catacombs hikayesi / Fransa'da Gizemli Bir Efsane: Paris Yer Altı Mezarları ve Katafiller - Evrim Ağacı

Catacombs Hikayesi

catacombs hikayesi

&#;lü yılların sonunda Paris çok zor zamanlar geçiriyordu. Birçok salgın hastalık şehri pençesine almış ve sıradan vatandaşlar ekmek almak için sabahları evlerinden çıktıklarında henüz gecesinde hayata veda etmiş insanların üzerlerinden atlayarak yürümek zorunda kalıyordu.

Tüm mezarlıklar artık tepeleme dolduğunda ve sokaktaki ölü insanların sayısı şehirde yaşayan canlı sayısından daha fazla olmaya başladığında, şehir bunun için bir çözüm üretmek zorundaydı.

Gece karanlığında işçiler sokaklarda yatan ölüleri Tombe-Issoire ocağına taşımaya başladılar. Bugün ise bu ocak 6 milyondan fazla Parisli için bir mezar niteliği taşıyor. Paris&#;in nüfusunun bugün sadece 2 milyon olduğunu düşünürsek, bu rakam bir hayli fazla.

Bu bilet seçeneği sayesinde adeta kemiklerden inşa edilmiş bu mezarlığı gezme imkanınız olacak. Normalde kilometrelerce uzunlukta olan bu yeraltı mezarlığının bugün 2 km’lik hattı (gezme süresi yaklaşık 45 dakikadır) gezilebiliyor ve aynı anda içeride kişinin bulunmasına izin veriliyor. Bu nedenle özellikle turizm sezonunda biletinizi önceden almanız önemli. Bu sayede bilet gişesi kuyruğundan kurtulup doğrudan güvenlik kontrolü kuyruğuna girebilirsiniz.

Ayrıca ek seçenek olan ve birden fazla dilde hizmet veren sesli rehber sayesinde Paris&#;in bu karanlık geçmişi hakkında birçok bilgi edinebileceksiniz.

Bilet Özellikleri

  • yılında Parislilerin mezarları olarak inşa edilen bu kasvetli alanı gezme imkanı,
  • Son derece ürkütücü mağaraları keşfederken 6 milyondan fazla Parislinin iskeletlerinin içinden geçeceksiniz,
  • Sesli rehber sayesinde yüzyıl Paris&#;i hakkında birçok şey öğrenecek ve şehrin karanlık yüzüne tanıklık edeceksiniz,
  • Bu bileti ve turu kalbi & tansiyonu ve de kapalı alan korkusu olanlara önermiyoruz.

Les Catacombes de Paris 1, Avenue du Colonel Henri Rol-Tanguy, , Paris, Paris, Île-de-France , Fransa

“Ölüm; 
ben onu, 
varlıkları silerken 
gördüm.”

Özdemir Asaf, Ölüm

Güneşli bir Pazartesi günü…

Ayaklarım ilk defa sokağa çıkarken geriye çekiyor bedenimi. İçimde bir huzursuzluk…

Yola koyulmadan önce -belleğime çok zaman önce ekilmiş- bir şiir ilişiyor düşünceme;  “Kaç günümüz varsa şunun şurasında”, “O kadar güneşimiz var”, “Her günlük hakkımızdır mutluluk”[1].  

Şaire gülümseyip; “Ne kadar zaman yaşadık/yaşayacağız?” soruları kafamda dönüp dururken işyerine giriyorum yavaştan.

Tedirginiz. Herkesin yüzünde bir tereddüt. Nasıl birdenbire tüm yaşam şeklimizi değiştirecek şeylerle karşı karşıya kaldık. İçimiz bozuk, sözümüz yarım, notamız kırık.

Aslında tarihin dehlizlerinde insanlığın ilk çağlardan beri değişik biçimlerde karşısına defalarca çıkmış (tifo, sıtma, veba, kolera, cüzam, kuş gribi, SARS, AIDS) salgın hastalıkların birinden başka bir şey değil belki Koronavirüs süreci.

Henüz salgın dönemlerine kadar bile geri gitmeden, I. ve II. Dünya Savaşları sonrası katledilen milyonlar… Balkanlar’da on yıllardır birlikte yaşayan kardeş halkların birbirine düşman edilmesi ile başlayan iç savaş sonrasında gördüklerimiz… Alman faşizminin dünyayı kan gölüne çevirmesi… Ortadoğu’daki emperyalist müdahaleler sırasında yok olan insan hayatları düşünüldüğünde belki de çok hatırlanmayacak bir dönemdeyiz. Bunu kim bilebilir? Gelecekte her ne olursa olsun, şu an salgın hastalık süreci içindeyiz; yaşıyoruz, etkileniyoruz, değişiyoruz, değiştiriyoruz ve iliklerimize kadar bu süreci hissediyoruz.

“bir yerler vardır elbet,
bildirin bir yerlere çocuklar.
&#;geceler bozuk&#; deyin,
&#;gündüzler bozuk&#; deyin,
yaşamak be çocuklar &#;yaşamak bozuk&#; deyin.
bildirin bir yerlere çocuklar,
aylara, yıldızlara, Marslara, Merihlere
bir bilen yok mu sorun,
bir gören yok mu sorun,”
[2]

yılının Şubat ayının on ikinci günü, Paris sokaklarında gezerken beni misafir eden can dostumun “Seni çok ilginç bir yere götüreceğim,” teklifi ile yola koyulduk. Evden çıktık. Evin dibinde bulunan “Metro-7” hemen iki durak sonra “Metro-2” ile kesişiyordu. İki durak için aktarma beklemeye değmeyeceğini düşürerek biraz yürüyerek Stalingrad durağına vardık. Paris Metrosu’nun -şehri bir ağ gibi ören- ilk kez Metro ile yolculuk yapacak kişinin kafasını altüst edecek derecede karmaşık gibi görünse de -çok gezen birinin birkaç gün içinde çözebileceği- basit bir kurgusu/yapısı var. Stalingrad durağından “Metro-4 ya da 6” ile Denfert meydanına doğru yola çıktık. Denfert meydanına yakın Metro’dan inerek müze girişine geldik. Can dostum yerin ilginçliğini anlatırken çok üstünde durmayıp; anlattığı şeylerin ayrıntısına çok dikkatimi vermemiştim. Bu müzeye girdiğimde hayatımızın ileriki döneminde yaşam biçimimizi kökten değiştirecek, bizi altüst eden, dünya da binlerce insanın ölümüne yol açan, seyahat kısıtlamalarına sebep olan ve Çin’in Vuhan kentinden dünyaya yayılan bir virüsün başımıza getirecekleri ile bağ kuracağım aklımın ucundan geçmezdi.

Paris’in merkezinde Bölge sınırları içerisinde Denfert-Rachereau meydanında giriş kapıları olan büyük bir yeraltı mezarlığı/müzesi düşünün. Catacombe müzesine mezarlık demek ne kadar doğru o tartışılır. Zira üst üste konulmuş insan kemiklerinin, kafataslarının yerin yirmi metre derinliğinde basamak iniş, basamak çıkış merdiveni bulunan, 11 bin metrekare alana kurulu, 1, km parkuru bulunan mağara koridorlarında sergilendiğini hayal edin.

İçeri girip kemik-iskelet ve kafatası yığınları ile karşılaşınca mekânın hikâyesi bende büyük bir merak uyandırdı. Zira egemen dinlerdeki uygulamalardan farklı olarak üst üste yığılan kemiklerin -insanların- bu gömülmemiş ölülerin hikâyesi acaba ne olabilirdi?

Şairin dediği gibi “insan” birini ya da bir şeyi sevince, bir konuya ilgi duyunca “iş-güç sahibi” oluyor.[3] Artık bilgi çağındayız. Doğru-yanlış ayırmadan her türlü bilgi parmaklarımızın ucunda. Gerisi sizin yaratıcılığınıza, nereden baktığınıza ya da neyi ne kadar incelemek istediğinize bağlı.

“Ölüler ki bir gün gömülür

İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler”[4]

yüzyılda salgın hastalıklarla baş etmeye çalışan dünyanın birçok şehrinden biri de Paris’miş. Salgın hastalığın kaynağını araştıran bilim insanlarından bazıları, salgının mezarlıklardan yayıldığını tespit etmişler. O sürece nasıl gelinmiş, bu kim tarafından tespit edilmiş buna dair çok bir bilgi bulamasam da sürecin aşağı yukarı bu yönlü geliştiği, gerek müzenin girişindeki tarihçede gerekse bir dizi kaynakta bu şekilde ifade edilmiş.

yılında Paris’in o dönemki yönetimi mezarlıkların tamamını yeraltı alanına taşıma kararı almış. Taşınacak yerin başkente yakın, kolay erişilebilir yer olmasından hareketle araştırma yapılmaya başlanmış. Montrouge ovasının altındaki eski Tombe-Issoire taş ocakları bu taşıma için en uygun alan olarak seçilmiş. Neredeyse on beşinci yüzyıldan beri faaliyette olan ve daha sonra terk edilen bu taş ocaklarından çıkarılan “Kalker Taşları” ile Paris’in geleneksel tarihi dokusu oluşturulmuş. Taş ocakları uzun yıllardır kederine terk edilmiş ve çeşitli kısımlarında göçükler oluşmuş, bir kısmı kullanılamaz halde iken ne şans ki taşınma kararından sekiz yıl önce yılında XVI Louis tarafından kurulan bir komisyon marifeti ile tünellerin sağlamlaştırılma kararı alınmış.  

İlk tahliye Paris&#;teki en büyük mezarlık olan Saints-Innocents mezarlığıyla yılında başlayıp &#;ye kadar sürmüş. Taşımaların tamamı kilisenin tepkisinden korkulduğu için gece yapılmış.

Mezarlar tek tek açılmış. Kemikler alınmış ve kimin olduğuna bakılmaksızın tüm kemikler bu alana istiflenmiş. Bu yapılırken Paris’in o bölgesinde yerin altında kilometrelerce kurulu bulunan maden tünellerinin sadece 2 km’lik bir alanı kullanılmış. Alana taşınan, istiflenen kemiklerin her bir bölümde kendi içinde ayrı bir kompozisyon-sanat eseri gibi kurgulandığını görmek mümkün.

Bu büyük yeraltı mezarlığının ismi keşfedildiğinde Paris’te ve dünyada büyük yankı uyandıran, büyüleyici Roma yer altı mezarlarına atıfta bulunularak &#;Yeraltı Mezarları&#; olarak güncellenmiş. Bu yapılmadan hemen önce de o dönemki dini otorite tarafından 7 Nisan &#;da &#;Paris Belediyesi Kemik Mezarı&#; olarak Hristiyanlık inancına göre kutsanmış ve &#;dan itibaren halkın ziyaretine açılmış.

Taşıma sonrası şehre giriş çıkışlar sınırlandırılmış. Salgın belirli bir süre sonra kontrol altına alınmış.    

Müze alanın, Paris’in çalkantılı siyasal dönemlerinde kesintiye uğrasa da sürekli olarak gündemde kaldığını söylemek mümkün. Fransız devrimi sonrası çalışmalara devam edilmiş. , , yıllarında burası yeniden düzenlenmiş ve restore edilmiş.  Bu alanda birçok mimari, bilimsel, sanatsal çalışmanın yapıldığı yazılmış çeşitli kaynaklarda. Krallar, kraliçeler, soylular, bilim ve sanat insanları gibi birçok ünlü kişinin de ziyaret yeri olan bu yeraltı mezarlığı kimi için deney, kimi için üretim, kimi için iç gözlem, kimi için de ruhani bir arınma yeri olarak kullanılmış.

Müzenin resmi internet sitesinde, mağara içerisinde zaman zaman ışıksız ortamda bitki örtüsü inceleyen bir botanikçinin, mağara kabukluları üzerine çalışma yapan bir doğa bilimcisinin çalışmalar yaptığına değinilmiş. Yapılan bir deneyin sonucu oldukça ilgi çekici; yılında iki Japon balığını Samaritan çeşmesinin havzasına atan Héricart de Thury balığın hayatta kaldığını ama üreyemediğini, belirli bir zaman sonra da kör olduğunu gözlemlemiş. &#;de Félix Tournachon, üç ay boyunca yapay ışık kullanılarak yapılan çekimlerle deneyler yapmış. Müzenin yıllar içerisinde çeşitli mimari eklemeler ile güzelleştirildiği de ayrıca belirtilmiş. Günümüzde bile insan kemiği üzerine araştırma yapmak isteyen birçok bilim insanının hala burada çalışma ve gözlem yaptığı da ifade edilmiş.   Yaklaşık 6 milyon insanın kemiklerine ev sahipliği yapan bu müze her yıl bin kişi tarafından ziyaret ediliyormuş.

Müzeden çıktığımızda içeride kemikler, iskeletler ve kafatasları arasında çekindiğimiz onlarca fotoğrafın yanında, Paris’in göbeğinde yerin altında bu kemiklerin varlığı üzerine uzun süre düşünmüştüm. Paris’in en güzel yerlerinden birinin de mezarlıkları olduğunu düşünürseniz –her eski mezarlık birer tarihi eser sanki- bu yerin altındaki mekân oldukça garip gelmişti bana.

Yaşarken size çok ilginç gelmeyen -çok heyecan vermeyen- anlam vermediğiniz birçok olay/yaşanmışlık, yaşamın koridorlarında başka başka durumlarla karşılaştıkça, hayatın içinde birçok şeyi deneyimledikçe, siz zamanın ateşinde kavruldukça, başınıza yeni yeni şeyler geldikçe kendi anlamını bulabilir. Paris gezimde “önemli” yaşanmışlıklar arasında kendine yer edinemeyen bu ilginç ziyaret kendi anlamını yıl sonra bu yazı ile bulacaktı.

İçinde yaşanılan her tarihsel olay/olgu, içinde yaşayanları etkilerken aynı zamanda kendinden sonraki süreci de değiştirir, dönüştürür.

Bu etki ve dönüşüm hayatın tüm alanlarına sirayet eder. Öykü, roman, düz yazı metinleri, denemeler, şiir, resim, fotoğraf yani tüm yönleri insan olgusundan beslenen sanat dalları ve elbette dilimiz bu süreci iliklerine kadar hissedecektir. Artık “sımsıkı kucaklarımlar” birer mektup cümlesi olarak kalır, “özlemle sarılmalar” yumrukları tokuşturmaya döner. Temas yerini mesafeye bırakır. Dediği gibi şairin büyük yığınlar için birden bire “ilçe iken il oluverir yalnızlığımız.”[5]

’lü yıllardaki bir salgın/ veba/ta’ün [6], Paris’e ve Parislilere bugün bile ziyaret edilen, birçok bilimsel araştırmanın sürdürüldüğü bir tarihsel alan hediye etmiştir. yılının ortasında dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs hastalığı bize, yaşadığımız coğrafyaya, insanlığa nasıl izler bırakacak bunu bilmiyoruz; ama insanlık bu güne kadar karşılaştığı badirelerin tamamında bir şekilde “kapının ardını” görmüş. Umarım bu sefer de “kapının ardında bekleyen ölüm değil hayattır” [7]. Umalım ki “bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan yeni bir başlangıç”[8] olsun.


[1] Necati CUMALI; “Eksik Güneşler” şiiri

[2] Hasan Hüseyin KORKMAZGİL; “Sonuçsuz Bir Telefon Konuşması” şiiri

[3] Metin ELOĞLU, “Lokman Hekimin Sev Dediği” şiiri “İnsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor Şair oluyor mesela” “Seni sevmeseydim”(…) İstanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde umut diye bir şey yoktu ki”

[4] Edip CANSEVER; “Ben Ruhi Bey Nasılım” şiiri

[5] Küçük İskender; “Ayrılık Patileri” şiiri

[6] Vebâ hastalığına işaret etmek üzere divan şairleri veba ve taʽûn kelimelerini kullanırlar. Esasen veba bulaşıp yayılan her hastalığın ortak adıdır. Buna göre her taun vebadır ancak her veba taun değildir (Varlık, )

[7] Nazım Hikmet RAN; “Hastalar” şiiri

[8] Edip CANSEVER; “Umuş” şiiri

yüzyıl Paris'i. O zamanın batı dünyasının en büyük ve en müreffeh şehirlerinden birisi. Ancak kendi içinde bu kadar hızlı büyümesi; şehrin nüfusunun artmasına ve bu durumla doğru orantılı olarak, kirliliğin ve salgın hastalıkların oluşmasına neden oluyordu. Bu sorundan kaynaklı ölüm artışları şehrin mezarlıklarının, ölülerin bedenleri ile tam manasıyla dolup taşmasına sebep olmuştu. Engellenemeyen ölümler, bu gidişatın daha da vahim olacağına işaret ediyordu.

Buna istinaden en rahatsız edici durumlardan biri, tüm şehre yayılan çürüyen etin ağır kokusuydu. Bu ağır koku, o zamanın işlek bir semti olan Les Halles'in, ana gıda pazarı bölgesindeki alan da dahil olmak üzere, şehrin diğer bazı işlek semtlerinde salgın boyutuna ulaşmıştı. Paris halkının sağlığı bu derece risk altındayken, artık bir şeyler yapılması gerekiyordu; fakat çok az sayıda insan çözümün, dünyadaki en gizemli ve ürkütücü cazibe merkezlerinden birini yaratacağından haberdardı.

Bu çözüm, şehri Orta Çağ'ın şiddetli kaosundan çıkarıp Avrupa'nın en nezih ve güzel kabul edilen şehirlerinden birine dönüşmesine yardımcı olan mimari bir dehanın ürünü ve etik olarak "çirkin" sayılabilecek çalışmanın inanılmaz bir başarısıydı. Bu zekice bir öngörü ve çalışmanın, ürkütücü bir iç tasarımın hikayesiydi. Bu hikâye, zamanına göre ileri bir mimari dehanın örneğiydi. İşte karşınızda, Paris Yer Altı Mezarları…

Yer altı mezarlarının girişinde sıralanmış kafataslarıNTV

Sıra Dışı Bir Taşınma Hikayesi

Paris'in şehir sınırları içerisinde bulunan bütün mezarlıklar dahil edildiğinde, başka bir yere gömülmesi ve taşınması gereken ceset sayısı 6 milyonu aşıyordu. Şehrin en büyük mezarlığı olan Masumlar Mezarlığı'nda bile tek başına 2 milyon ceset bulunmaktaydı. Sayının bu kadar çok olması göz önüne alındığında, bu cesetler öyle basitçe kazılıp etrafa dağıtılamazdı. Tarihin en büyük insan kalıntılarından birinin; konum olarak şehirden uzak, büyüklük olarak geniş ve kompleks yapıda bir yere sistemli ve özenli bir şekilde yeniden gömülmesi gerekiyordu. Şehir bölgesi içerisinde bu özelliklere uyan birkaç yer bulunmaktaydı; ama hiçbiri 6 milyon cesedi taşıyabilecek kapasiteye sahip değildi. Dolayısı ile bu yerlerin, şehir mezarlıklarından bir farkı bulunmamaktaydı.

Çözüm arayışındaki halk ve yöneticiler tüm bu çıkmazın içerisindeyken, bir kişinin aklında imkansıza yakın olan ama hayata geçirebilirse tüm sorunu kökten çözecek bir plan vardı. Bu imkansıza yakın planın sahibi olan kişi, dönemin kralının mimarbaşı Charles-Axel Guillaumot'tan başkası değildi. Charles'a ait bu dahiyane plan, şu şekilde işleyecekti:

Dönemin Paris'i, şehrin ilk inşası sırasında kullanılacak olan taşları sağlamak için oyulmuş, yaklaşık kilometrelik kireç taşı tünellerinin hemen üzerinde oturuyordu. Maden olarak da kullanılan bu tüneller o kadar derin ve genişti ki, 'lerin başında yukarıdaki şehrin ağırlığı, tüm binaların ve yapıların çökmekte olduğu dev obruklar meydana getiriyordu. Charles'ın aklında da bu devasa büyüklük ve derinlikteki tünelleri, cesetleri yeniden gömmek için kullanmak vardı.

Dönemin kralı, Charles'a şehri tam anlamıyla çöküşten kurtarması için, tüm yer altı maden sistemini stabilize etme görevini verdi. Maden tünelleri ölülerin yeniden gömülmesi için en uygun mekandı ama gerek üst zemininin sağlam olmaması gerek çok eski olması, yeniden gömme işlemi başlamadan önce bu stabilizeyi şart kılıyordu. Zorluğun boyutuna rağmen Charles, 8 sene gibi bir süre içerisinde tünelleri sağlamlaştırarak bu görevi başardı. 'e gelindiğinde tüneller artık sağlamdı ve cesetlerin kazılıp, oraya gömülme süreci başlamıştı.

Reklamsız Deneyim

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %% reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır. Kreosus Kreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık Daha fazla göster

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, % reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

Destek Ol

Parislilerin ölü kalıntıları görevliler tarafından her gece kazılıp oralara taşınıyordu. Kazılıp yeniden gömülme süreci sadece geceleri yürütülüyordu. Hem görüntü olarak etik karşılanmaması hem de halk nezdinde olumsuz etkiler bırakması olasılığı, krala bu kararı aldırmıştı.

Paris mezarlıklarının çoğunu boşaltıp yer altı mezarlarındaki kalıntıları tekrardan bir araya getirmek iki yıllık bir gece çalışmasını aldı. Lakin tüm kemiklerin taşınması, toplamda seksen yıllık bir süreci kapsayacaktı.

Üst üste dizilmiş kafatasları ve kemiklerSolosophie

Issız Bir Yer Altı Mezarlığından Turistik Cazibe Merkezine

Şehrin asırlık tünelleri nihayetinde büyük bir sorunun çözülmesine vesile olmuştu. Tünellerin artık başka bir adı vardı: Paris Yer Altı Mezarlığı…

Ve bu mezarlığın kaderi bambaşka bir yola evrimleşmek üzereydi. Bu süreci başlatan kişi ise Fransa'nın meşhur kralı Napolyon Bonapart idi. Napolyon, Devrim'den sonra iktidara geldiğinde, hızla modernleşen bir Orta Çağ kentini miras olarak almıştı. Bu modernleşme atağına, o da şehirde uyguladığı yeni düzenlemeler ve getirdiği yenilikler ile destek oluyordu. Napolyon'un aklındaki bir başka plan ise, bu gelişmekte olan Orta Çağ kentini turistik bir cazibe merkezi haline getirmekti. Bu plan dahilinde şehrin belli başlı noktaları belirlenip oralarda çalışmalar başlamıştı bile. Bu yerlerden birisi de şehrin meşhur yer altı mezarlıklarıydı.

Napolyon'a göre şehrin yer altı mezarlığı, gizemli ve cazibeli özelliği sebebiyle çok ilgi çekebilecek bir yapıya sahipti. Buna örnek olarak; Avrupa'nın en önde gelen anıtsal şehri olan Roma, çok övülen bir yer altı mezarlık ağına sahipti ve ilgi çekici özelliği sebebi ile cesur turistlerin ziyaret ettiği bir odak noktası konumundaydı. Ve Napolyon da Fransa'nın böyle bir cazibe merkezine ihtiyacı olduğunu biliyordu.

Napolyon, aynı sene içerisinde şehrin valisini ve taş ocakları genel müfettişi Héricart de Thury'yi görevlendirerek, bu yer altı mezar tünellerini insanların aşağı inip görmek isteyeceği bir yapı haline dönüştürmelerini istedi.

Héricart de Thury idaresindeki taş ocağı çalışanları, kazılıp tekrardan gömülmüş olan kemikleri kemik süsleri olarak düzenlemeye başladılar. Bütün işçiliği kendi zevk ve isteklerine göre biçtiler.

Kemikler, ilk taşınma sırasında bir ritüele göre sıralanmış olsa da hemen hemen çoğu büyük yığınlar halinde tünellere atılmıştı. Bu durum süsleme işlemini biraz zora sokuyordu. Taş ocağı çalışanları, yine de yavaş ama emin adımlarla işçiliklerine devam ediyorlardı. Tünellerin duvarları, bugünki gördüğümüz haliyle cesetlerin kafatasları ile oluşturulmuş tibia ve femurlar ile kaplandı. Mezarlığı ziyarete gelenleri etkileyecek bir ortam yaratmak ve ölüm ile alakalı dini mesajlar iletmek için kemikleri kalp, çember ve ölüm kafaları gibi sembollerle düzenleyip şekil verdiler. Mezarlığın girişine, çıkışına ve mezarlığın belli başlı yerlerine hatıra plaketleri olarak hizmet veren tabelalar diktiler ve tavanlara oklar koydular.

Mezarlığın gizemini ve ürkütücülüğünü daha da artırmak için, yer altı mezarlığına gizli odalar açıp burayı labirentler ile doldurdular. Son olarak daha fazla ziyaretçi cezbetmek için yer altı mezarlarına çeşitli sergi odaları kuruldu. Bu odalar arasında fiziksel olarak çeşitli şekil bozukluklarına sahip olan iskeletlerin bulunduğu bir bölüm de bulunmaktaydı. Paris Yer Altı Mezarlığı'nın belki de en akılda kalıcı ve gizemli figürü ise Decuré adlı bir figür tarafından şekillendirilen bir dizi taş oymadır. Bu taş oymaya gizemli denmesinin sebebi ise, yer altı mezarlığında açılan gizli odalardan birinde saklı olup henüz bulunamamasıdır.

Zamanının ilerisinde bir teknoloji ve iş gücü ile yapılan bu düzenlemeler ve eklemeler, nihayetinde yer altı mezarlarının kısa sürede şehirde ziyaret edilecek en etkileyici ve kesinlikle en korkunç yerlerden birisi olarak ün kazanmasına olanak sağladı. Günümüzde bile hâlâ devam eden bir üne sahip olan Paris yer altı mezarları siz değerleri kaşifleri beklemekte…

Açıldığı ilk zamanlarda yer altı mezarlığıfunduszeue.info

Yer Altı Mezarlığının Gizemli Ziyaretçileri: Katafiller

Katafiller, kelime tanımı olarak Paris'in altında bulunan yer altı mezarlarında yasa dışı olarak dolaşan Parisli şehir kaşifleridir. Katafiller olarak adlandırılan Parisliler, altmışlı yılların sonlarından beri bu mezarlıklara yasa dışı olarak girerek bu alanlardan bazılarını kendi zevklerine göre restore etmeye ve daha yaratıcı alanlar açmak için kemik düzenlemeye başladılar. Bu durum devlet tarafından fark edilip yasaklansa da katafillerin önüne geçilemedi.

Şu andaki güncel olan veriye göre haftada en az katafilin Paris Yer Altı Mezarlığı'nı yasa dışı olarak ziyaret ettiği ve mezarlığa giriş olarak şehrin her tarafındaki gizli girişleri kullandığı tahmin edilmektedir.

Yer altı mezarlarının küçük bir kısmı halka açıktır. Resmi olarak bu mezar ağına giriş sınırlıdır. Bazı geçitler çok alçak, dar ve su basma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı için 'ten beri diğer kısımlara erişim yasa dışıdır. Katafiller, yer altı mezarlıklarının sadece ziyaretçiye açık olan kısmında bulunmamakta, aynı zamanda ziyaretçi alımına yasak olan odalara ve labirentlere girdikleri de belirtilmektedir. Yerel halk tarafından hoş görülmekte olan katafiller, yakalandıkları zaman ise küçük bir para cezası ile cezalandırılmaktadır.

Yer altı mezarında gezen bir ziyaretçiUrbextour

Katafiller, grupsal olarak belirli ağlara ve yer altı mahallelerine bölünmüş olsalar dahi amaç doğrultusunda aynı mekânı paylaştıkları için, bir anlamda "topluluk" olarak görülebilirler. Ve bu topluluğun her bireyinin uyması gereken üç kati kuralı vardır:

  1. "Aşağı inen, yukarı da çıkmalıdır." Bu kural, çöp atma için geçerli olan ve katafiller tarafından tamamen saygı duyulan ve uygulanan bir kuraldır.
  2. "Yukarıda olan bitenden asla bahsetmeyin." Hemen hemen bütün katafiller kendilerine bir takma ad bulurlar. Bir kişinin yukardaki yaşamında kim olduğu, hangi iş ile uğraştığı tamamen gizli kalır. Hiçbir zaman diğer gruplar ve kişiler tarafından bu sorular sorulmaz.
  3. "Kimseye, asla güvenme." İyi bir katafil olmak için sadece macera duygusu ve ortalamanın üzerinde bir seyrüsefer becerisi olmak gerekmez, aynı zamanda bu yer altı mezarlığını düzenli olarak ziyaret eden gruplara yeterince maruz kalmış biri olduğu konusunda mutabakata varılmış bir fikir vardır. Yani kısacası yer altı mezarları tüm şehri kapsayan karmaşık bir ağ sistemi olduğundan ve sınırlı sayıda giriş çıkışı bulunduğundan; kimseye, herhangi bir tabelaya ve herhangi bir haritaya güvenmemeniz önerilir.

Alıntı Yap

Okundu Olarak İşaretle

Paylaş

Sonra Oku

Notlarım

Yazdır / PDF Olarak Kaydet

Bize Ulaş

Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git

Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?

Kaynaklar ve İleri Okuma

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

funduszeue.info

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.