23 ağustos 1923 / LOZAN ANTLAŞMASI - TDV İslâm Ansiklopedisi

23 Ağustos 1923

23 ağustos 1923

Seydi Vakkas Toprak

Anahtar Kelimeler: Tanin Gazetesi, Nüfus Mübadelesi, Lozan Antlaşması’, Savaş Esirleri, Musul Petrolleri, Osmanlı Dış Borçları, İşgal Altındaki Yerlerin Tahliyesi

GİRİŞ
I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan son barış antlaşması Lozan’dır. 1918 yılı sonbaharında savaşı kazanan İtilaf Devletleri kaybeden devletlerle peyderpey antlaşmalar imzalamışlardır. Savaşı kaybeden devletlerden biri olan Osmanlı Devleti ile önce Mondros Ateşkes Antlaşması, takip eden yıllarda ise Sevr Antlaşması imzalanmıştır. Bu sırada Anadolu’da başlayan istiklâl mücadelesi, İstanbul’un işgalinden sonra Ankara’da açılan TBMM’nin öncülüğünde zaferle sonuçlanmıştır. İtilaf Devletleri’yle Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı imzalayan TBMM, yeni bir barış antlaşmasının zeminini hazırlamıştır.

Barış antlaşması yapmak üzere Türkiye’nin İtilaf Devletleri’yle yürüttüğü Lozan Konferansı müzakereleri, iki devrede tamamlanmıştır. Oldukça çetin geçen müzakerelerin ilk devresinde gerek TBMM’de, gerekse basında müzakere sürecine yönelik oldukça ağır eleştiriler yapılmıştır. Lozan Konferansı’nın kesintiye uğramasından sonra TBMM seçim kararı alarak dağılmıştır. 23 Nisan 1923’te Lozan’da müzakerelerin ikinci devresi başladığında TBMM toplantı halinde olmadığından meclisteki olası eleştirilerin önüne geçilmişti. Ancak basın yoluyla yapılan eleştiriler devam etmekteydi. İstanbul basının önemli bir kısmı, Lozan Konferansı sırasında, müzakereler aleyhinde, Ankara basını ise müzakereleri destekler mahiyette yayın yapmıştır.

Lozan Konferansı müzakereleri ve Lozan Antlaşması hakkında çok sayıda bilimsel çalışma yapılmış olmasına rağmen Lozan Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmasından sonra muhalif basının takındığı tavırla ilgili çalışmalar oldukça azdır. Bu çalışma, Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve TBMM’de onaylanması sürecindeki muhalif basınının tavrını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırma yöntemi olarak gazete taraması seçilmiştir. Bu dönemin gazetelerinde çok sayıda makale, haber ve yabancı gazetelerden yapılan alıntı tespit edildiğinden, temel kaynak olarak bir gazetenin değerlendirilmesi düşünülmüştür. Örnek gazete olarak da Ankara’ya karşı şiddetli bir muhalefet kampanyası yürüten Tanin seçilmiştir. Bu çalışma, barış antlaşmasının imzalanması ve işgal altındaki yerlerin tahliyesi sürecinde Tanin’in yayımlanan tüm sayıları taranarak hazırlanmıştır.

Tanin Yazarlarının Barışla İlgili Düşünceleri

Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit, 24 Temmuz 1923 tarihli yazısında, Lozan’da imzalanan barışı bir milletin tarihinde ender görülebilecek olaylardan biri kabul ederek Avrupa’dan atılan Türklerin, Lozan’la yeniden dirildiğini ve Sevr Antlaşması’nı yırttığını yazmıştır. Başyazar, Batının Doğu’ya karşı beslediği üstünlük duygusunu yıkarak bir Türk’ü ve bir Müslüman’ı Avrupalılarla eşit seviyeye getirdiği için Lozan’ın, Batı ve Doğunun ilişkilerinde iyi bir başlangıç olabileceğini ileri sürmüştür[1].

Lozan Antlaşması’nın Türkiye ile Avrupa arasında muallâkta bıraktığı sorunları gündeme taşıyan başyazar, halledilememiş meselelerin hakeme havale edilmesi yöntemi benimsendiği için Avrupa ile Türkiye arasında ihtilaf çıkmayacağını belirtmiştir. Ona göre, dokuz ay zarfında çözülmezse Cemiyet-i Akvam’a havale edilecek olan Musul Meselesi’nin Türkiye ile İngiltere arasında göstermelik olarak değil de gerçekten çözülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Musul Meselesi iki ülke ilişkilerinde bir problem olarak kalmaya devam edecektir. Başyazar, İngiltere’nin Türkiye’nin etrafını bir Kürdistan çemberiyle kuşatma ihtimalini Musul petrolleri kadar önemli görmektedir[2].

Hüseyin Cahit, seçimlerden sonra ilk kez toplanacak olan yeni meclisi değerlendirirken; Lozan Antlaşması nedeniyle tüm dikkatlerin yeni meclise çevrildiğini vurgulamıştır. Ona göre seçimleri her tarafta Müdafaa-i Hukuk adayları kazandığı için Birinci Meclis ile toplanacak olan İkinci Meclis arasında büyük farklar vardır. Birinci Meclis, partilerin olmadığı bir ortamda seçilmiş, siyasetsiz, vatan savunması etrafında birleşen farklı fikirleri bünyesinde barındıran bir meclisti. İkinci Meclis ise, tek bir teşkilat tarafından seçilen mebuslardan oluştuğu için farklı seslerin temsiline imkân vermemiştir[3].

Başyazar, 30 Temmuz 1923 tarihli yazısında ise görülmekte olan ekonomik istikrarsızlık nedeniyle hükümeti suçlamıştır. Ona göre, Lozan Antlaşması imzalandığı halde piyasalar düzelmemiştir. Oysa daha önceleri barış ihtimali belirdiğinde bile faizler düşerek piyasalar olumlu yanıt verirken, barış imzalandığı halde faizlerin düşmemesi ve piyasaların düzelmemesi istikrarsızlıktır. Yazar bu durumdan hükümeti sorumlu tutmuştur[4].

Hüseyin Cahit, yeni meclisi ele aldığı 12 Ağustos 1923 tarihli yazısında; ilk meclis gibi, bu meclisin de Büyük Millet Meclisi unvanına sahip olup olamayacağının beli olmadığını iddia etmiştir. Ona göre Birinci Meclis, Büyük ismini hak etmiş tarihteki ender meclislerden biridir. Yeni meclisin de vazifesini aynı samimiyet ve içtenlikle yapması ve vicdanına göre davranması gerektiğini belirtmiştir. Savaş zamanında zafere ulaşma amacının pek çok acıyı hissettirmediğini, ancak savaştan sonra bütün eksikliklerin ve ihtiyaçların ortaya çıktığını ifade eden yazar, bu zor devrede hem millete hem de meclise düşen görevler olduğunu dile getirmiştir. Yeni yönetimden bir anda bütün dertlere çare bulmasını beklemenin haksızlık olacağını, barışın imzalanması ve meclisin açılmasıyla sıkıntıların bitmeyeceğini dile getirerek okul, yol, ordu, donanma, asayiş, tarım, memleketin imar ve iskânı meselelerinin meclisin halletmesi gereken acil konular olduğunu vurgulamıştır. Muhalefetin olmadığı meclise, basının yardımcı olmak için elinden geleni yaptığı bu uygun ortamda yeni meclisin, milletin verdiği güvene layık olmak için iyi çalışması, milletin ihtiyaçlarını unutmayarak kamuoyunun isteklerine kulak vermesi ve halisane çalışması gerektiğini vurgulamıştır[5].

Başyazara göre; halk barışa büyük bir umut bağlamış ancak umutlar boş çıkmıştır: Zorluklarla başlayacak olan barışın bir tılsım gibi tüm ihtiyaçları karşılaması mümkün değildir. Barış, yaraları tedavi imkânı verir ancak çalışmanın etkisini görmek için bir müddet beklemek gerekir. Her şeyin düzeleceğine inanmak da doğru değildir. Büyük sıkıntılardan sonra devlet mekanizmasını baştan aşağı değiştirmek daha kuvvetli, ilim ve tecrübe sahibi milletler için bile zor olmuştur. Ticaretin gelişmesi, sermaye birikimi ve faaliyet sahalarının açılması için sükûnetin, nizamın, emniyetin ve güvenin yeniden kurulması lazımdır[6].

Antlaşmanın onaylanması için mecliste yapılan müzakereleri değerlendiren Hüseyin Cahit, muhalefet bulunmadığı için antlaşmanın hiç itiraza uğramadan kabul edilmesini beklediğini, ancak lehinde de aleyhinde de pek çok söz söylenebilecek siyasî bir belge olan Lozan Antlaşması aleyhinde bazı mebusların konuştuğunu ifade etmiştir. Yazara göre; gelecekte büyük ihtilaflara sebep olacak bazı konuları muallâkta bırakmış olsa da Lozan, Sevr Antlaşması ile karşılaştırıldığında, sonsuza kadar iftihar edilebilecek bir belgedir. Lozan akla geldiğinde mutlaka Sevr’i hatırlamak gerekir. Eğer Anadolu’da millî hareket olmasaydı memleketin kaderinin Sevr ile belirlenmiş olacağını vurgulayan yazar, güney sınırları, Batı Trakya, Ege adaları ve Musul meselelerinde Lozan’daki murahhasları itham etmeyi doğru bulmamıştır. Ona göre, antlaşmanın hür ve bağımsız bir Türkiye temin etmiş olması çok önemlidir. Eğer bunu sağlayamamış olsaydı bir kaç mebus yerine bütün meclis ret yönünde görüş beyan ederdi. Bazı noksanlıklarından dolayı Lozan Antlaşması’nı reddetmek doğru değildir. Antlaşmanın sağladığı bağımsızlıktan dolayı imzalayanları alkışlamak gerekir[7].

Anadolu’da oluşturulmaya çalışılan İktisadî Nüfuz Bölgeleri meselesini gündeme getiren başyazar, barış zamanında Avrupalılara güvenilip güvenilemeyeceğini tartışmıştır. Ona göre, şimdiye kadar büyük devletlerden saldırgan ve hukuk tanımaz tavırlar gören Türkiye, bu devletlerin iyi niyet adımlarını beklemektedir. Oysa İngiltere, Fransa ve İtalya Sevr Antlaşması’nı hazırlarken Türkiye’yi nüfuz bölgelerine ayırmışlardı. Lozan Antlaşması imza edildikten sonra da benzer çalışmaların olduğu haberleri gelmiştir. Yeni Türkiye’nin iktisadı nüfuz bölgelerine işaret edebilecek niyetleri kabul etmesi mümkün değildir[8].

Savaş ve barış dönemini ele alan Tanin muhabiri İsmail Müştak, Sulha Doğru başlıklı yazısında, Lozan Antlaşması’yla Türkiye’nin medeni devletlerin arasına girdiğini vurgulamıştır. Milletlerin tarihindeki başarıları, geçmişle geleceği birbirine bağladığı için Türkler de, mazinin zaferini tarihe geçirirken aynı zamanda gelecek için hazırlanmalı, medeniyet kervanına yetişmek için büyük hamleler yapmalıdır. Tılsımlı bir hazine olan barışın yolu çetin ve puslu, mesafesi uzak ve tehlikeli olduğundan sebat, azim ve metanetle çalışmak, akıl ve tedbiri elden bırakmamak gerekmektedir[9]. Muhabir, barış devresinde yapılacakları kendi mesleği olan gazetecilikten yola çıkarak ele almış ve basının, gerçeklerden başka hiçbir şeye boyun eğmeden, kalemini riya ve dalkavukluğa feda etmeden çalışması gerektiğini vurgulamıştır[10].

Tuğrul imzalı bir makaleye göre; barışın en önemli sorunu bir ilim, iktisat ve maliye meselesi olan nüfus mübadelesidir: Mübadelenin faydalı sonuçlar verebilmesi için bilimsel yöntemlerle hareket edilmesi gerekmektedir. Son yıllarda Türkiye’ye ilmi usulde sokulmayan muhacirler iskân edildikleri yerlerin iklimine, ekonomik ve sosyal şartlarına uymadıkları için mahvolarak başka yerlere dağılmışlar ve gittikleri yerlerde azınlıklar oluşturmuşlardır. Mültecilerin iktisadi olarak kendilerini geçindirebilecekleri yerlere yerleştirilmesi gerekmektedir. Medeni memleketlerde imar usullerinin amacı ortak bir kültürün oluşturulması olduğundan Anadolu’ya gelecek herkesin Türk kültürüne uymayı kabul etmesi lazımdır[11].

Tuğrul; yeni meclisin açılış merasimini aktarırken mebusların fikirlerini de sormuştur. Mebuslar, Birinci Meclisin görevini yaparak memleketi düşmandan kurtardığını, İkinci Meclisin ise memleketi bilimsel, sosyal ve ekonomik yönden ihya edeceğini söylemişlerdir. Tuğrul’un haberine göre; Lozan murahhaslar heyeti müşavirlerinden Zekai Bey, verdiği beyanatta; Lozan Antlaşması ile ekonomik gelişmesine engel hiçbir sorunu kalmayan Türkiye’nin, dünya nazarında tam bağımsız bir devlet olarak meydana çıktığını belirtmiştir[12].

Münir Müeyyed imzalı bir yazıda; Mübadele Komisyonu ve hükümetin vereceği mübadele tahsisatı hakkında mecliste tartışma çıkabileceği uyarısı yapılmıştır. Yazıya göre; İsmet Paşa’nın, Lozan Antlaşması hakkında bilgi verdiği Halk Fırkası toplantısında, mebuslar genel itibariyle antlaşmayı kabul etme eğilimi göstermişlerdir. Bazı mebusların sınırlar hakkında çekincelerinin olduğu gözlenmiştir. Antlaşma metninin TBMM’deki işlem aşamalarını aktaran Münir Müeyyed’e göre Hariciye Encümeni, metin üzerindeki tetkiklerini tamamlayarak antlaşmayı Meclis Genel Kuruluna havale etmiştir. Genel Kurulda encümenin mazbatası okunduktan sonra Hariciye Encümeni Başkanı Yusuf Kemal Bey tetkiklerin sonuçlarını açıklayarak karşılıklı eşitlik üzerine imzalanmış olan Lozan Antlaşması’nın onaylanmasını meclisten istemiştir[13].

Tanin’e göre; Niyazi, Hamdullah Suphi, Yahya Kemal, Şükrü Kaya ve Faik Beyler mecliste antlaşma aleyhinde konuşarak Misak-ı Millî’nin gerçekleşmemiş olmasını, güney sınırlarını, Antakya ve İskenderun’un Fransa mandasına bırakılmasını eleştirmişlerdir. Aynı mebuslar, Musul’un İngiliz yönetimine terk edilmesine, Edirne’nin yaşaması için yeteri kadar arazinin elde tutulmamasına, Yunanistan’dan alınacak savaş tazminatından vazgeçilmesine, Batı Trakya ve Ege adalarının Yunanistan’a verilmesine karşı çıkmışlardır[14].

Lozan Antlaşması hakkında mecliste yapılan konuşmaları değerlendiren Münir Müeyyed, verilen sert nutuklardan kesitler de sunmaktadır[15]. Münir Müeyyed’in haberine göre İstanbul’un tahliyesi tamamlandıktan sonra meclis bir hafta tatil edilecek ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a gelecektir. Bu sırada TBMM’nin İstanbul’da birkaç toplantı yapması muhtemeldir. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a geleceği haberi daha sonra Tanin’de yalanlanmıştır[16]. Ayrıca Lozan Antlaşması’nın TBMM’de onaylandığı günün ertesinde, sert muhalefetiyle tanınan başyazar Hüseyin Cahit’in, barışla değil de kumarla ilgili bir konuyu ele almış olması tarafımızdan manidar bulunmuştur[17].

Antlaşmayla İlgili Tanin’de Çıkan Çeşitli Haberler

Tanin, İsmet Paşa’nın verdiği bir teminattan söz eden Venizelos’un, Yunanistan ve Türkiye’nin eski düşmanlıkları unutarak iyi ilişkiler kuracağını söylediğini haber vermektedir[18]. Bu teminatın ne olduğu konusunda herhangi bir bilgi vermeyen gazete, Ankara Hükümeti ile Yunanistan ve Batılılar arasında zımnî bir anlaşmanın var olduğu izlenimini vermeye çalışmıştır.

Tanin, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı salon ve salondaki protokolü ayrıntılarıyla tarif etmiştir. Antlaşmanın imzalandığı gün kaleme alınmış olan Son Gün başlıklı bir yazıda, İsviçre Cumhurbaşkanı başkanlığında düzenlenecek olan imza töreni anlatılmaktadır. Ayrıca Sırpların antlaşmanın malî ve iktisadî maddelerini imzalamayacakları, tüm imzalar tamamlandıktan sonra konferansın kapanacağı gibi haberler gazete tarafından okuyucularına aktarılmaktadır[19].

Antlaşmanın imzasından sonra bir müddet daha İsviçre’de kalan Türk temsilci heyetinin faaliyetleri de Tanin tarafından kamuoyuna aktarılmıştır. Bir ticaret antlaşması yapmak amacıyla uçakla Bern’e giden İsmet Paşa’nın İsviçre Cumhurbaşkanı ile görüştüğünü bildiren gazete, murahhaslar heyetinin bir İtalyan savaş gemisiyle Lozan’dan döneceğini haber vermiştir. Antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra İsmet Paşa’nın İstanbul’a hareket edeceğine dair Şark Ajansından alınan haberler Tanin’de çokça yer almıştır. Ayrıca Ankara Hükümeti tarafından barışın imzalandığının resmen ilan edildiği haberi de gazete tarafından kamuoyuna duyurulmuştur[20].

Antlaşmayı imzalayan murahhaslar heyetinin yurda dönüşüyle ilgili yazılara sütunlarında geniş yer ayıran Tanin, Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’de bulunması nedeniyle İsmet Paşa’nın da İzmir’e gideceğini yazmıştır. Murahhasların bir kısmının trenle İstanbul’a gelecekleri haber verilirken, heyetten Zekai ve Tahir Beylerin İstanbul’a gelmiş oldukları bilgisi de verilmektedir. Tahir Bey’in Adnan Bey’le buluşarak antlaşmanın uygulanması hakkında bilgi verdiği haberleri de gazetede yer almıştır. Yine İsmet Paşa’nın Lozan’dan İstanbul’a hareket etmesinin beklendiği, böyle olursa Türk-Amerikan Antlaşması müzakerelerinin Ankara’da sürdürüleceği de okuyuculara duyurulmuştur[21].

Barış dolayısıyla Darülfünun hocalarının toplanarak üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek için karar alacakları haberi Tanin’de yer almaktadır. Habere göre, Lozan’da barışı imzaladığı kalemi hediye etmek üzere İsmet Paşa Darülfünun’a gidecektir. Sevr Antlaşması’nın imzalandığı kalemin yabancı bir okula verilmesine karşılık Lozan Antlaşması’nın imzalandığı kalemin Darülfünun’a verilmesini anlamlı bulan gazete, İsmet Paşa’nın Darülfünun ziyareti ve öğrencilere verdiği nutka geniş yer vermiştir[22].

İsmet Paşa’nın murahhaslarla birlikte Haydar Paşa İstasyonundan Ankara’ya hareket edeceği ve Pazartesi günü Ankara’ya ulaşacağı haberini duyuran Tanin[23], antlaşmanın yabancı okullarda Türkçe, Tarih ve Coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulmasıyla ilgili kararını Fransız Katolik Mektebi dışındaki yabancı okulların kabul ettiğini de kamuoyuna duyurmuştur[24].

Lozan Antlaşması, TBMM’de tasdik edilmeden önce basılmakta olan antlaşma nüshalarının kimseye verilmemesi kararı Tanin’de ilan edilmiştir[25]. Yine gazete, yeni meclisin yapacağı ilk işin Ankara’nın başkent olmasını kararlaştırmak olduğu haberini de okuyucularına duyurmuştur[26].

Ankara Hükümetine muhalif olarak bilinen Ali Haydar Mithat’ın[27] Tanin’e gönderdiği bir mektup, gazetenin sütunlarına taşınmıştır. Mektupta, Lozan Antlaşması övülerek aynı başarının memleket idaresinde de gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Ali Haydar Mithat, o sırada istifa etmiş olan Heyet-i Vekile başkanı Rauf Bey’in istifasının TBMM tarafından kabul edilmemesi yolundaki isteğini de bu gazete vasıtasıyla duyurmuştur[28].

Gazete, Ankara Hükümeti’nin Lozan Antlaşması şerefine bastırdığı, üzerinde harap bir kasaba, yıkık bir köprü ve kenarında Gazi Paşa’nın üniformalı bir resminin olduğu bir hatıra pulundan bahsetmektedir[29]. Gazetede, ayrıca antlaşma dolayısıyla, İsmet Paşa’nın mecliste verdiği nutku büyük bir çaba ile hazırlayarak gazetelere ulaştıran Anadolu Ajansı’na teşekkür edilmektedir[30].

Antlaşmayla İlgili Kutlama ve Tebrik Haberleri

Tanin, Lozan Antlaşması’nın imzalanması dolayısıyla yapılan kutlama etkinliklerine sütunlarında geniş yer ayırmıştır. Gazetede neşredilen yazılardan anlaşıldığına göre; Lozan Antlaşması’nın imzalandığını ilan için İstanbul’un çeşitli yerlerinde yüz bir pare top atışı yapıldığı gibi, öğleden sonra limanda bulunan bütün ticaret gemileri yarım saat boyunca aralıksız düdük çalmışlardır. Kurban Bayramı ve Lozan Antlaşması’nın imzalanması aynı güne denk geldiğinden halk coşkulu kutlamalar yapmıştır. Halife Abdülmecid Efendi, Fatih Camii’nde halkla beraber namaz kılmış, İstanbul Valiliğinde tebrikler kabul edilmiştir. Yabancı devletlerin temsilcileri ve gayrimüslimlerin ruhanî liderleri valiye tebriklerini sunmuşlardır. İstanbul Komutanlığında resmi tören yapılmıştır. İstanbul’da halifenin de katılımıyla halk camilerde toplanarak şehitler için dua etmiştir. Ankara’da barışın imzalanmasını kutlamak için toplar atılmış, Bursa, İzmir, Adana, Zonguldak, Elmalı, Kars, Van ve Edirne’de Lozan’ın imzalanmasından dolayı sevinç gösterileri yapılmıştır. Kadıköy’de akşamdan sabaha kadar sinema, konser, dans, ateş oyunları ve bahçe eğlenceleriyle barış kutlamaları yapılmıştır[31].

Gazete, yurt içinden ve dışından gelen kutlama mesajlarını halka duyurmaya gayret göstermiştir. Buna göre; Lozan Antlaşması dolayısıyla Başvekil Hüseyin Rauf Bey, İstanbul Şehremaneti’ne bir kutlama mesajı göndermiştir. İstanbul’da oturan Azerbaycanlılar ile Mısır ve Finlanda Müslümanları İsmet Paşa’ya tebrik telgrafları göndermişlerdir. İstanbul Barosu bir heyet göndererek İsmet Paşa’yı ve Lozan barışını tebrik etmiştir. Rum, Ermeni ve Süryani Cemaatleri de telgraflar göndererek Lozan Antlaşması’nı tebrik etmişlerdir[32]. Hatta İsmet Paşa’nın Çatalca’da bulunduğu sırada tebriklerini sunanlar arasında çeşitli şirketlerin mümessilleri ve gayrimüslim cemaatlerin temsilcileri de bulunmaktaydı[33]. Lozan Antlaşması’nın imzalandığı güne tesadüf eden Kurban Bayramının ilk günü Moskova’daki iki camide namazdan sonra Türkiye’nin kazandığı başarı ve imzaladığı barış için dua edilmiş ve sevinç gözyaşları dökülmüştür[34]. Antlaşmayı kutlamak üzere Münih’te bulunan Türkler çeşitli kutlama etkinlikleri yapmışlar, buradaki Türk Talebe Cemiyeti’nin hazırladığı müsamere büyük ilgi görmüştür[35].

Tanin, üniversite ve bilim çevrelerinin de Lozan Antlaşması’na kayıtsız kalmadığından okuyucu kitlesini haberdar etmiştir. Gazete, Darülfünun yönetiminin barış dolayısıyla İsmet Paşa ve Ankara’ya teşekkür telgrafı gönderdiğini, şehitler için Darülfünun’da anma günleri düzenleme kararı alındığını ve antlaşmanın TBMM’de onaylandığı günün Darülfünun için özel gün olması için çalışma başlatıldığını sütunlarına yansıtmıştır[36].

Gazete, İsmet Paşa’nın Hariciye Murahhaslığında, Selahattin Adil Paşa ve Adnan Bey’in de katılımıyla, müttefiklerin generalleriyle bir toplantı düzenlediği haberini kamuoyuna duyurmuştur. Bu habere göre toplantıya katılan müttefik generalleri, hükümetleri adına, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından dolayı Büyük Millet Meclisi Hükümetini resmen tebrik etmişlerdir[37].

Azınlık Cemaatlerinin Antlaşmaya Tepkisi

İstanbul'da yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerinin Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı Çatalca'da karşılamak için heyetler göndermeleriyle ilgili Tanin’de çıkan haberlere yukarıda değinilmişti. Barış antlaşmasının imzalanması münasebetiyle İstanbul'daki azınlık cemaatlerinin ibadethanelerinde ruhanî ayinler düzenleyerek dua ettikleriyle ilgili haberler de gazete sütunlarına yansımıştır. Gazetenin verdiği bilgiye göre; Rum Patrikhanesi temsilcileri İstanbul valisini ziyaret ederek barışın tesisi dolayısıyla tebriklerini sunmuşlardır. Rum Patrikhanesi adına Kayseri Metropoliti TBMM'ye bir telgraf göndererek Lozan Antlaşması'nın imzalanmasını tebrik etmiştir. Mustafa Kemal Paşa da Rum Patrikhanesi'nin bu telgrafına karşılık bir teşekkür telgrafı göndermiştir. Fener Rum Patrikhanesi'nde toplanan Sen Sinod Meclisinde, Lozan Antlaşması kararları hakkında Ankara Hükümetine yazılı başvuru yapılması ve İsmet Paşa İstanbul'a geldiğinde bir heyet gönderilerek görüşmelerde bulunulması kararı alınmıştır[38].

Tanin gazetesinde çıkan yazılara bakılırsa, gayrimüslim cemaatlerin, özellikle Rumların, Lozan Antlaşması'ndan pek hoşnut olmadıkları, Türk yetkililere karşı sergiledikleri sevinç gösterilerinde samimiyetsiz oldukları ve barışın kendileri için ne getirip götürdüğünü tam olarak kestiremedikleri anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, Lozan Antlaşması'nın imzalanmış olması nedeniyle Fener Rum Patrikhanesi'nin, yeni durumun tespiti için Patrikhane'de bir komisyon kurduğu anlaşılmaktadır. Bu komisyon, Lozan Antlaşması'nın Rumca çevrisini yaparak antlaşma metni üzerinde çalışmış ve bir rapor hazırlamıştır[39].

Tanin, barış antlaşması karşısında Rumların haklarıyla ilgili dış basında çıkan haberleri de kamuoyuna duyurmaya gayret etmiştir. Gazetenin verdiği bilgilere göre; yabancı gazetelerde Lozan Antlaşması'nda Rumların durumunun net olmadığı, kimlerin antlaşma kapsamında olduğuna Patrikhane'nin karar vermesi gerektiği ve İstanbul Rumlarının antlaşmadan etkilenebileceği gibi konularla ilgili yazılar yayınlanmaktadır[40].

İsmet Paşa’nın Lozan’dan Dönüşüyle İlgili Haberler

Tanin, İsmet Paşa’nın Lozan’dan dönüşüyle ilgili yazılara sütunlarında çok fazla yer vermiştir. Bu yazılar; antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra İsmet Paşa’nın Lozan’dan hareket ederek İstanbul’a geleceğini ve kısa bir süre kaldıktan sonra Ankara’ya gideceğini haber vermiştir. Gazetenin haberlerine göre İsmet Paşa’yı Çatalca’da karşılamakla görevli olan Muallimler Cemiyeti, gazetelere ilan vererek törenin ayrıntılarını ilan etmiş ve üyelerini karşılama törenine davet etmiştir. Muallimler hususi bir tören hazırlamış ve bu tören için özel bir tren tutmuşlardır[41]. İsmet Paşa’nın İstanbul’a ne zaman geleceğiyle ilgili farklı haberler yayınlayan gazete, Muallimler Cemiyetinin, İsmet Paşa’nın dönüş zamanını öğrenmek için vilayete ve polise yaptığı başvuruların sonuçsuz kaldığını da sayfalarına taşımıştır[42].

Amerikalılarla müzakereleri yürüten İsmet Paşa’nın hangi yolla Lozan’dan döneceği de basın için merak konusu olmuştur. Bazı gazeteler deniz yoluyla döneceğini, Anadolu Ajansı ise İzmir’e gideceğini yazmıştır. Ancak İsmet Paşa’nın doğrudan İstanbul’a geleceği, bir müddet burada kaldıktan sonra Gazi Paşa ile buluşmak üzere İzmir’e gideceği de yazılanlar arasındaydı. İsmet Paşa’nın, Lozan’dan ne zaman hareket edeceği hakkında gazetelerin kesin bir bilgi vermediğini Tanin ifade etmiştir. Ayrıca İsmet Paşa’nın, İstanbul’da, General Harrington ve müttefiklerin temsilcileriyle bir araya gelerek antlaşmanın uygulanması hakkında görüşmeler yapacağıyla ilgili haberler de gazete sütunlarına yansımıştır[43].

Tanin’e göre; ne zaman ve hangi yolla döneceği hakkında çeşitli söylentiler çıkan İsmet Paşa, Hariciye Murahhaslığına gönderdiği telgrafta, ne zaman döneceğinin belli olmadığını bildirmiştir[44]. Ancak gazete Türk-Amerikan Antlaşması müzakerelerinin Ankara’da sürdürülmesi dolayısıyla İsmet Paşa’nın Lozan’dan İstanbul’a hareket etmesi ihtimali bulunduğu bilgisini okuyucularıyla paylaşmıştır[45]. Bu haberin yayınlandığı tarihi takip eden günlerde ise Türkiye ve ABD arasında Lozan’da devam eden müzakerelerin antlaşma ile sonuçlandığı ve İsmet Paşa’nın yurda dönmek üzere olduğu bilgisi verilmiştir. Gazete, dönüş gününe dair kesin bir açıklama yapmamakla birlikte, Lozan’dan hareket etmesi ve TBMM’nin açılışına kadar Ankara’da hazır bulunmasının İsmet Paşa’ya tebliğ edildiğini yazmıştır[46]. Bu haberden bir gün sonra ise gazete, Paşa’nın Lozan’dan ayrılması ve Türkiye’ye dönüş programı ile ilgili ayrıntılı haberler yayınlamıştır[47].

Tanin, İsmet Paşa’nın Türkiye’ye ulaşmasına geniş yer ayırmıştır. Buna göre; İsmet Paşa, Türkiye sınırına girdikten sonra Trakya’da Edirne Valisi, Edirne ahalisi ve diğer devlet erkânı tarafından karşılanmıştır. Karaağaç İstasyonunda bulunan süvari bölüğünü teftiş ettikten sonra trenle Çatalca’ya gelene kadar Karaağaç-Çatalca arasındaki istasyonlarda İsmet Paşa’yı coşkulu kalabalıklar karşılamıştır[48].

Tanin’de yayınlanan İsmet Paşa Hazretleri Lozan’dan Avdet Etti başlıklı bir yazıda ise hazırlanan törenin ayrıntıları ele alınmıştır. Karşılama töreni için hazırlanan trenin nasıl süslendiği, Sirkeci’den hareketi, trene binmek isteyen halkın bilet bulamadığı, trenin geçtiği istasyonlarda bekleyen heyecanlı halkın treni selamlaması ve Çatalca İstasyonundaki mahşeri kalabalık gazete tarafından ayrıntılarıyla tasvir edilmiştir. Lozan heyetinin Selahattin Adil Paşa ve Dr. Adnan Bey tarafından karşılanması ve burada yapılan konuşmaları ayrıntılarıyla veren gazete, İsmet Paşa’nın, kompartıman penceresinden halka hitap edişini de aktarmıştır. Paşa’nın, istikbal için şimdiden hazırlanmak, güçlü bir azim ve ciddi bir çalışma faydalı sonuçlar verecektir diyerek yaptığı konuşmadan kesitler vermiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, Çatalca’da resmi yetkililerden başka çeşitli şirketlerin temsilcileri, Rum, Ermeni ve Yahudi cemaat reislerinin vekilleri İsmet Paşa’yı barış dolayısıyla tebrik etmişlerdir. İsmet Paşa’yı Sirkeci’de Bahriye Mızıkası ve coşkun bir halk kalabalığı karşılamıştır[49].

İkinci Meclisin Açılışı ve Antlaşmanın Onaylanmasıyla İlgili Haberler

Tanin, 2 Ağustos 1923 tarihinde toplanan ancak çoğunluğu sağlayamadan dağılan yeni meclisin açılışının ertelendiğini duyururken, TBMM’nin 11 Ağustos 1923’te toplanacağı haberini de vermiştir. Gazete daha önce İsmet Paşaya, meclisin açılacağı güne kadar Ankara’da bulunması tebligatı yapıldığını yazmıştı. Amerikalılarla yapılan müzakereler tamamlanmadığı takdirde, Dr. Rıza Nur’un Lozan’da bırakılarak müzakerelere devam edileceği, meclisin açılışı için olağanüstü hazırlıklar yapıldığı haber verilirken Gazi Paşa’nın, mecliste uzun bir nutuk vereceği duyurulmuştur. Meclisin ilk olarak açılış töreniyle ilgileneceği, Lozan Antlaşması’nın müzakerelerine ancak 15 Ağustos 1923 tarihinde başlanabileceği gazete tarafından okuyucularına duyurulmuştur[50].

Gazete, Lozan Antlaşması’nın tasdiki hakkındaki kanun layihasının Meclis Başkanlığı tarafından Hariciye Encümenine havale edildiğini, antlaşma metninin Hariciye Encümeninde müzakere edildikten sonra TBMM’ye havale edileceğini belirten okuyucularına duyurmuştur. Meclisteki müzakerelerle ilgili yorumlar yapan gazete herkesin fikrini serbestçe söyleyebileceğini savunmuş, müzakere ve tartışmaların fazla uzun sürmeyerek antlaşmanın kabul edileceğini belirtmiştir. Tanin, Lozan Antlaşması’nın TBMM’de onaylanmasının ardından yürürlüğe girecek olan Nüfus Mübadelesi hakkında ise henüz hükümetçe İstanbul’da hiçbir hazırlık yapılmadığını duyurmuştur[51].

Münir Müeyyed imzalı bir habere göre İsmet Paşa, Halk Fırkası toplantısında Lozan Antlaşması hakkında bilgi vermiş, bazı mebuslar antlaşmanın meclisteki müzakereleri sırasında sınırlar hakkında itirazlarını dile getireceklerini söylemişlerdir. Güney vilayetleri mebusları İsmet Paşa’yı ziyaret ederek güney sınırları hakkında itiraz etmeyeceklerini söylemişlerdir. Antlaşmanın mecliste ittifakla kabul edileceğini iddia eden Münir Müeyyed, Hariciye Encümeninin meclise sevk ettiği antlaşma metniyle ilgili mazbaTanin Genel Kurulda okunacağını, İsmet Paşa’nın da bir açıklama yapacağını belirtmiştir[52].

İşgalci devletlerin Türkiye topraklarını tahliyesiyle ilgili konular da basının çok fazla yayın yaptığı alanlar olmuştur. Tanin, antlaşmanın tasdikinin yaklaşması nedeniyle müttefiklerin tahliye için hazırlığa başladığı yolundaki haberleri kamuoyunu bilgilendirmiştir. Müttefik Komutanlığının İstanbul ve diğer işgal altındaki yerler için tahliye planlarını hazırladığını, TBMM antlaşmayı tasdik edince bu planların uygulanacağını belirtmiştir. Ayrıca Tahliye Komisyonunun müttefiklerle temasa geçeceği bilgisi de verilmiştir[53].

Münir Müeyyed’in haberine göre Hariciye Encümeni, Lozan Antlaşması üzerindeki tetkiklerini tamamlayarak Meclis Genel Kuruluna havale etmiştir. TBMM’de antlaşmanın müzakerelerine başlanarak Hariciye Encümeninin mazbatası okunmuş, ardından Yusuf Kemal Bey, Encümenin tetkiklerinin sonuçlarını açıklayarak antlaşmanın karşılıklı eşitlik üzerine imzalanmış olduğunu ifade etmiştir. Antlaşmayı imzalayan murahhaslar heyetine, Birinci Büyük Millet Meclisine ve Mustafa Kemal Paşa’ya teşekkür ederek antlaşmanın tasdikini istemiştir. Antlaşmanın siyasî, mali ve iktisadı hükümlerini de Encümenin mazbata muharriri Tevfik Rüştü Bey açıklamıştır[54].

TBMM’de Lozan Antlaşması aleyhine konuşan mebusların görüşlerini de yansıtan Tanin’in ifade ettiğine göre; Niyazi Bey güney sınırlarının gerçeklere göre çizilmediğini, Misak-ı Millî’nin gerçekleşmediğini, Antakya, İskenderun ve Irak Türklerinin dışarıda bırakıldığını belirterek antlaşmaya karşı çıkmıştır. Hamdullah Suphi ve Yahya Kemal güney sınırlarını, Antakya ve İskenderun’un Fransa mandasında kalmasını eleştirmiştir. Şükrü Kaya, Edirne’nin yaşaması için yeteri kadar arazinin elde tutulamadığı, Yunanistan’dan alınacak savaş tazminatından vazgeçildiği, Batı Trakya ve Ege adaları Yunanistan’a verildiği için antlaşmaya karşı çıkmıştır. Faik Bey ise Batı Trakya’nın Yunanistan’da kalışını eleştirmiştir[55].

24 Ağustos 1923 tarihli gazete; TBMM Dün Lozan Muahedenamesini Tasdik Etti başlığı altında Lozan Antlaşması’nın kabul edildiği meclis toplantısının ayrıntılarını vermektedir. Bu açıklamaya göre; İsmet Paşa’nın antlaşmayı açıklamak ve itirazlara cevap vermek amacıyla yaptığı konuşmaya muhalif mebuslar cevap vermemişlerdir. Antlaşmanın onaylanması için kanun teklifleri verilmiş ve Lozan Antlaşması TBMM’de ittifaka yakın bir oyla kabul edilmiştir[56].

Tanin, Lozan Antlaşması’nın TBMM’de onaylanması ve sonrasında gelişen olayları yakından takip ederek yayınlamıştır. Gazeteye göre; antlaşma TBMM’de tasdik edildikten sonra Hariciye Vekâleti tarafından İstanbul’daki Hariciye Murahhası Adnan Bey'e bildirilmiştir. İşgal altındaki yerlerin tahliyesi antlaşmanın tasdikinden sonra başlayacağı için Adnan Bey, Hariciye Vekâleti'nden gelen notayı acil olarak İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcilerine bildirmiştir. Ayrıca antlaşma metni ile eklerinin mecliste onaylandığı bilgisi müttefik devletlere İstanbul'daki siyasî temsilcileri vasıtasıyla da bildirilmiştir. Antlaşma ile belirlenmiş olan tahliye protokolü aynen Tanin’de yayınlanmıştır. İngiltere'nin İstanbul'daki fevkalade komiseri antlaşmanın onaylandığını müttefiklere resmen bildirerek Türkiye topraklarının tahliyesi için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir[57].

Tuğrul imzalı yazılar, Lozan Antlaşması'nın üç gün boyunca mecliste tartışıldığını göstermektedir. Yazar, Lozan Antlaşması'nın meclisteki müzakere oturumlarının safhalarını, konuşmacıların tavırları ve nutuklarını genişçe değerlendirmiştir. Ayrıca lehte ve aleyhte yapılan konuşmalar yorumlanmıştır. Antlaşmanın TBMM'de tasdikini müteakip, Yunanistan kralının antlaşma ve eklerini onayladığı haberi gazetede yer almıştır. Ayrıca antlaşmanın Yunanistan tarafından tasdik edilmesinden sonra İmroz ve Bozcaada'nın Türkiye'ye verilmesi gerektiğini de okuyucularına aktarmıştır[58].

Antlaşmanın Uygulanması ve Tahliyeyle İlgili Haberler

Tanin'in haberlerinden anlaşıldığına göre; Lozan Antlaşması'nın tasdiki için TBMM'de müzakereler devam ederken tahliye hazırlıkları fiili bir hal almış, Müttefik Komutanlığı ile İstanbul Komutanlığının tahliyeyle ilgili çalışmaları hızlanmıştır. Yabancı zabitler ve aileleri İstanbul'u terk etmeye başlarken, tahliyeyle birlikte gitmesi gereken eşyalar nakil için hazırlanmıştır[59].

Antlaşmanın tasdikinden sonra Türk tarafının yapacağı, özellikle işgalcilerin yurdu tahliyesiyle ilgili faaliyetleri kamuoyuna duyuran gazeteye göre; İstanbul'un tahliyesiyle ilgili komisyon, İstanbul Komutanı Selahattin Adil Paşa başkanlığında toplanarak tahliyenin nasıl yapılacağıyla ilgili bir plan hazırlayacaktır. Selahattin Adil Paşa, müttefik komutanlarıyla görüşerek hazırlanan tahliye planı hakkında bilgi verecektir. İstanbul'un tahliye planı İsmet Paşa'nın gelişine kadar hazır olacaktır. Mütareke döneminde İtilaf Devletleri'nin el koyduğu bazı nezaretlere ait otomobil, araba, hayvan ve diğer eşyaların teslimi istenecektir[60]. Tanin, Lozan Antlaşması gereği İstanbul’u tahliye edecek olan Ingilizlerin kullandıkları taşınabilir eşyaların bir kısmını Türklere sattığını duyurmuştur[61].

İstanbul’un tahliyesi için kurulan komisyonun çalışmalarını takip eden Tanin, komisyon toplantıları hakkında kamuoyuna bilgi vermiştir. Gazeteye göre; komisyon, teslim alınacak yerler ve binalarla ilgili olarak İstanbul Komutanı Selahattin Adil Paşa başkanlığında toplantı yapmış ve tahliyenin ayrıntılarıyla ilgili bazı hususlar için Lozan murahhas heyeti askerî müşavirleri Tevfik Bey ve Nusret Bey’den bilgi almaya karar vermiştir. Selahattin Adil Paşa da İsmet Paşa ile görüştükten sonra komisyonun yapısı ve çalışma usulleri hakkında bir talimat yazacaktır[62]. Yine gazete, Tahliye Komisyonunun, mütareke esnasında müttefiklerin el koyduğu Seyr ü sefain vapurları, motorları, telsiz ve telgraf aletleri, harp malzemeleri ve diğer eşyaları tespit ederek teslimini istediğiyle ilgili bir haber yayınlamıştır. Gazete, ayrıca Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye sipariş ettiği ve parasının önemli bir kısmını ödediği, ancak savaşın başlamasıyla İngilizlerin el koyduğu büyük bir vapurun İstanbul’da asker naklinde kullanıldığı ve Marmara’da battığıyla ilgili bir bilgiyi de okuyucularıyla paylaşmıştır[63].

Tanin, işgal kuvvetlerinin İstanbul’daki temsilcilerinin faaliyetlerini takip ederek insanları bilgilendirmiştir. Gazeteye göre; Fransa mümessili Mösyö Korelli ve İtalya mümessili vekili Mösyö Meysa, Adnan Bey’i ziyaret ederek İstanbul’un tahliyesiyle ilgili esasların Selahattin Adil Paşa ve müttefik generalleri tarafından ortaklaşa tespit edildiğini bildirmişler ve tahliye için her şeyin hazır olduğunu belirtmişlerdir. General Harrington’un, İstanbul’dan ayrılışı dolayısıyla vali ve vilayet erkânı şerefine vereceği bahçe eğlencesi için davet edilecek memurların listesini vilayetten istediği de gazetede haber olarak yer almıştır[64].

Türk yetkililerin işgal kuvvetleri temsilcileriyle yaptığı görüşmeleri gözlem altına alan gazeteye göre; İsmet Paşa, Hariciye Murahhaslığında müttefik komutanlarıyla bir toplantı yapmıştır. Toplantıda General Harrington, İsmet Paşa’nın Mudanya ve Lozan’daki başarılarının takdire şayan olduğunu söylemiştir. Mütareke ve işgal dönemlerinde Türk-İngiliz ilişkileri bozulmuş ise de, bundan sonra dostluk ilişkilerini geliştirmek istediklerini ve Türklerin Kırım Savaşındaki tavırlarını İngilizlerin sevinçle hatırladıklarını ifade etmiştir. Müttefiklerin hiçbir olumsuz olaya meydan vermeden Türkiye’yi tahliye edeceğini, tahliyenin Lozan Antlaşması’nın tasdikinden itibaren altı hafta içinde tamamlanacağını ve harp levazımının antlaşmada belirtilen şartlar doğrultusunda teslim edileceğini belirtmiştir[65]. İngilizlerin işgali altında olan özel şahıslara ait evlerin bir kısmını tahliye ettikleri, işgalcilere ait çok miktarda eşya ve teçhizatın vapurlara bindirildiği, Bostancı’daki İngiliz askerlerinden bir kısmının Haydar Paşa’ya sevk edildiği haberleri gazetede yer almıştır. Tanin, devlete ait mülkleri teslim almak üzere kurulan komisyonun çalışmalarına devam ettiğini de duyurmuştur[66]. Türkiye topraklarının tahliyesiyle ilgili olarak Tanin; antlaşmanın mecliste onaylandığının müttefiklere bildirilmesinin ardından tahliyenin başladığını, müttefik kıtalarının 24 Ağustos 1923 gece yarısından itibaren çekilmek için harekete geçtiklerini yazmıştır. Gazete tahliye ile ilgili olarak Tıbbiye Mektebinin boşaltılacağını, tahliyenin ilk olarak İstanbul’un Anadolu yakasında Gebze ve Şile’de bulunan İngiliz askerî kıtalarının sevk edilmesiyle başlayacağını duyurmuştur. Bu kapsamda gazete tahliye aşamalarından bazılarını açıklamıştır: Bostancı’daki İngiliz müfrezeleri gemilere bindirilecek ve Anadolu yakası bir hafta içinde boşaltılmış olacaktır. Müttefik Komutanlığı, Çanakkale’ye gönderdiği telgrafla tahliyeye başlanmasını bildirmiştir. Anadolu yakasından sonra Rumeli yakası tahliye edilecektir. İngiliz kıtaları ve bazı eşyaları Üsküdar ve Boğaz’dan İstanbul’a nakledilmeye başlanmıştır. İngilizlere hizmet eden Rum ve Ermenilerden İstanbul’u terk edeceklerin harekete hazır olmaları işgal kuvvetleri tarafından kendilerine bildirilmiştir. Fransızlar tahliye için gerekli tüm tedbirleri almaktadırlar[67].

Türk tarafı ve müttefiklerin 25 Ağustos 1923 günü bir araya gelerek tahliye ve teslim alma işlemlerini karara bağlayacakları gazete tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Bu yazıya göre tahliyenin 3 Ekim 1923 gece yarısına kadar tamamlanması beklenmektedir. Sırasıyla Üsküdar, Çanakkale, İstanbul ve Gelibolu tahliye edilecektir. En sona müttefiklerin bir taburu bırakılacaktır. Bu tabur da generaller için düzenlenecek özel törene katıldıktan sonra İstanbul’dan ayrılacaktır[68].

Lozan Antlaşması’nın TBMM’de tasdikinin ardından İstanbul’un her tarafında yabancı askerlerin gitme hazırlıklarının göze çarptığını yazan Tanin, Haydar Paşa ve Kadıköy’deki müttefiklerin ağırlıklarını naklettiklerini, resmi ve özel şahıslara ait binaların teslimine de başladıklarını duyurmuştur. Bu sırada tahliye edilen Tıbbiye Mektebi binasında eksiklikler olmasına rağmen İngilizler binayı tam teslim ettiklerine dair belge isteyince sorun çıkmış, İstanbul Komutanlığı ve müttefikler arasında yapılan görüşmeler sonucu mesele tatlıya bağlanmıştır[69].

Tahliye haberlerini vermeye devam eden gazeteye göre müttefikler liman kontrollerini Türklere devrederken askerî mühimmatla dolu üç gemi limandan ayrılmıştır. İstanbul’un Anadolu yakasında çok sayıda bina ve mıntıka İngilizler tarafından boşaltılarak Türk görevlilere teslim edilmiştir. İngilizler tahliye faaliyetlerine hızla devam ederek Üsküdar, Kadıköy, Tuzla, Dıragos, Bostancı ve Sarıgazi gibi yerlerdeki askerlerini çekmişlerdir. Rumeli yakasında Ayastefanos’ta bulunan İngiliz birlikleri ayrılmışlardır. İngilizler ve Fransızlar, Ayastefanos’taki uçak hangarlarındaki eşyalarını sahildeki gemilere taşımaktadırlar. Fransızlar tahliye hususunda daha yavaş hareket ederken İtalyanlar ise henüz harekete geçmemişlerdir. Bostancı ve Erenköy civarından nakledilen İngiliz askerlerini taşıyan iki gemi İstanbul Limanı’ndan ayrılarak Malta ve İskenderiye’ye doğru gitmişlerdir. İngiliz topçu ve kamyon grupları bir nakliye gemisiyle İstanbul’dan ayrılacaklardır. Fransızlar, işgal altında tuttukları yerleri Tahliye Komisyonu gözetiminde boşaltacak ve sahiplerine teslim edeceklerdir. Fransızların işgali altında bulunan binaların bir listesi hazırlanmış, tahliye ve teslim sırasında uyulacak hususlar belirlenmiştir[70].

Bina ve arsaları işgal altında bulunan şahısların uğradıkları zararla ilgili İstanbul Komutanlığına yaptığı başvuruları gündemine alan Tanin’e göre, verilen dilekçeler Valilik Hukuk İşlerine havale edilmiştir. Evkaf Müdürlüğü, İstanbul’da Evkafa ait işgal altında bulunan bina ve evlerin tahliyesini talep etmiştir. Tıbbiye Mektebinin işgal altında kalan kısmının tahliyesi devam etmektedir. Selahattin Adil Paşa başkanlığında toplanan Tahliye Komisyonu, Müttefik Kumandanlığıyla temas kurularak tahliye edilecek binaların bir an önce tahliyesi, muallâkta kalan bazı meseleler hakkında görüşme yapılmasını istemeye karar vermiştir[71].

Müttefiklerin Anadolu yakasının tahliyesine devam ettiği, resmi dairelerin teslimi dolayısıyla Selahattin Adil Paşa’nın General Harrington’u ziyaret ederek tesellüm zabıtnamelerinin düzenlenme şekli ile ilgili görüşme yaptığı gazetenin haberleri arasında yer almıştır. Gazetenin verdiği habere göre bu görüşmede, tahliye işlemlerinin hızlandırılarak 3 Eylül 1923 akşamına kadar bütün Anadolu sahillerinin tamamen boşaltılması ve Avrupa yakasının tahliyesine başlanması kararı alınmıştır. İngilizlerin tahliye edeceği Haydar Paşa İstasyonu ve Anadolu tren hattının teslim alınması için görevlendirilen Demiryolları Genel Müdürü Behiç Bey’e tebligat yapıldığı bilgisi de gazetede yer almıştır. Ayrıca müttefiklerin Haydar Paşa tren hattının teslimini 15 Eylül’e kadar erteledikleri, hattın bir an önce iadesini sağlamak için Adnan Bey’in gerekli teşebbüslerde bulunduğu da gazete tarafından bildirilmiştir. Tanin’in yayınladığı haberlere göre; Rumeli yakasındaki askerî kıtaların önemli bir kısmı 24 Eylül 1923 tarihinde İstanbul’u terk edecektir. Tahliye protokolü uyarınca resmi binalarla birlikte özel şahıslara ait binalar da tahliye edilecektir. Bina sahipleriyle müttefikler arasında çıkacak borç anlaşmazlıklarında, Lozan Antlaşması gereği ellerinde belge olanlar haklarını alabilecekler, belgesi olmayanlar ise bir şey talep edemeyeceklerdir. Şahıslar ile müttefiklerin tahliye memurları arasında çıkan ihtilafları çözmek için geçici bir karma mahkeme kurulacaktır. Türkiye’deki İngiliz askerlerinin tahliyesi, Lozan Antlaşması gereği, antlaşmanın TBMM’de onaylanmasından birkaç saat sonra başlamış ve kesintisiz olarak devam etmiştir. Times gazetesinin İstanbul muhabirinin yazdığına göre İngilizlerin tahliye konusunda seri hareket etmesi Türkler üzerinde iyi tesir bırakmaktadır. İngilizler, İstanbul muhaberatının geçtiği Haydar Paşa-Gebze arasındaki telgraf hatlarını da teslim etmişlerdir. Silah ve mühimmat depolarının teslimi devam etmektedir. Bahriyeye ait bina ve eşyalar sıra cetvellerine göre teslim edilmektedir. Tersane’deki silahları Türk tarafı teslim almıştır. İstihkâmlardaki toplar ve diğer silahlar yakında teslim edilecektir. Çanakkale istihkâmına ait silahları buradaki komisyon teslim alacaktır. Çok sayıda top mermisi ve uçak bombası Ayastefanos’tan İstanbul’a nakledilmiştir. Anadolu yakasında Bostancı tarafı Cumartesi günü yabancılardan tamamen boşaltılacak ve 13 Eylül 1923’te de Fenerbahçe tarafının tahliyesi tamamlanacaktır. Ayastefanos’ta Ingilizlere ait dört büyük uçak, sekiz uçak motoru ve Fransızlara ait cephane İstanbul’a sevk edilmiştir. İstanbul civarlarında bulunan İtilaf Devletleri’ne ait mühimmat rıhtıma taşınmıştır. Fransızlar İstanbul’daki telefon tesisatlarını kaldırmaya başlamışlar, Hadımköy’den sekiz yüz kişilik bir taburu deniz yoluyla Marsilya’ya sevk etmişlerdir. Geriye kalan dört tabur da sevk edildikten sonra Rami Kışlasındaki süvari askerleri gönderilecektir. Fransız Karargâhı, bir hafta içinde teslim edilecek binaları Teslim Alma Komisyonuna bildirmiştir. Resmi dairelerin tahliyesine başlayan Fransızlar, Harbiye Nezareti’nin iki kışlasını tahliye etmeye başlamışlardır. Kısa süre içinde dört taburlarını daha İstanbul’dan sevk edeceklerdir[72].

Lozan Antlaşması tasdik edildikten sonra Karaağaç’ın tahliyesine başlanması için buradaki Yunan memur ve askerlerine emir verildiğini yazan Tanin, kasabadaki Yunan askerleri çekilirken halkın bir kısmının Batı Trakya’ya göç ettiğine dikkat çekmiştir. Gazetenin verdiği bilgiye göre Karaağaç, Türkiye’ye 15 Eylül 1923 tarihinde teslim edileceğinden buradaki Yunan askerleri tahmini bir hududa kadar çekileceklerdir. Türk askerleri oraları işgal ettikten sonra Türk ve Yunan temsilcilerden oluşan karma bir komisyon sınırı belirleyecektir. Karaağaç’ı teslim almak üzere görevlendirilen Trakya mebusları Şakir, Faik ve Cemil Beyler bölgeye hareket etmişlerdir. Türkiye’ye iadesi gereken Bozcaada ve İmroz’da kalmak istemeyen ahalinin nakline başlanmıştır. Bu adaların Yunanistan tarafından tahliyesi Lozan Antlaşması’nın tasdikinin Paris’e bildirilmesinden sonra başlayacaktır[73].

Tanin, daha önce İngilizlerin teslimini erteledikleri Haydar Paşa tren hattının Gebze’ye kadar olan kısmı ile Haydar Paşa İstasyonunu tahliyeye başladıkları haberini Ağustos ayı sonunda duyurmuştur. Habere göre istasyondaki İngiliz müfrezesi, limandaki bir İngiliz gemisine nakledilmiştir. Gebze-Haydar Paşa tren hattının teslimi için Behiç Bey ile İngiliz generali arasındaki görüşmeler devam etmektedir. İngilizler, tahliyenin son haftasında tren hattını teslim etmeyi planlarken Türk tarafı, Ankara-İstanbul arasında işlemesi için hattın hemen teslimini istemektedir. Ayrıca Beşiktaş, Nişantaşı ve Beyoğlu civarlarında boşaltılacak olan binaların teslim tarihlerini belirten bir listeyi İngilizler Tahliye Komisyonuna ulaştırmıştır[74].

Çanakkale’de tahliye hazırlıklarının devam ettiğini bildiren gazeteye göre Türk tarafı Çanakkale ve çevresini 15 Eylül 1923’e kadar peyderpey teslim alacaktır. Gazete, tahliye edilen yerlerle ilgili ayrıntılı bilgi vermektedir: Gelibolu’da bulunan İngiliz kuvvetlerinden iki piyade taburu ile bir topçu müfrezesi ayrılmıştır. Malta ve Mısır’a dört büyük İngiliz gemisi nakliyat yapmaktadır[75]. İstanbul’un Rumeli yakasının ve Çanakkale Boğazı’nın tahliyesine kısa süre içinde başlanacaktır. Fransız kıtaları bir hafta içinde şehirden ayrılacakları için eşyalarını vapurlara yüklemişlerdir. Hadımköy ve Rami Kışlasındaki eşyalarını birkaç gün içinde göndereceklerdir. Kroker (كروكر) Oteli’nde bulunan Fransız mahkemesinin görevine son verilmiştir. İki binden fazla Fransız askerî Marsilya’ya sevk edilmiştir. İstanbul’da kalan Fransız birlikleri Sarayburnu’nda toplanmakta ve oradan vapurlara bindirilmektedir. Çanakkale ve Gelibolu’daki Fransız askerlerinin ailelerini almak üzere gelecek olan vapur beklenmektedir. Gelibolu’da işgal altında bulunan özel şahıslara ait evlerin büyük bir kısmı tahliye edilmiştir[76].

General Harrington’un Ağustos’un son günü gazetecilere verdiği mülakatı ayrıntılı olarak veren Tanin’e göre Harrington; Lozan Antlaşması’ndan duyduğu memnuniyeti dile getirmiş, dokuz senelik savaştan sonra kimsenin savaşı istemediğini, buradaki görevinin bitmiş olmasından mutlu olduğunu ve İstanbul’dan memnun ayrıldığını belirtmiştir. İstanbul’un tahliyesini İsmet Paşa’ya söz verdiği gibi sorunsuz gerçekleştirdiğini, müttefik generallerinin tahliyeyle ilgili Selahattin Adil Paşa ile fikir alışverişi yaptıklarını söylemiştir. General, müttefik kuvvetlerinin komutanlığı görevini arkadaşlarının yardımıyla, şan ve şerefle yerine getirdiğini, bu görevi yapmaktan dolayı memnun olduğunu da sözlerine eklemiştir[77].

Türkiye topraklarının tahliyesi devam ederken Tanin de sütunlarında konuyla ilgili haberlere oldukça fazla yer ayırmıştır. Verilen haberlere göre; Haydar Paşa’da toplanmakta olan İngiliz otomobil kolları Malta’ya nakledilecektir. Ortaköy erzak ambarı tahliye edilmiştir. Bostancı ve diğer yerlerdeki İngiliz askerleri tahliye edildiği gibi Meriç boyundaki müttefik kıtaları da İstanbul’a dönmüştür. Meriç’ten gelen İngiliz taburu Harbiye Mektebinde bulunan askerlerle birlikte sevk edilecektir. İngiliz bahriyesinin kontrolü altında bulunan depo ve cephanelikler Bahriye Kumandanlığına devredilmiştir. Bahriyeye ait teslim alma işlemlerinin tamamlanmasının ardından bir Türk ve İngiliz heyeti Çanakkale’ye giderek istihkâmlardaki top ve cephanelerin devir teslim işlemlerini yapacaktır[78]. Ayastefanos’taki uçak parkına ait çok miktarda eşya ve levazım Fransa’ya gönderilmek üzere Sarayburnu’na getirilmiştir. Uçak hangarlarında çok sayıda Fransız uçağı ve levazım kalmıştır. İngiliz uçaklarının nakledilmesine devam edilmektedir. İki uçak, üç hangar ve çok sayıda çadır vapurlara bindirilmek üzere İstanbul’a gönderilmiştir. Kadıköy rıhtımında İngilizlerin işgalinde olan barakalar tahliye edilmiştir. İngiliz ve Fransız Karargâhları ağırlıklarının nakliyle uğraşmaktadırlar. Hadımköy’deki topçu malzemesi ile uçak alet ve edevatı Sirkeci’deki Fransız depolarına getirilmiştir. İngiliz Karargâhı Maslak, Büyükdere ve diğer yerlerdeki ağırlıkların nakline öncelik vermektedir. İtalyan işgal kuvvetleri sadece üç taburdan ibaret olduklarından tümü bir haftada sevk edilebilecektir. Zabıta heyetleri daha önce lağvedildiği için İtalyan askerlerinin bir kısmı İtalya’ya sevk edilmiş, bir kısmı da elçilik emrine verilmiştir. Tahliyenin son günü üç müttefik generali İstanbul’u terk edecektir. Generallerin ayrılması son derece sade ve görkemli bir törenle gerçekleşecektir. Giderken bir Türk askerî kıtası ile İngiliz, Fransız ve İtalyan müfrezeleri generalleri selamlayacaktır[79]. Tahliyenin son günü müttefikler İstanbul’a veda havası olarak Beyoğlu’nda Tünel’in üstündeki düdüğü üç defa çaldırdıktan sonra şehri terk edeceklerdir[80].

Antlaşmanın Uygulanması ve Nüfus Mübadelesiyle İlgili Haberler

İncelediğimiz dönemde Tanin’de yayınlanan yazılara göre Lozan Antlaşmasının memleketi en çok ilgilendiren kısmı şüphesiz Türkiye topraklarının tahliyesi ve ahalinin mübadelesidir. Gazetenin tahliye ile ilgili değerlendirmeleri önceki bölümde yansıtılmıştır. Gazete, mübadele konusunu da yoğun olarak işlemiş, göç edecek insanların karşılaşacağı zorluklar konusunda Türk ve Yunan hükümetlerini uyarmaya çalışmıştır. Gazeteye göre yakında Türkiye’ye yüz binlerce bedbaht mülteci gelecektir. Göçmenlerin memleketin imarına faydası olacağından iskân işi uzmanlar tarafından ve düzgün bir plan doğrultusunda yapılmalıdır. Mübadele edilecek ahalinin tedricen ve muntazaman nakledilmesi ve taşınabilir mallarının Türk hududuna kadar Yunanlılar tarafından nakledilmesi sağlanmalıdır. Müslümanların yerli Hıristiyanlardan alacaklarının tahsili için Yunan Hükümeti nezdinde girişimde bulunulmalıdır. Göçmenler daha önce yaşadıkları bölgeye benzer yerlere yerleştirilmeli, Ziraat Bankası göçmenlere kredi açmalı, yerli halk göçmenlere yardım etmeli ve hastalıklarla mücadele için kapsamlı bir kurum oluşturulmalıdır[81].

Yenigün gazetesinde Mübadele-i Ahali Talimatnamesi ismiyle yayınlanan, Nüfus Mübadelesi’nin ne şekilde yapılacağını açıklayan bir yönetmelik Tanin gazetesinde de aynen yayınlanmıştır[82]. Tanin, Kasımpaşa’da kulübelerde yaşayan muhacirlerin Karesi yöresine sevki kararını sütunlarına taşımıştır[83]. Ayrıca Anadolu’nun doğusunda nüfus az olduğundan, mübadele yoluyla gelecek olan muhacirlerden bir kısmının buraya yerleştirileceği bilgisini de okuyuculara duyurmuştur[84].

Tanin’in verdiği habere göre Yunanlılar, mübadeleye tabi Müslümanlara Eylül ayı sonuna kadar ayrılmak için hazır olmalarını tebliğ etmiştir. Gazeteye göre daha önce mübadele meselesiyle ilgili imza toplayan mebuslar, Yunanlıların söz konusu kararına karşı Mustafa Kemal Paşa’ya başvurarak mübadeleyle ilgili komisyonlar kurulmasını, mübadele usul ve esaslarının tespitini, muhacirlerin haklarının korunmasını ve mübadeleyle ilgili siyasî meselelerin hallini meclisten talep etmişlerdir[85].

Tanin, Selanik Müslümanlarının Yunan Hükümetine başvurarak kendilerinin mübadeleden istisna tutulmasını istediklerine dair gelen haberlerin yalan olduğunu Selanik’ten İzmir’e kaçan muhacirlere dayandırarak okuyucularına duyurmuştur. Yunanlıların Müslüman ahaliye zulmettiği de bu muhacirlerin verdiği bilgiler arasındadır[86]. Tanin’in yayınladığı yazılara bakılırsa; Yunanistan’ın çeşitli yerlerinden gelen haberler Müslümanların tahammülsüz işkencelere maruz kaldığını bildirmektedir: Batı Trakya ve Midilli’de yerli Rumlar ve hükümet memurları Müslümanlara zulmetmektedir. Müslümanlar açlıktan ölmeye başlamıştır. Mallarını satmak isteyenlere, giderseniz bunlar bizim olacak, ne hakla satıyorsun diyerek ellerinden mallarını almaktadırlar. Kötü muamelelerin son bulması için iki heyet Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne müracaat etmiştir. Yunanlıların, Doğu Makedonya’daki Müslümanlara yaptığı zulümleri, Makedonya’dan kaçarak İstanbul’a gelen bir kişinin müşahedelerine dayanarak anlatan geniş bir yazı Tanin’in 10 Ağustos 1923 tarihli sayısında yer almıştır[87].

Batı Trakya’da Yunan askerleri ve çetelerin Türkleri öldürdüğüne dair Tanin’de çok sayıda haber çıkmıştır. Gazeteye göre barış imzalanmış olsa da Batı Trakya’da kan durmadıkça gerçek barış olmayacaktır. Makedonya’daki Türklere hayat hakkı tanımayan Yunanistan, Türkiye’den getirilen Rumlara Müslümanların evlerini, tarlalarını ve çiftliklerini vermekte, mülteci Rumlar camilere yerleştirilmektedir. Müslümanların selameti için bir an önce mübadelenin yapılması gerekmektedir[88].

Yunanistan’da kalan Türklerin yaşadığı sıkıntılarla ilgili haberleri okuyucularına ileten Tanin, Türkiye’nin Yunanistan’daki Türk menfaatlerini korumakla görevli Flemenk Elçiliğine bir nota verdiğini belirtmiştir. Tanin’e göre, notayı veren Türk yetkili Adnan Bey, Yunanistan’da Türk ve Rum ahaliye karşı takibat yapıldığını, yakında genel af ilan edileceği halde Yunanlıların halen Müslümanlara karşı zulme devam ettiğini belirterek Yunan Hükümetinin derhal bu hareketlerden vazgeçmesini istemiştir. Gazete bu notaya verilen cevabı da neşretmiştir. Notaya cevap veren Yunanistan Başbakanı, Makedonya ve Batı Trakya Müslümanlarının asla kötü muameleye uğramadıklarını, aksine iyi muamele gördüklerini, siyasî suçlu tüm Müslümanların serbest bırakıldıklarını söylemiştir. Tanin’de çıkan bir başka yazıya göre Girit Müslümanları, Yunanistan Hükümetinin kendilerine uyguladığı zulmü Adnan Bey'e şikâyette bulunarak mallarının yağmalandığını ve kendilerinin yersiz yurtsuz bırakıldıklarını söylemişlerdir. Adnan Bey, Flemenk Elçiliğine giderek Girit’teki Müslümanlara yapılan mezalim hakkında dikkatlerini çekmiştir[89].

Tanin, Karma Mübadele Komisyonuna Türk delegesi olarak Dâhiliye Vekâleti’nden Tevfik Rüştü Bey, Sıhhiye Vekâleti’nden Hamdi Bey, Evkaf Vekâleti’nden Şemsettin Bey ve Maliye Vekâleti’nden İhsan Bey’in tayin edildiği haberini yazmıştır. Mübadelenin başlangıç tarihinin Lozan Antlaşması’nda yazılı olmadığını belirten gazeteye göre, nüfus mübadelesinin ne zaman başlayacağı antlaşmanın yeni mecliste onaylanmasından sonra Türkiye ile Yunanistan’ın kuracağı komisyonlarca belirlenecektir. Lozan Antlaşması’na eklenen mübadele mukavelenamesi, antlaşmanın tasdikinden bir ay sonra kesin olarak yürürlüğe konacaktır[90]. Antlaşmanın TBMM’de onaylanmasının ardından yürürlüğe girecek olan nüfus mübadelesi hakkında henüz hükümetçe İstanbul’da hiçbir hazırlık yapılmamıştır. İstanbul Rumları antlaşma gereği mübadeleye tabi olmadıklarından, İstanbul’a ne kadar muhacir yerleştireceğine de karar verilmemiştir. İstanbul’un jandarma mıntıkası mübadeleye tabi olduğundan, gelecek muhacirlerin iskân ve iaşesi için jandarma bölgesinde gereken tedbirler alınmıştır. İstanbul Valiliğinden mübadeleye dâhil bölgelerde ne kadar han, apartman, dükkân, değirmen, yağhane ve benzeri yer varsa firarilere ait olanlarının tespit edilmesi istenmiştir[91].

Lozan Antlaşması’nda Rumların durumunun net olmadığı, kimlerin antlaşmadan etkileneceğine Patrikhanenin karar vermesi gerektiği, İstanbul Rumlarının antlaşmadan etkilenebileceği gibi konularla ilgili yazılar yabancı gazetelerden alıntı yapılarak Tanin’de yayınlanmıştır. Bu yayınlara göre İstanbul Rumlarının taşınmaz mallarının satışının yasaklanması için Yunanistan’ın Paris elçisi Fransa’nın müdahalesini istemiştir. Fransa Dışişleri Bakanı ise bu konuda girişimde bulunacağına söz vermiştir[92]. Ayrıca mübadeleye tabi olup yakında Türkiye’yi terk edecek olan Rumların, taşınmaz mallarını kullanılamaz hale getirdikleri haberini veren gazetenin ifadesine göre hükümet, bu konuda gerekli tedbirleri almaya karar vermiştir[93]. Gazete, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden, özellikle Karadeniz sahillerinden gelerek İstanbul’da biriken Rumların Yunanistan’a gönderildiğini, sevk işlemlerinde Türkiye’nin gösterdiği kolaylıktan dolayı Amerika temsilcisinin teşekkür ettiğini yazmıştır[94].

Tanin, Selimiye Kışlası ve Ayastefanos’taki muhacirlerin gitme hazırlığı yaptıklarını, İstanbul’daki Rum muhacirlerin bir hafta içinde sevk edileceğini duyurmuştur[95]. İstanbul’da biriken muhacir Rumların, hastalıklara sebep olacakları düşüncesiyle, bir an önce Yunanistan’a gönderilmesi için girişimde bulunulduğunu yazan gazeteye göre Ayastefanos, adalar ve Boğaz’da bulunan Rumları taşımak için Yunan Kızılhaçı emir almıştır[96]. Yine mübadelenin bir an önce gerçekleşmesi için Hariciye Encümeninin gerekli önlemleri almak üzere görevlendirildiğini belirten gazeteye göre hükümet, Türk Ortodokslarının da mübadeleye dâhil olduğuna karar vermiştir. Ayrıca Selimiye Kışlasındaki Rum muhacirlerin vapurla Selanik’e doğru yola çıkarıldığı ve kışlanın tamamen boşaltılmış olduğu haberi de kamuoyuna duyurulmuştur[97].

Gazeteye göre yeni hükümet, mübadele masrafı olarak daha önce tespit edilen on milyon liradan daha az miktar talep etme eğilimindedir. Mübadele için hükümetin tahsis ettiği üç milyon liranın yetersizliği nedeniyle, mübadele masraflarını karşılamak amacıyla bir emlak bankası kurulacağını belirten gazete, hükümetin garantisiyle 20-30 milyon lira sağlanabileceğini kamuoyuna duyurmuştur[98].

Gazeteye göre, Müslümanların Yunanistan’dan kovulduklarına dair haberlerin gelmesi üzerine Yunanistan Hükümeti Müslümanların ülkeden ayrılmasını yasaklamıştır. Bunlardan Türkiye’ye gitmek isteyenler İspanya veya Flemenk elçilikleri aracılığıyla Ankara Hükümetinden izin almaya mecbur tutulmuşlardır[99]. Mübadeleye tabi Türklerin sayısının beş yüz bini bulduğunu belirten Tanin, Mübadele Komisyonunun on güne kadar hükümetten gerekli direktifi alarak Makedonya Mübadele Cemiyeti ve konuyla ilgili diğer cemiyetlerle görüşeceğini belirtmiştir. Habere göre, mübadele meselesini görüşmek üzere Ankara’ya giden Makedonya heyetinin üyeleri, bazı mebus ve vekillerle görüşerek mübadeleyle ilgili hazırladıkları projenin uygulanmasını istemişlerdir[100].

Antlaşmanın Yunanistan tarafından onaylamasından sonra Türkiye’ye verilecek olan İmroz ve Bozcaada halkının orada kalması gerektiği halde, Rumların firar ettikleriyle ilgili haberler Tanin’de yayınlamıştır. Gazete, Rumların bu adalardan tamamen göç etmeleri durumunda yerlerine Makedonya’dan gelecek olan Müslümanların yerleştirileceğini yazmıştır. Ayrıca gazeteler, İmroz Adası halkının kendilerine verilen muhtariyet idaresine sadık kalmaya karar verdiğini de yazmışlardır[101].

Hükümetin mübadele meselesini dikkatle incelediğini ifade eden Tanin, mübadele için gereken nakil vasıtalarının ihtiyaca yetecek şekilde sağlanması için bir kanun hazırlandığını sütunlarına yansıtmıştır. Gazetenin kanaatine göre mübadelenin kıştan sonraya ertelenmesi fikri kabul edilmezse, gelebilenler gelecek, gelemeyenler ise ilkbahara kalacaktır. İskân yerleri sahilden başlayarak içerilere doğru ilerleyecektir. Tütüncülük yapan Drama ve Kavalalıların çoğunun Samsun ve çevresine, diğerlerinin İzmir ve çevresine yerleştirilmesine karar verilmiştir[102]. Gazetenin haber verdiğine göre, Sıhhiye Vekâleti, muhacirlerin Yunanistan’daki mal ve mülkleriyle ilgili haklarının kaybolmaması için belli tarihler arasında başvurmaları gerektiğini bildiren bir tebliğ yayınlamıştır[103].

Antlaşmayla Çözülemeyen Sorunlar ve Dış İlişkilerle İlgili Haberler

Lozan Antlaşması’ndan sonra sıkça gündeme gelen konulardan biri olan Boğazlar Meselesi, Tanin’de önemli yer tutan konulardan biridir. Tanin, Avrupalıların Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa Boğazlar konusunu görüşmek üzere masaya çağırdığı Rusya’nın, Türkiye’ye destek olmak istediğini yazmıştır. Buna göre Rusya, konferansta Boğazlarla ilgili bazı düzeltmeler istemekteydi. Ancak Türkiye’nin antlaşmayı imzalamaya erken karar vermesi Rusya’yı Boğazlar Sözleşmesi’ni imzalamaya mecbur bırakmıştır[104].

Lozan Antlaşması gereği kurulması gereken Boğazlar Komisyonunun kuruluşunu yakından takip eden Tanin’in yazılarından anlaşıldığına göre İngiltere, Fransa ve İtalya’nın üye olarak amiraller tayin ettiği komisyona, Türkiye başkan olarak Amiral Vasıf Paşa’yı atamıştır[105].

Tanin’e göre Lozan Konferansı’nın sonucuna bakıldığında en kârlı çıkan ülkenin Türkiye olduğu söylenebilir. Çünkü Türk delegeleri, İngiltere ve Fransa’nın daha önce kendilerine kabul ettirmek istediği şartlardan kurtularak ülkelerinin bağımsızlığını sağlamışlar ve Sevr’in getirdiği ağır şartları ortadan kaldırmışlardır. Antlaşma bu yönüyle Türkiye için siyasî bir zaferdir[106].

Lozan Antlaşması’nın muallâkta bıraktığı asıl önemli konunun Musul Meselesi olduğu Tanin tarafından sık sık gündeme getirilmiştir. Gazeteye göre Musul Meselesi, Türkiye ile İngiltere ilişkilerinde bir problem olarak görülmektedir. Musul ve çevresini elinde tutan İngiltere’nin, Türkiye’nin etrafını bir Kürdistan çemberiyle kuşatacağını iddia eden başyazar Hüseyin Cahit, bu noktanın Musul petrollerinden daha önemli olduğunu vurgulamaktadır[107]. Lozan Konferansı’ndan sonra Musul petrolleriyle birlikte basında gündeme getirilen bir problem de Osmanlı Devleti’nin dış borçları meselesidir[108]. Tanin yazarlarına göre her ne kadar barış imzalanmışsa da, çok önemli meselelerin çözümü sonraya bırakılmıştır. Bunlar Musul, Bağdat şimendiferleri, Duyun-ı Umumiye gibi meselelerdir[109].

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Tanin’de çokça işlenen konulardan biri de Türkiye-Lehistan ve Türkiye-Amerikan ticaret antlaşmalarıdır. Lehistan ve ABD ile sürdürülen müzakereler yakından takip edilerek gazeteye yansıtılmıştır[110].

Avrupalı yetkililerin Lozan barışıyla ilgili düşüncelerini kamuoyuna yansıtan Tanin’e göre; Fransız yetkili General Pelle bir gazeteye verdiği mülakatta, Lozan Antlaşması’yla Türkiye’nin büyük ve medeni milletler arasına tamamen eşit şartlarda gireceğini söylemiştir[111]. Gazetenin iddiasına bakılırsa İngiltere Başbakanı Stanley Baldwin, barışın imzalanmasıyla Doğu ile olan ticaretlerini Türkiye’de sahip oldukları olağanüstü nüfuz sayesinde geliştirebilecekleri ümidini taşımaktadır. İngiltere’de Liberaller ve Lloyd George’un grubu dışında, Lozan Antlaşması olumlu karşılanmıştır. Lozan, İngiltere’nin 1880’den beri Şark’ta takip ettiği siyaseti değiştiren ve Türkiye ile ilişkilerde yeni bir devir açan bir antlaşma olarak görülmüştür. Lloyd George’un taraftarları ise Lozan’ın İngiltere’nin imzaladığı en aşağı antlaşmalardan biri olduğunu ileri sürmüş, Irak’ta, Gelibolu’da ve Filistin’de kazandıkları zaferlerin muhafazakâr kabine tarafından feda edildiğini iddia etmişlerdir[112].

İsmet Paşa, Selahattin Adil Paşa ve Adnan Bey’in işgal kuvvetleri komutanı General Harrington ve müttefiklerin diğer yetkilileriyle yaptığı görüşmeler günü gününe takip edilerek gazeteye yansıtılmıştır. İsmet Paşa’nın müsteşar Münir Bey’le birlikte General Harrington’u ziyaret ederek tahliye ve gümrük işlerini ele alması, İstanbul’daki Amerika, İran, Flemenk, İsveç ve Danimarka elçilerini kabul etmesi, İngiliz, Fransız ve İtalyan generalleri ve siyasî mümessilleriyle görüşmesi bu kabildendir[113].

Barışın olumlu etkilerinin görülmeye başladığını bir sevinç havası içinde okuyucularına aktaran Tanin’e göre; barışın imzalanmasından hemen sonra müttefikler Türk tarafına haber göndererek İtilaf Devletleri askerleriyle Türk askerlerinin karşılaştıklarında birbirini selamlamaları gerektiğini bildirmişlerdir[114].

Barışın Macaristan’da da olumlu karşılandığını yazan Tanin'e göre; Macar Meclisinde 24 Temmuz 1924 tarihinde bir konuşma yapan Macaristan eski başbakanı, Türkiye’yi imzaladığı Lozan Antlaşması’ndan dolayı kutlamıştır. Ona göre Türkiye hürriyeti için o kadar mükemmel mücadele etmiştir ki, bu mücadele mağlup bütün milletlere bir ders teşkil etmiştir[115].

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonraki Türk-Yunan ilişkilerine sayfalarında yoğun olarak yer veren Tanin’e göre; İstanbul Rumlarının taşınmaz mallarının satışının yasaklanması için Yunanistan’ın Paris elçisi Fransa’nın müdahalesini istemiş, Fransa Dışişleri Bakanı ise bu konuda girişimde bulunacağına söz vermiştir[116]. Antlaşma gereğince Yunanistan’da kalan On İki Ada’ya gidip gelmek için İtalya vizesi gerekip gerekmediği Dâhiliye Vekâleti’nden sorulmuştur[117]. Yunanistan Hükümeti, Müslümanların ülkeden ayrılmasını yasaklamış, Türkiye’ye gitmek isteyenler için İspanya veya Flemenk elçilikleri aracılığıyla Ankara Hükümeti’nden izin alma zorunluluğu getirmiştir. Adnan Bey, Flemenk Elçiliğine giderek Girit’teki Müslümanlara yapılan mezalim hakkında dikkatlerini çekmiştir[118]. Barışın uygulamaya konulmasını da yakından takip eden gazete, Lozan Antlaşması ve eklerinin TBMM’de onaylandığının müttefik devletlere İstanbul’daki siyasî temsilcileri vasıtasıyla bildirildiğini okuyucularına duyurmuştur. Antlaşmanın onayından sonra yürürlüğe giren tahliye protokolü de gazetede aynen yayınlamıştır[119].

Ekonomi ve İktisadi Nüfuz Bölgeleriyle İlgili Haberler

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Tanin gazetesi, kapitülasyonlar, dış borçlar, bütçe ve iktisadî nüfuz bölgeleri gibi meselelere sütunlarında önemli bir yer vermiştir. Gazete yazarlarının düşüncesine göre Lozan Antlaşması kapitülasyonları kaldırmak, Osmanlı dış borçlarını tasfiye etmek ve kabotaj hakkı sağlamakla Türkiye ekonomisi için gelişmelerin önündeki engelleri kaldırmıştır[120].

Kabotaj hakkının kullanılmasıyla başlayan İstanbul-İzmir vapur seferlerine İzmir-Antalya vapur hattının da eklendiğini değerlendiren Tanin, İstanbulİzmir hattında ilk seferi yapan Giresun vapurunun Çanakkale yakınlarında yaptığı arızayı okuyucularıyla paylaşmıştır. Habere göre; yardımına gönderilen Altay vapuru varmadan Giresun vapurundaki arıza giderilmiş ve yola devam edilmiştir. Gazete, müttefiklerin liman işlerini Türk memurlara teslim etmelerini de kabotaj kapsamında değerlendirmiştir[121].

Tanin yazarlarına göre; Avrupalıların Türkiye topraklarında talep ettiği imtiyazlar Lozan Antlaşması ile sona ermiş, Türkiye tam bağımsız bir devlet olarak kapitülasyonların kalkmasıyla yabancıların siyasî ve iktisadî ayrıcalıklarından kurtulmuştur. İktisadi olarak güçlü olan gayrimüslimler mübadele gibi yolarla ülke dışına itilmişlerdir. Aslında önceleri gayrimüslimler Türkiye ile Batı arasında bir araçtı. Türkler sadece askerlik ve memurluk değil artık bankerlik, doktorluk ve bilginlik gibi meslekleri yapmak istemektedir. Ancak savaş memleketi harap etmiş, nüfusu azaltmıştır. Barışla beraber ekonomiye ait birçok görev Türkiye’yi beklemektedir[122].

Antlaşmanın meclisteki müzakereleri sırasında antlaşma aleyhinde beyan edilen görüşlere yer veren Tanin’e göre; Musul Meselesi, savaş tazminatı, dış borçlar ve kapitülasyonlar hakkında mecliste sert konuşmalar yapılmıştır. Gazete, mecliste Lozan Antlaşması’nın onaylanmasını talep eden kanun tekliflerinden birinin kapitülasyonlarla ilgili olduğunu vurgulamaktadır. Antlaşmanın imzalanmasından sonra Musul petrolleri, Bağdat şimendiferleri ve Düyun-ı Umumiye gibi meseleler gazetede çokça gündeme getirilen iktisadı meseleler olmuştur[123].

Tahliye sırasında bina sahipleriyle müttefikler arasında çıkacak borç anlaşmazlıkları ile ilgili alınan önlemler de Tanin’in takip ettiği konular arasında yer almıştır. Bu haberlere göre antlaşma gereği, ellerinde belge olanlar haklarını alabilmişler, belgesi olmayanlar ise bir şey talep edememişlerdir. Şahıslar ile müttefikler arasında çıkacak ihtilafları çözmek için geçici bir karma mahkeme kurulacağı da gazetede haber olarak yer almıştır[124]. Yine gazete, Lozan Antlaşması gereği İstanbul’u tahliye edecek olan müttefiklerin kullandıkları taşınabilir eşyaların büyük bir kısmının Türkiye tarafından satın alındığını ve bu eşyaların tahliye bitiminde teslim edileceğini sütunlarına taşımıştır[125].

Tanin’in verdiği haberlere göre; Türkiye ile diplomatik ilişkilerini düzeltmek niyetinde olan Fransa Hükümeti, Türkiye ile sürdürdüğü Duyun-ı Umumiye borçlarıyla ilgili müzakerelerin bir an önce neticelendirilmesi eğilimi göstermiştir. Böylece Fransa, borçlar meselesini çözerek iki ülke ilişkileri önündeki engelleri kaldırma niyetini ortaya koymuştur[126].

Yabancı gazetelerde yer alan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Anadolu’da nüfuz bölgeleri oluşturma ve Türkiye’de iktisadı teşebbüslerini artırma amacıyla antlaşma yaptıkları haberlerini Tanin gazetesi de sütunlarına taşıyarak kamuoyunu bilgilendirmiştir. Bu haberlere göre, müttefikler Anadolu’daki iktisadı ve ticarî teşebbüsleri için aralarında bir antlaşma yaparak Anadolu’yu nüfuz bölgelerine ayırmak istemektedirler. Lozan Antlaşması’nın hemen ardından nüfuz bölgeleri meselesinin gündeme getirilmesine Ankara ihtimal vermemiştir. Türkiye’nin bu gibi eski diplomasiye ait hareketleri kabul etmesi mümkün değildir. Ancak İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Anadolu’da nüfuz bölgeleri oluşturma amacıyla antlaşma yaptıkları yolundaki haberleri daha sonra Tanin yalanlamıştır[127].

Tanin gazetesi, nüfuz bölgeleri meselesini gündeme getirerek barış devresinde Avrupalılara güvenilip güvenilemeyeceğini tartışmaya açmıştır. Gazetenin yazarlarına göre; Türkleri Avrupalılardan soğutan esaret kayıtları Lozan Antlaşması’yla silinmişse de büyük devletlerin Şark siyasetini terk edip etmedikleri açık değildir[128]. Bazı alametler İngiltere, Fransa ve İtalya’nın San Remo’da Sevr Antlaşması taslağını hazırlarken, Türkiye’yi nüfuz bölgelerine ayırdıkları gibi emellerinin olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin böyle niyetleri kabul etmesi mümkün değildir[129].

Genel Af İlanı ve Savaş Esirleriyle İlgili Haberler

Lozan Antlaşması gereği ilan edilmesi gereken genel afla ilgili haberler de Tanin sütunlarında yer bulmuştur. Gazetenin verdiği bilgilere göre; barış antlaşmasının onaylanması için meclise verilen kanun tekliflerinde genel af ilanı da geçmekteydi. Barışın imzalanması dolayısıyla genel af ilan edileceğini düşünen bazı kimseler ise, nasıl olsa af gelecek diye, sık sık suç işlemeye başlamışlardır. Bu şekilde ortaya çıkan suç olaylarının önüne geçmek için önlem alan Dâhiliye Vekâleti, vilayetlere gönderdiği yazıda asayiş ve güvenliğin ihlaline asla göz yumulmayacağını, af beklentisiyle suç işleyenlerin daha ağır cezalara çarptırılacağını ilan etmiştir[130].

Gazeteden de anlaşıldığı gibi genel af ilanı, Lozan Antlaşmasının diğer devletler tarafından tasdik edilmesinden sonra yürürlüğe girecekti. Mebuslar, Lozan Antlaşması şerefine genel af ilanı için hazırlık yapmaya başlamışladır[131]. Tanin, ilan edilecek olan genel affın herkesi kapsamayacağı konusunda uyarıda bulunmayı da ihmal etmemiştir. Çünkü Türkiye, antlaşmanın müzakereleri sırasında af konusunda çekincelerini gündeme getirmiş, bazı kişilerin af kapsamı dışında tutulmasını sağlamayı başarmıştır. Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’de yüz elli kişi ilan edilecek olan genel af kapsamı dışında tutulmuştur. İncelediğimiz tarihlerde yayınlanan Tanin gazetesi sayılarında Yüzellilikler[132] olarak bilinen ve genel af kapsamı dışında tutulan kişilerle ilgili herhangi bir yazıya tesadüf edilememiştir.

Yunanistan’da kalan Türklerin maruz kaldığı kötü muamelenin önlenmesi için Ankara Hükümeti’nin Avrupa ülkeleriyle yürüttüğü diplomatik çabalar da Tanin sayfalarında yer bulmuştur. Yunanistan’da Türk ve Rum ahaliye karşı takibat yapıldığı haberleri üzerine Adnan Bey, Yunanistan’daki Türk menfaatlerini korumakla görevli Flemenk Elçiliğine bir nota vermiştir. Yakında genel af ilan edileceğini, buna rağmen Yunanlıların hala Müslümanlara karşı zulme devam ettiğini belirterek Yunan Hükümeti’nin derhal bu hareketlerden vazgeçmesini istemiştir[133].

Müttefiklerin, Türkiye’de işgal ettikleri yerleri barıştan sonra tahliye etmeleri ve ilan edilecek olan genel af dolayısıyla hapsettikleri şahısları serbest bırakmaları gerektiğine dair bazı haberler Tanin’de yer almıştır. Gazetenin yorumuna göre Türkiye bu kişilerin ıslah olduğuna kanaat getirirse kalan cezaları affedilecek, ancak asayişi bozma ihtimali olanlar adalete teslim edilecektir[134].

Lozan Antlaşması uyarınca taraflar ellerindeki esirleri serbest bırakmak zorundaydı. Esirler konusunu gündeme getiren Tanin, esirlerin serbest bırakılması ve ülkelerine ulaştırılması konusunda komisyonlar kurulduğunu haber vermiştir. Gazeteye göre esirlerin serbest bırakılmasında bazen sorunlar çıkmış, ülkeler birbirlerini suçlamışlardır. Tanin, Lozan Antlaşması gereği serbest bırakılmış olan Yunan esirlerinin İzmir’den Yunanistan’a iade edildiğiyle ilgili haberler yayınlamıştır. Haberlere göre; Yunan Başkomutanı General Trikopis’in de içinde bulunduğu esirler İzmir Limanı’ndan memleketlerine bir hafta içinde gönderilmişlerdir. Atina’ya sevk edilen Yunan esirlerini taşıyan bir vapura İzmir Limanı’ndan çıkış izni verilmemesi üzerine İstanbul’daki İspanya elçisi durumu Türk hükümeti nezdinde protesto etmiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin İzmir temsilcisi, İzmir’den 5.064 Yunanlı esirin iade edildiğini bildirmiştir[135].

Yunanistan’da kalan Türk esirlerin terhisine de yakında başlanacağı haberlerine yer veren gazeteye göre; Yunanistan’ın çeşitli yerlerine dağılmış olan sivil ve asker Türk esirlerinin araştırılması için Yunan Hükümeti, tüm idari birimlere yazılı emirler göndermiştir. Ancak araştırmalardan olumlu bir sonuç çıkmamıştır. Esirlerin terhisiyle görevli komisyonun Ankara’dan emir alır almaz yola çıkacağı da gazetede yer alan haberler arasındadır[136].

Basından Yapılan Alıntılar

Tanin, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra yerli ve yabancı basından sık sık alıntılar yaparak kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmıştır.

Tan gazetesinde yayınlanan bir makaleden alıntı yapılarak Doğu dünyasının barışının tamamlandığı belirtilmektedir. Lord Curzon’un başkanlığında 21 Kasım 1922’de toplanan delegeler uzun müzakereler sonunda 23 Temmuz 1923 tarihinde barış şartlarında anlaşabilmişlerdir. Konferans sonunda İsmet Paşa ve Rıza Nur Bey çok büyük bir siyasî zafer elde etmişlerdir. Türk delegeleri, İngiltere ve Fransa’nın daha önce kendilerine kabul ettirmek istediği şartlarından kurtularak ülkelerinin yıllardan beri verdiği bağımsızlık mücadelesini tam olarak elde etmişlerdir. Ülkeyi Sevr’in getirdiği boyunduruktan Lozan Antlaşmasını imzalayarak kurtarmışlardır[137].

Times gazetesine dayandırılan bir habere göre; Lozan Konferansı sona erdiğinde İsmet Paşa salondan çıkarak ihtilaflı konularda anlaşma sağlandığını söylemiştir. Eğer Türklerle barış antlaşması olacaksa, bu Türkiye ile Batılılar arasında yepyeni bir devrin başlangıcı olacaktır. Eğer gerçekten barış olacaksa, bu güzel ve parlak bir elbise gibi olmayacak, şurası burası buruşmuş, dikişleri sökülmüş gibi bir şey olacaktır. Yine de sonuç savaş değil, barış olacaktır. Bu barıştan sonra Batı ile Türkiye ilişkileri yeni bir şekil alacaktır. Avrupalıların Türkiye topraklarında talep ettiği imtiyazlar ve Avrupa’yla iyi geçinen sultanların hüküm sürdüğü günler, Türkiye’nin Batılılarla yaptığı mücadele sonunda geride kalmıştır. Meşrutiyet bu hali biraz zorlaştırmış, Lozan Antlaşması ise tamamen bitirmiştir. Türkiye tam bağımsız ve hür olma konusunda ısrar etmektedir. Bunu diğer hür olmayan milletler de örnek alacaklardır. Kapitülasyonların kalkmasıyla Türkiye’de ecnebilerin siyasî ve iktisadı ayrıcalıkları bitmiştir. İktisadi olarak güçlü olan gayrimüslimler bir tarafa atılmış, Türkiye ile Batı arasında bir araç olan Ermeniler ve Rumlar ülkeden kovulmuştur[138].

Tanin’in, Times gazetesinden çevirerek verdiği bir yazıya göre; bundan önce yabancıların, Rumların ve Ermenilerin yaptıkları işleri bundan sonra Türkler kendileri yapmak istemektedirler. Türkler bir millet olarak sadece askerlik ve memurluk değil artık bankerlik ve doktorluk gibi işler de yapmak emelindedirler. Bütün bunları yapmak için yeteri kadar hırsları vardır. Ancak savaş, memleketi harap ettiğinden şartları buna müsait değildir. Nüfus azalmıştır. Barış imzalanır imzalanmaz eğitim ve ekonomiye ait birçok görev, yeni inşa edilen devletin pek işten anlamayan yöneticilerinin eline geçecektir. Türkiye’yi bilenler buna heyecanla bakmayacaklardır. Bundan şikâyet etmek boştur. Bütün dünyanın barıştan çıkardığı dersi Türkler de öğrenecektir[139].

Times gazetesinden yapılan bir başka alıntıya göre; aslında Türk milliyetçilerinin arzuladığı şeylerin çoğu iyi şeylerdir. Onlar Batının teşvikiyle harekete geçtiler. Eğer Türkler, daha önce başkalarına yaptırdıkları şeyleri, kendi milletleri için kendilerine mahsus bir tarzda yapmak isterlerse, binlerce hata yapacaklar ve fenalıklarda bulunacaktır. Fakat ders almaları da lazımdır. Şimdilik yardım kabul etmiyorlar ancak yardım isteyecekleri zaman da onlara akıllıca yardım etmek lazımdır[140].

Tanin’in aktardığı kadarıyla İngiliz gazetelerinde çıkan haberlere göre İngiltere Başbakanı, Lozan Antlaşmasının imzalanması ve Doğuyla olan ticaretten bahsederken, İngiltere’nin Türkiye’de sahip olduğu olağanüstü nüfuz ve itibarın önemini vurgulamıştır. Başbakan, karşılıklı menfaatlerin geliştirilmesi için Türk ve İngiliz tacirlerinin birlikte çalışacaklarını umduğunu dile getirmiştir[141].

İngiliz Morning Post gazetesinin Hasta Adamın İntikamı başlığıyla yayınladığı makaledeki temel görüşleri Tanin şu cümlelerle aktarmıştır: Bu antlaşma, Llyod George’un izlediği Şark siyasetinin çöküşüne, İngiltere’nin bu önemli ve nazik dış meselelerin müzakerelerini cahil ve kendi menfaatleri için memleketin çıkarlarını feda eden bir adama emanet etmekle yapmış olduğu hataya delildir. Mustafa Kemal’in mukavemeti yalnız Llyod George’un dış siyasetini devirmekle kalmamış, onun nüfuzunu da imha etmiştir. Bunun için İngiliz vatanperverleri Anadolu’nun kurtarıcılarına minnettardırlar. İngiltere’den yapılan başka bir alıntıya bakılırsa Lafayette gazetesinin Londra’dan bildirdiğine göre; İngiltere sömürgeler müsteşarı Avam Kamarasında Türkiye’nin Ortadoğu’daki haklarıyla ilgili bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında Lozan Antlaşması’yla Türkiye’nin Irak ve Filistin üzerindeki hukukunun sona erdiğini, ancak Irak’ın kuzey sınırının henüz kesinleşmediğine dikkat çekmiştir. Sınırın kesinleşmesi için bir antlaşmanın gerektiğini, İstanbul’un tahliyesi tamamlandıktan sonra dokuz ay içinde bir antlaşma sağlanamadığı takdirde hakeme müracaat edilmesinin taraflarca kabul edildiğini söylemiştir[142].

Tanin, İngiltere’de yayınlanan bazı gazetelerden Lozan Antlaşması’yla ilgili alıntılar yapmıştır: Garp Postası; İngiltere basınında, Liberaller ve Lloyd George’un grubu dışında, Lozan Antlaşması’nın olumlu karşılandığını yazmıştır. Times, Lozan’ın tarihin gördüğü en adil antlaşma olduğunu ilan ederken Daily Mail, Lozan’ın İngiltere’nin 1880’den beri takip ettiği Doğu siyasetini değiştirdiğini ve Türkiye ile ilişkilerde yeni bir devir açtığını belirtmiştir. Liberal bir gazete olan Westmimister Gazet, Türklerin elde ettiği haklar ve kendilerine gösterilen müsaadeye layık olup olmadığının beklenmesini önermiştir. Lloyd George’un fikirlerinin etkili olduğu Daily Chronicle, Lozan’ın İngiltere’nin bu güne kadar imzaladığı en aşağı antlaşma olduğunu, kendilerinin Yakındoğu’da kazandıkları zaferlerin muhafazakâr kabine tarafından feda edildiğini iddia etmiştir[143].

Tanin’in Washington’da yayınlanan Chicago Tribune gazetesinden yaptığı alıntıya göre ABD Dışişleri Bakanlığı, Amerika’nın ve müttefiklerin Küçük Asya’daki bütün petrol imtiyazlarını kullanacağını, İngiltere Hükümetinin Turkish Petroleum Şirketi’ne verdirmeye çalıştığı imtiyazlara karşı çıkmaya devam edeceklerini açık bir şekilde dile getirmiştir[144].

Yapılan alıntılardan da anlaşıldığı gibi Fransız gazeteleri, Lozan Antlaşması’nın Fransa’yı tatmin etmediğini belirttikleri halde, Şarkta barışın tesisinden dolayı memnun olmuşlardır. Le Figaro gazetesine göre; ilk defa Türkiye’ye galip devlet muamelesi yapılan bu antlaşma, dünya tarihindeki önemli siyasî olaylardan biridir[145]. Maten gazetesine göre Mısır Milli Fırkası, Paris’te toplantılar yaparak Türkiye’nin Mısır üzerindeki haklarından feragat etmesinin, İngiltere’yi Mısır’la ilgili meselelerde serbest bıraktığını Avrupa kamuoyuna duyurmaya çalışmışlardır. Süveyş Kanalı ve kapitülasyonlar diğer Avrupa devletleri gibi Fransa’yı da ilgilendirmektedir. Mısırlılar bu meseleyi sadece İngiltere’yle değil bütün müttefik devletlerle müzakere etmek arzusundadırlar. İngiltere’nin isteği doğrultusunda bir çözümün Mısır’da barışı temin etmeyeceği açıktır[146].

Fransa’nın ileri gelenlerinden Mösyö Reinbold, Journal de Reyan’a gönderdiği makalede; Şikâyete hakkımız var mı? Müttefikler birlikte hareket etselerdi daha iyi bir antlaşma yapabilirlerdi. Hâlbuki İngiltere Hindistan’ı elinde tutmak, bir Arap Krallığı kurmak ve Basra’dan Çanakkale’ye kadar hâkim olmak istedi. Müttefikler müşterek hareket edecekleri yerde, kendi çıkarları doğrultusunda bir siyaset takip ettiler. İngilizler, Türklerin hiç sevmediği Yunanlılarla işbirliği yaptılar. Sonra da Türklere yenilen Yunanlıları yüzüstü bıraktılar. Türkler muzaffer olarak mağlubiyetin izlerini sildiler demektedir[147]. Makalesinin devamında ise Avrupalılar, Lozan’da birlikte hareket etselerdi daha fazla çıkar elde edebilirlerdi. Fakat Fransızlar, Suriye sınırında asayişi sağlamak için Ankara’yla bir antlaşma yapmıştı. İngilizler, Türk murahhaslarıyla özel görüşmelerde bulunuyorlar ve kendileriyle ilgili önemli meseleleri halletmeye çalışıyorlardı. Diğer taraftan Türkler, bu iki devletin yeniden bir savaşa atılamayacağını anlamışlardı. Bundan böyle Türkiye’de ihtiyatlı bir siyaset takip etmelzyiz[148] diyerek fikirlerini dile getirmiştir.

Dış basından yaptığı alıntılarla dış dünyanın Türkiye hakkındaki düşüncelerini okuyucularına aktaran Tanin, Fransız gazetelerinin, Fransa Hükümetinin Fransa-Türkiye ilişkileri önündeki engelleri kaldırmak istediğini, bunun için Türkiye’den Duyun-ı Umumiye ile ilgili müzakerelerin bir an önce bitirilmesini isteyeceğini yazdığını okuyucularına duyurmuştur[149]. Amerikan gazetelerinin çoğu Lozan’da imzalanan Türk-Amerikan Antlaşması’nı Türklerin bir siyasî zaferi olarak görmüştür[150]. Yine, Times muhabirine dayanarak Yunanistan’da Türklere karşı şiddet ve zulmün gittikçe arttığını duyurmuştur[151].

Atina’da yayınlanan Elefteros Tipos gazetesinden yapılan bir alıntıya göre, adı geçen gazetenin Lozan’daki muhabiri, antlaşmanın imzalanması sonrasında İsmet Paşa ve Venizelos’un ruh hallerini tasvir etmiştir. İsmet Paşa gayet sakin, mutedil ve nazik davranarak medeni olduğunu göstermiş, Venizelos ise gazetecilere bir kâğıt uzatmış ve diyeceklerinin orada yazılı olduğunu söyleyerek gazetecileri yanından uzaklaştırmıştır. Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Venizelos’un elini öperek ağlayan insanlar, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra yine ağlamışlardır. Fakat bu iki gözyaşı arasında büyük farklar vardır. Venizelos, Yunan halkına verdiği mesajda, memleketi daha büyük felaketlere sürüklememek için antlaşmayı imzalamaya razı olduklarını, barışın kendilerine toparlanma fırsatı vereceğini, iç sorunlarını bir tarafa bırakarak geleceğe hazırlanmaları gerektiğini ifade etmiştir[152].

Times gazetesinde çıkan ve Lozan barışını değerlendiren başka bir makalenin özetine Tanin’de yer verilmiştir. Bu makaleye göre; bir yıl önce Türk ordusu, Yunan ordusu karşısında zafer kazandığında, Türkiye ile müttefikler arasında barışın imzalanacağı ve Türkiye’nin tam bağımsızlığını tüm devletlerin tanıyacağı hayal bile edilemezdi. Lozan Antlaşmasıyla Türkler kendileri için bile zor anlaşılacak bir bağımsızlık elde ettiler. Bir asırdan beri Avrupalıların Türkiye’ye üstünlüğünü sağlayan antlaşmalar şimdi hiç hükmüne girdi. Osmanlı Devleti ile Avrupa arasında bir bağ olan Doğu Hıristiyanları ya öldürüldü ya da kovuldu. Şimdi Hıristiyanları Anadolu’dan söküp çıkaracak zaman değildir. Türkler Anadolu’da muzaffer ama yalnızdırlar. Medeni dünyada hayallerini gerçekleştirmek için binlerce zorlukla karşı karşıya bulunuyorlar. Milliyet ideali onları Batı ile rekabete sevk etmiş, Batılı devletlerin ihtilafı ise onlara bir zafer kazandırmıştır. İngilizler, Türkiye’de diğer milletlerden daha fazla nüfuza sahip olduğundan, Türkler yardım için İngiltere’ye başvurabilirler. İngiltere Yakındoğu’da önemli bir rol oynayabilir[153].

Times gazetesinin diğer bir makalesine göre; İstanbul’un tahliyesi Türkiye ve bütün Yakındoğu tarihinde yeni bir devir açmıştır. Türkler 13. yüzyıl ortalarından beri Avrupa’nın dimağında önemli bir yer işgal etmişlerdir. Kanuni’ye kadar Osmanlı sultanları Bizans topraklarını alarak Avrupa’nın ortasına kadar gelmişlerdir. Sir Tomas Ro (رو سيرتوماس) gibi dikkatli müşahitler, Kanuni zamanında bile Türk kuvvetinin hiçliğini anlamışlarsa da Osmanlılar zaman zaman gücünü göstererek dünyayı telaşa düşürmüşlerdi[154].

Londra’da yayınlanan gazeteler, Türkiye’de iktisadı teşebbüslerin artırılmasında İngiltere, Fransa ve İtalya’nın kendi aralarında anlaştığını yazmaktadır[155]. Mesacero (رو مساجه) gazetesinin haberine göre; İtilaf Devletleri, Anadolu’daki iktisadı ve ticarî teşebbüsleri için eski San Remo Antlaşması’na benzeyen bir antlaşma yapmışlardır. Buna göre Anadolu’yu yeniden nüfuz bölgelerine ayırmak istemektedirler. Nüfuz bölgeleri meselesinin, Türkiye’nin Avrupa devletleriyle imzaladığı Lozan Antlaşması’nın mürekkebi kurumadan gündeme getirilmesine Ankara ihtimal vermemektedir. Her türlü nüfuzdan uzak bağımsız yaşamaya karar vermiş Türkiye’nin bu gibi eski diplomasiye ait hareketleri iyi karşılamayacağının Avrupa devletleri tarafından bilinmesi gerekmektedir[156].

Lozan Antlaşması’nda Rumların durumunun net olmadığı, kimlerin antlaşmadan etkilenmeyeceğine Patrikhanenin karar vermesi gerektiği, İstanbul Rumlarının antlaşmadan etkilenebileceği gibi bazı konularla ilgili yazılar yabancı gazetelerden alıntı yapılarak Tanin’de yayınlanmıştır[157].

Daily Telegraph gazetesi İstanbul muhabirinin bildirdiğine göre; İngiliz kuvvetleri hiçbir aksatma yapmadan İstanbul’u boşaltmaya devam etmişlerdir. Dört günde yaklaşık sekiz bin kişi vapurlara bindirilerek İngiltere’ye gönderilmiştir. Türkler de antlaşmayla elde ettikleri hususların İngilizler tarafından süratle yerine getirilmesini memnuniyetle karşılamışlardır[158].

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Anadolu’daki Kuva-yi Milliye hareketine muhalif olan Tanin gazetesi, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra muhalefetini açıktan sürdürmeyerek eleştirilerini üstü kapalı olarak dile getirmeyi tercih etmiştir. Antlaşmanın meclisteki müzakereleri esnasında TBMM’de muhalefet olmadığı halde Batı Trakya, Ege adaları ve Musul gibi meseleler nedeniyle antlaşmaya karşı çıkan mebusların itirazlarını dile getirerek antlaşmayı eleştirmiştir. Ancak hür ve bağımsız bir devletin temelini attığı için Lozan Antlaşması’nı reddetmeyi doğru bulmamıştır. Gazete, antlaşmanın muallâkta bıraktığı Musul ve Dış Borçlar gibi meseleleri sıkça işleyerek, Türkiye’nin etrafının İngilizler tarafından bir Kürdistan çemberiyle kuşatılacağı şüphesini canlı tutmaya çalışmıştır.

Antlaşmayı onaylayan İkinci Meclis’i, Birinci Meclis ile karşılaştıran Tanin, Birinci Meclis’in vatan müdafaası etrafında birleşen insanlardan oluşan bir kurul, İkinci Meclis’in ise Müdafaa-i Hukuk üyelerinden oluşan tek tip bir yapı olduğunu belirterek eleştirilerini İkinci Meclis’e yöneltmektedir.

Barışla her şeyin düzeleceğine inanmanın doğru olmadığını, büyük sıkıntılardan sonra devlet mekanizmasının değişebilmesi için doğal hayatın, düzenin, emniyetin ve güvenin yeniden kurulması gerektiği üzerinde durmuştur. Barış devresinde metanetle çalışarak akıl ve tedbirin elden bırakılmaması, hür fikir ve serbest vicdanla hareket edilmesi, dalkavukluğa itibar edilmemesi gibi konuları işleyen Tanin, yeni dönemin idarecilerine yol göstermeye çalışırken üstü kapalı eleştirilerini sürdürmüştür. Gazete, bir yandan barış antlaşmasını överken, diğer yandan memleket idaresinde liyakatli insanlara ihtiyaç olduğunu, şahsi çıkarları için duruma göre fikir değiştirebilecek insanlardan memlekete fayda gelmeyeceği gibi söylemlerle yeni dönemin yöneticilerini eleştirmekten geri kalmamıştır.

Nüfus Mübadelesi’nin bir ilim, iktisat ve maliye meselesi olduğunu dile getiren Tanin, göçmenlerin iktisadı olarak kendilerini geçindirebilecekleri yerlere yerleştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Medenî memleketlerde imar usullerinin gayesinin ortak bir kültür oluşturmak olduğunu iddia etmiş ve Anadolu’ya gelecek herkesin Türk kültürüne uymayı kabul etmesinin şart olduğunu öne sürmüştür. Nüfus Mübadelesi için kurulan komisyonun çalışmalarına geniş yer veren Tanin, Yunanistan’da Türklere zulmedildiği, zorla silahaltına alındıkları, işkencelere maruz bırakıldıkları, bazılarının idama mahkûm edildiği yolundaki haberleri sıklıkla satırlarına taşıyarak hükümetin duyarsızlığını vurgulamak istemiştir. Gazete, bu kötü muamelelerin son bulması için Türkiye’den yardım istedikleriyle ilgili haberleri neredeyse her gün yayınlanmıştır.

Gazete, Ankara Hükümeti’ni eleştirirken Lozan Antlaşması’nı imzalayan heyeti överek ön plana çıkarmayı da ihmal etmemiştir. İsmet Paşa ve murahhasların Lozan’dan dönüşü, Türkiye sınırlarından girişinden İstanbul’a varışına kadar yolda yapılan karşılama törenleri, İstanbul’daki faaliyetleri ve Ankara’ya hareketleri Tanin muhabirleri tarafından yakından takip edilmiştir. Ayrıca Lozan’ın imzalanması dolayısıyla İstanbul’da yapılan yüz bir pare top atışları, limandaki bütün gemilerin yarım saat boyunca aralıksız düdük çalmaları ile Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Zonguldak, Elmalı, Kars, Van ve Edirne’de yapılan sevinç gösterilerine geniş yer verilmiştir. Yine Türklerin, yurt içinde ve dışında anlaşma sevinciyle yaptıkları kutlamaları da okuyucularına aktarmıştır.

Tanin, antlaşmayla ilgili haberleri verirken semboller kullanmayı da ihmal etmemiştir: Sevr Antlaşması’nın imzalandığı kalemin yabancı bir okula verilmesine karşılık Lozan Antlaşması’nın imzalandığı kalemin Darülfünun’a verilmesi anlamlı bir sembol olarak sunulmuştur. Buna karşılık Lozan Antlaşması’nın TBMM’de onaylandığı günün Darülfünun tarafından özel bir gün kabul edilmesi ve şehitler için anma günleri düzenlenmesi için aldığı karar da sembolize edilerek Tanin’de yayınlanmıştır. Yine Ankara Hükümetinin barışı sağladıktan sonra, savaşın sonucunu sembolize eden, üzerinde harap bir kasaba, yıkık bir köprü ve Mustafa Kemal’in üniformalı bir resmi olan, hatıra pulu da bu kabilden olarak gazetede yer almıştır.

Lozan Antlaşması’nı öven gazete, savaş sırasında Türklerin aleyhinde olan azınlıkların ikiyüzlü davranarak barışa sevindiklerini göstermek için ruhanî ayinler düzenlediğini, bu amaçla Türk yetkililere gönderdikleri kutlama tebriklerini sütunlarına yansıtmıştır. Ayrıca Lozan Antlaşması karşısında Fener Rum Patrikhanesinin kendi konumunu tespiti için antlaşma metni hakkında bir rapor hazırlattığını da okuyucularına duyurmuştur.

İşgal altındaki yerlerin tahliyesi hakkındaki haberler yoğun olarak Tanin’de yer almıştır. Lozan Antlaşması’nın mecliste onaylanmasının ardından tahliye başlayacağı için, Türk tarafının antlaşmanın onayını hiç vakit geçirmeden müttefik temsilcilerine ilettiğini ve Türkiye topraklarının tahliyesinin başladığını duyuran Tanin, tahliye tamamlanıp müttefik generallerinin İstanbul’u terk edişine kadar geçen süredeki bütün tahliye faaliyetlerini izleyerek günü gününe satırlarına taşımıştır.

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Tanin’in en çok gündeme getirdiği konulardan biri de Boğazlar Meselesi’dir. Gazete, Boğazlarla ilgili olarak Türk tarafının istikrarlı davranamadığını ve diplomasiyi yeterince kullanamadığını dile getirerek Ankara Hükümetini eleştirmiştir. Gazeteye göre, eğer Türk tarafı diplomasiyi kullanabilseydi, Rusların Boğazlar konusunda kendilerini destekleme niyetinde olduğunu anlayabilirdi. Türk tarafı Rusya’nın desteğini almak yerine, onlardan erken davranarak ilgili protokolleri imzalamıştır.

Tanin, doğrudan yapamadığı eleştirilerini Times, Morning Post, Daily Chronicle, Chicago Tribune, Lafayette, Maten, Garp Postası, Journal de Reyan, Elefteros Tipos, Daily Telegrph ve Mesacero gibi yabancı gazetelerden yaptığı alıntılarla sürdürmüştür. Bu alıntılarla ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan kamuoyunun Lozan Antlaşması’yla ilgili düşünceleri de Türk kamuoyuna iletilmiştir.

Tanin, Venizelos’un İsmet Paşa’nın verdiği bir teminata dayanarak Yunanistan ve Türkiye’nin eski düşmanlıkları bırakarak iyi ilişkiler kuracağıyla ilgili bir habere yer vermektedir. Bu teminatın ne olduğu konusunda herhangi bir bilgi vermeyen gazete, İsmet Paşa ile Venizelos arasında gizli bir uyuşmanın olduğu izlemini vermiştir.

Tanin’in Lozan Antlaşmasına yönelik olumlu eleştirileri de olmuştur: Kapitülasyonları kaldırması, dış borçlarını tasfiyesi ve kabotaj hakkı sağlaması Türkiye ekonomisi için olumlu ve geliştirici faktörler olarak değerlendirilmiştir. Yine bu antlaşmanın lehinde de aleyhinde de pek çok söz söylenebilecek önemli bir siyasî belge olduğu belirtilerek Sevr Antlaşması ile karşılaştırılmıştır. Anadolu’da millî hareket olmamış olsaydı, memleketin kaderinin Sevr ile belirlenmiş olacağını vurgulayan gazete, güney sınırları, Batı Trakya, Ege adaları ve Musul meselelerinde Lozan’daki murahhasları itham etmeyi doğru bulmamıştır. Gazeteye göre; önemli olan antlaşmasının hür ve bağımsız bir Türkiye temin edip etmediğidir. Antlaşma Türkiye’nin bağımsızlığını sağladığı için, antlaşmaya imza koyanları alkışlamak gerekmektedir.

KAYNAKÇA

Tanin gazetesinin Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve tahliyenin tamamlanması sürecindeki tüm sayıları taranmış, referans gösterilen sayılar dipnotlarda gösterilmiştir.

* Bu makale, 13–15 Kasım 2013 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları-I, 90. Yılında Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası Sempozyumu’nda sunulan bildirinin genişletilmiş halidir.

Kaynaklar

  1. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281.
  2. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 282.
  3. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 283.
  4. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 284.
  5. Tanin, 12 Ağustos 1923, no: 297.
  6. Tanin, 21 Ağustos 1923, no: 306.
  7. Tanin, 23 Ağustos 1923, no: 308.
  8. Tanin, 3 Eylül 1923, no: 319.
  9. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 282.
  10. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283.
  11. Tanin, 4 Ağustos 1923, no: 289.
  12. Tanin, 12, 13 Ağustos 1923, no: 297, 298.
  13. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  14. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  15. Tanin, 23 Ağustos 1923, no: 308.
  16. Tanin, 24, 28 Ağustos 1923, no: 309, 313.
  17. Tanin, 24 Ağustos 1923, no: 309.
  18. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281.
  19. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 282.
  20. Tanin, 24, 29 Temmuz 1923, no: 281, 283.
  21. Tanin, 30, 31 Temmuz 1923, no: 284, 285.
  22. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285; 8, 12 Ağustos 1923, 297.
  23. Tanin, 12 Ağustos 1923, no: 297.
  24. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  25. Tanin, 3 Ağustos 1923, no: 288.
  26. Tanin, 7 Ağustos 1923, no: 292.
  27. Ali Haydar Mithat, I. Meşrutiyet’in ilanı ve Kanuni Esasi’nin hazırlanması sürecinde önemli roller üstlenmiş, daha sonra Yıldız Mahkemesi’nde Sultan Abdülaziz’in ölümüyle ilgili suçlu bulunarak Taif zindanına gönderilen ve orada ölen Mithat Paşa’nın oğludur.
  28. Tanin, 11 Ağustos 1923, no: 296.
  29. Tanin, 24 Ağustos 1923, no: 309.
  30. Tanin, 24-28 Ağustos 1923, no: 309-313.
  31. Tanin, 24-29 Temmuz 1923, no: 281-283.
  32. Tanin, 24, 25, 29 Temmuz 1923, no: 281, 282, 283; 2, 6, Ağustos 1923, no: 287, 291.
  33. Tanin, 11 Ağustos 1923, no: 296.
  34. Tanin, 10 Ağustos 1923, no: 295.
  35. Tanin, 18 Ağustos 1923, no: 303.
  36. Tanin, 2 Ağustos 1923, no: 287.
  37. Tanin, 11 Ağustos 1923, no: 296.
  38. Tanin, 25 Temmuz - 2 Ağustos 1923, no: 282-287; 6 Ağustos 1923, no: 291.
  39. Tanin, 25 Ağustos 1923, no: 310.
  40. Tanin, 11, 27 Ağustos 1923, no: 296, 312.
  41. Tanin, 24-25 Temmuz 1923, no: 281-282.
  42. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283.
  43. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  44. Tanin, 5 Ağustos 1923, no: 290.
  45. Tanin, 1 Ağustos 1923, no: 286.
  46. Tanin, 1-3 Ağustos 1923, no: 286-288; 6 Ağustos 1923, no: 291.
  47. Tanin, 7-10 Ağustos 1923, no: 292-295.
  48. Tanin, 11 Ağustos 1923, no: 296.
  49. Tanin, 11, 12 Ağustos 1923, no: 296, 297.
  50. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283; 3 Ağustos 1923, no: 288; 4 Ağustos 1923, no: 289; 6 Ağustos 1923, no: 291; 9 Ağustos 1923, no: 294; 12 Ağustos 1923, no: 297.
  51. Tanin, 17-21 Ağustos 1923, no: 302-306.
  52. Tanin, 21 Ağustos 1923, no: 306.
  53. Tanin, 19-22 Ağustos 1923, no: 304, 307.
  54. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  55. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  56. Tanin, 24 Ağustos 1923, no: 309.
  57. Tanin, 24, 25, 26 Ağustos 1923, 3 Eylül 1923, no: 309, 310, 311, 319.
  58. Tanin, 18, 26, 28, 30 Ağustos 1923, no: 303, 311, 313, 315.
  59. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  60. Tanin, 4 Ağustos 1923, no: 289.
  61. Tanin, 5-6 Ağustos 1923, no: 290-291.
  62. Tanin, 10 Ağustos 1923, no: 295.
  63. Tanin, 18-19 Ağustos 1923, no: 303-304.
  64. Tanin, 10 Ağustos 1923, no: 295
  65. Tanin, 11 Ağustos 1923, no: 296.
  66. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  67. Tanin, 24-25 Ağustos 1923, no: 309-310.
  68. Tanin, 25-26 Ağustos 1923, no: 310, 311.
  69. Tanin, 26 Ağustos 1923, no: 311.
  70. Tanin, 26, 27, 28 Ağustos 1923, no: 311, 312, 313.
  71. Tanin, 27 Ağustos 1923, no: 312.
  72. Tanin, 28-31 Ağustos 1923, no: 313, 314, 315, 316; 2, 3 Eylül 1923, no: 318, 319.
  73. Tanin, 11, 28, 30 Ağustos 1923, no: 296, 313, 315; 2, 4 Eylül 1923, no: 318, 320.
  74. Tanin, 31 Ağustos 1923, no: 316.
  75. Tanin, 30, 31 Ağustos 1923, no: 315, 316.
  76. Tanin, 1, 4 Eylül 1923, no: 317, 320.
  77. Tanin, 1 Eylül 1923, no: 317.
  78. Tanin, 3 Eylül 1923, no: 319.
  79. Tanin, 1, 2, 4 Eylül 1923, no: 317, 318, 320.
  80. Tanin, 26 Ağustos 1923, no: 311.
  81. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  82. Tanin, 3 Ağustos 1923, no: 288.
  83. Tanin, 2 Ağustos 1923, no: 287.
  84. Tanin, 8 Ağustos 1923, no: 293.
  85. Tanin, 27, 29 Ağustos 1923, no: 312, 314.
  86. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  87. Tanin, 7, 9, 10 Ağustos 1923, no:292, 294, 295.
  88. Tanin, 24, 25 Ağustos 1923, no: 309, 310.
  89. Tanin, 26, 27, 28, 30 Ağustos 1923, no: 311, 312, 313, 315.
  90. Tanin, 12, 18 Ağustos 1923, no: 297, 303.
  91. Tanin, 18 Ağustos 1923, no: 303.
  92. Tanin, 27, 28 Ağustos 1923, no: 312, 313.
  93. Tanin, 1 Eylül 1923, no: 317.
  94. Tanin, 28 Ağustos 1923, no: 313.
  95. Tanin, 20 Ağustos 1923, no: 305, s. 3.
  96. Tanin, 24 Ağustos 1923, no: 309.
  97. Tanin, 22, 24, 29 Ağustos 1923, no: 307, 309, 314.
  98. Tanin, 29, 31 Ağustos 1923, no: 314, 316.
  99. Tanin, 29 Ağustos 1923, no: 314.
  100. Tanin, 30, 31 Ağustos 1923, no: 315, 316.
  101. Tanin, 18, 30 Ağustos 1923, no: 303, 315.
  102. Tanin, 3 Eylül 1923, no: 319.
  103. Tanin, 1 Eylül 1923, no: 317.
  104. Tanin, 24, 31 Temmuz 1923, no: 281, 285; 9 Ağustos 1923, no: 294.
  105. Tanin, 6 Ağustos 1923, no: 291.
  106. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281.
  107. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 282.
  108. Tanin, 29 Ağustos 1923, no: 314.
  109. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  110. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 282; 29 Temmuz 1923, no: 283; 31 Temmuz 1923, no: 285; 1 Ağustos 1923, no: 286; 2 Ağustos 1923, no: 287; 3 Ağustos 1923, no: 288; 7 Ağustos 1923, no: 292; 8 Ağustos 1923, no: 293.
  111. Tanin, 25 Temmuz 1923, no: 282.
  112. Tanin, 29, 31 Temmuz 1923, no: 283, 285.
  113. Tanin, 3, 12 Ağustos 1923, no: 288, 297.
  114. Tanin, 6 Ağustos 1923, no: 291.
  115. Tanin, 24 Ağustos 1923, no: 309.
  116. Tanin, 27, 28 Ağustos 1923, no: 312, 313.
  117. Tanin, 28 Ağustos 1923, no: 313.
  118. Tanin, 29, 30 Ağustos 1923, no: 314, 315.
  119. Tanin, 3 Eylül 1923, no: 319.
  120. Tanin, 13 Ağustos 1923, no: 298.
  121. Tanin, 5, 31 Ağustos 1923, no: 290, 316.
  122. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281, s. 1-4.
  123. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285; 23, 24, 29 Ağustos 1923, no: 308, 309, 314.
  124. Tanin, 29 Ağustos 1923, no: 314.
  125. Tanin, 5 Ağustos 1923, no: 290.
  126. Tanin, 7 Ağustos 1923, no: 292.
  127. Tanin, 26 Ağustos 1923, no: 311; 2, 4 Eylül 1923, no: 318, 320.
  128. Tanin, 3 Eylül 1923, no: 319.
  129. Tanin, 3 Eylül 1923, no: 319.
  130. Tanin, 19 Ağustos 1923, no: 304.
  131. Tanin, 24 Ağustos 1923, no: 309; 26 Ağustos 1923, no: 311; 27 Ağustos 1923, no: 312.
  132. Yüzellilikler ile ilgili çok sayıda araştırma mevcuttur. Ancak Yüzellilikler listesini değerlendirmek bu çalışmanın kapsamı dışında olduğundan bu konuya girilmemiştir. Geniş bilgi için bk.: İlhami Soysal, 150'likler, Gür Yay., İstanbul 1985; Sedat Bingöl, 150'likler Listesi, Bir İhanetin Anatomisi, Bengi Kitap Yay., İstanbul 2010; Abdullah Uçman, Handan İnci, (Haz) Bir 150'liğin Mektupları: Ali İlmi Fâni'den Rıza Tevfik'e Mektuplar, Kitabevi Yay. İstanbul 1998; Şaduman Halıcı, Yüzellilikler, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 1998; Kamil Erdeha, Yüzellilikler Yahut Milli Mücadelenin Muhasebesi, Tekin Yay., İstanbul 1998.
  133. Tanin, 26 Ağustos 1923, no: 311.
  134. Tanin, 4 Eylül 1923, no: 320.
  135. Tanin, 5, 22, 23, 26 Ağustos 1923, no: 290, 307, 308, 311.
  136. Tanin, 19, 24 Ağustos 1923, no: 304, 309.
  137. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281, s. 1-4.
  138. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281.
  139. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281.
  140. Tanin, 24 Temmuz 1923, no: 281.
  141. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283.
  142. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283.
  143. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  144. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283.
  145. Tanin, 29 Temmuz 1923, no: 283.
  146. Tanin, 31 Temmuz 1923, no: 285.
  147. Tanin, 6 Ağustos 1923, no: 291.
  148. Tanin, 6 Ağustos 1923, no: 291.
  149. Tanin, 7 Ağustos 1923, no: 292.
  150. Tanin, 11 Ağustos 1923, no: 296.
  151. Tanin, 27 Ağustos 1923, no: 312.
  152. Tanin, 9 Ağustos 1923, no: 294.
  153. Tanin, 22 Ağustos 1923, no: 307.
  154. Tanin, 1 Eylül 1923, no: 317.
  155. Tanin, 26 Ağustos 1923, no: 311.
  156. Tanin, 2 Eylül 1923, no: 318.
  157. Tanin, 27 Ağustos 1923, no: 312.
  158. Tanin, 30 Ağustos 1923, no: 315.

MÜDAFAA-İ HUKUK HAREKETİ PARTİSİ

Kimileri için büyük zafer, bazı kesimler için de büyük yenilgi olarak kabul edilen Lozan Barış Antlaşması’nın üzerinden geçen 96 yıl geçti.

LOZAN ANTLAŞMASI ÖNEMİ

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) hükûmetinin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Bunun arkasından Sevr’in tarafı olan İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922 yılında TBMM Hükümeti’ni Lozan’da toplanacak olan barış konferansına çağırdı. Lozan’da barış koşullarının görüşülmesi adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet Paşa’ya görev verdi. Mudanya görüşmelerine de dâhil olan İsmet Paşa’nın Lozan’a baş temsilci olarak katıldı. Bu zamanda İsmet Paşa Dışişleri Bakanı oldu ve çalışmalar hızlandı. İtilaf Devletleri Lozan’a TBMM Hükümeti üzerinde baskı kurmak adına İstanbul Hükûmeti’ni çağırsalar da bu duruma tepki gösteren TBMM Hükümeti, 1 Kasım 1922 yılında saltanatı kaldırdı.

ANTLAŞMADA İSTENİLEN NEYDİ?

TBMM Hükûmeti, Lozan Konferansı’na Misak-ı Milliyi gerçekleştirmeyi, Türkiye’de bir Ermeni devletinin kurulmasına engel olmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Ege adaları, Batı Trakya, savaş tazminatı, nüfus değişimi) çözmeyi, kapitülasyonları kaldırmayı ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi hedeflemiş, Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar ile ilgili anlaşma sağlanamaması durumunda görüşmeleri kesme kararı almıştır. Lozan’da 20 Kasım 1922 yılında başlayan ilk görüşmelerde Türk – Yunan sınırı, Osmanlı borçları, Musul, boğazlar, kapitülasyonlar ve azınlıklar üzerinde durulmuş fakat kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul’un boşaltılması ve Musul konularında anlaşmaya varılamamıştı.

SAVAŞ İHTİMALİ ORTAYA ÇIKINCA İTİLAF DEVLETLERİ TÜRKİYE’Yİ YENİDEN ÇAĞIRDI

Temel konularda tarafların taviz vermeye yanaşmamasının ardından 4 Şubat 1923 yılında görüşmeler bitirildi. Tabii bu savaş ihtimalini güçlendirdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk ordusuna savaş hazırlıklarının başlamasını emretti. Sovyetler Birliği ise tekrardan savaş olması durumunda bu defa Türkiye’nin yanında yer alacağını ilan etmişti. Haim Nahum Efendi liderliğindeki azınlık temsilcileri ise Türkiye’yi destekleyerek arabulucu oldular. Yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri barış görüşmelerini yeniden başlatmak adına Türkiye’yi tekrardan Lozan’a davet etti.

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI KİM TARAFINDAN İMZALANDI

Taraflar arasında karşılıklı verilen tavizler ile görüşmeler 23 Nisan 1923’te yeniden başladı. 24 Temmuz 1923’e dek süren görüşmeler ile bu dönem Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ile neticelendi. Taraf ülkelerin temsilcileri arasında imzalanan anlaşma, uluslararası anlaşmaların ülke meclislerince onaylanmasını gerektiren yasalar gereğince taraf ülkelerin meclislerinde görüşülmüş ve Yunanistan tarafından 25 Ağustos 1923’te, Türkiye tarafından 23 Ağustos 1923’te, Japonya tarafından 15 Mayıs 1924’te ve İtalya tarafından 12 Mart 1924’te imzalanmıştır. İngiltere’nin anlaşmayı onaylaması ise 16 Temmuz 1924 tarihini bulmuştur. Anlaşma, tüm tarafların onaylarında dair belgeler resmi olarak Paris’e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

LOZAN ANTLAŞMASININ ŞARTLARI

Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.

Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri’nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan’ın Batı Anadolu’da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verildi.

Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda İngiltere ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı.

Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’na göre belirlenmiştir.

Adalar: Gökçeada ile Bozcaada özerk bir yönetime tabi tutulmak şartıyla (Türkiye antlaşmanın bu maddesini uygulamadı) Türkiye’de, diğer Ege Adaları İtalya’ya kaldı. İtalya’nın Türk sınırına yakın adaları silahsızlandırması kararlaştırıldı. Sevr Antlaşmasıyla Oniki Ada İtalya’ya diğer adalar Yunanistan’a bırakılmıştı. Oniki Ada ve Rodos 1945 yılında müttefiklerin eline geçti ve Nisan 1947’de resmen Yunanistan’a teslim edildi.

Azınlıklar: Lozan Barış Antlaşması’nda azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Antlaşmanın 40. maddesinde şu hüküm yer almıştır: “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır.”[6] Batı Trakya’daki Türklerle, İstanbul’daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler’in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.

Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.

Osmanlı’nın borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. Türkiye’ye düşen bölümün taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye idare heyetinde bulunan yenik Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinin temsilcileri idare kurulundan çıkartılmış ve kurumun faaliyeti devam ettirilerek antlaşmayla birlikte yeni görevler verilmiştir. (Lozan Barış Antlaşması madde 45,46,47…55, 56).

Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Sadece Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç bölgesini verdi.

Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin siyasi yetkilerinden arındırılarak İstanbul’da kalmasına izin verildi.

Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye’nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.

Boğazlar: Boğazlar, görüşmeler boyunca üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI İÇİN TIKLAYIN

LOZAN ANTLAŞMASININ SÜRESİ VAR MI?

Mahfi Eğilmez tarafından yapılan incelemenin ardından Lozan Antlaşmasının süreli olmadığını, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere yer altı zenginliklerinin çıkarılmasını engelleyici herhangi bir madde veya düzenleme içermediğini görmek mümkün. Lozan Antlaşması’na ekli gizli maddeler veya antlaşma ekleri olup olmadığı konusunda bugüne dek ortaya herhangi bir şey çıkmadı. O sebeple madenlerimizi çıkarmamızı engelleyen gizli düzenlemeler olup olmadığı konusunun gerçek olup olmadığını en kritik konumdaki üç kaynağın (ham petrol, doğal gaz ve bor) çıkarılıp çıkarılmadığını inceleyerek anlayabiliriz

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI SÜRESİ BİTERSE TÜRKİYE YERALTI KAYNAKLARINI ÇIKARABİLECEK Mİ?

Lozan Antlaşması’nın, doğal kaynakların aramayı engelleyici gizli maddeleri olduğu ve antlaşmanın 100 yıl süreli olması sebebiyle 2023’de yürürlükten kalkacağı, ondan sonra Türkiye'nin bu kaynakları çıkararak hızla gelişmiş ülke konumuna geçeceği biçimindeki iddialar, sosyal medyada ve kamuoyunda sıkça tartışılmakta. Ancak yukarıdaki Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan Lozan Antlaşması metninde antlaşmanın süreli olduğuna ilişkin hiçbir düzenleme olmadığı görülüyor. Ardından antlaşma metninde yer almayan ve doğal kaynaklarının çıkarılmasını engelleyen gizli düzenlemeler olup olmadığı ile ilgili bilgi de yer almıyor. Öte yandan Türkiye'nin özellikle son yıllarda bor, doğal gaz ve petrol aramalarını sıklıkla sürdürdüğü biliniyor. Yani bu veriler ışığında Lozan Barış Antlaşması ile ilgili bu durumu engelleyici hiçbir düzenleme ya da başka bir engelin söz konusu olmadığı sonucu ortaya çıkıyor.

kaynağı değiştir]

TBMM Hükûmeti'nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükûmeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Barış şartlarını görüşmek için konferansa önce Başvekil Rauf Orbay katılmak istemiştir. Fakat Mustafa Kemal Atatürkİsmet Paşa'nın katılmasını uygun görmüştür. Mustafa Kemal Paşa Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa'nın Lozan'a baş temsilci olarak gönderilmesini uygun buldu. İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. Bununla birlikte, İngilizlere göre Antlaşma sürecinin önündeki başka bir zorluk, İstanbul Hükûmeti'nin değersiz ve omurgasız olmasına rağmen hâlâ var olmasıydı. Bu sadece hukukî hükûmetti. Fiili ve asıl hükûmet Ankara'daydı. İngilizler bu durumun kendilerine sorun çıkarabileceğini düşünüyordu.[174] Sonuç olarak Müttefiklerin, Lozan'a, hem İstanbul hükûmetini hem de Ankara hükûmetini davet etmeleri üzerine bu duruma tepki gösteren[175][176] TBMM Hükûmeti, Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur Beyin hazırladığı ve 78 mebusun da imzaladığı takrir ile 1 Kasım 1922'de, 1 muhalif oy haricinde ittifakla saltanatı kaldırdı.[177]

-1-
BARIŞ ANDLAŞMASI
(Traile de Paix)
Lozan, 24 Temmuz 1923
(Metin)

Bir yandan,

Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya,Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri,

Ve öte yandan,

Türkiye 1914 yılından beri Doğunun dirliğini bozan savaş durumuna, birlikte, kesinlikle son vermek isteğiyle,

Ve kendi uluslarının ortak genlik ve mutluluğu için gerekli olan dostluk ve ticaret ilişkilerini aralarında yeniden kurmak amacı ile,

Ve bu ilişkilerin devletlerin bağımsızlık ve egemenliğime saygı ilkesine dayandırılması gereğini düşünerek, bu konuda bir Andlaşma yapmağa karar vermişler ve yetkili Temsilcileri olarak.:

Büyük Britanya ve İrlanda Krallığı Birliği, Denizaşırı Britanya ülkeleri yüce Kralı ve Hindistan İmparatoru :

İstanbul’da Yüksek Komiser Soylu Sir Horace George Montagu Rumbold, Baronet G.C.M.G;

Fransız Cumhuriyeti :

Fransa Büyükelçisi, Cumhuriyetin Doğuda Yüksek Komiseri, Lejyon Donör ulusal nişanının Grand Ofisye rütbesine sahip General Mösyö Maurice Pellé;

İtalya Yüce Kralı :

Senatör, İtalya Büyükelçisi, İstanbul’da Yüksek Komiser, Sen Moris ve Lazar ve Kuron Ditali nişanlarının Gran Kruva rütbesine sahip soylu Marki Camille Garroni;

Atina Olağanüstü Temsilcisi ve Orta elçisi, Sen Moris ve Lazar nişanlarının Komandör ve Kuron Ditali nişanının Grand Ofisye rütbesine sahip Mösyö Jules César Montagna;

TÜRKİYE’NİN SİYASAL ANDLAŞMALARI

Bu nedenle, Lozan Barış Andlaşması yapılıncaya dek, Berlin’deki Büyükelçilikte bırakılan Numan Tahir Bey (Seymen), İsviçre Büyükelçiliğine bağlı olarak, siyasal olmayan işleri yürütmüştü. Lozan Andlaşmasından sonra, Almanya Rudolf Nadolny’yi 1924 Haziranında Elçi sanı ile Türkiye’ye göndermişti, ilkin İstanbul’da göreve başlayan Alman Elçisi 30 Mart 1925 günü Büyükelçi sanı ile Ankara’da güven mektubunu sunmuştur. Ona karşılık, Türkiye Hükümetinin, Lozan Andlaşması yürürlüğe girer girmez, Berlin’e Büyükelçi olarak yolladığı Kemalettin Sami Paşa 21 Haziran 1925 günü güven mektubunu sunmuştur.

Avusturya ile : Mondros Silah Bırakışılmadan sonra Osmanlı Devleti Avusturya ile de ilişkilerini kesmek zorunda kalmıştı. Bu arada Avusturya, Macaristan’dan ayrılıp bir Cumhuriyet olmuştu. Osmanlı Devletinin Viyana’daki son Büyükelçisi Hüseyin Hilmi Paşa ile Avusturya – Macaristan’ın İstanbul’daki Büyükelçisi John Von Pallavicini yurtlarına dönmüştü. Lozan Andlaşmasından sonra, Ankara’da ilk Avusturya Elçisi Auguste Kral 25 Kasım 1924 günü ve Türkiye’nin ilk Viyana Elçisi Hamdi Bey (Arpağ) 1925 yılı Haziranında güven mektuplarını sunmuşlardır.

Macaristan ile : I. Dünya Savaşından sonra Avusturya’dan ayrılarak yeni bir Cumhuriyet olan Macaristan’ın Türkiye’ye yolladığı ilk Elçi Dr. Tahy de Tavar 11 Mayıs 1924 günü ve Türkiye’nin ilk Budapeşte Elçisi Hlüsrev Bey (Gerede) ise 9 Mayıs 1924 günü güven mektuplarını sunmuşlardır.

Bulgaristan ile : I. Dünya Savaşı sonunda Sofya’daki Osmanlı Elçisi Safa Bey ile İstanbul’daki Bulgar Elçisi Nedelko Koloucheff ülkelerine dönmüşlerdi. Türkiye 1923 Şubatından başlayarak Sofya’da ve Bulgaristan 1924 yılından başlayarak İstanbul’da yarı resmi temsilciler bulundurduktan sonra, ilk Türk Elçisi Servet Cemal Bey (Balısoy) 1924 Ağustosunda Sofya’da ve ilk Bulgar Elçisi Todor Pavlov 5 Mayıs 1927 günü Ankara’da güven mektuplarını sunmuşlardır.

Polanya ile : 1. Dünya Savaşından sonra kurulan Polonya Cumhuriyetinin Ankara’ya yolladığı ilk Elçi Romanı Knoll 25 Haziran 1924 günü ve ilk Türk Elçisi İbrahim Tali Bey de, bir kaç gün sonra Varşova’da güven mektuplarını vermişlerdir.

Çek – Slovak Devleti : I. Dünya Savaşından sonra kurulan bu Cumhuriyetin ilk Ankara Elçisi Dr. Rud Svetlik 18 Ekim 1925 günü ve Türkiye’nin ilk Prag Elçisi Vasıf Bey (Çınar) da 22 Ağustos 1925 günü güven mektuplarını sunmuşlardır.

Japonya Yüce İmparatoru :

Soley Levan nişanının birinci rütbesine sahip Roma olağanüstü ve yetkili Büyükelçisi Mösyö Kentaro Otchiai Jusammi;

Yunanlılar Yüce Kralı :

Eski Bakanlar Kurulu Başkanı Sovör nişanının Gran Kruva rütbesine sahip Mösyö Eleftherios K. Vénizelos,

Londra olağanüstü Temsilcisi ve Ortaelçisi Sovör nişanının Komandör rütbesine sahip Mösyö Démètre Caclamanos;

Romanya Yüce Kralı :

Ortaelçi Mösyö Constantin İ.Diamandy,

Ortaelçi Mösyö Constantin Contzesco;

Sırplar – Hırvatlar – Slovenler Yüce Kralı :

Bern olağanüstü Temsilcisi ve Ortaelçisi Mösyö Doktor Vliloutine Yovanovitch;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti :

Dışişleri Bakanı, Edirne Milletvekili İsmet Paşa, Sağlık ve Sosyal Yardım İşleri Bakanı, Sinop Milletvekili, Doktor Rıza Nur Bey,

Eski Bakan, Trabzon Milletvekili Hasan Bey;

Sayın kişilerini atamışlardır. Adları anılan bu kişiler, yöntemine uygun ve geçerli görülen, yetki belgelerini sunduktan sonra, aşağıdaki maddeleri kararlaştırmışlardır :

BÖLÜM : I
SİYASAL HÜKÜMLER

Madde l — İşbu Andlaşmanm yürürlüğe konulması gününden başlayarak, bir yandan Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp -Hırvat – Sloven Devletleri ve öte yandan Türkiye ve onların uyrukları arasında barış durumu kesinlikle yeniden kurulmuş olacaktır.

Taraflar arasında resmi ilişkiler kurulacak ve onların toprakları üzerinde diplomasi ve konsolosluk memurları, yapılacak özel anlaşmalar bozulmaksızın, devletler hukukunun genel ilkeleriyle belirlenmiş haklara sahip olacaklardır.

KESİM : I

1. TOPRAKLARA İLİŞKİN HÜKÜMLER :

Madde 2 — Karadeniz’den Akdeniz’e dek Türkiye’nin sınırı aşağıdaki biçimde saptanmıştır. (Ekli bir numaralı haritaya bakılması) :

Birincisi – Bulgaristan ile :

Rezvaya ağzından Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarının Meriç üzerinde kesiştiği noktaya dek;

Bulgaristan’ın bugün çizilmiş olduğu biçimde güney sınırı;

İkincisi – Yunanistan ile :

Oradan Arda ve Meriç ırmaklarının birleştiği noktaya dek;

Meriç yatağı;

Oradan Arda kaynağına doğru bu ırmak üzerinde ve Çörek -Koyun hemen çevresinde olmak üzere, toprak üzerinde belirlenecek bir noktaya dek;

Arda yatağı :

Oradan güney – doğu doğrultusunda Bosna Köyün bir kilometre yukarısında Meriç üzerindeki bir noktaya dek;

Bosna Köyünü Türkiye’de bırakan belirgin ölçüde düz bir çizgi. Çörek köyü, beşinci Maddede anılan Komisyonca halkın çoğunluğunun Türk ya da Rum olarak belirlenmesine göre, Türkiye’ye, ya da Yunanistan’a verilecektir. 11 Ekim 1922 gününden sonra bu Köye göç etmiş olan halk bu konuda hesaba katılmayacaktır.

Oradan Adalar Denizine dek;

Meriç yatağı :

Madde 3 — Karadeniz’den Iran sınırına dek Türkiye’nin sınırı aşağıdaki biçimde saptanmıştır.

Birincisi – Suriye ile;

20 Ekim 1921 günü yapılan Fransa – Türkiye Andlaşmasının 8. Maddesinde tanımlanmış sınır.

İkincisi – Irak ile :

Türkiye ile Irak arasındaki sınır dokuz ay içinde Türkiye ile Büyük Britanya arasında dostça belirlenecektir.

Sınır çizgisi konusunda alınacak karara değin, Türkiye ve Britanya Hükümetleri kesin geleceği bu karara bağlı toprakların bugünkü durumunda herhangi bir değişiklik ortaya koyacak nitelikte askersel ya da başka türlü hiç bir eylemde bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler.

Madde 4 — İşbu Andlaşmada anılan sınırlar, bu Andlaşmaya bağlı 1/1000.000 ölçeğindeki haritalar üzerinde çizilmiştir. Andlaşma metni ile haritalar arasında aykırılık ortaya çıkarsa Andlaşma metni geçerli olacaktır.

Madde 5 — İkinci Maddenin ikinci fıkrasında yazılı sınırı topraklar üzerinde çizmekle bir Sınır Çizim Komisyonu görevlendirilecektir. Bu Komisyon, her Devlet için birer yetkili temsilci olmak üzere, Yunanistan ve Türkiye yetkili temsilcileri ile, bu hükümetlerce bir üçüncü Devletin uyrukları içinden, seçilecek bir Başkandan oluşacaktır.

Söz konusu Komisyon yönetimsel sınırları ve yerel ekonomik çıkarları, olanak bulunduğu ölçüde, gözönünde tutarak, işbu Andlaşmadaki tanımları en, yakından izlemeğe her durumda çaba gösterecektir.

Komisyonun kararları oy çoğunluğu ile alınacak ve bu kararlar ilgili taraflar için uyulması zorunlu olacaktır.

Komisyonun harcamaları ilgili Taraflarca eşit biçimde karşılanacaktır.

Madde 6 — Bir ırmak ya da akarsuyun, kıyılarıyla değil de, yatağı ile belirlenen sınıra gelince, işbu Andlaşmanın tanımlarında kullanılan (Cours) yatak veya (Chenal) kanal terimleri, bir yandan, ulaşıma uygun, olmayan ırmaklarda su yatağının ya da başlıca kolunun, öte yandan gidiş gelişe uygun, olan ırmaklarda başlıca ulaşım kanalının orta çizgisi anlamına gelir.

Bununla birlikte, yatak ya da kanalın olası değişmelerinde, sınır çizgisinin, yukarıda belirtilen biçimdeki çizgiyi mi izleyeceğine, yoksa anılan, yatak ya da kanalın işbu Andlaşmanın, yürürlüğe konulduğu andaki durumuna göre kesinlikle mi belirleneceğine karar vermeğe Sınır Çizim Komisyonu yetkili olacaktır.

İşbu Andlaşmada tersine bir hüküm olmadıkça, deniz sınırları kıyıdan üç milden aşağı uzaklıktaki ada ve adacıkları kapsar.

Madde 7 — İlgili Devletler Sınır Çizim Komisyonuna görevi için gerekli her türlü belgeleri, özellikle bugünkü ve eski sınırın çizilmesine ilişkin tutanakların onaylı örneklerini, eldeki büyük ölçekli tüm haritaları, uzaklıklara ilişkin bilgileri, düzenlenip yayınlanmamış uzaklık haritalarını ve sınır boyundaki ırmakların yatak değiştirmesi konusundaki bilgileri vermeyi yükümlenirler. Türk makamlarının elinde bulunan haritalar, uzaklığa ilişkin bilgiler ve hatta yayınlanmamış haritalar, işbu Andlaşma yürürlüğe konulur konulmaz, en kısa süre içinde Komisyon Başkanına İstanbul’da verilecektir.

Bundan başka, ilgili Devletler Komisyona tüm belgelerin, özellikle plânlar ve kadastroların, tapu defterlerinin verilmesi ve anılan Komisyonun, isteği üzerine, mal ve topraklara ve ekonomik durumlara ilişkin tüm bilgilerin ve yararlı başkaca bilgilerin sunulması için, yerel makamlara yönerge vermeği yükümlenirler.

Madde 8 — İlgili Devletler Sınır Çizim Komisyonuna, görevlerinin yerine getirilmesi için gerekli ulaştırma, ev, iş kolu ve gereçlere (direkler, sınır işaretleri) ilişkin yardımı gerek doğrudan doğruya, gerek yerel makamlar aracılığı ile yapmayı yükümlenirler.

Özellikle Türkiye Hükümeti, gerektiğinde, görevini yapabilmesi için Sınır Çizim Komisyonuna yardım etmeği, yetenekli teknik personeli vermeyi yükümlenir.

Madde 9 — İlgili Devletler Komisyonca konulmuş olan nirengi noktalarını, işaretlerini, direk ya da sınır işaretlerini korumağı yükümlenirler. :

Madde 10 — Sınır işaretleri birbirinden gözle görülebilecek uzaklıklara yerleştirilecektir. Bunlara numara kon,ulacak, bulundukları yerler ve numaraları bir harita üzerinde belirtilecektir.

Madde 11 — Sınırlamaya ilişkin kesin tutanaklar ve ek haritaları ile belgelerin asılları üç örnek olarak düzenlenecektir. Bunlardan ikisi ortak sınıra sahip devletler hükümetlerine verilecek ve .üçüncü örneği ise, işbu Aııdlaşmayı imza eden devletlere onaylanmış birer örneğini sunacak olan, Fransa Cumhuriyeti Hükümetine gönderilecektir.

Madde 12 — İmroz ve Bozca Adaları ile Tavşan Adaları dışında, Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin 17/30 Mayıs 1913 günlü Londra Andlaşmasının beşinci ve 1/14 Kasım 1913 günkü Atina Andlaşmasının on beşinci Maddeleri hükümleri uyarınca 13 Şubat 1914 günkü Londra Konferansında alınıp 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Andlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci Maddede yazılı olan
Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile doğrulanmıştır. Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu Andlaşmada tersine hüküm olmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır.

Madde 13 — Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeği yükümlenirler :

Birincisi : Bu Adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkâm kurulmayacaktır.

İkincisi : Yunan, savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır.

Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözü geçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır.

Üçüncüsü : Söz konusu Adalarda Yunan, Silâhlı Kuvvetleri, silâh altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve, tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak, bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.

Madde 14 — Türkiye egemenliği altında kalan İmroz ve Bozca Adaları, yerel yönetim ve kişi ve malların korunması konusunda, yerli elemanlardan oluşan ve müslüman olmayan yerli halka her bakımdan güven verici özel bir yerel yönetimden yararlanacaktır. Bu Adalarda güvenlik ve düzen, yukarıda sözügeçen yerel yönetim eliyle yerli halk arasından toplanan ve yerel yönetimin emrinde bulunan bir polis tarafından sağlanacaktır.

Rum ve Türk nüfus mübadelesine ilişkin olarak Yunanistan ile Türkiye arasında yapılmış ya da yapılacak bağıtlar İmroz ve Bozca Adaları halkına uygulanmayacaktır.

Madde 15 —Türkiye aşağıda sayılan Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerinden İtalya yararına vazgeçer : Bugün İtalya’nın işgali altında bulunan Astampalya (Astropalia), Kodoş (Rhodes), Kalki (Calki), Skarpanto, Kazos (Casso), Piskopis (Tilos), Misiros (Misyros), Kalimnos (Kalymnos), Lcros, Patmos, Lipsos (Lipso), Sombeki (Simi) ve Istanköy (Koş) Adaları ile bunlara bağlı olan adacıklar ve Meis (Castellorizo) Adası (2 numaralı haritaya bakılması).

Madde 16 — Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda —ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.

İşbu Maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınırı bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz.

Madde 17 — Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki tüm hukuk ve senetlerinden vazgeçmesine ilişkin hüküm 5 Kasım 1914 gününden başlayarak geçerlidir.

Madde 18 — Mısır’dan alınan vergi karşılık gösterilerek sağlanan Osmanlı istikrazlarına, yani 1855, 1891, 1894 istikrazlarına ilişkin tüm bağlantı ve yükümlerden Türkiye aklanmıştır. İşbu üç istikraz taksitleri için. Mısır’ın yaptığı yıllık ödemeler bugün Mısır Borçları taksitlerinin bir parçasını oluşturduğundan, Mısır Osmanlı Genel Borçlarına ilişkin öteki tüm yükümlerden aklanmıştır.

Madde 19 — Mısır Devletinin tanınmasından doğan sorunlar, ilgili devletler arasında sap!anacak koşullara göre sonradan kararlaştırılacak hükümlerle çözümlenecek ve Türkiye’den ayrılan topraklara ilişkin, olan Andlaşma hükümleri Mısır Devletine uygulanmayacaktır.

Madde 20 — Türkiye, Britanya Hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım I914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirir.

Madde 21 — 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adasında yerleşmiş olan Türk uyrukları, yerel yasanın belirlediği koşullara göre, İngiltere uyrukluğuna geçecek ve böylece Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte, bu Türkler, isterlerse, bu Andlaşmanın yürürlüğe konulmasından bağlayarak iki yıllık bir süre içinde, Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir. Bu durumda, seçme haklarını kullandıkları günü izleyen on iki ay içinde Kıbrıs Adasından ayrılmak zorunda kalacaklardır.

İşbu Andlaşmanın yürürlüğe konulması günü Kıbrıs Adasında yerleşmiş bulunup da, yerel yasanın belirlediği koşullara uyularak yapılan işlem üzerine, o gün İngiltere uyruklusunu edinmiş ya da edinmek üzere bulunmuş olan Türk uyrukları da bu nedenle Türk uyrukluğunu yitireceklerdir.

Şurası da kararlaştırılmıştır ki, Kıbrıs Hükümeti, Türkiye Hükümetinin izni olmaksızın Türk uyrukluğundan başka bir uyrukluğu edinmiş olan kimselere İngiltere uyrukluğu tanımayı reddetmek yetkisine sahip olacaktır.

Madde 22 — Türkiye, 27. Maddenin genel bükümlerini bozmamak koşulu ile, 18 Ekim 1912 günlü Lozan Andlaşması ve ona ilişkin Bağıtlar gereğince, her ne nitelikte olursa olsun, Trablusgarp (Libya) üzerinde sahip olmuş bulunduğu tüm hak ve ayrıcalıkların kesinlikle kaldırılmış olmasını tanıdığını açıklar.

2. ÖZEL HÜKÜMLER

Madde 23 — Bağıtlı Yüksek Taraflar, Boğazlar Rejimine ilişkin bugün yapılmış Sözleşmede açıklandığı üzere, Çanakkale Boğazında, Marmara Denizinde ve Karadeniz Boğazında denizden ve havadan, gerek barış, gerek savaş zamanlarında özgürce geçiş ve gidiş – geliş ilkesini kabul ve açıklama konusunda anlaşmışlardır. Bu Sözleşme, buradaki Yüksek Bağıtlı Taraflar için, işbu Andlaşmada yazılmış olsa idi onun sahip olacağı güç ve değerin tıpkısına sahip olacaktır.

Madde 24 — İşbu Andlaşmanın 2. Maddesinde belirtilen sınırın rejimine ilişkin olarak bugün yapılan özel Sözleşme, onun Bağıtlı Yüksek Tarafları için, bu Andlaşmadaki güç ve değerin tıpkısına sahip olacaktır.

Madde 25 — Türkiye kendisi ile yanyana savaşmış Devletler ile öteki bağıtlı Devletler arasında yapılan Barış Andlaşmaları ve ona ek Sözleşmelerin geçerliğini tanımağı ve eski Almanya İmparatorluğu, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan toprakları ile ilgili olarak alınmış ya da alınacak kararları kabul etmeği ve böylece belirlenecek sınırları içindeki yeni Devletleri tanımağı yükümlenir.

Madde 26 — Türkiye şimdiden Almanya’nın, Avusturya’nın, Bulgaristan’ın, Yunanistan’ın, Macaristan’ın, Polonya’nın, Romanya’nın, Sırp – Hırvat – Sloven Devleti ve Çek – Slovakya Devletinin sınırlarını, işbu sınırların 25. Maddede anılan Andlaşmalar ya da ek tüm Sözleşmelerle saptanmış ya da saptanacağı biçimde tanıdığını ve kabul ettiğini açıklar.

Madde 27 — Türkiye Hükümeti ya da Türkiye makamlarınca, Türkiye toprakları dışımla, işbu Andlaşmayı imzalayan öteki Devletlerin egemenliği altında ya da koruyuculuğunda bulunan toprakların yurttaşları ile Türkiye’den ayrılan toprakların yurttaşları üzerinde siyasal, yasama ya da yönetimsel konularda, her ne nedenle olursa olsun, hiçbir yetki ya da yargı hakkı kullanılmayacaktır.

Şurası da kararlaştırılmıştır ki, İslam dini makamlarının dinsel yetkilerine bir zarar gelmemektedir.

Madde 28 — Bağıtlı Yüksek Taraflar Türkiye’de Kapitülasyonların tümü ile kaldırılmasını, her biri kendisi ile ilgili olarak, kabul ettiklerini açıklarlar.

Madde 29 — Fransız uyruklu Faslılar ve Tunuslular Türkiye’de öteki Fransız uyruklarına uygulanan rejimin, her bakımdan tıpkısına bağlı olacaklardır.

Trablusgarp ve Bingazi halkı Türkiye’de öteki İtalyan, uyruklarına uygulanan rejimin her bakımdan tıpkısına bağlı olacaktır.

Bu Madde, kökeni Tunuslu, Trablusgarpb ve Faslı olupta Türkiye’de yerleşmiş bulunanların uyrukluğu konusunda bir hüküm ortaya koymaz

Karşılık olarak, Türk uyrukları da, 1. ve 2. Fıkra hükümlerinden yararlanan halkın yaşadığı ülkelerde, Fransa ve Italya’daki rejimlerin, tıpkısından yararlanacaklardır.

Birinci Fıkradaki hükümlerden halkı yararlanan ülkelerden gelen ya da bu ülkelere yollanan inalların Türkiye’de bağlı olacağı rejim ile buna karşılık Türkiye’den gelen ya da Türkiye’ye yollanan malların söz konusu ülkelerde bağlı olacağı rejim Fransa Hükümeti ile Türkiye Hükümeti arasında bir anlaşma ile belirlenecektir.

KESİM : II
UYRUKLUK

Madde 30 — İşbu Andlaşma hükümleri uyarınca Türkiye’den ayrılan topraklarda yerleşmiş Türk uyrukları kendiliğinden ve yerel yasaların koşulları içinde bu toprakların geçtiği Devletin uyruğu olacaklardır,

Madde 31 — 18 yaşını geçmiş olup da 30. Madde hükümleri uyarınca Türk uyrukluğunu yitiren ve kendiliğinden yeni bir uyrukluk kazanan kişiler, işbu Andlaşma yürürlüğe konulduğu günden başlayarak, iki yıllık süre içinde Türk uyrukluğunu seçmek hakkına sahip olacakdır.

Madde 32 — İşbu Andlaşma gereğince Türkiye’den ayrılan topraklarda yerleşmiş ve bu topraklardaki halkın çoğunluğundan soy bakımdan ayrı olan 18 yaşını geçmiş kişiler, bu Andlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak iki yıllık süre içinde, halkının çoğunlu-kendi soyundan olan Devletlerden birinin uyrukluğunu, o Devletin izni koşulu ile, seçebileceklerdir.

Madde 33 — 31 ve 32. Maddeler hükümleri gereğince seçme haklarını kullanan kişiler bunu izleyen 12 ay içinde konutlarını seçme hakları lehine kullandıkları devlet topraklarına geçirmek zorundadırlar.

Bu kişiler, seçme haklarını kullanmadan öııce oturdukları öteki eviçtin, topraklarında sahip bulundukları taşınmaz malları elde tutakta serbest olacaklardır.

Bu kişiler her tür taşınır mallarını birlikte götürebileceklerdir, undan dolayı kendilerine ne çıkarma, ne sokma için hiç bir harç ya da resim yüklenmeyecektir.

Madde 34 — İşbu Andlaşma hükümleri gereğince Türkiye’den ayrılan bir yerin yerli halkından 18 yaşını geçmiş olan ve işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulduğu sırada yabancı ülkelerde yerleşmiş bulunan Türk uyrukları, Türkiye’den ayrılan ülkeleri yöneten hükümetler ile Yahudilerinin yerleşmiş bulundukları ülkelerin hükümetler arasında yapılmasına gerek görülebilecek anlaşmalar saklı tutulmak üzere, soyları bakımından bu topraklar halkının çoğunluğuna ilintili olmaları ve o toprakları yöneten hükümet de buna izin vermesi koşulu ile, asıl halkından bulundukları topraklarda yürürlükte olan uyrukluğu edinmekte seçme hakkına sahiptirler. Bu seçme hakkı, işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak, iki yıllık süre içinde kullanılır.

Madde 35 — Bağıtlı Devletler işbu Andlaşmada, ya da Almanya, Avusturya, Bulgaristan ya da Macaristan ile yapılan Barış Andlaşmalarında ya da Türkiye dışındaki Bağıtlı Devletler ile ya da onlardan biri ile Rusya arasında ya da kendi aralarında yapılmış bir Andlaşmada açıklanan ve ilgililere kendileri için edinilmesi olanağı bulunan her hangi bir başka uyrukluğu edinme izni veren seçme hakkının kullanılmasına hiçbir biçimde karşı gelmemeği yükümlenirler.

Madde 36 — İşbu Kesim hükümlerinin uygulanmasına ilişkin ulun tüm konularda evli kadınlar kocalarının ve 18 yaşından aşağı olan çocuklar da ana babalarının bağlı oldukları
koşullara uyacaklardır.

KESİM :III
AZINLIKLARIN KORUNMASI

Madde 37 — Türkiye, 38.den 48.e dek Maddelerde belirtilen hükümlerin temel yasalar [Les Lois fondamentales] olarak tanınmasını ve hiç bir yasa, hiç bir yönetmelik ve hiç bir resmi işlemin bu hükümlerle çelişkili ya da onlara aykırı olmamasını ve biç bir yasanın, hiç bir yönetmeliğin ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlere üstün sayılmamasını yükümlenir.

Madde 38 — Türkiye Hükümeti, doğum, milliyet, dil, soy, ya da din ayırt etmeksizin, Türk halkının tümünün yaşam ve özgürlüklerini, en geniş biçimde, korumayı yükümlenir.

Türkiye’nin tüm halkı, kamu düzeni ve genel ahlak ile bağdaşmazlık göstermeyen her din, mezhep ya da inanışın gerek genel, gerek özel biçimde özgürce kullanılması hakkına sahip olacaktır. Müslüman olmayan azınlıklar, Türkiye Hükümetince ulusal savunma amacı ile veya  kamu düzeninin korunması için ülkenin her yerinde ya da bir bölümünde alınan ve tüm Türk yurttaşlarına uygulanan önlemler saklı kalmak koşulu ile, dolaşım ve göç özgürlüğünden bütünü ile yararlanacaklardır.

Madde 39 — Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk yurtdaşları Müslümanlarla özdeş medeni ve siyasal haklardan yararlanacaklardır.

Türkiye’nin tüm halkı, din ayırtedilmeksizin, yasa önünde eşit olacaktır.

Din, inanç ya da mezhep farkı hiçbir Türk Yurtdaşının medeni ve siyasal haklardan yararlanmasına ve özellikle genel hizmetlere kabulüne, memurluğa ve yukarı derecelere ulaşmasına, ya da çeşitli meslekleri ve sanatları yapmasına bir engel sayılmayacaktır.

Herhangi bir Türk yurtdaşının gerek özel ya da ticaret ilişkilerinde, gerek din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır konulmayacaktır.

Resmi dilin varlığı kuşkusuz olmakla birlikte, Türkçeden başka dil ile konuşan Türk yurttaşlarına yargıçlar önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar gösterilecektir.

Madde 40 — Müslüman olmayan azınlıklara ilintili olan Türk yurttaşları hukuk bakımından ve fiilen öteki Türk yurttaşlarına uygulanan işlemlerin ve sağlanan güvencelerin tıpkısından yararlanacaklar ve özellikle, harcamaları kendilerince yapılmak üzere, her türlü yardım, dinsel ya da sosyal kurumları, her türlü okul ve benzeri öğretim ve eğitim kurumları kurma, yönetme ve denetleme ve buralarda kendi dillerini özgürce kullanma ve dinsel ayinlerini serbestçe yapına bakımından eşit bir hakka sahip bulunacaklardır.

Madde 41 — Genel öğretim konusunda Türk Hükümeti, Müslüman olmayan yurttaşların önemli bir oranda yerleşmiş oldukları kentler ve kasabalarda, bu Türk yurttaşlarının çocuklarının ilk okullarda kendi dilleriyle öğretim görmelerini sağlamak üzere, gerekli kolaylığı gösterecektir. Bu hüküm Türk Hükümetinin söz konusu okullarda Türk dilinin öğretilmesini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.

Müslüman olmayan azınlıklara ilintili Türk yurtdaşlarının önemli oranda bulundukları kentlerde ya da kasabalarda, bu azınlıklar Devlet bütçesi Belediye ya da benzeri bütçelerde eğitim, din, ya da yardım amacıyla genel gelirlerden verilecek paralardan yararlanma ve ödenek ayrılması konusunda hakça bir pay alacaklardır. Söz konusu paralar ilgili kurumların, yetkili temsilcilerine ödenecektir.

Madde 42 — Türkiye Hükümeti Müslüman olmayan azınlıkların aile ya da kişi statüleri konusunda, bu sorunların sözügeçeıı azınlıkların törelerine göre çözümlenmesine uygun her türlü hükümleri koymayı kabul eder

İşbu hükümler Türkiye Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan özel Komisyonlarda düzenlenecektir. Anlaşmazlık olursa, Türkiye Hükümeti ile Milletler Cemiyeti Meclisi, birlikte, Avrupalı hukukçular arasından bir üst hakem atayacaktır.

Türkiye Hükümeti söz konusu azınlıkların Kiliseleri, Havraları, mezarlıkları ve öteki dinsel kurumlarına her türlü koruyuculuğu göstermeyi yükümlenir. Bu azınlıkların bugün Türkiye’de bulunan Vakıflarına ve dinsel ve yardım kurumlarına her türlü kolaylığı gösterecek ve izinleri verecek ve yeni dinsel ve yardım kurumları kurulması için, benzeri öteki özel kurumlara sağlanmış olan gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.

Madde 43 — Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk yurttaşları, inançlarına aykırı ya da dinsel ayinlerini bozucu herhangi bir işlem yapmaya zorlanamayacakları gibi, hafta tatilleri gününde Mahkemelerde hazır bulunmaktan ya da herhangi bir yasal işlemin yapılmasından kaçınmaları nedeniyle, onların hiç bir hakkı ortadan kalkmayacaktır. Bununla birlikte, bu hüküm söz konusu Türk yurttaşlarının, kamu düzeninin korunması bakımından, öteki tüm Türk yurttaşlarının bağlı olduğu yükümlerden bağışık kılmayacaktır.

Madde 44 — Türkiye, işbu Kesimin yukarıdaki Maddelerinin, Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına ilişkin bulunduğu ölçüde, uluslararası toplumu ilgilendirici nitelikte yükümler getirdiğini ve onların Milletler Cemiyetinin güvencesi altına konulmasını kabul eder. İşbu hükümler Milletler Cemiyeti Meclisindejçoğunhıjkta ahsan, bir karar olmaksızın değiştirilemeyecektir. Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japonya Milletler Cemiyeti Meclisinde işbu Maddeler konusunda, yöntemine uygun biçimde, çoğunlukla kabul edilecek olan her hangi bir değişikliği reddetmemeyi bu Andlaşma ile yükümlenirler.

Türkiye, Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden her birinin bu yükümlülüklerden her hangi birine aykırılık olması ya da olma tehlikesi üzerine, buna Meclisin dikkatini çekmeğe yetkili olacağını ve Meclisin, duruma göre, uygun ve etkin sayılacak bir davranışta bulunabileceğini ve yönerge verebileceğini kabul eder.

Bundan başka, Türkiye, işbu Maddelere ilişkin hukuksal ya da edimsel sorunlarda, Türkiye Hükümeti ile bağıtlı öteki devletlerden her hangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden her hangi bir devlet arasında görüş ayrılığı ortaya çıkınca bu anlaşmazlığın, Milletler Cemiyeti Andlaşmasının 14. Maddesi uyarınca, uluslararası nitelikte bir anlaşmazlık gibi sayılmasını kabul eder.

Türkiye Hükümeti bu türden olan her hangi bir anlaşmazlığın, öteki Taraf istemde bulunursa, uluslararası Daimi Adalet Divanına götürülmesini kabul eder. Daimi Divan kararı istinaf edilemeyip Milletler Cemiyeti Andlaşmasının 13. Maddesi uyarınca verilmiş bir kararın güç ve hükmünün tıpkısına sahip olacaktır.

Madde 45 — İşbu Kesim hükümleri ile Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıkları için tanınan haklar, Yunanistan tarafından da, kendi topraklarında bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.

BÖLÜM : II
PARASAL HÜKÜMLER
KESİM : I
OSMANLI DEVLET BORÇLARI
[Düyunu Umumiyei Osmaniye]

Madde 46 — İşbu Kesime ekli çizelgede gösterilen Osmanlı Devlet Borçları, gene bu Kesimde belirtilen koşullar içinde, Türkiye ile 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında yararlarına Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak ayrılmış olan devletler ve işbu Andlaşmanın 12 ve 15. Maddelerinde sözkoııusu olan Adaların ve işbu Maddenin son Fıkrasında belirlenen toprakların kendilerine bırakıldığı devletler ve, son olarak, bu Andlaşma uyarınca Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak Asya toprakları üzerinde yeni kurulan devletler arasında bölüşülecektir. Bundan başka, yukarıda anılan devletlerin tümü, 53. Maddede gösterilen günlerden başlayarak, işbu Kesimde belirtilen koşullar içinde, Osmanlı Borçlarının faizli tutarına ilişkin yıllık yüklemlere de katılacaklardır. Türkiye, 53. Maddedede gösterilen günlerden başlayarak, öteki devletlere yükletilmiş katılma paylarından artık hiç bir biçimde sorumlu tutulmayacaktır.

1 Ağustos 1914 günü Osmanlı egemenliği altında olup Türkiye’nin işbu Andlaşmanın 2. Maddesinde belirlenen sınırları dışında bulunan Trakya arazisi Osmanlı Devlet Borçlarının bölüşülmesi konusunda bu Andlaşma uyarınca, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmış gibi sayılacaktır.

Madde 47 — Osmanlı Devlet Borçları İdare Kurulu [Meclisi], işbu Kesime ekli çizelgenin (A) Bölümünde gösterilen istikrazlara ilişkin olup ilgili devletlerden her birine düşen yıllık taksitlerin tutarını, bu Andlaşmanın yürürlüğe konulduğu günden başlayarak, 3 ay içinde 50. ve 51. Maddelerde konulan ilkelere göre saptayacak ve bu tutarı sözü geçen devletlere bildirecektir.

Bu devletler Osmanlı Devlet Borçlan İdare Kurulunun bu komi”daki çalışmalarını izlemek üzere İstanbul’a yetkili temsilciler gönderebileceklerdir.

İşbu Maddede yazılı ilkelerin uygulanmalına ilişkin olurak ilgili Taraflar arasında çıkabilecek tüm anlaşmazlıklar 1. Fıkrada; belirtilen bildirimin yapılmasından sonra en çok bir ay içinde Milletler Cemiyeti Meclisinin göstereceği bir Hakeme götürülecek ve bu Hakem en çok üç ay içinde kararını verecektir. Hakeme ödenecek ücret Milletler Cemiyeti Meclisince saptanacak ve öteki Hakemlik harcamalar ile birlikte, ilgili Taraflara yüklenecektir. Hakemin kararları kesin olacaktır. Hakeme başvurma yıllık taksitlerin ödenmelerini geciktirmeyecektir.

Madde 48 — İşbu Kesime ekli çizelgenin (A.) Bölümünde gösterilen Osmanlı Devlet Borçlarının aralarında bölüşüleceği devletlerden, Türkiye’den başkaları, 47. Maddede söz konusu olan yıllık taksitlerden kendilerine düşen paylar için, anılan Madde gereğince, onlara yapılacak bildirim gününden başlayarak üç ay içinde, Osmanlı Devlet Borçları idare Kurumuna kendi paylarının ödenmesinin güvencesi olarak, yeterli miktarda sağlanca (rehin) göstereceklerdir. Yukarıda yazılı süre içinde anılan sağlancalar gösterilmez, ya da gösterilen sağlancaların uygun olup olmadığı konusunda anlaşmazlık çıkarsa, işbu andlaşmayı imzalayan her hangi bir Devletçe, Milletler Cemiyeti Meclisine başvurulabilecektir.

Milletler Cemiyeti Meclisi, karşılık olarak gösterilen gelirlerin toplanması işini, Türkiye’nin dışında, aralarında devlet borçlarının bölüşüleceği devletlerde mevcut bulunan uluslararası finans örgütlerine bırakılabilecektir. Milletler Cemiyeti Meclisinin kararları kesin olacaktır.

Madde 49 — İlgili devletlerden her birine düşen yıllık taksit tutarının 47. Madde hükümlerine göre kesinlikle saptanmasına gırişildiği günden başlayarak bir aylık süre içinde, işbu Kesime bağlı çizelgenin (A) Bölümünde gösterilen Osmanlı Devlet Borçlarının nominal anaparasının bölüştürülmesi biçimini saptamak üzere Paris’te bir Komisyon toplanacaktır. Bu bölüşme, taksitlerin dağılımı için kabul edilmiş olan oranlara göre ve istikraz sözleşmeleri ile işbu Kesimin hükümleri gözönünde tutularak yapılacaktır.

Birinci Fıkrada anılan Komisyon Türkiye Hükümetinin temsilcisi ile Osmanlı Devlet Borçları Yönetim Kurulunun bir temsilcisinden ve Birleştirilmiş Borçlar ile Rumeli Demiryolu Senetleri [Lots Turcs] dışındaki, borçlarla ilgili olanların bir temsilcisinden ve ilgili devletlerden her birinin atayacağı temsilcilerden oluşacaktır. Komisyonda anlaşmaya varılamayan tüm işler 47. Maddenin 4. Fıkrasında yazılı Hakeme götürülecektir.

Türkiye kendi payı için yeni borç senetleri çıkarmağa karar verirse, Türkiye Hükümeti temsilcisi ile Osmanlı Devlet Borçları İdare Kurulu temsilcisinden ve Birleştirilmiş Borçlar ile Rumeli Demiryolu tahvilleri dışındaki borçlar temsilcilerinden oluşan bir Komite aracılığı ile, her şeyden önce Türkiye’ye ilişkin olmak üzere, Borçların anaparasının bölüşümü yapılacaktır. Yeniden çıkarılacak borç senetleri Komisyona verilecek ve Komisyon, Türkiye’nin aklanmasını ve Osmanlı Devlet Borçlarından kendilerine birer pay yüklenen öteki devletlere karşı senet sahiplerinin haklarını gösteren koşullar içinde, söz konusu senetlerin sahiplerine verilmesini sağlayacaktır. Osmanlı Devlet Borçlarından her devletin payını temsil etmek üzere çıkarılacak senetler, Bağıtlı Taraflar ülkelerinde her türlü damga resminden ya da söz konusu senetlerin çıkarılmasından doğacak başkaca vergilerden bağışık tutulacaktır.

İlgili devletlerden her birine düşen yıllık taksitlerin ödenmesi, nominal anaparanın bölüşülmesine ilişkin bu Maddede yazılı bulunan hükümler nedeniyle, ertelenmeyecektir.

Madde 50 — 47 nci Maddede yazılı yıllık taksitlerin ve 49. Maddede söz konusu olan Osmanlı Devlet Borçları nominal anaparasının bölüşülmesi aşağıdaki biçimde yapılacaktır :

Birincisi : 17 Ekim 1912 gününden önceki istikrazlar ile onlara ilişkin yüklemler, 1912-1913 Balkan Savaşları sonucunda bulunduğu durumda, Osmanlı İmparatorluğu ile savaş sonunda Osmanlı Devletinden kendilerine toprak ayrılan Balkan Hükümetleri ve işbu Andlaşmanın 12. ve 15. Maddelerinde söz konusu Adaların kendilerine verildiği devletler arasında bölüşülecek ve bu savaşlara son, veren Andlaşmaların ya da daha sonra yapılmış Andlaşmaların, yürürlüğe konulmasından sonra ortaya çıkan toprak değişiklikleri gözönünde tutulacaktır.

İkincisi : Bu ilk bölüşmeden sonra, Osmanlı Devletinin üzerinde kalan istikrazların borç artığı ile onlara ilişkin yıllık taksitler artığına, Osmanlı Devletince 17 Ekim 1912 günü ile 1 Kasım 1914 günü arasında yapılan istikrazlar ve bunlara ilişkin yıllık taksitler eklenince çıkacak toplam Türkiye ve Asya’da yeni kurulmuş olup işbu Andlaşma uyarınca Osmanlı devletinden, kendilerine toprak ayrılan devletler ve sözü geçen Andlaşmanın 46. Maddesinin son -Fıkrasında belirtilen toprak kendisine bağlanan Devlet arasında bölüşülecektir.

Anaparanın bölüşülmesi, işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulması gününde her istikrazın anaparasının tutarı üzerinden yapılacaktır.

Madde 51 — 50. nci Maddede açıklanan bölüşüm sonucu olarak Osmanlı Devlet; Borçlarının yıllık taksitlerinden ilgili devlete düşen pay aşağıdaki gibi saptanacaktır.

Birincisi : 50 nci Maddenin 1. Fıkrasında açıklanan bölüşüm için, önce 12. ve 15. Maddelerde sözü geçen Adalar ile Balkan savaşları sonucunda Osmanlı Devletinden ayrılan toprakların topuna düşecek pay tutarının saptanmasına girişilecektir.

İşbu payın 50. Maddenin birinci fıkrası hükümleri gereğince bölüşülecek yıllık taksitler toplamına göre tutarı, şözkonusu Adalar ve ayrılan ülkelerin, birlikte olarak, genel gelirleri toplamı ortalamasının, 1907 yılında konulan ek gümrük vergisi gelirleri ile birlikte, 1910-1911 ve 1911-1912 bütçe yılları sırasında Osmanlı Devletinin genci gelirler toplamı ortalamasıyla eş oranda olacaktır.

Böylece saplanacak tutar, kendilerine yukarıdaki fıkrada sözü-geçen toprakların verildiği devletler arasında daha sonra bölüşülecek ve, bunun sonucu olarak, söz konusu devletlerden her birine düşecek payın, aralarında bölüşülecek genel toplama oranla tutarı bu devletlerden her birine bağlanan toprakların gelirleri ortalamasının Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devletinden ayrılan toprakların ve 12. 15. Maddelerde sözü geçen Adaların toplamının 1910-1911 ve 1911-1912 bütçe yılları içindeki genel gelirleri ortalamasıyla eş oranda olacaktır. İşbu Fıkrada söz konusu gelirlerin hesaplanmasında gümrük gelirleri sayılmayacaktır,

İkincisi : 46. Maddenin son fıkrasında sözügeçen topraklarla birlikte, işbu Andlaşma uyarınca Osmanlı Devletinden ayrılan topraklara gelince, ilgili her Devlete düşen payın, 50. Maddenin 2. fıkrası hükümlerine göre bölüşülecek yıllık taksitlerinin genel toplamına oranı, ayrılan ülkenin ortalama gelirinin, 1910-1911 ve 1911-1912 bütçe yıllarında (1907 yılında konulan ek gümrük vergileri gelirleri ile birlikte) topraklar ve Adalar payı çıkarıldıktan sonra bulunacak tutarın oranıyla eş olacaktır.

Madde 52 — İşbu Kesime bağlı çizelgenin, (B) Bölümünde yazılı avanslar Türkiye ile 46. Maddede anılan öteki devletler arasında aşağıdaki koşullara göre bölünecektir :

Birincisi : Çizelgede belirli olup 17 Ekim 1912 de mevcut bulunan avanslar konusunda işbu andlaşmanın yürürlüğe konulması gününde ödenmemiş anapara var ise, bu anapara ve 53. Maddenin 1. fıkrasında yazılı günlerden beri toplanmış faizler ile söz konusu günlerden beri yapılan ödemeler, 50. Maddenin 1. ve 51. Maddenin gene 1.fıkrasında belirtilmiş hükümlere göre bölüşülecektir.

İkincisi : İşbu ilk bölüşme sonucunda Osmanlı Devletine düşen paralar ve çizelgede belirtilmiş olup devletin, 17 Ekim 1912 günü ile l Kasım 1914 günü arasında anlaşmaya bağladığı avanslar ve işbu Andlaşmanm yürürlüğe konulması gününde eğer var ise, ödenmemiş olan anapara, ile l Mart 1920 gününe dek toplanmış faizler ve o günden beri yapılan ödemeler 50. Maddenin 2. ve 51. Maddenin 2. fıkralarında belirtilen, hükümlere göre bölüşülecektir.

Osmanlı Devlet Borçları Yönetim Kurulu söz konusu avanslardan ilgili devletlerin her birine düşen pay tutarını, işbu Andlaşmanın, yürürlüğe konulmasından başlayarak, 3 aylık, süre içinde saptayacak ve bu tutarı söz konusu devletlere bildirecektir.

Türkiye dışındaki devletlere yüklenen paralar, söz konusu devletlerce Devlet Borçları Yönetim Kuruluna ödenecek ve bu Kurulca da, ya alacaklılara ya da Türkiye’nin anılan devletler hesabına gerek faiz, gerek anapara akçesi olarak ödemiş bulunduğu paralar tutarını karşılayıncaya dek, Türkiye Hükümeti hesabına gelir yazılacaktır.

Yukarıdaki fıkrada öngörülen, ödemeler, işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak, eşit 5 yıllık taksit ile yapılacaktır. Bu ödemelerin Osmanlı Devleti alacaklılarına yapılacak bölümü, avans sözleşmesinde yazılı yıllık faizleri içerecek ve Türkiye Hükümetine düşen, bölümü ise faizsiz ödenecektir.

Madde 53 — Balkan Savaşları sonunda kendilerine Osmanlı Devletinden toprak ayrılmış olan devletlerin borçlu olup işbu Kesime ekli çizelgenin (A) Bölümünde yazılı Osmanlı Devlet Borçları istikrazlarının yıllık taksitleri, söz konusu toprakların anılan devletlere geçmelerini açıklayan Andlaşmaların yürürlüğe konulması gününden başlayarak ödenmesi gerekecektir. 12. Maddede belirtilen Adalara gelince, bunların yıllık taksitinin 1/14 Kasım 1913 gününden başlayarak ve 15. Maddede söz konusu olan Adaların yıllık taksitin ise 17 Ekim 1912 gününden başlayarak ödenmesi gerekecektir.

İşbu Andlaşma gereğince Osmanlı Devletinden ayrılan Asya’daki topraklar üzerinde yeni kurulmuş devletlerin ve 46. Maddenin son Fıkrasında yazılı topraklar kendisine bağlanan devletin borçlu oldukları yıllık taksitlerin l Mart 1920 gününden başlayarak ödenmesi gerekecektir.

Madde 54 — İşbu Kesime ekli çizelgenin (A) Bölümünde sayılan 1911, 1912 ve 1913 Hazine Tahvilleri, Sözleşmelerde saptanan ödeme gününden başlayarak, 10 yıllık bir süre içinde kararlaştırılmış faizleri ile birlikte ödenecektir.

Madde 55 — Türkiye; ile birlikte, 46. Maddede anılan, devletler, işbu Kesime bağlı çizelgenin (A) Bölümünde belirtildiği üzere, Osmanlı Devlet Borçlarından kendilerine düşen ve 53. Maddede belirtilen günlerden başlayarak, ödenmesi gerektiği halde ödenmemiş bulunun yıllık taksitler tutarını Osmanlı Devlet Borçları Yönetim Kuruluna ödeyeceklerdir. Bu ödeme işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak, 20 yılda eşit taksitler ile ve faizsiz olarak yapılacaktır.

Türkiye’den başka devletlerce Devlet; Borçları İdare Kuruluna ödenen yıllık taksitler bu Kurulca, söz konusu devletler hesabına Türkiye tarafından ödenmiş olan paraların tutarını karşılayınca dek, Türkiye’nin henüz borçlu bulunduğu toplanmış taksitlerden çıkarılacaktır.

Madde 56 — Bundan böyle, Osmanlı Devlet Borçları Yönetim Kurulunda Alman, Avusturyalı ve Macar senet sahiplerinin, temsilcileri bulunmayacaktır.

Madde 57 — Osmanlı Devlet Borçları istikraz ve avanslarına ve karşılığı Mısır vergisi ile sağlanmış olan, 1855, 1891 ve 1894 Osmanlı istikrazlarına ilişkin faiz kuponlarının sunulması süreleri ile söz konusu istikrazlardan kurası çıkmış olan senetlerin ödenmesi için sünme süreleri, Bağıtlı Yüksek Tarafların topraklarında 29 Ekim 1914 gününden başlayarak, işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulmasından sonra 3 ayın bitimine dek ertelenmiş sayılacaktır.

BİRİNCİ KESİME BAĞLI
EK: I
l Kasım 1914 gününden önceki Osmanlı Genel Borçları Çizelgesi
A BÖLÜMÜ

LozanBarisAntlasmasi-1

B BÖLÜMÜ

LozanBarisAntlasmasi-2

KESİM : II
ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER

Madde 58 — Bir yandan Türkiye, öte yandan (Yunanistan dışında) öteki Bağıtlı Devletler, gerek Türkiye ile bu Devletlerin, gerek (tüzel kişiler de kapsamı içine girmek üzere) onların uyruklarının 1 Ağustos 1914 günü ile bugünkü Andlaşmanın yürürlüğe konulması günü arasında geçen süre içinde, gerek savaş eylemleri, gerek istiraval, el koyma, kullanım ya da zoralım önlemleri yüzünden doğan, kayıp, zarar ve ziyanlar nedeniyle her türlü para istemlerinden, karşılıklı olarak vazgeçerler.

Bununla birlikte, yukarıdaki hüküm işbu Andlaşmanın III. Bölümünde yazılı hükümleri (Ekonomik hükümler) zedelemeyecektir.

Almanya ile yapılan, 28 Haziran 1919 günkü Barış Andlaşmasının 259. Maddesinin. (1) Fıkrası ve Avusturya ile yapılan 10 Eylül 1919 günlü Barış Andlaşmasının 210. Maddesinin (1). Fıkrası gereğince, Almanya ve Avusturya tarafından devredilmiş olan altın para üzerindeki her türlü haklarından, Türkiye (Yunanistan dışarıda kalmak üzere) öteki Bağıtlı Devletler yararına vazgeçer.

Birinci Tertip Türk Tahvilleri konusunda, gerek 20 Haziran 1331 (3 Temmuz 1915) günkü Sözleşme ile, gerek bu Tahvillerin, arkasında yazılı metne göre, Osmanlı Devlet Borçları Yönetim Kuruluna yüklenmiş olan tüm ödeme yükümleri ortadan kaldırılmıştır.

Bunun gibi Türkiye, Osmanlı Hükümetince İngiltere’ye ısmarlanmış olup Britanya Hükümetince 1914 yılında müsadere edilmiş savaş gemileri için ödenmiş bulunan paraların geri verilmesini, ne Britanya Hükümetinden, ne de onun uyruklarından istememeği kabul ve bu konuda her türlü istemlerinden vazgeçer.

Madde 59 — Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan Ordusunun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır.

Öte yandan, Türkiye, Yunanistan’ın savaşın uzamasından ve onun sonuçlarından doğan parasal durumunu gözönünde tutarak onarım konusunda Yunan Hükümetine karşı her türlü istemlerinden kesinlikle vazgeçer.

Madde 60 — Gerek Balkan Savaşları sonucunda, gerek işbu Andlaşma ile Osmanlı İmparatorluğundan kendilerine toprak verilmiş ya da verilmekte olan Devletler, Osmanlı İmparatorluğunun işbu topraklar üzerindeki tüm taşınır ve taşınmaz mallarına, karşılık ödemeden, sahip olacaklardır.

Şurası kararlaştırılmıştır ki, 26 Ağustos 1324 (8 Eylül 1908) ve 20 Nisan 1325 (2 Mayıs 1909) günlü iradelerin [Padişah’ın Kararları] Hazine-i Hassa’dan [Saray’ın mal ve mülkü] Devlete geçirilmesini emrettiği taşınır ve taşınmaz mallar ile 30 Ekim 1918 de Hazine-i Hassa’ca kamu hizmetleri için yönetilmekte bulunmuş olan taşınır ve taşınmaz mallar, söz konusu Devletlerin, bu mallara ilişkin, konularda Osmanlı İmparatorluğu yerine geçmeleri gerekeceğinden, bu mallar üzerinde kurulmuş olan Vakıflar geçerli sayılmak üzere, yukarıdaki fıkrada anılan taşınır ve taşınmaz malların kapsamı içine girecektir.

Gerek Balkan Savaşları sonucunda, gerek daha sonra Yunanistan’a geçmiş olan eski Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde bulunup Hazine-i Hassa’dan Devlete geçen taşınır ve taşınmaz mallar konusunda Türkiye Hükümeti ile Yunan Hükümeti arasında çıkan anlaşmazlık, yapılacak bir Hakem anlaşmasıyla ve 1-14 Kasım 1913 günlü Atina Andlaşmasına ekli 2 sayılı Özel Protokol gereğince, La Haye’de bir Hakem Mahkemesine sunulacaktır.

Bu Maddenin hükümleri Hazine-i Hassa adına tescilli ya da onun yönettiği, işbu Maddenin 2. ve 3. Fıkralarında öngörülmeyen, taşınır ve taşınmaz malların hukuksal niteliğini değiştirmiyecektir.

Madde 61 — İşbu Andlaşma gereğince Türkiye’den başka bir Devletin uyruğuna geçmiş olup sivil ve askersel emeklilik ve açıkta tutulma, yetim ve dul maaşlarından [Pension] yararlananlar, maaşları nedeniyle Türkiye Hükümetine karşı hiç bir istemde bulunamayacaklardır.

Madde 62 — Almanya ile 28 Haziran 1919’da yapılan Versailles Barış Andlaşmasının 261. Maddesi ve 10 Eylül 1919’da Avusturya ile, 27 Kasım 1919’da Bulgaristan ile ve 4 Haziran 1920’de Macaristan ile yapılan Barış Andlaşmalarının koşut Maddeleri uyarınca, Türkiye’den alacaklı bulundukları tüm alacakların öteki Bağıtlı Devletlere geçirilmesini [transfert

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır