düşün bir de sağlıklı düşün pdf / Bu Yılki Yarışmanın Konusu "Sağlıklı Düşünme"

Düşün Bir De Sağlıklı Düşün Pdf

düşün bir de sağlıklı düşün pdf

Ufka Yolculuk Düşün! Bir De Sağlıklı Düşün! - Dr. Yasin Ramazan - Lise Ve Yetişkin Düzeyi -

Kişisel gelişim konulu kitapları okumak düşünce yapınızı ve hayata bakış açınızı etkileyebilir. Ufka Yolculuk Düşün! Bir De Sağlıklı Düşün! - Dr. Yasin Ramazan - lise ve yetişkin düzeyi düşünceleriniz hakkında ileri derecede bilgi edinebileceğiniz etkili bir kitaptır. Dr. Yasin Ramazan’ın yazarı olduğu eser sayesinde siz de yazarın bilgi birikiminden yararlanabilir ve ufkunuzu geliştirebilirsiniz. Pedagojik kontrolü Psikolog Tuba Erdönmez tarafından yapılan kitap, içerisindeki bilgiler size düşünme süreciniz hakkında bilgi vermek için yazılır. Kitap içerisindeki bilgileri kullanarak düşüncelerinizin kökeni ve nasıl kontrol edilebileceği ile ilgili çeşitli bilgiler edinebilirsiniz. sayfadan oluşan eser, kaliteli bir şekilde basıldığından hoş bir görünüme sahiptir. Kaliteli ve dayanıklı baskı kağıtları kullanıldığından okuma sırasında rahat edersiniz.

  • Kişisel gelişim
  • Düşünce süreçleri ile ilgili derin bilgiler
  • Lise ve yetişkin düzeyi

Ufka Yolculuk Düşün! - Dr. Yasin Ramazan Fiyatı

Ufka Yolculuk Düşün! - Dr. Yasin Ramazan Fiyatı

Kitabın fiyatı belirlenirken kitabın tasarımı, üretimde kullanılan kağıtlar ve boyaların kalitesi gibi özellikler, ayrıca kitabın yazarı gibi unsurlar dikkate alınır. Dr. Yasin Ramazan tarafından yazılmış olan bu eser, size yazarın büyük bilgi birikiminden faydalanabilmek için oldukça iyi bir fırsat sunar. Minimalist bir görüntüye sahip olan kapak tasarımı ve iç sayfaların kalitesi ile bu eser dikkatleri üstüne çeker. Düşünceler, insan hayatını derinden etkileyen uyaranlardır ve bu kitap size düşüncelerin nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini anlamanız için bir fırsat sunar. Dr. Yasin Ramazan’ın çalışmaları sonucu elde ettiği bilgilere erişmek istiyorsanız esere göz atabilirsiniz. Ufka Yolculuk Düşün! Bir De Sağlıklı Düşün! - Dr. Yasin Ramazan - lise ve yetişkin düzeyi fiyatı bütçe dostu olduğundan bu bilgi dolu kitabı siz de kolaylıkla edinebilirsiniz.

Dr. Yasin Ramazan - Ufka Yolculuk Düşün! Yorumları

Dr. Yasin Ramazan - Ufka Yolculuk Düşün! Yorumları

Ufka Yolculuk Düşün! Bir De Sağlıklı Düşün! - Dr. Yasin Ramazan - lise ve yetişkin düzeyi yorumları kitap içerisindeki değerli bilgilerin yararları üzerine yoğunlaşır. İnsan hayatında büyük bir yere sahip olan düşünceler hakkında bilgi sahibi olmayı sağlayan eser, hayatınızın mimarının siz olduğunuz fikrini sunar. Uzun yıllar süren çalışmaların ve emeğin ürünü kitap toplamda sayfadan oluşur. Özel kapak tasarımı sayesinde kitaplığınızda oldukça hoş görünecek olan bu esere siz de sahip olabilirsiniz. Kişisel gelişim ve psikoloji gibi alanlar hakkında bilgi edinmek ve kendinizi geliştirmek istiyorsanız kitap içerisindeki bilgilerden yararlanabilirsiniz. Sağlıklı düşünmeyle ilgili olarak çeşitli fikirlerin öne atıldığı eser, kişinin zihnindekilerle ilgili farkındalık geliştirmesini sağlayabilir. Lise ve yetişkin düzeylerin kullanımı için uygundur, bu sayede hayatın kritik anlarında okurlara yardımcı olur.

Sağlıklı Düşünme Farkındalığı Sunan Dr. Yasin Ramazan Kitabı

Sağlıklı Düşünme Farkındalığı Sunan Dr. Yasin Ramazan Kitabı

Kişisel gelişim kitapları arasında yer alan Ufka Yolculuk Düşün! Bir De Sağlıklı Düşün! eseri sayesinde düşünceleriniz, kararlarınız ve hayatınız ile ilgili derinlemesine bilgi edinebilirsiniz. Zihninizdekiler konusunda farkındalık geliştirmeniz onları kontrol etmek konusunda size yardımcı olabilir. Dr. Yasin Ramazan’ın yazarı olduğu bu kitap, doktor ünvanını hak etmiş bu kişinin sahip olduğu bilgileri sizinle paylaşmasına olanak sağlar. Uzun yıllar süren çalışmalar sonucu size ulaştırılan kitap, toplam sayfadır. Oldukça kalın bir kitap olduğundan içerisinde pek çok farklı konu ile ilgili bilgi bulabilirsiniz. Anlaşılır ve öğretici bir tarzda yazılan eser, lise ve yetişkin düzeydeki kişilerin okuması için uygun olacak şekilde kaleme alınır. Siz de düşünceleriniz ile ilgili farkındalığınızı gelitştirmek istiyorsanız bu kişisel gelişim kitabına Trendyol’dan kolayca sahip olabilirsiniz.

Bunları Düşün - Jiddu Krishnamurti

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views pages

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views pages

mmaam
Jiddu Krishnamurti (12 Mayıs - 17 Şubat )

Hindistan'ın Madanapalle kentinde doğdu. yılında C W.


Leııdbeater tarafından keşfedildi. 13 yaşındayken Theosophical Soci­
ety tarafından "dünya öğretmeni" seçildi. Konuşmaları ve yazıları
herhangi bir dinle bağlantılı değildi. Kendisine mesihlik yakıştırıl­
mış olmasına rağmen bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Dünyanın
her yerinde geniş bir izleyici kitlesine ulaşmış olmasına rağmen ira­
desi dışında oluşturulan bu topluluğu kendi isteğiyle dağıttı. Çünkü
hiçbir zaman kendisini bir otorite olarak görmedi ve çevresinde mü­
ritlerin oluşmasına izin vermedi. Onun yaklaşımı bir birey olarak
başka bir bireyle iletişim kurmak üzerineydi.
Eserleri, dünyayı dolaşarak yaptığı konuşmalardan, başkaları tara­
fından derlendi. Konuşmalarında "hakikatin/ gerçeğin, yollan olma­
yan bir ülke" olduğunu ve bireyin ancak farkındalıkla ve yaşamla bü­
tünleşerek gerçeğe /hakikate ulaşabileceğini işaret �tJ:i, Ölümle ya a­ Ş
mın bir ve tekliği, yaşamın durağan olamayacağı, korku, özgürlük, şid­
det, doğa ve çevre üzerine konuşmalar yaptı.
Yaşamının büyük bölümünü Hindistan, İngiltere ve Amerika ara­
sında gidip gelerek geçfunduszeue.info Krishnamurti ardında sayısız eser bı­
rakarak, 17 Şubat 'da 90 yaşındayken kanserden öldü.

J. Krishnamurti'nin Omega Yayınları'ndan Çıkan Kitapları

Bunları Düşün
Bilinenden Kurtulmak
İlk ve Son Özgürlük (Yakında)
J. KRISHNAMURTI

BUNLARI DÜŞÜN

Editör:
D. Rajagopal

İngilizce aslından çeviren:


Deniz Aktan

tl
ElllBLlll
1. baskı: Omega Yayınları,
2. baskı: Oıncga Yayınları,

!l
mmaaa

J. Kiishnamurti

BUNLARI DÜŞÜN
Krishnamurti Kitaplığı- 1
Özgün Adı: Think On These Tbiı1gs / Edited by D. Rajagopal

Copyright © by K risnamu rti Foundation of America


Krishnamurti Foun d ation of America
P. O. Box , Ojai, California USA
E-mail: [email protected]
Website: funduszeue.info

J. K rish namu rti ve Krishnamurti Foundation


hakkında bilgi almak için funduszeue.info adresini
ziy aret edebilirsiniz.

Yayın Haklan© Omega Yayınları


Bu eserin tüm haklan saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmaksızınkısmen
veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz
ve yayımlanamaz. ·

ISBN 97S
Sertifika No:

Yayın Yönetmeni: Aslı Kurtsoy Hısım


lngili:ı:ce Aslından Çeviren: Deniz Aktan

Baskı: Lord Matbaacılık ve KAğıtçılık


Davutpaşa Cad. Davutpaşa MatbaacıJar Sitesi
No: /Topkapı/1stanbul
Tel: () 93 54

Omega Yayınlan
Ankara Cad. 54/12 • TR Sirkeci-İstanbul

Telefon: O - 21 58 • Faks: O • 50 80


wcb: funduszeue.info • [email protected]

Genel Oağıhm: Say Dağıtım Ltd. Şti.


Ankara Cad. 54 /4 • TR Sirkeci-lstanbul
Telefon: O • 17 54 • Faks: O • 50 80
online �atış: funduszeue.info • e-posta: dagitinı@ıfunduszeue.info
İÇİNDEKİLER
Editörün Notu (D. Rajagapol) .. . . .. .
.. . .. 7

1.
Eğitimin İşlevi . . . . . . .9
. . . .. . .

2.
Özgürlük Sorunu . . ..
. .. . . . 19 . .

Özgürlük ve Sevgi.
3. . . .. .. .. .. . . . 27

Dinlemek .
4. . . .
. . 37
.

Yarab.cı Hoşnutsuzluk
5. .. . . .. .. . .. 45
..

funduszeue.infoşamın Bütünlüğü . . . .


. . . .. .

7.Hırs 63

Düzenli Düşünme
ı 8. . .. . 71
. . . . . .

Açık Bir Zihin .


9. ..
. .. . ..
. .
. . . .

İç Güzellik . .. .


.. . .
. 87
.

Konformizm ve Başkaldın .. . .. .. .


. ..

Masumiyetin Verdiği Güven Duygusu. . . . . . . .

Eşitlik ve Özgürlük . .. . . . .


. .. . . .. .

Öz Disiplin . . . .


. . . . . . .
.. . .

İşbirliği ve Paylaşma .. . .


. . . ..

Zihni Tazelemek . . .


. .

Yaşam Nehri. . . . .


. .. .. . . .

Dikkatli Bir Zihin . . . .


.. . ..
.. .
.. .

Bilgi ve Gelenek. . . . . .. .


Dindar Olmak Gerçeğe Karşı Duyarlı Olmaktır . . . . . .. .. . .

Öğrenmenin Amacı.


Sevginin Basitliği . .. . .. .
. . . ..

Tek Başına Kalma thtiyaa . .


.. .. .

Yaşam Enerjisi . . .. . . .. .


. .. . . .

Çaba Harcamadan Yaşamak. .. .


. .. . . ..

Zihin Her Şey Değildir


•,

Tanrıyı Aramak. . . . .. .


. . .. . . . . . .
. .
EDİTÖRÜN NOTU
İster biriyle arasında geçen bir konuşmadan �öz ederken, is­
ter bir günbatımını anlatırken, isterse konuşma yaparken,
Krishnarnurti'nin sadece o anda hitap ettiği kişilere değil, her
yerde, onu dinleyen herkese hitap eden bir ifade biçimi oldu­
ğu gibi tüm dünyada onu dinlemek isteyen de pek çok kişi
var. Çünkü söyledikleri önyargısız, evrensel ve insanlığın so­
runlarının nedenlerini, kökenlerini etkileyici bir biçimde orta­
ya koyuyor.

Bu kitapta sunulan metnin ilk hali, Hindistan'da öğrencilere,


öğretmenlere ve anne babalara yapılan konuşmalardır. Ancak
derinliği ve sadeliğiyle dünyanın her yanında, her yaştan düşü­
nen insana hitap eder niteliktedir. Krishnamurti, kendine özgü
nesnel bakışıyla bizim
kültür, eğitim, din, politika ve gelenek
demekten hoşlandığımız şeylerin dışavurumlarını irdeliyor ve
hırs, açgözlülük, kıskançlık, güvenlik arzusu ve güç ihtirası gi­
bi temel güdülerimize ışık tutarak tüm bunların insan toplu­
mundaki çürüme unsurları olduğwm gözler önüne seriyor.

Krishnamurti'ye göre, gerçek kültür ne bir görgü, ne öğ­


renme ne yetenek ve hatta ne de deha meselesidir; gerçek kül­
tür onun sözleriyle, "mutluluğu, Tanrıyı, hakikati bulmaya
yönelik zamandışı bir hareket"tir. Ve "bu hareket otorite, ge­
lenek, korku tarafından engellendiğinde," hangi birey, ırk,
kültür söz konusu olursa olsun, yeteneklerine ya da başarıla­
rına bakmaksızın, "çürüme ortaya çıkar". Krishnamurti, ödün
vermez açık sözlülüğüyle, tavırlarımızdaki ve kurumlarımız­
daki yanlışları gösteriyor. Sözlerinin etkisi çok büyük ve
bugün hala geçerliliğini koruyor.

7
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

Metnin içerisinde Bahlı okurlara yabancı gelebilecek


-guru, sannyasi, puja ve mantra- gibi bazı sözcükler yer alı­
yor. Bu sözcükleri burada kısaca açıklamayı gerekli gör­
dük. Guru spritüel öğretmen; samıyasi Hindu inançlarına
göre dünyadan el etek çekmiş rahip; puja Hinduların ibade­
ti; mantra ise kutsal söz ya da ilahi anlamına gelmektedir.

D. Rajagopal

8
1

EGİTİMİN İŞLEVİ

ğitimin ne anlama geldiğini kendimize sorduk mu

E hiç, merak ediyorum. Neden okula gideriz, neden çe­


şitli dersler alır, sınavlara girer ve daha iyi notlar al­
mak için başkalarıyla rekabet ederiz? Eğitim denen şeyin
anlamı nedir ve neyle ilgilidir? Bu soru, yalnızca öğrenciler
için değil, anne babalar, öğretmenler ve bu dünyayı seven
herkes için gerçekten çok önemli bir sorudur. Neden eğitim
almak için mücadele ederiz? Yalnızca birtakım sınavları geç­
mek ve bir iş bulmak için mi? Yoksa henüz gençken, bizi ha­
yatın tüm süreçlerini anlamaya hazırlamak mıdır eğitimin
işlevi? Bir iş sahibi olmak, hayatını kazanabilmek gereklidir
ama her şey bundan mı ibarettir? Yalnızca bunun için mi eği­
tiliyoruz? Yaşam elbette ki yalnızca bir işten, meslekten iba­
ret değildir; yaşam olağanüstü bir genişlik ve yoğunlukta­
dır; büyük bir gizemdir; içinde insan olarak faaliyette bu­
lunduğumuz geniş bir alandır. Kendimizi yalnızca hayatı­
mızı kazanabilmek için yetiştirirsek, hayatın tüm anlamını
kaçırırız; ve hayatı anlamak, yalnızc a sınavlara hazırlan-

9
Krlshnamurtl • Bunlan Düşün

maktan ya da matematikte, fizikte ya da herhangi bir konu­


da yetkin olmaktan çok daha önemlidir.
Yani ister öğretmen ister öğrenci olalım, kendimize, neden
eğittiğimizi ya da eğitildiğimizi sormamız önemli değil midir?
Peki yaşam ne anlama gelir? Yaşam olağanüstü bir şey değil
midir? Kuşlar, çiçekler, yeşillenen ağaçlar, gökyüzü, yıldızlar,
nehirler ve nehirlerin içindeki balıklar . Tüm bunlar yaşamdır.
. .

Yaşam, fakirler ve zenginlerdir; yaşam sınıflar, ırklar ve millet­


ler arasındaki mücadeledir; yaşam meditasyondur; yaşam din
dediğimiz şeydir ve aynı zamanda zihnin tuhaf, gizli yönleri,
kıskançlıklar, hırslar, tutkular, korkular, memnuniyet ve endi­
şelerdir. Tüm bunlar ve çok daha fazlasıdır yaşam. Ama biz
genelde kendimizi onun yalruzca küçük bir kısmını anlayabil­
mek üzere hazırlarız. Belirli sınavları geçer, bir iş bulur, evle­
nir, çocuk sahibi olur ve giderek daha da çok makinelere ben­
zeriz. Yaşam karşısında korkak, endişeli ve ürkek kalırız. Öy­
leyse, eğitimin işlevi, yaşamın tüm süreçlerini anlamamıza
yardımcı olmak mı, yoksa bizi yalruzca bir mesleğe, bulabile­
ceğimiz en iyi işi bulmaya hazırlamak nudır?
Büyüyüp birer yetişkin olduğumuzda başım,ıza neler gele­
cek? Hiç kendinize, büyüyünce ne yapacağınızı sordunuz
mu? Büyük olasılıkla, evlenecek ve neye uğradığınızı anlaya­
madan anne baba olacaksınız; ve sonra bir işe ya da mutfağa
bağlanmış olacaksınız ki bu bağlılık sizi azar azar kurutacak.
Yaşamınız bundan mı ibaret olacak? Hiç kendinize bu soruyu
sordunuz mu? Sormanız gerekmez mi? Eğer aileniz varlıklı
ise, iyi bir konuma gelmeyi zaten garantilemiş olabilirsiniz,
babanız size rahat bir iş sağlayabilir ya da gösterişli bir evli­
lik yapabilirsiniz; ama yine de çürüyüp bozulacaksınız. Anlı­
yor musunuz?
Eğer tüm incelikleri, olağanüstü güzelliği, keder ve neşe­
siyle yaşamın muazzam genişliğini anlamanıza yardımcı ol­
muyorsa, eğitimin kesinlikle bir anlamı yoktur. Okullardan
mezun olabilir, adınızın önüne çeşitli unvanlar ekleyebilir ve

10
Eğitimin işlevi

çok iyi bir işe girebilirsiniz; ama ya sonra? Bu süreçte zihni­


niz yorulur, körelir ve aptallaşırsa, tüm bunların ne anlamı
olur? Öyleyse henüz gençken hayatın anlamını öğrenmeyi
arzulamanız gerekmez mi? Ve tüm bu sorunlara cevap bula­
cak zekayı size kazandırmak, eğitimin gerçek işlevi değil mi­
dir? Zekanın ne olduğunu biliyor musunuz? Elbette özgürce,
korkmadan, hiçbir formüle bağlı kalmadan düşünebilme ka­
pasitesidir ki böylece neyin gerçek, neyin doğru olduğunu
kendi kendinize öğrenmeye başlarsınız; fakat korkarsanız as­
la zeki olamazsınız. Maddi ya da manevi her tür hırs endişe
ve korku doğurur. Bu nedenle hırs, sade, açık, dolaysız ve de
zeki bir zihin yaratmaya yardıma olamaz.
Gençken korkunun olmadığı bir ortamda yaşamak gerçek­
ten çok önemlidir. Yaşımız ilerledikçe, çoğumuz ürkekleşir,
yaşamaktan, işimizi kaybetmekten, gelenekten, komşuların
ya da eşimizin ne diyeceğinden, ölümden korkarız. Çoğumu­
zun şu ya da bu biçimde korkulan vardır; ve korkunun oldu­
ğu yerde zeka yoktur. Hepimizin, gençken, içinde korkuya
yer olmayan bir özgürlük ortamında olmamız mümkün değil
midir? Yalnızca istediğimizi yapabilmemizi değil, yaşamın
tüm süreçlerini anlayabilmemizi de sağlayan bir özgürlük or­
tamında. YC\şam onu dönüştürdüğümüz bu çirkin şey değil­
dir, gerçekten çok güzel bir şeydir ve onun zenginliğini, derin­
liğini, olağanüstü güzelliğini ancak her şeye -örgütlü dinlere,
geleneğe, bugünkü çürümüş topluma- başkaldırdığıruzda
takdir edebilirsiniz ve bqylece, bir insan olarak hakikati kendi
kendinize öğrenirsiniz. 'raklit etmek değil, keşfetmek - işte
eğitim budur, öyle değil mi? Toplumunuzun, anne babalarını­
zın ya da öğretmenlerinizin size söylediklerine uymak çok ko­
laydır. Bu güvenli ve kolay bir varolma yoludur; ama yaşa­
mak değildir; çünkü içinde korku, çürüme ve ölüm vardır.
Yaşamak, hakikati kendi kenclinize bulmak demektir ve bwm
ancak özgürlük söz konusu olduğunda, içinizde içe dönük,
sürekli bir devrim olduğunda yapabilirsiniz.
11
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

Ama sizler, bunu yapmaya teşvik edilmezsiniz; hiç kimse


size Tanrının ne olduğunu, sorgulayarak, kendi kendinize
öğrenmenizi söylemez. Çünkü başkaldıracak olursanız, tüm
yanlış şeylere karşı bir tehlike oluşturursunuz. Anne babanız
ve toplum, güvenli biçimde yaşamanızı ister; siz de güvenli
biçimde yaşamayı arzu edersiniz. Oysa güvenli yaşamak, ge­
nellikle taklit ederek, dolayısıyla korku içinde yaşamak de­
mektir. Şüphesiz ki eğitimin işlevi her birimizin özgür ve kor­
kusuzca yaşamasına yardım etmektir, öyle değil mi? Ve kor­
ku barındırmayan bir atmosfer yaratmak; öğretmen, eğitici
kadar sizin de .kafa yormanızı gerektirir.
Bu ne demektir, biliyor musunuz? Korku barındırmayan
bir atmosfer yaratmak ne olağanüstü bir şey olurdu, farkında
mısınız? Ve onu yaratmak zorundayız, çünkü dünyanın sonu
gelmeyen savaşlara tutulduğunu, sürekli güç peşindeki poli­
tikaalar tarafından yönetildiğini görüyoruz; bu avukatların,
polislerin ve askerlerin dünyası; mevki peşinde koşan ve bu
uğurda birbirleriyle mücadele eden kadın ve erkeklerin dün­
yası. Ve bir de sözde azizler, dindar guru ve müritleri var or­
tada; onlar da güç ve mevki istiyorlar, bu dünyada ya da di­
ğerinde. Komünistlerin kapitalistlere karşı savaştığı, sosya­
listlerin her ikisine de direndiği, herkesin birbirine karşı ol­
duğu; güvenli bir yere gelebilmek, rahat ya da güçlü bir ko­
numa kavuşabilmek için mücadele ettiği, tümüyle karmaka­
rışık, çılgın bir dünya bu. Dünya, çatışan inançlar, kast ve sı­
nıf ayrımları, ayrılıkçı milliyetçilikler, her türden aptallık ve
zalimlik tarafından hırpalanmış bir halde ve sizler işte bu
dünyaya uyum sağlamak üzere eğitiliyorsunuz.
Şimdi, eğitimin işlevi yalnızca bu çürümüş sosyal düzene
uyum sağlarnanıza yardımcı olmak mıdır, yoksa size büyü­
meniz, değişik bir toplum, yeni bir dünya yaratmanız için
tam bir özgürlük sağlamak mıdır? Bizler bu özgürlüğe gele­
cekte değil, şimdi sahip olmak istiyoruz; aksi halde, tümü­
müz yok edilebiliriz. Yaşayıp doğru olaru kendi başınıza öğ-

12
Eğitimin lşıevı

renmeniz için, zeki olmanız için, yalnızca uyum sağlamakla


kalmayıp dünya ile yüzleşerek onu anlayabilmeniz, böylece
içten içe, derinlerde, ruhsal olarak sürekli bir başkaldırı hali­
ne girmeniz için derhal bir özgürlük atmosferi yaratmalıyız.
Çünkü hakikati keşfedenler, uyum sağlayanlar, birtakım ge­
lenekleri funduszeue.info edenler değil; yalmzca sürekli bir başkaldırı
halinde olanlardır. Yalnızca sürekli araştırdığınız, sürekli göz­
lemlediğiniz, sürekli öğrendiğinizde hakikati, Tanrıyı ya da
sevgiyi bulursunuz ve eğer korkarsanız araştıramaz, gözlem­
leyemez ve farkında olamazsınız. Öyleyse, kuşku yok ki eği­
timin işlevi, insan düşüncesini, insan ilişkilerini ve sevgiyi
tahrip eden bu korkunun içsel ve dışsal alanda kökünü ku­
rutmaktır.

SORU: Tüm bireyler b aşkaldırı halinde olursa, dünyada


kaos olacağını düşünmüyor musunuz?

KRISHNAMURTI: önce soruyu dinleyelim, çünkü sadece


bir cevap beklemek değil, soruyu anlamak çok önemlidir. So­
ru şu: Tfun bireyler başkaldırı halinde olsaydı, dünya kaosa
sürüklenmez miydi? Bugünkü toplum böyle kusursuz bir
düzende midir ki herkes ona başkaldırırsa kaos ortaya çık­
sın? Şu anda kaos yok mu zaten? Her şey yozlaşmamış bir
halde ve güzel mi? Herkes dolu dolu, mutlu ve zengin bir ya­
şam mı sürüyor? İnsanlar karşı karşıya gelmiyor mu? Hırs ve
acımasızca bir rekabet yok mu? Demek ki dünya zaten kaos
halinde, farkına varılması gereken ilk şey bu. Bunun düzenli
bir toplum olduğunu baştan varsaymayın; kendinizi sözcük­
lerle uyutmayın. Burada, Avrupa' da, Amerika'da ya da Rus­
ya' da, her yerde, dünya bir çürüme sürecindedir. Çürümeyi
görüyorsanız, önünüzde çözülmesi gereken bir sorun vardır:
bu acil sorunu çözecek bir yol bulmanız gerekiyor. Ve buna
nasıl tepki verdiğiniz de önemlidir, öyle değil mi? Bir Hindu

13
Krishnamurtl • Bun/an Düşün

ya da bir Budist, bir Hıristiyan ya da bir komünist olarak tep­


ki verirseniz eğer, tepkiniz çok sınırlı olur ki bu, hiç tepki ver­
memekle eşdeğerdir. Yalnızca içinizde hiç korku yoksa; bir
Hindu, bir komünist ya da bir kapitalist olarak değil, bu
problemi çözmeye çalışan "tam" bir insan gibi düşünürseniz,
tam olarak gereken tepkiyi verebilirsiniz. Ve bizzat kendiniz
her şeye, toplumun üzerine inşa edilmiş olduğu hırs ve aç­
gözlülüğe başkaldırrnadığıruz sürece çözüme ulaşamazsınız.
Yalnızca hırslı, açgözlü, kendini güvenceye alma merakında
olmadığınızda soruna çözüm getirebilir, yeni bir.dünya yara­
tabilirsiniz.

SORU: Başkaldırmak, öğrenmek, sevmek. .. Bunlar üç fark­


lı süreç midir yoksa tümü eşzamanlı mıdır?

KRISHNAMURTI: Elbette bunlar farklı süreçler değildir;


bu bölünmez bir süreçtir. Sorunun ne anlama geldiğini bul­
mak çok önemlidir. Bu soru deneyime değil teoriye dayalıdır;
yalıuzca söze dayalı ve zihinseldir, bu· yüzden de hiçbir ge­
çerliliği yoktur. Gerçekten korkusuz, başkaldıran biri, öğren­
menin, sevmenin ne demek olduğunu anlamaya çalışan biri,
bunun tek bir süreç mi yoksa üç ayn süreç mi olduğunu sor­
maz. Sözcükleri kullanmakta oldukça maharetliyiz ve açıkla­
malar önererek sorunu çözdüğümüzü düşünüyoruz.
Öğrenmek ne demektir, biliyor musunuz? Gerçekten öğ­
renmeye başladığınızda, tüm hayabruz boyunca öğrenirsiniz
ve bunun için belli bir öğretmene ihtiyacınız da olmaz. O za­
man her şey, kuru bir yaprak, uçan bir kuş, bir koku, gözya­
şı, zengin ve fakir, ağlayanlar, bir kadının gülümsemesi, bir
adamın kibri, her şey size bir şeyler öğretir. Her şeyden bir
şeyler öğrenirsiniz, dolayısıyla rehbere, filozofa, ya da guruya
gerek yoktur. Yaşamın kendisi sizin öğretmeninizdir ve sü­
rekli bir öğrenme halindesinizdir.

14
Eğitimin İşlevl

SORU: Toplumun açgözlülük ve hırs üzerine kurulu olduğu


doğru ama hiçbir hırsımız olmasaydı zayıf düşmez miydik?

KRISHNAMURTI: Bu gerçekten çok önemli bir soru ve bü­


yük bir dikkat gerektiriyor.
Dikkatin ne olduğunu biliyor musunuz? Haydi keşfede­
lim. Sırufta pencereden dışarı bakarsanız ya da birinin saçını
çekerseniz, öğretmen dikkatinizi derse vermenizi söyler. Bu
ne anlama gelir? Öğrendiğiniz şeye ilgi duymadığınız için
öğretmen sizi dikkatinizi toplamaya zorlar ki bunun aslında
dikkatle bir alakası yoktur. Dikkat, bir Şeyle yoğun bir biçim.­
de ilgilendiğinizde ortaya çıkar çünkü o zaman onunla ilgili
her şeyi öğrenmeye can atarsınız ve tilin zihninizle, varlığı­
nızla orada olursunuz. Benzer biçimde, "Hırslarımız olma­
saydı zayıf düşmez miydik?" sorusunun ne kadar önemli ol­
duğunu anladığınız anda onunla ilgilenir ve meselenin içyü­
zünü öğrenmek istersiniz.
Peki, hırslı insan kendini yok etmez mi? Bulmamız gereken
ilk şey hırsın doğru mu yanlış rru olduğu değil, budur. Etrafı­
nıza bakın, hırslı insanların tümünü gözlemleyin. Hırslı oldu­
ğunuzda ne olur? Kendinizi düşünürsünüz, öyle değil mi? Za­
limleşirsiniz, diğer insanları bir kenara itersiniz çünkü hırsını­
zı tatmin etmeye, önemli biri olmaya çalışırsınız ve böylece

toplumda başarılı olanlarla geride kalanlar arasında bir çelişki


yarabrsıruz. Siz ve sizinle aynı şeyin peşinde olanlar arasında
sürekli bir çatışma olur. Peki bu çelişki, yaratıa yaşamın bir
ürünü müdür? Anlıyor musunuz, yoksa çok mu zor?
Bir şeyi severek yaptığınızda, hırslı olur musunuz? Bir şe­
yi kendinizi tilinüyle vererek yaptığınızda; bir yere varmak,
daha fazla fayda ya da daha iyi sonuçlar sağlamak için değil,
yalnızca sevdiğiniz için yaptığınızda ortada hiç hırs yoktur,
değil mi? Böyle bir durumda rekabet olmaz; birincilik için
kimseyle mücadele etmezsiniz. Ve yaşamınızın başından so­
nuna kadar, her şeye değdiğini düşündüğünüz, sizin için

15
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

gerçekten derin anlamı olan bir şeylerle meşgul olabilmeniz


için, eğitimin gerçekten ne yapmayı sevdiğinizi bulmanıza
yardımcı olması gerekmez mi? Aksi halde, yaşam ınızın sonu­
na dek mutsuz olursunuz. Gerçekten ne yapmak istediğinizi
bilmezseniz, zihniniz yalnızca sıkıntı, çürüme ve ölümle yük­
lü bir döngüye girer. Bu yüzden daha gençken ne yapmayı
gerçekten sevdiğinizi öğrenmeniz çok önemlidir; ve bu, yeni
bir toplum yaratmanın tek yoludur.

SORU: Pek çok ülkede olduğu gibi Hindistan'da da eğitim


devlet tarafından kontrol ediliyor. Bu şartlar altında, tarif
ettiğiniz türden bir deneye girişmek mümkün müdür?

KRISHNAMURTI: Eğer hiç devlet yardımı olmasaydı, bu


tip bir okulun ayakta kalma şansı olur muydu? Bu beyefendi­
nin sorduğu şey bu. Zihinlerimizi ve kalplerimizi biçimlen­
dirmek, belli bir biçimde düşünmemizi sağlamak isteyen
devletlerin, politikacıların, otorite sahibi kişilerin dünyada
her şeyi giderek daha fazla kontrol ettiğiıli görüyor. Rusya'da
ya da başka herhangi bir ülkede genel eğilim, eğitimin devlet
eliyle kontrol edilmesi yönünde; ve beyefendi, benim bahset­
tiğim türden bir okulun devlet yardımı olmaksızın kurulma­
sının mümkün olup olmadığını soruyor.
Peki, siz ne dersiniz? Bir şeyin gerçekten önemli ve değer­
li olduğunu düşünüyorsanız, devlet ya da toplum iradesine
bakmaksızın, yüreğinizi ona adarsınız ve o z aman başarı ka­
çınılmaz olur. Ama çoğumuz yüreğimizi hiçbir şeye adamı­
yoruz, bu yüzden de bu tür sorular soruyoruz. Eğer her biri­
miz içsel, psikolojik ve ruhsal anlamda tümüyle başkaldırır­
sak yeni bir toplumun kurulabileceğine yürekten inanıyorsak,
o zaman kalplerimizi, zihinlerimizi ve bedenlerimizi korku­
nun ve hiçbir göstergesinin yer bulamayacağı bir okul yarat­
maya adamalıyız.

16
Eğitimin işlevi

Efendim, gerçekten devrimci olan her şey, hakikati gören


ve bu hakikate göre yaşamaya hazır olan az sayıda kişi tarafın­
dan yaratılmıştır; fakat hakikati keşfetmek, gelenekten kopma­
yı gerektirir ki bu tüm korkulardan kurtulmak demektir.

17
2

ÖZGÜRLÜK SORUNU

izinle özgürlük sorununu tartışmak istiyorum. Bu, derin

S bir kavrayış ve çalışma gerektiren, çok karmaşık bir so­


rundur. Özgürlük konusunda, dinsel özgürlük ve istedi­
ğini yapma özgürlüğü konusunda pek çok söz duyarız. Uzman­
lar tüm bunlar üzerine ciltler dolusu şey yazmışbr. Fakat ben,
bu soruna çok basitçe ve doğrudan yaklaşabileceğimizi düşünü­
yorum ve belki de bizi gerçek çözüme ulaşbracak olan da bu.
Hiç güneş batarken durup da batıdaki olağanüstü kızıllı­
ğa ve hemen ağaçların üzerinde yükselen utangaç yeni aya
baktınız mı, merak ediyorum. Genellikle bu saatte nehir çok
sakindir ve her şey onun yüzeyine yansır: Köprü, üzerinden
geçen tren, yeni ay ve hava kararırken de yıldızlar. Hepsi çok
güzeldir. Ve güzel olanı görmeniz, izlemeniz ve tüm dikkati­
nizi vermeniz için zihninizin tüm meşguliyetlerden kurtul­
ması gerekir, öyle değil mi? Zihniniz sorunlar, sıkıntılar, tah­
minlerle meşgul olmamalıdır. Yalıuzca zihniniz çok sakin ol­
duğunda gerçekten gözlemleyebilirsiniz, ancak o zaman zi­
hin olağanüstü güzelliğe karşı duyarlı olur ve belki de bu, öz­
gürlük problemimiz için bir ipucudur.

19
Krishnamurtı • Bun/an Düşün

Özgür olmak ne anlama gelir? Özgürlük size uyan neyse


onu yapmak, istediğiniz yere gitmek, istediğinizi düşünmek
midir? Bunu her şekilde yaparsınız. Sadece bağımsız olmak,
özgürlük anlamına gelir mi? Dünyada pek çok insan bağım­
sızdır ama pek azı özgürdür. Özgürlük, muazzam bir zekaya
işaret eder, öyle değil mi? Özgür olmak, zeki olmaktır, fakat
zeka, yalnızca özgür olmayı istemekle ortaya çıkmaz; zeka
tüm çevrenizi, sizi kuşatan sosyal, dini, ailevi ve geleneksel
tüm etkileri anlamaya başladığınızda ortaya çıkar. Fakat çe­
şitli etkileri, anne babanızın, devletin, toplumun, ait olduğu­
nuz kültürün, inançlarınızın, Tanrılarınızın ve babl inançları­
nızın, düşünmeden uyum sağladığınız geleneklerin etkisini
anlamak, tüm bunları anlayıp bunlardan kurtulmak, derin
bir kavrayış gerektirir. Ama sizler korktuğunuz için, genel­
likle onlara teslim olursunuz. Hayatta iyi bir konuma geleme­
mekten, din adamlarının ne diyeceğinden, gelenekten kop­
maktan, doğru olanı yapmamaktan korkarsınız. Ama özgür­
lük aslında, içinde korku ve baskıya, güvende olma ihtiyacı­
na yer olmayan bir zihin d urumudur.
Çoğumuz güvende olmak istemez miyiz? Ne muhteşem
insanlar olduğumuzun, ne kadar güzel göründüğümüzün ya
da ne sıradışı bir zekaya sahip olduğumuzun söylenmesini
istemez miyiz? Aksi halde adlarımızın önüne unvanlar ekle­
mezdik. Tüm bunlar bize kendine güven, bir tür önemli olma
hissi verir. Hepimiz ünlü insanlar olmak isteriz ve bir şey ol­
mak istediğimiz anda artık özgür olmayız.
Lütfen dikkat edin, çünkü özgürlük sorununu anlamak için
çok önemli bir ipucudur bu. İster politikacıların, gücün, statü­
nün ve otoritenin dünyası olan bu dünyada; ister erdemli, yü­
ce, mübarek olmayı arzuladığınız o sözde manevi dünyada, bi­
ri olmayı arzuladığınız anda, artık özgür olmazsınız. Tüm bun­
ların saçmalığını gören ve dolayısıyla da kalbi masum olan, bi­
ri olma tutkusuyla hareket etmeyenler, işte böyle insanlar öz­
gürdür sadece. Eğer bunun ne kadar basit olduğunu anlarsa­
nız, olağanüstü güzelliğini ve derinliğini de görürsünüz.

20
Özgürlük Sorunu

Sonuçta, sınavlar size bir mevki kazandırmak, sizi önemli


"biri" yapmak için var. Unvanlar, mevkiler ve bilgi sizi bir
şey olmaya teşvik ediyor. Anne babalarınızın ve öğretmenle­
rinizin size hayatta bir şey olmanız, amcalarınız ya da büyük­
babalanruz gibi başarılı olmanız gerektiğini söylediğini fark
etmediniz mi hiç? Ya da bir kahramanı taklit etmeye, ustala­
ra, azizlere benzemeye çalışır ve hiçbir zaman özgür olamaz­
sınız. Bir ustayı, bir azizi, bir öğretmeni, bir akrabanızı örnek
alıp onun izinden mi gidiyorsunuz ya da bir geleneğe mi
bağlı kalıyorsunuz, hiç fark etmez, hepsi sizin açınızdan bir
şey olmayı talep etmeye karşılık gelir ki özgürlük, ancak bu
durumu gerçekten anladığınızda ortaya çıkar.
Öyleyse çocukluktan itibaren eğitimin işlevi birilerini tak­
lit etmenize değil, her zaman kendiniz olmanıza yardımcı ol­
maktır. Ve bu çok zor bir iştir: İster çirkin olun ister güzel, is­
ter haset dolu ister kıskanç; her zaman neyseniz o olmak, fa­
kat aynı zamanda bunun bilincinde olmak. Kendiniz olmak
çok zordur, çünkü olduğunuz şeyi küçük görür, onu yücelte­
bilirseniz harika olacağını düşünürsünüz; ama bu asla ger­
çekleşmez. Oysa, aslında olduğunuz şeye bakıp onu anlarsa­
nız, bu anlayışın kendisi bir dönüşümü de beraberinde geti­
rir. Demek ki özgürlük, başka bir şey olmaya çalışmakta, ge­
leneğin, anne babanızın, gurımuzun otoritesini takip etmekte
değil; anbean olduğunuz şeyi anlamakta yatmaktadır.
Ancak, sizler bunun için eğitilmediniz. Aldığınız eğitim
sizi o ya da bu olmaya teşvik ediyor. Fakat bu, kendinizi an­
lamanıza yol açmıyor. "Kendiniz" dediğimiz şey, çok karma­
şık bir şeydir; o yalnızca okula giden, tartışan, oyun _oynayan,
korkan bir varlık değil, aynı zamanda saklı olan, apaçık gö­
rünmeyen bir şeydir. Yalnızca sizin düşüncelerinizden değil,
aynı zamanda diğer insanların, kitaplann, gazetelerin, lider­
lerin kafanıza soktuğu şeyleroen de oluşur. Ve tüm bunları
anlamak, sadece önemli biri olmak istemediğinizde, taklit ve
takip etmediğinizde, yani önemli biri olma geleneğine ger-

21
Krishnamurtl • Bun/an Düşün

çekten başkaldırdığıruzda mümkün olur. İnsanı o olağanüstü


özgürlüğe götüren tek gerçek devrim budur. Bu özgürlüğü
ortaya çıkarmak, eğitimin gerçek işlevidir.
Anne funduszeue.info, öğretmenleriniz ve kendi arzul arınız,
mutlu ve güvende olmak için sizin şu ya da bu şekilde tanım­
lanmanızı ister. Fakat zeki olmak için sizi köleleştiren ve ezen
tüm etkileri yanp geçmeniz gerekmez mi?
Yeni bir dünya umudu, yanlış olanı görmeye başlayıp ona
karşı sadece sözle değil fiilen başkaldıranlannızın içindedir.
Bu nedenle, doğru dürüst bir eğitim sisteminin peşine düşme­
niz gerekir; çünkü yalnızca özgürlük içinde büyüdüğünüz tak­
dirde, gelenek üzerine kurulmamış ya da bir filozof veya ide­
alistin görüşlerine göre şekillenmemiş yeni bir dünya yaratabi­
lirsiniz. Yalnızca önemli biri olmaya çalıştığınız ya da daha yü­
ce bir örneği taklit ettiğiniz sürece özgürlük ortaya çıkamaz.

SORU: Zeka nedir?

KRISHNAMURTI: Soruya yavaş bir biÇimde� sabırla yakla­


şıp yanıtı öyle keşfedelim. Çünkü yanıtı keşfetmek; bir sonuca
varmak değildir. Aradaki farkı görebiliyor musunuz, bilmiyo­
rum. Zekanın ne olduğuna dair bir sonuca vardığınız anda, ze­

ki olmayı bırakırsınız. Yetişkinlerin çoğunun yaptığı budur:


sonuçlara varır, bu yüzden de zeki olmaya bir son verirler. De­
mek ki hemen burada bir şey keşfettiniz: Zeki olan bir zihin sü­
rekli öğrenen, asla sonuçlara varmayan bir zihindir.
Zeka nedir? Zekanın ne olduğuna dair bir tanım pek çok in­
sanı tatmin eder. Ya, "Bu güzel bir açıklama," der ya da kendi
açıklamalarını tercih ederler; bir açıklama ile tatmin olan bir zi­
hin çok yüzeysel bir zihindir ve bu yüzden de zeki değildir.
Zeki olan bir zihnin açıklamalarla, yargılarla tatmin olmayan
bir zihin olduğunu görmeye başladınız. Zeki bir zihin inanan bir
zihin de değildir çünkü inanç da bir yargı biçimidir. Zeki bir zi-

22
özgürlük Sorunu

hin, sorgulayan bir zihindir; izleyen, öğrenen, inceleyen bir zi­


hindir. Peki bu ne demektir? Zeka, sadece korku söz konusu ol­
madığında; başkaldırmaya, Tanrının ne olduğunu öğrenmek ya
da herhangi bir konuda hakikati keşfetmek için tüm sosyal yapı­
ya karşı gelmeye istekli olduğunuzda ortaya çıkar demektir.
Zeka, bilgi değildir. Dünyadaki tüm kitapları okumak, si­
zi zeki yapmaz. Zeka hemen göze çarpan bir şey değildir; de­
mir attığı bir yer yoktur zekanın. Y alruzca zihnin, bir filozo­
fun ya da öğretmenin yorumladığı anlamda değil, kendi zih­
ninizin, tüın süreçlerini anladığınızda ortaya çıkar. Zihniniz
tüm insanlığın eseridir ve onu anladığınızda tek bir kitabı bi­
le incelemenize gerek kalmaz, çünkü zihin zaten geçmişin
tüm bilgisini içermektedir. Demek ki zeka, kendinizi anlama­
nızla ortaya çıkar; ve kendinizi ancak insanlar, şeyler ve fikir­
ler dünyasıyla ilişkileriniz çerçevesinde kavrayabilirsiniz. Ze­
ka, öğrenme gibi sonradan edinebileceğiniz bir şey değildir;
büyük bir baş kaldırı ile, yani korku ortadan kalktığında, ya­
ni sevgi hissi gerçekten var olduğunda ortaya çıkar. Çünkü
sevgi ancak korku olmadığında varolur.
Yalruzca açıklamalarla ilgileniyorsanız, korkarım ki soru­
nuzu cevaplamadığıını hissedeceksiniz. Zekanın ne olduğu­
nu sormak yaşamın ne olduğunu sormak gibidir. Yaşam ça­
lışma, oyun, seks, iş, tartışma, kıskançlık, hırs, sevgi, güzellik,
hakikattir - yaşam her şeydir, öyle değil mi? Fakat görüyor­
sunuz ki çoğumuz bu sorgulamayı ciddi ve tutarlı bir biçim­
de sürdürmek için gerekli sabra sahip değiliz.

SORU: Ham bir zihin duyarlı hale gelebilir mi?

KRISHNAMURTI: Soruya, kelimelerin ardındaki anlama


kulak verin. Ham bir zihin duyarlı hale gelebilir mi? Eğer
"zihnim ham ve duyarlı olmaya çalışıyorum" dersem, du­
yarlı olmaya çalışma uğraşının kendisi hamlık olur. Lütfen
dikkat edin. Kannaşıklaştırmadan takip edin. Eğer değişmek

23
Krlshnamurtl • Bunları Daşan

istemeksizin ham olduğumun farkına varırsam, eğer hamlı­


ğın ne olduğunu anlamaya başlarsam ve bu hamlığı, yani aç­
gözlü bir biçimde yemek yiyişimi, insanlara karşı inceliksiz
davranışlarımı, gururu, kibri, alışkanlıklarımın ve fikirleri­
min bayağılığını yaşamımda gün be gün gözlemlersem, o za­
man bu gözlemin kendisi, olmakta olanı dönüştürür.
Benzer biçimde, eğer aptalsam ve "zeki olmam gerek" di­
yorsam, zeki olma uğraşının kendisi daha da büyük bir aptal­
lık biçimi olur; çünkü önemli olan aptallığı anlamaktır. Ne
kadar çok zeki olmaya çalışırsam çalışayım, aptallığım de­
vam edecektir. Bu durumda, en fazla, öğrenmenin yüzeysel
cilasıru edinebilir, kitaplardan alıntılar yapabilir, büyük ya­
zarlardan bölümler okuyabilirim ama özümde hala aptal biri
olarak kalırım. Fakat eğer aptallığı günlük yaşamımda kendi­
ni ortaya koyduğu biçimde, yani hizmetçilerime davranış
şeklimde, komşuma, fakirlere, zenginlere, memurlara göster­
diğim davranış şeklinde görebilir ve anlayabilirsem, o zaman
bu farkındalık aptallığın sonunu getirir.
Bunu deneyin. Hizmetçilerinizle konvşurken kendinizi iz­
leyin, bir yöneticiye duyduğunuz saygının olağanüstü bü­
yüklüğünü ve size verebilecek hiçbir şeyi olmayan birine
gösterdiğiniz saygının azlığını gözlemleyin. O zaman ne ka­
dar aptal olduğunuzu keşfetmeye başlarsınız; aptallığın kav­
ranmasında, zeka ve duyarlılık mevcuttur. Duyarlı olmak zo­
runda değilsiniz. Bir şey olmaya çalışan insan çirkindir, du­
yarsızdır; kaba ve ham bir insandır.

SORU: Anne babasının ve öğretmenlerinin yardımı olma­


dan bir çocuk ne olduğunu nasıl öğrenebilir?

KRISHNAMURTI: Ben öğrenebilir mi dedim, yoksa siz mi


sözlerimi böyle yorumladınız? Eğer içinde yaşadığı çevre bu­
na yardımcı olursa, çocuk kendisi hakkında bilgi edinebilir.

24
Özgürlük Sorunu

Anne babalar ve öğretmenler, çocuğun kimliğini keşfetmesi


gerektiğine gerçekten inanıyorlarsa, onu zorlamayacak; ken­
dini tanıyabileceği bir ortam yaratacaklardır.
Bu soruyu sordunuz; fakat bu sizin için gerçekten hayati
bir problem mi? Bir çocuğun kendi kendini keşfetmesinin
önemli olduğunu ve otoritenin hakimiyetindeyken bunu ya­
pamayacağını yoğun bir biçimde hissetseydiniz, doğru orta­
mın yaratılmasına yardımcı olmaz mıydınız? Yine o eski tu­
tum: "Bana ne yapılacağını söyleyin, ben de yapayım." Hiç­
bir zaman, "Birlikte yapalım" demiyoruz. Oysa, çocuğun
kendisi hakkında bilgi sahibi olabileceği bir ortamın yaratıl­
ması herkesi, anne babaları, öğretmenleri ve bizzat çocukları
ilgilendiren bir sorundur. İnsanın kendisine dair bilgiler ona
empoze edilemez ve anlayış baskıyla oluşturulamaz. Bu sizin
için, benim için, anne babalar ve öğretmenler için hayati bir
sorunsa, o zaman yapmamız gereken hep beraber doğru dü­
rüst okullar yaratmaktır.

SORU: Çocuklar bana köylerde, "musallat olma" gibi bazı


tuhaf olgulara rastladıklarını söylüyorlar ve hayaletler, ruh­
lar ve bu tür şeylerden korkuyorlar. Ölüm hakkında da so­
rular soruyorlar. Tüm bu sorulan nasıl yanıtlamalı?

KRISHNAMURTI: Gelecek derste ölümün ne olduğunu


sorgulayacağız. Fakat görüyorsunuz ki korku muazzam bir
şey. Siz çocuklara hayaletlerden, anne babalarınız ya da diğer
büyükleriniz bahsetmiş olmalı; aksi halde, muhtemelen ha­
yalet görmezdiniz. Birileri size musaIIat olmaktan söz etmiş
olınalı. Bu tür şeyleri bilmek için henüz çok gençsiniz. Bunlar
sizin deneyimleriniz değil, yetişkinlerin size anlattıklarının
bir yansıması. Ve çoğunlukla' yetişkinlerin kendileri de tüm
bunlar hakkında hiçbir şey bilmezler. Yalnızca bir kitapta bun­
larla ilgili bir şeyler okumuş ve anladıklarını sanmışlardır. Bu

25
Krlshnamurtl • Bun/an DDşiJn

da çok farklı bir soruyu getirir: geçmişin izlerini taşımayan


bir deneyim var mıdır? Eğer bir deneyim geçmişin izlerini ta­
şıyorsa, o yalnızca geçmişin bir devamıdır ve dolayısıyla öz­
gün bir deneyim değildir.
Önemli olan, sizler gibi çocuklarla ilgilenenlerin kendi saf­
satalarını, kendi hayalet tasarımlarını, kendi özel düşünce ve
deneyimlerini onlara empoze etmemeleridir. Bundan kaçın­
mak çok zordur çünkü yetişkinler, genelde, yaşamda hiçbir
önemi olmayan bu anlamsız şeylerden sık sık bahsederler ve
çocuklara keneli endişe, korku ve batıl inançlarını aktarırlar ve
çocuklar da doğal olarak duyduklarını tekrar ederler. Genel­
likle kendileri de bu tip şeyler hakkında hiçbir şey bilmeyen
yetişkinlerin, çocukların önünde bunlardan bahsetmek yerine
onların özgürce ve korkusuz bir biçimde yetişebilecekleri bir
ortam yaratılmasına katkıda bulunmaları çok önemlidir.

26
3

ÖZGÜRLÜK ve SEVGİ

elki de bazılarınız özgürlük hakkında söylediklerimin

B tümünü tam anlamıyla anlamadınız. Ancak, daha ön­


ce de albru çizdiğim gibi, yeni fikirlere, alışık olmadı­
ğınız şeylere açık olmak gerçekten çok önemlidir. Güzel ola­
nı görmek elbette iyidir; ama yaşama dair çirkin şeyleri de
gözlemlemeniz gerekir. Her şeye karşı uyanık olmalısınız.
Ayru şekilde, tamamen anlayamadığınız şeylere de açık ol­
malısınız; çünkü öyle ya da böyle, sizin için zor olabilecek ko­
nular üzerinde ne kadar çok düşünür, bunlara ne kadar kafa
yorarsanız, zengin bir hayat yaşama kapasiteniz de o kadar
yüksek olur.
Bu sabah erken saatlerde, suya vuran güneş ışığını fark ede­
niniz oldu mu bilmiyorum. Işık ne kadar yumuşakb ve karan­
lık sular gökyüzündeki tek yıldızla, ağaçların üzerindeki sa­
bah yıldızıyla nasıl da dans ediyordu. Bunlardan birini olsun
fark ettiniz mi? Yoksa çok mıt doluydunuz, her günkü rutin
progr amınızla çok mu meşguldünüz de bu dünyanın -hepimi­
zin üzerinde yaşamak zorunda olduğu bu dünyanın- zengin

27
Krlshnamurtl • Bunlan Düşün

güzelliğini unutuverdiniz? Belki de zaten hiç bilmiyordunuz.


Kendimize ne dersek diyelim, komünist ya da kapitalist, Hin­
du ya da Budist, Müslüman ya da Hıristiyan; kör, topal, sağ­
lıklı, mutlu, nasıl olursak olalım bu dünya bizim. Anlıyor mu­
sunuz? Bu bizim dünyamız, başka birinin değil; bu sadece zen­
ginlerin dünyası değil, sadece güçlü yöneticilere, toprak sahibi
soylulara ait değil; bu bizim dünyamız; sizin ve benim. Bir hiç
olsak da yine de bu dünya üzerinde yaşıyoruz ve birlikte yaşa­
mak zorundayız. Bu dünya zenginin olduğu kadar fakirin de,
okur yazarın olduğu kadar kara cahilin de dünyasıdır; bu bi­
zim dünyamız ve bunu hissetmek; dünyayı sadece ara sıra, hu­
zur dolu sabahlarda değil, her zaman sevmek kesinlikle'çok
önemlidir. Ancak özgürlüğün ne olduğunu anladığımızda bu­
nun bizim dünyamız olduğunu hissedebilir ve onu sevebiliriz.
İçinde yaşadığımız zamanda özgürlük diye bir şey yok;
özgürlük ne deı:nek bilmiyoruz. Özgür olmak istiyoruz an­
cak, fark ettiyseniz herkes -öğretmerıler, anne babalar, avu­
katlar, polisler, askerler, politikacılar, işadamları- kendi kü­
çük köşesinde, bu özgürlüğü engellemek için bir şeyler yapı­
yor. Özgür olmak ne istiyorsan onu yapmak: ya da seni bağ­
layan dış şartlardan kaçıp kurtulmak değildir; bağlı olma so­
rununu tam olarak arılamakbr aslında. Peki bağlı olmak ne­
dir biliyor musunuz? Ailelerinize bağlısınız, değil mi? Öğret­
merılerinize, aşçılara, postacıya ya da sütçüye ve daha birçok­
larına bağlısınız. Bu tarz bir bağlılık kolayca anlaşılabilir.
Ama bağlılığın daha derinlere giden bir türü var ki özgür ola­
bilmek için insanın önce bunu anlaması gerek: Mutlu olmak
için bir başkasına bağlı olmak. Mutlu olmak için başkasına
bağlı olmak ne demek biliyor musunuz peki? Burada söz ko­
nusu olan sadece fiziksel bir bağlılık değil; bilakis sözde mut­
luluğu çıkarsadığıruz içsel, psikolojik bir bağlılık. Çünkü bi­
rine bu şekilde bağlanırsaruz, bir köle haline gelirsiniz. Yaşı­
nız ilerledikçe, duygusal anlamda ailenize, karınıza ya da ko­
canıza, bir guruya ya da bir fikre bağlanırsanız kölelik çoktan

28
Özgürlük ve Sevgi

başlamıştır. Çoğumuz, özellikle de gençken, özgür olmak is­


tesek de işte bunu anlamayız.
Özgür olmak için tüın içsel bağlılıklara başkaldırmalıyız;
ancak neden bağlı olduğumuzu anlamazsak başkaldırama­
yız. Bunu anlayana, gerçekten tüm içsel bağlılıklardan kurtu­
lana kadar, özgür olamayız; çünkü özgürlük yalnızca bu kav­
rayışla mümkündür. Ancak özgürlük sadece basit bir tepki
değildir. Tepki nedir biliyor musunuz? Eğer sizi incitecek bir
şey söylersem, eğer size çirkin bir isim takarsam ve siz de ba­
na sinirlenirseniz, bu tepki olur - bağlılıktan doğan bir tepki;
ve bağımsızlık da bir sonraki tepkidir. Ama özgürlük bir tep­
ki değildir ve biz tepkiyi anlayıp, onun ötesine geçene kadar
özgürlük mümkün değildir.
Birini sevmek ne demektir biliyor musunuz? Bir ağacı, bir
kuşu, küçük bir hayvanı sevmek nasıl bir şeydir? Size karşılı­
ğında hiçbir şey vermese de, gölgesini sunmasa da, sizi izle­
mese, size bağlı kalmasa da ona bakmak, onu beslemek, ona
şefkat göstermek Bir çoğumuz bu şekilde sevmez; sevgimiz
hep, aynı zamanda içsel anlamda başkasına bağlı olduğumu­
za, sevilmek istediğimize de işaret eden, endişe, kıskançlık,
korku çitleriyle çevrili olduğundan bu tip bir sevgi nasıl bir
şeydir bilmeyiz. Sadece sevmekle kalmaz; karşılığında bir şey
bekleriz. Bizi bağlı kılan da bizzat bu bekleyiştir.
O halde özgürlük ve sevgi birlikte varolur. Sevgi, bir tepki
değildir. Eğer sırf beni seviyorsun diye seni seversem, bu dü­
pedüz bir alışveriş, pazardan alınan bir şey olur; bu sevgi de­
ğildir. ·Sevmek, karşılığında bir şey beklememek; hatta bir şey
veriyormuş gibi hissetmemektir. Sadece böylesi bir sevgi öz­
gürlüğü bilebilir. Ancak, gördüğünüz gibi, siz bunun için eği­
tilmediniz. Matematik, kimya, coğrafya, tarih konusunda eği­
tildiniz, o kadar; çünkü anne babanızın tek endişesi iyi bir iş
bulmanız, hayatta başarılı owaruz için size yardımcı olmak.
Eğer paralan varsa sizi yurtdışına gönderebilirler ama diğerle­
ri gibi, tüın amaçlan zengin olmanız, toplumda saygıdeğer bir

29
Krtshnamurtl • Bun/an Düşün

mevki sahibi olmanızdır. Ve siz ne kadar yükseğe tırmanırsa­


nız, başkalarına o kadar sefalet, acı getirirsiniz; çünkü oraya çı­

kabilmek için rekabet etmeniz, zalim olmanız gerekir. Bu ne­


denle, anne babalar çocuklanru hırsın, rekabetin hüküm sür­
düğü, sevginin olmadığı okullara gönderirler ve işte bu yüz­
den, bizimki gibi toplumlar dinmez bir mücadele içinde sürek­
li çürür durur. Ve politikacılar, hakimler, toprak sahibi sözde
soylular barıştan söz etseler de bu hiçbir şey ifade etmez.
Şimdi, sizler ve ben bu özgürlük sorununu tamamıyla an­
lamak zorundayız. Sevmenin anlamım kendimiz bulmalıyız;
çünkü eğer sevmezsek, nazik, özenli ya da düşünceli olama­
yız. Düşünceli olmak ne demektir biliyor musunuz? İnsanla
rın çıplak ayakla yürüdüğü bir yolda sivrl bir taş gördüğü­

nüzde, o taşı kaldım atarsınız. Bu sizden istendiği için değil,


hayır, bunu başkalarını düşündüğünüz için yaparsınız. Bu
başkasının kim olduğu önemli değildir; onunla hiç karşılaş­
maya da bilirsiniz. Bir ağaç dikmek, ona şefkat göstermek;
bir nehre bakmak ve dünyanın tamlığının zevkin� varmak;
uçan bir kuşu seyretmek ve uçuşunun güzelliğini görmek;
duyarlı olmak ve yaşam denen bu olağanüstü harekete açık
olmak; tüm bunlar için özgürlük şarttır ve özgür olmak için
sevmeniz gerekir. Sevgi olmadan özgürlük olmaz; sevgi ol­
madan, özgürlük sadece fikirdir. Bu nedenle, sadece, içsel
bağlılığı anlayan ve ondan kurtulanlar ve böylelikle sevginin
ne olduğunu bilenler için özgürlük söz konusudur. Yeni bir
medeniyeti, bambaşka bir dünyayı yaratacak olanlar da yal­
nız onlardır.

SORU: Arzunun kaynağı nedir ve arzudan nasıl kurtulabi·


lirim?

KRISHNAMURTI: Bu soruyu genç bir adam soruyor; neden


arzudan kurtulması gereksin ki? Anlıyor musunuz? Genç bir

30
Özgürlük ve Sevgi

adam, yaşam, canlılık dolu; neden arzudan kurtulması gerek­


sin? Ona denmiş ki arzulardan kurtu1mak en büyük erdemler­
den biridir ve arzudan arındığında, Tanrıyı ya da, hangi isim­
le adlandınlıyorsa, nihai varlığı bulacaksın. Bu nedenle soru­
yor, 11Arzunun kaynağı nedir ve arzudan nasıl kurtulabili­
rim?" Ancak arzudan kurtu1ma dürtüsünün ta kendisi arzu­
nun bir parçasıdır, öyle değil mi? Korku tarafından kışkırtılmış
bir parçası hem de.
Arzunun kaynağı, kökeni, başlangıa nedir? Çekici bir şey
görür ve onu istersiniz. Bir araba ya da bir tekne görürsünüz
ve ona sahip olmak istersiniz; zengin biri konumuna gelmek
ya da belki de bir sannyasi olmak istersiniz. Arzunun kayna­
ğı şudur: Görmekten, temas etmekten duyumlar kaynaklanır,
duyumlar da arzuyu meydana çıkarır. Şimdi, arzunun bera­
berinde çatışma getirdiğinin de farkında olarak, soruyorsu­
nuz, 11Arzudan nasıl kurtulabilirim?" O halde, asıl istediğiniz
arzudan kurtulmak değil; arzudan kaynaklanan üzüntüden,
endişeden, acıdan kurtulmak. Arzunun aa meyvelerinden
kurtulmak istiyorsunuz, arzunun kendisinden değil. Bu üze­
rinde durmamız, anlamamız gereken önemli bir husus. Eğer
arzuyu, onunla beraber gelen acıdan, kederden, mücadele­
den, tüm endişe ve korkulardan anndırabilirseniz, yani geri­
de bir tek hmı bırakırsanız, o zaman arzudan kurtulmak is­
ter misiniz?
Kazanma, elde etme, olma arzusu var oldukça, hangi sevi­
yede olursa olsun, kaçınılmaz biçimde endişe de, üzüntü de,
korku da olur. Zengin olma, şu ya da bu olma hırsı ancak çü­
rümüşlüğü, lursın çürütücü doğasını anladığımızda damla
damla azalıp yok olur. Hangi biçimde olursa olsun güç arzu­
sunun; bir başbakanın, yargıcın, rahibin, gurunun gücünün
temelde kötücül olduğunu anladığımız anda, güçlü olmaya
dair bir arzumuz da kalmaz. Ama hırsın bizi yozlaştırdığını,
güç arzusunun kötülüğünü görmüyoruz; aksine, gücü iyilik
için kullanacağımızı söylüyoruz; ki bu tamamen bir saçma-

3t
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

lıktır. Doğru bir amaca, sonuca ulaşmak için hiçbir zaman yan­
lış bir araç kullanılamaz. Araç kötüyse, sonuç da kötü olacak­
tır. İyi, kötünün zıddı değildir; iyi ancak kötü tamamen yok
olduğunda var olabilir.
O halde, sonuçlarıyla, yan ürünleriyle birlikte, arzunun
bütüncül önemini anlamazsak, sadece arzudan kurtulmaya
çalışmanın da hiçbir anlamı olmaz.

SORU: Toplum içinde yaşadığımız sürece bağlılıktan nasıl


kurtulabiliriz?

KRISHNAMURTI: Topllırn nedir, biliyor musunuz? Top­


lum, insanlar arasındaki ilişkidir, öyle değil mi? Kannaşıklaş­
tırmadan, bir sürü kitaptan alıntılar yapmadan, basitçe düşü­
nelim. Göreceksiniz ki, toplum sizlerle benim aramdaki, diğer­
leriyle aramızdaki ilişkidir. Toplumu insan ilişkileri meydana
getirir. Halihazırdaki toplumumuz bir açgözlülük, para hırsı
ilişkisinin üzerine inşa edilmiştir, değil mi? Çoğtiınuz para,
güç, mal-mülk, otorite isteriz; şu funduszeue.info bu seviyede statü, pres­
tij isteriz. Bu yüzden de açgözlü bir toplum inşa ettik. Açgözlü
olduğumuz, statü, prestij, güç ve benzer şeyler istediğimiz sü­
rece, bu topluma aitiz ve bu nedenle, bu topluma bağlıyız.
Ama eğer insan bunların hiçbirini istemez ve alçak.gönüllülük
içinde, olduğu gibi kalırsa o, bu toplumun dışındadır artık; bu
topluma başkaldırır ve bu toplumdan kurtulur, bağımsızlaşır.
Ne yazık ki, şimdiki eğitim sistemi, sizi bu açgözlü toplu­
ma uyum sağlayan, kendini bu topluma göre ayarlayan in­
sanlar haline getirmeyi amaçlıyor. Anne babalarınız, öğret­
menleriniz, kitaplarınız hep bununla ilgili. Uyum sağladığı­
nız; hırslı, açgözlü, yoz olduğunuz, statü ve güç için başkala­
rını yok ettiğiniz sürece saygıdeğer bir yurttaş olarak anılırsı­
nız. Bu topluma uyum sağlamak için eğitildiniz ama bu eği­
tim değildir, sadece sizi bir kalıba uymaya koşullandıran bir

32
Özgürlük ve Sevgi

süreçtir. Eğitimin asıl işlevi, sizden bir katip, yargıç, başba­


kan çıkarmak değildir; bu çürümüş toplumun tüm yapısını
anlamanıza yardım etmek ve özgürlüğe erişmenizi mümkün
kılmaktır ki çemberi kırıp farklı bir toplum, yeni bir dünya
yaratabilesiniz. Başkaldıran, eskiye karşı kısmi değil, bütün­
cül bir başkaldırı içinde olan birileri olmak zorunda; çünkü
sadece onlar açgözlülüğün, gücün, prestijin üzerinde yüksel­
meyen yeni bir dünya yaratabilirler.
Yetişkinlerin sözlerini duyar gibi oluyorum, "Bu mümkün
değil. İnsan doğası neyse odur. Saçmalıyorsun." Ama yetiş­
kin zihnindeki koşullanmaları yıkmayı ya da çocukları koşul­
landırmamayı hiç düşünmüyoruz. Elbette, eğitim hem iyileş­
tirici hem de önleyicidir. Siz yaşça ·büyük öğrenciler çoktan
şekle girdiniz, çoktan koşullandıruz, çoktan hırslı insanlar ol­
dunuz bile. B abanız gibi, vali gibi ya da herhangi başka biri
gibi başarılı olmak istiyorsunuz. Eğitimin gerçek işlevi sade­
ce kendinizi koşullandırmamaruza değil, aynı zamanda tüm
bu yaşam sürecini anlamanıza da yardım etmektir ki özgür­
lüğe erişebilin ve şimdikinden tamamen farklı, yeni bir dün­
ya yaratabilin. Ne yazık ki, ne aileleriniz ne öğretmenleriniz,
ne de genel anlamda kamu bununla ilgili. Bu yüzden, eğitim
öğrenciyi olduğu kadar öğretmeni de eğitmeye dair bir süreç
olmak zorunda.

SORU: İnsanlar neden kavga ederler?

KRISHNAMURTI: Erkek çocuklar neden kavga ederler?


Ara sıra kardeşlerinizle ya da buradaki diğer çocuklarla kav­
ga ediyorsunuz, öyle değil mi? Neden? Bir oyuncak için. Bel­
ki de çocuklardan biri topunuzu ya da kitabınızı aldı diye.
Yetişkin insanlar da aynı nedehlerle kavga ederler ancak on­
ların oyuncakları konumlarıdır, varlıkları, güçleridir. Eğer
sen güç istersen, ben de güç istersem kavga ederiz; milletler

33
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

de bu yüzden savaşa girerler. Bu kadar basit. Bunu sadece fi­


lozoflar, politikacılar, sözde din adamları karmaşıklaştırır.
Çok fazla bilgi ve deneyime sahip olmak, yani hayatın zen­
ginliğini, varolmanın güzelliğini, mücadeleleri, ıshraplan,
kahkahaları, gözyaşlannı bilmek ve buna rağmen zihnini saf
tutabilmek büyük bir sanathr. Ve ancak nasıl seveceğinizi bil­
diğinizde saf bir zihne sahip olabilirsiniz.

SORU: Kıskançlık nedir?

KRISHNAMURTI: Kıskançlık, kendinizden memnun olma­


dığınızı ve başkalarına imrendiğinizi gösterir, değil mi? Ken­
dinizden hoşnut olmamak imrenmenin başlangıcıdır. Daha
bilgili ya da daha güzel olmak; daha büyük bir evi, daha çok
gücü olan, sizden daha iyi bir konumda bulunan bir başkası
gibi olmak istersiniz. Daha erdemli olmak istersiniz, daha iyi
meditasyon yapmayı bilmek, Tanrıya ulaşmak istersiniz; ol­
duğunuzdan farklı olmak istersiniz; bu nedenle, imrenir, kıs­
kanç olursunuz. Kim olduğunuzu anlamaksa son derece zor­
dur, çünkü bu, başka birine dönüşmeye dair tüm arzularınız­
dan tamamen arınmanızı gerektirir. Kendini değiştirme arzu­
su imrenmeye, kıskançlığa yol açar; oysa, kendini, kim oldu­
ğunu anlama süreci, bir değişimi de beraberinde getirir. Ama
gördüğünüz gibi, tüm eğitiminiz sizi olduğunuzdan farklı bi­
ri olmaya çabalamaya sevk ediyor. Kıskanç olduğunuzda, si­
ze "Kıskanç olma, bu kötü bir şey," deniyor. Siz de kıskanç ol­
mamaya çalışıyorsunuz. Oysa bizzat bu çaba kıskançlığın bir
parçası çünkü farklı olmak istiyorsunuz.
Güzel bir gül güzel bir güldür; ama biz insanlara düşün­
me kapasitesi verilmiştir ve biz yanlış düşünürüz. Nasıl dü­
şünmek gerektiğini bilmek oldukça güçlü bir idrak, kavrayış
gerektirir; ancak ne düşünmek gerektiğini bilmek nispeten
daha kolaydır. Şimdiki eğitim sistemimiz bize ne düşünme­
miz gerektiğini söylemeye dayanıyor, bize nasıl düşünme-

34
ÖzgOrlQk ve Sevgi

miz, idrak etmemiz, incelememiz gerektiğini öğretmiyor. An­


cak öğretmenler de öğrenciler kadar nasıl düşünmek gerekti­
ğini öğrendiğinde okul, okul adım hak eder.

SORU: Neden hiçbir şeyden tatmin olmuyorum?

KRISHNAMURTI: Bu soruyu küçük bir kız soruyor ve emi­


nim, bu soruyu sormasını bir başkası ona söylememiş. Bu
genç yaşta, neden hiç tatmin olmadığını bilmek istiyor. Siz ne
dersiniz yetişkinler? Bu sizin işiniz; küçük bir kızın neden hiç­
bir şeyden tatmin olmadığım sorduğu bu dünyayı yaratan
sizlersiniz. Bir de eğitimci olacaksınız ama buradaki trajediyi
görmüyorsunuz. Meditasyon yapıyorsunuz ama anlayışsız,
bitkin ve içsel anlamda ölüsünüz.
İnsanlar neden hiç tatmin olmazlar? Mutluluğu aradıkla­
rından ve sürekli değişimle mutlu olacaklarını düşündüklerin­
den, öyle değil mi? Bir işten bir başka işe, bir ilişkiden bir baş­
kasına, bir dinden ya da ideolojiden bir diğerine geçiyorlar; bu
sürekli değişimle mutluluğu bulacaklarını düşünüyorlar; ya
da hayatın durgun sularını seçiyor ve orada kalakalıyorlar. El­
bette, tatmin tamamen farklı bir şey. Tatmin ancak, kendinizi
kınamadan ya da kıyaslamadan, değişmeye dair bir arzu taşı­
madan, olduğunuz gibi gördüğünüzde oluşur. Ancak bu gör­
düğünüzü tamamen kabul edip gidip yatmalısınız demek de
değildir. Zihin kıyaslamayı, yargılamayı, değerlendirmeyi bı­
rakıp anbean, değiştirmek istemeden, olanı görmeyi başardı­
ğında - işte bu kavrayışta sonsuzluğu bulacaktır.

SORU: Neden okumak zorundayız?

KRISHNAMURTI: Neden okumak zorundasınız? Sadece


sessizce dinleyin. Neden oynamak zorunda olduğunuzu, ne­
den yemek yemek zorunda olduğunuzu, neden nehre bakmak

35
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

zorunda olduğunuzu, neden zalim olduğunuzu sormuyorsu­


nuz, değil mi? Bir şeyi yapmak istemediğinizde başkaldırıyor
neden yapmak zorunda olduğunuzu soruyorsunuz. Ama oku­
mak, oynamak, gülmek, zalim olmak, iyi olmak, nehri, bulutla­
n görmek, tüm bunlar hayatın parçalandır; ve okumayı bilmez­
seniz, yürümeyi bilmezseniz, bir yaprağın güzelliğini takdir .
edemezseniz, yaşamıyorsunuz demektir. Yaşamın bütününü
anlamanız gerek, sadece küçük bir parçasını değil. İşte bu yüz­
den okumak zorundasınız, işte bu yüzden gökyüzüne bakmak
zorundasınız, bu yüzden şarkı söylemek, dans etmek, şiirler
yazmak, acı çekmek ve anlamak zorundasınız; çünkü tüm bun­
lar hayatın.

SORU: Çekingenlik nedir?

KRISHNAMURTI: Bir yabancıyla karşılaşınca çekingenlik


hissetmez misiniz? Bu soruyu sorduğunuzda çekingenlik his­
setmediniz mi? Ya da benim gibi, bu platformUJ1 üzerinde
oturup konuşmak zorunda olsaydınız, çekingenlik hissetmez
miydiniz? Birdenbire güzel bir ağaçla ya da· narin bir çiçekle,
yuvasındaki bir kuşla karşılaşsanız çekingenlik hissetmez
misiniz, kendinizi biraz acemi bulmaz, öylece hareketsiz kal­
mak istemez misiniz? Görüyorsunuz ki çekingen olmak iyi­
dir. Ama birçoğumuz için çekingenlik özgüven eksikliğine
işaret eder. Önemli biriyle funduszeue.infoşılaşb.ğımızda, tabii önemli biri
diye bir şey varsa, kendimizin farkına varırız . "Ne kadar da
önemli biri, ne kadar tanınmış, oysa ben bir hiçim," diye dü­
şünür ve çekiniriz bu da özgüven eksikliğidir. Amq çekin­
genliğin bir başka çeşidi daha vardır ki bu, gerçekten duyar­
lı olmaktır ve bu çekingenlikte, özgüven eksikliğinin yeri
yoktur.

36
4

DiNLEMEK

eden burada beni dinliyorsunuz? İnsanlan neden din­

N lediğinizi hiç düşündünüz mü? Birisini dinlemek ne


anlama gelir? Burada hepiniz konuşmakta olan birinin
önünde oturuyorsunuz. Kımdi düşüncelerinizi onaylayacak bir
şeyler duymak için mi, yoksa öğrenmek için mi dinliyorsunuz?
Aradaki farkı görüyor musunuz? Öğrenmek için dinlemek, yal­
nızca kendi düşündüklerinizi onaylayan bir şeyler duymak
için dinlemekten oldukça farklı bir anlama sahiptir. Eğer yal­
nızca onaylanmak, kendi düşüncelerinize destek bulmak için
buradaysanız, beni dinlemenizin pek de bir anlamı yok. Ama
öğrenmek için dinliyorsanız, o zaman zihniniz özgürdür, hiç­
bir şeye bağlanmamıştır; duyarlı, zeki, canlı, sorgulayıa, me­
raklı ve dolayısıyla da keşfetmeye açıktır. Öyleyse niye dinle­
diğinizi ve neyi dinlediğinizi değerlendirmek çok önemlidir,
öyle değil midir?
Dikkatinizi bir yere toplanitidan, konsantre olmak için ça­
ba harcamadan, sakin ve hareketsiz bir zihinle sessizce otu­
rup kaldınız mı hiç? O zaman her şeyi duyarsınız, değil mi?

37
Krlshnamurti • Bun/an Düşün

Hemen yakıruruzdaki sesler gibi, uzaktaki gürültüleri de du­


yarsınız ki bu, gerçekten her şeye kulak verdiğiniz anlamına
gelir. Zihniniz küçük dar bir kanalla sınırlanmamıştır. Eğer bu
şekilde, sakince, gerilmeden dinleyebilirseniz, içinizde suadı­
şı, isteminiz dışında, çağrılmadan gelen bir değişimin gerçek­
leştiğini görürsünüz ki bu değişimde büyük bir güzellik ve
kavrayış derinliği vardu.
Bir deneyin bunu, hemen şimdi deneyin. Beni dinlerken,
sadece beni dinlemeyin etrafınızdaki her şeye kulak verin.
Tüm şu çanları, ineklerin ve kiliselerin çanlarını dinleyin;
uzaktaki treni ve sokaktaki yük arabalarını dinleyin; ve son­
ra sessizce yakına gelip beni dinleyin ve dinlemede ne kadar
büyük bir derinlik olduğunu görün. Fakat bunu yapmak için
zihninizin çok sakin olması gerekir. Gerçekten dinlemek is­
terseniz, zihniniz doğal bir biçimde sakinleşir, öyle değil mi?
O zaman yanı başınızda olan bir şey dikkatinizi dağıtmaz;
derin bir biçimde her şeyi dinlediğiniz için zihniniz sakin
olur. Bu biçimde rahatça, içinizde bir mutlulukla dinleyebil­
diğinizde, kalbinizde, zihninizde şaşutıcı bir değişimin, hiç
hayal etmediğiniz bir değişimin kendiliğinden gerçekleştiği­
ni görürsünüz.
Düşünce çok tuhaf bir şeydir, değil mi? Düşüncenin ne ol­
duğunu biliyor musnnuz? Düşünme ya da düşünce birçok in­
san için zihin tarafından oluşturulan şeylerdir ve insanlar dü­
şünceleriyle mücadele ederler. Fakat gerçekten her şeyi, bir
nehrin sularının kıyıya çarpmasını, kuşların şarkısını, bir ço­
cuğun ağlamasıru, annenizin sizi azarlamasını, bir arkadaşını­
zın size sataşmasını, eşinizin size söylenmesini dinleyebilirse­
niz, o zaman göreceksiniz ki tüm sözcüklerin, insanın varlığı­
nı yıpratıp duran tüm sözlü ifadelerin ötesine geçivermişsiniz.
Sözlü ifadelerin ötesine geçmek çok önemlidir; çünkü, so­
nuçta, hepimizin istediği nedir ki? Genç ya da yaşlı, tecrübe­
siz ya da tecrübeli olalım, hepimiz mutlu olmak isteriz, öyle
değil mi? Öğrenciyken, oyunl arımızı oynayarak, ders çalışa-

38
Dinlemek

rak, yapmaktan hoşlandığımız tüm o küçük şeyleri yaparak


mutlu olmak isteriz. Yaşımız ilerledikçe, mutluluğu sahip ol­
duklanmızda, parada, güzel bir evde, anlayışlı bir eş ve iyi
bir işte ararız. Bunlar artık bizi tatmin etmediğindeyse, başka
bir şeye geçeriz. "Bağlarımdan kurtulmalıyım, o zaman mut­
lu olurum," deriz. Böylece bağlarımızdan kurtulmayı dene­
meye başlarız. Ailemizi terk ederiz, malımızı mülkümüzü bı­
rakırız, dünyadan ayrılıp bir köşeye çekiliriz. Ya da toplanıp
kardeşlikten söz etmekle, bir lideri, bir guruyu, bir Ustayı, bir
ideali takip etmekle, aslında bir aldatmaca, illüzyon, hurafe
olan bir şeye inanmakla mutlu olacağımızı düşünür, dini bir
topluluğa kablırız.
Neden söz ettiğimi anlıyor musunuz?
Saçınızı taramanız, temiz kıyafetler giyip güzel görünme­
ye çabalayışıruz, tüm bunlar mutlu olma arzunuzun birer
parçasıdır, öyle değil mi? Sınavlarıruzı geçip adınızın başına
bir unvan eklemenizde, bir iş bulmanızda, bir ev ya da başka
bir mülk edinmenizde, evlenmenizde, çoluk çocuk sahibi ol­
manızda, liderleri, görünmez ustalardan mesaj getirdiğini id­
dia eden dini bir topluluğa kahlmaruzda, tüm bunların ardın­
da, bu sıradışı dürtü, bu mutluluğu bulma arzusu vardır.
Fakat mutluluk kolay kolay gelmez çünkü mutluluk, bun­
ların hiçbiri değildir. Keyif alabilirsiniz, yeni bir tatmin yolu
bulabilirsiniz fakat er ya da geç sıkılırsınız. Çünkü bildiğiniz
şeylerin hiçbirinde kaha bir mutluluk yoktur. Öpücüğü göz­
yaşı, kahkahayı acı ve perişanlık izler. Her şey solar, çürür.
İşte bu nedenle, henüz gençken mutluluk denen bu tuhaf şe­
yin ne olduğunu öğrenmeye başlamanız gerekir ki bu, eğiti­
min önemli görevlerinden biridir.
Mutluluğa mücadele ederek ulaşamazsınız. Dile kolay gel­
se de, en büyük sır işte budur. Mutluluğu birkaç basit sözcü­
ğe sığdırabilirim ama sadece.. beni dinleyip, duyduklarınızı
tekrar etmekle mutlu olamazsınız. Mutluluk tuhafhr; onu
aramadığınızda gelir. funduszeue.info olmak için çaba harcamadığınız-

39
Krlshnamurtı • Bun/an Düşün

da, saflıktan ve yaşamın güzelliğinden doğan mutluluk bek­


lenmedik ve gizemli bir biçimde birden beliriverir. Ama bu
bir topluluğa kattlmayı ya da biri olmaya çalışmayı değil,
yüksek düzeyde bir kavrayışı gerektirir. Hakikat, başarılacak
bir şey değildir. Hakikat, kalbiniz ve zihniniz tüm uğraşlar­
dan temizlendiğinde ve arhk biri olmaya çalışmadığıruzda
ortaya çıkar. Zihniniz sakin olduğunda, gerçekleşen her şeye
kulak verdiğinizde meydana çıkar. Bu sözcükleri dinleyebi­
lirsiniz faka t mutluluğun gerçekleşmesi için asıl öğrenmeniz
gereken, zihninizi tüm korkulardan arındırmakhr.
Bir şeyden ya da birinden korktuğunuz sürece mutlu ola­
mazsınız. Anne babalarınızdan, öğretmenlerinizden, sınavları
geçememekten, ilerleyememekten, Efendinize, hakikate yakla­
şamamaktan, onaylanmamaktan, sırtınızın sıvazlanmamasın­
dan korktuğunuz sürece mutlu olamazsınız. Hiçbir şeyden
korkmazsanız, bir sabah uyandığınızda ya da yalnız başınıza
yürürken, birden tuhaf bir şeyler olduğunu görürsünüz: aşk.
hakikat, mutluluk denen şey davet edilmeden, çağrılmadan,
aranmadan birden karşınıza çıkar.
Gençken doğru biçimde eğitilmeniz bunun için çok önem­
lidir. Şu an eğitim dediğimiz şey, eğitim falan değildir çünkü
kimse size bunlardan bahsetmez. Öğretmenleriniz sizi sınav­
ları geçmeniz için hazırlar fakat size en önemli şeyden, ya­
şamdan bahsetmezler; çünkü çLJk az kimse nasıl yaşanacağı­
nı bilir. Çoğumuz yalnızca hayatta kalır, bir biçimde sürükle­
niriz. Bu yüzden de yaşam korkunç bir şey haline gelir. Ger­
çekten yaşamak, büyük bir sevgi, derin bir sessizlik ve saflı­
ğın yanı sıra deneyim zenginliği de gerektirir. Açık bir biçim­
de düşünebilen, önyargılar, hurafeler, umut ya da korkularla
sınırlandırılmamış bir zihin gerektirir. Tüm bunlar yaşamın
kendisidir ve yaşamak için eğitilmiyorsaruz, eğitimin hiçbir
anlamı yoktur. Düzenli, terbiyeli olmayı öğrenebilir ve tüm
sınavlanruzı geçebilirsiniz; fakat toplum yapısal anlamda
parçalanırken bu yüzeysel şeylere birincil önem atfetmek,

40
Dinlemek

tıpkı ev yanarken tırnaklarını temizleyip cilalamaya benzer.


·Görüyorsunuz, hiç kimse sizinle tilin bunlar hakkında ko­
nuşmuyor, hiç kimse sizinle bunların üzerine gitmiyor. Mate­
matik, tarih, coğrafya gibi belli konulan çalışmak için günle­
rinizi harcarken, bu derin konuları konuşmak için de zaman
ayırmanız gerekir. Bu, yaşamı zengin kılmak için gereklidir.

SORU: Tanrıya tapmak, gerçek din değil midir?

KRISHNAMURTI: Öncelikle, dinin ne olmadığını görelim.


Doğrusu da bu değil midir? Dinin ne olmadığını anlayabilirsek
belki başka bir şeyin de farkına varabiliriz. Kirli bir pencereyi
temizledikten sonra arkasını çok daha net görebilmek gibi. Öy­
leyse dinin ne olmadığını anlayıp bunu aklımızdan silip atabi­
lir miyiz bir bakalım. "Bunu düşüneceğim," diyip sözcüklerle
oynamayalım. Belki sizler bunu yapabilirsiniz fakat yetişkinle­
rin çoğu çoktan tutsak olmuş, din olmayan şeyin içine rahatça
yerleşmiştir ve kesinlikle rahatsız edilmek istemezler.
Öyleyse din ne değildir? Bunu hiç düşündünüz mü? Size
defalarca dinin ne olması gerektiği -yani Tanrıya inanma ve
benzeri bir sürü şey- anlatıldı fakat hiç kimse sizden dinin ne
olmadığını öğrenmenizi istemedi. Şimdi sizler ve ben bunu
kendi kendimize öğreneceğiz.
Beni ya da bir başkasını dinlerken yalnızca söyleneni ka­
bul etmeyin, meselenin içyüzünü anlamak için kulak verin.
Dinin ne olmadığını kendi kendinize bir. kez anladınız mı, o
zaman hayatınız boyunca hiçbir din adamı ya da kitap sizi al­
datamaz; hiçbir korku, inanıp takip edebileceğiniz bir yanıl­
sama yaratamaz. Dinin ne olmadığını anlamak için gündelik
olandan başlayıp gittikçe yükselmeniz gerekir. Uzağa gitmek
için yakından başlamanız gerekir; en yakın basamak en önem­
lisidir. Öyleyse din ne değildir? İbadet törenleri din midir?
Tekrar tekrar puja yapmak din midir?

41
Krishnamurti • Bun/an Düşün

Gerçek eğitim nasıl düşüneceğini öğrenmektir, ne düşüne­


ceğini değil. Nasıl düşünüleceğini bilirseniz, gerçekten bu ka­
pasiteniz varsa, o zaman; dogmalardan, hurafelerden, ibadet
törenlerinden bağımsız özgür bir insan olur ve elinin ne oldu­
ğunu bulabilirsiniz.
İbadet törenlerinin din olmadığı açıktır, çünkü ibadet eder­
ken yalruzca size öğretilenleri tekrar edersiniz. İbadet etmek­
ten, başkalarının sigara ya da alkol içmekten aldığına benzer
bir keyif alabilirsiniz. Peki elin bu mudur? İbadet ederken hak­
kında hiçbir şey bilmediğiniz bir şey yaparsınız. Babalarınız
ve büyükbabalanruz öyle yaptı diye siz de yapar, yapmadığı­
nızda azarlarursınız. Bu din değildir, öyle değil mi?
Peki tapınakta ne vardır? Bir insan tarafından kendi imge­
lemine göre şekillendirilmiş, oyma bir heykel. Heykel bir sem­
bol de olsa bir imgedir, gerçek bir nesne değildir. Bir sembol,
bir sözcük, temsil ettiği nesnenin kendisi değildir. Örneğin,
"kapı" sözcüğü kapının kendisi değildir, öyle değil mi? Söz­
cük nesnenin kendisi değildir. Tapınağa ibadet etmeye gide­
riz. Neye ibadet etmeye? Sembol olduğu varsayılan bir imge­
ye; fakat sembol gerçek nesne değildi!. öyleyse neden gitme­
li? Kınamıyorum, bunlar sadece gerçekler. Gerçekler bunlar
olduğuna göre, ister ''dokunulmaz" olsun ister ''brahman" ol­
sun, tapınağa kimin gittiğiyle neden ilgilenmeli? Kimin umu­
runda? Bildiğiniz gibi, yetişkinler sembolü, uğrunda kavga et­
meye, savaşmaya, öldürmeye gönüllü olduklan bir dine çe­
virmişlerdir; fakat Tanrı orada değildir. Tanrı asla bir sembol­
de değildir. öyleyse bir sembole ya da bir imgeye tapınmak
din değildir.
Peki, inanç din midir? Bu daha da karmaşık. Yakın olan­
dan başladık ve şimdi biraz daha ilerliyoruz. İnanç din midir?
Hıristiyanlar bir biçimde inanıyorlar, Hindular başka bir bi­
çimde, Müslümanlar bir başka biçimde, Budistler daha da baş­
ka bir biçimde ve hepsi kendilerini çok dindar görüyorlar.
Hepsinin kendi tapınakları, Tanrıları, sembolleri, inançları var.

42
Dinlemek

Peki din bu mudur? Tann'ya, Rama'ya, Sita'ya, Ishwara'ya ve


benzerlerine inanmak din midir? Böyle bir inanca nasıl sahip
olunur? Ya b abalarınız ve büyükbabalarınız inandığı için ina­
nırsınız; ya da Shankara veya Buda gibi bir öğretmenin sözle­
ri olduğu varsayılan şeyleri okuyup onlara inanır ve doğru ol­
duğunu söylersiniz. Çoğunuz Gita'run söylediklerine inanı­
yorsunuz ve bu yüzden de onu başka bir kitabı incelediğiniz
gibi incelemiyor, hakikati görmeye çalışmıyorsunuz.
İbadet törenlerinin din olmadığını, tapınağa gitmenin din
olmadığını, inancın din olmadığını gördük. İnanç insanları
ayırır. Hıristiyanların inançları vardır; bu onları diğer inanç­
lara sahip olanlardan ayırırken, kendi aralarında da böler.
Hinduların sonu gelmez ayrılıkları vardır çünkü kendilerinin
brahman olduklarına ya da olmadıklarına, şu ya bu oldukla­
rına inanırlar. Öyleyse inanç düşmanlık, bölünme ve yıkım
getirir ki bunun din olmadığı açıkhr.
Öyleyse din nedir? Pencereyi temizlediyseniz, yani ibadet
etmekten, tüm inançlardan, bir lideri ya da guruyu takip et­
mekten vazgeçtiyseniz zihniniz de hpkı pencere gibi temiz ve
parlakbr. Arbk dışarıyı çok daha net görebilirsiniz. Zihin tas­
virlerden, ayinlerden, inançlardan, sembollerden, tüm söz­
cüklerden, mantralardan tekrarlardan ve tüm korkulardan
arındırılıp temizlendiğinde, gördüğünüz şey gerçek, zaman­
dışı, sonsuz bir şey olacakbr ki buna Tanrı adı verilebilir. Fa-
. kat bu muazzam bir sezgi, kavrayış ve sabır gerektirir ki bu
yalnızca dinin ne olduğunu sorgulayan ve bunu sonuna ka­
dar arayanlar içindir. Yalnızca bu insanlar gerçek dinin ne ol­
duğunu bilebilir. Gerisi yalnızca hatiplik taslar. Tüm süsle­
meler, takılar, pujalar ve çanlar, hepsi, hiçbir anlamı olmayan
hurafelerdir. Zihin ancak tüm sözde dinlere başkaldırdığın­
,

da gerçeği bulur.

43
5

YARATICI
HOŞNUTSUZLUK

essizce, hareketsiz bir biçimde oturdunuz mu hiç? Dene­

S yin, hiç hareket etmeden, sırtınızı dik tutarak oturun ve


zihninizin ne yapbğını gözlemleyin. Onu kontrol etmeye
çalışmayın, ona bir düşünceden diğerine, bir nesneden diğeri­
ne sıçramaması gerektiğini söylemeyin, sadece zihninizin nasıl
sıçradığının farkına varın. Bunu engellemek için hiçbir şey yap­
mayın, yalnızca kıyısında oturduğunuz bir nehrin sularının
akışım izler gibi izleyin onu. Akan nehirde pek çok şey var­
dır, balıklar, yapraklar, ölü hayvanlar ama o her zaman ya­
şar, hareket eder. Zihniniz de bunun gibidir. Daimi bir hare­
ket halindedir, bir şeyden diğerine bir kelebek gibi uçuşur
durur.
Bir şarkı dinlediğinizde, onu nasıl dinlersiniz? Şarkıyı
söyleyenden hoşlanabilirsiniz, hoş bir yüzü olabilir ve şar­
kının sözlerinin anlamını takip edebilirsiniz ama tüm bun­
ların ötesinde, bir şarkı dinlediğinizde tonları ve tonların
arasındaki sessizlikleri dinlersiniz, değil mi? Aynı biçimde,
hiç kıpırdanmadan, ellerinizi ya da parmaklarınızı bile oy­
natmadan sessizce oturmayı deneyin ve yalnızca zihninizi

45
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

izleyin. Oldukça eğlencelidir. Eğer bunu eğlenmek, oyalan­


mak için denerseniz, kontrol etmek için bir çaba harcama­
dan zihniniz durulmaya başlar. O zaman ne sansür ne yar­
gı ne de değer biçen biri kalır ortada ve zihniniz sessiz ve
kendiliğinden hareketsiz olduğunda, siz de neşeli olmanın
ne demek olduğunu keşfedersiniz. Neşeli olmanın ne oldu­
ğunu biliyor musunuz? Sadece gülmek, herhangi bir şeyin
tadını çıkarmak, yaşamın keyfine varmak, gülümsemek, hiç
korku duymadan başkalarının yüzüne doğruca bakmaktır
neşeli olmak.
Daha önce birinin yüzüne gerçekten bakhnız mı hiç? Öğ­
retmeninizin, anne babanızın, önemli bir memurun, bir hiz­
metçinin, fakir bir işçinin yüzüne bakınca neler olduğunu
gördünüz mü hiç? Çoğumuz bir başkasının yüzüne doğru­
dan bakmaktan korkarız ve başkaları da bizim onlara bu şe­
kilde bakmamızı istemezler çünkü onlar da korkarlar. Kimse
kendini ortaya koymak istemez; hepimiz savunma halinde­
yiz. Türlü sefalet, aa, özlem ve umut katmanlarının ardına
saklanıyoruz ve doğrudan yüzünüze bakıp gülümseyebilecek
çok az insan var. Ve gülümsemek, mutlu olmak çok önemli­
dir; çünkü insanın kalbinde bir şarkı yoksa hayat çok donuk­
laşır. İnsan tapınaktan tapınağa ya da bir eşten diğerine koşa­
bilir veya kendine yeni bir öğretmen ya da gurn bulabilir;
ama bu içsel keyif eksikse eğer, hayalın pek az anlamı vardır.
Ve bu içsel keyfi yakalamak kolay değildir; çünkü çoğumu­
zun duyduğu hoşnutsuzluk gayet yüzeyseldir.
Hoşnutsuz olmanın ne dernek olduğunu biliyor musu­
nuz? Hoşnutsuzluğu anlamak çok zordur çünkü çoğumuz
hoşnutsuzluğu belli bir yöne kanalize ederek, onu boğma yo­
luna gider. Yani, ilgilendiğimiz tek şey kendimizi kazancı iyi
ve prestiji yüksek olan güvenli bir konuma yerleştirmek ve
böylece hiç tedirgin olmamakhr. Bu, ev ve okul için de geçer­
lidir. Öğretmenler tedirgin olmak istemedikleri için eski ruti­
ni takip ederler; çünkü biri hoşnutsuzluk duyup araştırmaya,

46
Yaratıa Hoşnutsuzluk

sorgulamaya başladığında rahatsızlık yaratması kaçınılmaz­


dır. Fakat ancak gerçek hoşnutsuzluk yoluyla insan inisiyatif
sahibi olur.
İnisiyatifin ne olduğunu biliyor musunuz? Yapmanız is­
tenmediği halde bir şeyi başlattığınız ya da bir işe giriştiği­
nizde inisiyatif sahibi olursunuz. Bunun çok önemli ya da sı­
radışı bir şey olması da gerekmez; yaptığınız iş bu nitelikleri
sonradan da kazanabilir. Ama kendi kendinize bir ağaç dik­
tiğinizde, kendiliğinizden nazik olduğunuzda, ağır bir yük
taşıyan bir adama gülümsediğinizde, yolun ortasında duran
bir taşı yoldan kaldırdığınızda ya da önünüze çıkan bir hay­
vanı okşadığınızda inisiyatifin kıvılcımı da parıldar. Yaratıa­
lık denen sıradışı şeyi öğrenecekseniz, sahip olmanız gereken
muazzam inisiyatif için bu sadece küçük bir başlangıçtır. Ya­
ratıcılığın kökleri yalnızca derin bir hoşnutsuzluk haliyle bir­
likte ortaya çıkan inisiyatiftedir.
Hoşnutsuzluktan korkmayın ve kıvılcım ateşe dönene ka­
dar, sonu gelmez bir biçimde her şeyden, işinizden, aileniz­
den, para, güç, konum peşinde koşulan düzenden, hoşnut­
suz olana kadar onu besleyin ve böylece gerçekten düşün­
meye, keşfetmeye başlayın. Fakat yaşınız ilerledikçe bu hoş­
nutsuzluk ruhunu korumak çok zordur. İhtiyaçlarını karşıla­
manız gereken çocuklarınız, gereklerini düşünmek zorunda
olduğunuz bir işiniz ve komşularınızın, toplumun etrafınızı
kuşatan görüşleri vardır ve çok geçmeden bu hoşnutsuzluk
ateşini yitirmeye başlarsınız. Hoşnutsuzluk duyduğunuzda
radyoyu açar, bir gurnya gider, puja yapar, bir kulübe gider,
alkol alır, kadınların peşinden koşar ve ateşi söndürmek için
her şeyi yaparsınız. Fakat bu hoşnutsuzluk ateşi olmadan as­
la yaratıcılığın başlangıcı olan inisiyatife sahip olamazsınız.
Neyin doğru olduğunu anlamak için kurulu düzene başkal­
dırmanız gerekir; fakat ailenlı: daha fazla para kazandıkça,
öğretmenleriniz kendilerini işlerinde daha güvende hisset­
tikçe başkaldırmaruzı daha az isterler.

47
Krishnamurtl • Bun/an Düşün

Yaratıcılık yalnızca resim yapmak ya da şiir yazmak değil­


dir. Bunları yapmak güzel olsa da yeterli değildir. önemli
olan tümüyle hoşnutsuz olmaktır çünkü bu hoşnutsuzluk, ol­
gunlaştıkça yaratıcı bir hal alacak olan inisiyatifin başlangıcı­
dır. Ve hakikati, Tanrıyı anlamanın tek yolu budur çünkü
Tanrı bu yaratıcı durum bizzat Tanrıdır.
Demek ki insan, bu bütüncül hoşnutsuzluğa sahip olmalı­
dır ama bundan keyif alarak. Anlıyor musunuz? İnsan, şil<e'i­
yet etmeden, keyif alarak, neşe ve sevgi içinde tümüyle hoş­
nutsuz olmalıdır. Hoşnutsuz olanların çoğu korkunç derece­
de sıkıcıdır; her zaman şunun ya da bunun doğru olmadığın­
dan şikayet eder, daha iyi bir konumda olmayı diler ya da
şartların başka türlü olmasını isterler; çünkü hoşnutsuzlukla­
rı çok yüzeyseldir. Hiç hoşnutsuzluk duymayanlarsa, zaten
ölüdür.
Eğer gençken başkaldırı içinde olabilirseniz ve yaşınız
ilerledikçe hoşnutsuzluğunuzu neşe ve şefkatle canlı tutmayı
bilirseniz, o zaman bu hoşnutsuzluk ateşi olağanüstü bir an­
lam kazanacakbr çünkü inşa edecek, yaratacak, yeni şeyler
var edecektir. Bunun için sizi yalnızca bir iş edinmeye ya da
başarı merdivenlerini tırmanmaya hazırlayan tipte bir eği­
timden değil, düşünmenize yardım eden ve size alan açan
-daha geniş bir yatak odası ya da daha yüksek bir çatı değil,
zihninizin içinde genişleyeceği ve böylece herhangi bir inanç
ya da korku tarafından sınırlandınlmayacağı bir alan açan­
doğru türde bir eğitimden geçmiş olmanız gerekir.

SORU: Hoşnutsuzluk zihni açık tutmayı engeller. Bu enge­


li nasıl aşmalıyız?

KRISHNAMURTI: Söylediklerimi dinlemiş olduğunuzu


sanmıyorum; belki de kendi sorunuzla ilgileniyordunuz ve
onu nasıl soracağınızı düşünüyordunuz. Değişik biçimlerde

48
Yaratıo Hoşnutsuzluk

hepinizin yaptığı bu. Herkesin kendi kaygısı var ve söyledik­


lerim sizin duymak istedikleriniz değilse, onları bir kenara
itiyorsunuz; çünkü zihniniz hep kendi sorunlarınızla meşgul.
Soruyu soran, söylenenleri dinleseydi eğer, hoşnutsuzluğun,
neşenin, yaratıcı olmanın iç doğasıru gerçekten hissetseydi, o
zaman bu soruyu yöneltmezdi.
Şimdi, hoşnutsuzluk zihni açık tutmayı engeller mi? Peki
zihni açık tutmak nedir? Düşünme sayesinde bir şey elde et­
mek istiyorsanız, zihni açık tutmak mümkün müdür? Eğer
zihniniz bir sonuç elde etmekle ilgileniyorsa onu açık tutabilir
misiniz? Yoksa yalnızca bir sonuç aramadığıruzda, bir şey elde
etmeye çalışmadığıruz da mı zihninizi açık tutabilirsiniz?
Peki bir önyargıruz, belli bir inancınız varsa yani bir Hin­
du, bir komünist ya da bir Hıristiyan olarak düşünüyorsanız,
zihninizi açık tutabilir misiniz? Tabii ki, ancak zihniniz bir
inanca, bir maymunun sırığa bağlandığı gibi bağlı değilse;
ancak bir sonuca ulaşmaya çalışmıyorsanız; ancak bir önyar­
gınız yoksa zihninizi açık tutabilirsiniz. Tüm bunlardan çıkan
sonuç şudur, yalnızca zihniniz herhangi bir tür güvenlik his­
sinin peşinde olmadığında ve dolayısıyla korkudan arındı­
ğında açık, saf ve dolaysız bir biçimde düşünebilirsiniz.
Demek ki bir biçimde hoşnutsuzluk, gerçekten zihni açık
tutmayı engeller. Hoşnutsuzluk yoluyla bir sonuca ulaşmak
istediğinizde ya da tedirginlikten nefret ederek, her ne paha­
sına olursa olsun dinginlik ve huzur istediğiniz için hoşnut­
suzluğu boğmak istediğinizde zihninizi açık tutmanız müm­
kün değildir. Fakat her şeyden, önyargılarıruzdan, inançları­
nızdan, korkularınızdan hoşnutsuzsaıuz ve bir sonuca ulaş­
maya çalışmıyorsanız, o zaman bu hoşnutsuzluğun kendisi
düşüncenizi odaklar. Ancak bu odaklanma belli bir obje üze­
rine ya da belli bir yöne değildir ve tüm düşünme süreçleri­
niz bu yolla saf, dolaysız ve a�k hale gelir.
Genç ya da yaşlı, çoğumuz hep bir şeyler istediğimiz için
-daha fazla bilgi, daha iyi bir iş, daha güzel bir araba, daha

49
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

büyük bir kazanç- hoşnutsuz oluruz. Hoşnutsuzluğfunduszeue.info


"daha fazla"sına duyduğumuz arzuya dayanmaktadır. Ço­
ğumuzun hoşnutsuz olmasının nedeni, daha fazla şey iste­
memizdir. Ama benim bahsettiğim bu tür bir hoşnutsuzluk
değil. Zihni açık tutmayı engelleyen "daha fazla" sına karşı
duyulan arzudur. Bir şeyler istediğimiz için değil, ne istediği­
mizi bilmeden hoşnutsuz olmuşsak; işimizden, para kazan­
maktan, konum ve güç peşinde koşmaktan, gelenekten, sahip
olduklarınuzdan ve olabileceklerimizden hoşnutsuzluk du­
yuyorsak; tek bir şeyden değil her şeyden tatminsizsek, o za­
man hoşnutsuzluğumuzun zihnimize bir berraklık getirdiği­
ni de görürüz bence. Kabul etmek ve takip etmek yerine sor­
gulamayı, araştırmayı ve bir şeylerin içyüzünü anlamayı seç­
tiğimizde, beraberinde yaratıcılık ve keyif de getiren bir kav­
rayış ortaya çıkacaktır.

SORU: Kendini tanımak nedir ve ona nasıl ulaşabiliriz?

KRISHNAMURTI: Bu sorunun ardındaki zihniyeti görü­


yor musunuz? Soruyu yöneltene saygısızlık etmek istemiyo­
rum fakat, "Nasıl ulaşabilirim, kaça salın alabilirim? Ona ulaş­
mak için ne yapmalıyım, ne fedakarlıkta bulunmalıyım, hangi
disiplini ya da meditasyonu izlemeliyim?" diye soran zihniye­
te bir bakalım. "Bunu elde etmek için şunu yapmalıyım," diyen
zihin makine benzeri, ortalama bir zihindir. Sözde dindar in­
sanlar bu terimlerle düşünürler fakat kendini tanımak bu şe­
kilde gerçekleşmez. Onu çabayla ya da çalışmayla satın ala­
mazsınız. Kendini tanıma, kendinizi arkadaşlarınız, öğret­
menleriniz ve etrafınızdaki bütün insanlarla olan ilişkileriniz
içinde gözlemlediğinizde ortaya çıkar; bir başkasının tavırla­
rını, davranışlarını, giyim tarzını, konuşma biçimini, küçüm­
semelerini ya da dalkavukluklannı ve sizin bunlara gösterdi­
ğiniz tepkileri gözlemlediğinizde ortaya çıkar; içinizdeki ve

50
Yaratıa Hoşnutsuzluk

etrafınızdaki her şeyi izlediğinizde ve kendinizi, yüzünüzü


aynada görür gibi gördüğünüzde ortaya çıkar. Aynaya baktı­
ğınızda kendinizi olduğunuz gibi görürsünüz değil mi? Başı­
nızın farklı bir biçimi olsun isteyebilirsiniz, biraz daha çok sa­
çınız olmasını ve yüzünüzün biraz daha az çirkin olmasını is­
teyebilirsiniz; faka t . gerçek oradadır, aynadan açıkça yansı­
maktadır ve onu bir kenara itip, "Ne kadar güzelim!" diye­
mezsiniz.
tlişkilerin aynasına tıpkı sıradan bir aynaya baktığınız gi­
bi bakabildiğiniz takdirde, kendini tanımanın da sının olmaz.
Kıyısı olmayan dipsiz bir okyanusa girmek gibidir bu. Oysa,
çoğumuz bir sonuca ulaşmak, "Kendimi tanıyorum ve mut­
luyum," diyebilmek isteriz; fakat durum hiç de böyle değil­
dir. Gördüğünüz şeyi kınamadan, kendinizi başkasıyla kı­
yaslamadan, daha güzel ya da erdemli olmayı istemeden
kendinize bakabilirseniz, yalnızca ne olduğunuzu gözlemle­
yip bunu kabullenebilirseniz, son derece uzağa gidebilmenin
mümkün olduğunu da görürsünüz. O zaman, yolculuğun da
bir sonu olmaz. İşin gizemi ve güzelliği de buradadır.

SORU: Ruh nedir?

KRISHNAMURTI: Kültürümfu., pek çok insanın ortak tut­


kusu ve iradesi olan medeniyetimiz, "ruh" kelimesini icat et­
ti. Hint medeniyetine bakın. Pek çok insanın arzu ve iradesi­
nin ürünü değil midir? Her medeniyet ortak irade denen şe­
yin ürünüdür; ve ortak irade bu mesele için ölen, çürüyen fi­
ziksel bedenden daha fazlasının, çok daha büyük, daha en­
gin, yok edilemez, ölümsüz bir şeyin olması gerektiğini söy­
lemiş; böylelikle de ruh fikrini oluşturmuştur. Ara sıra ölüm­
süzlük denen sıradışı şeyle, ÖİUmün olmadığı bu durumla il­
gili kendi kendilerine bir şeyler keşfeden bir ya da iki kişi çık­
mış ve sonra tüm ortalama zihinler, "Evet, bu doğru olmalı; o

51
Krtshnamurtl • Bun/an Düşün

haklı olmalı," demiş; ölümsüzlük istedikleri için de "ruh" ke­


limesine sanlnuşlardır.
Fiziksel varlıktan daha fazlasının olup olmadığını öğren­
mek istiyorsunuz, öyle değil mi? Bir ofise gihnenin, coşkun
bir ilgi duymadığınız bir işte çalışmanın, tartışmanın, kıskan­
manın, çocuk yapmanın, komşunuzla dedikodu yapmanın,
boş boş konuşmanın bihnez tükenmez çemberinden daha
fazlasının olup olmadığını bilmek istiyorsunuz. "Ruh" keli­
mesinin kendisi parçalanamaz, zarnandışı bir durum düşün­
cesini içeriyor, değil mi? Fakat, böyle bir durumun var olup
olmadığını kendi kendinize hiçbir zaman öğrenemiyorsunuz.
"Ne 1sa'ıun, Shankara'ıun ya da herhangi bir başkasının ne
dediğiyle ilgileniyorum ne de geleneğin, sözde medeniyetin
buyruklarıyla; zamanın kapsamı dışında bir halin mevcut
olup olmadığını kendi başıma bulacağım," demiyorsunuz.
Medeniyet ya da ortak irade tarafından biçimlendirilen şeye
başkaldırmıyorsunuz; aksine, onu kabul ediyor ve, "Evet,
ruh var," diyorsunuz. Siz bu biçimlendirmeye b_ir isim veri­
yorsunuz, bir başkası başka bir isim veriyor ve sonra bölü­
nüp, çatışan inançlarınız yüzünden düşman oluyorsunuz.
Zamanın kapsamı dışında bir halin var olup olmadığını
öğrenmeyi gerçekten isteyen insan, medeniyetten arınmış ol­
malıdır; yani ortak iradeden ayrılmalı, tek başına durmalıdır.
Ve bu, tek başına ayakta durmayı öğrenmek, eğitimin esas
görevlerinden biridir. Bunu öğrenirseniz, çoğulun ya da teki­
lin iradesine kapılmaz ve hakikati kendi başınıza keşfedebi­
lirsiniz.
Kimseye bağımlı olmayın. Ben ya da bir başkası size za­
mandışı bir halin varolduğunu söyleyebilir, fakat bunun si­
zin için ne değeri olur ki? Acıkmışsanız yemek istersiniz ve
yalillzca sözcüklerle beslenmek istemezsiniz. Önemli olan si­
zin kendi kendinize öğrenmenizdir. Çevrenizdeki her şeyin
çürüdüğünü, yok edildiğini görebilirsiniz. Bu sözde medeni­
yet artık ortak irade tarafından bir arada tutulamıyor; parça-

52
Yaratıa Hoşnutsuzluk

!anıyor. Hayat anbean size meydan okur ve bu meydan oku­


maya yalnızca alışkanlığın etkisiyle yanıt verirseniz, ki bu ka­
bullendiğiniz için yanıt verdiğiniz anlamına gelir, o zaman
yanıtınızın hiçbir geçerliliği olmaz. "Daha fazlası" ya da "da­
ha azı" na yer olmayan zamandışı bir durumun olup olmadı­
ğını yalnızca, "kabul etmeyeceğim, araştıracak ve keşfedece­
ğim," dediğinizde öğrenebilirsiniz ki bu tek başına durmak­
tan korkmadığınız anlamına gelir.

53
6

YAŞAMIN BÜTÜNLÜGÜ

Ç oğumuz yaşamın küçük bir parçasına tutunur ve bu


parça üzerinden bütünü keşfedeceğimizi düşünürüz.
Odamızdan ayrılmadan, nehrin tüın uzam ve genişli­
ğini keşfetmeyi ve kıyısındaki yeşil çayırların zenginliğini al­
gılamayı umarız. Oysa, küçük bir odada yaşıyoruz, hayab el
yordamıyla kavradığımızı ya da ölümün önemini anladığı­
mızı düşünerek, küçük bir tuvale resim yapıyoruz; ama anla­
mıyoruz. Kavramak için dışarı çıkmak gerek. Ama, bu küçük
pencereli odayı terk etmek; yargılamadan, kınamadan, "Bu­
nu severim, şundan hoşlanmam," demeden her şeyi olduğu
gibi görmek çok zordur; çünkü çoğumuz parça üzerinden
bütünü anlayabileceğimizi düşünürüz. Tek bir jant teli üze­
rinden tekerleği anlamayı umarız; ama bir jant teli bir teker­
lek etmez, öyle değil mi? Tekerlek denen şeyi ortaya çıkar­
mak için birçok jant telinin yanı sıra bir göbek ve bir jant ge­
rekir ve onu anlamak için tüm tekerleği görmemiz şarttır. Ay­
nı şekilde, hayah gerçekten anlamak istiyorsak, tüm yaşam
süreçlerini kavramamız gerekir.

55
Krlshnamurtı • Bun/an Düşün

Tüm bunları anladığınızı umarım, çünkü eğitim sizi yal­


nızca bir iş bulmaya, evliliğinizle, çocuklarınızla, sigortanız­
la, ibadetlerinizle ve küçük Tannlanruzla bilindik ilişkiler
sürdürmeye hazırlamak için değildir. Eğitim, yaşamın bütü­
nünü anlamanıza yardımcı olmalıdır. Fakat düzgün bir eği­
tim verebilmek, muazzam bir zeka ve anlayış gerektirir; bu
nedenle eğitimcinin kendisinin de, yalnızca sizi eski ya da ye­
ni bir örneğe göre eğitmek üzere değil, tüm yaşam süreçleri­
ni anlayabilmek üzere eğitilmiş olması son derece önemlidir.
Hayat sıradışı bir gizemdir. Kitaplarda rastladığımız ya
da insanların bahsedip durdukları türde bir gizem değil; in­
sanın kendi kendine keşfetmesi gereken bir gizemdir. Bu ne­
denle de küçük olanı, sırurlı olanı, önemsiz olaru anlamanız
ve bunların ötesine geçmeniz çok önemlidir.
Gençken hayatı anlamaya başlamazsanız, içten içe berbat
biri haline gelirsiniz; dışta paranız olsa, pahalı arabalara binse­
niz, havanız olsa bile, içte donuk ve boş biri olursunuz. Bu ne­
denle küçük odanızdan çıkıp göklerin tüm enginliğini kavra­
manız çok önemlidir. Fakat içinizde sevgi yoksa,. bunu yapa­
mazsınız. Bedensel ya da kutsal sevgi değilr sadece sevgi; kuş­
lara, ağaçlara, çiçeklere, öğretmenlerinize, anne babalarınıza;
anne babalanruzın da ötesinde insanlığa duyduğunuz sevgi.
Sevmenin ne olduğunu keşfetmezseniz, bu büyük bir tra­
jedi olmaz mı? Eğer sevmeyi şu anda bilmiyorsanız, onu asla
bilemezsiniz, çünkü yaşınız ilerledikçe, sevgi denen şey de
çirkinleşir ve sahiplenilen, alınıp satılan bir şey olur. Fakat
şimdi kalbinizde sevgiye yer vermeye başlarsanız, diktiğiniz
ağacı, okşadığınız sahipsiz hayvanı severseniz, büyüdüğü­
nüzde de dar pencereli küçük odanızda kalmaz, oradan çıkıp
hayatın bütününü seversiniz.
Sevgi duygusal değil olgusaldır; uğruna ağlanacak bir şey,
bir duygu değildir. Sevginin duygusallıkla bir ilgisi yoktur.
Ve sevgiyi gençken tanımanız çok ciddi, önemli bir mesele­
dir. Ama belki de anne babalarıruz ve öğretmenleriniz sevgi-

56
Yaşamın Bütünlüğü

yi bilmiyorlardır. Kendisiyle ve diğer toplumlarla sürekli ça­


tışma halinde olan böylesine berbat bir dünya, berbat bir top­
lum yaratmalarının sebebi de budur. Dinleri, felsefeleri ve
ideolojileri tümüyle yanlıştır çünkü içlerinde sevgiye yer
yoktur. Sadece bir parçayı kavrayıp, dar bir pencereden dışa­
rı bakarlar. Gördükleri şey, hoş ve geniş olabilir ama hayatın
enginliği bu değildir. Bu yoğun sevgi hissi olmadan asla bü­
tünü kavrayamaz; bunun için de daiına mutsuz olursunuz.
Ve yaşamınızın sonunda, elinizde küllerden ve bir sürü boş
laftan başka bir şey kalmaz.

SORU: Neden ünlü olmak isteriz?

KRISHNAMURTI: Neden ünlü olmak istediğinizi düşünü­


yorsunuz? Açıklayayım, ama sonunda ünlü olmayı istemek­
ten vazgeçecek misiniz? Ünlü olmak istiyorsunuz çünkü bu
toplumda etrafınızdaki herkes ünlü olmak istiyor. Anne ba­
balarınız, öğretmenleriniz, gurular, yogiler Hepsi ünlü, ta­
nınmış insanlar olmak istiyor ve siz de istiyorsunuz.
Bunu hep beraber düşünelim. İnsanlar neden ünlü olmak
isterler? öncelikle, ünlü olmak karlı bir şeydir ve size olduk­
ça keyif verir, öyle değil mi? Eğer dünyanın dört bir yanında
tanınıyorsanız, kendinizi çok önemli hissedersiniz ki bu da
size bir ölümsüzlük hissi verir. Ünlü olmak, tanınmak, dün­
yadaki herkesin bahsettiği biri olmak istiyorsunuz çünkü içi­
nizde, siz bir hiçsiniz. İçinizde hiçbir zenginlik yok,. orada hiç
bir şey yok, bu yüzden dışarıdaki dünyada tanınmak istiyor­
sunuz; ama içiniz zenginse, o zaman tanınmış olmak ya da
olmamak sizin için hiçbir önem taşımaz.
İç dünyanızda zengin olmanız, dış dünyada zengin ve ün­
lü olmaktan çok daha zordur; ç'ok daha fazla dikkat ve ilgi ge­
rektirir. Biraz yeteneğiniz varsa ve onu kullanmayı biliyorsa­
nız ünlü olursunuz ama iç zenginlik bu şekilde elde edile-

57
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

mez. İç dünyanızın zengin olması için, zihin ünlü olmak gibi


şeylerin önemsizliğini anlayıp bunları bir kenara koymak zo­
rundadır. İç zenginlik tek başına durmayı gerektirir; ama ün­
lü olmak isteyen biri, tek başına durmaktan korkar çünkü
başkalarının övgülerine, beğenisine muhtaçtır.

SORU: Gençliğinizde yazdığınız bir kitapta, "Bunlar b e­


nim sözlerim değil, Ustamın sözleri," diyordunuz. Şimdi
nasıl oluyor da kendi kendimize düşünmemizde ısrar edi­
yorsunuz? Ve Ustanız kimdi?

KRISHNAMURTI: Hayattaki en zor şeylerden biri bir fikre


bağlı kalmamaktır; bağlı kalmaya tutarlı olmak deniyor. Eğer
şiddet karşıtı bir idealiniz varsa, bu ideal konusunda tutarlı
olmaya çalışırsınız. Şimdi soru şöyle diyor, "Bize kendi ken­
dimize düşünmemiz gerektiğini söylüyorsunuz ama bu eski­
den söylediklerinizle çelişiyor. Neden tutarlı değilsiniz?"
Tutarlı olmak ne anlama gelir? Bu gerçekten çok önemli
bir nokta. Tutarlı olmak belli bir düşünme şeklini şaşmaz bir
biçimde takip eden bir zihne sahip olmaktır ki bu, bugün bir
biçimde, yarın bir başka biçimde davranmamanız, birbiriyle.
çelişen şeyler yapmamaruz gerektiği anlamına gelir. Tutarlı
bir zihnin nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyoruz. "Bir
şey olmak için bir yemin ettim ve hayatımın sonuna kadar bu
şey olarak kalacağım," diyen bir zihne tutarlı denmektedir;
ama bu aslında en aptal zihindir; çünkü bir çıkarıma varmış
ve bu çıkarıma göre yaşamaktadır. Bir insanın etrafına bir du­
var örüp hayatın geçip gitmesini izlemesi gibidir bu.
Bu çok karmaşık bir sorundur; çok basitleştiriyor da olabi­
lirim ama sanmıyorum. Zihin sadece tutarlı olduğunda, me­
kanik bir şeye dönüşür; canlılığım, parıltısını ve serbest hare­
ketin güzelliğini yitirir. Belli bir biçimde hareket eder. Bu, so­
runun sadece bir parçası.

58
Yaşamın Bütünlüğü

Diğer parçası da şu: Usta kimdir? Tüm bunların ne ima et­


tiğini bilmiyorsunuz. Gördüğünüz gibi eskiden bir kitap yaz­
dığını söylendi ve sorunun içinde, bir Ustanın kitabın yazı­
mına yardım ettiğine dair bir cümle kitaptan alıntılandı. Şim­
di, teosofistler gibi, Himalayalar' da yaşayan ve dünyaya yar­
dım ve rehberlik eden Ustaların varlığına inanan kimi grup­
lar var; ve soruyu soran beyefendi sözü edilen Ustanın kim
olduğunu öğrenmek istiyor. Dikkatli dinleyin çünkü bu sizi
de ilgilendiriyor.
Bir Usta ya da gurunun kim olduğu o kadar önemli mi?
önemli olan, sizin için hayalı yorumlayan bir Usta, bir lider,
bir öğretmen ya da guru değil, hayalın kendisidir. Hayalı an­
lamak zorunda olan sizsiniz; aa çeken, mutsuz olan sizsiniz;
ölümün, doğumun, meditasyon ve kederin anlamını bilmek
isteyen sizsiniz; ve bunları kimse size anlatamaz. Başkaları
açıklamaya çalışabilir ama açıklamaları tümüyle hatalı, tama­
men yanlış olabilir.
Öyleyse, şüpheci olmakta yarar var, çünkü bu size bir gu­
rııya ihtiyacınız olup olmadığını anlamak için de bir şans su­
nar. Önemli olan, kendi kendinizin ışığı funduszeue.info, kendinizin
Ustası ve çırağı, yani aynı anda hem öğretmen hem öğrenci ol­
manızdır. Öğrendiğiniz sürece, öğretmen diye bir şey yoktur.
Yalnızca hayatın tüm süreçlerini, işleyişini araştırmayı, keşfet­
meyi anlamayı bıraktığınızda öğretmen var olmaya başlar ve
böyle bir öğretmenin hiçbir değeri yoktur. Bu durumda siz
ölüsünüz demektir ki dolayısıyla öğretmeniniz de ölüdür.

SORU: İnsan neden gurur duyar?

KRISHNAMURTI: Güzel bir yazı yazdığınızda, bir oyunu


kazandığınızda ya da bir sına\rı geçtiğinizde gurur duymaz
mısınız? Hiç, bir şür yazıp ya da bir resim yapıp bir arkadaşı­
nıza gösterdiğiniz oldu mu? Eğer arkadaşınız bunun çok güzel

59
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

bir şiir ya da harika bir resim olduğunu söylerse, bu çok hoşu­


nuza gitmez mi? Birilerinin çok iyi bulduğu bir şey yaptığınız­
da bir hoşnutluk hissi duyarsınız, buraya kadar her şey iyi, gü­
zel; fakat bir dahaki sefere bir resim yaptığınızda ya da bir şiir
yazdığınızda ya da bir odayı ternizlediğinizde ne olur? Birile­
rinin gelip ne kadar harika biri olduğunuzu söylemesini bek­
lersiniz ve eğer bunu yapan kimse çıkmazsa, arbk resim yap­
mayı, şiir yazmayı ya da temizlik yapmayı önemsemezsiniz.
Yani başkalannın beğeni yoluyla size verdiği hoşnutluk hissi­
ne muhtaç duruma düşersiniz. Bu kadar basit. Ya sonra ne
olur? Yaşınız ilerledikçe, yaptığını+ şeyin daha çok insan tara­
fından bilinmesini istersiniz. "Bu işi gurum için, ülkem için, in­
sanlık için, Tanrı için yapıyorum," dersiniz; fakat aslında tilin
bunları onaylanmak, tanınmak için yaparsıruz. İşte bundan
gurur doğar ve bu şekilde yapılan hiçbir şey, yapılmaya değ­
mez. Tüm bunları anlayıp anlamadığınızı merak ediyorum.
Gurur gibi bir şeyi anlayabilmek için dosdoğru düşünebil­
meniz gerekir. Onun nasıl başladığını, nasıl bir_ felaket getir­
diğini, tüınünü görebilmelisiniz ki lıu, zihninizin yan yolda
durmayıp bunu sonuna kadar götürmesini ne kadar çok iste­
diğinize bağlıdır. Bir oyun gerçekten ilginizi çekiyorsa onu_
sonuna kadar oynarsınız, ortasında bırakıp eve gitmezsiniz.
Ama zihniniz bu tür bir düşiliune biçimine alışık değildir ve
bu size sadece birkaç konuyu değil, hayatın tüm süreçlerini
sorgulama yolunu açması gereken eğitimin bir parçasıdır.

SORU: Çocukluğumuzda bize neyin güzel, neyin çirkin ol­


duğu anlatılır ve sonunda tüm yaşam boyu, "Bu güzel, şu
çirkin," diye tekrar eder dururuz. İnsan gerçek güzelliğin
ve çirkinliğin ne olduğunu nasıl bilebilir?

KRISHNAMUR1 J: Diyelim ki bir bina size göre güzel ama


bir başkasına göre çirkin. Şimdi, önemli olan nedir? Bir şeyin

60
Yaşamın Bütünlüğü

güzel ya da çirkin olduğuna dair çelişen fikirler üzerinden ça­


tışmak mı, yoksa hem güzelliğe hem de çirkinliğe karşı du­
yarlı olmak mı? Hayatta pislik, sefalet, aşağılanma, keder ve
gözyaşı kadar sevinç, kahkaha ve gün ışığında parlayan bir
çiçeğin güzelliği de vardır. Önemli olansa, elbette, yalnızca
neyin güzel neyin çirkin olduğuna karar verip bu fikre bağlı
kalmak değil; her şeye karşı duyarlı olmaktır. Eğer "tilin çir­
kinliği reddedip güzelliği büyürmeye çalışacağım," dersem ne
olur? Güzelliği büyürmek sonunda duyarsızlığa neden olur.
Bu, bir adamın sağ kolunu geliştirip çok güçlü bir hale geti­
rirken sol kolunu zayıf bırakması gibidir. Yani güzellik kadar
çirkinliğe karşı da duyarlı olmalısınız. Dans eden yapraklan,
köprünün altından akan suyu, akşamın güzelliğini görmeli
ama aynı zamanda sokaktaki dilenciyi de fark etmelisiniz;
ağır bir yük taşıyan fakir kadını görmeli ve ona yardım erme­
ye, elinizi uzarmaya hazır olmalısınız. Tüm bunlar şarttır ve
yalnızca her şeye karşı bu duyarlılığa sahip olduğunuzda
reddermek, kınamak yerine, çalışmaya ve yardım ermeye
başlayabilirsiniz.

SORU: Affedersiniz ama Ustanızın kim olduğunu söyle­


mediniz.

KRISHNAMURTI: Bu çok mu önemli? O kitabı yakın, ahn


gitsin. Ustanın kim olduğu gibi önemsiz bir şeye önem verdi­
ğinizde tüm varoluşu önemsiz bir mesele haline getirirsiniz.
Her zaman Ustanın, alim kişinin, resmi yapan sanatçının kim
olduğunu bilmek istiyoruz. Resmin içeriğini sanatçının kişili­
ğinden bağımsız olarak kendi başımıza keşfermeyi hiçbir za­
man istemiyoruz. Yalnızca şairin kim olduğunu bi,l diğimizde
şiirin çok güzel olduğunu söylüyoruz. Bu züppellktir, yalnız­
ca bir fikrin tekrarıdır ve nesnenin gerçekliğine dair içsel al­
gınızı yok ermektedir. Bir resmin güzel olduğunu düşünü-

61
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

yorsanız ve değerini takdir ediyorsanız, o resmi kimin yaph­


ğı gerçekten önemli midir? Eğer ilgilendiğiniz şey resmin içe­
riğini, hakikatini bulmak ise o zaman resim anlamını size ile­
tecektir zaten.

62
7

HIRS

evgiye sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu tartış­

S tık ve sevginin sabn alınamaz ve elde edilemez olduğu­


nu gördük. İçinde sömürüye, devlet müdahalesine yer
olmayan o mükemmel toplumsal düzene dair tüm planları­
mız sevgi olmadan hiçbir anlam taşımaz. Ve bence henüz

gençken bunu anlamamız çok önemli.


Bu dünyada insan nereye giderse gitsin, toplumu sürekli
bir çatışma halinde bulur. Daima bir yanda güçlü, zengin ve
tuzu kurular, diğer yanda işçiler bulunur. Ve herkes kıskanç
bir rekabet içindedir, herkes daha yüksek bir konum, daha
yüksek bir kazanç, daha fazla güç, daha çok prestij ister. Dün­
yanın hali budur. İşte bu yüzden, içte ve dışta daima sürüp
giden bir savaş vardır.
Şimdi, sizler ve ben toplumsal düzende kökten bir devrim
yapmak istiyorsak, anlamamız gereken ilk şey, işte bu güç is­
tencidir. Çoğumuz şu ya da b�'biçimde güç sahibi olmak is­
teriz. Biliriz ki, zenginlik ve güç vasıtasıyla seyahat edebilir,
önemli insanlarla birlikte olabilir, üne kavuşabiliriz; ya da

63
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

mükemmel bir toplum yaratmayı düşleriz. Güç vasıtasıyla iyi


şeyler yapabileceğimizi düşünürüz; ancak kendimiz, ülkemiz
ya da ideolojimiz için güç peşinde koşmanın kendisi kötü ve
yıkıadır; çünkü kaçuulmaz bir biçimde karşıt güçler yaratır
ve böylece devamlı bir çatışma hali haklın olur.
O halde, yaşınız ilerledikçe eğitimin, içsel ve dışsal çatış­
malar barındırmayan, statü ve güç istencinden kaynaklanan
hırs dürtüsünün ortadan kalktığı, hiç kimseyle çatışmaya gir­
meyeceğiniz bir dünya yaratmanın önemini anlamanıza yar­
dımcı olması gerekmez mi? İçsel ya da dışsal herhangi bir ça­
tışma barındırmayan bir toplum yaratmak mümkün müdür?
Toplum, sizinle benim aramdaki ilişkidir ve eğer ilişkimiz
hırs üzerine kuruluysa, her birimiz diğerinden daha güçlü ol­
mak ister. Böylece, daimi bir çatışma içinde yer alırız. Peki,
çatışmaya yol açan bu neden ortadan kaldırılabilir mi? Hepi­
miz kendimizi rekabetçi olmama, bir başkasıyla kıyaslama­
ma, şu ya da bu konumu, statüyü istememe ya da tek bir söz­
cükle, hırslı olmama yolunda eğitebilir miyiz?
Ailenizle birlikte okul dışına çıktığınızda, gazete okudu­
ğunuzda ya da insanlarla konuştuğunuzda fark etmişsiniz­
dir, neredeyse herkes dünyaya bir değişiklik getirmek ister.
Peki, yine aynı şekilde, bu insanların fikirler, mal mülk, ırk,
kast, din, şu -ya da bu yüzünden birbirleriyle çatışma içinde
olduğunu fark etmediniz mi hiç? Anne babalarınız, komşula­
rınız, bakanlar ve bürokratlar, hepsi de hırslı değiller mi? Da­
ha iyi bir konum için mücadele etmiyorlar mı ve bu yüzden
de her zaman birileriyle çatışmıyorlar nu? Elbette, hepimizin
mutlu ve yaratıa bir hayat sürebileceği huzurlu bir toplum
ancak bu rekabet son bulduğunda ortaya çıkacaktır.
Peki, bu nasıl olacak? Düzenlemeler, yasalar ya da zihni­
nizi hırslı olmama adına eğitmek hırsı yok edebilir mi? Dışsal
anlamda, hırslı olmamak için eğitilebilirsiniz, toplumsal ola­
rak diğerleriyle yarışmaya bir son verebilirsiniz; ama ya içsel
anlamda? Hırslı olmaya devam edeceksiniz, öyle değil mi?

64
Hırs

Peki, pek çok acıya neden olan hırsı tamamen söküp atmak
mümkün mü? Büyük bir ihtimalle, bunu daha önce düşün­
mediniz çünkü daha önce kimse sizinle böyle konuşmadı.
Ama şimdi hazır sizinle bu konuda konuşuyorken, rekabet
olmadan, hırs dürtüsünün yıkıcılığı olmadan bu dünyada
zengin, mutlu, yaratıcı bir biçimde, dolu dolu yaşamanın
mümkün olup olmadığını öğrenmek istemez misiniz? Bir
başka yaşamı tahrip etmeden ya da bir başkasına gölge etme­
den yaşamanın yolunu öğrenmek istemez misiniz?
Bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, ütopik bir hayal ol­
duğunu düşünüyoruz. Ama ben bir ütopyadan söz etmiyo­
rum, bu çok anlamsız olurdu. Sizin, benim gibi sıradan insan­
lar, güç, statü istenci gibi çeşitli şekillerde kendini gösteren
hırs güdüsü olmadan, bu dünyada yaratıcı bir biçimde yaşa­
yabilirler mi? Yanıtı, yaptığınız işi sevdiğiniz zaman bulacak­
sınız. Eğer bir mühendisseniz ve bunu sırf hayatınızı kazan­
mak zorunda olduğunuz için veya babanızın ya da toplumun
sizden beklentisi bu olduğu için yapıyorsanız, bu da başka
bir baskı çeşididir ve ne çeşit olursa olsun, baskı da bir çeliş­
ki, çatışma kaynağıdır. Oysa, gerçekten mühendis ya da bilim
insanı olmayı seviyorsanız ya da tanınmak, onaylanmak için
değil, sırf sevdiğiniz için ağaç dikebiliyor, resim yapabiliyor,
şiir yazabiliyorsanız, işte o zaman bir başkasıyla hiçbir za­
man yanşmadığıruzı, boy ölçüşmediğinizi görürsünüz. Ben­
ce gerçek anahtar da budur: Yaptığın işi sevmek.
Ama gençken ne yapmayı sevdiğini bilmek çoğu zaman
çok zordur, çünkü birçok şeyi birden yapmak istersiniz. Mü­
hendis olmayı, makinist olmayı, mavi göklerde hız yapan bir
pilot olmayı istersiniz; ya da ünlü bir hatip ya da politikacı ol­
mak istersiniz. Sanatçı, kimyager, şair ya da marangoz olma­
yı da isteyebilirsiniz. Belki kafanızı kullanarak çalışmayı, bel­
ki de ellerinizle bir şeyler yapmayı istersiniz. Bunların içinde
gerçekten yapmayı sevdiğiniz bir şey var mı, yoksa bunlara
olan ilginizin nedeni sadece toplumsal baskı karşısında gös-

65
Krlshnamurtl • Bunları DDşan

terdiğiniz tepki mi? Bunu nasıl bilebilirsiniz? Büyüdükçe zih­


ninizi, kalbinizi, bedeninizi gerçekten ne yapmayı sevdiğimi­
zi bulmaya verebilmeniz için size yardımcı olmak eğitimin
gerçek amaa değil mi?
Ne yapmayı sevdiğini bulmak, bir hayli anlayış ister; çün­
kü eğer hayabnızı kazanamamaktan ya da bu yoz topluma
uyamamaktan korkarsanız bunu hiçbir zaman bulamazsınız.
Ancak korkmazsaruz, anne babalarınızın, öğretmenlerinizin,
toplumun sığ talepleri tarafından geleneğin rutini içine itil­
meyi reddederseniz, işte o zaman gerçekten ne yapmayı sev­
diğinizi keşfetme imkanına kavuşabilirsiniz. Keşfetmek için,
hayatta kalmayı başaramama korkusu olmamalıdır.
Ama çoğumuz hayatta kalamamaktan korkarız, "Eğer ai­
lemin dediklerini yapmazsam, bu topluma uymazsam, başı­
ma ne gelir?" deriz. Korkumuzdan bize söyleneni yaparız ki
bunda sevgi yoktur, sadece çelişki vardır ve bu iç çelişki, yı­
kıa hırsı ortaya çıkaran etkenlerden biridir.
Bu nedenle, gerçekten ne yapmayı sevdiğinizi bulmakta
size yardıma olmak, eğitimin temel işlevidir. Böylelikle, tüm
zihninizi ve kalbinizi b una verebilirsiniz; çünkü insan onuru­
nu yaratan da sıradanlığı, küçük burjuva zihniyetini ortadan
kaldıran da budur. Bu nedenle, doğru öğretmenlere, doğru
atmosfere sahip olmak çok önemlidir.
Böylelikle, kendini yaptığınız işte gösteren sevgiyle birlik­
te büyürsünüz. Bu sevgi olmadan, sınavlarınız, bilginiz, ka­
pasiteniz, konumunuz, malınız, mülkünüz hiçbir anlam taşı­
maz, birer hiçtir; bu sevgi olmadan eylemleriniz beraberinde
daha çok savaş, daha çok nefret, daha çok fesat ve yıkım ge­
tirir.
Tüm bunlar sizin için bir anlam ifade etmiyor olabilir,
çünkü dışsal anlamda hala çok gençsiniz; ancak umuyorum
ki öğretmenleriniz için bir anlamı olur- ve içte bir yerlerde,
sizin için de tabii

66
Hırs

SORU: Neden çekingenlik hissediyorsunuz?

KRISHNAMURTI: Yaşam içinde isimsiz olmak yani ünlü


ya da önemli biri olmamak, bilge olmamak, muhteşem bir re­
formcu ya da devrimci olmamak, sadece bir hiç olmak olağa­
nüstü bir şeydir. Ve gerçekten böyle hissederken, bir sürü
meraklı insan tarafından aniden çevrelenmek, insanda bir ge­
ri çekilme hissi yarahyor. Hepsi bu.

SORU: Gündelik yaşamımızda hakikati nasıl fark edebiliriz?

KRISHNAMURTI: Hakikat ve gündelik yaşamın farklı şey­


ler olduğunu düşünüyorsunuz ve gündelik yaşamınızda neye
hakikat diyebileceğinizi öğrenmek istiyorsunuz. Ancak hakikat
gündelik yaşarruruzdan ayn mı ki? Yaşınız ilerlediğinde, haya­
bruzı kazanmak zorunda kalacaksınız, değil mi? Nihayetinde,
sınavlanruzı bunun için geçiyorsunuz; kendinizi yaşamınızı ka­
zanmaya hazırlamak için. Ama birçok insan para kazandığı sü­
rece hangi iş alanına girdiğini önemsemez. Bir işe sahip olduk­
ları sürece, asker, polis, avukat ya da dolandırıcı bir işadarnı ol­
manın ne anlama geldiği onlar için önem taşımaz.
Şimdi, geçimini sağlamanın doğru yolunun ne olduğunu
bulmak önemlidir, değil mi? Çünkü hakikat yaşamınızın için­
dedir, dışında değil. Nasıl konuştuğunuz, ne söylediğiniz, na­
sıl güldüğünüz, hilekar olup olmadığınız, insanlara yaltakla­
nıp yaltaklarunadığıruz, tüm bunlar, gündelik hayabruzın ha­
kikatleridir. Bu nedenle, asker, polis, avukat ya da kurnaz bir
işadarnı olmadan önce, bu mesleklerin içyüzünü anlamak zo­
rundasınız, öyle değil mi? İşte bu nedenle de yaphğınız işin
hakikatini görmez ve bu hakikat tarafından yönlendirilrnezse­
niz, yaşamınız korkunç bir karniaşa haline gelir.
Diğer meslekler biraz daha karmaşık olduğu için, asker ol­
manızın iyi olup olmayacağına bir funduszeue.infoım hep beraber. Pro-

67
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

paganda ve diğer insanların ne söylediği bir yana bırakılırsa,


askerlik mesleği ile ilgili hakikat nedir? Eğer biri asker olursa
bu, onun ülkesini korumak için savaşmak zorunda olması,
zihnini düşünmek üzere değil, emirlere itaat etmek üzere di­
siplin altına almak zorunda olması demektir. Öldürmeye ya
da ölmeye hazırlanmalıdır - . ama ne için? Önemli ya da
önemsiz, kimi insanların doğru olduğunu söyledikleri bir fi­
kir için. Yani, kendinizi feda etmek ve başkalarını öldürmek
için asker olursunuz. Peki, bu doğru bir meslek midir? Başka­
sına sormayın, bu meselenin hakikatini kendiniz bulun. Di­
yelim size gelecekteki harikulade bir ütopya için öldürmeniz
söylendi - sanki bunu söyleyen adam gelecek hakkında her
şeyi bili)'ormuş gibi! İster ülkeniz ister örgütlü bir din için ol­
sun, öldürmenin doğru bir iş olduğunu düşünüyor musu­
nuz? Öldürmenin doğru olduğu bir durum olabilir mi?
Öyleyse, kendi hayatınızın, bu canlı sürecin hakikatini
keşfetmek istiyorsanız, tüm bunları derinlemesine sorgula­
manız gerekiyor. Zihninizi ve kalbinizi buna vermek zorun­
dasınız. Bağımsız, açık, önyargısız bir biçimde düşünmelisi­
niz; çünkü hakikat yaşamın dışında değil; gündelik yaşamı­
nızın her anındadır.

SORU: Tasvirler, Ustalar ve azizler bize doğru biçimde me­


ditasyon yapma konusunda yardım edemez mi?

KRISHNAMURTI: Doğru meditasyonun ne olduğunu bili­


yor musunuz? Hakikati kendiniz bulmak istemez misiniz?
Peki doğru rneditasyon'un ne olduğunu bir otoriteye dayana­
rak kabul ederseniz, hakikati bulabilir misiniz?
Bu büyük bir soru. Meditasyon sanatını keşfetmek için,
düşünme denen o olağanüstü süreci tüm derinli � ve genişli­
ğiyle bilmek zorundasınız. Eğer, "Bu şekilde meditasyon ya­
pın," diyen bir otoriteyi kabul ederseniz, bir sistem ya da fik-

68
Hırs

rin müridi, körü körüne uşağı olursunuz. Otoriteyi kabul et­


meniz, bir sonuca ulaşma umudu üzerine kuruludur ve bu
meditasyon değildir.

SORU: Bir öğrencinin görevleri nelerdir?

KRISHNAMURTI: "Görev" kelimesi ne anlama gelir? Ne­


ye karşı görevler? Bir politikaaya göre, ülkenize karşı görev­
leriniz mi? Anne babanıza göre, onlara karşı görevleriniz mi?
Onlar size, görevinizin onların söylediklerini yapmak oldu­
ğunu söyleyeceklerdir; ve söyledikleri şeyler, geçmişleri, ge­
lenekleri vb. tarafından koşullandmlıruşbr. Ya öğrenci olmak
ne demektir? Öğrenci okula giden, sınavlarını geçmek için
birkaç kitap okuyan bir kız ya da oğlan mıdır? Yoksa, her za­
man öğrenen ve öğrenmekte sınır tanımayan biri midir? El­
bette, bir konuda okumalar yapan, sınavını geçen ve sonra da
okumayı kesen kişi öğrenci değildir. Gerçek öğrenci, yirmisi­
ne, yirmi beşine kadar değil, tüm hayatı boyunca çalışan, öğ­
renen, sorgulayan, araştıtan kişidir.
Öğrenci olmak için her zaman bir şeyler öğrenmek gere­
kir; ve öğrendiğiniz sürece öğretmen de yoktur, değil mi?
Öğrenci olduğunuz anda, size bir şeyler öğretecek özel biri
yoktur; çünkü siz her şeyden öğrenirsiniz. Rüzgarın uçurdu­
ğu bir yaprak, nehrin kıyısına çarpan suların çağıltısı, yük­
seklerde kanat çırpan bir kuşun uçuşu, sırtında ağır bir yük
taşıyan zavallı adam, hayata dair her şeyi bildiklerini sanan
insanlar .. Tilin bunlardan bir şeyler öğrenirsiniz. Bu nedenle
.

de öğretmen diye biri yoktur ve siz de mürit değilsiniz.


O halde, bir öğrencinin görevi sadece ve sadece öğren­
mektir. Bir zamanlar İspanya' da Goya adında ünlü bir res­
sam vardı. En büyük ressamTardan biriydi ve oldukça yaşlı
olduğu bir dönemde, tablolarından birinin altına, "Hala öğ­
reniyorum" yazdı. Kitaplardan bir şeyler öğrenebili rsiniz

69
Krlshnamurti • Bun/an DDşDn

ama bu sizi çok da ilerletmez. Bir kitap size ancak yazarının


söylemek istediği şeyi verebilir. Oysa kendi kendinize öğren­
menin sırun yoktur, çünkü kendi kendine öğrenmeniz, nasıl
dinleneceğini, nasıl gözlemleneceğini de bilmeniz demektir.
Böylece her şeyden, müzikten, insanların söylediklerinden ya
da neyi nasıl söylediklerinden, öfkeden, açgözlülükten, hırs­
tan bir şeyler öğrenebilirsiniz.
Bu dünya bizim dünyamız; komünistlerin, sosyalistlerin
ya da kapitalistlerin değil, bizim; sizin ve benim dünyamız,
mutlu ve zengin bir biçimde, çatışma olmadan yaşamamız
için. Ancak yaşamın bu zenginliği, bu mutluluk, bu, "Dünya
bizimdir" hissi, baskıyla, kanunla yaratılamaz. Bu his, içinde­
ki her şeyle beraber dünyayı sevdiğimiz için, içten gelmelidir,
öğrenme hali de zaten budur.

SORU: Saygı ile sevgi arasındaki fark nedir?

KRISHNAMURTI: "Saygı" ve "sevgi" kelimelerinin anlam­


larına bir sözlükten bakıp cevabı bulabilirsiniz. Bilmek istedi­
ğiniz şey bu mu? Bu kelimelerin yüzeysel anlamlarını mı
yoksa artlarında yatan önemi mi bilmek istiyorsunuz?
Önemli biri, bir bakan ya da bir vali bir yere uğradığında,
herkesin onu nasıl selamladığını fark ettiniz mi hiç? Buna say­
gı dersiniz, değil mi? Ama bu tip bir saygı sahtedir, yapmacık­
hr çünkü ardında korku, açgözlülük vardır. Zavallı şeytandan
bir şeyler istersiniz ve bu yüzden gidip onun boynuna bir çe­
lenk takarsınız. Bu saygı değildir, sadece pazarda size alışve­
riş yaptıran bozuk paradır. Hizmetçinize ya da köylülere say­
gı duymazsınız, sadece sayelerinde bir şeyler elde etmeyi um­
duğunuz insanlara saygı duyarsıruz. Bu tip bir saygı aslında
saygı değil korkudur; hiçbir anlamı da yoktur. Ama kalbiniz­
de gerçekten sevgi varsa, sizin için vali de, öğretmeniniz de,
hizmetçiniz de birdir. İşte o zaman saygı duyar, hepsi için ay­
nı şeyı hissedersiniz, çünkü sevgi karşılık beklemez.

70
8

DÜZENLİ DÜŞÜNME

aşama dair pek çok başka şeyin yanı sıra çoğumuzun

Y giyim kuşanumız, davranışlarımız, düşüncelerimiz ve


yaptığınuz işler konusunda neden bu kadar özensiz ol­
duğunu düşündünüz mü hiç? Neden dikkatsiz ve başkalarına
karşı saygısızız? Peki her şeye, giysilerimize, düşüncelerimize,
konuşmamıza, yürüme biçimimize, bizden daha az şanslı olan
diğer insanlara karşı tutumumuza düzen getiren nedir? Bir zo­
runluluk, planlama, kasıt olmaksızın her şeyi bu şaşırtıcı düze­
ne sokan nedir? Bunu hiç düşündünüz mü? Düzen ile neyi
kastettiğimi anlıyor musunuz? Baskı olmadan sessizce otur­
mak, acele etmeden zarif bir biçimde yemek yemek, telaşa düş­
meden dakik olmak, açık düşünceli ve samimi olmak. Yaşam­
daki bu düzeni kuran nedir? Bu gerçekten çok önemli bir nok­
tadır ve bence, insan düzeni oluşturan şeyi keşfetmek için eği­
tilebilseydi, bu gerçekten çok anlamlı olurdu.
Elbette ki düzen, erdem aracılığıyla oluşur. Çünkü yalnız­
ca küçük şeylerde değil her şeyde erdemli olmazsanız, haya­
tınız kaotik olur, öyle değil mi? Erdemli olmak kendi başına

71
Krlshnamurtl • Bun/cırı Düşün

çok az anlam taşır; ama eğer funduszeue.infoiz, düşüncenizde


kesinlik, tüm varlığınızda düzen bulunur ve erdemin işlevi
de zaten budur.
Peki insan erdemli olmaya çalıştığında, nazik, çalışkan, dü­
şünceli, saygılı olmak için kendini eğittiğinde, insanları incit­
memeye çalıştığında, iyi olmak için debelendiğinde, tüm ener­
jisini düzen kurmak için harcadığında ne olur? Çabaları yal­
nızca saygınlığa yol açar ki bu zihni sıradanlaşhnr ve sonuç­
ta kişi erdemli olmaz.
Bir çiçeğe çok yakından baktınız mı hiç? Tüm o taç yap­
raklarıyla, nasıl da şaşırtıcı biçimde kusursuzdur; sıradışı bir
incelik, koku ve güzellik taşır. İnsan düzenli olmaya çalıştı­
ğında, kusursuz bir yaşama sahip olabilir fakat çiçekteki o ça­
ba harcanmadan gelen inceliği kaybeder. Öyleyse zor olan,
çaba harcamadan kusursuz, berrak ve açık olabilmektir.
Düzenli ya da derli toplu olmak için harcanan çabanın sı­
nırlayıcı bir etkisi vardır. Odamda düzenli olmaya çalışırsam,
her şeyi yerine koymaya dikkat edersem, sürekli kendimi,
adım attığım yeri izlersem, ne olur? Kendim ve başkaları için
katlanılmaz derecede sıkıcı biri olurum. Sürekli bir şeyler ol­
maya çalışan, dikka tle tertiplenmiş fikirleri olan, bir fikri di­
ğerine tercih eden bezdirici birisi. Böyle birisi son derece der­
li toplu, temiz olabilir, sözcükleri kusursuz kullanabilir, dik­
katli ve düşünceli olabilir fakat o, yaşamın yarahcı keyifleri­
ni kaybetmiş biridir.
öyleyse sorun nedir? İnsan nasıl bu yaratıcı keyifleri kay­
betmeden, engin duygulara, geniş fikirlere sahip olup aynı
zamanda titiz, temiz ve düzenli bir yaşam sürebilir? Çoğu­
muzun böyle olduğunu sanmıyorum çünkü hiçbir zaman de­
rin duygular taşımıyor, kendimizi hiçbir şeye bütünüyle ver­
miyoruz. Diken gibi kuyrukları ve güzelim kürkleriyle iki
kırmızı sincabın sırf yaşamın keyfine varmak için on dakika
boyunca yüksek bir ağaç üzerinde hiç durmadan birbirlerini
nasıl da kovaladığını izlediğimi hatırlıyorum.

72
Düzenli Düşünme

Sizler ve ben, derin duygular taşımazsak, yaşamlarımız­


da tutku -iyi şeyler yapma ya da yenfökler getirme anJamın­
da değil, güçlü duygulara kapılma anlamın da- olmazsa bu
keyfi anlayamayız; ve bu yaşamsal tutkuya ancak düşünce­
mizde ve tüm varlığımızda kökten bir devrim olduğunda sa­
hip olabiliriz.
Ne kadar azınuzın herhangi bir şey hakkında derin duy­
gulara sahip olduğunu fark ettiniz mi hiç? Hiç öğretmenleri­
nize, anne babalarınıza, bir şeyden hoşlanmadığınız için de­
ğil de bazı şeyleri yapmak istemediğinize dair derin, coşkun
bir hisse sahip olduğunuz için başkaldırdınız mı? Bir şeye da­
ir derin, coşkun hisleriniz varsa, bu hislerin tuhaf bir biçimde
yaşamınıza yeni bir düzen getirdiğini de görürsünüz.
Düzenli, derli toplu, açık düşünceli olmak kendi başlarına
çok önemli olmasalar da duyarlı, derin duygulara sahip, sü­
rekli içsel başkaldırı halinde olan bir insan için önemlidir. Fa­
kirlere, zengin biri arabasıyla geçerken toza boğulan dilenci­
ye karşı derin hisleriniz varsa, sıradışı bir biçimde her şeye
karşı anlayışlı ve duyarlıysanız, o zaman bu hassasiyetin ken­
disi düzen ve erdem yaratır ki ben, bunun hem eğitimci hem
de öğrenci tarafından anlaşılmasını çok önemli buluyorum.
Ne yazık ki tüm dünyada olduğu gibi bu ülkede de pek
çok şeye çok az özen gösteriyoruz ve hiçbir şeye karşı derin
duygular taşımıyoruz. Pek çoğumuz entelektüeliz. Çok zeki
olmak; neyin doğru neyin yanlış olduğuna, nasıl düşüneceği­
mize, ne yapacağımıza dair teorilerle dolu olmak anlamında
yüzeysel bir entelektüelliğe sahibiz. Zihinsel anlamda geliş­
miş durumdayız, fakat içsel bir zenginlik, değer taşımıyoruz.
Oysa, gerçek hareketi, yani bir fikre bağlı olmayan hareketi
yaratan da aslında bu zenginliktir.
Tutku, öfke gibi çok güçlü duygular taşımaruz ve onları
izlemeniz, onlarla oynamanız;··onJarın özünü kavramanız bu­
nun için gereklidir; onJarı bastırıp, "Öfkelenmemeliyirn, tut­
kuya kapılmamalıyım, çünkü bu yanlıştır," dediğiniz anda

73
Krlshnamurtl • Bunlan Düşün

zilıniniz gitgide bir fikre saplanır ve sığlaşır. Muazzam bir ze­


kaya, ansiklopedik bilgiye sahip olabilirsiniz; fakat içinizde
derin ve güçlü duyguların coşkusu yoksa, kavrayışınız da
kokusu olmayan bir çiçek gibidir.
Tüm bunları henüz gençken anlamanız çok önemlidir,
çünkü o zaman büyüdüğünüzde gerçek devrimciler olur,
-bir ideolojiye, teoriye ya da kitaba göre devrimci değil, keli­
menin tam anlamıyla devrimci- eski tarafından zehirlenmiş ·

tek bir nokta bile taşımazsınız. O zaman zihniniz taze, ma­


sum ve sıradışı yarabalığa açık olur. Fakat tüm bunların de­
ğerini anlamazsanız, toplum, aileniz, eşiniz, teoriler, dini ve
politik topluluklar tarafından bastınlacağmız için yaşamınız
da sıkıcı bir hale gelir. Doğru biçimde eğitilmeniz bu neden­
le zorunludur ki bu, bu sözde medeniyetin kabuğunu kırma­
nıza, ezberci makineler yerine, kendi hikayesi olan mutlu ve
yarabcı bireyler olmanıza yardımcı olabilecek öğretmenleri­
niz olmasını gerektirir.

SORU: Öfke nedir ve insan nederi öfkeye kapılır?

KRISHNAMURTI: Ayağınıza bassam, sizi çimdiklesem ya


da bir eşyanızı alıp götürsem öfkelenmez misiniz? Neden öf­
kelenmeyesiniz ki? Neden öfkenin yanlış olduğunu düşünü­
yorsunuz? Çünkü birileri size böyle söyledi. Öyleyse öfkeyi
anlamak, yalnızca öfkelenmek yanlıştır dememek için, insa­
nın niye öfkelendiğini anlamak çok önemlidir.

Peki, neden öfkelenirsiniz? Çünkü incinmek istemezsiniz


ve bu, hayatta kalmaya dair normal bir insan davranışıdır.
Bir insan, devlet ya da toplum tarafından kullarulmamaruz,
ezilmemeniz, mahvedilmemeniz ya da sömürülmerneniz ge­
rektiğini düşünürsünüz. Biri size tokat attığında kendinizi in­
cinmiş ve aşağılanmış hissedersiniz ve bu histen hoşlanmaz­
sınız. Sizi inciten kişi, karşılık veremeyeceğiniz kadar büyük

74
ve güçlü ise, siz de onun yerine başkasıru incitir, acısını kar­
deşinizden, ablaruzdan ya da varsa hizmetçinizden çıkarırsı­
nız. Böylece devam eder öfke oyunu.
Öncelikle, incinmekten kaçınmak doğal bir tepkidir. Ne­
den bir başkası sizi istismar etsin ki? Dolayısıyla incinmemek
için kendinizi korur, bir savunma, bir bariyer oluşturmaya
başlarsınız. Açık ve anlayışlı olmayarak, etrafınıza içsel bir
duvar örersiniz ve böylece samimi hisleri keşfetme şansınızı
yitirirsiniz. Başka duygulara da yaphğıruz gibi, öfkenin çok
kötü olduğunu söyler, öfkeyi mahklım edersiniz; böylece ya­
vaş yavaş boş ve yavan bir hale gelir, tüm güçlü duygularını­
zı yitirirsiniz. Anlıyor musunuz?

SORU: Annelerimizi neden bu kadar çok seviyoruz?

KRISHNAMURTI: Babanızdan nefret ederseniz, annenizi se­


ver misiniz? Dikkatle dinleyin. Birini çok sevdiğinizde diğerleri­
ni bu sevgiden dışlar mısınız? Eğer annenizi gerçekten seviyor­
sanız ayru zamanda babanızı, halanızı, komşunuzu, hizmetçini­
zi de sevmez misiniz? önce sevgi duygusuna sonra da birini sev­
me hissine sahip olmaz mısuuz? "Annemi çok seviyorum," de­
diğinizde, ona karşı saygılı olmanız gerekmez mi? Onun başına
bir sürü anlamsız bela açabilir misiniz? Ve annenize karşı saygı­
lıyken kardeşinize, ablanıza, komşunuza karşı da saygılı olmaz
nusıruz? Aksi halde annenizi gerçekten sevmiyorsunuz, sevginiz
lafta kalıyor, alışkanlıktan böyle diyorsunuz demektir.

SORU: Nefret doluyum. Lütfen bana sevmeyi öğretir ntlsiıtlz?

KRISHNAMURTI: Hiç kimse size sevmeyi öğretemez. Sev­


mek insanlara öğretilebilseydi"eğer, dünya meseleleri çok basit
olurdu, değil mi? Eğer bir kitaptan matematik öğrendiğimiz gi­
bi sevmeyi de öğrenebilseydik, dünya olağanüstü bir yer olur-

75
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

du; nefret, istismar, savaş, zengin-fakir ayrımı ortadan kalkar


ve hep beraber dostça geçinir giderdik. Fakat sevgi böyle kolay
bir biçimde ortaya çıkmaz. Nefret etmek kolaydır ve nefret in­
sanları hep beraber �ir modeli izlemeye yönlendirir; her türlü
fanteziyi yarabr, savaşta olduğu gibi çeşit çeşit işbirliği biçim­
leri ortaya çıkarır. Fakat sevgi çok daha zordur. Nasıl sevgi
besleneceğini öğrenemezsiniz, yapabileceğiniz şey, nefreti
gözlemlemek ve onu nazikçe bir kenara koymaktır. Nefretle
savaşmayın, insanlardan nefret etmenin ne kadar kötü oldu­
ğunu söylemeyin; fakat nefreti olduğu gibi görün ve onun eri­
yip gitmesine izin verin ya da onu bir kenara itin. önemli olan
nefretin zihninize hakim olmasına izin vermemektir. Anlıyor
musunuz? Zihniniz zengin bir toprak gibidir ve yeterli zaman
verilirse, meşgul olduğu herhangi bir sorun yabani bir ot gibi
ona hakim olabilir. Sonra sizin onu atmak için uğraşmanız ge­
rekir. Ama soruna yayılması için yeterli zamanı vermezseniz
büyüyecek yeri kalmaz ve kuruyup gider. Nefreti teşvik eder­
seniz, ona büyüyecek, olgunlaşacak, hakim ola_cak kadar za­
man verirseniz, çok büyük bir soruna dönüşür. Fakat nefret
içinizde her uyandığında, onun geçip gitmesine izin verirse­
niz, zihninizin duygusallığa kapılmadan giderek duyarlılaşb-­
ğıru; böylece de sevgiyi öğrendiğini görürsünüz.
Zihin duyumların, arzuların peşine düşebilir fakat sevgiyi
kovalayamaz. Sevginin zihne kendiliğinden gelmesi gerekir.
Ve sevgi bir kez geldiğinde, tensel ve kutsal diye bir ayrım yok­
tur; sevgi sevgidir. Sevginin sıradışı olan yanı da budur: Varo­
luşu, tümden kavramayı sağlayan yegane meziyettir sevgi.

SORU: Yaşamda mutluluk nedir?

KRISHNAMURTI: Keyif veren bir şey yapmak istediğiniz­


de, onu yaparak mutlu olacağınızı düşünürsünüz. En zengin
adamla ya da en güzel kadınla evlenmek, bir sınavı geçmek,

76
Düzenli Düşünme

birisi tarafından övülmek isteyebilir ve istediğinizi elde ettiği­


nizde mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Fakat mutluluk bu
mudur? Sabah açıp akşam solan çiçekler gibi uçup gitmez mi
böyle bir mutluluk? Yine de yaşarrunuz böyledir ve tüm iste­
diğimiz de budur. Bir araba sahibi olmak ya da güvenli bir
konum edirunek gibi sığlıklarla; rüzgarlı bir havada uçurtma
uçurup mutlu olan, birkaç dakika sonra ise gözyaşları içinde
kalan bir çocuk gibi beyhude şeylere duygulanmakla tatmin
oluruz. Bu şekilde yaşarız ve bu bizi tatmin eder. "Kalbimi,
enerjimi, tüm varlığımı mutluluğu bulmaya adayacağım,"
demeyiz hiç. Pek ciddi olmadığımız, güçlü bir kavrayışa sa­
hip olmadığımız için küçük şeylerle tatmin oluruz.
Fakat mutluluk arayıp bulunabilecek bir şey değildir; bir
sonuçtur, bir yan etkidir. Eğer mutluluğun peşine düşerse­
niz, hiçbir anlamı kalmaz. Mutluluk davet edilmeden gelir ve
mutlu olduğunuzun farkına vardığınız andan itibaren arhk
mutlu değilsinizdir. Bunun farkına varmış mıydınız merak
ediyorum. Birden, özel bir şey olmadan neşelendiğinizde,
gülme, mutlu olma özgürlüğü vardır; ama bunun bilincine
vardığınız anda onu kaybedersiniz, değil mi? Bilinçli olarak
mutlu olmak ya da mutluluğu kovalamak, mutluluğun sonu­
dur. Mutluluk yalruzca insan kendisini ve taleplerini bir tara­
fa koyduğunda ortaya çıkar.
Size matematik hakkında bir sürü şey öğretiliyor, günlerini­
zi tarih, coğrafya, fizik, biyoloji vb. çalışmakla geçiriyorsunuz;
fakat sizler ya da öğretmenleriniz bu çok daha ciddi konulan
düşünmek için hiç zaman ayırıyor musnnuz? Hiç sessizce, ha­
reketsizce oturup sessizliğin güzelliğini hissettiniz mi? Hiç zih­
ninizin küçük şeylerle meşgul olmak yerine engin, geniş, derin
bir gezintiye çıkmasına ve keşfetmesine izin verdiniz mi?
Peki dünyada neler olup bitiyor biliyor musunuz? Dünya­
da olanlar her birimizin içinde olanların izdüşümüdür; biz
neysek dünya da odur. Çoğumuz karmaşa içindeyiz, açgöz­
lüyüz, mal mülk düşkünüyüz, kıskancız ve yine de başkala-

77
Krlshnamurtf • Bun/an Düşün

rını suçluyoruz. Dünyada olan da tam olarak budur; belki bi­


raz daha dramatik ve acımasız bir biçimde. Fakat ne siz ne de
öğretmenleriniz tilin bunları düşünmek için vakit ayırıyorsu­
nuz. Kökten bir devrim yapma ve yeni bir dünya yaratma
şansı ancak sizler bu meseleleri ciddiyetle düşünmek için her
gün biraz zaman ayırdığınız takdirde doğar. Ve sizi temin
ederim ki yeni bir dünya, çürümüş toplumların bir biçimde
devamı olmayan bir dünya yaratmak şarthr. Fakat zihniniz.
uyanık, tetikte ve her şeyin farkında olmadan, yeni bir dünya
yaratamazsınız. Bu nedenle de henüz gençken yalnızca bir iş
bulmak ve sonunda ölmekten başka hiçbir şeye hizmet etme­
yen birkaç derse çalışmak yerine, bu çok ciddi meseleleri dü­
şünmeye biraz zaman ayırmanız çok önemlidir. Öy�eyse tüm
bunlara ciddi bir biçimde kafa yorun çünkü bu uğraşta sıra­
dışı bir keyif ve mutluluk vardır.

SORU: Gerçek yaşam nedir?

KRISHNAMURTI: "Gerçek yaşam nedir?" Küçük bir çocuk


sordu bu soruyu. Oyunlar oynamak, güzel şeyler yemek, koş­
mak, zıplamak; onun için gerçek yaşam budur. Görüyorsunuz,- .
yaşamı gerçek ve sahte olarak bölüyoruz. Gerçek yaşam, tüm
benliğinizle sevdiğiniz şeyleri yapmanız, böylece içinizde bir çe­
lişkiye, yaptığınız şeyle yapmanız gerektiğini düşündüğünüz
şey arasında bir çatışmaya yer bırakrnamaruzdır. O zaman ya­
şam çok keyifli, bütüncül bir kopma olur. Fakat bu yalnızca psi­
kolojik olarak bir kişiye ya da bir topluluğa bağlı olmadığınızda,
içsel anlamda bütüncül bir çekilme yaşadığınızda gerçekleşebi­
lir. Çünkü ancak o zaman yaptığınız şeyi gerçekten sevmeniz
mümkün olur. Tümden bir başkaldırı halindeyseniz, bahçıvan­
lık da yapsanız başbakan da olsanız başka bir işle de uğraşsanız
hiç fark etmez; yaptığınız şeyi seversiniz ve bu sevgiden sıradışı
bir yaratıcılık türer.

78
9

AÇIK BİR ZİHİN

• •
ğrerunenin ne olduğunu keşfetmek bir hayli ilginçtir.

O Bir kitaptan ya da bir öğretmenden matematik, coğ­


rafya, tarih hakkında bir şeyler öğreniriz; Londra'run,
Moskova'run ya da New York'un nerede olduğunu öğreniriz;
bir makinenin nasıl çalışbğıru ya da kuşların yuvalarını nasıl
yaphğıru, yavrularına nasıl baktığını öğreniriz. Gözlemleyerek
ve çalışarak öğreniriz ki bu, öğrenmenin sadece bir türüdür.
Öğrenmenin bir başka türü daha vardır: Deneyim yoluyla
öğrerune. Nehrin üzerinde yelkenleri sakin sulara yansıyan
bir tekne gördüğümüzde bu olağanüstü bir deneyim değil
midir? Peki sonra ne olur? Zihin bu tip bir deneyimi, hpkı bil­
giyi depoladığı gibi kayda alır ve ertesi sabah, benzer bir his­
si, o keyifli deneyimi, hayabmıza nadiren uğrayan o huzur
hissini yeniden yaşamak için tekneyi seyretmek üzere oraya
gideriz. Yani zihin azimle deneyim depolar ve hafıza olarak
iş gören bu depolama faaliyeti de düşünmemizi sağlayan şey
değil midir? Düşünme dediğimiz şey aslında hafızanın tepki­
sidir. Nehrin üzerindeki tekneyi seyredip keyif aldığımızda,

79
Krlshnamuıtl • Bun/an Düşün

bu deneyimi bir hatıra olarak depolar, sonrasında onu yine­


lemek isteriz; böylece düşünme süreci harekete geçirilmiş
olur, öyle değil mi?
Çok azımız, gerçekten nasıl düşünülmesi gerektiğini bilir.
Çoğumuz, sadece bir kitapta okuduklarımızı ya da başkaları­
nın bize söylediklerini tekrar etmekle kalır ya da düşünme
sürecimiz, sınırlı deneyimlerimizin sonucunda ortaya çıkar.
Tüm dünyayı gezmiş, sayısız deneyim edinmiş, bir sürü fark- -

lı insanla tanışmış, onları dinlemiş, örflerini, adetlerini, dinsel


törenlerini gözlemlemiş bile olsak, tüm bunların hatıralarını
saklayabiliriz; bu da düşünmeye yol açar. Kıyaslarız, yargıla­
rız, seçim yaparız ve bu süreç vasıtasıyla, hayata dair mantık­
lı tutumlar geliştirmeyi umarız. Ancak bu tip bir düşünme
gayet sınırlıdır, küçük bir alana hapsedilmiştir. Nehrin üze­
rinde bir tekne, yakılmaya götürülen bir ceset ya da sırhnda
ağır bir yük taşıyan bir köylü kadın görme gibi deneyimleri
yaşarız. Tüm bu izlenimler zihnimizdedir, ama bizler o kadar
duyarsızız ki bunlar içimize işlemez, olgunlaşmazlar. Ve ko­
şullanmalarımız tarafından sıfunduszeue.infoınlmayan başka türlü
bir düşünme biçimi ancak çevremiideki })er şeye karşı duyar­
lı olduğumuzda ortaya çıkar.
Eğer bir inanca sıkı sıkıya bağlı kalırsanız, her şeye bu be­
lirli önyargı ya da geleneğin penceresinden bakar, gerçeklik­
le bağınızı yitirirsiniz. Kasabaya yük taşıyan köylü kadınlan
fark ettiniz mi hiç? Gerçekten fark ettiğinizde ne olur, ne his­
sedersiniz? Bu kadınların önünüzden geçip gitmesine o ka­
dar sık şahit oluyorsunuz ki hiçbir şey hissetmiyorsunuz çün­
kü buna alıştınız ve onları çok zor fark ediyorsunuz, öyle mi? "
Peki bir şeyi ilk kez gözlemlediğinizde ne olur? Gördüğünüz
şeyi otomatikman önyargılarınıza uygun olarak tercüme eder­
siniz, değil mi? Bir komünist, sosyalist, kapitalist ya da başka
bir "ist" olarak nasıl koşullanmışsaruz onu öyle deneyimler­
siniz. Halbuki, bunlardan biri değilseniz ve bu nedenle bir şe­
ye bir fikrin ya da inancın penceresinden bakmıyor ve onun-

80
Açık Bir Zihin

la doğrudan temasa geçiyorsanız, o zaman gözlemlediğiniz


şeyle aranızda nasıl da sıradışı bir ilişkinin oluştuğunu fark
edersiniz. önyargılarınızdan, yanlı tutumlannızdan kurtu­
lursanız, açık olursanız, çevrenizdeki her şey olağanüstü de­
recede ilginç, canlı hale gelir.
İşte bu nedenle henüz tüm bunları gençken fark etmek çok
önemlidir. Nehirdeki teknenin farkında olun, geçip giden tre­
ni izleyin, ağır bir yük taşıyan köylüyü görün, zenginlerin
küstahlığına, bakanların, önemli adamların, çok bildiğini sa­
nanların kibrine dikkat edin; sadece izleyin onları, eleştirme­
yin. Eleştirdiğiniz anda, ilişkiyi kaybedersiniz, onlarla aranı­
za bir duvar koymuş olursunuz; ama sadece gözlemlerseniz,
insanlarla ve nesnelerle doğrudan ilişki kurmuş olursunuz.
Eğer gözünüzü dört açarak, yoğunlaşarak, yargılamadan, so­
nuca varmadan gözlem yapabilirseniz, düşünme biçiminizin
şaşırbcı derecede keskinleştiğini fark edersiniz. Böylece her
zaman öğrenmeye başlarsınız.
Etrafınızda her yerde doğum, ölüm; para, konum, güç
mücadelesi, hayat dediğimiz o bitmek bilmez süreç var. Çok
genç olsanız bile, tüm bunların ne anlama geldiğini ara sıra
da olsa merak etmiyor musunuz? Çoğumuz bir yanıt bekler,
tüm bunların ne anlama geldiğinin bize söylenmesini isteriz,
bu yüzden de elimize siyasi ya da dini bir kitap alır ya da bi­
rinden bize bunları anlatmasıru rica ederiz; ama kimse bize
bunları anlatamaz çünkü yaşam ne kitaplardan öğrenilebile­
cek bir şeydir ne de önemi bir başkasının izinden gidilerek ya
da bir yakarış vasıtasıyla anlaşılabilir. Sizler ve ben, bunu
kendimiz anlamalıyız ve bunu ancak capcanlı, dikkatli, tetik­
te ve her şeyle ilgili olursak yapabiliriz. Böylece gerçekten
·

mutlu olmanın ne olduğunu keşfederiz.


Çoğu insan mutsuzdur; mutsuzdur çünkü kalplerinde hiç sev­
gi yoktur. Diğerleriyle aranızdaki duvar ortadan kalktığında, in­
sanlarla tanışıp onları yargılamadan gözlemlediğinizde, nehir­
deki tekneyi görüp onun güzelliğinden keyif aldığınızda kalbi-

81
Krlshnamurtl • Bun/dll Düşün

nizde sevgi doğacaktır. Şeyleri olduğu gibi görmenizi engelleyen


önyargılanruza geçit vermeyin; sadece gözlemleyin ve bu basit
gözlemin sonucunda, ağaçlan, kuşlan, yürüyen, çalışan, gülüm­
seyen insanları fark etmenin sonucunda içinizde bir şeyler ola­
caktır. Başınıza gelen bu sıradışı şey olmadan, yüreğinizde do­
ğan sevgi olmadan hayatın pek bir anlamı yoktur. İşte tam da bu
nedenle, tilin bunların önemini anlamada size yardıma olmala­
rı için eğitimcilerin de eğitilmesi çok önemlidir.

SORU: Neden lüks içinde yaşamayı isteriz?

KRISHNAMURTI: Lüksten ne kastediyorsunuz? Temiz kı­


yafetlere sahip olmayı, vücudunuzu temiz tutmayı, iyi ye­
mekler yemeyi mi? Buna ıru lüks diyorsunuz? Bu ancak açlık­
tan ölen, paçavralar giyen, her gün duş yapamayan birine
lüks görünür. Yani lüks dediğimiz şey, insanın isteklerine gö­
re değişir; bu bir seviye, sınıf meselesidir.
Peki, eğer lükse, konfora düşkünseniz ve hep kanepelerde
ya da minderli koltuklarda oturmak istiyorsanız ne olur bili­
yor musunuz? Zihniniz uyuklamaya başlar. Bedeni rahat et­
tirmek iyidir ancak konforda diretmek, ona büyük bir önem ·
vermek, uykulu bir zihne sahip olmak demektir. Şişman in­
sanların çoğunun ne kadar mutlu olduğunu fark ettiniz mi
hiç? Hiçbir şey yağ katmanlarını geçip de onları rahatsız ede­
mez gibidir. Bu fiziksel bir durum dur ama beyin de aynı şe­
kilde yağ katmanları edinir; sorgulanmak istemez, yoksa ra­
hatsız olur ve böyle bir zihin gittikçe uyuklamaya başlar. Şu
an eğitim dediğimiz şey de genel anlamıyla öğrencileri uyu­
maya teşvik ediyor çünkü eğer öğrencilerden biri gerçekten
zor, zekice bir soru sorarsa, öğretmen çok rahatsız olur ve,
"Dersimize geri dönelim lütfen," der.
Yani, zihin herhangi bir konfora bağlı olduğunda, bir alış­
kanlığa, inanca ya da "evim" dediği belirli bir noktaya tutun-

82
Açık Bir Zihin

duğunda, uyuklamaya başlar ve bu gerçeği anlamak, lüks ya­


şayıp yaşamadığınuzı sormaktan daha önemlidir. Aktif, tetik­
te, dikkatli bir zihin hiçbir zaman konfora bağlanmaz; onun
için lüksün hiçbir anlamı yoktur. Ancak sadece bir iki tane giy­
siye sahip olmak da tetikte bir zihne sahip olmak demek değil­
dir. Dışsal anlamda gayet basit yaşayan Sannyasiler, kendileri­
ni erdeme adayarak, hakikate, Tanrıya erişmeyi isteyerek içsel
anlamda gayet karmaşık olabilirler. Asıl önemli olan, içsel an­
lamda yalın ve gösterişsiz olmak, yani inançlarla, korkularla,
sayısız istekle zihni tıkamarnakbr çünkü sadece böyle bir zih­
nin gerçekten düşünme, araştırma ve keşfetme yetisi vardır.

SORU: Çevremizle mücadele içinde olduğumuz sürece ya­


şamımız huzurlu olabilir mi?

KRISHNAMURTI: Çevrenizle mücadele içinde olmamalı


mısınız? Onları aşıp geçmemeli misiniz? Anne babanızın
inançlan, toplumsal geçmişiniz, gelenekleriniz, din adamla­
rınız, zenginler, fakirler - tüm bunlar sizin çevrenizdir. Ve
sorgulayarak, başkaldırarak bu çevreyi delip geçmemeli mi­
siniz? Başkaldırı içinde olmazsanız, çevrenizi olduğu gibi
kabul ederseniz, bir çeşit huzur ortaya çıkar ancak bu ölü­
mün huzurudur; oysa etrafınızdakileri aşıp geçmek, doğru ·
yu kendi kendinize bulmak için mücadele ederseniz, dur­
gunluktan azade olan başka tür bir huzur keşfedersiniz.
Çevrenizle mücadele etmeniz bir zorunluluktur. Mücadele
etmelisiniz. Bu nedenle, huzur önemli değildir. Önemli olan
çevrenizi anlamanız ve onu aşıp geçmenizdir. Zaten huzur
da buradan gelir. Ama, huzuru sadece çevrenizi kabul et­
mekte arıyorsanız, uyumaya teşvik edilirsiniz ve hatta ölü
sayılabilirsiniz. Bu nedenle, küçük yaştan itibaren içinizde
bir başkaldın hissi taşımalısınız . Yoksa çürüyüp gidersiniz,
öyle değil mi?

83
Krtshnamuıtl • Bun/an Düşün

SORU: Mutlu musunuz?

KRISHNAMURTI: Bilmiyorum. Hiç düşünmedim bunu.


Mutlu olduğunuzu düşündüğünüz anda, mutluluğunuz da
yok olur gider, öyle değil mi? Gülüp eğlenip neşeyle bağınr­
ken neşeli olduğunuzu fark ettiğiniz anda ne olur? Neşenizi
kaybedersiniz. Bunu hiç fark ettiniz mi? Öyleyse, mutluluk
öz-bilinçlilikle aynı anda, aynı mekanda varolamaz.
İyi olmaya çalışırsanız, iyi olur musunuz? İyiliğin alıştır­
ması yapılabilir mi? Yoksa iyilik gördüğünüz, gözlemlediği­
niz, anladığınız için doğal olarak ortaya çıkan bir şey midir?
Aynı şekilde, mutlu olduğunuzun bilincinde olursanız, mut­
luluk da pencereden uçar gider. Mutluluğu aramak saçmadır
çünkü mutluluk ancak aramadığınızda varolur.
"Alçakgönüllülük" ne demektir bilir misiniz? Alçakgö­
nüllülüğe terbiye ile ulaşabilir misiniz? Her sabah, "Alçak­
gönüllü olacağım," diye tekrarlarsanız, alçakgönüllü olabi­
lir misiniz? Yoksa, alçakgönüllülük gururda_n, kibirden
kurtulduğunuzda, kendi kendine mi ortaya çıkar? Aynı şe­
kilde, mutluluğu engelleyen şeyler ortadan kaybolduğun­
da, endişe, hüsran, kendini güvenceye alma çabası yok ol­
duğunda varolur mutluluk; onu aramak zorunda kalmazsı­
nız.
Neden çoğunuz sessiz kalıyorsunuz? Neden benimle tarhş­
rnıyorsunuz? Biliyorsunuz ki ne kadar kötü bir biçimde olursa
olsun, düşüncelerinizi ve duygulanruzı dışa vurmak önemli­
dir. Bunun sizin için neden bu kadar önemli olduğunu söyle­
yeyim size. Tereddüt etseniz bile şimdiden düşüncelerinizi
ve duygularınızı dışa vurm aya başlarsanız, yaşınız ilerledi­
ğinde çevreniz, anne babanız, toplum, gelenek tarafından bo­
ğulmazsınız. Ancak ne yazık ki, öğretmenleriniz sizi soru
sormanız için yüreklendirmiyorlar, size ne düşündüğünüzü
sormuyorlar.

84
Açık Bir Zihin

SORU: Neden ağlarız, üzüntü nedir?

KRISHNAMURTI: Küçük bir çocuk neden ağladığımızı ve


üzüntünün, kederin ne olduğunu bilmek istiyor. Ne zaman
ağlarsınız? Biri oyuncağıruzı aldığında ya da carunız aodı­
ğında, bir oyunu kazanamadığınızda, anne babanız ya da öğ­
retmeniniz sizi azarladığında ya da biri size vurduğunda. Ya­
şınız ilerleyince gittikçe daha az ağlarsınız, çünkü hayat kar­
şısında kendinizi katılaştırırsınız. Yaşlandığımızda çok azı­
mız ağlar. Çünkü çocukluğun o olağanüstü duyarlılığını kay­
betmiş oluruz. Ancak üzüntü sadece bir şey kaybetmek; en­
gellendiğini, hayal kırıklığına uğratıldığını hissetmek değil­
dir. Üzüntü, çok daha derin bir şeydir. Anlayışsızlık diye bir
şey de vardır. Anlayışın olmadığı yerde ise büyük bir üzün­
tü, keder vardır. Eğer zihin kendi duvarlarını delip geçmez­
se, ortaya çıkan şey de keder olur.

SORU: Çahşma olmadan nasıl bir araya gelebiliriz?

KRISHNAMURTI: Neden çatışmaya karşısınız? Hepiniz


çatışmanın korkunç bir şey olduğunu düşünüyor gibisiniz.
Şu anda, siz ve ben çatışma içindeyiz, öyle değil mi? Ben size
bir şey anlatmaya çalışıyorum ve siz anlamıyorsunuz; yani
bir ihtilaf, çab.şma var aramızda. Peki nesi yanlış ihtilafın, ça­
tışmanın, rahatsızlığın? Rahatsız edilmemeniz mi lazım? Bir
araya gelmenin, bütünlüğe ulaşmanın yolu çatışmadan ka­
çınmak değildir. Bütünlük, sadece çatışma vasıtasıyla, çatış­
ma kavrandığında gerçekleşir.
Bütünlük, elde edilebilecek en zor şeylerden biridir, çün­
kü bu, tüm varlığınızın, yaptığınız, söylediğiniz, düşündüğü­
nüz her şeyin birleşmesi demektir. Toplumla, fakirlerle, köy­
lülerle, dilencilerle, milyonerlerle ya da valilerle kurduğunuz
ilişkileri anlamadan bütünlüğe de sahip olamazsınız. Bu iliş-

85
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

kileri anlamak içinse, onlarla mücadele etmeli, onları sorgu­


lamalı ve geleneğin, anne babalanruzın, din adamlarının, di­
nin ve ekonomik sistemin dayattığı değerleri kabul etmeme­
lisiniz. İşte bu nedenle başkaldırmak sizin .için zorunludur;
aksi takdirde hiçbir zaman bütünlüğe ulaşamazsınız.

86
10

İÇ GÜZELLİK

minim ki hepimiz, yeşil çayırlardan, gün batımından,

E durgun sulardan ya da karla kaplı tepelerden bize ula­


şan huzur ve güzellik hissini yaşamışızdır. Peki güzel­
lik nedir? Güzellik yalnızca bizim hissettiğimiz bir beğeni mi­
dir yoksa algıdan bağımsız bir şey midir? Giyim zevkiniz
iyiyse, uyumlu renkler kullanırsanız, a�başlı davranışlar gös­
terirseniz, sakince konuşur, dik durursanız tüm bunlar güzelli­
ği meydana çıkarır değil mi? Fakat bu yalnızca yazdığınız bir
şür ya da yaptığınız bir resim gibi içsel bir durumun dışa yan­
sıyan ifadesidir. Nehrin üzerine yansıyan yeşil çayırlara baka­
bilir ve hiçbir güzellik hissi yaşamadan yanından geçip gidebi­
lirsiniz. Eğer balıkçılar gibi, suyun üzerinde alçaktan uçan kır­
langıçları her gün görüyorsanız, sizin için muhtemelen çok az
şey ifade ederler; fakat böyle bir şeyin sıradışı güzelliğinin far­
kındaysanız, sizin içinizde gerçekleşen ve size, "Ne kadar da
güzel!" dedirten şey nedir peki? Bu içsel güzellik hissini mey­
dana getiren nedir? Dış formlara ait bir güzellik var: zevkli el­
biseler, hoş resimler, alımlı mobilyalar ya da hiç mobilyasız iyi

87
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

oranlanmış çıplak duvarlar, mükemmel bir biçime sahip pen­


cereler vb. Ama ben yalnızca bunlardan değil, iç güzelliği ya­
ratan şeyin de ne olduğundan bahsediyorum .
Bu iç güzelliğe sahip olmak, tümden bir feragat; kontrol
edilmeme, kısıtlarunama, savunmasızlık ve dirençsizlik hissi
gerektirir; fakat feragat kanaatkarlıkla birlikte bulunmazsa,
kaotik bir hal alabilir. Kanaatkar olmanın, azla yetinmenin ve
"daha fazla" sıru düşünmemenin ne demek olduğunu biliyor
muyuz? Bu feragat, zihin elde etmeye, kazanç sağlamaya yö­
nelmediği ve hep "daha fazla"sıru düşünmediği için olağa­
nüstü bir sadelikle, derin bir içsel kanaatkarlıkla bir arada ol­
malıdır. Yarabcı güzellik halini ortaya çıkaran da zaten bırak­
ma ve kanaatkarlıktan doğan sadeliktir. Fakat sevgi olmadan
sade ve kanaatkar olmanız mümkün değildir. Sadelik ve ka­
naatkarlıfunduszeue.info bahsedebilirsiniz fakat sevgi olmadan bunlar
yalnızca bir çeşit dayatmadır ve bu durum da, feragatin orta­
ya çıkması mümkün değildir. Yalnızca kendinden feragat
eden, kendini tamamen unutan ve böylelikle de _yaratıcı gü­
zellik halini ortaya çıkaran kişi sevgiye sahip olur.
Güzelliğin biçimsel güzelliği de içerdiği' aşikardır; fakat iç
güzellik olmadan yalnızca biçimsel güzelliğin beğenisi bir bo­
zulmaya ve parçalanmaya yol açar. İç güzellik yalnızca insanla­
rı ve dünyaya ait olan her şeyi gerçekten sevdiğinizde ortaya çı­
kar ve bu sevgi ile birlikte muazzam bir saygı, sakınma, sabır da
meydana gelir. Bir şarkıcı ya da şair olarak kusursuz bir tekniğe
sahip olabilirsiniz, nasıl resim yapılacağını ya da sözcükleri na­
sıl bir araya getirmek gerektiğini bilebilirsiniz ama içinizde bu
yaratıa güzellik olmadan yeteneğinizin çok az bir değeri vardır.
Ne yazık ki pek çoğumuz yalnızca birer uzman haline ge­
liyoruz. Sınavlar veriyoruz, yaşamımızı kazanmak için şu ya
da bu uzmanlığı ediniyoruz; fakat iç dünyaya önem verme­
den bir uzmanlık edinmek ya da bir yetenek geliştirmek dün­
yaya sadece çirkinlik ve kaos getirir. İçteki yaratıcı güzelliği
uyandırırsak, o kendini dışta da ifade eder ve düzen işte o za-

88
İç Güzellik

man gelir. Fakat bu bir uzmanlık öğrenmekten çok daha zor­


dur; çünkü kendimizden tümüyle feragat etmeyi, korkusuz,
kısıtlamasız, dirençsiz ve savunmasız olmayı gerektirir. Yani
yalnızca kanaatkar olduğumuzda, büyük bir içsel sadelik his­
si taşıdığımızda kendimizden feragat edebiliriz. Dışta sade
olabiliriz, pek az giysimiz olabilir ve günde bir öğün yemek­
le yetinebiliriz fakat bu kanaatkarlık değildir. Kanaatkarlık,
zihnin sonsuz deneyime hazır olması ve bu deneyimler sonu­
cunda sadeliğini koruması ile meydana gelir. Fakat bu du­
rum yalnızca zihin artık "daha fazla" merkezli düşünmedi­

ğinde, bir şey olmak ya da bir şeye sahip olmakla meşgul ol­
madığında zamanla ortaya çıkar.
Bahsettiğim şey sizin için anlaşılması güç olabilir, fakat
gerçekten çok önemli. Uzman yaratıcı değildir ve dünyada
giderek daha fazla uzman, ne yapılacağını ve nasıl yapılaca­
ğını bilen ancak yaratıcı olmayan insan bulunuyor. Örneğin
Amerika' da insanın günde on saat çalışmayla yüz yılda çöze­
bileceği matematik problemlerini birkaç dakikada çözebilen
hesap makineleri var. Bu tip sıradışı makineler geliştiriyorlar.
Fakat makineler asla yaratıcı olamaz ve insanlar giderek da­
ha fazla makinelere benziyorlar. Başkaldırdıklarında bile bu­
nu bir makinenin yapabileceği kadar yapıyorlar ki bu aslında
hiç de başkaldırmadıklan anlamına geliyor.
Öyleyse yaratıcı olmanın ne anlama geldiğini bulmak çok
önemlidir. Yalnızca feragat ettiğinizde, yani gerçekten hiçbir
zorlama hissi ya da olmama, kazanamama, ulaşamama kor­
kusu taşımadığınızda yaratıcı olabilirsiniz. O zaman büyük
bir kanaatkarlık, sadelik ve sevgi ortaya çıkar. Bunların bütü­
nü de güzellik, yaratıcılık halidir.

SORU: Ruh ölümden sonra yaş amaya devam eder mi?

KRISHNAMURTI: Gerçekten bilmek istiyorsanız, nasıl öğre­


neceksiniz? Shankara, Buda ya da İsa'nın bu konuda söyledik-

89
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

lerini okuyarak mı? Kendi liderinizi ya da bir azizi dinleyerek


mi? Hepsi tümüyle yanılıyor olabilir. Bunu, zihninizin bir şey­
leri sorgulaması gerekliliğini kabul etmeye hazır mısınız?
Önce, yaşamaya devam edecek bir ruh var mıdır onu öğ­
renmeniz gerekir. Ruh nedir? Ne olduğunu biliyor musu­
nuz? Yoksa yalnızca anne babanız, din adamları, belli bir ki­
tap ya da kültürel çevreniz ruhların var olduğunu söyledi ve
siz de öylece kabul mü ettiniz?
Ruh sözcüğü fiziksel varlıktan daha fazlasını işaret eder, öy­
le değil mi? Fiziksel bedenimizle birlikte, karakterimiz, eğilim­
lerimiz, erdemlerimiz var; ve tüm bunları aşan bir de ruhumuz
var diyorsunuz. Gerçekten böyle bir hal var ise, bunun tinsel,
zamandışı bir hal olması gerekir ki siz, bu tinsel şeyin ölümü
yenip yenemeyeceğini soruyorsunuz. Sorunun bir yönü bu.
Diğer yönü, ölümün ne olduğu. Ölümün ne olduğunu bili­
yor musunuz? Ölümden sonra yaşam olup olmadığını bilmek
istiyorsunuz; fakat bu sorunun bir önemi yok. Önemli olan so­
ru şu: Yaşarken ölümü bilebilir misiniz? Birisi size ölümden
sonra yaşamın olduğunu ya da olmadığını söylese, bunun ne
önemi olur ki? Hala bilmiyorsunuz. Fakat kendi kendinize ölü­
mün ne olduğunu öğrenebilirsiniz, öldükten sonra değil, yaşar­
ken, sağlıklı ve dinçken, düşünüp hissederken.
Bu da eğitimin bir parçasıdır. Eğitimli olmak, yalnızca ma­
tematik, tarih ya da coğrafya bilmek demek değildir, aynı za­
manda ölüm denen bu sıradışı şeyi, ölürken değil yaşarken,
gülerken, bir ağaca brmarnrken, bir teknedeyken ya da yüzer­
ken anlayabilme yeteneğine sahip olmak demektir. Ölüm bi­
linmeyendir ve önemli olan bilinmeyeni, yaşarken bilmektir.

SORU: Hastalandığımızda anne babalarımız bizim için ne­


den endişelenip dururlar?

KRISHNAMURTI: Pek çok anne baba, çocuklarının bakı­


mıyla en azından kısmen ilgilidir; fakat endişelenip durmaları

90 .
lç Güzelllk

çocuklarından çok. kendileriyle ilgilendiklerini gösterir. Sizin


ölmenizi istemezler çünkü, "Çocuğumuz ölürse bize ne olur?"
derler. Anne babalar çocuklarım sevseydi ne olurdu biliyor
musunuz? Eğer anne babanız sizi gerçekten sevseydi, korka­
cak bir şeyinizin olmaması, sağlıklı ve mutlu bireyler olmanız,
dünyada savaş ve sefalet olmaması, toplumun sizi ya da etra­
fınızdaki hiç kimseyi, köylüleri, kentlileri ya da funduszeue.info ez­
memesi için ellerinden geleni yaparlardı. Anne babalar çocuk­
laruu gerçekten sevmedikleri için savaşlar ve fakirlik vardır.
Kendi varlıklarını çocuklarına yahnnışlardır ve çfunduszeue.info ara­
cılığıyla varlıklarını devam ettirmeyi ummaktadırlar. Gddi bi­
çimde hastalandığınızda endişelenmeleri, kendi kederleriyle il­
gilenmelerindendir. Fakat bunu kabul etmezler.
Mal mülk, toprak, isim, para ve aile insanın kendini de­
vam ettirmesinin araçlarıdır ki buna ölümsüzlük de denir ve
çocuklarına bir şey olduğunda anne babalar büyük bir kede­
re kapılırlar çünkü aslında kendilerini düşünmektedirler.
Anne babalar gerçekten çocuklarını düşünselerdi toplum bir
gecede dönüştürülebilir, başka türlü bir eğitim sistemimiz,
farklı evlerimiz, savaşsız bir dünyanuz olabilirdi.

SORU: Tapınaklar herkesin ibadetine açılmalı mıdır?

KRISHNAMURTI: Tapınak nedir? İçinde Tanrının bir sem­


bolünün bulunduğu ibadet yeridir ki bu sembol bir zihin ta­
rafından düşünülmüş ve bir el tarafından taştan oyulmuştur.
Bu taş, bu tasvir Tanrı değildir, değil mi? Yalnızca bir sem­
boldür ve bir sembol güneşte yürüdüğünüzde beliren gölge­
niz gibidir. Gölgeniz siz değilsiniz. Bu semboller de Tanrı de­
ğildir. Öyleyse kimin tapınağa girip kimin girmeyeceğinin ne
önemi var? Neden bunu sorun . edelim ki? Hakikat kuru bir
yaprağın altında, yol kenarındaki bir taşta, akşamın güzelli­
ğini yansıtan suda, bulutlarda, yük taşıyan bir kadının gü-

91
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

lümsemesinde olabilir. Hakikat tapıfunduszeue.info bulunmak. zorunda


değildir ve genelde de tapınakta bulunmaz. Çünkü tapınak in­
sanın korkusundan yapılmışbr; güvenlik tutkusu, inanç ve
sınıf aynmlan üzerine inşa edilmiştir. Hakikat bu dünyanın
tümünde bulunur. Dünya bizimdir, bizler birlikte yaşayan
insanlarız ve bir insan Tanrıyı arıyorsa insanları bölen tapı­
naklardan sakınmalıdır. Hıristiyan kilisesi, Müslüman cami­
si, sizin Hindu tapınaklarıruz, hepsi insanları böler. Tanrıyı
arayan insan bunlardan uzak durmalıdır. Öyleyse, kimin ta­
pınağa girip girmeyeceği sorusu yalnızca politik bir sorudur;
bir gerçekliği yoktur.

SORU: Disiplin yaşamımızda nasıl bir rol oynar?

KRISHNAMURTI: Ne yazık ki çok önemli bir rol oynar, öy­


le değil mi? Hayatınızın büyük bölümü disiplin altına alın­
mışhr: Bunu yap, şunu yapma. Birileri size ne zaman uyana­
cağınızı, neyi yiyip neyi yemeyeceğinizi, neyi bilip neyi bil­
meniz gerektiğini; okumanızı, okuia gitmenizi, sınavlannızı
geçmenizi söyler. Anne babalarınız, öğretmenleriniz, toplum,
gelenek ve kutsal kitaplar, hepsi size ne yapacağınızı söyler
durur; yani disiplin yaşamınızı sarıp sarmalamış, sınırlandır­
mıştır, değil mi? Sizler 'yap'ların ve yapma'ların tutsağısınız;
kafesinizin parmaklıkları bunlar.
Peki, disiplinle sınırlandırılmış bir zihne ne olur? Yalnız­
ca bir şeyden korktuğumuzda, bir şeye direndiğimizde di­
siplin zorunludur; böylece kendinizi kontrol eder, ayakta
kalırsınız. Bunu ya kendi iradenizle yaparsınız ya da aileni­
zin, öğretmenlerinizin, gelenekleriniz ve kutsal kitaplarını­
zın meydana getirdiği toplum sizin için yapar. Fakat sorgu­
lamaya, araştırmaya başlarsanız, korkuyu öğrenip anlarsa­
nız, disiplin gerekli olur mu? O zaman bu anlayışın kendisi,
zorlama ve baskı olmaksızın kendi gerçek düzenini ortaya
koyar.

92
iç Güzelllk

Bunu gerçekten bir düşünün, çünkü korku ile disiplin al­


tına alındığınızda, toplumun baskısıyla ezildiğinizde, aileni­
zin ve öğretmenlerinizin söyledikleriyle yönlendirildiğiniz­
de özgürlük ve keyif diye bir şey kalmaz; tüm inisiyatifiniz
kaybolur. Kültür ne kadar eski olursa, sizi disiplin allına
alan, neyi yapıp neyi yapmayacağınızı söyleyen geleneğin
ağırlığı da o kadar artar. Böylece sizler bu geleneğin altında
ezilirsiniz; psikolojik olarak üstünüzden bir lokomotif geç­
miş gibi dümdüz olursunuz. Hindistan' da olan budur. Gele­
neğin ağırlığı o kadar büyüktür ki tüm inisiyatif ortadan
kalkmışhr. Sizler birer birey değil, toplumsal makinenin bir
parçasısınız ve bundan da memnunsunuz. Anlıyor musu­
nuz? Başkaldırmıyor, patlamıyor, kaçmıyorsunuz. Anne ba­
banız başkaldırmaruzı istemiyor, öğretmenleriniz kaçıp kur­
tulmanızı istemiyor, yani eğitiminiz sizi kurulu düzene uy­
durmayı amaçlıyor. Bu durumda tam bir insan olamazsınız
çünkü korku içinizi kemirir ve korku olduğu sürece keyif ve
yaratıcılık da yoktur.

SORU: Az önce, tapınaktan bahsederken, Tanrının sembo­


lünden yalnızca bir gölge olarak söz ettiniz. Bir insanın göl­
gesini, onu var eden insan olmadan göremeyiz.

KRISHNAMURTI: Gölgeyle tatmin oluyor musunuz? Acık­


tığınızda yalnızca yiyeceklere bakmakla tatmin oluyor musu­
nuz? öyleyse neden tapınaktaki gölge ile tatmin olasıruz?
Eğer gerçeği arıyorsanız, gölgeyi bırakırsınız. Fakat gördüğü­
nüz gibi gölge, sembol, taş heykel sizi büyülemiştir. Dünyada
olanlara bir bakın. İnsanlar bölünüyorlar çünkü camide, kili­
sede, tapınakta gölgelere ibadet ediyorlar. Gölgeler çoğalhla­
bilir, fakat gerçek tektir ve bölünemez; ve ne Hıristiyanlık ne
Müslümanlık ne Hinduizm ne de bir başka din sizi gerçeğe
götürebilir. Gerçeğe giden bir yol yoktur.

93
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

SORU: Sınavlar geleceği garanti altında olan zengin çocuk­


lar için gereksiz olabilir, fakat hayatını kazanmaya hazır­
lanması gereken fakir öğrenciler için sınavlar bir gereklilik
değil midir? Ve özellikle toplumu şu andaki haliyle ele
alırsak, onların ihtiyaçları daha mı az acildir?

KRISHNAMURTI: Toplumun içinde bulunduğu durumu,


sabit bir gerçek olarak alıyorsunuz. Neden? Yoksul sınıfa ait
olmayan, hali vakti oldukça yerinde olan sizler, neden baş­
kaldınnıyorsunuz? Bir komünist ya da sosyalist olarak değil,
tüm toplumsal sisteme karşı bir başkaldırıya neden girişrni­
yorsunuz? Bunu yapmaya gücünüz yeter, öyleyse neden
doğruyu bulmak ve yeni bir toplum yaratmak için zekanızı
kullanmıyorsunuz? Fakirler başkaldırmayacaklardır çünkü
ne enerjileri var ne de düşünmeye vakitleri; yalnızca yiyecek
ve iş aramakla meşguller. Fakat sizin zekanızı kullanabilecek
birazcık da olsa boş vaktiniz var, siz neden başkald.ırmıyorsu­
nuz? Neden düzgün, gerçek bir toplumun nasıl olması gerek­
tiğini bulmuyor ve yeni bir medeniyet kurmuyorsunuz? Eğer
bunu siz başlatmazsanız, fakirlerin başlatmayacağı açık.

SORU: Zenginler günün birinde, sahip olduklarının ço­


ğundan fakirler için vazgeçmeye hazır olacaklar mı?

KRISHNAMURTI: Zenginlerin fakirler için nelerden vaz­


geçmeleri gerektiğinden bahsetmiyoruz. Neden vazgeçerler­
se geçsinler, yine de bu, fakirleri tatmin etmeyecektir, fakat
sorun bu değil. Rahatı yerinde olan ve bu nedenle de zekayı
işleme olanağı olan sizler, başkaldırı yoluyla yeni bir toplum
yaratamaz mısınız? Bu size bağlı, başkasına değil; zenginlere,
fakirlere, komünistlere değil, bize, her birimize bağlı. Görü­
yorsunuz, çoğumuzda bu başkaldırı ruhu, atılım, keşif dürtü­
sü yok. Oysa önemli olan işte tam da bu ruhtur.

94
1 1

KONFORMİZM ve
BAŞKALDIRI

Hiç göfunduszeue.info kapatıp sakin bir şekilde oturarak, düşünce­


nizin seyrini takip ettiniz mi? Zihninizin çalışmasını izlediniz
mi? Ya da daha doğrusu duygularınızın, düşüncelerinizin ne
olduğunu, ağaçlara, çiçeklere, kuşlara, insanlara nasıl bakbğı­
ruzı, bir öneriye nasıl yanıt verdiğinizi, yeni bir fikre nasıl tep­
ki gösterdiğinizi anlamak için zihniniz kendi çalışmasını izledi
mi? Hiç yapbruz mı bunu? Eğer yapmadıysanız, çok şey kaçı­
nyorsunuz demektir. Zihnimizin nasıl çalıştığını anlamak eği­
timin temel amaçlarından biridir. Zihninizin nasıl tepki verdi­
ğini bilmiyorsanız, zihniniz kendi etkinliğinin farkında değil­
se, toplumun ne olduğunu asla bilemezsiniz. Sosyoloji üzerine
kitaplar okuyabilir, sosyal bilimler alanında çalışabilirsiniz, fa­
kat zihninizin nasıl çalıştığım bilmiyorsanız toplumun aslında
ne olduğunu anlayamazsınız; çünkü zihniniz topluıntin bir
parçasıdır; zihniniz toplumun kendisidir. Tepkileriniz, inançla­
rınız, tapınağa gidişiniz, giydiğiniz elbiseler, yapb.ğınız ve yap-

95
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

madığınız şeyler ve düşündükleriniz; işte toplum bunlardan


oluşur. Kendi zihninizde olup bitenlerin kopyasıdır o. Öyleyse
zihniniz toplumdan, kültürünüzden, dininizden, çeşitli sınıf
aynlıklannızdan, pek çok hırs ve çatışmalarınızdan ayn bir şey
değildir. Tüm bunlar toplumdur ve sizler de onun bir parçası­
sınız. Toplumdan ayn bir "siz" yoktur.
Toplum her zaman gençlerin düşüncelerini kontrol etmek,
biçimlendirmek ve bir kalıba sokmak ister. Doğduğunuz ve çe­
şitli etkilere açık hale geldiğiniz andan itibaren, anneniz ve ba­
banız sfuekli size neyi yapıp neyi yapmayacağınızı, neye ina­
nıp neye inanrnayacağıruzı anlam. Size Tanrının var olduğunu
söylerler ya da Tanrının olmadığını, onun yerine Devletin ve
onun peygamberi olarak da falanca diktatörün bulunduğunu
söylerler. Çocukluğunuzdan itibaren bu şeyleri içinize akıbr­
lar. Böylelikle genç, etkilere açık, sorgulayıcı, meraklı ve öğren­
meye hevesli olan zihniniz de yavaş yavaş kapanır, koşullanır,
ve belli bir toplumun şablonuna uyacak ve başkaldırmayacak
biçimde şekillenir. Şablona uygun düşünme alışkanlığını zaten
edinmiş olduğunuz için başkaldırsanız bile bunu bir şablon
içinde yaparsınız. Mahkfunlann daha iyi yemekler ve daha ra­
hat şartlar için isyan etmesi gibidir bu, ama her şey hapishane­
nin içinde olur biter. Tanrıyı aradığınızda ya da en doğru yö­
netim biçiminin ne olduğunu öğrenmeye çalıştığınızda hep,
"Şu doğru, bu yanlış; şu iyi, bu kötü; bu gerçek lider ve bunlar
da azizler," diyen toplumun şablonu içinde kalırsınız. öyleyse
lurslı ya da çok zeki insanların yaptığı sözde devrimler gibi, si­
zin başkaldırınız da her zaman geçmiş tarafından sınırlandırı­
lacakhr. Bu, başkaldırı ya da devrim değildir: yalnızca şablon
içerisinde dozu artırılmış bir faaliyet, daha cesur bir mücadele­
dir. Gerçek başkaldırı, esas devrim, şablondan kurtulmak ve
onun dışına çıkarak sorgulamaktır.
Her kim olurlarsa olsun, tüm reformcular yalruzca hapis­
hane içindeki koşulların iyileştirilmesiyle ilgilenirler. Hiçbir
zaman size boyun eğmemenizi söylemez, asla, ''otorite ve ge-

96
Konfoımlzm ve Başkaldırı

!eneğin duvarlarım kırıp, zihni bağlayan koşullanmadan kur­


tulmanın gereği"ni dile getirmezler. Oysa gerçek eğitim, yal­
nızca çok çalışıp sınavları geçmenizi ya da ezberlediğiniz
şeyleri yazmanızı şart koşmak değil, zihnin içinde tutulduğu
hapishanenin duvarlarım görmenize yardım etmektir. Top­
lum hepimizi etkiler, sürekli olarak düşüncemizi şekillendirir
ve toplumun dışarıdan gelen bu baskısı giderek bir iç baskı­
ya çevrilir. Fakat ne kadar derine nüfuz ederse etsin yine de
dış kökenlidir ve aslında, siz bu koşullanmayı kırmadığıruz
sürece iç diye bir şey de yoktur. Ne düşündüğünüzü ve bir
Hindu, bir Müslüman ya da bir Hıristiyan olarak mı, yani bir
biçimde ait olduğunuz din doğrultusunda mı düşündüğünü­
zü bilmeniz gerekir. Neye inanıp neye inanmadığıruzın far­
kında olmalısıruz. Tüm bunlar toplumun kalıplarıdır ve şab­
lonun farkına varıp ondan kurtulmadığınız sürece özgür ol­
duğunuzu düşünseniz bile yine de bir mahkfun olursunuz.
Fakat çoğumuz hapishanenin içindeki başkaldınyla ilgile­
niyoruz. Daha iyi yemekler, daha fazla ışık ve biraz daha faz­
la gökyüzü görebilmek için daha geniş bir pencereye sahip
olmak istiyoruz. Kast dışından birilerinin tapınağa girip gire­
meyeceği ile ilgileniyoruz. Bu sınıf ayrımını yıkmak istiyoruz
ve bir sınıfı yıkarken bir diğerini, daha üst bir sınıf funduszeue.info­
ruz ve böylece mahkfun olarak kalıyoruz. Oysa hapishanede
özgürlük diye bir şey yoktur. Özgürlük duvarların dışında­
dır, toplumun şablonunun ötesindedir. Ama bu şablondan
kurtulmak için onun tüm içeriğini anlamanız, yani kendi zih­
ninizi tanım anız gerekir. Mevcut medeniyeti, bu gelenek ba­
ğımlısı kültür ve toplumu yaratan bu zihindir ve kendi zihni­
nizi tarumadan yalnızca bir komünist, bir sosyalist, şu ya da
bu olarak başkaldırmanın pek bir anlamı yoktur. Kendini ta­
nımak, tüm faaliyetlerinizin, düşüncelerinizin ve duyguları­
nızın farkına varmak işte bunun için bu kadar önemlidir ve
bu eğitimdir değil mi? Çünkü kendinizi tümüyle tanıdığınız­
da, zihniniz de son derece duyarlı ve uyanık olur.

97
Krlshnarnurti • Bunları Düşün

Bunu deneyin - ama i leride bir gün değil, yarın ya da bu


öğleden sonra deneyin. Odanızda çok fazla insan varsa, evi­
niz çok kalabalıksa, kendi başınıza dışarı çı kın; bir ağacın al­
tına ya da bir nehir kenarına oturun ve sessizce zihninizin ça­
lışmasını izleyin. Onu düzeltmeye çalışmayın, "Bu yanl ış, şu
doğru," demeyin. Yalnızca bir fi lm izler gibi izleyin onu. Si­
nemaya gittiğinizde filmde rol almazsınız; rol alan l ar aktör­
ler ve aktrislerdir, siz yalnızca izlersin iz. Aynı şekilde, zihni­
n izin çalışmasını izleyin. Bu gerçekten çok ilginçtir, herhangi
b i r filmden çok daha i lginçtir; çünkü zihniniz tüm dünyanın
kalı ntısıd ı r ve tüm insanl ığın deneyimlerini içerir. Anlıyor
musunuz? Zihniniz tüm i nsanlıktır ve bunu anlarsanız eğer,
oldukça merhametli biri olursunuz. Sevgi de bu anlayıştan
d oğ ar ve o zaman hoş şeyler gördüğünüzde, güzelliğin ne ol­
duğu nu bilirsiniz.

SORU: Bahsettiğiniz tüm b u şeyleri nasıl öğrendiniz ve


b unları bilebil mek için bizim ne yapmamız gerekir?

KRISHNAMURTI: Güzel bir soru, değil mi?


Kend im den bahsetmem gerekirse, bunlar hakkında h i ç
k i t a p okumadım .. N e Upan islıadları, Bhagnvad Gitn'yı ne de
herhangi b i r psikoloji kita bı okudum . A ma s i ze söylediğim
gi bi, ken d i zih n i n izi izlerseniz, her şeyi orada bulab i l i rsi­
niz. Y a n i b i r kez ken d i n izi tanımak için yola düştüğün ü z­
de, kitaplar öneml i değildir. Bu, yeni şeyler öğrenip şaşı r­
tıcı keş i fler yapa cağın ız tu h a f b i r ü l keye d üşmeye benzer.
Ama unutmayın, ken d i nizi önemsemen i z tüm bunları yok
ed e r . "Keşfettim, bil iyorum, tüm bunl arı buldum, çok bü­
yük biriyim ben," dediğiniz anda kaybolursunuz. U zu n bir
yolculuğa çıkmanız gerekiyorsa çok az yükünüz o l malı,
çok y ükseğe t ı rmanmak istiy o rsa n ı z ha fif yolculuk etmeli­
siniz.

98
Konformizm ve Başkaldın

Demek ki bu soru gerçekten önemli, çünkü keşif ve kav­


rayış, kendini tanıma ve zihnin gözlenmesi yoluyla ortaya
çıkar. �omşunuz hakkındaki fikirleriniz, konuşma şekliniz,
yürüme biçiminiz, gökyüzüne, kuşlara bakışınız, insanlara
karşı tutumunuz, bir dalı nasıl kestiğiniz, tüm bunlar
önemlidir çünkü sizi olduğunuz gibi gösteren bir aynaya
benzerler ve dikkatli olursanız anbean yeni şeyler keşfeder­
siniz.

SORU: Başkaları hakkında bir fikre sahip olmalı mıyız?

KRISHNAMURTI: İnsanlar hakkında fikirleriniz olmalı


mı? Birisi hakkında bir kanaate sahip olmak, bir yargıya
varmak doğru mudur? Öğretmeniniz hakkında bir fikriniz
olduğunda, sizin için önemli olan nedir? Öğretmeniniz de­
ğil, onun hakkındaki fikirlerinizdir. Ve yaşamda karşılaştı­
ğımız şey de aynen budur, öyle değil mi? Hepimizin insan­
lar hakkında fikirleri vardır. "O iyi biri," deriz. "Falanca ki­
birli", "Falanca bahl inançlı", "Falan kişi şöyle böyle," deriz.
Kendimizle bir başkası arasına fikirlerden bit paravan koya­
rız ve böylece aslında o kişiyle hiç karşılaşmayız. Birinin bir
şey yaphğını gördüğümüzde, "Şunu yaptı," deriz ve birden
önemli güncel olaylardan biri olur bu. Anlıyor musunuz?
Birini, iyi ya da kötü olduğunu düşündüğünüz bir şey ya­
parken gördüğünüzde onun hakkında artık değişmesi zor
bir izlenim edinirsiniz ve bu kişi ile on gün ya da bir yıl son­
ra karşılaştığınızda onunla ilgili fikirlerinize hala bu izlenim
yön verir. Fakat o, bu süre içerisinde değişmiş olabilir. Bu
yüzden, "O böyle biridir," demek yerine, "O şubatta böy­
leydi," demek daha anlamlıdır çünkü söz konusu kişi yıl
bitmeden tümüyle değişmiş de olabilir. Birisi hakkında, "Bu
kişiyi tanıyorum," dediğinizde tümüyle yanılıyor olabilirsi­
niz; çünkü onu ancak belli bir noktaya kadar ya da yalnızca

99
Krlshnamurtl • Bun/an Düşün

belli bir tarihte olmuş olaylar aracılığıyla tanırsınız ve bu­


nun ötesinde aslında onu hiç de tanımazsınız. Qemek ki
önemli olan, insanlarla her karşılaşmada önyargılara, sabit
fikirlere ve izlenimlere sahip olmak yerine yeni bir bakışa
·

sahip olmaktır.

SORU: His nedir? Nasıl hissederiz?

KRISHNAMURTI: Fizyoloji dersi aldıysanız, öğretmeniniz


muhtemelen size sinir sisteminin yapısını açıklamışbr. Biri si­
zi çimdiklediğinde acı hissedersiniz. Bunun anlamı nedir? Si­
nirleriniz beyne bir uyarı taşır, beyin bunu aa olarak tercüme
eder ve siz, "Canım yandı," dersiniz. İşte bu hissetmenin fi­
ziksel yanıdır.
Benzer bir biçimde, hissetmenin psikolojik bir yanı da var­
dır, öyle değil mi? Kusursuz güzellikte olduğunuzu düşünü­
yorsanız ve birisi size, "Sen çirkin bir insansın," derse incinir­
siniz. Bu ne anlama gelir? Beynin nahoş ya da "aşağılayıcı"
olarak tercüme ettiği belli kelimeleri duyup rahatsız olursu­
nuz ya da biri sizi över ve siz, "Bunu duymak ne güzel," der­
siniz. Öyleyse hissetme-düşünme, bir iğnelemeye, bir aşağı­
lamaya, bir övgüye ve bu tür diğer etkilere verilen bir tepki­
dir. Bunların tümü bir hissetme-düşünme sürecidir. Fakat
mesele bundan çok daha karmaşık da olabilir ve sizler, her
zaman daha derine inebilirsiniz.
Ne zaman bir şey hissetsek ona bir isim buluruz, öyle de­
ğil mi? Keyifli ya da acı verici olduğunu söyleriz. Öfkelendi­
ğimizde bu hisse bir isim verır, öfke deriz. Peki bir hisse isim
vermezseniz ne olacağını hiç düşündünüz mü? Deneyin. Bir
daha öfkelendiğinizde buna bir isim vermeyin, öfke demeyin
ona. Bir isim vermeden yalnızca bu hissin farkında olun ve ne
olduğunu bir görün.

1 00
Konfonnlzm ve Başkaldın

SORU: Hint kültürü ile Amerikan kültürü arasındaki fark


nedir?

KRISHNAMURTI: Amerikan kültüründen bahsettiğimizde


aslında Amerika'ya taşınan ve burada yeni sırurlarla karşıla­
şarak fiziksel ve zihinsel anlamda değişen ve genişleyen Av­
rupa kültürünü kastederiz.
Ya Hint kültürü nedir? Burada sahip olduğunuz kültür
nedir? "Kültür" kelimesi ile neyi kastediyorsunuz? Daha ön­
ce funduszeue.info uğraştıysaruz toprağı nasıl sürmek ve hazırlamak
gerektiğini bilirsiniz. Kazar, taşları ayıklar ve gerekirse topra­
ğı zenginleştirmek için yaprak, saman, ot, hayvan dışkısı ve
başka organik maddelerin çürümüş bir karışımı olan gübreyi
katarsınız ve sonra toprağı ekersiniz. Zengin toprak bitkiyi

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası