hz osmanin duasi / Hz. Osman’ın (r.a.) Duâları | İslam ve İhsan

Hz Osmanin Duasi

hz osmanin duasi

Hz. Osman Kimdir? Hz. Osman'ın Hayatı, &#;zellikleri Ve En Bilinen S&#;zleri

Haberin Devamı

Hz. Osman'ın Özellikleri

Hz. Osman Müslümanlara ahlakıyla örnek olmuş birisidir. İslam kaynaklarına göre Hz. Osman, güzel ahlaklı ve hoşgörülüydü. Tatlı dilli olduğu kadar, keramet sahibi olduğu da belirtilir. Eli açık olan Hazreti Osman'ın gözü devamlı yaşlıydı. Her şeye ibret almak için bakan Hz. Osman, fakirlere yardımlarda bulunmayı her daim isterdi. Az yemek yer, dürüst davranırdı. Namaz kıldığında uzun sureler okur, ibadetlerden feyiz ve tat alırdı.

Hz. Osman'ın En Bilinen Sözleri

Hazreti Osman, sözleriyle birçok kişiyi etkilemiştir.

Öyle ki dünyadaki hayat fani, ahiretteki ise baki olandır.

Dünyanın da bir sonu vardır. Bu yüzden Allah'tan korkun ve ona yönelin.

Her kimin dünya hayatında zindanı olursa, o kişi baki olan hayatta rahata erer.

Kulluk mevcut olana razı gelmek, olmayan sabır etmektir.

Hz. Osman Nerede Doğdu?

Hazreti Osman, peygamber efendimizin doğduğu şehir olan Mekke'de dünyaya gözünü açtı. Hazreti Osman, doğduğu şehirde uzun süre yaşamı, daha sonra peygamber efendimiz ile birlikte Medine şehrine göç etmiştir.

Hazreti Osman Kaçıncı Halifedir?

İslam'ın 4 halifesi bulunur. Bunlar sırasıyla, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'dir. Hazreti Osman görüldüğü gibi İslam'ın seçilen üçüncü sıradaki halifesidir. yılında halife olan Hazreti Osman 12 yıl görevde kalmıştır.

Peygamber Efendimiz Hz. Osman (ra) hakkında, ma darra osmane ba&#;dü ma feale = şu andan itibaren Osman&#;ın yaptığı hiçbir şey ahirette ona zarar vermeyecektir, demiş midir?

Değerli kardeşimiz,

Abdurrahamn b. Semüre anlatıyor: Tebük Seferihazırlığı yapılırken (Hz.) Osman, askerleri teçhiz etmek üzere bin dinar getirip Resulullah (a.s.m)’ın kucağına (önüne) koydu. Hz. Peygamber (a.s.m) onları (saymak için) çeviriyor ve  “ 'Bu günden sonra Osman ne yaparsa yapsın ona zarar vermez.' diyor ve bunu defalarca tekrar ediyordu.” (bk. Tirmizî, Menakıb, 18; İbn Hanbel, 5/63; Hâkim, 3/).

Hadisin sahih olduğuna dair Hâkim’in yaptığı açıklamaya Zehebî de katılmıştır. (bk. Zehebi, Telhis, ilgili hadis)

Hz. Osman (ra) dünyadayken cennetle müjdelenen sahabelerden olup, bu rivayet de müjdelerden biridir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Hz. Osman'ın şahsiyeti (kişiliği) nasıldı?

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Hazret-i Osman (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin damadıdır. Eshab-ı kiramın büyüklerinden, Cennet ile müjdelenen on kişinin ve halifelerin üçüncüsüdür. İman edenlerin beşincisidir.

Orta boylu, buğday benizli, şânlı bir zat idi. Hazret-i Ebu Bekrin topladığı Kur’an-ı kerimi çoğaltarak yer yüzüne yaymak şerefi ona nasip oldu. Hadis-i şerifler ile metholundu. Hilmi ve hayası pek fazla idi.

Dinden çıkarmak için amcasının yaptığı işkencelere dayandı. Resulullah efendimizin iki kızı ile evlenmek şerefine kavuştu. Allah yolunda evini, barkını, malını, mülkünü ve ticaretini bırakıp Habeşistan’a hicret etti. Sonra Medine’ye de hicret etti.

Başka işle vazifeli olduğu durumlar hariç, bütün gazalarda bulundu. Hazret-i Rukayye ağır hasta olduğundan, Bedir gazasına götürülmedi. Medine’de Resulullahın sevgili kızının tedavisine çalışması emrolunmuş, Bedir’de bulunanların sevabına kavuşacağı bildirilmişti. Zafer haberi geldiği gün, Rukayye vefat etti. Resulullah, ikinci kızı Ümmi Gülsümü Hazret-i Osman’a verdi. Bunun için, Hazret-i Osman’a, Zinnureyn (iki nur sahibi) denildi.

Hazret-i Osman çok zengin bir tüccar idi. Bütün malını ve mülkünü Resulullah için feda etti. Mesela, Tebük gazvesinde Hazret-i Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, 70 at, on bin altın getirdi. Eshab-ı kiramı susuzluktan kurtarmak için Rume kuyusunu satın aldı. Resulullah efendimiz, (Mescidimizi genişletene, Cennette daha iyisi vardır, Cennet onun içindir) buyurunca, etrafındaki altı arsayı satın alıp mescide ekledi.

Hicri yılın birinci günü halife oldu. Zamanında Horasan, Hindistan, Maveraünnehir, Semerkand, Kıbrıs, Kafkasya, Afrika’nın birçok yerleri ve Endülüs feth edildi. Acem devletini tarihten sildi. Kabil’e kadar Asya ve İstanbul’a kadar Anadolu, onun zamanında müslüman oldu.

İbni Sebe denilen Yemenli bir Yahudi, Müslüman şekline girerek, İslamiyet’i içerden parçalamaya, yıkmaya uğraştı. Medine’de çok çalıştı ise de, başaramayacağını anlayıp Mısır’da, fitne, fesat yaymaya başladı. Cahil ve serserilerden meydana getirdiği bir çapulcu alayı, Medine’ye gelip, Hazret-i Osman’ı Kur’an-ı kerim okurken şehit ettiler.

Hazret-i Osman, Medine'ye hicretle şereflenen, Allahü teâlânın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe ]

Hazret-i Osman’ın, Allah Resulü tarafından, ağaç altında söz verenlerden olduğu bildirildi. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]

Cabir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!) buyurdu. [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]

Bu sözleşmeye, Biat-ür-rıdvan denir. Çünkü, Allahü teâlâ, bunlardan razıdır. (İmam-ı Begavi Meâlimüttenzil)

Resulullah efendimiz biat-ı rıdvan ile emrettikleri vakitte, Hazret-i Osman’ı Mekke-i mükerremede, Kureyşe haberci göndermiş idi. İnsanlar ile biat ettiğinde, (Muhakkak ki Osman, Allah’ın ve Resulünün hacetini [işini] görmektedir!) buyurup, mübarek ellerinin birini kendisi için, birini Hazret-i Osman için kıldı. Kendileri için kıldığı eli, Osman için kıldığı el üzerine koyup, Hazret-i Osman yerine biat etti.

Hazret-i Osman, Peygamber efendimize iki defa damat olmakla şereflendi. Bu nimet ve şeref vesilesiyle de Cennetliktir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]

Hazret-i Osman hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Osman Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa’d]

(Benim Cennette arkadaşım Osman’dır.) [Tirmizi]

(Osman benden, ben de Osman’danım.) [Taberani]

(Osman’ın şefaati ile Cehennemlik olan 70 bin kişi sorgusuz sualsiz Cennete girecektir.) [İbni Asakir]

(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekir’i, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]

(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]

(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]

(Ben, Ebu Bekir, Ömer, Osman da vefat edince, ölmeye gücün yeterse öl.) [Ebu Nuaym]

(Allahü teâlâ Osman’a rahmet etsin, melekler ondan haya eder. Tebük gazasında askeri techiz etti ve mescidimizi genişletti ki, şimdi bizi alıyor.) [Tirmizi]

(Ya Osman, benden sonra sana da hilafet verilecektir. Münafıkların sözüne bakıp da hilafeti terk etme! O gün oruçlu ol, benim yanımda iftar edersin.) [İbni Adiy]

(Ya Osman, Allahü teâlâ sana hilafet gömleğini giydirecek, münafıklar çıkartmak isteyeceklerdir. Bana kavuşuncaya kadar onu çıkartma!) [İbni Mace, Tirmizi]

Resulullah efendimiz, kızı Hazret-i Rukayye’ye buyurdu ki:
(Ey canım kızım, Osman’a çok sevgi göster! Zira Eshabım arasında ahlakı bana en çok benzeyen odur.) [Begavi]

Mirat-ı kâinat’ta deniyor ki:
Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile kızı Rukayye’yi Hazret-i Osman’la evlendirdi. Hazret-i Rukayye vefat edince, Hazret-i Osman ağlamaya başladı. Bunu gören Peygamber efendimiz (Ya Osman ağlama! Allah’a yemin ederim ki, yüz kızım olsa ve vefat etseler, bir tane kalmayıncaya kadar sana verirdim. İşte, Cebrail geldi. Allahü teâlânın, ölen kızımın yerine kardeşini, [Ümmi Gülsüm’ü] aynı mehir ile sana vermemi emrettiğini bildirdi) buyurdu. Kızı Ümmi Gülsüme de, (Kızım, zevcin Osman, ceddin İbrahim Peygambere ve babana herkesten daha çok benzemektedir) buyurdu. Bir Peygamberin iki kızını nikahlamak, Hazret-i Osman’dan başka hiçbir insana nasip olmamıştır.

Hazret-i Osman gelince Peygamber efendimiz, mübarek ayaklarını örttü. Sebebi sual edilince, (Osman’dan melekler haya eder, ben haya etmez miyim) buyurdu.

Tebük gazvesinde Hazret-i Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, 70 at, onbin altın getirdi. Resulullah efendimiz, bunları askere dağıtıp, (Bugünden sonra Osman’a günah yazılmaz) buyurdu. [Bundan sonra Allah, Osman’ı günah işlemekten korur.] (Tirmizi) ve (Ya Rabbi, Osman’ın geçmiş, gelecek, gizli-açık ve kıyamete kadar işleyeceği günahları affet!) diye dua etti. (Ebu Nuaym)

(Allahü teâlânın sevdiği kula, günah zarar vermez) hadis-i şerifi de (Allahü teâlâ onu günah işlemekten muhafaza eder) ve (Allahü teâlâ, sevdiği kula tevbe imkanı verir, ölmeden onun günahlarını affeder) şeklinde açıklanmıştır. (Deylemi, R. Münire)

Feth suresinin (Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti) mealindeki 2. âyet-i kerimesi, (Allahü teâlâ, Peygamber efendimizi geçmişte ve gelecekte günah işlemekten korudu) şeklinde açıklanmıştır. (Şifa-i şerif)]

Hazret-i Ali, bir gün Hazret-i Fatıma’yı incitmişti. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer Peygamber efendimize ricada bulundularsa da, Peygamber efendimiz Hazret-i Ali’yi affetmedi. Hazret-i Osman rica edince affetti. Sebebini sorduklarında buyurdu ki:
(Öyle birinin şefaatini [ricasını, af talebini] kabul ettim ki, yer ile göğün yerini değiştir diye, Allah’tan istese, Allahü teâlâ bunu kabul edip değiştirir. Yahut “Ya Rabbi bu ümmetin hepsinin günahlarını affet!” dese, affeder.) [Begavi]

Öldürülmesi gerekenlerden olan İbni Ebi Sürh, Mekke’nin fethinde Hazret-i Osman’ın evine sığınmış ve Müslüman olmuştu. Hazret-i Osman, bu zatı getirip, (Ya Resulallah, bununla da biat eyle) demişti. Peygamber efendimiz, Hazret-i Osman’ı çok sevdiği için, o zat ile de biat etmişti.

Resulullahın yanına bir cenaze getirildi. Namazını kılmadı ve (Bu adam Osman’a düşman idi. Onun için, Allahü teâlâ da, buna düşmandır) buyurdu. (Tirmizi)

Peygamber efendimiz, Ebu Musa Eşari’ye, (Kapıdan girenleri Cennetle müjdele!) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer girdi. Kapı tekrar çalınınca, (Gelenin de Cennetlik olduğunu müjdele! Başına belalar geleceğini de söyle!) buyurdu. İçeri giren Osman idi. (Buhari)

Resul-i ekrem, Hazret-i Osman’ın şehit olacağını yani Cennetlik olduğunu haber verdi. İlk üç halife ile dağa çıktıkları zaman dağ sallandı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Ey dağ, sallanma! Senin üstünde bir nebi, bir sıddık, iki de şehit [Ömer ve Osman] vardır.) [Buhari- Kurretül Ayneyn]

Hazret-i Osman’ın menkıbeleri

Her mübarek adımınız için
Bir gün Hazret-i Osman Peygamber efendimize gelip, ya Resulallah, teşrif buyurup, evimizi şereflendirseniz dedi. Peygamber efendimiz, (Yalnız beni mi davet ediyorsun, yoksa eshabı da mı?) diye sordu. Hazret-i Osman, eshab-ı kiram da gelsinler dedi. Resulullah efendimiz Bilali çağırıp, (Ya Bilal, bütün sahabeye haber ver, Osman’ın davetine gelsinler) buyurdu.

Kendisi kalkıp, Hazret-i Ali ile beraber Hazret-i Osman’ın evine doğru gitmeye başladılar. Yolda giderken, Hazret-i Osman, Resul-i ekremin ardınca gidip, adımlarını sayıyordu. Resulullah efendimiz, (Ya Osman, niçin sayıyorsun?) buyurdu. Her mübarek adımınız için, bir köle azat edeceğim ya Resulallah dedi. Davetten sonra bütün köleleri azat oldu. Kölelerin ahidnamelerini verdi. (M. Ç. Güzin)

Rume kuyusunu kim alırsa
Medine’de bir yahudinin ağzı örülü bir kuyusu var idi. Bu kuyunun suyu gayet tatlı olup, suyu satardı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Rume kuyusunu kim alır, kendi kovasını Müslümanların kovası ile beraber tutarsa, Cennetteki kovası bundan hayırlı olur.)
Bunun üzerine Hazret-i Osman gidip, yahudi ile pazarlık etti. Yahudi kuyunun tamamını satmaktan kaçınınca, o da yarısını aldı. Sırayla bir gün Hazret-i Osman’ın olacak, bir gün yahudinin olacaktı. Hazret-i Osman kendi sırasında suyu sebil ve sadaka etti. Yahudi ücret ile satardı. Müslümanlar da Hazret-i Osman’ın sırası geldiğinde, iki günlük su alıp, yahudinin sırasında gelmediler. Yahudinin pazarı kesada uğrayınca, diğer yarısını da satmak istedi. Hazret-i Osman diğer yarısını da satın aldı. Evvelki yarısını yahudiden oniki bin dirheme almıştı. Diğer yarısını da sekiz bin dirheme aldı. Tamamını müslümanlar için sebil etti. (Mesabih)

Cennet onun içindir
İslam dini yayılmaya başlayınca, her taraftan Medine’ye gelmeye başladılar. Mescid-i şerif dar olduğu için, gelenler yer bulamadığından sahrada çadır kurup, oturdular. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her kim bu bizim mescidimizi, bir zra dahi büyültürse, Cennet onun içindir.)
Hazret-i Osman hemen, ya Resulallah! Benim malım ve mülküm sana fedadır. Ben genişleteyim, dedi. Sonra kırk zra genişletti. Allahü teâlâ, tevbe suresinin, (Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve yalnız Allah’tan korkan kimseler imar eder) mealindeki onsekizinci âyet-i kerimesini gönderdi.

Bekara suresinin, (Mallarını Allah yolunda sarf edip sonra sarf ettikleri şeyin ardından başa kakmayan ve eza etmeyenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir) mealindeki âyet-i kerimesi Osman bin Affan ve Abdurrahman bin Avf için nazil olmuştur. Abdurrahman bin Avf, Resulullahın huzuruna dört bin dirhem ile gelip dedi ki, ya Resulallah, yanımda sekiz bin dirhem vardı. Dört bin dirhemini ıyâlime nafaka için alıkoydum. Dört bin dirhemini getirdim. Resulullah, (Allahü teâlâ verdiğine ve hem de ıyalin için alıkoyduğuna bereket versin) buyurdu.

Hazret-i Osman da, Tebük gazasında buyurdu ki, techizatı olmayan herkesin techizatını almak benim üzerime olsun. Bin deve yükü ile gazilerin techizatına sarf etti. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimeyi onların şânları için gönderdi. Ebu Saidi Hudri der ki: Resulullahı gördüm. Mübarek ellerini kaldırmış, Osman’a şöyle dua buyururdu:
(Ya Rabbi! Ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol!) Böylece, sabah oluncaya kadar dua buyurdu. (M. Ç. Güzin)

Bu malın bereketi nasıl olmaz ki
Abdurrahman bin Ebi Leyla rivayet eder.
Hazret-i Ali, Kanber’e dedi ki, var git mescidden bana Osman’ı seven birini getir. Kanber varıp sorduğunda, bir kişi kalkıp dedi ki, ben severim. Kanber, gel, emir-ül müminin Ali seni çağırır dedi.
O kişi kalkıp, Hazret-i Ali’nin huzuruna geldi. Emir-ül müminin buyurdu ki, Osman’ı sever misin? Dedi ki, ya Ali, Allahü teâlânın izzet ve azameti hakkı için, ben onu kendi canımdan daha çok severim. Bir vakit Resulullahın huzuruna varmıştım. Dedim ki, ya Resulallah, evlendim, bana bir şey ver, hiçbir nesne yoktur ki, hanımın mehrini vereyim. Resulullah bana bir vekiyye altın verdi. [Bir vekiyye kırk dirhem kıymetinde altın idi.] Ebu Bekir de bir vekiyye verdi. Ömer de bir vekiyye verdi. Osman ise iki vekiyye verdi. Ya Osman, Resulullah ve Ebu Bekir ve Ömer bir vekiyye verdiler. Sen niçin iki vekiyye verdin, dedim. Osman dedi ki, bir vekiyye kendimden ötürü, bir vekiyye de Ali bin Ebu Talibden ötürü verdim ki, o vakit onun hazır bir nesnesi yoktu ki, sana versin. Ondan sonra dedim ki, ya Resulallah! Bu malın bereketi olması için, bana dua et. Resulullah buyurdu ki:
(Bu malın bereketi nasıl olmaz ki, bunu sana Peygamber ve Sıddık ve iki Şehit verdi.)
Hazret-i Ali bunu işittiği zaman çok sevindi ve buyurdu ki, (Doğru söyledin). (M. Ç. Güzin)

Allah ve Resulü yanında ikram görenlerdensiniz
Ukbe bin Amir el Cüheni bildiriyor.
Resulullah bir gün buyurdu ki:
(Ya Eba Bekir ve Ömer! Sizin ikiniz, dünyada ve ahirette kardeşlersiniz. Şimdi her ikiniz, birbirinize selam veriniz ve müsafeha ediniz.) Ebu Bekir, Ömer’in elini tuttu. Resulullah tebessüm edip, buyurdu ki:
(Ya Eba Bekir! Sen Ömer’in önünce olursun!) [Yani daha önce halife olursun.]

Sonra buyurdu ki:
(Ya Zübeyr ve Talha! Siz de geliniz. Siz de dünyada ve ahirette kardeşlersiniz. Şimdi birbirinize selam verip, müsafeha ediniz.) Nasıl buyurdu ise öyle yaptılar.

Sonra buyurdu, Übeyy bin Kab ve Abdullah bin Mesud da öyle yaptılar. Sonra Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Salimi, ki Salim Ebu Huzeyfe’nin kölesi idi, onlara da buyurdu. Onlar da öyle yaptılar. Sonra Üsame ile Ebu Hind öyle yaptılar.

Bu arada Abdurrahman bin Avf yüzünü Osman bin Affan tarafına döndürüp dedi ki:
(İnna lillah ve inna ileyhi raciun!). Bize ne olmuştur ve ne işlemişiz ki, Resulullah benim ve senin tarafımıza iltifat etmedi. Allahü teâlânın gadabından, Resulünün azarından; yine Allahü teâlâya sığınırız.

Resulullah onlar tarafına bakıp, buyurdu ki:
(Hak teâlânın kudreti ve azameti hakkı için, Allahü teâlâ sizin üzerinize gadablı değildir. Ve Resulü de sizin üzerinize azarlı [sizi azarlamış] değildir. Allah ve Resulü ve melekleri yanında ikram görenlerdensiniz! Lakin, ben sizi yâd etmek istediğim zaman, Hak teâlâ bir melek gönderip beni men etti ve dedi ki, onları sonra yâd et ki, onların ikisi de zengindir.Ben de bu yüzden sizi sonra yâd ettim. Bunun gibi, kıyamet gününde fakirlerin hesabını, zenginlerin hesabından önce yaparlar. Siz, dünyada ve ahirette kardeşlersiniz. Siz de birbirinize selam verip, müsafeha ediniz.) Onlar da öyle yaptılar. Resulullah, (Razı oldunuz mu?) buyurdu. Evet, razı olduk dediler. (M. Ç. Güzin)

Kendi için bir miktar alıkoymadı
Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Âişe validemizle evde oturuyordu. Hazret-i Osman dört deve yükü buğdayı hizmetçileriyle Fahri kâinata gönderdi ve hediye olduğunu bildirdi.

Hizmetçileri geri gelip dediler ki, ya efendi, Resulullah buğdayı muhacirine verdi. Bunun üzerine dört deve yükü daha buğday gönderdi. Resulullah onu da Ensara dağıttı. Hazret-i Osman dört deve yükü buğday daha gönderdi. Fahri kâinat onu da ıyali arasında taksim edip, evlerine gönderdi.
Getiren hizmetçilere, (Osman’a kaç deve yükü buğday getirmişlerdi?) diye sordu. Hizmetçiler, oniki yük dediler. Resulullah buyurdu ki: (Demek ki tamamını bize gönderdi. Kendi için bir miktar alıkoymadı.) Mübarek ellerini kaldırıp, (Ya Rab! Osman’ın ihsanından aciz oldum. Osman’ın mükafatından acizim ya Rab. Sen Osman’a karşılığını ver) diye dua etti. Derhal Cebrail aleyhisselam geldi ve dedi ki: (Ya Resulallah! Allahü teâlâ sana selam eder. Buyurur ki, biz Osman’dan razı olduk. Onu Cennette sana arkadaş ettik. Arasat hesabını ondan kaldırdık. Sen ona mükafattan aciz isen, biz ona mükafattan aciz değiliz.) [M. Ç. Güzin]

Bu zırh senden başkasına layık değildir
Hazret-i Ali, Fatıma validemizle düğünü yapılacağı zaman, dünyalık hiçbir şeyi yoktu ki harcasın. Kendi zırhını pazara gönderdi. Satıp, düğününe harc edecekti. Hazret-i Osman pazarda gezerken, Hazret-i Ali’nin zırhını tanıdı. Dellalı çağırıp, bu zırha, sahibi ne fiyat ister diye sordu. Dellal, dörtyüz dirhem ister dedi. Hazret-i Osman, bunu aldım buyurdu ve değerini verdi. Bir dörtyüz dirhem de sayıp, zırhı da üzerine koyup, Hazret-i Ali’ye şu haberle gönderdi:
(Bu zırh senden başkasına layık değildir. Bu akçayı da düğüne harc et. Bizim özrümüzü de kabul et.) (M. Ç. Güzin)

Sizden fazla veren var
Hazret-i Osman’ın Şam’dan yüz deve yükü buğday getiren kervanı geldi. Medine’de kıtlık vardı. Sahabe-i güzin, Hazret-i Osman’ın kervanının geldiğini, satılık buğdayı olduğunu işitince gelip müşteri oldular. Ancak o satmadı. Fiyatı artırıp, bir mennine [ gr ağırlığındaki buğdaya] yedi dirhem verdiler. Hazret-i Osman yine satmam, dedi. Niçin dediler. Sizden daha fazla fiyat ile alıcı var. Her kim daha fazla verirse ona veririm, dedi.

Sahabe-i kiram üzülüp, Ebu Bekri Sıddıkın yanına geldiler. Ya Sıddık, Osman’ın bugün bize yaptığına çok üzüldük. Buğdayını almaya gittik, her mennine yedi dirhem bile verdik. Satmadı. Bize, sizden daha fazla veren var, ona vereceğim dedi. Resulullahın eshabına böyle yapması layık mı? Eshabdan kim vardır ki, böyle ihtiyaç mahallinde malını satmayıp, çok para ister.

Ebu Bekri Sıddık, Onun hakkında kötü düşünmeyin. O, Resulullahın damadı, Cennette Onun arkadaşıdır. Siz Osman’ın sözünü anlamamışsınızdır. Haydi yanına gidip, meselenin iç yüzünü anlayalım dedi.

Hazret-i Osman’ın yanına geldiler. Hazret-i Ebu Bekir, ya Osman, bunlar senin bir sözüne üzülmüşler dedi. Hangi sözüme üzülmüşler ya halife-i Resulullah? Sizden daha fazla veren var demişsin. O sözümün nesine üzülmüşler ya Sıddık! Bunlar biri yediye alır. O fazlaya alan ise yediyüze alır. Ben bu buğdayı biri yediyüze alana verdim. O yüz deve yükü buğdayı Medine fukarasına Allah için tasadduk ettim, develeri de kurban ettim.

Ebu Bekri Sıddık kalkıp, Osman-ı zinnureynin alnından öptü ve senin sözünü anlamadıklarını, muradının ne olduğunu bilemediklerini söylemiştim dedi.

O gece Ebu Bekri Sıddık, Resulullahı rüyada gördü. Hulleler giymiş, mübarek başına sarığını sarmış; mübarek elinde bir demet menekşe ile gülerek bağdan geliyordu. Hazret-i Ebu Bekri Sıddık dedi ki, (Ya Resulallah! Nereden teşrif edersiniz?) Buyurdu ki:
(Osman’ın ziyafetinden geliyorum. İyi sadaka verdi. Allahü teâlâ dörtyüz yük misk ve anber Osman’a verdi.) [M. Ç. Güzin]

Onun hesabı gizlidir
Hazret-i Ali, (Ya Resulallah! Kıyamet günü evvela kimin hesabını görürler?) diye sordu. Resulullah buyurdu ki: (Evvela hesabı görülen benim. Sonra Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra sen ya Ali!). Hazret-i Ali dedi ki, (Osman’ın hesabı nasıl olur?) Buyurdu ki:
(Benim bir vakit Osman’a bir hacetim düştü [ihtiyacım oldu]. O işi Osman’dan gizli yapmasını istedim. Osman o isteğimi gizlice yerine getirdi. Ben de Osman’ın hesabının gizli olmasını Hak teâlâdan istedim.) [M. Ç. Güzin]

Zinnureyn ne demektir
Sual:
Hazret-i Osman’a niçin zinnureyn deniyor?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hazret-i Osman, vilayet ve nübüvvet yüklerini taşıdığı için zinnureyn [iki nur sahibi] denir. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer nübüvvet, Hazret-i Ali vilayet yükünü taşımaktadır. (1/)

Resulullahın iki kızıyla evlenmek şerefine kavuştuğu için de Hazret-i Osman’a zinnureyn denir.

Meleklerin hayâ ettiği kimse
Sual: Peygamber efendimizin, hazret-i Osman huzuruna geldiğinde, açık olan baldırını örtüp toparlandığı doğru mudur?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Begavî hazretleri Mesâbîh-i şerîfte buyuruyor ki:
“Hazret-i Âişe buyurdular ki; Resûlullah efendimiz, mübarek baldırları, topuk ile dizi arası açık olduğu hâlde evimde oturuyordu. Hazret-i Ebu Bekir kapıya gelip, izin istedi, kendisine izin verdiler fakat o hâllerini değiştirmediler. Sohbete başladıktan sonra, hazret-i Ömer gelip, izin istediler, ona da izin verdiler, mübarek baldırları açık olduğu hâlde, sohbete başladılar. Sonra hazret-i Osman gelip, izin istediler. Hemen Resûlullah efendimiz oturup, hâlini düzelttiler, örtüsünü üzerine aldılar ve ondan sonra izin verdiler. Sonra hepsi kalkıp, gittikten sonra, ya Resûlallah; babam hazret-i Ebu Bekir geldi, hâlinizi değiştirmediniz. Hazret-i Ömer gelince de, aynı şeklide kaldınız. Sonra hazret-i Osman gelince, kalkıp, elbisenizi örttünüz, bunun hikmeti ne idi. Resûlullah efendimiz; (Meleklerin hayâ ettiği kimseden ben hayâ etmez miyim) buyurdular. Bir rivayette de; (Muhakkak ki, Osman çok hayâlı bir kimsedir. Ben ondan hayâ ettim. Eğer ona o hâl üzere iken izin versem, içeri girip, arzusunu, isteğini bana söylemezdi) buyurdular.”

3- Hazreti Osman (R.A.)

Ashâb-ı kirâmın en büyüklerinden olup Peygamber Efendimiz’in dâmâdı ve üçüncü halîfesidir. Aşere-i Mübeşşere (dünyâda iken Cen­netle müjdelenen on sahâbî)den biridir.

 

Hz. Osman (r.a.), M senesinde Mekke’de doğdu. Babası Affân, Kureyş kabîlesinin Benî Ümeyye kolundandır. Annesi ise Ervâ Binti Küreyz’dir. Hem ana hem baba yönünden soyu Abdümenaf’ta Pey­gamber Efendimiz’in temiz nesebi ile birleşir. Peygamber Efendimiz'e iki defa dâmâd olmakla şereflendiği için, kendisine iki nur sâhibi manâsına gelen «Zinnûreyn» denildi. Hz. Rukiyye’den Abdullah is­minde bir oğlu olmuş bu sebeple Ebû Abdullah künyesi ile anılmıştır.

 

Müslüman olmadan önce ticâret ile uğraşırdı. Zengin bir tüccar, mü­kemmel ve zarîf bir cemiyet insânı idi. Kabîlesi arasında geniş bir çevresi ve büyük îtibârı vardı. İslâmiyet’ten önce de Hz. Ebû Bekir ile yakın dost idi. Ona karşı içten bir sevgi duyar, iş husûsunda da görüşüp konuşurlardı.

 

O da Hz. Ebû Bekir gibi câhiliyet devrinin kötülüklerinden uzak durmuştur. Hz. Ebû Bekir müslüman olduktan sonra, Hz. Osman da onun teşvîki ile müslüman oldu.

 

Müslüman oluşunu kendisi şöyle anlatır: "Benim kâhin bir teyzem vardı. Bir gün onun evine varmıştım. Bana dedi ki: Sana bir hâtun nasîb olacak ki, ne sen ondan önce öyle bir hâtun görmüş olursun, ne de o, senden önce öyle bir erkek görmüş olur. Güzel yüzlü ve zâhide bir hâtun olup, bir büyük peygamber kızı olsa gerektir.

 

Ben teyzemin bu sözüne hayret ettim. Yine bana dedi ki: "Bir pey­gamber geldi. O'na gökten vahy nâzil oldu."

 

Ben dedim ki: "Ey teyzem, böyle bir sır, şehirde hiç duyulmadı. O hâlde bu sözü açık söyle."

 

O zaman teyzem dedi ki: "Muhammed bin Abdullâh'a peygamberlik geldi. Halkı dîne da’vet eder. Çok zaman geçmez ki, onun dîni ile âlem nurlanır. Ona karşı gelenin başı kesilir."

 

Teyzemin bu sözleri, bana çok te'sir etti. Endîşeye düştüm. Ebû Bekir ile aramızda büyük bir dostluk vardı. Birbirimizden hiç ayrılmaz­dık. Bu mes’eleyi görüşmek üzere, iki gün sonra Ebû Bekr'in yanına gittim, teyzemin söylediklerini ona anlattım.

 

Ebû Bekir bana dedi ki: "Ey Osman! Sen akıllı bir kimsesin. Hiç gör­mez, işitmez ve bir şeye fayda ve zarar veremez olan bir kaç taş, put, heykel nasıl ilah olur?"

 

Ben de ona: "Doğru söylüyorsun, teyzemin sözü gerçektir" dedim ve teyzemin dediklerini naklettim.

 

Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman'a İslâmiyet'i anlattıktan sonra Onu Resû­lullâh'ın huzûruna götürdü.

 

Peygamberimiz, Hz. Osman’a şöyle buyurdu: "Yâ Osman. Hak Teâlâ seni Cennete da’vet eder. Sen de icâbet eyle! (Kabûl et) Ben bütün insanlara hidâyet rehberi olarak gönderildim." dedi.

 

Hz. Osman Resûlullâh'ın yüksek hâlleri ve güler yüzle söylediği sözler karşısında kendinden geçip, büyük bir şevk ve teslîmiyetle "Eş­hedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasû­lüh" diye şehâdet getirip müslüman oldu. Sonra da daha önce Şâm'a gittiği sırada gördüğü bir rüyâyı Peygamber Efendimiz’e şöyle anlattı:

 

Yâ Resûlallah, Biz Muân ile Zerkâ denilen yer arasında idik, bir ara uyumuştuk. O sırada "Ey uyuyanlar. Uyanın! Ahmed Mekke'de zuhûr etti." diye nidâ işittik. Mekke'ye gelince de sizin peygamber olarak gön­derildiğinizi öğrendik.

 

 * * *

 

Resûlullah (s.a.v.) kızı Rukiyye’yi Hz. Osmân’a verdikten bir zaman sonra ona; "Osman ibni Affân'ı nasıl buldun?" dedi.

 

"Hayırlı, iyi gördüm." dedi.

 

"Ey cânım kızım! Osmân’a çok saygı göster. Çünkü Ashâbım ara­sında, ahlâkı bana en çok benzeyen odur!" buyurdu.

 

Hz. Osman, Peygamberimizin vahiy kâtiplerindendi. Güzel yazar, güzel konuşur ve çok kuvvetli bir hâtibdi. Dâimâ Kur’ân-ı Kerîm okur, Ondan çeşitli meseleler çıkarırdı. Kur’ân-ı Kerîm’i hıfzı çok kuvvetli idi. Namazda bir rekatta bütün Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan dört kişiden biri de odur.

 

Hz. Osman, Hz. Ömer'in tâyin ettiği bir heyet tarafından Hicrî 23 (M) senesinde halîfe seçildi. Hz. Osman, hilm ve hayâsı ile meşhur­dur. O derece hayâ sâhibi idi ki melekler dahi ondan hayâ ederdi.

 

Hz. Osman zamânında; Hz. Ebû Bekir tarafından ceylan derisi üze­rine yazdırılan ve mushaf denilen Kur'ân-ı Kerîm’in ilk nüshasından, altı nüsha daha yazdırılarak çoğaltıldı. Bu mushaflar; Mısır, Mekke, Şam, Bağdat, Yemen ve Bahreyn'e birer tâne gönderildi. Bu bakımdan ona Nâşir’ül-Kur’ân (Kur’ân’ın yayıcısı) denilmiştir. Kûfi harflerle ya­zılmış olan bu mushaflarda harflerden başka hiçbir nokta ve işâret kul­lanılmamıştır. Bu ilk yedi nüshadan günümüzde, bir tanesi Mekke'de Kâbe'de, biri Kâhire'de Millî Kütüphâne'de, bir diğeri ise Özbekistan'ın Taşkent vilâyetindeki İslâm Kütüphânesinde korunmaktadır.(33)

 

Hz. Osman Kur'ân-ı Kerîm’in yazılma işi ile uğraşırken, bir Cum'a günü, Cum'a namâzını kılıp duâ ettikleri sırada bir şahıs geldi: "Ey vahiy kâtibi! Tebbet sûresini ihlâs sûresi'nden evvel yazmak fazîlet ba­kımından uygun olmaz, akıl da bunu kabûl etmez" dedi.

 

Hz. Osman (r.a.): “Levhi-Mahfûz'a bak” buyurdu. O şahıs bakınca, Levhi-Mahfuz'da sûrelerin sırasının aynı olduğunu gördü.

 

* * *

 

Hz. Osman muhtaçlara bol yemek yedirir, kendisi de evde sirke ile zeytinyağı yerdi. Halîfe iken; deveye binince kölesini de arkaya alırdı.

 

Kabristana uğradığı zaman oturur, ağlardı. Öyle ki sakalı ıslanırdı.

 

Hz. Osman (r.a.) bir defasında Resûlullâh'ın evinde hiç yiyecek kal­madığını işitmişti. Hemen bir semiz koyun, bir miktar bal ve bir çuval un alıp, Hz. Âişe'nin evine götürdü.

 

Hz. Âişe'ye şöyle dedi: "Ey mü’minlerin annesi, Resûl-i Ekrem'in bunu diğer hanımları arasında paylaştıracağını zannediyorum. Hiç pay­laştırmasın çünkü ben onlara da bunların aynısını gönderdim." dedi.

 

Peygamberimiz eve gelip durumu öğrenince: "Yâ Rabbi! Osman'ın geçmiş gelecek, gizli, âşikâr bütün günahlarını affet" diyerek duâ etti.

 

* * *

 

Tebûk seferi zuhûr ettiğinde, Bizans’a karşı çıkarılacak bu ordunun, iyi hazırlanması îcâb ediyordu. Zîrâ uzun bir yolculuk, kuvvetli bir düşman ordusu onları bekliyordu. O sene de Arabistan’da müthiş bir kıtlık ve kuraklık olmuş, hurmalar harâb olmuş, develer ölmüş, hay­vanlar kırılmıştı. İşte bunun için tarihte zorluklar içinde hazırlanan bu orduya Ceyş’ül-Usreh (güçlük ordusu) dendi. Peygamber Efendimiz orduyu teçhîz için ashâbını teşvîk etmişti.

 

Hz. Osman (r.a.), ticâret için hazırladığı zahîre yüklü deve kervânı­nın tamâmı ile berâber ayrıca bin altın verdi. Peygamber Efendimiz çok memnun kalarak "Yâ Rabbi, ben ondan râzî oldum, sen de ondan râzî ol" diye duâ etti.

 

Abdurrahman ibni Avf radıyallâhü anh ise Resûl-i Ekrem'in huzû­runa dört bin dirhem getirmişti.

 

Yâ Resûlallâh! Yanımda sekiz bin dirhem vardı, dört bin dirhemini evime, çocuklarıma bıraktım. Dört bin dirhemini de Rabbime ödünç verdim. (Yâni sadaka verdim.) (Sadakanın karşılığını Allâhü Teâlâ ve­receği için böyle söylemiştir). Resûlullah Sallallâhü aleyhi vesellem: "AIIâhü Teâlâ, evinde bıraktığını ve ödünç verdiğini mubârek kılsın, bereketlendirsin" buyurdular.

 

Osman ibni Affân (r.a.) ve Abdurrahman ibni Avf’ın (r.a.), Allah yolunda yaptıkları bu yardımdan dolayı sûre-i Bakara’nın âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Cenâb-ı Hak bu âyeti kerîmesinde meâlen buyu­ruyor ki; «Mallarını Allah yolunda sarf ve infâk eden, sonra verdikle­rinin arkasından başa kakmayı reva görmeyen; mağrurlanmayan, tiksindirmeyenler, Allah katında ancak onların ecirleri vardır, onlara bir korku yoktur ve mahzun olmayacaklardır.»

 

Resûlullah (s.a.v.) ashabını Tebuk seferine teşvik ediyordu. Hz. Osman kalktı ve "Yâ Resûlallah, bütün techizatı ile Allah yolunda yüz deve hazırlamak bana aittir." dedi. Peygamberimiz teşvik etmeğe devam etti. Hz. Osman (r.a.) kalktı ve "Yâ Resûlallah, bütün techizatı ile Allah yolunda ikiyüz deve hazırlamak bana aittir." dedi. Resûlullah teşvike devam etti. Hz. Osman kalktı ve "Yâ Resûlallah, Allah yolunda bütün techizatı ile üçyüz deve hazırlamak bana aittir." dedi.

 

Resûlullah (sa.v.) minberden indi. "Şu iyilikten sonraki hayatında yapacakları ona zarar vermez." buyurdular.

 

Muttarızî rahmetullâhi aleyh bu Hadîs-i Şerîfin mânâsını; "Osman, bundan sonra hiçbir nâfile amel yapmasa da zararı yoktur. Çünkü yaptığı iyilik bütün nâfile işlerin yerine geçer, ona kifâyet eder" diye tefsir etmiştir.

 

* * *

 

Hz. Ebû Bekir radıyallâhü anhın hilâfeti devrinde Hazret-i Osman radıyallâhü anh’ın Şam'dan yüz deve yükü buğday kervânı gelmişti. O sırada Medîne-i Münevvere'de kıtlık vardı. Ashâb-ı kirâm aleyhimür­rıdvân, Hazret-i Osman'ın kervânının geldiğini, satılık buğdayı oldu­ğunu işittiler. Gidip satın almak istediler. Bir menn(34) buğdaya yedi dirhem kıymetinde para verdiler.

 

Hz. Osman (r.a.); "Satmam" dedi. Sebebini sordular.

 

"Sizden daha fazla veren var, kim fazla verirse, ona veririm" bu­yurdu. Ashâb-ı kirâm üzülerek döndüler. Hazret-i Ebû Bekr'in huzû­runa vardılar.

 

Ey Resûlullah’ın Halîfesi! Hz. Osman'ın bugün malı geldi, bir menn buğdaya yedi dirhem verdik, vermedi. Sizden fazla veren, sizden daha iyi alıcım var, ona vereceğim, dedi. Resûlullâh'ın ashâbına böyle cevap vermek doğru olur mu? Bu kıtlık zamânında, Muhâcir ve Ensâr gibi üstün kimselere vermeyip, daha fazla para istemesi ona yakışır mı? dediler.

 

Hazret-i Ebû Bekir radıyallâhü anh: Siz Osman hakkında kötü dü­şünmeyiniz, aranızda bir münâkaşa da çıkmamıştır. O Resûlullâh'ın Me'vâ cennetinde refîkidir. Resûl-i Ekrem'in dâmâdı olmak şerefini kazanmıştır. Her hâlde siz onun sözünü yanlış anladınız, berâber gide­lim buyurdu. Berâber kalkıp Hz. Osman'ın yanına vardılar. Hazret-i Ebû Bekir radıyallâhü anh:

 

Yâ Osman! Ashâb-ı Kirâm senin bir sözüne üzülmüştür, buyurdu.

 

Hz. Osman: Evet, yâ Ebâ Bekir! Onlardan daha çok veren, bire yedi­yüz veriyor. Bunlar bire yedi veriyorlar. Biz buğdayı bire yediyüz verip alana verdik, buyurdu.

 

Bundan sonra yüz deve yükü buğdayı Medîne-i Münevvere'deki ihtiyaç sâhiplerine dağıttı. Yüz deveyi de kurban etti.

 

Ebû Bekri's-Sıddîk radıyallâhü anh buna çok sevindi. Kalkıp Haz­ret-i Osman'ın alnından öptü. Ashâbı kirâmın, senin sözündeki inceliği anlayamadıklarını önceden sezmiştim, buyurdu.

 

Hz. Ebû Bekir radıyallâhü anh o gece Resûlullâh'ı rüyâda gördü. Güzel elbiseler giymiş, mübârek başına sarık sarmış, elinde bir demet menekşe ile tebessüm ediyorlardı.

 

Hz. Ebû Bekri's-Sıddîk: Yâ Resûlallah! Nereden teşrîf ediyorsunuz? dedi.

 

Server-i âlem: Osman ibni Affân'ın ziyâfetinden geliyorum. Çok iyi sadaka verdi. Allâhü Teâlâ da ona dört yüz yük misk ve amber verdi, buyurdu.

 

* * *

 

Birgün Resûlullâh'ın huzûrunda bir melek duruyordu. O sırada Hz. Osman (r.a.) oradan geçti. Melek; "bu geçen kimdir, yâ Resûlallah?" diye sordu.

 

Server-i âlem; "Osman ibni Affân'dır" buyurdular.

 

Melek, Osman ismini işitince ayağa kalktı. Yâ Resûlellah! Bu zâttan bütün melekler hayâ eder, muhabbet ve hürmet ederler. Bunun Hak Teâlâ katında mertebesi çok yüksektir. Bunun gibi şânı büyük bir kim­seyi kavmi hangi bahâne ile şehit etmeğe cesâret edecekler? dedi.

 

* * *

 

Hz. Osman (r.a.) devrinde Tunus'a kadar Afrika'nın şimâli, Anado­lu'nun doğusu, Semerkand'a kadar nice yerler İslâm ordularının eline geçti. İslâm'ın sınırları çok genişledi.

 

Hz. Ömer radıyallâhü anh’ın hilâfeti zamanı olan 10 sene ile Hz. Osman radıyallâhü anh’ın 12 senesinin bilhâssa ilk altısı, refah ve rahat­lıkla geçti. İslâm memleketlerinin hepsinde dînî hükümler uygulandı. Feth edilen memleketlerin ahâlîsi de seve seve müslüman olmakla şeref­lendi. Böylece İslâm nüfûsu pek artmış, milyonları aşmıştı.

 

Ancak bu kadar genişlik ve çokluk sebebiyle fikirlerde ayrılıklar da çoğaldı. Düşünüş tarzları, idrâk şekilleri arasında ayrılık baş gösterdi. Müslüman kılığına giren münâfıkların körüklemesi ile halîfeye karşı isyan başladı. Hz. Osman (r.a.)'ın hilâfetinin son altı senesi karışıklıklar içinde geçti.

 

Şer planlarını, Abdullah ibni Sebe’ adında Yemenli bir münâfık Yahûdî yapıyordu. Bu Yahûdî her tarafa yerleştirdiği adamları ile fit­nenin yayılması için her yola başvuruyordu. İslâmiyet'i içerden yıkmak için faâliyete geçen Abdullah ibni Sebe, önce Basra ve Kûfe'de gizli teşkîlât kurdu. Daha sonra Medîne'ye gelip, orada bir takım fitne faâli­yeti göstermek istedi ise de, tutunamayıp, Mısır'a kaçtı. Mısır'da yıkıcı faâliyetlerini devam ettirmek üzere, kendisi gibi fitneci kimseleri etrâ­fına topladı. Burada fitnenin ilk tohumlarını atıp, "Sebeiyye" fırkasını ortaya çıkardı. Âsîlerden on üç bin kişi, Medîne'yi sardılar ve Hz. Os­man’a halîfeliği bırakmasını teklif ettiler.

 

Hz. Osman (r.a.) ise, "Peygamberimiz server-i âlemin, bana giy­dirdiği elbiseyi, elimle çıkarmam" buyurdu. Sahâbe-i Kirâmın ve Tâbiîn-i kirâmın hepsinin içtihatları da böyle idi. Fakat, âsîler iknâ edi­lemedi, Hicretin otuz beşinci senesinde Medîne'ye gelip, Hz. Osman (r.a.)'ın evini kuşattılar. Muhâsara kırk gün devam etti, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile Hz. Talha (r.a.) halîfenin kapısında nöbet tuttular.

 

Ashâb-ı kirâmın büyüklerinden Abdullah ibni Selam hazretleri bu­yurdu ki: Muhâsara altında bulunan Hz. Osman (r.a.)'ı ziyâret etmek üzere yanına gittim. Selâm verdim. Hz. Osman (r.a.) selâmımı aldı. Oturdum, az sonra Hz. Osman; "Kardeşim, bu gece rüyâmda şu pen­cereden Resûl-i Ekrem'i gördüm.

 

Bana; «Osman, seni muhâsara ettiler, öyle mi?» diye sordu.

 

Ben de, Evet yâ Resûlallah dedim.

 

Resûl-i Ekrem; «Seni susuz bıraktılar, öyle mi?» diye tekrar sordular.

 

Ben de, Evet yâ Resûlallah dedim.

 

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem bana bir bardak su verdi, o suyu içtim. Soğukluğunu göğsümde duyup kandım.

 

Sonra Resûl-i Ekrem bana; «İstersen seni onlara gâlip getirelim. İs­tersen iftârı bizim yanımızda yap» buyurdu. Ben de Resûl-i Ekrem'in yanında iftârı tercih ettim" dedi.

 

Hasenü'l-Kuşeyri dedi ki: Abdullah ibni Selâm, Hz. Osman’ın evin­den ayrıldıktan sonra Hz. Osman (r.a.) evini saran adamların karşısına çıktı ve onlara; "Sizi benim üzerime teşvik ve tahrik eden o iki kişiyi getirin göreyim" dedi. Kızıl deve veya eşek gibi iki adam, Hz. Osman’ın karşısına çıktı.

 

Hz. Osman (r.a.); "Size Allah ve Resûlüne yemin verdirerek soruyo­rum. Resûl-i Ekrem Medîne'ye geldiği vakit, Rûme kuyusundan başka içilecek tatlı su bulunmadığı için «Rûme kuyusunu kim satın alır, kendi kovasını Müslümanların kovası ile berâber tutarsa, Cennetteki kovası bundan hayırlı olur.» buyurunca, bol para verip onu satın alan ve mil­lete vakfeden ben değil miyim? Şimdi siz onun bir bardak suyundan beni men ediyorsunuz" dedi.

 

Onlar; "Evet, doğrudur" dediler.

 

Sonra yine Hz. Osman (r.a.); "Allah ve İslâmiyet hakkı için size so­ruyorum: Darda olan İslâm ordusunu tamâmıyla kendi servetimden techîz etmedim mi?" dedi.

 

Onlar; "Evet, doğrudur." dediler.

 

Hz. Osman (r.a.); Allah ve İslâmiyet adına size yemin verdiriyorum; mescid Müslümanlara dar geldiği vakit, Resûl-i Ekrem: «Cennette daha hayırlısını almak üzere falancanın arsasını kim alıp mescide ilâve eder?» buyurduğu vakit onu satın alıp mescide katan ben değil miyim? Böyle iken, şimdi siz benim mescidde namaz kılmama mâni’ oluyorsunuz" dedi.

 

Onlar; "Evet, doğrudur." dediler.

 

Hz. Osman (r.a.); "Allah ve İslâmiyet adına yemin verdirerek soru­yorum: Resûl-i Ekrem, Ebû Bekir, Ömer ve benimle Şebir (Uhud) da­ğında otururken, dağ sallanıp taş yuvarlandı ve Resûl-i Ekrem taşı ayağıyla tutup: «Ey Şebir, ey Uhud Dağı, dur! Zîrâ senin üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki şehîd var» buyurmadı mı?" dedi.

 

Onlar; "Vallâhi doğru söylüyorsun" dediler.

 

Bunun üzerine Hz. Osman (r.a.); «Allâhü Ekber» diye tekbir aldık­tan sonra: "Kâbe'nin Rabbi hakkı için şâhid olun ki, ben şehîdim" dedi.

 

Daha sonra âsîler, komşu duvarından aşarak içeriye girdiler.

 

Hz. Osman (r.a.) oruçlu olup, Kur'ân-ı Kerîm okuyordu.

 

Âsîler Hz. Osman radıyallâhü anh'ın üzerine saldırıp şehîd ettiler. Bu arada hanımı Nâile radıyallâhü anhâ'nın da parmakları kesildi.

 

Abdullah ibni Selâm, Hz. Osman’ın şehîd edildiği esnâda yanında bulunanlara; "Hz. Osman son olarak o esnâda ne söyledi?" diye sordu.

 

Dediler ki: Hz. Osman, "Yâ Rabbi Ümmet-i Muhammed arasındaki tefrikayı kaldır ve kendilerini birleştir" diye üç kere duâ etti.

 

Abdullah ibni Selâm dedi ki: "Hz. Osman bu şekilde duâ etmeseydi, kıyâmete kadar Müslümanlar bir araya gelemezdi."

 

Hz. Osman (r.a.) dâimâ adâletli davrandı. Müslümanların râhatı için büyük titizlik gösterdi. Fitne hareketine birtakım ithamlarla başlayan âsîlerin her türlü bozuk iddiâlarına, iknâ edici cevaplar verip, delillerini gösterdi. Fakat âsîlerin maksadı karışıklık çıkarmak ve fitne yaymak ol­duğundan onu şehîd ettiler.

 

* * *

 

Âsîler, Hz. Osman’ın evini soydular. Devlet hazînesi olan beyt'ül-mâlı da yağma ettiler. Medîne-i Münevvere’yi kana buladılar. Halîfenin cenâ­zesi üç gün defnedilemedi. Nihâyet Zübeyr ibni Avvâm (r.a.) ve on yedi kişi cenâze namazını kılarak, Bakî’ Kabristanlığına defnettiler.

 

Hz. Osman (r.a.)'ın şehîd edildiği haberi, İslâm ülkesinde büyük üzüntü uyandırdı. Her tarafta büyük bir huzursuzluk ve hüzün baş­ladı. İslâm düşmanları fitneyi çıkarmışlar, kinlerini kusmuşlardı.

 

Hz. Osman (r.a.) on bir sene altı ay on dört gün halîfelik yaptı. Hic­retin senesinde, 80 yaşını geçtiği hâlde şehîd edildi (M. ).

 

Hz. Osman hakkında Peygamber Efendimiz (me’âlen) şöyle bu­yurdu;

 

• Her peygamberin cennette bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman’dır.

 

• Osman’dan gök kubbedeki melekler hayâ ederler.

 

• Bütün melekler benimle iftihâr eder. Ben de Osman ibni Affân ile iftihâr ederim.


• Osman’ın şefâatı sâyesinde cehennemi Hak etmiş yetmiş bin kişi hesapsız cennete girecektir. 

 

(33)Taşkent’teki bu Kur’ân-ı Kerim, Arap Yarımadası’ndan başladığı yolculuğu, kimbilir nereleri dolaşarak Taşkent’te noktaladı. Türkler'in İslâmiyet'i kabûlünden sonra Türk dünyâsındaki bu ilk nüsha bir ara Rusya’da uzun süre Petersburg'da kalmış, Sovyet Rusya’nın yıkılmasından sonra yeniden Taşkent’e getirilerek, İslâm Kültür Merkezi Kütüphânesi'nde sıkı muhafazaya alınmıştır.

(34) Bir menn; 1,05 litre hacminde ölçektir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası