darülafiye / Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa

Darülafiye

darülafiye

Tez NoİndirmeTez KünyeDurumu470451
XII-XIV. yüzyıllarda Anadolu'da tıp kurumları / The medical institutions at Anatolia during the 12th-14th centuries
Yazar:MEHMET KUTLU
Danışman: PROF. DR. BOZKURT ERSOY
Yer Bilgisi: Ege Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı / Türk-İslam Sanatı Bilim Dalı
Konu:Mimarlık = Architecture ; Sanat Tarihi = Art History
Dizin:Anadolu = Anatolia ; Darüşşifa = Hospital ; Kayseri = Kayseri ; Mimari ögeler = Architectural elements ; Mimari özellikler = Architectural characteristics ; Sağlık kuruluşları = Health institutions ; Sivas = Sivas ; Tokat = Tokat ; Tıp = Medicine ; Tıp tarihi = History of medicine Onaylandı
Doktora
Türkçe
2017
442 s. XII-XIV. Yüzyıllarda Anadolu'da inşa edilen Tıp Kurumları darüşşifa, maristan, darüssıhha, darülafiye, darürraha vb. farklı terimlerle adlandırılmıştır. Bu dönemden günümüze ulaşan Anadolu tıp kurumları, Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası (Maristan), Sivas İzzeddin I. Keykavus Darüssıhhası, Divriği Darüşşifası, Tokat Gökmedrese Darüşşifası ve Amasya Darüşşifası'dır. Günümüze ulaşamayan Anadolu tıp kurumları ise Mardin Eminüddin Maristanı, Çankırı Darüşşifası (Darülafiye), Kastamonu Pervaneoğlu Ali Darüşşifası (Maristan), Sivas Rahatoğlu Darürrahası, Konya Maristan-ı Atik, Konya Alaeddin Darüşşifası (Maristan) ve Aksaray Darüşşifası'dır. Bu çalışma günümüze ulaşan tıp kurumlarının mimari plan gelişimi özellikleri ve ortak mimari özelliklerinin tespitini amaçlamaktadır. İnceleme sonuncunda ilk tıp kurumlarının bir külliye bünyesinde yer aldığı ancak Amasya Darüşşifası'nda olduğu gibi zamanla bağımsız bir yapı olmaya doğru bir plan gelişimi sürecinin yaşandığı tespit edilmiştir. Ayrıca Anadolu tıp kurumlarının ortak mimari özelliği olarak giriş eyvanına açılan mekânların varlığı tespit edilmiştir. The Medical Institutions at Anatolia during the 12th-14th centuries are named with different terms like dār al-shifā, mārîstān, dār al-sihhā, dār al-āfiyā and dār al-rahhā etc. Some of the medical institutions at Anatolia between the 12th and 14th centuries such as Dār al-shifā (mārîstān) of Gevher Nesibe at Kayseri, Dār al-sihhā of Keykavus I at Sivas, Dār al-shifā at Divriği, Dār al-shifā of Gökmedrese at Tokat and Dār al-shifā of Amasya are reached todays. Some of the medical instutions such as Mārîstān of Eminuddin at Mardin, Dār al-shifā (dār al-āfiyā) of Çankırı, Dār al-shifā (mārîstān) of Ali (son of Parvana Muinuddin) at Kastamonu, Dār al-rahhā of Sivas, Mārîstān-ı atik at Konya, Dār al-shifā (mārîstān) of Sultan Alaeddin at Konya and Dār al-shifā of Aksaray are not survived. This study aimed to investigate the features of change in architectural plans and identical architectural features of the medical instutions at Anatolia during the 12th-14th centuries. The first examples of the medical instutions were built in a building complex with other types of buildings. After that a trend for independent medical institutions is revealed with the example of Dār al-shifā of Amasya. One of the identical architectural features in the medical institutions, is the spaces that have access from the entrance iwan.

Sağlıklı bir hayat sürmek herkesin ortak gayesi. Hasta olduktan sonra ise hastane kapısına dayanmak yine ortak eylemlerimizden. Halk arasında “Allah düşürmesin, eksik de etmesin” tabiri hastaneler için biçilmiş kaftan. Bu minvalde geçmişten günümüze devletler, halkının sağlıklı yaşaması için çeşitli kurumlar teşekkül etmişler. Selçuklular ve Osmanlılar da “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” düsturu ile sağlık kurumlarına çok önem vermişti. Bugün de ülkemizde sağlık alanında çok büyük gelişmeler ve iyileşmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin son halkasını da şehir hastaneleri projesi oluşturuyor. Günümüzün gelişmelerine bakmadan önce geçmişe göz atmakta ise fayda var.

ŞİFANIN KAPISI: DARÜŞŞİFA

Malazgirt Savaşı (1071) ile Anadolu’yu yurt edinen Türkler, çeşitli imar faaliyetlerine giriştiler ve günümüze miras kalan birçok teşkilat ve anıtsal yapıya imzalarını attılar. Bu yapılan icraatlar çok geniş alanlarda tesirini göstermişti. Başta dinî yapılar olmak üzere eğitim, sağlık ve sosyal sahada hizmet veren kurumlar inşa etmişlerdi. Bu kurumların başında darüşşifalar gelir. Günümüz hastanelerinin karşılığı olan darüşşifalar, Türk-İslam vakıf kültürü içerisinde önde gelen sosyal yardım kuruluşları arasındadır. Tıbbi uygulamalara yönelik özel bir mimari tarzla ve toplumun sağlık gereksinimlerinin karşılanması için yapılan bu kuruluşlar, varlıklarını vakıflar sayesinde koruyup sürdürmüşlerdir. Günümüzün hastane ve tıp eğitimi verilen yerleri niteliğindeki bu kurumlar farklı isimlerle (şifahane, bimaristan, darüssıhha, darülafiye, me’menülistirahe, darüttıb, darülmerza, şifaiyye, bimarhane, tımarhane, darüşşifa) tıp tarihimizde yerlerini almışlardır. Selçuklular zamanında ortaya çıkan darüşşifalar, Türk tıp tarihi açısından büyük önem taşımaktadırlar. Kaynaklara göre ilk Selçuklu hastanesi ve medresesi Selçuklu Sultanı Alparslan zamanında günümüz İran sınırları içerisindeki Nişabur’da tesis edilmişti. Daha sonraları Anadolu coğrafyasında da birçok şifa yuvası inşa edildi. Bunların içerisinde Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından 1217 yılında yaptırılan ve kitabesi günümüze kadar gelen Sivas Darüşşifası hakkında hem mimari hem sanat tarihi hem de tıp tarihi açısından pek çok araştırma yapılmış ve önemli bilgilere ulaşılmıştır. Bugüne ulaşabilen Selçuklu darüşşifalarından bazılarını şu şekilde sayabiliriz: Kayseri’de Gevher Nesibe Darüşşifası ve Gıyasiyye Tıp Mektebi (1205), Sivas’ta Keykâvus Darüşşifası (1217), Konya Darüşşifası (1217-1236), Divriği’deki Behram Şah’ın kızı Turan Melik’in Hastanesi (1228), Çankırı’da Selçuklu Emirlerinden Atabey Ferruh Darüşşifası (1235), Kastamonu’da Ali Pervane’nin Darüşşifası (1272), Tokat’ta Pervane Bey’in Darüşşifası (1275), Turan Melik Sultan’ın Divriği’de inşa ettirdiği Darüşşifa (1288)… Selçuklularda olduğu gibi Osmanlılar da fethettikleri yerlerde sağlık kurumları ihya etme geleneğini sürdürdüler ve Selçuklu dönemi darüşşifalarını örnek aldılar. Bu kapsamda ilk Osmanlı darüşşifası Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da tesis edildi. Fetihle birlikte payitaht İstanbul’da ise ilk İstanbul darüşşifasını Fatih Sultan Mehmet, Fatih Külliyesi bünyesinde inşa ettirdi. Osmanlı’nın başşehirleri dışındaki ilk darüşşifası ise sancak beyliği Manisa’da yaptırılmıştır. Osmanlı’nın sağlık kurumlarına verdiği önem devletin yıkılışına kadar devam etmiştir. Özellikle Sultan İkinci Abdülhamid devrinde birçok farklı türde ve kesime hitap eden hastaneler açılmıştır.

DEVLET HASTANELERİNDEN ŞEHİR HASTANELERİNE

Geçmişten alınan birikim ve güçle geleceği inşa etme çabası son yıllarda giderek artmaktadır. Bu amaçla refah düzeyini arttıracak sağlık hamlelerine ağırlık verilmektedir. Yakın zamanların nahoş durumları yerini teknolojiyle entegre sağlık kurumlarına bırakmış durumda. Sağlık alanında dünyada adından söz ettirecek bir seviyeye ulaşan Türkiye’nin bu alandaki gelişmelerinin son halkasını şehir hastaneleri oluşturuyor. Kamu-özel sektör ortaklığı (Public Private Partnership) ile projelendirilerek yapılan şehir hastaneleri sağlık alanında yeni bir dönemi beraberinde getiriyor. Proje kapsamında kamu-özel ortaklığıyla kurulacak şehir hastanelerini, özel sektör yüklenicileri önce inşa edecek sonra da hastanenin işletmesinden yükümlü olacak. İnşattan sonra ise Sağlık Bakanlığı hastanede kiracı konumunda olacak ve yapıyı inşa eden şirket kamudan kira bedeli alacak. Özel sektörün 25 yıl işlettikten sonra kamuya teslim edeceği bu modelle sağlık kurumlarının üst düzey hizmet kalitesiyle çalışması planlanıyor. Türkiye’nin şehir hastaneleri programı kapsamında tamamlanan ilk hastanesi Mersin Şehir Hastanesi oldu. 3 Şubat 2017 tarihinde açılan otel konsepti ve konforuna sahip bu hastanede 5 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Bin 300 yatak kapasitesi bulunan hastane, 51 ameliyathane ve 210 yoğun bakım yatağına sahip. Proje kapsamında 2017 yılı bitmeden 8 şehir hastanesinin vatandaşların hizmetinde olması planlanıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre şehir hastaneleri modeli ile toplamda 30’un üzerinde şehir hastanesi açılacak. Yapılan şehir hastanelerindeki yatak sayısının 41 bin, kamudaki toplam yatak sayısının ise zaman içinde 130 bine çıkarılacağı belirtildi. Ayrıca bu hastanelerin sağlık turizmi açısından da olumlu etkisi olacak. Afrika, Orta Doğu, Türkî Cumhuriyetler ve Avrupa’dan hastaların da ağırlanması planlanıyor.

İlgili

Darülafiye ne demek?

İçindekiler:

  1. Darülafiye ne demek?
  2. Selçuklularda darüşşifa veya Darulafiye ismiyle anılan kurumların şimdiki adının karşılığı nedir?
  3. İslam devletlerinde hastaların tedavi edildiği sağlık kurumunun adı nedir?
  4. İslam devletlerinde ilk darüşşifa hangi şehirdedir?
  5. İslam devletlerinde darüşşifa hangi şehirde?
  6. Darüşşifalar nelerdir?
  7. Hangisi Şifahaneleri ifade etmek için kullanılan kavramlardan biridir?
  8. Islam devletlerinde ilk hastane nerede kuruldu?
  9. Islam devletlerinde ilk Darussifa nerede?
  10. Dünyada ilk darüşşifa hangi şehirde kurulmuştur?
  11. Darüşşifa hangi şehirde?
  12. Darüşşifanın şimdiki adı nedir?
  13. Islam devletlerinde ilk darüşşifa nerede?
  14. Ilk islam Şifahanesi nedir?
  15. Şifahanelerin diğer ismi nedir?
  16. Ilk hastane hangi Emevi halife?
  17. Islam devletlerinde ilk hastane hangi şehirde kurulmuştur?

Darülafiye ne demek?

Kelime anlamı olarak baktığımızda ise “sağlık yurdu, şifa yurdu, şifa veren yer” anlamında olan darüşşifalar için farklı terimler de kullanılmıştır; Şifahane, Darussıhha, Darulafiye, Darürraha, Darüttıb, Bimaristan, Bimarhane, Tabhane, Nekahathane, Maristan, Me'menülistirahe” gibi.

Selçuklularda darüşşifa veya Darulafiye ismiyle anılan kurumların şimdiki adının karşılığı nedir?

Anadolu Selçukluve Osmanlı'da DarüşşifaKavramı ve Amaçlar Anadolu'da darüşşifalarbirçok isimde zikredilmekteydi. “Şifahane”, “maristan”, “bimaristan”, “darussıhha”, “dârulâfiye”, “ me'menülistirahe”, “darüttıb” gibi birçok isimle anılsa da darüşşifalaraynı anlama gelmekteydi. “XII.

İslam devletlerinde hastaların tedavi edildiği sağlık kurumunun adı nedir?

Bu kurum, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile Endülüs'te değişik dönemlerde değişik isimlerle anılmış, yukarıda ifade ettiğimiz gibi Osmanlı Devleti'nde 1843 yılından sonra Hastahane, Arab dünyasında da Kahire'de 1825 yılında Ebu Zu'bul Hastahanesi'nin kurulmasından sonra da "Müsteşfa" tabiri kullanılmıştır.

İslam devletlerinde ilk darüşşifa hangi şehirdedir?

Osmanlıların inşa ettiği ilk darüşşifaise 1390'ların sonunda I. Bayezid tarafından yaptırılan Bursa Yıldırım Darüşşifasıdır. İslamUygarlığında kurulan sağlık kurumları hemen daima bir vakıf müessesesi olarak kurulmuşlardır.

İslam devletlerinde darüşşifa hangi şehirde?

Anadolu Selçuklu Sultanı İzzed- din Keykâvus tarafından 1217 yılında yaptırılan Sivas Darüşşifasıhakkında hem mimari, hem sanat tarihi, hem de Selçuklulardan günümüze ulaşan tek vakfiyeye sahip olması nedeniyle, tıp tarihi açısından pek çok araştır- ma yapılmıştır (10).

Darüşşifalar nelerdir?

Darüşşifa nedir? Darüşşifalaren basit tanımıyla "halka sağlık hizmeti sunulduğu yerler"dir. Lakin burada tıp eğitimi verilmesi, bitkisel ilaçlar için bitki yetiştirilmesi, hastaların ve hekimlerin beslenmesi gibi birçok faaliyet de yapılmaktaydı.

Hangisi Şifahaneleri ifade etmek için kullanılan kavramlardan biridir?

Türkçe ''şifa evi'', ''şifa kapısı'', ''sıhhat yurdu'', ''sağlık yurdu'' olarak adlandırılan şifahanelergenellikle darüşşifa olarak isimlendirildi.

Islam devletlerinde ilk hastane nerede kuruldu?

Emevîler Devrinde iç karışıklıkların ve Emevi ailesinin uygulama ve tutumlarına karşı yapılan direniş ve isyanların bertaraf edilmesinden sonra Velid İbn Abdülmelik döneminde 88 (706) yılında ilkdefa Dımaşk'ta büyük bir hastahanenin kurulduğunu görüyoruz.

Islam devletlerinde ilk Darussifa nerede?

Selçuklularda olduğu gibi Osmanlılar da fethettikleri yerlerde sağlık kurumları ihya etme geleneğini sürdürdüler ve Selçuklu dönemi darüşşifalarını örnek aldılar. Bu kapsamda ilkOsmanlı darüşşifasıYıldırım Bayezid tarafından Bursa'da tesis edildi.

Dünyada ilk darüşşifa hangi şehirde kurulmuştur?

Vasiyeti üzerine ağabeyi Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1204-1206 yılları arasında Kayseri'de inşa ettirilmiş ünlü Gevher Nesibe Şifaiyyesi ve 1210-1214 yılları arasında yapılan medresesi bazı kaynaklara göre tıp eğitimi ve sağlık hizmetini birlikte veren dünyanın ilkmerkezidir.

Darüşşifa hangi şehirde?

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası(Sivas) Divriği ve civarında en erken yerleşim Hititler Dönemi'ne kadar inmektedir. Yöre, Mengücekoğullarının yönetimi altında olduğu dönemde Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından camii ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır.

Darüşşifanın şimdiki adı nedir?

“Bezmi âlem hastanesi”, “Valide Sultan hastanesi”, “Gureba-ı Müslimin Hastanesi”, ve günümüzde “Vakıf Gureba Hastanesi” adıyla işlevini sürdüren hastaneyi, 1845 yılında inşa ettirmiştir. Bu yapıyla birlikte, darüşşifa(bimarhane) adıyla tanınan sağlık yapıları “hastane” adıyla anılmaya başlamıştır.

Islam devletlerinde ilk darüşşifa nerede?

Selçuklularda olduğu gibi Osmanlılar da fethettikleri yerlerde sağlık kurumları ihya etme geleneğini sürdürdüler ve Selçuklu dönemi darüşşifalarını örnek aldılar. Bu kapsamda ilkOsmanlı darüşşifasıYıldırım Bayezid tarafından Bursa'da tesis edildi.

Ilk islam Şifahanesi nedir?

yayınlarından çıkan 'Karşılıksız Hizmetin Muhteşem Abideleri İstanbul Şifahaneleri' kitabından derlediği bilgiye göre, İslamdünyasında ilkhastane 707 yılında Emevi Halifesi Velid Abdülmelik tarafından kuruldu ve Abbasi Halifesi, Bağdat'ın kurucusu Mansur'un hastalığı sırasında 765 yılında geliştirildi. 10. yüzyılda ...

Şifahanelerin diğer ismi nedir?

Şifahaneler; sıhhat yurdu, şifaevi ve şifakapısı olarak da adlandırılmış olup; 19. yüzyıldan itibaren Avrupa'da inşa edilen modern sağlık kuruluşlarının tesisleri İngilizcede kullanılan “hospital – hastane” kelimesi “hospites” ziyaretçi anlamında olup; Ortaçağ'da hacıların konaklaması için yapılan “yer” anlamından ...

Ilk hastane hangi Emevi halife?

İslâm'da bina olarak kurulan ilk hastaneise Emevî HalifesiVelîd b. Abdülmelik'in 88/707 yılında kurduğu ve daha çok cüzzamlıların tedavi edildiği hastanedir.

Islam devletlerinde ilk hastane hangi şehirde kurulmuştur?

Emevîler Devrinde iç karışıklıkların ve Emevi ailesinin uygulama ve tutumlarına karşı yapılan direniş ve isyanların bertaraf edilmesinden sonra Velid İbn Abdülmelik döneminde 88 (706) yılında ilkdefa Dımaşk'ta büyük bir hastahanenin kurulduğunu görüyoruz.

Sağlığın büyük abidesi: Şifahaneler

AA muhabirininİstanbulBüyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. yayınlarından çıkan ''Karşılıksız Hizmetin Muhteşem Abideleri İstanbul Şifahaneleri'' kitabından derlediği bilgiye göre, İslam dünyasında ilkhastane707 yılında Emevi Halifesi Velid Abdülmelik tarafından kuruldu ve Abbasi Halifesi, Bağdat'ın kurucusu Mansur'un hastalığı sırasında 765 yılında geliştirildi. 10. yüzyılda İslam hastaneleri en parlak devrini yaşadı.

Anadolu Selçukluları döneminde de darüşşifa hizmeti devam etti. Anadolu'nun her büyük şehrinde en az bir darüşşifa yapıldı. Osmanlılar, Selçuklular dönemindeki darüşşifaları kullandılar ve gerektiği zaman ilaveler yaptırdılar.

Gerek İslam medeniyeti döneminde, gerek Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen darüşşifaların mimarisi, birbiriyle aynı özellikleri taşıyor. Darüşşifada hastalar için bir hamam, ilaçların hazırlandığı bir oda ve ilaçların saklandığı bir ambar bulunuyordu.

-İSTANBUL'DAKİ ŞİFAHANELER-

İslam'ın ilk yüzyıllarında kurulan darüşşifalarla, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kurulan darüşşifalar arasında fark bulunmuyor.

İstanbul şifahaneleri dendiğinde, Osmanlılar döneminde İstanbul'da yaptırılan ve hastane görevini gören müesseseler akla geliyor. Hastane görevi gören bu müesseseler tarih boyunca bir çok isimle kimliklendirildi. Türkçe ''şifa evi'', ''şifa kapısı'', ''sıhhat yurdu'', ''sağlık yurdu'' olarak adlandırılan şifahaneler genellikle darüşşifa olarak isimlendirildi. Darüşşifalar bu ismin yanında tarihin çeşitli dönemlerinde ve değişik coğrafyalarda ''bimarhane'', ''maristan'', ''darülmerza'', ''darülafiye'', ''darüssıhha'' olarak da tanıtıldı.

Darüşşifalar, kimsesiz, muhtaç hastalara hizmet vermek için genellikle padişahlar, onların hanımları, kızları veya varlıklı kimseler tarafından vakıf eserleri olarak yaptırıldı.

Zapt edilemeyecek akıl hastaları, salgın hastalıklara yakalanıp tecrit edilmesi gerekenler dışındaki her hasta kendi evine, annesi, hanımı, kız kardeşi veya hizmetliler tarafından bakıma alınırdı.

İstanbul'da, 15. yüzyıldan 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar yapıldığı bilinen, biri dışında hepsi külliyeler içinde yer alan 8 eser bulunuyor. Bunlardan ilki 1462 yılında yapılan, 1824'lü yıllarda faaliyetine son verilen, son bina kalıntıları da 1930'larda kaybolan ve bugün mevcut olmayan Fatih Darüşşifası. 1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in yaptırdığı Üsküdar Cüzzamhanesi de 1930'lu yıllara kadar açıktı.

1550'de yapılan ve uzun yıllar genel hastane hizmetine devam eden Haseki Darüşşifası, 1848 yılından sonra ilk kadın hastanesi olarak hizmet verdi. Çeşitli devreler geçirdikten sonra da temelini oluşturduğu bugünkü Haseki Hastanesi'nin polikliniği olarak 1970'li yıllara kadar hizmetini sürdürdü.

1559 yılında tamamlanan Süleymaniye Darüşşifası ise bu işin zirve noktasıydı. 20. yüzyılın başında Türkiye Cumhuriyeti'nde modern tıp dünyasının kurulmasına katıldıktan sonra o da tarih sahnesinden çekildi. 1574 tarihli Atik Valide Darüşşifası 1927 yılına kadar hizmetine devam etti. 1616 yılında faaliyete başlayan Sultan Ahmed Darüşşifası da 1877 yılında sanat okuluna dönüşünceye kadar faaldi.

Vakıf geleneğini halen devam ettiren son şifahane, ilk hastane olan 1843 tarihli Vakıf Gureba ise hizmetini günümüzde de sürdürüyor.

-DARÜŞŞİFADA TEDAVİ-

Tedavinin parasız olarak yapıldığı darüşşifalarda, hastalar kapıcı tarafından karşılandıktan sonra yıkanabilecek durumdaysa hamamda yıkanarak muayeneye hazır hale getiriliyordu.

Bütün hekimlerin ve tıp öğrencilerinin de katıldığı muayenenin ardından hastanın ilaçları tespit edilerek, yiyeceği gıdalar ve yapacağıdiyet belirleniyordu. Hekimlerin günde iki kez ziyaret ettiği hastaların tedavisi için psikolojisinin önemi dikkate alınarak, bütün hizmetlerin güleryüzle ve gönlü okşayan sözlerle yapılması şart koşuluyordu.

Darüşşifa hekimleri seçilmiş, tecrübeli hekimler oldukları için hastalıkların teşhisinde ''nabız bakmaya'' ayrı önem verirlerdi. Eski tıpta, sadece nabız bakmak ile bütün hastalıkları teşhis eden hekimler vardı. Nabızda düzgün olmayan atışlar, sık sık veya aralıklı atışlar, dolgun veya zayıf atışlar hekim için ipuçları idi. Osmanlı tıbbında hekimin uyması gereken en önemli kurallardan biri, hastanın öleceğini nabız muayenesi ile anladığı zaman asla söylememesiydi.

Darüşşifaya gelen hastanın teşhisi yapıldıktan sonra ilk yapılan uygulama vücuttan zararlı maddeleri atmaktı. Hekimilaçvermeden önce bedenin temizlenmesini isterdi. Osmanlı tıbbında kullanılan ilaçların büyük bir kısmı müshil etkili olup bağırsakların temizlenmesi görevini üstlenirdi. Bedenden zararlı maddeleri atmak için kan almak da önemliydi.

Kupa çekmek ve hacamat da kan temizliği için kullanılan yöntemlerden biriydi. Bir diğer bedeni temizleyici uygulama hastanın terletilmesiydi. Bunların yanında bedeni temizlemekte en önemli uygulama hamamlardı.

Darüşşifada yatan hastanın tedavisinde çok önemli olan bir husus da yediği, içtiğiydi. Hekim hastalığı teşhis ettikten ve ilaçlarını tespit ettikten sonra ilk işi, hastanın yiyeceklerini ve içeceklerini ayarlamasıydı.

Ağır hastalara çok az yemek verilir, genellikle et suyu ve ekmek tercih edilirdi. Eski tıbba göre pirinç bedene en uygun gıdalardandı. Kuzu eti insan bedenine en faydalı gıdalardan olduğu için yemek listesinde hep vardı. İyileşmeye başlayan hastaya ise iştah açacak yiyecekler verilir, gönlü ne çekerse o hazırlanırdı.

-AKIL HASTALARININ KABULÜ-

Akıl hastaları da darüşşifa hizmetlerinden yararlanırlardı. Darüşşifalarda akıl hastaları için hasta sayısına göre bir veya bir kaç oda ayrılabiliyor, bazen de darüşşifanın bir bölümü veya Süleymaniye'de olduğu gibi ayrı bir bölüm sadece akıl hastalarının hizmetine verilebiliyordu.

Buraya yatan akıl hastaları kontrol altında tutulabilen, tedavi edilebilen kimsesiz hastalardı. Bütün hastalara açık olan bu darüşşifaların zamanla sadece akıl hastalarına hizmet eden ''tımarhane'' haline geldiği görülüyor.

Osmanlı tıbbına göre ''delilik'' bir hastalıktır ve tedavi edilebilir. Hekimler bu konuda donanımlıdır ve ilaç listelerinde bu konuda faydalı olan pek çok formül yer alır. Bu sebeple akıl hastalarına şerbetler verilirdi. Ferahlatan, rahatlatan, uyku veren bu şerbetleri ve dozlarını hekimler ayarlardı. Bu hastaların iyileşebilmesi için ilaçların yanı sıra başka tedavilerden de faydalanılıyordu. Müzikle tedavi bunlardan biriydi. Bu konuda tecrübeli müzisyenler haftada iki gün darüşşifaya gelerek konser verirlerdi.

Ayrıca eski tıpta yeri olan güzel kokulu çiçekleri koklayarak tedavi, su sesi ile tedavi, hatta gönlü rahatlatacak kuş sesleri bile tedavi aracı olarak kullanılabiliyordu.

-DARÜŞŞİFANIN VAZGEÇİLMEZ İLACI ''TİRYAKLAR''-

Darüşşifalarda hastalar için hazırlanan ilaçlar çok önemliydi. Haftada iki gün de dışarıdaki hastalar için bedava ilaç dağıtılırdı.
Hekimin o hasta için özel olarak hazırladığı formülün dışında, ateşlenmelerde, baş ağrılarında, mide ağrısı ve kusmalarda, döküntülü deri hastalıklarında, uykusuzluklarda, mafsal ağrılarında bilinen ve çok kullanılan belli formüller vardı. Bunlar darüşşifa eczacıları tarafından büyük miktarlarda belli formüllere uygun olarak hazırlattırılır ve ambarlarda saklanırdı.
Bu ilaçlar merhemler, macunlar, şerbetler, haplar şeklinde olurdu. Gerek Selçuklular döneminde, gerekse Osmanlılar döneminde hekimlerin darüşşifa ambarında bulunmasını istedikleri belli ilaçlar vardı. Bunların en önemlileri ''tiryaklar''dı.
Tiryak denen ilaçlar, her derde deva olan ve özellikle zehirlenmelerde mutlaka alınması gereken ilaçlardı. Tiryakların etkileri, hastalanmadan önce veya hastalandıktan sonra vücudun bağışıklığını arttırmak veya akrep, yılan sokması ve zehirlenmelerde etkili olmasıydı.
Tiryaklardan daha önemli, hatta altından daha değerli olan ''Tiryak-ı faruk'' hem tedavisi zor olan bir çok hastalık, hem de zehirli yılan ve böcek sokmalarında etkiliydi. Bu ilacın formülünde yılan etinin de yer aldığı kırktan fazla etkili madde bulunuyordu. Bu ilaç hazırlandıktan 6 ay sonra kullanmaya başlanırdı. Diğer etkili tiryaklar ise 8 maddeden hazırlanan ''Tiryak-ı semaniye'' ve 4 maddeden yapılan ''Tiryak-ı erbaa''dır.
Bunların dışında felç, inme, tutulma için ''beladır macunu'', sindirime yardım eden, iştahı açan, balgamı kesen ''feylezoflar macunu'', hastaların kuvvetlendirilmesi için hazırlanan ''macun-ı firbehi'' darüşşifalardaki tedavilerde yaygın olarak kullanılıyordu.
Ayrıca, gül, menekşe, nar, demirhindi şerbeti, isfidac ve siyah merhemi de tedavilerde hekimlerin tercih ettiği ilaçlar arasında bulunuyordu.
Darüşşifalar Allah rızası için yaptırılır, hiçbir hizmetten para alınmazdı. Kendi içinde bütün hizmetleri karşılayan bir birimdi ve burada görevli olan herkesin belli niteliklere sahip olması istenirdi.

Kaynak: Haber Kaynağı

Bu haber toplam 21067 defa okunmuştur

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır