerinden biri, “Son Dakika Golleri” isimli yedinci bölüm. İyi başlayıp kötü biten durumlardan bahsediyor. Bu alanda çalışan binlerce araştırmacının yaptığı araştırmalara ve müthiş bir veri biriktirilmiş olmasına rağmen hâlâ iklim biliminde iyi anlaşılamayan ve mekanizmalarının nasıl çalıştığını kolay kolay ortaya koyamadığımız noktalar var. Bazı durumlarda bunlar birer son dakika golü olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu muazzam etkili sonuçlarını önceden görüp kestirmek de o kadar kolay olmayabilir. 

Bill McGuire, bu noktalardan kaygı verici olanları saymış: Gulf Stream (Körfez Akıntısı) denen akımların yönünün ve dönüşünün ısınma ile değişikliğe uğraması meselesi var bir kere. Nasıl “çalıştığı” bir türlü tam olarak anlaşılamayan AMOC (Atlantic Meridional Overturning Circulation) denen akıntıların dalgalar halinde dönüşümü. İkinci olarak karbon yutakları meselesine ve küresel ısıtmanın yağmur ormanları üzerinde geri dönüşü olmayan izler bırakacağına değinmiş yazar: Karbonu emerek atmosferde toplanmasını engelleyen yağmur ormanlarının tersine dönüşüp karbon salım kaynağı olmasını ve bunun yol açacağı feci sonuçları anlatıyor. Üçüncüsü, permafrost olarak adlandırılan daimî donmuş toprak tabakasının, küresel ısınma sebebiyle hızla çözünmesiyle birlikte özellikle Sibirya'da milyonlarca kilometrekarelik alanda açığa çıkan “metan bombaları”. Bu “bomba”ların dünya üzerinde birçok yerde pek çok soruna sebep olacağını yazıyor.

Yazar, dördüncü ve son noktada ise bizi şu günlerde müthiş ilgilendiren bir noktaya dikkat çekiyor: Yeryüzü tabakaları nasıl birden harekete geçer? Tehdit sadece yeraltından gelen metan gazı püskürmesiyle sınırlı değil. İklim değişikliği, daha sıcak hale gelen bir dünyada yeryüzü tabakalarında sarsıntılara ve depremlere yol açabilir. Üstelik, bunun olma olasılığı sandığımızdan çok yüksek. Küresel ısınma volkanların patlamasına veya kıyı şeritlerinde tsunamiler yaşanmasına sebep olabilir. Bill McGuire, “Bunları kavramak çok kolay değil. Bunların artık delilik, çılgınlık gibi göründüğünü biliyorum. Ancak, gerçek bu” diye yazıyor. 20 bin yıl önce gezegenin bir “buzdolabı olduğunu, buzulların Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nın çok büyük kısmını sardığını söylüyor. Takip eden 15 bin yılda Dünya’nın inanılmaz bir değişime uğradığını söyleyen Bill McGuire, “Medeniyetimiz büyüdü ve gelişti. Ancak bunun bazı sonuçları var. Bunlardan biri, yükselen sıcaklıkların buzulları güneş altında kalmış tereyağı gibi eritmesi. Bu, zamanla yeryüzünün birçok yerinde devasa su kaynaklarını yarattı” diyor.

Bir bilim insanı olarak anlattığı şey bana önemli geliyor: “Devasa buz ağırlığının kalkması ve bunun sonucunda, onca zamandır bastırılmış durumdaki yeryüzü tabakasının birden geri esnemesi Kuzey Avrupa'da beklenmedik depremlere yol açtı. İzlanda'da korkunç volkan patlamalarına, Norveç'in kıyılarında ise büyük bir heyelana sebep oldu. İskandinavya'yı ve Britanya'nın doğu kıyısını da tsunami vurdu” diyor. Yerkabuğuna yüklenen bu büyük yük, kıyı bölgelerinde volkan patlamalarına sebep oluyor. Bu çok ilginç bir şey. Kuzeyde buzulların erimesi neden kıyılara etki ediyor? McGuire, küresel ısınmanın bir sonucu olarak jeolojide büyük değişiklikler olduğunu söylüyor. Bir yandan Grönland’daki ve Antarktika'daki devasa buzullar hızla erirken, Kuzey ve Güney kutuplarındaki deniz seviyelerinde yükselme hızlanıyor ve gezegenin kabuğu da strese giriyor. Yüksek, büyük buz ve su kütlelerinin yer değiştirmesi sonucunda pek çok deprem meydana geliyor. Bunlar bilimsel araştırmaların sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Güney Alaska'da da uyuyan bir dev var. “Kömür madenindeki kanarya” diye de adlandırılıyor. Yatay, bir kilometrelik buz kütlesi son yüzyıl içinde ortadan kalkmış. McGuire, bu devasa yükün kalkmasının deprem faaliyetlerini arttırdığını söylüyor. Sert tabakanın, yani toprak tabakasının küresel ısıtmaya cevabı olarak, küçücük çevresel değişikliklerin muazzam sonuçlar doğurabileceğini de ekliyor. 

McGuire ayrıca “Deprem olduğu zaman, o fayın magma dolu toprağı tetiklemesi volkanik patlamalara yol açar” diyor. Ve ekliyor: “Fizik ‘küçücük bir etkinin çok büyük bir tepkiye yol açabildiği bir sistemdir. Hızlanan su yükselmeleri ve aşırı hava durumları potansiyel olarak ölümcül jeolojik hareketlere yol açabiliyor” diyor. Maraş merkezli devasa depremden sonra kitaba tekrar dönüp baktığımda, şu bölüm dikkatimi çekti: Kıyı bölgeleri (Hatay, İskenderun bunlara birer örnek) genellikle tektonik levha hareketlilikleriyle sınırlı ve sonuç olarak pek çok aktif volkanın ve deniz depreminin etkilediği bölgelerdir Eğer bunlar bir şekilde tetiklenirse yer kabuğunun çok hızlı bir şekilde harekete geçebileceği ve volkanik patlamalara yol açabileceği belirtiliyor Sera Dünya kitabında. Alaska'daki Pavlof Volkanı buna muazzam bir örnek. Aynı zamanda Kaliforniya'nın San Andreas Fayı da kıyılardaki durumun nasıl gelişeceğini ve yükselen tansiyonun, gerilimli fayı çok daha kolay kırılır hâle getireceği gösteriyor.

Sonuç olarak, küresel ısınmanın veya ısıtmanın beklenmedik sonuçlarını hızla görmeye başladık. McGuire, “Birçok insanın hatta iklim bilimcilerin bile durumu bu netlikte göremediklerini ifade etmek zorundayım” diyor. “Bununla birlikte,” diye ekliyor, “durum o kadar net ki; artık biz çocuklarımıza ve onların çocuklarına sadece çok daha sıcak bir dünya değil, jeolojik olarak çok daha kırılgan, çatlayan, patlayan, dökülen bir dünya miras bırakıyoruz. Onun için, fosil yakıtlarla mücadele, yani bu yakıtların yasaklanması, can alıcı önem taşıyor.”

On binlerce yıllık ritüel değişiyor

Yücel Sönmez: Programda birkaç güzel haber de verelim. Türkiye'nin kuş türü Karabaşlı Çulha Kuşu oldu. Geçtiğimiz yıl Iğdır'da halkalanmıştı, dünyanın en nadir kuşlarından biri olarak kabul ediliyor. Yolu buraya düşmüştü. Makalesi geçtiğimiz günlerde çıktı ve resmî olarak ülkenin kuş türü oldu.

Uzun arayışlar sonucunda, öldüğünden korktuğumuz leoparın Türkiye'de yaşadığı, canlı olarak gezdiği netleşti. Araştırmalar daha da genişletildi ve Hasankeyf civarında, Sason Dağı'nda kar leoparı gördük. Çok net, çok güzel görüntüler yakaladık. Hasankeyf çok uzun süredir bu canlının yaşam alanı olarak biliniyor ve kabul ediliyordu. Özellikle sular altında kalan Dicle Vadisi, hayvanın yaşayabileceği nadir yerlerden biriydi. kilometrelik bir vadinin sular altında bırakılarak yok edilmesi inanılmaz. 

Türkiye'deki kış koşullarının yumuşak geçmesi nedeniyle doğada çok enteresan şeyler olmaya başladı. İstanbul'a kar yağıyor olsa ve kış gelmiş gibi görünse de aslında mevsim normallerinin aşıldığı bir dönem yaşıyoruz. Uzun süre kış olmadı. Bu, doğada enteresan yansımalara neden oldu. Normalde kış aylarında buraya gelmesi gereken canlılar gelmedi. Özellikle kuşlar, hareket kabiliyetleri yüksek olduğu için her şeye ani tepki verebiliyor. Kışın etrafımızda görmemiz gereken kuşlardan bazılarını maalesef görmedik. Gediz Deltası, Küçük Menderes Tarlası, Milas, Tuzla, Büyük Menderes, Bafa Gölü, Tahtalı Barajı, Köyceğiz Gölü gibi noktalarda her yıl kış ortasında kuş sayımları yapılır. Ege Bölgesi'nde yapılan sayımlarda popülasyonun olağanüstü derecede düşük olduğu ve bazı türlerin Türkiye'ye neredeyse hiç uğramadığı ortaya çıktı. Kılkuyruk kuşu, kaşıkgaga… Bu yıl Türkiye’de yok denecek kadar az. 

Ö.M.: Su kuşlarının bu kadar az gelmesinin sebebi, Tuz Gölü başta olmak, üzere kuraklıklar. Değil mi?

Y.S.: Gelmeme sebepleri Kuzey’de yeterince kış olmaması. Dolayısıyla göç etme gereği duymuyorlar ve yolları buraya düşmüyor. Binlerce, on binlerce yıllık ritüel değişiyor. Çok önemli bir şeyden bahsediyoruz.

Kuruyan göller konusunu da incelediler. Marmara Gölü geçtiğimiz yıl kurumuştu, şimdi tarla olarak kullanılıyor. İçler acısı bir manzaraya sahne olmuş. Su kuşları burada hâlâ göl olduğunu düşünerek gelmiş. Etrafta görülmüşler. Ama maalesef ortada göl yok. Çok acı verici bir durum.

Yine aynı şekilde kuş sayımları sırasında sulak alanlar ziyaret ediliyor. Kuş sayımını yapan arkadaşlarımla konuştuğumda ilk izlenimlerinin içler acısı olduğunu paylaştılar. Sulak alanlarda su seviyesinin önemli oranda düştüğünü ve buraya gelen türlerin de sayıca az olduğunu söylediler. Türkiye'nin doğasında olağanüstü şeyler yaşanıyor.

Ö.M.: Malatya Valiliği, büyük deprem faciasından sonra Sultansuyu Barajı'nın tedbiran kademeli olarak boşaltılacağını duyurdu. Bunun sonuçları önümüzdeki günlerde dikkatle takip edilmeli.

Y.S.: Bu bölge aynı zamanda Fırat ve Dicle nedeniyle Türkiye'nin en büyük barajlarına ev sahipliği yapıyor. Suların önünde bir sürü baraj kurulu. Deprem bana barajların durumunu düşündürdü. O suyun birdenbire, tekrar nehir yatağında hareket etmesi daha büyük bir felakete yol açabilir. Bütün barajlar incelenmiş. Bir barajda çatlaklar olduğu ifade edildi. Dolayısıyla barajın topladığı su boşaltılıp duvar üzerindeki yük hafifletilecek. Aslında bu çok büyük bir risk. Özellikle baraj duvarının alt tarafındaki yerleşim için ama sadece insanlar için değil. O nehir yatağını, o vadiyi kullanan tüm canlılar için büyük bir tehdit.

deprem

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası