canan tan roman özetleri / Yüreğim Seni Çok Sevdi Romanının Özeti | Bilgicik.Com

Canan Tan Roman Özetleri

canan tan roman özetleri

Keşke dememek için!" width="500" height="281" src="https://www.youtube.com/embed/BrD2iyKP2eE?feature=oembed" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>

Eserleri

Pembe ve Yusuf - Canan Tan

Arka kapak bilgisi

Ne benim sözüm geçer bu iklimde Ne de senin Böyle gelmiş böyle gider Son söz TÖRE'nin!

Birbirlerine delicesine düşkün iki kardeşin,
Pembe ile Yusuf'un sızılı ve çarpıcı öyküsü.
Ezenler ve ezilenlerin amansız savaşımı.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın değişmez kaderi...

Törenin kara gölgesi renklerin üzerine çökerken, içlerinde en gariban gördüğü "pembe"ye vermişti önceliği. Soluğu kesildi "pembe"nin, beti benzi attı. Güzelim rengini yitiriverdi. Varlığını sürdürmekle yok olmak arasındaki ince çizgide asılı kaldı. Tıpkı yaşamın içindeki gerçek PEMBE'ler gibi...

Pembe ve Yusuf Özet​

Canan Tan, Pembe ve Yusuf romanı ile yine okurlarını derinden etkileyecek ve onları göz yaşlarına boğacak bir hikaye ile kitapçı raflarındaki yerini alıyor.

Canan Tan kitabın da adını oluşturan ve Pembe ve Yusuf adında iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Birbirini çok seven ve birbiri için her şeyi yapmaya hazır olan bu iki kardeşin arasındaki bağı, hayat töre illeti ile sınıyor.

Günümüz Türkiye’sinde hala var olan ve kanayan bir yara gibi var olmaya devam eden töre bu kez Pembe’nin hayatına giriyor ve onun tüm hayallerini elinden almaya kararlıdır. Pembe’nin artık tek umudu vardır ve o da her şeyden sevip güvendiği kardeşi Yusuf’tur. İki kardeş ya var olmak için her zamankinden daha sıkı birbirlerine bağlanıp destek olacaklar yada Pempe’nin yok oluşunu izlemek zorunda kalacaklardır.


**********

Pembe ve Yusuf Canan Tan’ın “Issız Erkekler Korosu” adlı kitabından tanıdığımız karakterler. Âdemoğlu Pansiyon’unun fasıl günü konuğuydu Yusuf. Fasıla katılan erkekler arasında en genç ve en dertli olanıydı. Yazar bu kitabında Yusuf’un hikâyesini anlatıyor:

Keder, ismini de veren kederli bir güne doğdu. Dedesi Hamdullah Bey’in bu dünyadan göçüp gittiği sırada açtı gözlerini dünyaya. Babası Servet dedesinin ölümünden onu sorumlu tuttu ve Keder koydu adını. Hâlbuki Hamdullah Bey zaten hastaydı. Keder’in iki kız kardeşten sonra erkek olacağı da babası için bir teselliydi ama kız olduğunu öğrenince Keder’i hiçbir zaman sevmedi. Keder’in kardeşleri Hacer ve Gülistan’a gösterilen sevgiyi hiçbir zaman göremedi. Zaten Keder’den sonra dünyaya gelen Hamdullah babasının bütün ilgisini ve sevgisini üstünde toplanmıştı.

Keder daha çocuk yaştayken babası onu apar topar evlendirdi. Salih Bey’in oğlu İsmail Keder’den birkaç yaş büyüktü. Daha yeni askerden gelmiş ve hemen Keder’le evlendirilmişti. İsmail’in babası ve ağabeyleri eşlerine oldukça iyi davranan kişilerdi. Ama İsmail onlar gibi davranmadı ve Keder’e hiçbir zaman değer göstermedi, sürekli dövdü. Keder bu duruma da alışmıştı. Babasından görmediği sevgiyi Salih Bey’den görüyordu. İsmail’in annesi de Keder’i diğer gelinlerinden ayırt etmiyordu. Evlenmelerinin üzerinden çok zaman geçmeden iki erkek çocuğu oldu. Büyük olana Nusret, küçük olana Nevzat adını verdiler.

İsmail babası ve ağabeyleri tarafından sürekli hor görüldüğünü düşünüyordu. Sürekli memleketini terk edip İstanbul’a yerleşmek istiyordu. Bir gün Keder’in İstanbul’da yaşayan ablası Gülistan’ı ziyarete gittiklerinde İstanbul’dan bir ev aldı ve bunu ailesinden sakladı. Babası Salih Bey’in ölümünden sonra ise annesine ve ağabeylerine durumu anlatıp kalan mirastan payını alarak İstanbul’a taşındı. Keder ailesini bırakıp İstanbul’a gitmeyi hiç istemiyordu ama İsmail ona fikrini bile sormamıştı. Kendi ailesiyle vedalaşmaya giden Keder babası Servet ile ilk ve son kez kucaklaşmıştı. Geç de olsa babasının desteğini hissetmişti.

İstanbul’a gittikten sonra İsmail, annesi ve ağabeyleriyle ilişkisini kesmişti. Kendine bir kahvehane açmış ve oğullarıyla birlikte burayı işletmeye başlamıştı. Keder ise bütün zamanını evde geçiriyordu. Uzakta olduğu için ablası Gülistan’a çok sık gidemiyordu. Yabancı şehirde tek destekçisi komşusu Fidan Abla’ydı.

İstanbul’a taşındıktan birkaç yıl sonra Keder bir kız bebek dünyaya getirdi. Pembe adını verdiği kızına sımsıkı bağlandı. Fidan ile birlikte kızını büyütüyordu. Bir süre sonrada Yusuf doğdu. Pembe ve Yusuf ağabeylerinin aksine annelerine çok değer verirler ve severlerdi. Keder artık onlar için yaşamaya başlamıştı. Ama aradan yıllar geçip de Pembe evlilik çağın gelince her şey değişti.

İsmail’in kahvehanesine gelen bir müşterisi Pembe’yi görmüş ve beğenmişti. İki çocuklu bu adam Pembe’yi babasından ister. Adamın maddi durumu da iyi olduğu için İsmail Pembe’yi verir. Ama Pembe başka birini sevdiği için bu adamla evlenmek istemez. Son söz yine İsmail’in olur ve Pembe’nin nişanı yapılır. Ama nişandan birkaç gün sonra Pembe sevdiği erkekle kaçar. Bunu duyan babası ve ağabeyleri Pembe’yi asla affetmez.

Sevdiğiyle kaçan Pembe’nin ise işler hiç de umduğu gibi olmaz. Kaçarak geldiği için sadece imam nikâhı kıyılır ve sürekli kaynanasından dayak yer. Aradan birkaç yıl geçer ve Pembe’nin bir oğlu olur. Oğlu doğunca nikâh kıyılacağını düşünen Pembe bir kez daha hayal kırıklığına uğrar çünkü kocası başka bir kadınla nikâhlanır. Bunun üzerine Pembe soluğu babasının evinde alır. Pembe’yi gören Keder hem mutlu olur hem de İsmail’in yapacaklarından korkar. İsmail ilk zamanlar çatı katında durmasına izin verir. Ama başkalarından laf duymaya başlayınca aile meclisinden karar çıkar ve Pembe’nin öldürülmesine karar verilir. Bu iş ise en küçük olduğu için Yusuf’a bırakılır.

Yusuf çok sevdiği ablasını öldürmez. Ama babasının ve ağabeylerinin onu rahat bırakmayacağını bilen Pembe kendi canına kıyar. Pembe’nin cenazesinden sonra Keder Yusuf’a biraz para verir ve ailesinden kaçıp kurtulmasını ister. Annesinin sözünü dinleyen Yusuf evi terk eder. İlk konakladığı yer ise Âdemoğlu Pansiyon olur.

 

ROMAN HAKKINDA BİLGİ

Canan Tan'ın yazmış olduğu Yüreğim Seni Çok Sevdi adlı roman ilk defa 2007 yılında yayınlanmıştır. 464 sayfadan oluşan romanda modern yaşamaya alışmış ancak geleneksel bir aile yapısı karşısında sevgisinden vazgeçen bir kızın ve çok sevdiği erkeğin aşk hikâyesi anlatılmıştır. Canan Tan'ın diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da duygusal bir aşk genç okuyucuların beğenisine sunulmuştur. Kitapta Ayrıca Nazım Hikmet'ten şiirler verilmektedir. Yayımlandığı yılda en çok satanlar listesinin başlarında yer alan Yüreğim Seni Çok Sevdi adlı romanın genç okuyuculara hitap etmektedir.

Romanda olaylar İstanbul, Bursa ve Amerika'da geçmektedir. Canan Tan'ın 2003 yılında yayımladığı Piraye adlı romanına olay ve konu itibariyle benzerlik gösteren Yüreğim Seni Çok Sevdi Canan Tan'ın sade anlatımı ile sunulmuştur.

ROMANIN KONUSU

İstanbul'da Üniversite okuyan Aslı adlı kız ile aynı üniversitede öğrenci olan ve zengin bir ailenin çocuğu olan Murat'la arasında yaşanan imkânsız aşk ve birbirlerine olan duyguları romanda konu edilmiştir.

ROMANININ ANA FİKRİ

İnsan bazen sevdiğini kişinin ve kendisinin ömür boyu pişmanlık yaşamaması ve huzursuz olmaması için aşkından ve sevgisinden vazgeçebilir. İnsanın sevgisi bazen bütün hayatını mutlu etmeye yetmez. Bu durumda insan ya en çok sevdiği kişiden vazgeçmeli yahut bir ömür boyu huzursuz bir şekilde yaşamayı göze almalıdır.

ROMANININ ÖZETİ

Aslı İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme bölümünü okuyan kendi halinde bir genç kızdır. Arkadaşları ile birlikte zaman geçirirken yine aynı üniversitede öğrenci olan Murat'la tanışır. Murat Emre'nin arkadaşıdır. Emre ise Aslı ile yakın arkadaştır. Murat zengin bir aileden geldiği için Aslı onun kendini beğenmiş, başına buyruk, kibirli biri olduğunu düşünmektedir. Murat Aslı'ya ilk tanışmada âşık olmuştur. Ancak onu etkilemenin zor olduğunu da bilmektedir. Ona Nazım Hikmet'in bir şiirini göndererek Aslı'yı aşkına ikna eder.

Aradan bir süre zaman geçer ve Aslı ile Murat sevgili olurlar. Bir gün birlikte Bursa'ya Murat'ın ailesinin yanına giderler ve Aslı, Murat'ın anne ve babası ile tanışır. Murat'ın ailesi geleneklerine bağlı bir yapıdadır. Aslı'yı gördüklerinde onu bir gelin kız olarak düşünemezler. Onların hayallerindeki gelin; evinin hanımı olacak, kocasına kaynanasına ve kayınbabasına hizmet edecek birisi olacaktır. Aslı ise onların istediğini tam tersine okumuş ve entelektüel düşünen, çalışma hayatına girmek isteyen bir kızdır. Murat'ın ailesinin bu istekleri karşısında iki genç karmakarışık duygular ve yaşam tarzı içerisine girerler. Bu aşk giderek imkânsız bir hal almaya başlar.

Aslı bu durumdan kurtulmak ve bu aşkı unutmak için Amerika'ya gitme bahanesiyle Murat'tan uzaklaşmaya karar verir. Orada kendine yeni bir hayat tarzı kurmaya başlar. Murat ise Türkiye'de kalarak Aslı'yı özlemeye başlar. Bir yandan da ailesini ikna etmeye çalışır ancak bunda pek başarılı olamaz. Aslı Amerika'dan Türkiye'ye dönme fikrine sıcak bakmaz. Sırf Türkiye'ye dönmemek ve Murat ile karşılaşmamak için Türkiye'deki en sevdiği arkadaşının nişanına bile gelmez. Lakin diğer yandan Türkiye'deki arkadaşları vasıtasıyla Murat'ın ne yaptığını ve onun hakkındaki gelişmeleri de takip etmekten geri durmaz.

Aradan bir süre zaman geçer ve Murat'ın babası hastalanarak çalışamaz hale gelir. Murat bunun üzerine babasının şirketlerinin başına geçerek çalışmaya başlar. Diğer yandan Murat'ın annesi de Murat'ı sıkıştırarak kendilerine uygun bir aile kızı ile evlendirmek için baskı yapar. Bu arada Aslı en yakın arkadaşının düğününe gelmek için baskıya maruz kalır ve daha fazla dayanamayıp düğün için Türkiye'ye döner. Düğünde Murat ile Aslı karşılaşır ve Murat onunla evlenmekten hala vazgeçmediğini söyler. Aslı ise bu aşkın mümkün olmadığını, bir çıkmaza doğru sürüklendiğini, o yüzden ona umut vermemek için de Amerika'da evlendiğini söyleyince Murat bu sözler üzerine yıkılır.

Aslı Amerika'ya döner ve Murat'ı unutarak hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışır. Hiç istemese de bir Amerikalı ile evlenip hayatını Amerika'da devam ettirmeye karar vermiştir ancak evliliği istediği gibi gitmez ve bir süre sonra Amerikalı kocasından boşanır. Bu olay üzerine Aslı Türkiye'ye dönmeye karar verir.

Türkiye'ye döndükten sonra Kader Aslı ile Murat'ın yollarını bir yerde tekrar kesiştirir. Aslı ile Murat ince duygulara ve sözlere girmeden birbirlerine hal hatır sorup normal bir eski arkadaşmış gibi davranırlar. Bu arada Murat evlenmiş ve bir kız çocuğu sahibi olmuştur. Aslı Murat'ın evlendiğine ve çocuğu olduğuna çok sevinir ancak Murat'ın kızının adını öğrenince şok geçirir. Murat'ın kızının adı aslıdır ve Murat ona Aslı'm diye hitap etmektedir.

ROMAN KAHRAMANLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Aslı: İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okuyan modern, entelektüel bir genç kızdır. İşletme bölümünü bitirip iş hayatına atılmaya düşünürken Murat'ın ailesi tarafından uygun olmayan bir gelin olarak düşünülür. Aslı ömür boyu pişmanlık ve huzursuzluk içinde yaşamaktansa sevdiği erkeği terk edip aşkını ve acısını içine gömen bir davranış sergilemiştir. Ancak sevdiği erkeği ömür boyunca unutamamıştır. Sevdiği gencin mutluluğu için kendi isteklerini ve mutluluğunu bir kenara bırakmayı tercih etmiş bir karaktere sahiptir.

Murat: Bursalı zengin bir ailenin çocuğu olan Murat, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okumakta olan bir gençtir. Aynı üniversiteden Aslı'ya âşık olmuş ve onunla evlenmeye karar vermişlerdir. Ancak ailesinin Aslı'yı uygun bulunmaması sebebiyle Aslı'dan ayrılmak zorunda kalmış fakat onu hayatı boyunca hiç unutmamıştır. İstemediği bir evlilik yapmış ve bir kız çocuğu olmuştur. Kız çocuğuna ise en sevdiği kızın adını yani Aslı'yı koymuştur.

Emre: Aslı'nın en yakın arkadaşlarımdan birisidir. Aslı Emre vesilesiyle Türkiye'ye gelmiş ve Murat'la tekrar ile görüşmüştür.

Rabin: Aslı'nın Amerika'da evlendiği Amerikalı profesördür. Aslı'nın Türkiye'ye göçme teklifini kabul etmemiş ve ondan ayrılmayı göze almıştır.

ROMANIN OLAY ÖRGÜSÜ

Aslı'nın İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme bölümünü kazanarak İstanbul'a gitmesi

Orada Murat adlı Bursalı ve zengin bir genç ile tanışması

Murat'ın Aslı'ya âşık olup Nazım Hikmet'in bir şiirini Aslı'ya göndererek onu kendisine âşık etmesi

Aslı ile Murat'ın üniversitede sevgili olmaları

Aslı'nın Murat'ın ailesini tanımak için Bursa'ya gitmesi

Murat'ın ailesinin Aslı'yı bir gelin olarak kabul etmemesi ve bunun üzerine Aslı'nın bu aşkı unutmak için Amerika'ya gidip oraya yerleşmesi ve orada Robin adlı bir profesör ile evlenmesi

En yakın arkadaşı Emre'nin düğün töreni için Türkiye'ye gelmesi ve Murat ile görüşmesi

Daha sonra Aslı'nın Robin'e Türkiye'ye gitme teklifinde bulunması ve Robin'in bunu kabul etmemesi üzerine Aslı'nın Türkiye'ye dönmesi

Murat ile bir konferansta karşılaşması ve Murat'ın evlenip bir kızının olduğunu öğrenmesi ve Aslı'yı şoke eden bir olay ile karşılaşması

Murat'ın kızının adını Aslı koyması romanın ana vakasını oluşturan olay örgüsüdür.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

Canan Tan (1951 – ) Yazar, eczacı.

Ankara'da doğan ve eczacılık fakültesini bitiren yazar, edebiyatçı olmak isterken çevresinin isteği üzerine eczacı olmuştur. Edebiyata lise yıllarında Hisar dergisinin düzenlediği şiir yarışmasında aldığı birincilik ödülü ile kapılarını açar. Fakülteyi bitirdikten sonra evlenerek Diyarbakır'a gider. Piraye adlı romanını Diyarbakır'da yazmıştır. Eroinle Dans ve En son Yürekler Ölür kitaplarını da Eczacılık bilgisine dayanarak yazmıştır.

Hürriyet gazetesi senaryo yarışmasında Oğlum adlı senaryosuyla birinci olmuştur. Öykü yarışmalarında aldığı dereceler ile birlikte Hürriyet, Ege ve Yeni Asır'da köşe yazarı olarak ve Milliyet Pazar'da mizah yazarı olarak çalışmıştır. İnkılap Kitabevi'nin 1966 yılında düzenlediği yarışmada “İster Mor İster Mavi” adlı dosyası ile edebiyat dünyasında ilk basılı eserine kavuşmuştur ve yazar unvanı almıştır.

Mizahın yanı sıra çocuk kitapları da yazan Canan Tan, 2002'de yetişkinler için Çikolata Kaplı Hüzünler adlı kitabını, 2003'te de Piraye adlı kitabını çıkarmıştır. Daha sonra Türkiye'nin en çok okunan yazarlar listesinde ilk sıralara yerleşmiş bir yazar olan Canan Tan, gençler tarafından sevilen bir romancıdır.