hukuk sosyolojisi not / (PDF) Hukuk Sosyolojisi-(AÖF) | Erkan Tosun - Academia.edu

Hukuk Sosyolojisi Not

hukuk sosyolojisi not

Açıköğretim Aöf Hukuk Sosyolojisi dersi açıköğretim Sosyoloji bölümünde okutulan derslerden bir tanesidir.

Hukuk Sosyolojisi dersi için çalışma kaynaklarını sizler için toparladık, derledik ve faydalanmanız için yayınlıyoruz. Önceki yıllara ait çıkmış sorulara, deneme sınavlarına, ders notlarına ve özetlerine, ders kitaplarına aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz.

search Çıkmış Soruları Ara

Değerlendirme Yöntemi ve Geçme Kriterleri

Hukuk Sosyolojisi dersi için 1 adet ara (vize) sınavı ve 1 adet dönem sonu (final) sınavı yapılmaktadır. Ara sınavın %30’u ile Dönem Sonu sınavının %70’i alınarak toplanmakta ve sınıfın genel ortalamasına göre harf notu verilmektedir.

SınavYüzde %
Ara (Vize) Sınavı30
Dönem Sonu (Final) Sınavı70
Toplam100
Yıl Sonu
Yaz Okulu Sınavı100

Hukuk Sosyolojisi Dersinin Bulunduğu Bölümler

Ders Anlatım Videoları için; You Tube Erkan Tosun https://www.youtube.com/channel/UC OwipFSYLzq8bQ7eWhhMV2A/videos SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 1-Sosyoloji ve Hukuk Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında insanın doğası gereği “siyasal hayvan (zoon politikon)” olduğunu iddia eder. İbn Haldun da Ünlü eseri “Mukaddime”de insan için sosyal bir hayat yaşamanın doğal bir ihtiyaç olduğunu, beslenme ve güvenlik gibi gereksinimlerini karşılayabilmek için hemcinsleriyle yardımlaşması gerektiğini ileri sürmüştür. John Locke ise insanın doğası gereği/doğuştan sosyal olduğunu kabul eder. İbn Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”ı ve Rousseau’nun “yabanıl insan”ı doğada hemcinsleriyle değil tek başına yaşayan, temel ihtiyaçlarını karşılayabilen mutlu insanlardır. Rousseau “İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kökeni” isimli eserinde doğa durumuna gönderme yaparak “gerçekte bu ilkel durumda niçin bir insanın bir başka insana bir eşeğin ya da kurdun kendisi gibi bir yaratığa gereksindiğinden daha çok gereksindiğini imgelemek olanaksızdır” iddiasında bulunur. TOPLUM Toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara sosyal düzen kuralları denir. Sosyal düzen kuralları; -din kuralları, -ahlak kuralları, -görgü kuralları, -örf ve adet kuralları ve -hukuk kuralları'dır. Sosyal düzen kuralları borcunu öde, komşunla iyi geçin, hırsızlık yapma, yalan söyleme, annene iyi davran, yetimi koru, zayıflara yardım et, hayvanlara zulmetme, israf etme, öldürme, işini iyi yap gibi bir emir veya yasağı ifade eder. Toplumsal hayat, İbn Haldun tarafından “umran”, Saint Simon tarafından “sosyal fizyoloji” ve Auguste Comte tarafından “sosyoloji” olarak isimlendirilen bilim tarafından incelenmektedir. Sosyoloji “sosyal olguları ve eylemleri” inceler. SOSYAL OLGU “sosyal” sözcüğü “Organizmaların kümeler içinde etkileşimine ilişkin olan, toplumsal, toplumla ilgili, topluma ilişkin” anlamlarına gelmektedir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 1-Sosyoloji ve Hukuk Emile Durkheim’a göre, sosyoloji esas olarak sosyal olgularla ilgilenmelidir. Onun “Sosyolojik Metodun Kuralları” adlı çalışmasında; -Sosyal olgu, sosyal yaşama bağlı olarak, bireysel bilincin dışında ortaya çıkar ve birey dünyaya geldiğinde onları hazır bulur. -Toplumsal olgular kendilerini zorla kabul ettirirler. “topluluk yaşamına bağlı olarak ortaya çıkan(toplumsal yaşam olmasaydı varlık kazanamayacakları öngörülebilen) ve bireye dış bir zorlayıcılık uygulayabilen, katılaşmış olsun ya da olmasın her yapma biçimi(inançlar, eğilimler ve uygulamalar) bir sosyal olgudur.” SOSYAL EYLEM Max Weber; bireylerin ve onların eylemlerinin olguları ve geleceği, karmaşık bir etkileşim sonucu biçimlendirdiğini iddia eder. O bireyin toplumsal eylemlerinin izlerini takip ederek toplumu açıklamaya çalışmaktadır. Weber, sosyolojinin çalışma nesnesi olarak gördüğü “toplumsal eylemi”; (1)geleneksel, (2)duygusal, (3)değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel ve (4)amaçsal akılcı/amaca yönelik rasyonel olmak üzere dört tipe ayırır. “Geleneksel eylemde” kökleşmiş gelenek ve alışkanlıklar bireye yol gösterir. Birey davranışlarını kuşaktan kuşağa aktarılan bu davranış kalıplarına göre düzenler. “Duygusal eylemde” belirli bir durumdaki insanların eylemleri duyguları tarafından belirlenir. Çocuğunu döven baba ve hakeme küfreden taraftar, bir filme ağlayan kadın davranışları duygusal eylemdir. “Değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel eylem” bir mutlak değerin elde edilmesine yönelik ya da mutlak bir değer için yapılan akılcı eylemdir. İnançları nedeniyle alkol kullanmayanlar, faiz almayanlar, emirleri yerine getiren askerlerin davranışları buna örnek verilebilir. “Amaçsal akılcı/amaca yönelik rasyonel eylem”, amaç ile araçların akılcı olarak seçildiği eylemlerdir. Yüksek verimlilikte üretim yapan fabrikatörün, bir final maçını kazanan antrenörün, müvekkiline beraat alan avukatın amaca yönelik davranışları buna örnek olarak verilebilir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 1-Sosyoloji ve Hukuk SOSYAL OLGU OLARAK HUKUK hukuk bir kültür ürünüdür. hukuk (1)felsefi, (2)dogmatik ve (3)sosyolojik olmak üzere üç farklı yaklaşımla ele alınabilir. Hukuk, felsefi bir yaklaşımla ele alınarak, onun koruduğu yüksek değerler ve nihai amacı araştırılabilir. “Daha iyi” ve “daha adil” bir düzenin ne olduğu ise “hukuk felsefesi”nin konusudur. hukuk felsefesi”, pozitif bir bilim değildir. Hukuk aynı zamanda kurallardan oluşur. Anayasa, Ceza Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Ticaret Kanunu, Medeni Kanun, Kimlik Bildirme Kanunu, Hayvan Rehni Tüzüğü, Gazi Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği, Damga Vergisi Kanunu Genel Tebliği gibi binlerce kanun, tüzük, yönetmelik ve tebliğde yer alan yüzbinlerce kural söz konusudur. Bu normlar belirli bir şeyin yapılmasını emreder yada yasaklar. hukuk bir sosyal olgu olarak, sosyolojinin bir uzmanlık dalı olan “hukuk sosyolojisi” tarafından ele alınıp incelenmektedir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 1-Sosyoloji ve Hukuk BÖLÜM DEĞERLENDİRME NOTLARI: • İbn Tufeyl; insana sosyallik atfetmeyen düşünürlerden birisidir. • İnsanın sosyal bir hayat yaşamasının sonucu; Köyler ve şehirler kurmaları, Siyasal yönetimler oluşturmaları, Toplumsal kurallar oluşturmaları, Toplu bir yaşam sürmeleri. • Emile Durkheim’a göre sosyal olgular; Toplumsal yaşama bağlı olarak ortaya çıkarlar. Birey dünyaya geldiğinde onları hazır bulur. Kendilerini zorla kabul ettirirler. • Hukuk sosyolojik olarak ele alındığında; Hukuk kuralları neden toplumdan topluma değişir? sorusuna cevap arar. • Hukukun oluşmasında etkili olan gerçek etmenler; Teknik hayat, Coğrafya, Psikoloji ve Tarih. • Birbirleriyle mekân ve zaman bakımından hiçbir yakınlığı olmayan hatta birbirinden habersiz olduğunu bildiğimiz bazı toplumlarda aynı tip ya da çok benzer hukuk kural ve kurumlarına rastlanmasını bir sosyolog bu durumu; Sosyal yapıların birbirine benzemesiyle açıklar. • Weber’e göre çalım yediği rakibini tekme atarak sakatlayan futbolcunun davranışı; Duyugusal Eylem'e örnektir. • Taraftarın maçta hakeme küfretmesi Weber’e göre sosyal eylemdir. • Hukuk toplumsal yaşamın bir ürünüdür. Hukuk toplumsal yaşamın bir belirleyicisidir. İçinde yer aldığı toplumun özelliklerine göre değişir. • Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu çalışmasında Weber, Protestanlıkta çalışmaya verilen aşırı önem; keyfe ve hazza yönelik olan harcamaların engellenmesi kapitalist bir sermaye birikimine yol açtığını ileri sürer. Weber’e göre bu durum; Değere yönelik rasyonel eyleme örnektir. Teşekkürler... SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 2-Hukuk Sosyolojisi Önceden doğru sayılan bilgilerden ya da ön-sayıltılardan yola çıkarak bilgi üreten aksiyomatik bilimler; matematik ve mantıktır. Pozitif bilimler ise adlarından da anlaşılacağı üzere, ortaya yeni bilgiler koyan, yenilik yaratıcı disiplinlerdir. doğa bilimleri esas olarak “doğa olayları ile ilgilenen ve bilimsel yöntemleri kullanan disiplinler” olarak tanımlanmaktadır. Thomas Hobbes tarafından “neden ve nasılı bilme arzusu” olarak tanımlanan meraklı olma özelliği nedeniyle, insanoğlu sorar, sorgular ve hakikate ulaşmaya çalışır. Sosyal bilimler “toplumu, sosyal grupları, sosyal ilişkiler içindeki bireyleri, sosyal kurumları, insanlığın birlikteliğinin ifadesi olan kültürel ürünleri inceleyen disiplinler” olarak tanımlanmaktadır. Hukuk sosyolojisi terimini ilk kullanan İtalyan Dionisio Anzilotti ve 1913 yılında daha sonra birçok dile çevrilen “Hukuk Sosyolojisinin Temel Prensipleri” isimli kitabı yazan Eugen Ehrlich bu bilim dalının kurucuları olarak kabul edilir. Hukuk net bir biçimde değer yargısı içerirken, sosyoloji değerlerden bağımsız, olayları ve olguları nedensellik ilişkisi içinde açıklamaya çalışır. Kelsen, “hukukun sosyolojik bir kavramı, biyolojik bir fenomenin matematiksel bir kavramı kadar ya da serbest düşen bir cisim gibi fiziki bir olayın ahlaki bir kavramı kadar imkansızdır” diyerek hukuk sosyolojisi oluşturma çabalarına açıkça tavır almıştır. dogmatik hukuk bilimi(pozitif hukuk bilimi)'ne göre hukuk; toplum hayatında kişilerin birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen ve uyulması kamu kudreti ile desteklenmiş bulunan sosyal kurallar bütünü” olarak tanımlanır. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 2-Hukuk Sosyolojisi Dogmatik hukuk bilimi açısından esas ve gerçek olan hükümlere örnekler olarak; • “Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”(Anayasa, m.10), • “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.”(Anayasa, m.23), • “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.”(Anayasa, m.24), • “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz”(Anayasa, m.42), • “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.”(TMK m.8). SOSYOLOJİK AÇIDAN HUKUK: YAŞAYAN HUKUK Sosyolojik bakımdan hukuk şöyle tanımlanabilir: “Hukuk, ihlali durumunda, sosyal yönden yetkili kabul edilen bir kişi ya da grubun tehdidi veya fiziki zorlaması ile karşı karşıya kalınmasına neden olan kurallar”dır. İnsanlar hukuk olarak nitelendirilen kurallara dayanarak hukuki ilişkilere giriyor, işlemler yapıyor, bu kurallardan doğan anlaşmazlıklar için hakeme ya da mahkemeye başvuruyorsa, ortada etkin bir hukuk vardır. Eugen Ehrlich buna “yaşayan hukuk” adını verir. O’na göre hukuk sosyoloğunun ilk görevi hukuki önermeler haline gelmemiş olsalar bile yaşama egemen olan bu hukuku ortaya çıkartmak olmalıdır. Bu hukuka ilişkin bilgilerin birinci kaynağı modern hukuki belgeler, ikinci kaynağı ise yaşama, ticarete, teamüllere, insanların oluşturduğu örgütlere, örf ve âdete ilişkin gözlemlerdir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 2-Hukuk Sosyolojisi Yaptırımları ne kadar ağır olursa olsun, yetkili organlarca yürürlüğe konmuş ama uygulanmayan kurallar hukuk sosyolojisi bakımından “ölü kurallar” ya da “kağıt üzerinde kalan kurallar” olarak nitelendirilir ve yaşayan hukukun dışında bırakılır. “25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.” hükümleri ölü kanunlara örnek olarak verilebilir. Mahkeme kararları da yaşayan hukuk içinde yer alır. Hukuk sosyolojisi onları birer “sosyal olgu” olarak ele alır ve inceler. Örf ve adet hukuku, kendiliğinden doğan hukukun tipik örneği olarak yaşayan hukukun içinde yer alır. Bu bağlamda “kan gütme”, “başlık parası”, “imam nikâhı”, “çok karılılık” alınan tüm tedbirlere rağmen niçin belli bölgelerde halen hüküm sürmektedir. kendiliğinden doğan “Spontane” Hukuk kuralları; toplum içindeki çeşitli ilişkiler, aile, dernek, sendika, siyasi parti ve şirket gibi çeşitli gruplar, yetkili organlar tarafından konulmuş hukukun ya da mahkeme kararlarının yetersiz kaldığı durumlarda, ağır işleyen yasama faaliyetini beklemeksizin, kendi hukuklarını oluştururlar. Modern faiz hükümleri, sigorta hukuku, anonim şirketler hukuku, grev hakkı ve sendika kurma hakkı spontane hukukun sonradan yetkili organ tarafından konulan hukuk haline gelmesine örnek olarak verilebilir. Hukuk Sosyolojisi; yasama faaliyetinde başarı, hukuk ile toplumsal yaşam arasındaki uyumun sağlanmasına bağlıdır. Söz konusu uyumsuzluğun nedenlerinden biri kanun koyucuların toplumsal gerçeklik hakkındaki bilgisizlikleridir. Bu bilgisizliğin giderilmesinin en etkili yollarından biri hukuk sosyolojisinin yardımına başvurmaktır. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 2-Hukuk Sosyolojisi “Bilim” “evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi”dir; Bu tanıma göre sosyoloji bilimsel bir çabadır. Hukuk sosyolojisine; Geroges Gurvitch’in önemli katkıları olmuştur. Gurvitch’e göre, hukuk sosyolojisi üç konu ile ilgilenir: (1)Sistematik hukuk sosyolojisi tarafından incelenen hukuk olgusunun maddi kaynakları, (2)Hukuk tipolojisi ya da diferansiyel hukuk sosyolojisinin ele aldığı grup ya da topluluklarda karşımıza çıkan hukuk tipolojileri, başka bir ifadeyle hukukun sosyal topluluk tiplerine göre farklılaşması, (3)Jenetik hukuk sosyolojisinin inceleme alanına giren hukukun zaman içindeki değişimi. Herhangi bir çıkar gözetmeyen ve teorik bilgiye ulaşmaya çalışan saf bir bilimsel çabayı ifade eder; Söz konusu çabanın sadece teorik bilgiye ulaşma amacına yönelik olması “teorik hukuk sosyolojisi” olarak anılır. Teorik hukuk sosyolojisi tarafından yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilerden toplumsal sorunların çözümünde nasıl faydalanılacağı faaliyeti ise; “Pratik hukuk sosyolojisi” olarak bilinir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 2-Hukuk Sosyolojisi BÖLÜM DEĞERLENDİRME NOTLARI: • Hukuk sosyolojisinin bilimlerin sınıflandırmasındaki yeri; Sosyolojinin bir alt dalıdır. Pozitif bir bilimdir. • doğa bilimleri; -fizik, -biyoloji, -kimya, -astronomi. • Hukuk sosyolojisi; Yeni bir bilim dalıdır. Toplumsal yaşam ve hukuk arasındaki ilişkiyi nedensellik içinde inceler. Kuralın yürürlükte olması ile değil, etkin olması ile ilgilenir. Tam bir hukuk bilgisine ulaşılmasına yardımcı olur. Etkin yasaların hazırlanmasına katkı sunar. Toplumsal yaşam ile hukuk arasındaki uyumun sağlanmasını kolaylaştırır. • Dogmatik hukuk; Pozitif hukuk bilimi olarak da isimlendirilir. Hukuk kurallarını doğruluğu tartışılmayan bir ilke gibi ele alır. Hukuk kurallarını yorumlar. Benzer bazı ilişkileri kavramlar aracılığı ile tipleştirir. • Yaşayan hukukun kapsamında; Spontane hukuk, Örf ve adet hukuku, Mahkeme kararları, Yetkili organlarca konulmuş kuralların etkin kısmı yer alır. • Ölü kanunlar; Kâğıt üzerinde kalan kurallardır. Uygulanmayan kanunları ifade ederler. Şapka İktisası Hakkında Kanuna aykırı davranma suçu bunlara örnek olarak verilebilir. Yaşayan hukukun kapsamına girmezler. • sosyolojik araştırma süreci; Araştırma sorununun tanımlanması, Sorunun kesin ve açık bir biçimde ifade edilmesi, Araştırma tasarımının oluşturulması, Elde edilen verilerin yorumlanması, Raporlaştırma. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 2-Hukuk Sosyolojisi Hukuk sosyolojisine ait sorular; Hukuki müesseseleri oluşturan toplumsal ilişkiler hangileridir? Grup hukukunun belirleyicileri nelerdir? Hukuk kurallarının değişmesine neden olan faktörler nelerdir? Hukuk kuralları insan davranışlarını nasıl yönlendiriyor? Teşekkürler... SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 3-Hukukun Kaynakları “Kaynak”; “bir şeyin çıktığı yer, menşe”dir. Hukukun şekli kaynakları, hukuk kurallarının ortaya çıkarken büründükleri şekilleri, hukuk kurallarının bulunacağı yerleri, kapsamları hakkında bilgi edinilecek belgeleri ifade eder. Bir kuralın, örf ve adet kuralı haline gelmesi için “süreklilik” ve “genel inanç” olmak üzere iki unsuru birlikte taşıması gerekmektedir; örf ve âdetin dogmatik hukuk açısından hukukun şekli kaynağına dönüşebilmesi için bu iki unsur yeterli değildir. “Devlet desteği” denen üçüncü bir unsura ihtiyaç vardır. Devlet desteği, söz konusu örf ve adetin kanunlar tarafından yapılan Hukukun şekli kaynakları atıflarla hukuki yaptırıma bağlanmasıdır. Hukukun Maddi Kaynakları, onları meydana getiren toplumsal gerçekliktir. Bunlar hukukun maddi, yani gerçek kaynaklarını ifade eder. “Sosyal hayat içinde ortaya çıkan ilişkilerden hangileri hukuku oluşturmaktadır?” sorusunun cevabı bizi hukukun gerçek kaynaklarına ulaştıracaktır. Grotius tarafından “toplumsallık iştahı” adı verilen sosyallik özelliği, insanların birbirleriyle sonsuz çeşitlilik gösteren ilişkiler kurmasının temel nedenidir. İbn Haldun: Devlet ve Hukuk Güç ve Mücadelenin Ürünüdür. Toplumun temelini insanın sosyal özelliğinin oluşturduğunu belirten İbn Haldun’a göre herhangi bir yaratık olarak zayıf ve güçsüz olan insana Allah kendisini koruması için akıl ve el vermiştir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 3-Hukukun Kaynakları Bir arada yaşama özelliği ve yardımlaşma zorunluluğu toplumların her yönüyle aynı özellikler göstermesini gerektirmez. İbn Haldun’a göre bunun sebebi “toplumların geçinme şekillerinin birbirinden farklı olmasıdır.” Durkheim: Hukuk Benzer ve Farklı İhtiyaçlar Nedeniyle Ortaya Çıkan Dayanışmanın Ürünüdür. Durkheim’a göre, hukuku oluşturan ve toplumu bir arada tutarak onun kaosa sürüklenmesini engelleyen şey benzer ve farklı ihtiyaçlar nedeniyle ortaya çıkan “dayanışma”dır. Aynı kültüre sahip insanlar bazı ortak kavramlarda birleşir ve böylece “kolektif bilinç” denen birçok ortak kavram oluşturulur. örf, adet, moda, üretim, tüketim, rejim, savaş, barış gibi olgular işte bu kolektif bilincin ürünüdür. sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte, mekanik dayanışma biçiminin çözülmesine neden olan bir işbölümü artışı gözlemlenmiştir. yeni dönemde, benzerlikten kaynaklanan “mekanik dayanışma”nın etkisi azalırken, farklılıktan kaynaklanan “organik dayanışma”nın etkisi artmıştır. Benzeyiş dolayısıyla oluşan mekanik dayanışmanın bozulması “cezalandırıcı” yaptırımları; işbölümü dolayısıyla oluşan organik dayanışmanın bozulması ise “düzeltici” yaptırımları gerektirir. Marks ve Engels: Bir Üst Yapı Kurumu Olan Hukuk Sınıflar Arası Mücadelenin Ürünüdür. Marks ve Engels’e göre hukuki ilişkileri ve kurumları oluşturan “sınıflar arası mücadeledir.” Kökleri Antik Yunana dayanan “diyalektik” kavramına ve yöntemine yeniden hayat veren Alman filozof Hegel’dir. Hegel’e göre, pozitif-negatif, siyah- beyaz, proletarya (işçi sınıfı)-burjuva (üretim araçlarını elinde tutanlar), sıcak-soğuk gibi tüm varlıklar birbirine zıt, birbiriyle çelişen unsurlardan oluşur. Karşıtlıkları “tez” ve “antitez” olarak isimlendiren Hegel, bunların savaşımından yeni bir tez olan ve antitezini içinde barındıran “senteze” ulaşılacağını ileri sürer ve Hegel “İdealist”tir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 3-Hukukun Kaynakları Marks ise maddi evreni “idenin(bilincin)” ürünü olarak gören idealist dünya anlayışını reddederek, diyalektiğin yasalarının maddi evrenin yasaları olduğunu ileri sürmüştür. O Toplumların (1)ilkel komünalizm, (2)köleci üretim tarzı, (3)feodal üretim tarzı ve (4)kapitalist üretim tarzı olmak üzere dört aşamadan geçtiğini, gelecekte ise (1)sosyalist üretim tarzı ve (2)komünist üretim tarzı olmak üzere iki aşamadan geçeceğini ileri sürer. Sınıfların olmadığı ilkel komünalizmde devlet ve hukukun ilkel ve organik düzeyde olduğu; efendiler ve kölelerin bulunduğu köleci üretim tarzında devlet ve hukukun yönetici sınıf olan efendilerin çıkarlarına hizmet ettiği; feodal beyler ve köylülerin oluşturduğu feodal üretim tarzında devlet ve hukukun feodal beyler lehine köylülerin sömürülmesine hizmet ettiği; üretim araçlarını ellerinde bulunduran burjuvalar ile işçi sınıfının(proletarya) söz konusu olduğu kapitalist üretim tarzında devlet ve hukukun işçi sınıfının sömürülmesine ve mevcut durumun sürdürülmesine hizmet ettiği kabul edilir. Kapitalist toplumun kurumlarını tasfiye edecek olan “proletarya diktatörlüğü”nün kurulacağı sosyalist üretim tarzından sonra toplumsal sınıfların, dolayısıyla çatışmanın ortadan kalkacağı, devlet ve hukukun anlamsız olacağı “komünist aşamaya” ulaşılacağı öngörülür. Jhering ve Heck “menfaat ilişkilerinin”, Gurvitch ise “sınırlandırıcı ve birleştirici ilişkilerin” hukuku yarattığını ileri sürdüler. HUKUK TİPOLOJİSİ Diferansiyel hukuk sosyolojisi olarak da isimlendirilen hukuk tipolojisi, esas itibariyle sosyal gruplar ile daha büyük bir sosyal yapıyı ifade eden “kaplamsal toplulukları” ve bunların oluşturdukları hukuk tipleri ile hukuk sistemlerini inceler. Gurvitch hukuk tipolojisini incelemeye başlarken “…artık hukuki gerçekliğin mikrofizik cephesini bırakıp, makrofizik cephesine geçiyoruz” der. Dernek, “Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi kişinin oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 3-Hukukun Kaynakları BÖLÜM DEĞERLENDİRME NOTLARI: • Hangi ilişkiler hukuku oluşturmaktadır? Hukukun maddi kaynaklarını araştıran bir sosyoloğun soracağı sorudur. • İbn Haldun’a göre toplumların bir birinden farklı olmasının sebebi; Geçinme şekillerinin farklı olmasıdır. • Hukukun şekli kaynakları; Kanunlar, Mahkeme kararları, Hukuk alanındaki bilimsel görüşler, Uluslararası antlaşmalar. • Mekanik dayanışma; Benzerlikten kaynaklanmaktadır. “Biz” kavramına hayat verir. Cezalandırıcıdır. • Durkheim-Dayanışma. “Biz” kavramı-Mekanik dayanışma. Benzerlik-Mekanik dayanışma(Cezalandırıcı. Farklılık-Organik dayanışma(Düzeltici). • Marksist bakış açısına göre kapitalist üretim tarzında devlet ve hukuk burjuva sınıfına hizmet eder. • Marksist bakış açısına göre hukuku oluşturan ilişkiler; üretim ilişkileridir. • kaplamsal toplum; Birleşmiş Milletler, Türk Milleti. • Kaplamsal toplum günümüzde milli toplum, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi yapılarla ortaya çıkar. • Grup hukukunun oluşmasında; Grubun özelliği, Çatışma, Rekabet, Dayanışma etkilidir. • Kaplamsal toplum-Hukuksal sistemler, Devlet-Grup, Grup içi denge- grup hukuku. Teşekkürler... SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi Değişme, “bir durumdan başka bir duruma her türlü geçişi dile getiren en genel varoluş biçimi” olarak tanımlanır. İbn Haldun; Mukaddime isimli eserinde coğrafyanın ve iklimin sadece insanların fiziki görüntüleri üzerinde değil, aynı zamanda davranış kalıpları, yaşam biçimleri, dinleri ve ahlakları üzerinde de etkili olduğunu ileri sürmüştür. Montesquieu, “iklim teorisi” geliştirmiş, Kanunların Ruhu kitabında “kanunların iklim niteliğiyle olan ilişkisi üzerine” başlığını taşıyan bölümünde; “Çeşitli iklimlerde ruh nitelikleriyle insan tutkularının aşırı derecede değişik olduğu doğru ise, kanunların bu tutkularla bu nitelikler arasındaki ayrılıklara göre düzenlenmesi gerekir.” der. Marcel Mauss; Eskimoların aile ve dini yaşantıları ile hukuklarının kışa ve yaza göre değiştiğini, kışın klan hayatını hatırlatan, dini ve kolektif eğilimlerle dolu sıkı bir toplu yaşam sürdüklerini, yazın ise daha bireysel ve dinden uzak bir yaşamı tercih ettiklerini ispata çalışmıştır. Coğrafi konum ve iklim gibi demografik yapı ile hukuk arasında da yakın bir ilişki vardır. Antik Yunanda karşımıza çıkan “doğrudan demokrasi” ile “halk mahkemeleri” ancak site devletleri gibi coğrafyanın ve nüfusu küçük olduğu topluluklarda uygulanmıştır. Ekonominin büyük oranda toprağa bağlı olduğu feodal dönemde, ekonomiden daha hareketli olan hukukun belirleyici olduğu, günümüzde ise ekonominin, sürekli ve hızlı bir değişim yaşaması nedeniyle hukuk üzerinde daha belirgin bir etki doğurduğu çok net bir biçimde gözlemlenebilmektedir. Hogo Grotius’un uyruğu olduğu Hollanda’nın çıkarlarına hizmet eden ve günümüzde de kabul edilen devletler hukukunun temel ilkelerini belirlemesi önemlidir. Devletlerin yaptığı antlaşmalara uyması gerektiği ifade eden “pacta sunt servanda”, kusurlu olan devletin verdiği zararı karşılaması, devletlerin mülkiyet hakkına saygı duyulması, devletler hukukunun milli hukuka üstünlüğü, açık denizlerin serbestliği gibi ilkeler dönemin ekonomisiyle yakından ilişkilidir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi Toplayıcılık, avcılık, yontma taş devri, cilalı taş devri, demir çağı, tarım çağı, endüstri çağı, bilgi çağı insanın bilgiye ulaşması ve onu kullanmasına ilişkin süreci ifade eder. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, İnsan Genomu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Türkiye Adli Tıp Kurumu bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin bir sonucudur. 2007 tarih ve 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”un kabul edilmesine ve Türk Ceza Kanununa “Bilişim Alanında Suçlar” başlıklı yeni bir bölümün eklenmesine neden olmuştur. Peter L. Berger, “Dinin Sosyal Gerçekliği” adlı eserinde dinin bir dünya kurmada ve kurulan bu dünyanın idame ettirilmesinde çok önemli bir rol oynadığını ifade etmektedir. Zihniyet; toplum içindeki bireyin dünyaya, eşyaya, çalışmaya, kazanmaya, geleceğe, yabancıya, çevreye vb. bakış açısını belirleyen, bireyleri belli bir yönde inanmaya, düşünmeye ve davranmaya iten kompleks bir yapıdır. bireyin herhangi bir dine girmesi, “kutsal-dışı” meselelere karşı belli bir tutum takınması sonucunu doğurmaktadır. Max Weber dinin bu kimliği ile “rahiplik” arasında bir ilişki kurar. Ona göre, işleyen, yerleşik sistemin parçası olan “rahip”, yaratıcı bir fonksiyon icra etmeksizin yalnızca kurumsallaşmış geleneksel düzenin devamını sağlar. Marksist yaklaşımda, temel sömürü araçlarından biri olarak kabul edilen din, insanoğlunun acılarını dindiren bir afyon ve toplumsal değişime karşı güçlü bir fren olarak değerlendirilmiştir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi Toplumsal değişimi sağlama ve engelleme fonksiyonları olan dinin, bu fonksiyonlarının doğal sonucu olarak ortaya çıkan “düzenleyici”, “yapılandırıcı” ve “muhafaza edici” yönlerinin izlerini, kültürün ilkel basamaklarından başlayarak ilişki içinde bulunduğu ve hukukun da ilgi alanına giren aile ve devlet gibi yapılarda çok net bir biçimde görmek mümkündür. Hukuk sosyolojisi açısından dinin toplumsal örgütlenmenin en gelişmiş biçimi olan ve karakteristik özellikleriyle öteki örgütlerden ayrılan devlet üzerindeki şekil, içerik, pratik ve hukuk bakımından etkisi önemlidir. İzzet Er din- devlet ilişkileri konusundaki bu çeşitliliği, Avrupa pratiğini dikkate alarak üç başlık altında toplamıştır: (1)Din ve devletin iç içe olması; (2)din ve devletin ayrı ayrı, fakat birlikte olması; (3)din ve devletin birbirinden ayrılması. Carl Schmitt, “Siyasi İlahiyat” adlı kitabında “modern hukuk devleti düşüncesi, deizm (Yaradancılık) ve mucizeyi dünyadan kovan ilahiyat ve metafizikle beraber galebe çalmıştır” der. Rousseau’nun genel iradeye yüklediği doğruluk ve yanılmazlık, Tanrı için uygun görülen sıfatlardan başka bir şey değildir. Carl Schmitt’e göre, “modern devlet kuramının bütün önemli kavramları, dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramlarıdır. Siyasi ideoloji; “Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü”dür. Pozitif bir bilim olan sosyolojisi, tıpkı doğa bilimlerinde olduğu gibi bilimsel yöntemleri kullanarak bir takım genellemelere ve yasalara ulaşmak için uğraşır(tümevarım aşaması). Daha sonra bu genellemelerden ve yasalardan yararlanarak, sosyal problemlerin üstesinden gelmeye, onları çözmeye çalışır(tümdengelim aşaması). SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi (1)Sosyal olaylar, doğa olaylarından farklı olarak tek ve tekrar edilemeyen olaylardır. Bu nedenle bunların ancak tarihi ve yakın sebepleri belirtilerek tasvirleri yapılabilir; bunlardan hareketle sosyal problemlerin çözümünde yararlanılacak genellemelere ve yasalara ulaşılamaz. (2)Sosyolojinin amacı, diğer tüm bilimlerde olduğu gibi yeni bilgiler keşfetmektir. Sosyal problemleri çözmek, toplumu yönetmek, yönlendirmek ve ıslah etmek onun amaçları arasına yer almaz. Bu nedenle sosyolojinin, bilim kisvesi altında siyasi ve endüstriyel amaçlarla kullanılması doğru değildir. (3)Sosyolojik araştırmalar ile diğer pozitif bilimler arasındaki fark niteliğe ilişkin değildir. Sadece kesinlik dereceleri farklıdır. Toplum mühendisliğinin en etkili araçlarından biri eğitim diğeri hukuktur. Cumhuriyetle birlikte, Atatürk’ün topluma yeni bir yön vermek için başvurduğu araçlardan biri hukuktur. George Orwell’in 1984 isimli romanında yer alan “Eski despotluklar, ‘Şunu yapmayacaksın, bunu yapmayacaksın’ diye buyuruyordu. Totaliterler, ‘Şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın’ diye dayatıyorlardı. Biz ise, insanlara ‘Sen aslında şusun, aslında şöyle düşünüyorsun, şuna inanıyorsun’ diye bastırıyoruz.” ifadesiyel Toplum Mühendisliğine gönderme yapar. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi BÖLÜM DEĞERLENDİRME NOTLARI: • İbn Haldun ve Montesquieu; iklimin insanların biyolojik, psikolojik yapılarına, karakterlerine, ahlaklarına, dinlerine ve davranışlarına etkisi olduğunu savunmuştur. • Gün ışığına göre mesai saatlerinin düzenlenmesi; Coğrafyanın hukuk üzerindeki etkisine örnektir. • Weber; topluluk tipine bağlı olarak ilişkinin karşılıklı olduğunu, bazen hukukun iktisat üzerinde bazen de iktisadın hukuk üzerinde öncelik kazanarak karşılıklı bir etkileşim halinde bulunduğunu ileri sürmüştür. • İnsan Genomu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi; Bilim ve Teknolojinin hukuk üzerine etkisine örnektir. • Her din yeni bir zihniyet getirir. Dinin toplumsal değişimi sağlama fonksiyonu vardır. Dinin toplumsal değişimi engelleme fonksiyonu vardır. İlkel hukuk sistemlerinde dinin etkisi çok belirgindir. • Carl Schmitt; Her şeye kadir Tanrı’nın, her şeye kadir kanun koyucuya dönüştüğünü ileri sürdü. • Siyasal İdeoloji; bir grubun davranışlarına yön veren siyasi, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, ahlaki, ekonomik, estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanmaktadır. • Sosyal mühendislik; Sosyolojinin tümden gelim aşamasıyla ilgilidir. • Rekabetin korunmasına ilişkin düzenlemeler; Ekonominin hukuk üzerine etkisine örnektir. SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ GENEL DEĞERLENDİRME NOTLARI: Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi SOS317U-HUKUK SOSYOLOJİSİ Bölüm 4-Jenetik Hukuk Sosyolojisi Teşekkürler... Toplumsal norm, bir grubun üyelerinin etkileşime geçmesiyle oluşan grup üyelerince anlaşılan, grup üyelerine rehberlik eden veya grubun üyelerini belli bir toplumsal davranışa zorlayan kurallar ve standartlar; diğer bir ifade ile basitçe ne yapılması veya yapılmaması gerektiğini düzenleyen onaylama ve onaylamamaya ilişkin toplumsal tutumdur. Sosyal etki, aynı topluluk içinde yaşayan insanların çoğunun rollerine uygun davranması, davranışlarının benzer olması, ortak değer yargılarını paylaşması ve benzer tepkiler göstermesi; toplumsal olarak uyarılmış davranış değişikliğidir. Uyma, (i)itaat, (ii)benimseme ve (iii)özdeşleşme şeklinde görülmektedir. Statü, başkalarıyla karşılaştırıldığında bireyin sosyal yerinin neresi olduğunu anlatır. Toplumsal statü, toplumsal yapıdaki kişi, sınıf veya kategorinin pozisyonunu gösterir. Toplumsal rol, kişinin ne yaptığıyla ilgilidir. Rolün yanında servet, soy, cinsiyet, yaş ve diğer ölçütler statüyü belirler. İtaat, bireyin, diğer bir birey ya da gruptan olumlu bir reaksiyon almayı umduğu durumda uyma davranışı göstermesidir. Özdeşleşme, bireyin bir başka kişi ya da grup ile kendini tanımlayan bir ilişki kurmak ya da sürdürmek istediği durumda uyma davranışı göstermesidir. Klasik özdeşleşme durumunda birey kaynağın rolünün tamamı ya da bir parçasını yüklenir, onun yaptığını yapar, söylediğini söyler, inandığına inanır. Komünist Çin’deki beyni yıkanan ve hapishane çalışanlarının tutum ve inançlarını benimseyerek diğer mahkûmlara onlar gibi davranan bir mahkûmun davranışı bu duruma örnek verilebilir. Karşılıklı rol ilişkisi iki tarafın birbirinden karşılıklı beklentileri varsa söz konusu olmaktadır; arkadaş ilişkisi bu türdendir. Özdeşleşmenin itaatten farkı, özdeşleşmede kaynağın fikirlerine ve davranışlarına inanılması; İtaatte ise karşı tarafı memnun etmek için hareket edilir. Özdeşleşmede birey ilişki üzerindeki olumlu etkiden dolayı memnun olur. Benimseme, birey uyarılan davranışın içeriğini ödüllendirici bulduğu zaman gerçekleşir. Örneğin birey, bir uzmanın tavsiyelerini kendi sorunlarıyla alakalı bulup benimseyebilir. Sherif’in Deneyi: Grup Standardının Oluşumu; Sherif ’e göre oto-kinetik hareket, sosyal etkinin araştırılmasında önemli bir fenomendir. Bu yüzden Sherif, üç evreden oluşan bir deney gerçekleştirmiştir. Hazırladığı sorulara yanıt vermek amacıyla oto-kinetikten yararlanan Sherif, ses ve ışık geçirmeyen bir odada deneyine başlamıştır. İlk aşamada denekler tek tek odaya alınmış, ikinci aşamada grup halinde alınmış, son aşamada ise denekler tekrar tek tek odaya alınmış ve aynı işlem uygulanmıştır. Deney sonucunda her deneğin kendi standartlarına göre değil, grup halinde oluşturulan standartlara göre davrandığı görülmüştür. Asch Deneyi: Grup Normu; Bu deneyde bir kişi, grubun diğer tüm üyeleriyle radikal bir çatışma ilişkisine konulmuş ve bu durumun, onun üzerinde yarattığı etki niceliksel olarak ölçülmüştür. Asch’in deneyinde gruplar, sekiz kişiden oluşmaktadır. Bu gruplardan, belirli bir çizginin (x) uzunluğunu eşit olmayan (a, b ve c) üç çizgiden biri ile eşleştirmesi istenmiştir. Bu deney sonucunda da deneklerin üçte biri çoğunluğun oluşturduğu grup normuna, çoğunluğa katılmaya dair güçlü bir eğilim hissettikleri için karşı çıkmamayı tercih etmiştir. Milgram Deneyi: İtaat; Milgram’a göre itaat, toplumsal yaşamın temel bir unsurudur. Otorite, komünel hayatın bir gerekliliğidir. Ona göre İtaat, yardımseverlik ve şefkat eylemlerine dayanarak saygıdeğer ve eğitici olabileceği gibi imha edici de olabilir. İtaatin imha edici olabileceğini gösteren deney, Yale Üniversitesi’nde yapılmıştır. Deneyde deneklere okunan metin, denek tarafından elektrik şoku verilmesini haklı çıkaracak şekilde tasarlanmıştır. Denekler, öğrencinin verdiği her yanlış yanıta karşılık onun gerçek şoklara maruz kaldığını düşünmekteydi. Gerçekte ise şok uygulanmamıştır. Denek elektro şok uygulamakta isteksizliğinin devam edeceğini gösterdiğinde deney gözlemcisi şu ifadeleri kullanmıştır; -Lütfen devam edin. -Deney için devam etmeniz gerekiyor. -Devam etmeniz çok önemli. -Devam etmekten başka şansınız yok. Bu deney sonucunda sadece 14 denek deney gözlemcisine meydan okumuştur. 40 deneğin 26’sı emirlere uyarak, en güçlü şoka ulaşana kadar (450 volt) kurbanını cezalandırmaya devam etmiş; yani deney gözlemcisinin söylediklerine itaat etmiştir. UYMA DAVRANIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Grubun Büyüklüğü Milgram ve meslektaşları Leonard Bickman, Lawrence Berkowitz yaptığı deneyde kişi sayısı arttıkça, deneklerin uyma davranışlarının arttığını gözlemlemiştir. Buradan hareketle daha büyük grupların, bireyi uyma davranışına itici gücünün daha fazla olduğu söylenebilir. Grubun Söz Birliği, Asch’in grup normu oluşumuna dair yaptığı deney yalnızca “söz birliği halinde bir çoğunluk”un muhalefetine maruz kalma koşulunun, gözlenen etkilerin seyrini ve gücünü belirlemede belirleyici bir rol oynayabileceğini ortaya koymuştur. Onun yaptığı deney sonucunda vardığı sonuç ise; «Üç kişinin oybirliği çoğunluğu, bir muhalif içeren sekiz kişinin çoğunluğundan daha etkilidir» şeklindedir. Buna karşın grubun fikirlerine karşı çıkan birisinin fikri, diğerlerini de cesaretlendirdiği yapılan deneylerde görülmüştür. Bu durum aynı zamanda bir toplumda - azınlığın- önemini göstermektedir. Mevkii ve Saygınlık (Prestij), otoritenin mevkii ve saygınlığı, itaat açısından ciddi bir önem arz etmektedir. Bu varsayımı doğrulamak için Milgram, deneyini Yale Üniversitesi yerine Bridgeport’ta bulunan eski bir binada bilinmeyen bir kurum adına tekrarlamış ve bu varsayım doğrulanmış; yüksek saygınlığa ve mevkie sahip bir kaynaktan gelen sosyal etkide uyma davranışı daha fazla olmaktadır. Otoriteye Yakınlık Milgram araştırmasının çeşitli kısımlarında otoriteye yakınlığın uyma davranışı üzerine etkisini incelenmiştir. Yapılan araştırmalarda deney gözlemcisi, ortamdan ayrıldığında itaat oranı oldukça düşmüştür; bunun sonucunda otoritenin fiziksel mevcudiyeti uyma davranışı için çok önemlidir. • Toplumsallaşma; bireyin çevresindekilerle etkileşimine dayanan ve sosyal davranış örüntülerinin kabulü ile sonuçlanan süreçtir. • Grubun büyüklüğü, Grubun söz birliği, Otoriteye yakınlık uyma davranışını etkileyen faktörlerdir. • Toplumsal statü, toplumsal yapıdaki kişi, sınıf veya kategorinin pozisyonunu gösterir. Pek çok kişi aynı toplumsal rolü hemen hemen aynı biçimde oynar. Toplumsal norm, ne yapılması veya yapılmaması gerektiğini düzenleyen onaylama ve onaylamamaya ilişkin toplumsal tutumdur. Aynı topluluk içinde yaşayan insanların çoğunun rollerine uygun davranması sosyal etkiyle açıklanabilir. • İtaat; uyma davranışı, belli bir ödül ya da onaylanmak veya belli bir cezalandırmadan kurtulmak ya da kınanmamak için yerine getirilir. • Sherif ’in deneyi oto-kinetikten yararlanılarak uyma davranışı incelenmiştir. • Belli sayıda denekten oluşan gruplara birer çift kart dağıtılmıştır. Kartlardan birinde, aralarında belirgin uzunluk farkları bulunan üç çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi görülmektedir. Deney yürütücüsünün üniversitede çalışan asistanları ile birlikte bir odaya aldığı deneğe X çizgisinin, A, B ve C çizgilerinden hangisinin eşi olduğunu sorulmuştur. X’in B’nin eşi olduğu açıkça görülmektedir. Fakat deney yürütücüsü özellikle asistanlarına C demeleri konusunda önceden senaryosunu hazırlamıştır. Bunu bilmeyen ve kendisine en son söz verilen deneklerin %35’i çekinerek de olsa asistanların cevaplarına uygun cevaplar vermiştir. Bu deney uyma davranışını etkileyen "Mevkii ve saygınlığın etkisi" faktörüne örnek olarak verilebilir. • Milgram, deneyini Yale Üniversitesi yerine Bridgeport’ta bulunan eski bir binada bilinmeyen bir kurum adına tekrarlamıştır. Deneyin diğer bütün koşulları ilk deneyle aynı olmasına rağmen, deneklerin itaat oranı ciddi derecede azalmıştır. Bunun sebebi; Mevkii ve saygınlık'tır. • Özdeşleşme, bireyin bir başka kişi ya da grup ile tatmin edici kendini tanımlayan bir ilişki kurmak ya da sürdürmek istediği durumda uyma davranışı göstermesidir. Özdeşleşme sosyal etkinin kabul edilmesi diğeriyle istenen ilişkinin kurulması ya da devam ettirilmesinin bir yoludur. Özdeşleşmede kaynağın fikirlerine ve davranışlarına inanılır. Özdeşleşme nedeniyle gösterilen uyma davranışı sonrası, birey ilişki üzerindeki olumlu etkiden dolayı memnun olur. • Uyma; Bir kişinin davranış ve hatta bazı durumlarda düşünce ve duygularını gerçek ya da sosyal etki aracılığı ile değiştirmesi ve baskı yönüne doğru eğilim göstermesidir. özdeşleşme; Dini gruplara mensup insanlar için uyma davranışı türlerinden geçerlidir. benimseme ise;Trafik kurallarına uyan bir birey için uyma davranışı türlerinden geçerlidir. • Asch’in araştırmasında uyma davranışını en çok etkileyen durumsal faktörün grubun söz birliği etmesi olduğu tespit edilmiştir. Buna karşın grubun fikirlerine karşı çıkan birisinin fikri, diğerlerini de cesaretlendirdiği yapılan deneylerde görülmüştür. Bu durum aynı zamanda bir toplumda -azınlığın- önemini göstermektedir. Klasik Okul, XVIII. yüzyılın reformcu düşüncelerinin hâkim olduğu bir dönemde şekillenmiştir. Aydınlanma felsefesinden kaynaklanan “insan onuru” kavramının önem kazandığı bu dönemde ortaya atılan “özgür irade” ve “hedonizm” kavramları çerçevesinde suç, rasyonel bir tercih olarak görülmüştür. XIX. yüzyıl Avrupa’sında artan suç oranlarının etkisiyle Klasik Okulun iddiaları eleştirilmeye başlanmış ve bilimsel gelişmelerin sonucu olarak “bilimsel pozitivizm” her alanda kutsanır olmuştur. “Özgür iradenin” tahtına “determinizm”i oturtan Pozitivist Okula göre suç, bireyin tamamen özgür iradesi dışında kalan birtakım biyolojik, psikolojik veya sosyolojik faktörlerin bir neticesi olarak ortaya çıkmaktadır. Lombroso suçu, suçluların biyolojik bazı özelliklerine göre açıklamıştır; lakin Goring, İngiliz cezaevlerinde yaptığı araştırmayla Lombroso’nun bu tezini çürütmüştür. Freud’a göre insanlar, duydukları suçluluğu gidermek için suç işler, ona göre suçluluk duygusunun temelinde ise “oedipus kompleksi” vardır. SAPMA, SUÇ VE SUÇLULUK KAVRAMLARI Uymama davranışı; toplumsal normlara itaat etmemenin her türünü kapsamaktadır. Sapma, “bir toplumda önemli sayıda insan tarafından kabul edilen bir dizi kurala uymama” davranışıdır. Pozitivist eksende suç, yasalar tarafından yasaklanmış ve bu yasağa uymanın bir ceza ile yaptırıma bağlandığı ve kamu otoritesinin müdahalesini gerektiren bir eylem veya eylemsizliktir. Sosyolojik olarak suç, kişisel alanı aşıp kamusal alana giren ve yasak olan kural ya da yasaları çiğneyen, buna bağlı olarak meşru cezaların ya da yaptırımların uygulandığı ve kamusal bir otoritenin müdahalesini gerektiren fiillerdir. Suç, gerekli koşulların bir araya gelmesiyle oluşan olayları ifade ederken; suçluluk, suç teşkil eden fiillerin işlenmesi eğilimindeki kişisel farklılıklara işaret etmektedir. Hirschi ve Gottfredson’a göre suçluluk, suçun işlenmesi için gereklidir; fakat yeterli değildir. Durkheim’a göre sapma, suç ve suçluluk, kaçınılmaz ve gerekli toplumsal olgulardır. Sosyolojik anlamda “norm ihlali” olarak tanımladığımız sapma davranışlarıyla hukuki tanımlar çerçevesinde suç teşkil eden davranışlar büyük oranda birbirleriyle örtüşmektedir. Her suç bir sapma olmadığı gibi her sapma da bir suç değildir; Örneğin zinanın suç olmaktan çıkmış olmasına rağmen sosyal normlar ve değerler bağlamında hala onaylanmayan bir davranış olarak görülmeye devam etmesi. Zina bu bağlamda sosyal normlar ve değerler bağlamında sapma olabilir fakat dogmatik hukuk açısından suç sayılmamaktadır. Chicago Okulu: İnsan Yaşadığı Çevrenin Çocuğudur Robert Park, Ernest Burgess ve Louis Wirth’in 1925 yılında yayımladıkları “Kent” adlı kitap, Chicago’da yaptıkları sosyolojik araştırmalara dayanmaktadır. Burgess’ın Chicago üzerine yaptığı araştırmalar sonucu hazırladığı haritanın I. bölgesinde Orta Avrupa’dan gelen evsiz göçmenler yaşamaktadır. II. bölge ise geçiş bölgesidir. “Kenar mahalleler ” ve “kötü yerler” olarak anılan bu bölgede fakirlik, yozlaşma, hastalık, suç ve ahlak bozukluğu vardır. III. bölgede, baskın olarak fabrika ya da dükkanlarda çalışan vasıflı ve tutumlu işçiler yaşamaktadır. IV. bölgede ise maddi durumu daha iyi olan kesim ve V. bölgede banliyöde oturup şehir merkezinde yaşayan en zengin kesim yaşamaktadır. Burgess’ın yaptığı araştırma ile geliştirdiği kent yapısını 1. BÖLGE açıklayan modele “yoğunlaşma bölgeleri modeli” 2. BÖLGE denilmektedir. Shaw ve McKay'ın ortaya attığı Sosyal 3. BÖLGE düzensizlik teorisi, heterojen yapı, sosyal yapının dağılması, 4. BÖLGE çözülmesi ve istikrarsızlığı, sosyal hareketlilik ve sanayileşme gibi değişkenlerin, doğrudan veya dolaylı 5. BÖLGE olarak suçluluk üzerinde etkisi olduğuna dikkat çekmektedir. Sosyal Kontrol Teorileri Sosyal kontrol teorisinin kökleri, XVII. Yüzyıl düşünürü Thomas Hobbes’a kadar götürülebilir. Hobbes, Leviathan adlı kitabında insanın doğası gereği agresif ve kavgacı Ernest Burgess’in olduğunu, diğerlerine hakimiyet kurmak için ise şiddete Yoğunlaşma Bölgeleri Modeli başvurabileceğini savunmuştur. Kontrol teorisinin modern anlamdaki öncüleri, Hirschi ve Gottfredson’dur. Hirschi’ye göre uyma açıklanmalı ve “insanlar neden suç işlemez?” sorusu sorulmalıdır. Kontrol teorileri, genel olarak iç ve dış kontrol üzerine yoğunlaşmıştır. Suçun öz kontrolle yani kişinin kendisinin suç işlemesini engellenmesiyle önlenebileceğini savunan görüşler suçu engelleyecek mekanizmayı bireyin kendisinde arar. Dış kontrol üzerinde duran teoriler ise bireyi suçtan alıkoyacak asıl faktörün toplumsal ortam olduğunu ifade eder. Sosyal Bağ Teorisi (Dış Kontrol Mekanizması) Hirschi’nin “Suçluluğun Nedenleri” adlı kitabında ortaya koymuş olduğu teori, “sosyal bağ teorisi” adıyla anılmaktadır. Bağlılık: Hirschi’ye göre psikopatlığa atfedilen tüm özellikler, başkalarına bağlanma eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Suçlu davranışın en iyi göstergesi, kişinin ailesine, okuluna ve arkadaşlarına yani sosyalleşmenin ilk ajanlarına bağlılığıdır. Bu kişilerden saygı görmek isteyen kişiler, saygılarını kaybetmeye neden olacak faaliyetlerden kaçınacaktır. İnanç: Bir kişi, toplumsal normların ahlaki geçerliliğine inandığı sürece suç işleme ihtimali de azalmaktadır. Örneğin Sebahattin Ziyanak tarafından Kürt gençler üzerinde yapılan bir araştırmada geleneksel ahlaki düzene olan inancın suç işleme olasılığını azalttığı tespit edilmiştir. Adanmışlık: Adanmışlıkta hırs ve odaklanılan amaç önemli bir rol oynamaktadır. “insanların kaybetmekten korkacakları şeyler ne kadar çoksa, o ölçüde sahip oldukları bu değerleri riske atmak isteği azdır”. Katılım: kişiler, kendilerini sürekli meşgul edecek faydalı uğraşlar bulursa o takdirde suç işleme ihtimalleri düşecektir. Öz Kontrol Teorisi (İç Kontrol Mekanizması) 1990 yılında Michael Gottfredson ve Travis Hirschi, “Suçun Genel Bir Teorisi" isimli kitapta kişinin öz kontrolünün ya da öz kontrolsüzlüğünün suçun merkezinde yer aldığı ortaya konulmuştur. Onlara göre öz kontrolü düşük kişiler, suçla kolaylıkla elde edilecek ödüle karşı koyamaz- çabuk sinirlenir ve kolay risk alır; öz kontroldeki zayıflığın nedeni, kötü ebeveynliktir. Sosyal Öğrenme Teorileri - Edwin Sutherland Suçluluğu “öğrenme” faaliyetinin sonucu olarak gören bu teoriye göre suçun oluşumu, suça ilişkin eylemlerle ilgili norm, değer ve davranışların öğrenilmesi ile ilintili bir süreçtir. Bu teori, hem suçun tekniklerini hem de suçluluğunun psikolojik yanlarının öğrenilmesini içermektedir. Ayırıcı birliktelikler teorisi, Sutherland’ın Kriminolojinin İlkeleri kitabı bu bağlamda önemlidir. Sutherland’a göre suç, her kültürden bireyleri etkileyen öğrenme sürecinin bir sonucudur. O’na göre suça iten yetenekler ve motifler, suça ilişkin normlar, davranışlar ve tanımlarla temas sonrası öğrenilmektedir. Bu teoriye göre birey, kanunlara aykırı davranmaya sadece suça yatkın bir çevrede yaşadığı ya da suçluluğa yatkın bir karakteri olduğu için başlamamaktadır. Karşılaşılan insanların bazıları kurallara uymayı savunurken, bazıları ise aksini savunur. Bu durum Sutherland’in “kültürel çatışma” adını verdiği durumu yaratır. Örneğin bir çocuğun alkol kullanmanın çok havalı olduğunu söyleyen arkadaşlarını duyması olumlu, ailesinden suçun kötü bir şey olduğunu duyması ise olumsuz olarak tanımlanır. Anomi (Normsuzluk) ve Gerilim Teorisi Anomi, ilk olarak Durkheim’ın, “Toplumsal İş Bölümü” adlı eserinde neyin toplum için normal neyin ise patolojik olduğunu incelenirken ele alınmıştır. Durkheim; “İntihar” adlı eserinde daha detaylı incelemiş ve anominin patolojik olduğunu ifade etmiştir. Bir diğer isim olarak Robert K. Merton Gerilim Teorisi'ni ortaya atmıştır. O, Amerikan Rüyası fikrinin herkesi zengin, başarılı ve güçlü olmaya ittiğini ifade etmektedir. …bu hedefleri gerçekleştirmek için kullanılan araçlar ise, çalışma, eğitim ve tasarruftur. Sosyolojik önemlerine rağmen gerilim ve anomi teorileri ise, toplumsal engellemelerle veya eşitsizliklerle karşı karşıya gelen her bireyin, suç işlemediği nedeniyle eleştirilmiştir. Damgalama Teorisi Damgalama teorisi, bireylerin etiketlenmelerinin onların suç işlemeleri üzerinde etkili olduğu varsayımından hareket etmektedir. Eğer toplum ve özellikle resmi organlar, ilk sapmayı gerçekleştiren kişiye olumsuz davranırsa, suçlu negatif olarak damgalanacaktır. • Sapma; “bir toplulukta ya da toplumda önemli sayıda insan tarafından kabul edilen bir dizi kurala uymama” durumudur. • Gerilim Teorisi; Robert K. Merton’un geliştirdiği suç teorisidir. Bu teoriye eleştiri ise toplumsal engellemelerle veya eşitsizliklerle karşı karşıya gelen her birey, suç işlememektedir. • Chicago; sosyal düzensizlik teorisinin esin kaynağı olan şehirdir. • Damgalama Teorisi; bireylerin etiketlenmelerinin suç işlemeleri üzerinde etkili olduğunu ileri sürer. • Sosyal bağın unsurları; Adanmışlık, Katılım, Bağlılık ve İnanç. • Anomi; ilk olarak Emile Durkheim tarafından Toplumsal İş Bölümü adlı kitabında ileri sürülen kavramdır. • Sosyal öğrenme teorisi; Edwin Sutherland tarafından geliştirilen suç teorisidir. • T. Hobbes; sosyal kontrol teorilerine esin kaynağı olan düşünürdür. • Öz kontrol teorisine göre öz kontroldeki zayıflığın nedeni; Kötü ebeveynlik. Talep ve kıtlık, mülkiyetin ortaya çıkışı için zaruridir. Mülkiyetin temelinde sahip olma duygusu yer almaktadır. Lita Furby tarafından mülkiyetin psikolojisi konusunda 1975 yılında bir araştırma yayımlanmıştır – bu araştırmanın sonuncunda; sahip olma duygusu ve sahip olmaya yönelik insan davranışlarının, insan faaliyetlerinin çok büyük bir kısmının merkezinde yer aldığı ve sahip olma duygusunun bebeklikte ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Milliyetin, kültürün ve yaşın, mülkiyet üzerindeki etkisini gösteren başka bir araştırmada ise üç farklı gruba mülkiyetin anlamı ve mülkiyete iten nedenler hakkında sorular sorulmuştur. Bu araştırma sonucunda ferdi mülkiyet olmadan yetiştirilen çocuklarda dahi mülkiyete eğilim gözlenebildiği ortaya konmuştur. Güliz Ger ve Russell W. Belk tarafından 1990 Sahip yılında mülkiyetin psikolojisine dair, Alman, Ülke Olma Cimrilik Kıskançlık Dokunsallık Materyalizm İsteği Fransız, Amerikan, İngiliz ve Türk vatandaşları ABD 23,7 16,5 14 16,3 70,5 üzerinde yapılan başka bir çalışmada hangi Almanya 24,3 13,9 12,1 14,8 65 ülkenin vatandaşının daha maddiyatçı, yani Fransa 22,5 15,3 12,1 16,5 66,5 İngiltere 25,4 14,7 12,1 16,9 69 daha sahiplenici, kıskanç, dokunsal ve cömert Türkiye 27,4 11,3 15,2 17,8 71,8 olduğu tespit edilmiştir. Türk vatandaşlarının daha maddiyatçı, kıskanç, sahiplenici ve dokunsal olduğu görülmüştür(Tablo-1). Buradan hareketle sahip olma duygusu, insan doğasında yer almakta, insanların kişiliklerini oluşturmada ve diğer insanlarla ilişkilerini belirlemede etkili olmaktadır. Bu yönüyle mülkiyet, duygusal, fiziksel, iktisadi, eylemsel, hukuki ve sosyal bir gerçeklik olma niteliği taşımaktadır. Kibutz, “topluluğu oluşturan yaşlı ve çocuklar dışında herkesin ücret almadan çalışmak zorunda olduğu, gıda maddelerinin gereksinimlere göre dağıtıldığı, başlangıçta Filistin’e göç eden Yahudilerin işlenmemiş toprakları ortaklaşa işleme gereksiniminden doğan, daha sonra yasal esaslara bağlanan İsrail’deki örgütlenmiş tarım toplulukları” olarak tanımlanmıştır. Bu toplumda ferdi mülkiyet yoktur. Çocuklar dahi herkesin gözetimi altındadır. TARİHSEL SÜREÇTE MÜLKİYETİN GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ Mülkiyet, hakkın konusuna (gayrimenkul-menkul), hak sahibinin niteliğine (kamu mülkiyeti-özel mülkiyet) ve hak sahibinin adedine (tek başına mülkiyet-birlikte mülkiyet) göre çeşitli şekillerde tasnif edilebilir. Kolektif mülkiyet belirli bir insan topluluğunun geçmiş ve gelecek nesillerinin birlikte mülkiyetini ifade eder. Kolektif mülkiyet olmayan ve söz konusu edilen diğer tüm tasniflerde yer alan tüm mülkiyet türleri ise; ferdi mülkiyettir. İlkel toplumdan günümüz toplumuna dek kimi zaman kolektif kimi zamansa ferdi mülkiyet ön planda olmuştur. İlkel Toplumlarda Mülkiyet: Lucien Levy-Bruhl’a göre ilkel topluluklarda toprağın mülkiyeti ve ferdi mülkiyet çok az meta üzerinde söz konusu olmuştur. Örneğin toprak, tüm topluma yani yaşayanlar ve ölülerin tamamına ait kabul edilmiştir. Ayrıca ziraat, toplama veya avcılık için kullanılan eşyalar da ortak mal kabul edilmiştir. Klan: Boy; ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk; kabile. Antik Yunan’da Mülkiyet: Antik Yunan’da, din, aile ve mülkiyet üç önemli sosyal olgudur. Ocak, yerleşik yaşamın simgesidir. Kolektif mülkiyet, ailenin yalnız yaşayan üyelerini değil, ölülerini ve doğacak olanları da kapsayan bir nitelik taşımaktadır. Mülkiyet konusu olan insan yani köle, babadan oğula; ölenden varisine geçebilmiş ve köleler, taşınır ve taşınmaz olarak ikiye ayrılmıştır. Antik Yunan’da kısa bir sürede aile mülkiyetinden ferdi mülkiyete geçilmiştir. Ancak ferdi mülkiyet, aile mülkiyeti ölçüsünde direnme gücüne sahip olmadığı için, hem kolektif mülkiyete dönüş eğilimine, hem de devletin mülkiyet alanına karışmasına rastlanmıştır. Roma’da Mülkiyet: Paterim’in (aile atası) mülkiyet konusu şeyler üzerinde idare hakkı vardır fakat bunlar üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi yoktur. Bu dönemde hayli kalabalıklaşan ailelere üzerinde yaşadıkları “heredium” yetmez olunca, kolektif mülkiyet ortaya çıkmıştır. Roma sitesi sınırlarındaki arazi, “Agerpublicus” ve “agerprivatus” olarak ikiye ayrılmıştır. Agerpublicus adını taşıyan arazi üzerinde çıplak mülkiyet devlete ait olmuş, fakat kişiler bu toprakları kullanmış ve yararlanmıştır. Agerprivatus içinde yer alan ve ailenin kolektif mülkiyetine konu olan topraklar ise heredium ve terresgentilice(kabile toprakları) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Terresgentilice de kabilenin kolektif mülkiyeti bulunmaktadır. Patrici: Vatandaşlık ayrıcalığını ellerinde bulunduran ve senatoya girme ve bütün öbür resmî görevleri elde tutma hakkının yalnızca kendisine ait olduğunu ileri süren soylu sınıftır. Pleb: Roma'da kişisel bakımdan özgür olmaları ve toprak sahibi olabilmelerine rağmen, kamu haklarından yoksun olan kesim. Başlangıçta toprak mülkiyeti, “quiritaire” denilen arsa ve tarlalarla sınırlı iken, İtalya topraklarının tamamen Roma egemenliğine girmesi ile site sınırları dışındaki diğer topraklar da mülkiyete konu olmuştur. Mülkiyetin konusunun ve mülkiyetten yararlananların genişlemesi, aile mülkiyeti ile kolektif mülkiyetin yerini ferdi mülkiyetin alması sonucunu doğurmuştur. Orta Çağ’da Mülkiyet(Feodal Düzen): Heredium, evleri, avluları ve bahçeleri için yetecek kadar bir topraktan oluşmaktadır ve bu topraklar mirasla geçmektedir. Feodal düzende, (i)serfler, (ii)senyörler, (iii)vasallar, (iv)Kilise ve (v)kral olmak üzere beş toplumsal sınıf vardır. Kilise, insanların bu dünyada geçici olduklarını ve hedefin öbür dünyada mutluluk olduğunu iddia ederek, yoksulluğa karşı isyanların önünü kesmeye çalışmıştır. XI. yüzyıldan başlayarak, ekonomik hayatın canlanmaya başlanması ile birlikte kapalı tarım ekonomisinden çıkılmış, ticaret ve el sanatları önem kazanmaya başlamıştır. XIV ve XV. yüzyıllarda, ulusal ve uluslararası ticaret, süratli bir gelişme göstermiş ve sermayenin endüstrideki önemi gittikçe artmıştır. Serfler, toprağa bağlı olmalarına rağmen köle değildir-toprak mülkiyetine sahip olamamalarına rağmen, küçük işletme sermayelerine, toprağın tasarruf hakkına ve küçük üretim araçlarına sahip olabilirler. Senyörler, serflerin bağlı kılındığı toprakların sahibidir ve toprak mülkiyetleri karşılığı ödenmeyen emek ya da zora dayalı çalıştırmayla işlenen, senyöre ait öz topraklar (hassa toprağı) ve mülkiyeti senyöre ama kullanımı serfe terk edilmiş toprakları olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Vasallar, mülkiyet hakkına sahip olduğu toprak parçasının tamamı ya da belirli bir kısmı üstündeki kullanım hakkına sahip olmuştur. Yeni Çağ’da Mülkiyet(Aydınlanma Dönemi): XVI ila XVII. yüzyıla kadar olan süreçte, Otuz Yıl Savaşları Westphalia Antlaşması’yla sonlandırılmıştır. Toplumsal sözleşme kuramı, devletin kökenini bir sözleşmeye dayandırmaktadır. Toplum durumuna geçiş, insanların aralarında karşılıklı olarak, birbirlerinin haklarına riayet edeceklerine ve bir arada barış içinde yaşayacaklarına dair bir sözleşme akdetmeleri ile olmuştur. XVIII. yüzyıl Aydınlanma Çağ’ı olarak adlandırılmaktadır. Aydınlanma düşünürleri, ortaya koydukları düşüncelerle Fransız Devrimi’ni hazırlamıştır. 1789 yılında yayımlanan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde ise ferdi mülkiyet, insanın doğuştan sahip olduğu bir hak olarak kutsanmıştır. Günümüzde Mülkiyet: Marksizm, ferdi mülkiyete geçmenin gülünç olduğunu ve tarihin kolektif mülkiyete işaret ettiğini savunurken; liberalizmin dayandığı temel değerlerden biri mülkiyet olmuştur. Bugün mülkiyetin özel bir biçimi olarak fikri mülkiyet karşımıza çıkmaktadır. Fikri mülkiyet haklarının temel bir ticari kaygı şeklini alması küresel kapitalizmin 1980’lerde başlayan dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Fikir ve sanat eserleri hakları(ilim, edebiyat, musiki, güzel sanat ve sinema eserleri, bilgisayar programları gibi telif hakları) ve sınai mülkiyet hakları(patentler, markalar, ticari sırlar, coğrafi işaretler, endüstriyel tasarım ve modeller ile entegre devre topografyaları üzerindeki hakları vb.) olmak üzere iki ana kategoriye ayrılarak incelenebilen fikri mülkiyet, insan zihninin ürünleri üzerinde (gayri maddi mallar) kurulabilen mutlak bir haktır. MÜLKİYETİN SOSYAL YÖNÜ Aydınlanma Çağı’ndan itibaren mülkiyet teorileri kökleri doğal haklar doktrinine odaklanmıştır. Bu doktrin çerçevesinde insanların Tanrı tarafından donatıldıkları dokunulamaz, mutlak, vazgeçilmez ve devredilemez hakları olduğu kabul edilmiştir. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ve Napolyon Kanunu gibi düzenlemelerde yer aldığı şekliyle mülkiyet, sübjektif, kesin ve mutlak bir haktır. Mülkiyetin sağladığı bu yetkilere rağmen malik isterse sahip olduğu şeyi kullanmaz, ondan yararlanmaz ve elden de çıkarmaz. Her ne kadar doğal haklar doktrini baskın olsa da mülkiyetin sadece bireye yani malike fayda sağlayan sübjektif bir haktan öte topluma fayda sağlaması gereken sosyal bir olgu olduğu görüşü de ileri sürülmüştür. Bu görüşün ilk sahibi olarak Antik Yunan düşünürü Aristoteles'e göre insanların mutluluğunu sağlamak için gerekli olan ferdi mülkiyet, bireyin toplumsal katkısına göre paylaştırılmalı-toplumsal katkıya göre dağıtılan mülkiyet yine toplum yararı için kullanılmalıdır. Comte’a göre mülkiyet, doğası gereği sosyaldir ve kontrolü gerektirir. Ayrıca mülkiyetin sadece malike fayda sağlayan mutlak bir hak olduğuna ilişkin iddia, Comte’a göre, anti-sosyal niteliktedir. Duguit’ye göre mülkiyetin sübjektif bir hak olduğu iddiası, tamamen metafiziktir ve pozitivizme aykırıdır. Oysa sosyal bilincin baskın olduğu modern dünyada sosyal dayanışma egemendir ve özgürlük bireyin bu dayanışmayı arttırmaya yönelik bir görevi haline dönüşmüştür. Hanoch Dagan’a, göre mülkiyet doğal hak gibi tek yönlü bir formülle açıklanamaz. O’na göre mülkiyet, birçok kurumun toplamından oluşan bir şemsiyedir. Bu yüzden Dagan, “mülkiyetin çoğulculuğu” kavramını kullanmış ve mülkiyetin birçok liberal değere hizmet edebileceği ve etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Gregory S. Alexander’ ise “insani gelişim temelli sosyal- yükümlülük” teorisinde herkesin insan gelişimi için gerekli olan imkanların arttırılmasına dair bir yükümlülüğü olduğunu ifade eder. Son tahlilde Devletin yetkisi sınırsız değildir; devletin yetkisinin sınırları yaptığı eylemi meşrulaştıran ilkeyle açıklanabilir: İnsan gelişimini arttırmaya yönelik talepler-özgürlük, pratik rasyonalite, sosyallik ve diğerleri… • Güliz Ger ve Russell W. Belk tarafından 1990 yılında mülkiyetin psikolojisine dair Alman, İngiliz, Fransız, Türk ve ABD vatandaşlarına dair araştırmanın sonuçları; Türk vatandaşları, ABD vatandaşlarına göre daha materyalisttir. Alman vatandaşları, İngiliz vatandaşlarına göre daha cimridir. ABD vatandaşları, Fransız vatandaşlarına göre daha cimridir. İngiliz vatandaşları, Alman vatandaşlarına göre daha sahiplenicidir. Araştırma sonucu ulaşılan nedenler Akrabalık ilişkileri ve Kültürel faktörler olarak değerlendirilebilir. • Mülkiyet türleri; Gayrimenkul mülkiyeti, Kamu mülkiyeti, Birlikte mülkiyet, Kolektif mülkiyet. • Mülkiyetin ortaya çıkışında kıtlık ve talep gibi insanın ruhi yapısı da etkili olmuştur. • İlkel toplumlarda; Ziraat, toplama ve avcılık için kullanılan eşyalar da ortak mal kabul edilmiştir. İlkel toplumlarda toplumsal mülk değerlidir. Kişinin karısı üzerinde ferdi mülkiyeti vardır. İlkel toplumlarda ferdî mülkiyet çok az meta üzerinde söz konusudur. • Antik Yunan ve Roma toplumlarında mülkiyete bakışı anlamada önem arz eden unsurlar; Ocak, Aile, Din, Kolektif mülkiyet. • Platon; kolektif mülkiyeti savunduğu için Aristoteles tarafından eleştirilmiştir. • Alexander; “İnsani gelişim temelli sosyal-yükümlülük” teorisi geliştirdi. • Dagan; “mülkiyet, birçok kurumun toplamından oluşan bir şemsiyedir” demiştir. • Fikri Mülkiyet Hakları; XIX. yüzyılda, teknolojik gelişmeler nedeniyle hızla artan icatların korunmasına yönelik mucitler tarafından dile getirilmeye başlayan haklardır. Aile: en küçük toplum birimi; kan bağıyla başlayan ve evlilikle kurulan asli bir birim; anne, baba, çocuklar ve kimi zaman da yakın akrabaların yer aldığı ekonomik ve toplumsal bir kurum; çiftlerin çocuk yapmak ve yetiştirmek için karşılıklı olarak yaptıkları ve toplumsal olarak onaylanan sözleşme olarak tanımlanabilir. Aile, ailedeki kişi sayısına göre büyük/küçük aile; ailede otoritenin kimde olduğuna göre ana ailesi/baba ailesi ve ailenin modernliğine göre kırsal aile/kent ailesi/ geçiş (gecekondu) ailesi olmak üzere sınıflandırılmaktadır. Ailenin belli başlı işlevleri ise; türün sürdürülmesini, bakım ve güvenliği, ruhsal toplumsal desteği, ekonomik iş birliğini ve toplumsallaşmayı sağlamaktır. Evlilik, toplum tarafından onanan kadın ve erkek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir ilişki türünü ifade etmektedir. Evlilik Tipleri; Eş sayısına göre ise tek eşle evlilik (monogami) ve çok eşle evlilik (poligami) olmak üzere iki ayrı temel evlilik tipi vardır. Yerleşilen mekan, aile tipinin anaerkil ya da babaerkil oluşu ile bağlantılıdır. Son olarak çevre ölçütünde evlilikler, grup içi (endogami) ve grup dışı (egzogami) olmak üzere iki farklı tiptedir. Grup içi evlilik “kadın ya da erkeğin, üyesi olduğu sosyal gruptan bir kimse ile evlilik bağı kurmasının zorunlu olması durumu”dur. Örneğin Hindistan’daki kast sisteminde, her kastın kendi içinde evlenme kuralı, bir tür grup içi evliliktir. Öte yandan, grup dışı evlilik, bireyin evleneceği kişiyi üyesi bulunduğu grubun dışından seçmesi kuralıdır. Ensest/fücur yasağı, akrabalık ilişkilerinin getirdiği davranış zorunlulukları yanında, gerçek ya da sanal akrabalar arasında cinsel ilişkileri yasaklayan evrensel nitelikteki bir yasaktır. Claude Levi- Strauss yakın akrabalarla evlenmenin yasaklanmasını ve bunun fiili biçimi olan ensest/fücur yasağının nedenlerini incelemiş, grup dışı evlilik kurallarından başlayarak, bu yasakların temelinde, “karşılılık” ilkesini bulmuştur. Bugün neredeyse her toplum çekirdek aile üyeleri arasında cinsel ilişkiyi yasaklamaktadır. Zira etnografik araştırmalar, ensest yasağının bulunmadığı toplumların varlığını ortaya koymaktadır. Örneğin Antik Hawaiililer, İnkalar ve Eski Mısırlılar kardeşler arasında cinsel ilişkiye izin vermiştir. Tarihi bulgular, Eski Mısır’da firavun sülalelerinde baba-kız, anne-oğul, kız kardeş-erkek kardeş evlilikleri görüldüğünü göstermektedir. Tarihsel süreçte semavi dinlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla ensest/fücur evlilik yasaklanmıştır. Eski Ahit (Tevrat) Levililer’de ensest yasağı ile ilgili ayetler yer almaktadır. İslamiyet’te de ensest yasaklanmıştır. Günümüzde ise Türk Medeni Kanunu’nun evlenme engellerini düzenleyen 129. maddesinde “hısımlık” evlenme engellerinden sayılmıştır. İslamiyet’in öngördüğü evlilik yasakları ile Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü evlilik yasakları örtüşmektedir. Bununla birlikte akraba evliliği gerek semavi dinlerce gerekse çağdaş hukuk kurallarınca tamamen yasaklanmış değildir. Örneğin hem Türk Medeni Kanunu hem de Kur’an-ı Kerim, kuzenlerin evlenmesini yasaklamamıştır. Türkiye'de Evlilik Grup İçi ve Grup Dışı Evlilik Ayrımı: Seyfi Karabaş’ın 1981 yılında Dede Korkut Hikayeleri üzerine yaptığı yapısal analize göre, Oğuz Türklerinde “ideal” evlilik modeli “dayı kızı-hala oğlu” evliliği olmuştur. Oğuz Türklerinin İslamiyet’i kabul etmesi ve Arap toplumunun etkisiyle “dayı kızı” evliliği yerini “amca kızı” evliliğine bırakmaya başlamıştır. Bu bağlamda birçok araştırmacı, Arap toplumuna ait evlenme düzeni olarak kabul ettikleri amca kızı evliliğinin, Türk toplumu ile Arap toplumu arasında başlayan sosyokültürel etkileşimin sonucunda uygulanmaya başladığını belirtmektedir. TÜİK verilerine göre bireylerin eşleri ile aile ve akraba çevresinde tanıştıkları sonucuna ulaşılmıştır. Belli bir coğrafi bölgede hala güçlü bir şekilde sürekliliğini koruduğu gözlenen soy içi evlilik uygulamasının başlıca nedenlerinden biri olarak soya dayalı gruplaşmış toplumsal yapı gösterilebilir. Bu ayrışmış yapıyı oluşturup besleyen başlıca öğelerden biri “asabiyet”tir. Akrabanın oluşturduğu topluluğa “asabe”, bütün topluluk üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ve dayanışma ruhuna da “asabiyet” denmektedir. Evlenme Yaşı: ilkel topluluklarda çoğunlukla çocuklarını bir an önce evlendirmek eğilimi gözlemlenirken, avcılıkla geçinen kabilelerde gerekli yaşam becerilerinin kazanılması, tarımcılıkla geçinen toplumlara göre daha uzun zaman aldığından bu toplumlarda erkekler daha geç evlenmektedir. Tarımla geçinen toplumlarda ise, başta toprak mülkiyeti olmak üzere, varlıkların birleştirilerek güvence altına alınmak istendiği durumlarda “beşik kertmesi” geleneği yaygındır. Türk Medeni Kanunu’nun 124. maddesine göre “erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemezler. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir…” denmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü evlenme yaşından daha küçük yaşta olan kadın ve erkeğin yaptıkları evlilikler “erken yaş evliliği” olarak nitelendirilmektedir. Burada erken yaş evliliği ile kastedilen, hukuki anlamda değil, sosyolojik anlamda bir evliliktir. Dünyada en fazla erken yaş evliliklerine Batı ve Merkez Afrika’da rastlanmaktadır. 2006 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde yapılan araştırmaya göre; erken evlilik, özellikle eğitimsiz yoksul bireylerde sürmektedir. Bu bağlamda ergenlik çağına gelmiş bir kız çocuğunun, okumuyorsa “namusuyla evlendirilmesi” anlayışı hakimdir. Erken yaşta evlilik, başlık parası almak, ebeveynlerin çocuklarının mürüvvetini bir an önce görme arzusu, kızın soylu ve saygın bir aileye mensup olması nedeniyle birçok ailenin böyle bir aile ile akraba olmak istemesi, kız çocuğunun küçük yaşlarda anne ve babasından birini kaybetmesi sonucu üvey anne ve babaya sahip olmasının evde huzursuzluğa ve kavgalara sebep olması, yaşanılan yerin coğrafi özellikleri, halkın geleneksel yapısı gibi birçok faktörden kaynaklanmaktadır. Evlenme Töreni: madde Türk Medeni Kanunu’nun 134 ve devamında; …belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır”. Evlenme töreni ise “…evlendirme dairesinde evlendirme memurunun ve ayırt etme gücüne sahip ergin iki tanığın önünde açık olarak yapılır denmektedir. İmam(Dini) Nikahı; Daha çok dini gerekçe ve kaygılarla başvurulan bu nikah biçimi hukuk tarafından tanınmamaktadır. Boşanma: BM’nin tanımına göre; “evliliğin hukuki olarak sonlandırılması, karı ve kocanın ayrılması ve her ikisinin de ilgili ülkenin medeni, dini veya diğer hukuki düzenlemeleri açısından tekrar evlenebilme hakkını kazanmaları” şeklindedir. Sosyal ve hukuki bir olay olarak boşanma, üç evrede gerçekleşmektedir. Duygusal boşanma, boşanmanın genellikle ilk evresi olarak sevgi, güven ve saygının azaldığı dönem iken; yasal boşanma, hukuki işlemin yapıldığı ve ekonomik sorunların da yasal yollarla neticelendiği evredir. Toplumsal boşanma ise, toplumun boşanmış kimseleri kabulüdür. Tarihi gelişim içerisinde boşanma konusunda üç temel sistem dikkat çekmektedir. Bunlar; boşanmanın yasaklanması, özel ve serbest boşanma, belirli sebeplere ve usule göre mahkeme kararı ile boşanmadır. Boşanmanın yasaklanması daha çok inanç çerçevesinde şekillenmiştir. Evlilik ruhların birleşmesi biçiminde kutsal bir bağlantı sayıldığından, bu bağlantının insanlar tarafından koparılması kabul edilmemiştir. Özel ve serbest boşanma sisteminin benimsendiği ülkelerde boşanma kolaylaştırılır. Özellikle erkek eşe tanınmış olan irade beyanı ile boşanma hakkı ne mahkeme kararına ne de diğer eşin kabulüne bağlı olarak gerçekleşmektedir. Mahkeme Kararı ile boşanma sisteminde ise boşanma ancak belirli sebeplerden birine ya da birkaçına dayanarak mahkeme kararı ile mümkün olmaktadır. Türk Medeni Kanunu; evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin karşılıklı rızası, herhangi bir nedenle açılmış boşanma davasının reddinden itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması ve bu süre içinde yeniden ortak hayatın kurulaması, zina, cana kast, pek fena muamele, cürüm ve haysiyetsizlik, terk ve akıl hastalığı gibi çeşitli durumları açıkça boşanma sebebi olarak görmüştür. Bu sebeplerden birinin ya da birkaçının varlığı tek başına boşanmayı sağlamaz; bunun için görevli mahkeme tarafından boşanma kararı verilmelidir. Türkiye’de boşanma sayısı, Batılı ülkelere göre daha azdır. Bunun; Türkiye’de dini ve ailevi bağların sağlam olması, geleneklere bağlılık, boşanmaya ve boşananlara iyi gözle bakılmaması, kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olmaması gibi birçok nedeni vardır. Türkiye’deki boşanma davalarının en önemli nedeni 2016 yılı itibariyle hem kadın hem de erkek için sorumsuz ve ilgisiz davranma olmuştur. • Endogami; çevre ölçütüne göre kabul edilen aile tiplerinden biridir. • Anaerkil aile tipi; yerleşilen mekana göre kabul edilen aile tiplerinden biridir. • Üst soy ile altsoy arasında, Kardeşler arasında, Amca ile yeğenleri arasında, Evlat edinen ile evlatlığın arasında evlilik; Türk Medeni Kanunu tarafından yasaklanmıştır. • Türk Medeni Kanunu’na göre olağan evlilik yaşı; 18'dir. • Türk Medeni Kanunu tarafından açıkça sayılan boşanma sebepleri; Evlilik birliğinin sarsılması, Eşlerin karşılıklı rızası, Zina, Pek fena muamele. • Güneydoğu Anadolu Bölgesi; akraba evliliklerinin en yaygın olduğu bölgedir. • Erken yaşta evliliğin nedenleri; Ailenin ekonomik yükten kurtarılacağı düşüncesi, Başlık parası, Çevrede erken yaşta evliliğin yaygın olması, Aile namusuna ilişkin kaygılar. • Kuzenler arası evlilik; İslam Hukuku ve Türk Medeni Kanunu aynı şekilde düzenlemiştir. • Babasoyu sistemi; baba, amca, amca oğlu, erkek kardeş'tir. Dayı- babasoyundan değildir. • UNICEF verilerine göre Dünya’da erken yaşta evliliğin en fazla görüldüğü g ğ bölge;g ; Batı ve Merkez Afrika. Ders Anlatım Videoları için; You Tube Erkan Tosun https://www.youtube.com/channel/UC OwipFSYLzq8bQ7eWhhMV2A/videos

AÖF Hukuk sosyolojisi 1-8.ünite özetleri

BÖLÜM 1: İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk
Bölüm Özeti

Öğrenme Çıktısı 1: İnsanın sosyal kapasitesi hakkında bilgi sahibi olabilme

Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında insanın doğası gereği “siyasal hayvan (zoon politikon)” olduğunu iddia eder. Bununla kastettiği şey onun doğası gereği tek başına değil hemcinsleriyle birlikte yaşayan, topluluklar, şehirler ve devletler kuran sosyal bir varlık olmasıdır. Orta Çağın önemli din adamlarından ve düşünürlerinden olan Thomas Aquinas ve sosyolojinin kurucu babalarından kabul edilen İbn Haldun da insanın sosyal bir varlık olması konusunda Aristoteles ile hemfikirdir. Bu durumu ampirik verilerle de desteklemek mümkündür. Dünya üzerinde insan yaşamını gözlemlediğimizde onun bu sosyal yönü çok net biçimde kendini ortaya koymaktadır. Çünkü insan küçük istisnalar dışında yaşadığı her yerde toplu olarak, birbirine bağımlı, çeşitli grupların oluşturduğu büyük bir ilişkiler ağıyla kuşatılmış durumdadır.

Öğrenme Çıktısı 2: İnsanın sosyal kapasitesiyle toplum arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilme

Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandırılan bir çevre içerisinde doğar, yaşar ve ölür. Toplum içinde yaşamını sürdüren insan, hayatı boyunca hemcinsleriyle ilişki içindedir. Her şeyden önce insanın dar ya da geniş bir ailesi vardır ve bu aile içerisinde yer alan dedesi, ninesi, anası, babası, kardeşleri ve diğer akrabalarıyla sürekli ilişki halindedir. Bununla birlikte komşuları, köylüleri, hemşerileri, dindaşları, akranları, arkadaşları, meslektaşları gibi insanlarla da sosyal, kültürel, ekonomik, ahlaki, dini ve hukuki geçici ya da sürekli ilişkiler kurar. Gelişigüzel nitelikte olmayan bu ilişkiler insanlara çeşitli ödevler yükler ve yetkiler verir.

Öğrenme Çıktısı 3: Sosyal olgunun ayırt edici özelliklerini sayabilme

Sosyal olgunun iki temel ayırt edici özelliği vardır: (1) topluluk yaşamına bağlı olarak ortaya çıkarlar, (2) bireye dış bir zorlayıcılık uygularlar.

Öğrenme Çıktısı 4: Sosyal eylemleri diğer eylemlerden ayırabilme

Weber’e bir davranışın sosyal eylem olarak nitelendirilebilmesi için eylem başkalarının davranışlarını dikkate alması ve başkalarının davranışlarının akışına göre yönlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle eylem ancak başkalarının davranışına yönelikse sosyaldir. Örneğin dini davranış bir tefekkür ya da tek başına dua konusuysa sosyal değildir. Aynı şekilde bisiklet kullanan iki kişinin çarpışması doğal bir olaydır. Ancak birbirlerine çarpmaktan kaçınmaya çalışmaları, ya da çarpışma sonrası ortaya çıkacak hakaretler, küfürler ya da dostça tartışma sosyal eylem niteliğindedir.

Neler Öğrendik?
1:Aşağıdakilerden hangisi insana sosyallik atfetmeyen düşünürlerden birisidir?

A. İbn Haldun

B. Aristoteles

C. John Locke

D. Thomas Aquinas

E. İbn Tufeyl

2:Aşağıdakilerden hangisi insanın sosyal bir hayat yaşamasının sonucu değildir?

A. Köyler ve şehirler kurmaları

B. Siyasal yönetimler oluşturmaları

C. Toplumsal kurallar oluşturmaları

D. Başkalarının yardımına muhtaç olmaları

E. Toplu bir yaşam sürmeleri

3: Emile Durkheim’a göre aşağıdakilerden hangisi/hangileri sosyal olguların özelliklerindendir?

I. Toplumsal yaşama bağlı olarak ortaya çıkarlar.

II.Birey dünyaya geldiğinde onları hazır bulur.

III.Kendilerini zorla kabul ettirirler

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

4:Hukuk sosyolojik olarak ele alındığında aşağıdaki sorulardan hangisine cevap arar?

A. Daha iyi bir hukuk düzeni nasıl kurulabilir?

B. Hukuk kuralları neden toplumdan topluma değişir?

C. Adam öldürmenin Türk Ceza Kanunundaki cezası nedir?

D. Meşru müdafaa halinde neden ceza verilmez?

E. Cezanın amacı ne olmalıdır?

5:Aşağıdakilerden hangisi hukukun oluşmasında etkili olan gerçek etmenlerden değildir?

A. Adalet düşüncesi

B. Teknik hayat

C. Coğrafya

D. Psikoloji

E. Tarih

6: I.Kanun koyucunun keyfi iradesiyle

II.Tesadüfle

III.Sosyal yapıların birbirine benzemesiyle

Birbirleriyle mekân ve zaman bakımından hiçbir yakınlığı olmayan hatta birbirinden habersiz olduğunu bildiğimiz bazı toplumlarda aynı tip ya da çok benzer hukuk kural ve kurumlarına rastlanmasını bir sosyolog yukarıdakilerden hangisi/hangileriyle açıklamaz?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

7:Weber’e göre çalım yediği rakibini tekme atarak sakatlayan futbolcunun davranışı hangi tip eyleme örnek oluşturur?

A. Geleneksel eyleme

B. Duygusal eyleme

C. Değere yönelik rasyonel eyleme

D. Amaçsal akılcı eyleme

E. Amaca yönelik rasyonel eyleme

8: I.Tek başına yapılan tefekkür

II.İki bisikletlinin çarpışması

III.Taraftarın maçta hakeme küfretmesi

Weber’e göre yukarıda verilenlerden hangisi/hangileri sosyal eylemdir?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

9: I.Hukuk toplumsal yaşamın bir ürünüdür

II.Hukuk toplumsal yaşamın bir belirleyicisidir

III.İçinde yer aldığı toplumun özelliklerine göre değişir

Hukukla ilgili olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

10: Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu çalışmasında Weber, Protestanlıkta çalışmaya verilen aşırı önem; keyfe ve hazza yönelik olan harcamaların engellenmesi kapitalist bir sermaye birikimine yol açtığını ileri sürer.

Weber’e göre bu durum hangi tip eyleme örnek olarak verilebilir?

A. Geleneksel eyleme

B. Duygusal eyleme

C. Değere yönelik rasyonel eyleme

D. Amaçsal akılcı eyleme

E. Amaca yönelik rasyonel eyleme

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 – E *2 -D*3-E*4 -B*5 -A*6 -D*7 -B*8-C*9 -E*10 -C
**************************************************************************
**************************************************************************
BÖLÜM 2: SOSYOLOJİDEN HUKUK SOSYOLOJİSİNE
Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1: Hukuk sosyolojisinin pozitif bilimler içerisindeki yerini kavrayabilme

Bilimler aksiyomatik ve pozitif bilimler olmak üzere ikiye ayrılır. Pozitif bilimler de kendi içinde doğa bilimleri ve sosyal bilimler olarak ikiye ayrılır. Sosyoloji, bir pozitif bilim olarak sosyal bilimler içinde yer alır ve incelediği sosyal olgulara bağlı olarak çeşitli alt dallardan oluşur. Sosyolojinin bu alt dallarından biri, hukuku sosyal bir olgu olarak ele alıp inceleyen hukuk sosyolojisidir. Hukuk sosyolojisi, hem toplumsal yaşamın bir sonucu olan, hem de insan iradesine etkide bulunarak davranışlarına yön veren hukuku neden-sonuç, etki-tepki ilişkileri bakımından inceler.

Öğrenme Çıktısı 2: Dogmatik hukuk bilimi ile hukuk sosyolojisi arasındaki farkları belirtebilme

Dogmatik hukuk bilimi, belirli bir yer ve zamanda yürürlükte bulunan kuralları birer “dogma (doğruluğu tartışma götürmeyen ilke)” olarak ele alır. Onların toplumsal gerçekliğe ne denli uyduğunu, toplumsal gerçeklik üzerinde ne denli etkide bulunduğunu araştırmaz. Hukuk tarafından her şeyin düzenlendiğini ve yürürlükteki her kuralın uygulandığını varsayar. Hukuk sosyolojisi ise, hukuku bir sosyal olgu olarak ele alır. Hukukun devlet hukukuna indirgenmesini kabul etmez. Bu açıdan bir kuralın devlet tarafından yürürlüğe konulmuş olmasına değil, o kuralın “etkin” olmasına bakar.

Öğrenme Çıktısı 3: Yaşayan hukukun kapsamına giren konuları listeleyebilme

Hukuk sosyolojisinin ilgilendiği yaşayan hukuk, devletin oluşturduğu hukuktan daha geniş ve etkin olduğu oranda onu da kapsayan hukuktur.

Yetkili organlarca yürürlüğe konan hukuk,
Mahkeme kararları,
Örf ve adet hukuku,
Spontane hukuk onun kapsamına girer.
Öğrenme Çıktısı 4: Hukuk sosyolojisinin önemi, konusu ve araştırma süreci hakkında bilgi sahibi olabilme

Toplumsal gerçeklikle hukuk arasındaki uyumsuzluğu ortadan kaldıran, tüm veçhelerinin aydınlatılmasını sağlayarak hukuka dair tam bilgi sahibi olunmasının yolunu açan ve böylece birtakım sorunların çözülmesi için kanun koyucuya rehberlik eden hukuk sosyolojisi genel olarak bilimsel yöntemi kullanır. Hukuk sosyolojisi üç konu ile ilgilenir:

Hukuk olgusunun gerçek(maddi) kaynakları,
Grup ya da topluluklarda karşımıza çıkan hukuk tipolojileri, başka bir ifadeyle hukukun sosyal topluluk tiplerine göre farklılaşması,
Hukukun zaman içindeki değişimi.
Neler Öğrendik?
1. I.Sosyolojinin bir alt dalıdır.

II. Pozitif bir bilimdir
III.Doğa bilimleri arasında yer alır

Hukuk sosyolojisinin bilimlerin sınıflandırmasındaki yeri konusunda yukarıda verilen bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

2. Aşağıdakilerden hangisi doğa bilimleri arasında yer almaz?

A. Matematik

B. Fizik

C. Kimya

D. Biyoloji

E. Astronomi

3. I.Yeni bir bilim dalıdır.

II. Toplumsal yaşam ve hukuk arasındaki ilişkiyi nedensellik içinde inceler.

III. Olması gereken nedir? Sorusuna cevap arar.

Hukuk sosyolojisi ile ilgili olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

4.Dogmatik hukuk bilimine ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A. Pozitif hukuk bilimi olarak da isimlendirilir.

B. Hukuk kurallarını doğruluğu tartışılmayan bir ilke gibi ele alır.

C. Hukuk kurallarını yorumlar

D. Benzer bazı ilişkileri kavramlar aracılığı ile tipleştirir.

E. Hukuk kurallarının toplumsal gerçekliğe uyup uymadığını araştırır.

5. I.Kuralın yürürlükte olması ile değil, etkin olması ile ilgilenir

II. Hukuk kurallarının ihlali durumunda ortaya çıkan yaptırımın mutlaka devlet eliyle gerçekleştirilmesi gerektiğini savunur.

III.Hukuk kuralının ihlali durumunda ortaya çıkan zorlama, görgü kurallarının ihlali durumunda ortaya çıkan zorlamayla aynı niteliktedir.

Hukuk sosyolojisi ile ilgili olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

6.Aşağıdakilerden hangisi yaşayan hukukun kapsamında yer almaz?

A. Spontane hukuk

B. Örf ve adet hukuku

C. Ahlak kuralları

D. Mahkeme kararları

E. Yetkili organlarca konulmuş kuralların etkin kısmı

7. Ölü kanunlara ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A. Kâğıt üzerinde kalan kurallar olarak da adlandırılırlar.

B. Yürürlükte olmayan kanunları ifade ederler.

C. Uygulanmayan kanunları ifade ederler.

D. Şapka İktisası Hakkında Kanuna aykırı davranma suçu bunlara örnek olarak verilebilir.

E. Yaşayan hukukun kapsamına girmezler.

8. I. Tam bir hukuk bilgisine ulaşılmasına yardımcı olur.

II. Etkin yasaların hazırlanmasına katkı sunar

III. Toplumsal yaşam ile hukuk arasındaki uyumun sağlanmasını kolaylaştırır.

Hukuk sosyolojisinin önemine ilişkin olarak verilen bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, II

9.I. Araştırma sorununun tanımlanması

II. Araştırma tasarımının oluşturulması

III. Elde edilen verilerin yorumlanması

IV. Raporlaştırma

V. Sorunun kesin ve açık bir biçimde ifade edilmesi

Yukarıda sosyolojik araştırma sürecine ilişkin aşamalar sıra gözetilmeksizin verilmiştir. Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde bu aşamalar doğru sıralanmıştır?

A. I-II- IV-III-V

B. I-V-II-III-IV

C. V-I-II-III-IV

D. V-II-III-I-V

E. II-I-III-V-IV

10.Aşağıdaki sorulardan hangisi sosyal gerçekliği anlamaya çalışan hukuk sosyolojisine ait olamaz?

A. Hukuki müesseseleri oluşturan toplumsal ilişkiler hangileridir?

B. Grup hukukunun belirleyicileri nelerdir?

C. Adil bir toplumsal düzen nasıl kurulabilir?

D. Hukuk kurallarının değişmesine neden olan faktörler nelerdir?

E. Hukuk kuralları insan davranışlarını nasıl yönlendiriyor?

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1-D*2-A*3-D*4-E*5-A*6-C*7-B*8-E*9-B*10-C
*********************************************************************************
*********************************************************************************
BÖLÜM 3: HUKUKUN KAYNAKLARI VE HUKUK TİPOLOJİSİ
Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1: Hukukun şekli ve maddi kaynakları konusunda bilgi sahibi olabilme

Hukukun şekli kaynakları, hukuk kurallarının ortaya çıkarken büründükleri şekilleri, hukuk kurallarının bulunacağı yerleri, kapsamları hakkında bilgi edinilecek belgeleri ifade eder. Dogmatik hukuk bilimi tarafından incelenen hukukun şekli kaynaklarına anayasalar, uluslararası antlaşmalar, kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelik vb. örnek olarak verilebilir. Hukuk sosyolojisi açısından hukukun kaynakları denince akla gelen onun büründüğü şekli gösteren şekli kaynaklar değil, onları meydana getiren toplumsal gerçekliktir. Bunlar hukukun maddi, yani gerçek kaynaklarını ifade eder ve sistematik hukuk sosyolojisi tarafından incelenirler. Hukukun gerçek kaynaklarına ulaşabilmemiz, başka bir ifadeyle hukukun şekli kaynaklarının kaynağını öğrenebilmemiz için şu soruyu cevaplandırmamız gerekmektedir: “Sosyal hayat içinde ortaya çıkan ilişkilerden hangileri hukuku oluşturmaktadır?” Bu soru öteden beri düşünürlerin ve sosyologların ilgisini çekmiş cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Bulunan cevaplar ise birbirinden farklı olmuştur. İbn Haldun’a göre bunun cevabı güç ve mücadeleyken, Marks’a göre sınıflar arası çatışmadır. Durkheim’a göre ise benzerlikten ve farklılıktan kaynaklanan dayanışmadır.

Öğrenme Çıktısı 2: Grup hukukunun oluşum süreci ve şekli hakkında açıklama yapabilme

İnsanların bir araya gelerek bir grup oluşturmalarının kan bağı, iş, inanç, çıkar ve ortak amaç gibi çok farklı nedenleri vardır. Bu farklı nedenler belirli özellikleriyle birbirinden ayrılan farklı grupları ortaya çıkarır. Aynı şekilde grup hukuku da farklılaşır. Çünkü grup hukuku içinde doğduğu yapının özelliklerini taşır. Örneğin kazanç paylaşma amacı güden ticari şirketlerin hukuku, bir hayır kurumunun hukukundan farklıdır. Biri için hukuka uygun olan kazanç paylaşma, diğeri için kapatılma sebebidir. Bununla birlikte hangi grubu ele alırsak alalım, grup üyeleri arasında ve üyelerle grup arasında rekabet, çatışma, dayanışma ya da uzlaşma şeklinde ortaya çıkan çeşitli ilişki biçimleri söz konusudur. Geçici nitelikteki bu ilişkilerin sonucunda ise grup içinde geçici dengeler oluşur. Kurulan bu dengeler “grup hukuku”nu da belirler.

Neler Öğrendik?
1.Hukukun maddi kaynaklarını araştıran bir sosyoloğun aşağıdaki sorulardan hangisine cevap araması daha doğrudur?

A. Hangi ilişkiler hukuku oluşturmaktadır?

B. Hukuki ilişkiler nelerdir?

C. Hukuki ilişkiler nasıl gerçekleşmektedir?

D. Hukuki ilişkilere dair kurallara nereden ulaşabilirim?

E. Hukuki ilişkileri diğer ilişkilerden ayıran özellikler nelerdir?

2.İbn Haldun’a göre toplumların bir birinden farklı olmasının sebebi nedir?

A. İnançlarının farklı olması

B. Geçinme şekillerinin farklı olması

C. Irklarının farklı olması

D. Hukuklarının farklı olması

E. Yönetim biçimlerinin farklı olması

3.Aşağıdakilerden hangisi hukukun şekli kaynakları içinde yer almaz?

A. Resmî Gazete

B. Kanunlar

C. Mahkeme kararları

D. Hukuk alanındaki bilimsel görüşler

E. Uluslararası antlaşmalar

4. I. Benzerlikten kaynaklanmaktadır.

II. “Biz” kavramına hayat verir.

III. Bozulması düzeltici yaptırımlar gerektirir.

Mekanik dayanışma ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi/hangileri yanlıştır?

A. I

B. II

C. III

D. I, III

E. II, III

5.Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?

A. Durkheim-Dayanışma

B. Organik dayanışma-Cezalandırıcı yaptırımlar

C. “Biz” kavramı-Mekanik dayanışma

D. Benzerlik-Mekanik dayanışma

E. Farklılık-Organik dayanışma

6.Marksist bakış açısına göre kapitalist üretim tarzında devlet ve hukuk hangi sınıfa hizmet eder?

A. Efendilere

B. Köylülere

C. İşçi sınıfına

D. Burjuva sınıfına

E. Feodal beylere

7.Marksist bakış açısına göre hukuku oluşturan ilişkiler hangileridir?

A. Dayanışma ilişkileri

B. Menfaat ilişkileri

C. Sınırlandırıcı ilişkiler

D. Birleştirici ilişkiler

E. Üretim İlişkileri

8.I. Birleşmiş Milletler

II. Türkiye Cumhuriyeti Devleti

III. Türk Milleti

Yukarıdakilerden hangisi/hangileri kaplamsal toplum değildir?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. II, III

9.Grup hukukunun oluşmasında aşağıdakilerden hangisi etkili değildir?

A. Grubun özelliği

B. Çatışma

C. Rekabet

D. Dayanışma

E. İnsan doğası

10.I.Kaplamsal toplum-Hukuksal sistemler

II. Devlet-Grup

III. Grup içi denge- grup hukuku

Yukarıdaki eşleşmelerden hangisi/hangileri doğrudur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 – A*2 – B*3 – A*4 – C*5 – B*6 – D*7 – E*8 – B*9 – E*10 – E
*******************************************************************************
*******************************************************************************
BÖLÜM 4:JENETİK HUKUK SOSYOLOJİSİ: HUKUK VE DEĞİŞİM
Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1: Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının hukuk üzerindeki etkisini kavrayabilme

Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının hukuk üzerindeki etkisi herkesin kolayca algılayabileceği ampirik verilerle desteklenmektedir. Denizlere kıyısı olan ülkelerde deniz hukukunun gelişmesi, depremlerin sıklıkla yaşandığı ülkelerde depreme ilişkin çeşitli düzenlemelerin kabul edilmesi, hatta imar mevzuatının deprem olgusunun dikkate alınarak düzenlenmesi, iklime ve gün ışığına göre mesai saatlerinin düzenlenmesi, demografik tabloya bağlı olarak hukuk aracılığıyla çocuk sayısının sınırlandırılması ya da teşvik edilmesi gözlemlenen durumlardandır.

Öğrenme Çıktısı 2: Ekonominin, bilimin ve teknolojinin hukuk üzerindeki etkisini değerlendirebilme

Hukuk üzerinde etki doğuran faktörler arasında en fazla üzerinde durulan konulardan biri ekonomidir. Ekonomik gelişmelere bağlı olarak yeni yasaların ve kurumların oluşturulduğu bilinmektedir. Aynı şekilde bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin insanın gündelik hayatını, üretim biçimini ve insanların birbiriyle ilişkisini belirlediği, bunun doğal sonucu olarak da hukuku etkilediği ortadadır.

Öğrenme Çıktısı 3: Dinin ve dinde yaşanan değişimin hukuk üzerindeki etkisini örneklendirebilme

Her din; toplum içindeki bireyin dünyaya, eşyaya, çalışmaya, kazanmaya, geleceğe, yabancıya, çevreye vb. bakış açısını belirleyen, bireyleri belli bir yönde inanmaya, düşünmeye ve davranmaya iten yeni bir zihniyet getirir. Bu yönüyle dinin toplumsal değişimi sağlama ve engelleme fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonlarının doğal sonucu olarak ortaya çıkan “düzenleyici”, “yapılandırıcı” ve “muhafaza edici” yönlerinin izlerini, kültürün ilkel basamaklarından başlayarak ilişki içinde bulunduğu ve hukukun da ilgi alanına giren aile ve devlet gibi yapılarda çok net bir biçimde görmek mümkündür. Öyle ki, anılan birlikler gerek zihniyet, gerekse örgütlenme bakımından dinî etkiyi hiçbir zaman gizleyemezler.

Öğrenme Çıktısı 4: Siyasi İdeolojilerin hukuk üzerindeki etkisini anlatabilme

Siyasi veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanan herhangi bir siyasi ideolojiyi benimseyen bir devlet, bu düşünceler bütünüyle uyumlu bir şekle bürünür. Tüm yasalar bu ideolojiye göre yeniden şekillenir. Bunun tek sebebi devletin benimsenen yeni değerlere uygun bir şekle büründürülmesi değildir. Bunun yanında, hukukun bir sosyal mühendislik aracı olarak kullanılarak, benimsenen ideolojiyle uyumlu politik, bilimsel, felsefi, dini, ahlaki, hukuki ve estetik değerlerin topluma benimsetilmesi gayreti de söz konusudur.

Öğrenme Çıktısı 5: Hukukun mühendislik aracı olarak kullanılabileceğini kavrayabilme

Sosyal problemlerin çözümünde ve topluma yön vermede hukuk çoğu zaman bir araç olarak kullanılır. Nitekim sosyal olgu olarak hukuk bir yönüyle içinde doğduğu toplumsal gerçekliğin ürünüyken, diğer yönüyle insan davranışlarına yön veren, toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif rol oynayan bir belirleyicidir. Yeni bir toplumsal, siyasi, ekonomik, kültürel yapı oluşturmak ve suçla mücadele etmek amacıyla hukuka sıklıkla başvurulması hukukun bu yönüne duyulan inancı göstermektedir. Hukukun sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasının en ilginç ve kapsamlı örneklerinden biri tartışmasız Türk Hukuk Devrimidir.

Neler Öğrendik?
1.I İbn Haldun

II Montesquieu

III Max Weber

Yukarıdaki düşünürlerden hangisi/hangileri iklimin insanların biyolojik, psikolojik yapılarına, karakterlerine, ahlaklarına, dinlerine ve davranışlarına etkisi olduğunu savunmuştur?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

2.Gün ışığına göre mesai saatlerinin düzenlenmesi hangi faktörün hukuk üzerindeki etkisine daha iyi bir örnek olur?

A. Dinin

B. Siyasi ideolojinin

C. Coğrafyanın

D. Bilim ve teknolojinin

E. Ekonominin

3.………… topluluk tipine bağlı olarak ilişkinin karşılıklı olduğunu, bazen hukukun iktisat üzerinde bazen de iktisadın hukuk üzerinde öncelik kazanarak karşılıklı bir etkileşim halinde bulunduğunu ileri sürmüştür.

Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yeri doldurunuz.

A. Weber

B. Marks

C. İbn Haldun

D. Montesquie

E. Mauss

4.İnsan Genomu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hangi faktörün hukuk üzerindeki etkisine örnek olarak verilebilir?

A. Dinin

B. Siyasi ideolojinin

C. Coğrafyanın

D. Bilim ve teknolojinin

E. Ekonominin

5.Dine ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A. Her din yeni bir zihniyet getirir

B. Dinin toplumsal değişimi sağlama fonksiyonu vardır

C. Dinin toplumsal değişimi engelleme fonksiyonu vardır

D. İlkel hukuk sistemlerinde dinin etkisi çok belirgindir

E. Modern ve laik devletlerde dinin devlet ve hukuk üzerindeki etkisi tamamen kalkmıştır

6.Her şeye kadir Tanrı’nın, her şeye kadir kanun koyucuya dönüştüğünü ileri süren düşünür aşağıdakilerden hangisidir?

A. İbn Haldun

B. Marks

C. Weber

D. Montesquie

E. Carl Schmitt

7.………………………………… bir grubun davranışlarına yön veren siyasi, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, ahlaki, ekonomik, estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere getirilebilecek en uygun ifade aşağıdakilerden hangisidir?

A. Devlet

B. Sosyalizm

C. Dünya görüşü

D. Siyasi ideoloji

E. Faşizm

8.I. Sosyolojinin tümden gelim aşamasıyla ilgilidir.

II. Sosyologlar sosyolojik verilerin mühendislik aracı olarak kullanılması konusunda hemfikirdir.

III. Bilimsel bir faaliyet olduğu için her zaman başarılı sonuçlar vermiştir.

Sosyal mühendislikle ilgili olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur.

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

9.Rekabetin korunmasına ilişkin düzenlemeler hangi faktörün hukuk üzerindeki etkisine örnek olarak verilebilir?

A. Dinin

B. Ekonominin

C. Siyasi ideolojinin

D. Coğrafyanın

E. Bilim ve teknolojinin

10.George Orwell’in 1984 isimli romanında yer alan “Eski despotluklar, ‘Şunu yapmayacaksın, bunu yapmayacaksın’ diye buyuruyordu. Totaliterler, ‘Şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın’ diye dayatıyorlardı. Biz ise, insanlara ‘Sen aslında şusun, aslında şöyle düşünüyorsun, şuna inanıyorsun’ diye bastırıyoruz.” İfadesi aşağıdakilerden hangisine gönderme yapmaktadır?

A. Toplum mühendisliğine

B. Adaleti önemli olduğuna

C. Özgürlüğün önemine

D. Eski yönetimlerin ne kadar baskıcı olduğuna

E. En iyi yönetimin demokrasi olduğuna

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 -D*2 -C*3 -A*4 -D*5 -E*6 -E*7 -D*8 -A*9 -B*10 -A
*******************************************************************************
*******************************************************************************
BÖLÜM 5: UYMA DAVRANIŞI
Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1:Toplumsal norm ve rol ekseninde uyma davranışı kavramlarını açıklayabilme

Toplumsallaşma her insanın bebeklikten itibaren geçirdiği bir süreçtir. Bu süreç sonucunda birey, adeta toplumca kırılmaktadır. Bireyden bu süreç içerisinde toplumsal normlara uyması beklenmektedir. Her toplumun kendine has olan bu normlar, bireyin neyi yapıp neyi yapmayacağını düzenlemekte ve aksi şekilde davranan birey, yaptırımlara tabi tutulmaktadır. Benzer şekilde bireyden, toplumsal rollerine uygun davranması beklenmektedir. Bu roller, oyuncu değişse de senaryosu değişmeyen rollerdir.

Öğrenme Çıktısı 2: Uyma davranışını psiko-sosyal açıdan inceleyebilme

Uyma davranışını incelemek üzere, Sherif tarafından oto-kinetikten yararlanılarak bir deney yapılmıştır. Asch ise uyma davranışını incelemek için cevabı fizik kurallarına göre çok açık bir sorudan hareket etmiştir. Milgram ise itaat davranışını anlayabilmek için Yale Üniversitesi’nde deneklerin “öğretmen” rolü oynarak, işbirlikçi “öğrenci”ye elektro şok verildiğine inanılmalarına dayanan bir deney tasarlamıştır.

Öğrenme Çıktısı 3: Uyma davranışı etkileyen faktörleri değerlendirebilme

Uyma davranışının görülme oranı, grubun büyüklüğü arttığında artmaktadır. Benzer şekilde grubun söz birliği etmesi ve mevkii ve saygınlık da uyma davranışı gösterilmesi olasılığını arttırmaktadır. Ayrıca otoriteyle kurulan fiziksel yakınlık yani otoriteyle yüz yüze olma da uymayı arttıran bir etkendir.

Neler Öğrendik?
1.Aşağıdakilerden hangisi bireyin çevresindekilerle etkileşimine dayanan ve sosyal davranış örüntülerinin kabulü ile sonuçlanan sürece verilen isimdir?

A. Toplumsallaşma

B. Toplumsal norm

C. Toplumsal rol

D. Toplumsal statü

E. Uyum

2.I. Grubun büyüklüğü

II. Grubun söz birliği

III. Otoriteye yakınlık

Yukarıdakilerden hangisi/hangileri uyma davranışını etkileyen faktörlerdendir?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, II, III

3.Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A. Toplumsal statü, toplumsal yapıdaki kişi, sınıf veya kategorinin pozisyonunu gösterir.

B. Pek çok kişi aynı toplumsal rolü hemen hemen aynı biçimde oynar.

C. Toplumsal norm, ne yapılması veya yapılmaması gerektiğini düzenleyen onaylama ve onaylamamaya ilişkin toplumsal tutumdur.

D. Toplumsal rol, toplumda yer alan geçerli sosyal değer ölçütlerinin kullanılmasıyla ulaşılan bir değerlendirmedir.

E. Aynı topluluk içinde yaşayan insanların çoğunun rollerine uygun davranması sosyal etkiyle açıklanabilir.

4.Aşağıdakilerden hangisi itaatin tanımıdır?

A. Uyma davranışı, belli bir ödül ya da onaylanmak veya belli bir cezalandırmadan kurtulmak ya da kınanmamak için yerine getirilir.

B. Birey uyarılan davranışın içeriğini ödüllendirici bulduğu zaman gerçekleşir.

C. Bireyin bir başka kişi ya da grup ile tatmin edici kendini tanımlayan bir ilişki kurmak ya da sürdürmek istediği durumda uyma davranışı göstermesidir.

D. Bireyin çevresindekilerle etkileşime geçmesidir.

E. Bireyin kaynağın rolünün tamamı ya da bir parçasını yüklenmesidir.

5.şağıdaki deneylerden hangisinde oto-kinetikten yararlanılarak uyma davranışı incelenmiştir?

A. Asch’in deneyi

B. Sherif’in deneyi

C. Milgram’ın deneyi

D. Leonard Bickman’ın deneyi

E. Lawrence Berkowitz’in deneyi

6.Belli sayıda denekten oluşan gruplara birer çift kart dağıtılmıştır. Kartlardan birinde, aralarında belirgin uzunluk farkları bulunan üç çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi görülmektedir. Deney yürütücüsünün üniversitede çalışan asistanları ile birlikte bir odaya aldığı deneğe X çizgisinin, A, B ve C çizgilerinden hangisinin eşi olduğunu sorulmuştur. X’in B’nin eşi olduğu açıkça görülmektedir. Fakat deney yürütücüsü özellikle asistanlarına C demeleri konusunda önceden senaryosunu hazırlamıştır. Bunu bilmeyen ve kendisine en son söz verilen deneklerin %35’i çekinerek de olsa asistanların cevaplarına uygun cevaplar vermiştir. Bu deney uyma davranışını etkileyen aşağıdaki faktörlerden hangisine örnek olarak verilebilir?

A. Grubun büyüklüğünün etkisi

B. Grubun söz birliği etkisi

C. Mevkii ve saygınlığın etkisi

D. Yüz yüze olmanın etkisi

E. Grubun kararlılığının etkisi

7.Milgram, deneyini Yale Üniversitesi yerine Bridgeport’ta bulunan eski bir binada bilinmeyen bir kurum adına tekrarlamıştır. Deneyin diğer bütün koşulları ilk deneyle aynı olmasına rağmen, deneklerin itaat oranı ciddi derecede azalmıştır. Bunun sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A. Otoriteye yakınlık

B. Grubun büyüklüğü

C. Grubun söz birliği

D. Mevkii ve saygınlık

E. Kurbana yakınlık

8.Aşağıdakilerden hangisi özdeşleşme için söylenemez?

A. Özdeşleşme (identification), bireyin bir başka kişi ya da grup ile tatmin edici kendini tanımlayan (self-defining) bir ilişki kurmak ya da sürdürmek istediği durumda uyma davranışı göstermesidir.

B. Özdeşleşme sosyal etkinin kabul edilmesi diğeriyle istenen ilişkinin kurulması ya da devam ettirilmesinin bir yoludur.

C. Komünist Çin’deki beyni yıkanan ve hapishane çalışanlarının tutum ve inançlarını benimseyen mahkumun davranışı karşlıklı rol ilişkisine dayanan özdeşleşmeye örnek verilebilir.

D. Özdeşleşmede kaynağın fikirlerine ve davranışlarına inanılır.

E. Özdeşleşme nedeniyle gösterilen uyma davranışı sonrası, birey ilişki üzerindeki olumlu etkiden dolayı memnun olur.

9.Bir kişinin davranış ve hatta bazı durumlarda düşünce ve duygularını gerçek ya da sosyal etki aracılığı ile değiştirmesi ve baskı yönüne doğru eğilim göstermesi dır/dir. Dini gruplara mensup insanlar için uyma davranışı türlerinden geçerlidir. Trafik kurallarına uyan bir birey için uyma davranışı türlerinden geçerlidir.

Yukarıdaki boşluklara gelecek en uygun ifadeler hangi şıkta doğru sırada verilmiştir?

A. Uyma-özdeşleşme-benimseme

B. İtaat-benimseme-uyma

C. Uyma-inanç-özdeşleşme

D. Benimseme-itaat-uyma

E. Özdeşleşme-itaat-uyma

10.Asch’in araştırmasında uyma davranışını en çok etkileyen durumsal faktörün grubun söz birliği etmesi olduğu tespit edilmiştir. Buna karşın grubun fikirlerine karşı çıkan birisinin fikri, diğerlerini de cesaretlendirdiği yapılan deneylerde görülmüştür. Bu durum aynı zamanda bir toplumda ………………….önemini göstermektedir. Boş bırakılan yere konuyla ilişkin olarak getirilebilecek en uygun ifade hangisidir?

A. Azınlığın

B. Çoğunluğun

C. Eşitliğin

D. Hoşgörünün

E. Özgürlüğüm

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 -A*2 -E*3 -D*4 -A*5 -B*6 -C*7 -D*8 -C*9 -A *10 -A
*******************************************************************************
*******************************************************************************
BÖLÜM 6 :UYMAMA DAVRANIŞI

Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1: Uymama, sapma, suç ve suçluluk kavramlarını ayırt edebilme

Sosyolojik açıdan “normal” kabul edilen uymama davranışı, en geniş anlamda ele alındığında toplumsal normlara itaat etmemenin her türünü kapsamaktadır. Uymama, sapma, suç ve suçluluk kavramları çerçevesinde ele alınabilir.

Öğrenme Çıktısı 2:Suça açıklamaya yönelik sosyolojik teorileri değerlendirebilme

Suçu sosyolojik yaklaşım çerçevesinde geliştirilen ilk teoriler geleneksel suç teorileridir. Bunlar, sosyal düzensizlik, sosyal kontrol, sosyal öğrenme, anomi, gerilim ve damgalamadır.

Neler Öğrendik?
1.Aşağıdaki kavramlardan hangisi “bir toplulukta ya da toplumda önemli sayıda insan tarafından kabul edilen bir dizi kurala uymama” olarak tanımlanmaktadır?

A. Suç

B. Sapma

C. Suçluluk

D. Suçlu

E. Anomi

2.Aşağıdakilerden hangisi Robert K. Merton’un geliştirdiği suç teorisidir?

A. Anomi

B. Sosyal kontrol

C. Gerilim

D. Damgalama

E. Sosyal düzensizlik

3.Aşağıdakilerden hangisi sosyal düzensizlik teorisinin esin kaynağı olan şehirdir?

A. Chicago

B. Boston

C. Ankara

D. New York

E. Miami

4.
Aşağıdakilerden hangisi bireylerin etiketlenmelerinin suç işlemeleri üzerinde etkili olduğunu ileri süren teoridir?

A. Anomi

B. Dış kontrol

C. Gerilim

D. Sosyal bağ

E. Damgalama

5.Aşağıdakilerden hangisi sosyal bağın elementlerinden birisi değildir?

A. Adanmışlık

B. Katılım

C. Sevgi

D. Bağlılık

E. İnanç

6.Aşağıdakilerden hangisi ilk olarak Emile Durkheim tarafından Toplumsal İş Bölümü adlı kitabında ileri sürülen kavramdır?

A. Gerilim

B. Sosyal bağ

C. Öz kontrol

D. Anomi

E. Ayırıcı birliktelik

7.Aşağıdakilerden hangisi Edwin Sutherland tarafından geliştirilen suç teorisidir?

A. Sosyal öğrenme

B. Sosyal düzensizlik

C. Damgalama

D. Anomi

E. Gerilim

8.Aşağıdakilerden hangisini gerilim teorisine getirilebilecek bir eleştiridir?

A. Sosyal olarak düzensiz görülen bölgelerde bile suç işlemeyen bireyler vardır.

B. Teori, ilk suçlunun suç tekniklerini ve tanımlarını nasıl öğrendiğini açıklamamaktadır.

C. İnsanların nasıl sosyalleştiğine yanıt vermemektedir.

D. Toplumsal engellemelerle veya eşitsizliklerle karşı karşıya gelen her birey, suç işlememektedir.

E. Kan davaları ve töre cinayetleri gibi suçları açıklayamamaktadır.

9.Aşağıdakilerden hangisi sosyal kontrol teorilerine esin kaynağı olan düşünürdür?

A. Durkheim

B. Freud

C. Hobbes

D. Locke

E. Merton

10.Öz kontrol teorisine göre öz kontroldeki zayıflığın nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A. Genetik

B. Kötü ebeveynlik

C. Toplumsal baskı

D. Arkadaş etkisi

E. Damgalama

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 -B*2 -C*3 -A*4 -E*5 -C*6 -D*7 -A*8 -D*9 -C*10 -B
*******************************************************************************
*******************************************************************************
BÖLÜM 7: SOSYAL VE HUKUKİ BİR OLGU OLARAK MÜLKİYET
Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1: Sahip olma duygusunu ve mülkiyeti açıklamadaki rolünü değerlendirebilme

Mülkiyetin ortaya çıkışında talep ve kıtlık kadar insanın ruhi yapısı da etkili olmuştur. Yapılan araştırmalarda mülkiyetin temelinde sahip olma duygusunun yer aldığı ve bu duygunun insanların kişiliklerini oluşturmada ve diğer insanlarla ilişkilerini belirlemede etkili olduğu ortaya konmuştur. Yani mülkiyet, sadece hukuki ve sosyal bir olgu değil, aynı zamanda duygusal, fiziksel, iktisadi, eylemsel bir gerçeklik olma özelliği taşımaktadır.

Öğrenme Çıktısı 2: Tarihsel süreçte mülkiyeti ve mülkiyeti etkileyen faktörleri açıklayabilme

İlkel toplumlarda ziraat, toplama ve avcılık için kullanılan eşyalar da ortak mal kabul edilmiş iken, ilkel insanın vücudunun saldığı, salgıladığı veya dışarıya attığı her ürün, vücudun her parçası ve birkaç küçük eşya ferdi mülkiyete konu olmuştur. Orta Çağ ve Yeni Çağ’da ise kolektif mülkiyet yerini ferdi mülkiyete bırakmıştır. Günümüzde ise mülkiyetin özel bir biçimi olan fikri mülkiyetten söz edilmektedir.

Öğrenme Çıktısı 3:Mülkiyetin sosyal yönünü açıklayabilme

Neler Öğrendik?
Güliz Ger ve Russell W. Belk tarafından 1990 yılında mülkiyetin psikolojisine dair Alman, İngiliz, Fransız, Türk ve ABD vatandaşlarına çeşitli sorular sorulmak suretiyle bir araştırma yapılmıştır. Araştırma verileri aşağıdaki tabloda yer almaktadır. 1 ve 2. soruları bu tablodaki verilere göre yanıtlayınız.

1.Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A. Türk vatandaşları, ABD vatandaşlarına göre daha materyalisttir.

B. Alman vatandaşları, İngiliz vatandaşlarına göre daha cimridir.

C. Fransız vatandaşları Türk vatandaşlarına göre daha kıskançtır.

D. ABD vatandaşları, Fransız vatandaşlarına göre daha cimridir.

E. İngiliz vatandaşları, Alman vatandaşlarına görre daha sahiplenicidir.

2.I. Akrabalık ilişkileri

II. Kültürel faktörler

III. Ekonomi

Araştırma sonucunda Türk vatandaşlarına dair ulaşılan sonucun nedeni yukarıdakilerden hangisi/hangileri olamaz?

A. I

B. II

C. III

D. I, II

E. I, III

3.Aşağıdakilerden hangisi mülkiyet türlerden biri değildir?

A. Gayrimenkul mülkiyeti

B. Kamu mülkiyeti

C. Birlikte mülkiyet

D. Kolektif mülkiyet

E. İlkel mülkiyet

4.Mülkiyetin ortaya çıkışı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

A. Mülkiyetin ortaya çıkması için sadece talep yeterlidir.

B. Mülkiyetin ortaya çıkması için sadece kıtlık yeterlidir.

C. Mülkiyetin ortaya çıkması için sadece kıtlık ve talep koşullarının ikisinin aynı anda bulunması yeterlidir.

D. Mülkiyetin ortaya çıkışında insanın ruhi yapısının hiçbir etkisi yoktur.

E. Mülkiyetin ortaya çıkışında kıtlık ve talep gibi insanın ruhi yapısı da etkili olmuştur.

5.İlkel toplumlarda mülkiyete ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A. İlkel toplumlarda toprak üzerinde ferdi mülkiyet vardır.

B. Ziraat, toplama ve avcılık için kullanılan eşyalar da ortak mal kabul edilmiştir.

C. İlkel toplumlarda toplumsal mülk değerlidir.

D. Kişinin karısı üzerinde ferdi mülkiyeti vardır.

E. İlkel toplumlarda ferdî mülkiyet çok az meta üzerinde söz konusudur.

6.Aşağıdakilerden hangisi Antik Yunan ve Roma toplumlarında mülkiyete bakışı anlamada önem arz eden bir olgu değildir?

A. Ocak

B. Aile

C. Din

D. Kilise

E. Kolektif mülkiyet

7.Aşağıdakilerden hangisi kolektif mülkiyeti savunduğu için Aristoteles tarafından eleştirilmiştir?

A. Cicero

B. Platon

C. Seneca

D. Marx

E. Dagan

8.“İnsani gelişim temelli sosyal-yükümlülük” teorisi aşağıdakilerden hangisine aittir?

A. Duguit

B. Comte

C. Dagan

D. Alexander

E. Aristoteles

9. Aşağıdakilerden hangisi “mülkiyet, birçok kurumun toplamından oluşan bir şemsiyedir” demiştir?

A. Platon

B. Cicero

C. Dagan

D. Alexander

E. Duguit

10.Aşağıdakilerden hangisi XIX. yüzyılda, teknolojik gelişmeler nedeniyle hızla artan icatların korunmasına yönelik mucitler tarafından dile getirilmeye başlayan haklardır?

A. Fikri mülkiyet hakları

B. Ulaşım hakları

C. Kişilik hakları

D. Miras hakkı

E. Evlenme hakkı

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 – C*2 – C*3 – E*4 – E*5 – A*6 – D*7 – B*8 – D*9 – C*10 – A
*********************************************************************************
*********************************************************************************
BÖLÜM 8: SOSYAL VE HUKUKİ BİR OLGU OLARAK AİLE
Bölüm Özeti
Öğrenme Çıktısı 1: Evlilik tiplerini sıralayabilme

Evlilik tipleri, çevre, eş sayısı ve yerleşilen mekana göre incelenir. Eş sayısına göre ise tek eşle evlilik (monogami)
ve çok eşle evlilik (poligami) vardır. Yerleşilen mekan aile tipinin anaerkil ya da babaerkil oluşu
ile bağlantılıdır. Son olarak çevre ölçütünde evlilikler, grup içi (endogami) ve grup dışı (egzogami) olmak

üzere iki farklı tiptedir.

Öğrenme Çıktısı 2:Türkiye’deki evlilik olgusunu
açıklayabilme

Grup içi/dışı evlilik ayrımı açısından Türk toplumuna ilişkin genelleştirilebilecek bir kuraldan söz etmek mümkün değildir. Fakat akraba evlilikleri özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görülmektedir. Hukuki olarak evlilik yaşı 18 olmasına rağmen erken yaşta evlilikler mevcuttur. Ayrıca Türk Medeni Kanunu, evlilik memuru tarafından kıyılan ve belli şekli şartların yerine getirilmesi gereken bir nikah usulü öngörmüş ve bu nikahtan önce dini nikah kıyılması yasaklanmıştır.

Öğrenme Çıktısı 3: Boşanma ve Türkiye’de boşanma olgusunu açıklayabilme

Türk Medeni Kanunu’nun birden fazla boşanma sebebi kabul etmiştir. Bunlar, evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin karşılıklı rızası, herhangi bir nedenle açılmış boşanma davasının reddinden itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması ve bu süre içinde yeniden ortak hayatın kurulaması, zina, cana kast, pek fena muamele, cürüm ve haysiyetsizlik, terk ve akıl hastalığı gibi çeşitli durumlardır.

Neler Öğrendik?
1.Aşağıdakilerden hangisi çevre ölçütüne göre kabul edilen aile tiplerinden biridir?

A. Anaerkil aile tipi

B. Babaerkil aile tipi

C. Endogami

D. Monogami

E. Poligami

2.Aşağıdakilerden hangisi yerleşilen mekana göre kabul edilen aile tiplerinden biridir?

A. Anaerkil aile tipi

B. Endogami

C. Monogami

D. Poligami

E. Egzogami

3.Aşağıdakilerden hangisi arasındaki evlilik Türk Medeni Kanunu tarafından yasaklamamıştır?

A. Üst soy ile altsoy arasında

B. Kardeşler arasında

C. Amca ile yeğenleri arasında

D. Evlat edinen ile evlatlığın arasında

E. Süt kardeşler arasında

4.Türk Medeni Kanunu’na göre olağan evlilik yaşı aşağıdakilerden hangisidir?

A. 18

B. 17

C. 15

D. 14

E. 20

5.Aşağıdakilerden hangisi Türk Medeni Kanunu tarafından açıkça sayılan boşanma sebeplerinden biri değildir?

A. Evlilik birliğinin sarsılması

B. Eşlerin karşılıklı rızası

C. Zina

D. Pek fena muamele

E. Çocuk sahibi olamama

6.Aşağıdakilerden hangisi TÜİK verilerine göre akraba evliliklerinin en yaygın olduğu bölgedir?

A. Marmara Bölgesi

B. Güneydoğu Anadolu Bölgesi

C. Akdeniz Bölgesi

D. Ege Bölgesi

E. İç Anadolu Bölgesi

7.Aşağıdakilerden hangisi erken yaşta evliliğin nedenlerinden biri olarak düşünülemez?

A. Ailenin ekonomik yükten kurtarılacağı düşüncesi

B. Başlık parası

C. Eğitim düzeyinin yüksek olması

D. Çevrede erken yaşta evliliğin yaygın olması

E. Aile namusuna ilişkin kaygılar

8.Aşağıdakilerden hangisini İslam Hukuku ve Türk Medeni Kanunu aynı şekilde düzenlemiştir?

A. Kuzenler arası evlilik

B. Evlilik yaşı

C. Evlilik töreni

D. Boşanma sebepleri

E. Boşanma usulü

9.Aşağıdakilerden hangisi babasoyu sistemine göre farklı soydan kabul edilmektedir?

A. Baba

B. Amca

C. Dayı

D. Amca oğlu

E. Erkek kardeş

10.UNICEF verilerine göre Dünya’da erken yaşta evliliğin en fazla görüldüğü bölge aşağıdakilerden hangisidir?

A. Avrupa

B. Batı ve Merkez Afrika

C. Antartika

D. Güney Amerika

E. Orta Asya

Neler Öğrendik Yanıt Anahtarı
1 -C*2 -A*3 -E*4 -A*5 – E*6 – B*7 -C*8 -A*9 -C*10 -B
*********************************************************************************
*********************************************************************************

Anadolu AÖFAÖF Ders Notları

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası