ismet ne demek peygamber / İsmet dinimizde ne anlama geliyor? - İslamiyet Haberleri

Ismet Ne Demek Peygamber

ismet ne demek peygamber

kaynağı değiştir]

Dipnotlar[değiştir

İsmet dinimizde ne anlama geliyor?

Sözlükte "engel olmak, gelebilecek zararları bertaraf edip korumak" anlamına gelen asm kökünden türemiş bir isimdir. Kelimenin "korumak" mânasına ağırlık veren Râgıb el-İsfahânî, peygamberlerin ismetini "Allah'ın temiz bir yaratılışa sahip kılması, bedenî üstünlük vermesi, zafer ve kararlılık lutfetmesi, iç huzuru yaratması ve hayra muvaffak kılması suretiyle kendilerini koruması" şeklinde tarif etmiş (el-Müfredat, "ʿaṣm" md.), İbn Manzûr ise "Allah'ın, kulunu cezalandıracağı kötü şeylerden koruması, ona engel olması" tanımını yapmıştır (Lisânü'l-ʿArab, "ʿaṣm" md.). Kelâm literatüründe ismet "peygamberlerin Allah tarafından günah işlemekten korunması" şeklinde terimleşmiştir.

Yahudiliğin kutsal metni olan Tanah'ta peygamberlerin şahsiyetlerini doğrudan nitelendiren ifadelere pek rastlanmamakla birlikte onların "Tanrı'nın ağzı" olarak takdim edilmesi (Çıkış, 4/; Sayılar, 22/38; Yeremya, 1/9) tebliğ ettikleri şeylerin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Ancak insanları Rab Yahova'dan başka tanrılara tapınmaya davet etmek (Yeremya, 2/8; 32/), yalan söylemek (Mika, 3/11; Zekarya, 13/3), zina etmek (Yeremya, 23/14; 29/23), içkiye düşkün olmak (İşaya, 5/; 28/), hırsızlık yapmak (Hezekiel, 22/25) gibi hususlar sahte peygamberlerin özellikleri olarak zikredilir. İsrâiloğulları'nın buzağı heykeline tapınmaları sebebiyle Yahova'nın onları cezalandıracağını bildirmesi üzerine Mûsâ'nın, "Ey Rab! Mısır diyarından büyük kudretle ve kuvvetli elle çıkardığın kavmine karşı niçin öfken alevleniyor?.. Kızgın öfkenden dön, kavmine karşı bu kötülüğe nâdim ol" (Çıkış, 32/), ayrıca kavmiyle birlikte çölde aç kalmaları ve herkesin çadırının kapısında ağlaması üzerine Yahova'ya, "Niçin kuluna kötülükle davrandın? Niçin senin gözünde lutuf bulmadım ki bu kavmin bütün yükünü bana yüklüyorsun?" (Sayılar, 11/) dediği belirtilir. Dâvûd'un evli bir kadınla beraber olduğu, kocasını bir planla öldürtüp onunla evlendiği (II. Samuel, 11/), Süleyman'ın hanımlarına uyarak başka ilâhların ardınca gittiği (I. Krallar, 11/) ifade edilir. Peygamber Habakkuk'un, "Ey Rab! Ne vakte kadar imdada çağıracağım da sen işitmeyeceksin? Sana zorbalık diye feryat ediyorum ve sen kurtarmıyorsun" (Habakkuk, 1/) şeklindeki şikâyeti ise dikkat çekicidir. Ortodoks Yahudiliği'nin hiç kimsenin günah işlemekten tamamen kurtulamayacağı (I. Krallar, 8/46), ancak samimiyetle tövbe edildiği takdirde Tanrı'nın bütün günahları affedeceği şeklindeki inancı göz önünde bulundurulacak olursa Mûsâ'nın şeriatını tebliğ eden ve sahte peygamberlerin kötü vasıflarından korunan peygamberlerin daha çok mesajlarının doğruluğuna vurgu yapıldığı görülür (EJd., XIV, ).

Hıristiyan inancına göre Âdem'in işlediği aslî günah nesilden nesile intikal etmiş, insanlığın bu günahını çarmıha gerilmek suretiyle Îsâ ortadan kaldırmış, bununla birlikte her doğan çocuk vaftiz olmadığı takdirde suçlu kabul edilmiştir (Romalılar'a Mektup, 5/; bk. ASLÎ GÜNAH). Yeni Ahid'de, gerçek peygamberlerin şahsiyetleriyle ilgili özellikleri sıralayan kısımlar bulunmamakla birlikte onların Tanrı adına söylediklerinin doğru olduğu, bizzat Îsâ tarafından ilâhî mesajı tebliğle görevlendirilirken Tanrı'nın Ruhu'nun kendilerine yardımcı olacağının vaad edildiği, Baba'nın Ruhu'nun onlar adına söyleyeceği (Matta, 10/; Markos, 13/11; Luka, 12/) belirtilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'de on üç âyette geçen ismet kavramı "korumak, kurtarmak; Allah'a sarılmak, tutunmak, iffetli olmak" mânalarında kullanılmakla birlikte bu âyetlerde peygamberlerin ismetine temas edilmemiştir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, "ʿaṣm" md.). Âlimler, Kur'an'da diğer insanlar gibi beşer oldukları (el-İsrâ 17/; el-Enbiyâ 21/8), başkalarına tebliğ ettikleri hususlardan kendilerinin de sorumlu tutulacağı (el-A'râf 7/) ifade edilen peygamberlerin mâsumiyetine başka âyetlerle istidlâl etmişlerdir. Meselâ Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, muhtelif âyetlerde müşriklerin Resûl-i Ekrem'den tebligatını değiştirmesi ve dinî konularda kendilerine tâviz vermesi yolundaki taleplerinin reddedilişinden bahsedilmesi (Yûnus 10/15; el-İsrâ 17/), Allah'a ve resulüne de itaatin emredilmesi (el-Enfâl 8/20, 46), Allah'a ve resulüne eziyet edenlerin dünyada ve âhirette lânete mâruz kalacaklarının bildirilmesi (el-Ahzâb 33/57) gibi hususların onun ismetini kanıtladığını belirtir (Teʾvîlâtü'l-Ḳurʾân, vr. a). Fahreddin er-Râzî de Hz. İbrâhim, İshak ve Ya'kūb'un âhiret yurdunu düşünen ihlâslı ve seçkin kimseler kılındığını bildiren âyetin (Sâd 38/) Allah'ın mutlak anlamda peygamberlerin hayırlı oluşuna hükmettiğini, bunun da bütün iyi nitelikleri kapsadığı için onların ismetine delil teşkil ettiğini söylemiş, peygamberlerin işlerinde hayırlı ve seçkin kılındıklarına işaret edildiğini belirtmiştir (Mefâtîḥu'l-ġayb, XXVI, ). Râzî ayrıca, "Garânîḳ âyeti" diye bilinen Hac sûresindeki âyetin (22/52) peygamberlerin bilerek hata işlemekten korunmuş olsalar da yanılmaktan ve şeytanın vesvesesinden korunmadıklarına, ancak şeytânî vesveseye kapıldıkları takdirde bunun kendilerinden giderildiğine delâlet ettiğini belirtmiştir (a.g.e., XXIII, ). Kur'an'da, peygamberlerin tebliğ ettikleri konularda yalan söylemekten veya vahyi gizlemekten korundukları da vurgulanmaktadır (el-Hâkka 69/). Bunun yanında birçok âyette "iftirâ"nın (Allah'ın söylemediği bir şeyi söylediğini ileri sürmek) peygamberlerden nefyedilmesi onların tebligatı asla tahrif edemeyeceklerini kanıtlamaktadır. Peygamberlerin, kavimlerine hitap ederken kendilerinin güvenilen (emin) kimseler olduklarını söylemeleri de ismet sıfatını destekler mahiyettedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, "emîn" md.). Hadislerde de ismet kelimesi "korumak, kurtarmak; tutunmak" mânalarında kullanılmış (Wensinck, el-Muʿcem, "ʿaṣm" md.), Hz. Peygamber "mâsum" kelimesini "Allah tarafından korunan kimse" diye tanımlamıştır (Buhârî, "Ḳader", 8, "Aḥkâm", 42).

Ehl-i sünnet'e ve Mu'tezile'ye göre ismet sadece peygamberlere ait bir sıfattır; Şîa grupları ise imamların da mâsum olduğuna inanmaktadır. Mâsumiyetin niteliği konusunda mezhepler farklı görüşler benimsemiştir. Mâtürîdîler'e göre ismet, peygamberin iradesini devre dışı bırakmadan onu kötü fiillerden caydırıcı, hayırlı fiillere sevkedici bir sıfattır. Nitekim Mâtürîdî ismetin mihneti izâle etmeyeceğini belirtmiştir (Teʾvîlâtü'l-Ḳurʾân, vr. a; Nûreddin es-Sâbûnî, el-Bidâye, s. ). Peygamberin günahtan korunmuş olması onu taate zorlamadığı gibi günah işlemekten de âciz bırakmaz. Mu'tezile ile Şîa âlimlerinin ismet telakkisi de aynı paraleldedir (Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu'l-Uṣûli'l-ḫamse, s. ; İbnü'l-Mutahhar el-Hillî, Envârü'l-melekût, s. ). Eş'arî kelâmcıları ismeti "Allah'ın peygamberde taati yaratıp mâsiyeti yaratmaması" diye tanımlamış, mâsum kimsede onu kötülüklere yönelmekten koruyan bir özelliğin bulunduğunu söylemiştir (Abdülkāhir el-Bağdâdî, s. ). Eş'ariyye'nin bu görüşü peygamberi bir bakıma melek statüsüne çıkarıp onun günah işleme iradesini ortadan kaldırmaktadır.

Ehl-i sünnet'in çoğunluğu ile Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf ve Ebû Ali el-Cübbâî peygamberlerin nübüvvet vaktinden, Mu'tezile'nin çoğunluğu bulûğa ermelerinden, Şîa ise peygamberlerle birlikte imamların da doğumlarından itibaren mâsum oldukları görüşündedir. Kur'an'da, peygamberlerin nübüvvet görevi verilmeden önce korunmuş olduklarını doğrudan ifade eden ibarelere rastlanmamakla birlikte nübüvvet öncesi hallerini tasvir eden bazı beyanlar mevcuttur. Nitekim kavminin Hz. Sâlih'e, nübüvvet iddiasından önce kendisinden iyilik beklenen biri olduğunu söylemesi (Hûd 11/62), Resûl-i Ekrem'in, inanmamakta ısrar eden kavmine bir ömür boyu aralarında güvenilir bir kişi olarak bulunduğunu hatırlatması (Yûnus 10/16) peygamberlerin nübüvvetten önce de yaşadıkları toplum içinde saygın, güvenilir, iffetli kişiler olarak kabul gördüklerine işaret etmektedir. Ancak henüz vahiy almamaları sebebiyle onların herhangi bir şekilde uyarılmaları da bahis konusu olmadığından nübüvvet dönemlerinde olduğu gibi korunmuşluklarından söz etmek güçtür.

İslâm âlimleri, peygamberlerin nübüvvetten önce ve sonra küfür ve şirkten korundukları görüşündedir. Kur'ân-ı Kerîm, peygamberlerin Allah'a iman ve O'na şirk koşmama hususunda tam bir hassasiyet içinde olduklarını beyan etmektedir (el-Bakara 2/21; en-Nisâ 4/36; el-Enbiyâ 21/25; ez-Zümer 39/65). Siyer kitaplarında Resûl-i Ekrem'in nübüvvetten önceki döneminde puta tapmadığı, putlar üzerine yemin etmediği, putlar adına takdim edilen yiyeceklerden yemediğine dair pek çok rivayet vardır (İbn Hişâm, I, ). Esasen peygamberlerde, mesajlarının özünü teşkil eden Allah'ın varlığı ve birliği ilkesine ters düşen inanışların mevcut olması onların kabul görmesini engeller. Öte yandan her türlü günahı küfür sayan bazı Hâricî gruplarına göre Allah'ın küfre düşmüş olan kimselerden peygamber göndermesi mümkündür (Fahreddin er-Râzî, ʿİṣmetü'l-enbiyâʾ, s. 39).

Peygamberlerin tebliğ ettikleri konularda da yalan söylemekten korunmuş oldukları hususunda ulemâ fikir birliği içindedir. Onların diğer hususlarda yanılarak gerçek dışı bir şey söyleyebileceklerini belirtenler bulunmakla birlikte çoğunluğun görüşü bu yönde değildir. Peygamberlerin tebliğ ettikleri hususlarda yalan söylemeleri Allah'ın kendilerini görevlendirmekle kastettiği hikmete ters düşer. Bu husus, "Eğer o bazı sözler düzenleyip bize isnat etseydi hemen sağ elinden yakalar ve can damarını keserdik, hiçbiriniz ona yardım edemezdiniz" (el-Hâkka 69/) meâlindeki âyette de ifade edilmiştir (Zemahşerî, IV, ).

Peygamberlerin fiil ve uygulamalarındaki korunmuşluklarına gelince, ismeti nübüvvetle başlatan Ehl-i sünnet'in çoğunluğuna göre onların nübüvvetten önce günah işlemeleri mümkündür. Büyük günah olması da aklen imkân dahilinde bulunan bu hususu nefyeden naklî bir delil yoktur. Peygamberler nübüvvetten önce günah işledikleri takdirde ilâhî irade ile tavırlarını değiştirip doğru yola yönelir ve toplum içinde güvenilir kişiler olma niteliğini korurlar (Nûreddin es-Sâbûnî, el-Kifâye fi'l-hidâye, I, ). Âlimlerin çoğunluğu, peygamberlerin nübüvvetten sonra kasten büyük günah işlemekten korundukları görüşündedir; bazıları ise onların yanılarak dahi olsa nübüvvetten sonra büyük günah işlemelerini câiz görmemiştir (Abdülkāhir el-Bağdâdî, s. ; Beyâzîzâde, s. ). Ehl-i sünnet kelâmcıları, nübüvvetten önce ve sonra peygamberlerin kasten veya sehven yüz kızartıcı günahlardan korunmuş oldukları hususunda görüş birliği içindedir. Onların katı kalplilikten, nefret uyandıran her türlü davranıştan, hafifmeşreplilikten, küçük düşürücü fiiller işlemekten uzak durmaları gerekmektedir. Bu tür günahlar küçük sayılsa bile peygamberlerin toplum içindeki saygınlıklarını zayıflatarak etkinliklerini azaltır. Çoğunluğa göre peygamberler yüz kızartıcı olmayan günahları unutarak veya yanılarak işleyebilirler. Ancak onlar bu günahlarda ısrar etmez, Allah tarafından uyarılarak bunlardan vazgeçerler.

Mu'tezile âlimlerinin çoğunluğuna göre peygamberler nübüvvetten önce ve sonra kasten veya sehven büyük günah işlemekten korunmuştur. Yüz kızartıcı günahlardan korunmakla birlikte yanılarak ya da unutarak diğer küçük günahları işlemeleri mümkündür. Peygamberlerin gönderilişindeki asıl amaç üzerinde duran Mu'tezile'nin bu konudaki görüşleri onların salah-aslah, hüsün-kubuh anlayışlarıyla şekillenmiştir (Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî, XV, ).

Kur'ân-ı Kerîm'de, bazı peygamberlerin çeşitli karar ve uygulamalarından dolayı Allah tarafından uyarıldıklarına dair âyetler mevcuttur. Nitekim Hz. Âdem, Nûh, Yûsuf, Mûsâ gibi peygamberlerde olduğu gibi (el-Bakara 2/; Hûd 11/; Yûsuf 12/; el-Kasas 28/15; ayrıca bk. Fahreddin er-Râzî, ʿİṣmetü'l-enbiyâʾ, s. ) Resûl-i Ekrem'e de bazı ikazlar yapılmıştır. Resûlullah, Bedir Savaşı'nın ardından elde edilen esirler hakkında ashabıyla istişarede bulunduktan sonra onlardan fidye alınmasını kararlaştırmış, bunun üzerine, "Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini iyice kırıncaya kadar hiçbir peygambere esir sahibi olmak yakışmaz" (el-Enfâl 8/) meâlindeki âyetle uyarılmış (İbn Kesîr, II, ), kâfirlerin ileri gelenlerini İslâm'a davet ederken yanına gelen âmâ sahâbî İbn Ümmü Mektûm ile ilgilenmemesi üzerine ikaz edilmiş (Abese 80/), ayrıca daha faziletli bazı davranışları terketmesi sebebiyle nazik uyarıya (itâb) tâbi tutulmuştur (Fahreddin er-Râzî, ʿİṣmetü'l-enbiyâʾ, s. ). Buna göre peygamberlerin, Hz. Âdem'in memnu ağaçtan yemesi örneğinde görüldüğü gibi nehyedileni yapmak veya emredileni terketmek şeklindeki fiillerinin Kur'an'da çok az geçtiği, onların ictihadî hatalara düştüklerinde kendi hallerine bırakılmayıp uyarıldıkları ve doğru yola iletildikleri görülmektedir.

Şîa'ya göre peygamberler yanında Hz. Fâtıma ile imamlar doğumlarından itibaren küfür ve şirkten, yalan söylemekten, büyük küçük her türlü günahtan, hata, yanılma ve unutmadan mâsumdur (bk. ÇÂRDEH MA'SÛM-i PÂK). Şiîler, doğrulukları mûcizelerle teyit edilen peygamberin yalan söylemesinin veya günah işlemesinin güvenilirliğini zedeleyeceğini, tebliğlerinin kabul görmesini engelleyeceğini, bunun da Allah'ın peygamber göndermesindeki hikmeti ortadan kaldıracağını belirtmişlerdir. Peygamberlerin mâsum oluşuna dair deliller imamların mâsumiyeti için de geçerlidir (İbnü'l-Mutahhar el-Hillî, Keşfü'l-murâd, s. ; ayrıca bk. İMÂMET).

Tasavvuf geleneğine göre peygamberler günah işlemekten, velîler de günahta ısrar etmekten korunmuşlardır (Kuşeyrî, s. ). Bu umumi telakkinin yanı sıra nübüvvet-velâyet tartışmalarıyla bağlantılı olarak velîlere nisbet edilen korunmuşluğun (mahfûz) mahiyeti hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. İbnü'l-Arabî, nebîlerin şâri' olma vasıflarının gereği olarak zâhir ve bâtın itibariyle tamamen korunduklarına, velîlerin ise kalplerine gelen ilham konusunda mahfuz olduklarına ve bu iki kavram arasında farklılık bulunduğuna dikkat çekerse de sonuçta nebîlere has olan korunmuşluk sıfatını velîlere de atfetmektedir (el-Fütûḥât, XII, ; Fuṣûṣ, s. ; ayrıca bk. HIFZ).

Peygamberlerin mâsumiyeti konusu tefsir ve hadis literatüründe, kelâm kitaplarının nübüvvet bahislerinde ele alınmıştır. Bu hususta ayrıca Fahreddin er-Râzî'nin ʿİṣmetü'l-enbiyâʾ, Nûreddin es-Sâbûnî'nin el-Münteḳā min ʿiṣmeti'l-enbiyâʾ ve Şerîf el-Murtazâ'nın Tenzîhü'l-enbiyâʾ (Necef /) adlı eserleri gibi müstakil kitaplar da yazılmıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Peygamberlerin Sıfatları (İsmet, Emanet, Sıdk, Fetânet ve Tebliğ)

"Peygamber" kelimesi Farsça bir kelime olup, haber getiren anlamındadır. Dilimizdeki anlam, Yüce Allah’ın, emir, yasak ve hükümlerini kullarına bildirip açıklamak üzere, insanlar arasından seçip görevlendirdiği elçi demektir.

Kur’an-ı Kerîmde peygamber kelimesinin yerine Resûl ve Nebî kelimeleri geçmektedir ki, elçi ve haber getiren anlamındadır. Dînî anlamları bakımından Resûl ile Nebî arasında fark vardır.

Resûl, Allah tarafından kendisine kitap gönderilmiş peygamber demektir.

Nebî, Allah tarafından kendisine kitap gönderilmemiş, fakat önceki peygamberlerin şeriatını tebliğ ile mükellef peygamber demektir. Nebîler de Cebrail aracılığı ile Allah’tan vahiy almışlardır.

Peygamberlerin Sıfatları

Peygamberler bütün insanlar için takdir edilmiş olan her türlü iyi ve yüksek vasıflara sahiptirler. Nebîlik ve Resûllük şanına layık olmayan her türlü hallerden ve noksanlıklardan uzak bulunmuşlardır. Bu bakımdan peygamberler şu kemâl sıfatlarıyla vasıflandırılmıştır:

1- İsmet: Peygamberlerin her türlü gizli, açık günahlardan ve bu günahlara delâlet edecek hareketlerden uzak olmalıdır. İsmetin zıddı olan ma’siyet (günahkâr olmak) peygamberler için düşünülemez. Çünkü onlar ilâhî bir eğitimden geçmişlerdir. Eğer onlar günah işleyip de günahsız oluşlarına aykırı harekette bulunmuş olsaydılar, bizim de o yolda hareket etmemiz lâzım gelirdi. Çünkü biz onlara ve onların girdikleri ilâhî emirlere uymakla memuruz. Hâlbuki Yüce Allah kullarına günah işlemeyi, günahkâr olmayı emretmez. Bu bakımdan peygamberlerden asla günah olan söz ve davranışlar çıkmamıştır.

2- Emanet: Peygamberler her bakımdan emin olup, kutsi, ilâhî vazifeleri hususunda ve diğer işlerinde en doğru yolda bulunmalıdır. Emanetin zıddı olan "hıyanet”ten uzaktırlar. Çünkü hain olan bir kimse ilâhî sırların tecelli ettiği Nebîlik vazifesiyle şereflenemez.

3- Sıdk: Peygamberler her hususta yani gerek dinî hükümleri tebliğ ve gerek diğer emirleri haber verme hususunda doğru sözlü olmalıdır. Peygamberlerin yalan söylemeleri men edilmiştir. Çünkü yalan en büyük günah olduğundan "ismet" ve "emanet" sıfatlarıyla bir arada bulunmaz. Eğer, peygamberler yalancı olsalardı, Yüce Allah yalancıları tasdik etmiş olurdu. Hâlbuki yalancıyı tasdik -bir çeşit yalancılık olduğundan- Allah’ın ilâhî şanında tasavvur edilemez.

4- Fetânet: Peygamberlerin fâtın, uyanık görüş ve zekâ kuvvetlerine sahip olmalarıdır. Onlar insanların en akıllısı, en zekîsidirler. Kendilerinde mutedil bir yaratılış, mutedil bir huy ve güzel bir hayat seyri tecelli etmiştir. Onların haklarında gaflet düşünülemez. Eğer en üstün fetânet ve zekâya sahip olmasaydılar ümmetlerine karşı delilleri ortaya koymaya kadir, onları ikna için güzelce mücadeleye muktedir olamazlardı. Böyle bir hal ise risalet ve nübüvvetten kastedilmiş olan gayeye aykırıdır.

5- Tebliğ: Peygamberlerin Allah tarafından bildirilen şeyleri ümmetlerine tamamen tebliğ etmeleridir. Bunun zıddı olan "dînî emirleri gizlemek" peygamberlerde yoktur. Çünkü tebliğine memur oldukları bir hakikati gizleyip değiştirselerdi vazifelerine hıyanet etmiş olurlardı. Hâlbuki hıyanetle vasıflanmış olmaları ilâhî bir eğitimle men edilmiştir.

Peygamberlerin Dereceleri

Bütün peygamberler peygamber olmaları bakımından eşittirler, aralarında fark yoktur. Ancak, kavimleriyle olan mücadeleleri, onların bazılarını diğerlerine üstün kılmıştır. Nitekim Kurban-ı Kerim&#de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah&#ın kendilerine hitap ettiği, derecelerle yükselttikleri vardır" (Bakara / )

Aralarında derece farklılıkları, birbirinden üstünlükleri olduğunu Allah&#ın beyan ettiği peygamberlerin içinde "Ulu&#l - Azm", azim sahibi peygamberler olduğunu yine Yüce Allah, kitabında şöyle açıklıyor:

"Ey Muhammet! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret" (Ahkaf /35)

Ulu&#l - Azm peygamberler, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve Muhammed (a.s.)dır.

Kur&#an-ı Kerimde şöyle ifade edilmiştir: "Hani biz peygamberlerden söz almıştık; sen (Muhammed (s.a.v.)den, Nuh&#tan, İbrahim’den, Musa&#dan ve Meryem oğlu İsa’dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık." (Ahzab /7)

Peygamberlerin bütün İslam âlimlerince, hatta bid'a fırkalarınca dahi ittifak edilen sıfatlarından biri ismet sıfatıdır. Yani masum ve günahsız oluşlarıdır. Bu noktada kelam alimlerinin yaptığı bir kısım izahları, bazı düzenlemelerle birlikte buraya alıyoruz.

“İsmet; Allah'ın peygamberini günah işlemekten, isyana düşmekten yasak ve haramları işlemekten koruması, bunları ona engellemesidir. İsmet Allah'ın peygamberine bir lütfu olup onu bir nevi kontrol, murakabe altında tutması demek oluyor. Bu tür koruma yani ismet sadece peygamber için söz konusu olup onun dışındaki İnsanların böyle bir imtiyazı yoktur. Masumluk, günahsızlık ancak Peygamberlere has bir sıfat olup o Allah'ın emirlerine asla muhalefet etmez, yasakları da hiçbir zaman çiğnemez.” (Ş. Gölcük, S. Toprak, Kelam)

“Peygamberler, günah işlemezler. İnsanlık icabı olan ufak tefek hataları da, Allah tarafından düzeltilir.” (Akidetü’n-Nesefî)

“Peygamber, gerek sözlerinde, gerek fiillerinde kendisini lekeleyecek ve kadr ü kıymetini düşürecek hatalardan korunmuş (mâ'sûm) olur.

Eğer kasıd ve irâdesi olmaksızın kendisinde bir hata vuku bulacak olursa, Cenabı Hak onu uyarır, kınar; bu hususta peygamberini kendi haline bırakmak şöyle dursun onu uyarmayı geciktirmez bile. Büyük üstâd İmâm Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (Allah yüzaklığını artırsın) şöyle dedi: «İsmet külfeti kaldırmaz». Bunun mânâsı şudur ki pey-gamberin günahtan korunmuş olması onu itââte zorlamadığı gibi günah işlemekten de âciz bırakmaz. Ne var ki ismet Allah'ın bir lütfü olup peygamberi hayır yapmaya sevkeder, kötülükten de alıkor. Fakat ilâhî İmtihanın gerçekleşmesi için onda yine de irâde mevcuddur.” (Nureddin Es-Sabunî, Maturidiye Akaidi)

İsmet sıfatı peygamber olmadan önce de geçerli midir?

Peygamberin günahlardan ma'sum oluşu, ehl-i sünnete göre vahiyden sonra kesindir. Yani, Peygamberlerin vahiyden önce günah işlemesi, nâdir olmak şartıyle, mümkündür. Fakat asla küfre girmezler. Peygamberlikten önce de küfürden korunmuşlardır. Böylelerinin hali nübüvvet ânında hemen iyiliğe ve istikamete dönüşür.

Fakat bazı sapık fırkalar, Hz. Dâvûd, Hz. Süleyman ve Hz. Yûsuf (aleyhimu's-selâm) ile diğer bazı peygamberlerin kıssalarını anlatırken onların günah işlediklerini hissettiren bazı şeyler naklederler. Halbuki bu rivayetlerin bazıları mu'teber değildir, bazıları da peygamberlerin sânına yakışacak bir şekilde sahîh bir te'vîl ile te'vîl olunmuştur.

Masumluğun isbatına gelince, peygamberler Allahu Teâlâ’nın kulları üzerindeki hüccetleri (sarsılmaz delilleri ve rehberleri) dir. Zira Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır: «Peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, ta ki insanların Allah'a karşı bahaneleri olmasın» (Hud, 42) Bilâkis Allah'ın insanlar karşısında hücceti (ve hesap sorma hakkı) vardır. Eğer peygamberlerin günah işlemesi mümkün olsaydı onların sözüne güvenilmez ve binâ-enaleyh ilâhî hüccet gerçekleşmemiş olurdu. (Nureddin Es-Sabunî)

“Allah peygamberlerini, başkalarının hakkına tecavüz, fuhuş, hayâsızlık, hırsızlık, kötü kalblilik, kibir, ailelerine, mallarına ve kendilerine insanların el ve dil uzatması gibi nübüvvetlerinden sonra söylenmesiyle kendilerinin üzülüp hoşnud olamayacakları diğer bütün günahlardan korumuştur.

Hz. Peygamber (sav) halalarının telkin ve ısrarıyla gittiği cahiliye dönemi düğün eğlencesinde, kendisine arız olan tatlı bir uykuyla eğlenceye katılmaktan men olunmuş, ilâhi kudret onu böylece korumuştur. Peygamberlerin nübüvvetten önce toplumlarının en itibarlı insanları olduğuna dair haberler pek çoktur. Peygamberimizin el-Emin lakabıyla anıldığı malumdur.

Peygamberler nübüvvetlerinden sonra önceki durumlarına kıyasla daha da korunmuşlardır. Peygamberler nübüvvetlerinden sonra Allah'ın her konuda kendilerine tebliğ ettiği bütün emirlere tam olarak uyarlar…

Peygamber, günahları gerek kasden, gerek sehven, bilerek ve unutarak kesinlikle işlemez. Küçük günahları ise bilerek işlemekten masumdur. Ayrıca peygamber kendisini alçaltıcı ve insanları kendisinden nefret ettirici bütün küçük günahlardan korunmuştur.

Yanılma ve unutma sonucunda çok küçük hataları peygamber beşer olması hasebiyle işleyebilir. Bunu da Allah'ın rızasını kazanmak ve O'na yaklaşmayı temin etmek için yapar. Bu, bazen murad-ı İlahiye ters düşebilir. Bu takdirde Allah onları uyarır, onları bu fiilleri işlemekten uzak tutar. Hz. Peygamberin (sav) âmâ sahabe Ümmü Mektum'la ilgili olarak Abese suresinin inmesine vesile olan hadisesi bu duruma örnek verilebilir.

Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Yunus ve Hz. Muhammed (asm) haklarında gelen, ilk bakışta günah işlediklerini düşündüren âyetlerin hakikatte günahla ilgisi yoktur. Bütün bu ayetler dikkatle incelendiğinde, Peygamberlerin günah işlemediği neticesi ortaya çıkar.

Ayetlerde geçen hususların büyük çoğunluğu ya peygamberlikten önce önce meydana gelmiş, veyahut peygamberin dinin izahında yaptığı çok küçük bir hatadır. Üçüncü bir yorum şekli -belki en doğru olanı budur- bu nassların ifade ettikleri hatalar, günah değil sadece daha iyisini yapmamaktır. Burada daha iyiyi yapmamak, hata, günah gibi görünmektedir.” (Ş. Gölcük, S. Toprak; Kelam)

Kısaca ifade etmek gerekirse, peygamberler, peygamberlikleri döneminde küçük büyük günah işlemekten korunmuşlardır. Peygamberlikten önce de kasden günah işlememişlerdir. İleride peygamber olacakları için insanlar içinde peygamberlik sıfatına yakışacak bir hayat sürmüşlerdir.


nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası