yüreğimin yağı eriyor / Doyumsuz ve duygusuz nesiller - Yeni Alanya Gazetesi

Yüreğimin Yağı Eriyor

yüreğimin yağı eriyor

yüreğinin yağı (veya yağları) erimek

içinin yağı erimek

telaş veya kaygı ile üzülmek: “İçimizin yağı eridiği hâlde umursamadığımızı göstermek için kendimizi cendereye soktuğumuz yıllar” -H. Taner.

yüreğinin başı sızlamak

yüreği sızlamak.

aynı potada erimek

benzer konuları ve sorunları birlikte düşünmek veya değerlendirmek.

bal mumu gibi erimek

çok zayıflamak.

erimek

(nsz) 1. Katı cisim sıvı içine karışarak sıvı durumuna geçmek: Şeker suda erir. 2. Katı cisim ısı etkisiyle sıvı duruma gelmek: “Yüzündeki karlar eriyince beyaz, yuvarlak bir yüz meydana çıkmıştı.” -S. F. Abasıyanık. 3. Dokumalar aşınıp incelerek dağılmak

içi erimek

kaygı duymak, çok üzülmek.

bilmem hangi (veya kaç veya kim veya nasıl veya ne)

önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılan bir söz: Bilmem hangi dairede kâtipmiş.

eşi benzeri (veya manendi veya menendi) olmamak (veya bulunmamak veya yok)

benzeri olmamak: “Allah rahmet eylesin, eşi menendi bulunmaz bir adamdı Nazmi Albay.” -A. Ümit. “Bir iki çıkışı, Arap Kadir'in bir eşi benzeri bulunmadığı gerçeğini ortaya koymuştu.” -K. Korcan. “Bizim dairenin müdürünün bir eşi benzeri daha yoktur.” -M.

Değerli İzleyiciler,
Oyun başlamadan önce, size bir sır vermek istiyorum. Ben bir paranoyağım. Evet, evet, bu satırların yazarı olan benden bahsediyorum. Bunu da nerden mi çıkarıyorum. Ee çevremdeki herkes öyle diyor.

Her paranoyak gibi “Ben paranoyak değilim” desem de kimseler inanmıyor. İş arkadaşlarım, dostlarım, hatta geçmişte aynı saflarda mücadele verdiğim insanlar bile benim paranoyak olduğuma inanıyor.

Hayır, psikologa falan gitmedim. Çünkü adım gibi eminim ki bana “paranoyak” teşhisi koyacak. Peki, nedir senin paranoyan diye merak edenleriniz olabilir. Hemen söyleyeyim öyleyse. Ben her olayda irticanın ayak seslerini duyuyorum. Nerde abus suratlı, burnundan soluyan bir güruh görsem, “işte geldiler” diyorum. Ramazanda kamu kurumlarında yemekhaneler kapandığında ya da oruç tutmadığı için birinin şişlendiğini işittiğimde de aynı hisse kapılıyorum. Kara çarşafa bürünmüş küçük kız çocuklarını ya da kafası dımdızlak kazıtılmış cüppeli oğlan çocuklarını gördüğümde de

Cuma namazı saatinde bir devlet dairesine gidip de işimi yaptıracak memur bulamadığımda, türbanlı bayan doktorun, hasta erkek olduğu için bakmayıp ölüme terk ettiğini duyduğumda da aynı şey oluyor. “Böyle giderse hep beraber şeriata teslim olacağız” dediğim zaman arkadaşlarım, dostlarım katıla katıla gülüyor, “Bu söylediklerinin hepsi paranoya” diyorlar. Sizce de öyle mi?

Bu illet bende uzun süreden beri var. Ama kesin başlangıç tarihini net olarak anımsıyorum. 2 Temmuz ’te başladı bu paranoya bende.

Hani Sivas’ta bir otelde kıstırdıkları 33 savunmasız kişiyi yobazlar yakmışlardı ya

Hah işte bendeki paranoyalar o tarihten itibaren başladı. Sivas davasının görüldüğü Ankara DGM'deki duruşmaları izlediğimde iyice ilerledi. Sanık savunmanları arasında sonradan Adalet Bakanı olan milletvekilini gördüğümde, sanıkların ölenlerin ailelerine saldırmalarına tanık olduğumda artık çevremdekiler tarafından da hissedilir olmuştu paranoyalarım.

Hizbullah cinayetleri, Malatya’da misyonerlerin testere ile kıtır kıtır kesilmesi, okullarda namaz kılmayan, oruç tutmayan öğrencilere baskı yapılması gibi olaylar bendeki paranoyayı tetikliyor. Arada bir arkadaşlarımla konuşup rahatlıyorum. Köşe yazılarını okuduğum zaman geçer gibi oluyor. “Münferit bunlar” diyorlar. “Türkiye’de irtica tehlikesi yok.” İşte o zaman derin bir “Ohh!” çekiyorum. Ama bir süre sonra yine başlıyor.

Cuma namazı çıkışlarında tekbir getiren kalabalıkları gördüğümde “yine birilerini yakacaklar” diye korkup saklanıyorum. Aslında korkum onların kalabalığından değil, benim yalnızlığımdan. İnanın öyle. Şöyle bencileyin paranoyakların sayısı biraz artsa hiç korkmayacağım. Ama tersine paranoyakların sayısı yerine, diğerlerinin sayısı her gün katlanarak artıyor.

Size bir sır daha vereyim mi? Birazdan izleyeceğiniz oyunu sahneleyen ve senaryosunu yazan Genco Erkal var ya, işte o da bir paranoyak. Aynı benim gibi. Sivas Katliamı’nı sahnelediğine göre, belli ki “İrtica paranoyası” onda da var.

Meslektaşım olan çoğu gazeteciler siyasiler Sivas Olayı’nı unutmak gerektiğini, bunun bir tahrik sonucu çıkmış münferit bir hadise olduğunu söylüyorlar.

Buna kendimi inandırmak istiyorum ama bir taraftan da “ya yine bir şeylerden tahrik olurlarsa” diye ödüm kopuyor. Çünkü şöyle yakın tarihimize dönüp baktığımda, bu çevrelerin belli periyotlarla sık sık tahrik olduklarını görüyorum.

Ne zaman, neden tahrik olacakları da bilinmiyor ki, ona göre davranalım. Bazen bir konuşmadan, bazen bir yazıdan, bazen bir filmden, bazen de bir tiyatro oyunundan tahrik olabiliyorlar. Şan Tiyatrosu’nu yakmadılar mı? Hatta bir karikatürden ya da bilboard’lardaki reklam afişlerinden tahrik oldukları da oluyor.

O yüzden ne kadar dikkatli olursak olalım, tahrik olacakları olayları ve zamanı önceden kestirmek zor. Şimdi de korkuyorum. Ya şimdi de Genco Erkal’ın oyunundan tahrik olurlarsa? Alın size bir paranoya daha

Bunu çevremdekilerle paylaşsam “Senin irtica paranoyan depreşti” diyecekler, biliyorum. O yüzden sizinle paylaşıyorum. Çünkü siz de benim gibi paranoyaksınız. Nerden bildim? Nerden olacak canım, Sivas Katliamı’nı konu alan bu oyunu izlemeye gelmenizden.

Değerli izleyiciler, kurtuluşumuzu bizim gibi paranoyakların sayısının artmasında görüyorum. Yoksa maazallah hepimizi müşahade altına alırlar.

Hadi iyi seyirler!..
MİYASE İLKNUR




KARANLIKTA BİR IŞIK
Geçmişe özlem gelmişse bir toplumda gündeme; Bugünden hoşnut değil demektir kimse. Ama geçmiş güzellikleri yaşatmak için, Gönlü yok kimsenin gül yetiştirmeye.

14 yıl önce, 2 Temmuz ’te 33 aydın insanımız, Sivas’ta şeriat yanlısı ve gözü dönmüş bir kalabalık tarafından yakıldı. Olayın örgütçüleri ve elebaşları hâlâ yakalanmadı, arandıkları da şüpheli. Olayı gerçekleştiren kalabalık arasından kimliği belirlenerek yakalananların yargılandığı dava 33 idam cezası ile sonuçlandı. Kimi sanıklar hafifletici sebeplerle, kimi yaşları gereği ceza indirimi aldı, kimi hâlâ bulunamadı! Bütün bu süreç zarfında Sivas’ı unutturmamak adına neler yapıldı? Ben kişisel olarak kendi kaybımın intikamını almak için değil, bu korkunç olayı birincil olarak yaşamış biri olarak önce ibret sonra önlem almak konusunda toplumsal destek görebilmek için çabaladım hep. Bunun için de doğal olarak toplumlara ulaşabilmenin en önemli yollarından biri olan medyadan medet umdum. Medya, giderek yozlaşan günümüz ortamında, kitleleri bilgilendirmek, kalabalıklara ulaşmak için önemli bir kanal. “Bilgilendirmek” dedim, çünkü bizim medyamızın, ülkemizin geleceğini etkileyecek pek çok konudaki ilgisizliği, duyarsızlığı karşısında “bilinçlendirmek” fiilini kullanmaya elim varmadı. Hele kimi “aydın”larımız, “demokrasi” adına cumhuriyetimizi, geleceğimizi feda etmekte sakınca görmezken! Bu karanlık tablo içinde zaman zaman insana, tutunabilmesi için umut ve direnme gücü veren aydınlık adımlar o kadar kıymetli ki

15 yıl önce Sivas’ta bizleri bugünlere getiren planlı geriletme hareketinin en önemli adımlarından biri atıldı. Cumhuriyetimizi yıkmak için atılan bu adım karşısındaki umursamazlık, tepkisizlik ve aymazlık, bizleri bugün laikliğin sorgulandığı, türbanın kol gezdiği, eğitim ve hukuk adına geri dönülemeyecek tavizlerin verildiği bir Türkiye’ye getirdi.

Öyle ki, kalbi bu ülke için çarpan, bunu eserleri ile berrak bir şekilde ifade eden, gelecek kuşaklara ışık saçan, duyarlı ve birşeyleri değiştirme çabası içinde olan aydınlık sanatçılarımız bile bu ülkeden gitmeyi düşünecek kadar umutsuz ve yılgın hissediyorlar kendilerini. Kendileri için değil, karanlıkta hiç kimse artık soluk alamayacağı için. Haksızlar mı?

Daha fazla yalnız bırakılamayız, artık daha fazlası olamaz derken, kıyımın yıldönümünde “aynı vahşet ve utancın bir daha yaşanmaması için Sivas’ı anmamıza” bile birtakım aydınlarımızın itirazı olduğunu hayretle gördük. Hesaplaşılmamış ve özrü bütün bir toplum tarafından paylaşılmamış bir tarih, eninde sonunda ayağa dolaşır. Bunu unutmamak ve unutturmamak boynumuza borçtur. Oysa biz bir toplum ayıbını unutturmak için Fazıl Say tarafından bestelenen Metin Altıok Oratoryosu’nun iktidar katındakiler tarafından sansürünü de yaşadık. Genco Erkal ise “Sivas’93” ile gören gözlerin, paylaşan yüreklerin olduğunu hissettiriyor bize. Değiştirmek için birey olarak üzerimize düşenin önemini anlatıyor ve en önemlisi burada kalmak için güç veriyor. “Sivas’93” bugün onunla gün ışığına çıkıyor ve aydınlatıyor.

“Aydın” olmak kilit kavram. Buna değinmek istiyorum. Bizim kadar eğitimsiz bir toplumda aydın olmanın ayrı bir önemi olduğuna inandığım için Bakın Metin Altıok ne diyor:

“Sözcük anlamından yola çıkarsak ‘aydın’; aydınlanmış kendini bilgiyle donatmış kişi diye açıklanabilir. Ülkemizde aydın genellikle okumuş insan olarak bilinir ama okumuş olmak, kendini elinden geldiğince bilgi ile donatmak aydın olmak için yeterli midir acaba? Söz konusu bilgi donanımı hangi seviyede olursa olsun bu soruya verilecek cevap ‘Hayır!’ olmalıdır. Her ne kadar bilgili ve kültürlü olmak aydın olmanın gerek koşuluysa da yeter koşulu değildir.

Şimdi gelin sözünü ettiğimiz yeter koşul üzerinde duralım biraz: Osmanlıda okumuş kültürlü insana “münevver” denirdi. Münevver sözcük olarak “nur”dan gelir. Anlamı “aydınlanmış”, “aydınlık”tır. Osmanlıcada aynı kökten gelen bir başka sözcük vardır ki o da “tenvir”dir. “Aydınlatma, ışıklandırma” anlamına gelir. Birbirine bağlı bu iki sözcükten de anlaşılacağı gibi, münevver olan, özü gereği aynı zamanda tenvir edendir. Bunun aksi düşünülemez. Yani tenvir etmeyen münevver olamaz. Bu çıkarsamamızı Türkçe söyleyecek olursak; “aydınlatmayan, aydın değildir” dememiz gerekir. Evet; babamı “aydın” olduğu için yakanlar, bugün kendilerine “aydın” tanımlaması yakıştırılanların da desteği ile, hepimizin geleceğini tehdit etmeye devam ediyorlar.

Metin Altıok’a göre “Aydın olmaya giden yol muhalif olmaktan geçer. Muhaliflik ise tavır koyarak yapılır. Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir. Türk aydını kimi muhaliflerin başına gelenden ürkmüş ve nemelazımcı bir konuma düşmüştür. Bu konuma düşenler bir dereceye kadar bağışlanabilirler. Ama uzlaşmacı aydınlar bu nasıl aydın olmaktır bilinmez her türlü değere musallat bir kültür zararlısına dönüşmüşlerdir.”

Sivas olayı; Cumhuriyetin kuruluşunu hemen izleyen bir dönemde meydana gelen Kubilay olayından sonra, Cumhuriyetin yılında tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Bu olayı hiç unutturmamak, hep hatırlatmak ise aydınların görevidir. Burada amaç, son dönem iktidarı ve uzlaşmacı aydınlar tarafından gösterilmeye çalışıldığı gibi yarayı kaşımak ya da intikam almak değil, ülkemizi karanlık bir geleceğe teslim etmemektir.

Bugün sevgili Genco Erkal’ın yüreği ve kalemi ile bir ortaçağ karanlığının ardından yeniden güneş beliriyor. “Sivas’93” adlı eser ile Sivas’ın ayıbı sanatın ve sanatçının duyarlığı ile genç ve gelecek kuşaklar için kalıcı bir yer bulacak. Sivas katliamını unutturmamak ve ders almak adına sanatın kalıcı ve kavrayıcı gücü bizleri “medeniyetle” buluşturuyor. Bu çalışma toplum ve tarih adına önemli olduğu kadar ülkemizde örneği ve uygulamasına az rastlanan belgesel tiyatro anlayışı adına da önemli bir adım. Genco Erkal’ın birikimi, dünya görüşü ve sanatıyla buluşurken ona bir kez daha hayran olmamak mümkün değil. Ben sözlerimi Metin Altıok’un Şiirin İlk Atlası adlı kitabında yer alan yazısından alıntıladığım bir masal ile bağlamak istiyorum: “Serçe kuşu yağmurlu bir günde, şimşekler çakıp gök olanca hızıyla gümbürderken, yere sırt üstü yatmış, havaya kaldırdığı incecik ayaklarıyla boşluğu dövermiş. Bu tuhaf durumu görenlerin “Neden böyle yapıyorsun?” sorusuna “Bunca mahlûkat var yer yüzünde, gök yıkılıp üstümüze düşerse hepsi telef olacaklar. Ben de göğü tutmak için kaldırdım ayaklarımı” cevabını vermiş. Sonra içtenlikle “Kaldırdım kaldırmasına ama, yine de korkudan yüreğimin kırk kantar yağı eriyor” diye eklemiş. Çevresindekiler “Amma yaptın ha, sen kendin beş dirhem etmezsin. Bu kırk kantar yağ da neyin nesi!” diyerek alaya almışlar serçeyi. Serçecik şöyle bir bakmış yüzlerine, “Siz bunu anlayamazsınız” demiş. “Varın gidin işinize. Herkesin kendine göre kantarı, topuzu var.”

Metin Altıok’a göre aydın sorumluluğu ve etkinliği bir toplumun lokomotifidir. Eğer “Aydının gücü nedir?” diye soracak olursanız; masaldaki serçe örneği aydın sorumluluğunun kendisinin, kendiliğinden bir güç olduğunu söylemek olasıdır. Yeter ki bir toplum oturduğu yerde ille de güç için fil beklemesin!

İşte benim 15 yıldır Sivas kıyımı suçlularından çok aydınlara, kendi saffımızda sandıklarıma, öyle olmalarını beklediklerime içerlemem de bu yüzdendir. Genco Erkal’a ve eserde emeği olan tüm yürekli sanatçılara fil beklemedikleri ve gül yetiştirmeye niyetli oldukları için yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız!

“Bir yarım umuttur elimizde kalan, göğüslemek için karanlık yarınları”

ZEYNEP ALTIOK
28 ARALIK



OYUNUN ÖYKÜSÜ
GENCO ERKAL

Temmuz başında yüreğime bir ateş düştü. Üç dört günlük kısa bir tatildeydim. O uğursuz günün on dördüncü yıldönümünde, Cumhuriyet gazetesinde Dikmen Gürün Uçarer’in bir yazısını okuyordum. Yakın tarihimizde ne kadar önemli olaylar var, neden yazarlarımız bu gibi konularla ilgili belgesel oyunlar yazmaz acaba diye soran bir yazıydı. Örnek olarak da Madımak Oteli’ndeki yangından söz ediyordu.

Birden anımsadım, aynı yazar bir önceki yıl da benzeri bir yazı yazmıştı, ben de bu düşünceye yürekten katılmıştım. Bu sefer gene katılmanın yanı sıra başka bir düşünce kıpırdanmaya başladı beynimde. Arkadaşlara bir şey söylemedim ama baktım içimde bir şeyler büyüyüp dal budak sarıyor Bu oyunu ben yazamaz mıyım acaba. Hadi canım sende diyor bir yanım. Hiç olmazsa bir denesem. Akşam olunca artık dayanamadım, arkadaşlara böyle bir oyun olsa da oynasak, nasıl olur deyince, hepsi birden, tam zamanıdır, çok doğru bir iş yapmış olursun dediler. Gene de oyunu yazmaya soyunacağımı kimseye söyleyemiyorum. Önce kendimi bir tartmam gerek. Gerçekten bu işi kıvırabilir miyim?

Ardından zorlu bir süreç başlıyor. Önce doğru dürüst bir araştırmak gerekiyor. Eldeki malzeme nedir? Belgesel bir oyun olacaksa, şu belgeleri bulup önümüze bir koyalım bakalım. İlk aklıma gelen Dostlar Tiyatrosu’nun oyunculuk kurslarından öğrencim Şenal Sarıhan oluyor. O dönemde Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı ve Sivas davasında mağdur ailelerini savunan avukat grubunun en etkin üyelerinden biri. Niyetimden söz edince, aman diyor, çok isabetli bir düşünce, elimden ne geliyorsa yaparım. İki gün içinde bana kendi yazdığı iki ciltlik Sivas Davası adlı kitabı, Barolar Birliği yayınlarından Sivas Davası’nın tüm tutanaklarını içeren bin küsur sayfalık kitabı, fotoğraflar, dergiler içeren koca bir koli yolluyor. Arada ben de sahafları dolaşarak konuyla ilgili kitaplar, ve bir Sivas şiirleri seçkisi buluyorum. İkinci başvuracağım kişi Zeynep Altıok projeyi duyunca müthiş heyecanlanıyor. Elinde ne varsa, babası için hazırladığı kitabı, klasörler dolusu gazete, dergi kesikleri, kitaplar, olayın görüntülerini içeren video kayıtları, hepsini alıp geliyor. Diyorum ki, tamam, böyle bir niyetim var, ama kesin kararı vermeden önce malzemeyi bir tanıyıp, şöyle bir beş on sayfa yazmayı denemeliyim. Gözüm keserse ne iyi, daha söz vermiyorum.

Serdar Doğan’la tanışıyoruz o ara. Madımak cehenneminde öldü sanılarak morga bırakılmış. Ertesi gün tesadüfen, yaşadığı anlaşılmış, 16 gün komada kalmış. Bugün hayatta olması gerçek bir mucize. Üstelik oyun yazarı. Bizden biri. O da büyük bir coşkuyla katılıyor çalışmaya. Yazdığı kitabı, elindeki belgeleri, filmleri yolluyor. Oyunun hazırlık süresince içten desteğiyle güç veriyor. Gerçek bir dost. Dilerim bir gün onun Sivas’la ilgili o güzelim Simurg adlı oyununu da izleyebilirsiniz.

Kapanıyorum eve, dalıyorum belgelerin içine. Uykularım kaçıyor tabii. Olayı yaşayanların tanıklıkları, otelin içinde, morgda, cenaze töreninde çekilen resimler, video kayıtları insanın kimyasını altüst edecek cinsten. İnsanlar bunları mutlaka görmeli, diyorum. Böyle bir olayın bir daha yaşanmaması için Sivas’la mutlaka hesaplaşılmalı. Derinlere indikçe değişik boyutlar çıkıyor ortaya. Tam olarak çözülmemiş bir bilmece. Sonuna kadar gidilmemiş. Bizde her zaman olduğu gibi gerçek nedenler, gerçek suçlular ortada yok. Karartılmış, saklanmış, çarpıtılmış. Buna benzer ne çok olay var, yakından bildiğimiz. Aynı oyun hep oynanıyor da biz bir türlü çözemiyoruz, uyanamıyoruz. Mekanizmanın işleyişini oyunda, bilebildiğimiz kadarıyla, bütün boyutlarıyla sergileyebilirsek, izleyiciyi düşünmeye, tartışmaya yöneltebilirsek yararlı olabiliriz belki.

Eldeki malzeme oyunun biçimini de yavaş yavaş belirlemeye başlıyor. Aslında ne görkemli bir film çıkabilirdi bu malzemeden. Daha çok sinema kokusu duyuluyor. Eldeki görüntüler müthiş zengin, görüntü yanı ağır basan bir belgesel oyun biçimi görünüyor ufukta. Kişiler yok bu oyunda. Daha çok anlatıcı oyuncular. Antik tragedyalardaki koro gibi. Mekanımız bir tiyatro sahnesi. Sivas’taki yangından kurtulmuş kişiler mi bu oyucular, o günü anmaya mı gelmişler buraya, yitirdikleri kardeşlerini, arkadaşlarını mı anmaya gelmişler, ellerinde karanfiller? İçlerindeki Sivas acısını sağaltmak için mi sürekli oynuyorlar bu oyunu? Her gün yeni baştan aynı olayı karşılaştıkları herkese anlatıyorlar, oynuyorlar, o kahredici görüntüler eşliğinde?

Klasik bir oyun kurgusu değil burada söz konusu olan. Hatta belki alışılmış anlamda oyun bile değil bu. Belgesel bir anlatı, bir gösteri mi demeli? İlk on sayfayı yazdım. Kafamda bir şeyleri çözdüm gibi. Oyunun yapısı, kokusu, rengi belirleniyor ana hatlarıyla. Hesabını verebilirim. Çalışmanın sonunu görebiliyorum. Yöntemi buldum gibi. Kurgusu netleşti. Öyleyse devam.

Bir yandan araştırmayı sürdürüyorum, bir yandan sancılı bir yazı sürecini yaşıyorum. Başvurduğum herkesin yakın ilgisi beni yüreklendiriyor. Herkes sanki böyle bir oyunu bekliyormuş gibi elinden gelen desteği veriyor. Türkiye Barolar Birliği mahkemelerde kanıt olarak kullanılan görüntüleri yolluyor. TGRT Haber Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Soysal İhlas Haber Ajansı’nın çektiği görüntüleri iletiyor, Can Dündar’dan belgeseline kaynaklık eden görsel malzeme geliyor. Sedat Ergin Milliyet, Edibe Buğra Cumhuriyet, Aslı Öymen CNN arşivleriyle destekliyorlar. Soner Yalçın Oradaydım dizisinin Sivas konulu bölümünü, Enver Aysever Aykırı Sorular programının ilgili bölümünü, Soner Doğan Sivas adlı kitabında yer alan fotoğrafları yolluyor. Ataol Behramoğlu oyuna Bu Yangın Yerinde adlı şiiriyle katılıyor.

Fazıl Say, yüce gönüllü arkadaşım, oyun için yeni bir beste yapacak vaktim yok, ama bütün yapıtlarımı istediğin gibi kullanabilirsin diyerek, hiçbir maddi karşılık beklemeden oyuna imzasını atıyor. Gerçek dost Nurdan Arca, Ajans 21’in montaj stüdyosunu evimiz gibi kullanıma açıyor. Günlerce, gecelerce, oyuna eşlik edecek filmin kurgusunda çalışıyor. Alev Akan koreografi çalışmalarını yönlendiriyor.

Miyase İlknur oyuna maddi manevi destek bulmak için yoğun emek harcıyor. Oyunun provaları için Pangaltı Lisesinden Yetişenler Derneği Dostlar Tiyatrosu’na salonunu açıyor.

Hepsine ayrı ayrı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum burada. Onların desteği olmasaydı, az sonra izleyeceğiniz oyun eksik kalırdı.

Benim uydurduğum hiçbir şey yok bu metinde. Hepsi belgelere dayanıyor. Her satırın kaynağını gösterebilirim. Ya mahkeme tutanaklarındadır ya da olayı yaşayanların tanıklıklarında, yazdıkları kitaplarda, basında çıkan söyleşilerde. Üzülerek söylüyorum. İzleyeceklerinizin hepsi gerçek.


ŞAHKULU SULTAN VAKFI 'NA
HUBYAR VAKFI 'NA
KARACAAHMET SULTAN DERNEĞİ 'NE
ŞİŞLİ BELEDİYESİ 'NE
KEYVENİ YEMEK 'E
CUMHURİYET GAZETESİNE

KATKILARINDAN DOLAYI TEŞEKKÜR EDERİZ.

Yüreğinin yağı (veya yağları) erimek ne demek? Yüreğinin yağı (veya yağları) erimek TDK sözlük anlamı nedir?

Bütün diller, kendi içerisinde kal&#;pla&#;m&#;&#; sözler bar&#;nd&#;r&#;rlar. Türkçe de kendisine özgü atasözleri ve deyimler içerir. Birle&#;ik fiiller de yeni anlam kazanmak üzere birle&#;tirilmi&#; kal&#;pla&#;m&#;&#; sözlerdir. Diller, bu tür araçlar&#; bar&#;nd&#;rarak anlam zenginli&#;ini ço&#;alt&#;rlar. Türkçe de çe&#;itli durumlarda kullan&#;lmak üzere atasözleri, deyimler ve birle&#;ik fiiller içerir. Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek sözü de bunlardan biridir. Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek ne demektir?

Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek Ne Demek? Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek TDK sözlük anlam&#; nedir?

  • Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek TDK sözlü&#;e göre 2 farkl&#; anlama sahiptir.

Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek TDK sözlük anlam&#; &#;u &#;ekildedir:

  1. çok üzülmek
  2. çok korkmak

Yüre&#;inin ya&#;&#; (veya ya&#;lar&#;) erimek ile Kurulan Atasözleri, Deyimler ve Birle&#;ik Fiiller

ANASAYFAYA DÖNMEK &#;Ç&#;N TIKLAYINIZ

Kültür

Ben rivayetlerin, mitolojinin ve şiirin yalancısıyım: Kuşlar üçüncü zamanda, aşk tebeşir çağında ortaya çıkmış. Kötülüklerin ne zaman ortaya çıktığı bana malumsa da serçenin ne zaman ortaya çıktığı bana malum değil.

Hangi zaman derseniz o zamanda, hangi mekân derseniz orada “Göğsü kınalı serçe kuşu” varmış, her gözün göremeyeceği kadar ufacıkmış… Sadece kartalın görebileceği kadar küçükmüş. Ne zaman mitolojik kahraman olan “göğün boğaları” kavgaya tutuşupgök gürlese hemen yere yatıp ayaklarını havaya kaldırır, boşluğu dövermiş. Kainatta yaşayan komşu varlıklar bu tuhaf durumu görüp merakla; “Neden böyle yapıyorsun?” diye sormuşlar. Serçe; “Envai çeşit mahlûkat var yeryüzünde Olur da gök yıkılıverirse tümü telef olacak. Hal böyle olunca göğü tutmak için ayaklarımı kaldırıp dayak yapıp direniyorum.” diye cevaplamış. Sözü özüne uygun serçe serçe böyle söylemiş söylemesine de, gökyüzünden gelecek kötülüğün delili olan gök gürültülerini işitince tir tir titrediğini de saklamamış; “Ayaklarımla direnirim direnmesine ama yine de korkumdan yüreğimin kırk kantar yağı eriyor!” diyerek hal beyanında bulunmuş. Bu sözlerin serçenin eylemiyle çeliştiğini düşünen diğer varlıklar “Bu ne yaman çelişki serçe kardeş! Kendin beş dirhem etmezsin nasıl oluyor da kırk kantar yağın eriyor?” diyerek küçümseyip alayla karışık merak sorusu sormuşlar. Serçecik şöyle bir bakmış yüzlerine… Sonra da; yirmi dört ayar inat değerinde bir cümleyle not düşmüş tarihe: “Varın gidin işinize! Herkesin kendine göre dirhemi, kantarı ve topuzu var…”

Derler ki, serçe o gün bu gün ısrar ve inatla ayaklarını gökyüzüne direyip direnmeyi sürdürürmüş… Derler ki, o göğsü kınalı serçe halen aramızda dolaşırmış…

(Pertev Naili Boratav’ın anonim masalından Sezai Sarıoğluuyarlaması)

 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası