allah ın azameti ne demek / Azamet-i İlâhiyye Nedir? | İslam ve İhsan

Allah In Azameti Ne Demek

allah ın azameti ne demek

Soru

Azamet ve Kibriya

Azamet ve kibriya arasındaki fark nedir?

Tarih:

Okunma:

Cevap

Sebepler, ilahi kudretin tasarrufuna bir perdedir. Çünkü büyüklük, yücelik, kudret sahibi olmak anlamlarına gelen izzet ve azamet perdeyi ister. Zira aklın nazarında ilahi kudretin saygınlığının korunması gerekmektedir. Evet, akıl meydana gelen her şeyin hakiki yönünü tamamıyla kavramaktan acizdir. Nihayetsiz ilim, irade, hikmet ve kudret sahibi olan Cenab-ı Hakkın icraatını tam manasıyla akılla idrak etmek mümkün değildir. Bundan dolayı özellikle gafillerin nazarı, olayların güzelliğini, hikmetini anlayamaz. Haksız olarak şikâyete başlar. Bilmeden itiraz eder. İşte bu şikâyetlerin Yüce Allah’a değil de, vasıtalara yönelmesi için esbap konulmuştur. Eğer insanlar hakikati bulsalar, hikmeti anlasalar onların nazarında sebepler kalkmış olur.

Kısacası batıl olan şikâyetleri reddetmek ve görünüre göre hüküm vermeye alışan aklın nazarında ilahi kudreti kusurdan, zulümden tenzih etmek için sebepler birer perde olmuştur.

Bu konuda son derece sakıncalı olan bir taraf bulunmaktadır. O da, Cenab-ı Hakkı perdelenmiş, perdelerle sınırlandırılmış, varlık ile Onun arasında gerçek bir perde hayal edip inanmaktır. Böyle bir düşünce İmanın esaslarına zıttır. Hiçbir sebep Yüce Allah’ı perdelemekle sınırlandıramaz. Bu perde tabirinin anlamı ise gaflet ve günahlardan kaynaklanan ve kalp körlüğü gibi nedenlerden dolayı insanın nazarında, algısında, düşüncesinde, bakış açısında Allah’ı tanımaya engel olan sebepler demektir. Yani sebepler varlıkların nazarındadır. Varlıklardadır. Onlara aittir.

Azamet ve kibriya akıl ve kalp ile ihata edilemez. Çünkü akıl da kalp te mahluktur. Özellikleri de mahluktur. Bundan dolayı sınırlıdır. Her yönüyle sınırlı olan bir varlık sonsuzu nasıl ihata edebilir ki? Fiil, isim, sıfatları sonsuz olan bir zat hakkında nasıl nihayetsiz marifet mertebeleri bulunmasın ki? Kendisinden başka gerçek fâil olmayan, her şeyi yaratan ve sonsuz hikmetle donatan, herşeyin hakikati esma-yı Hüsnası olan zatın marifeti nasıl kudsi bir cazibe olmasın ki? Evet, şiddeti zuhuru perdelenmesine bir sebeptir. Zira her yeri nurlandıran güneşin siddetli zuhurundan zatını göremediğimiz gibi..

Ayrıca bakınız.

/soru-cevap/siddet-i-zuhurdan-gizlenme


Yorum Yap

Yorumlar

Sınırsız büyüklük ve ululuk anlamına gelen azamet, Allah’ın bir sıfatıdır. Azamet-i İlâhiye (Allah’ın büyüklüğü), kudret-i İlâhiyenin azameti (Allah’ın kudretinin büyüklüğü)” demektir.

Kibriya ise, Cenab-ı Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü demektir.

Azamet, Allah hakkında kullanılırsa O’nun büyüklüğünü ifade eder, ancak insan hakkında kullanılırsa “kibir, gurur, büyüklük taslama, görkem” gibi anlamlara gelir.

Perde-i azamet, büyüklük perdesi demektir. İnsanın görmesi, işitmesi sınırlı olduğu gibi, düşünmesi, kavraması ve çeşitli duygularla algılaması da sınırlıdır. Bu yüzden bir şey çok çok büyük ve sınırsız olursa, algılama sınırlarının dışına çıkar ve büyüklük bir perde gibi gizleyici bir unsur hâlini alır.

İnsan, maddî şeylerde, uzunluk, derinlik ve yükseklik gibi şeyler açısından “Bu büyüktür” veya “Küçüktür” diye görüş belirtir. “Büyük âlim” dediğimizde ise büyüklük madde sınırlarını aşar, sıfat alemine girer. Yani “O şahsın ilmi çok yücedir.” demiş oluruz. Maddeden münezzeh olan Allah’ın büyüklüğü ve azameti sıfatlarının sonsuzluğu, bütün madde âlemini o İlahi sıfatlarıyla gayet kolay yaratması, idare etmesi, değiştirmesi bakımındandır. Yani, “Allah Azîm’dir.” dediğimizde “O’nun şânı o kadar yüce, zât ve sıfatları o kadar büyüktür ki, akıllar kavrayamaz.” manasını kasd ederiz.

Cenâb-ı Hakkın isimlerinden olan Kebîr de “büyük ve ulu” anlamındadır. Ancak Kebîr ismi ile Azîm ismi, çok ince bir farkla birbirinden ayrılmaktadır. Çünkü kebîr kavramının kullanıldığı bazı yerlerde azîm kavramı kullanılmaz:

Kebîr, “sonsuz büyüklük (kibriyâ) sahibi olan Allah”, diğer bir deyişle, “varlığının ve zâtının kemâli sınırsız olan Allah” demektir.

Buna göre, Kebîr daha çok zâtın büyüklüğü için, Azîm ise çoğunlukla sıfatların büyüklüğü için kullanılır.

Azîm, Kebîr ve Aliyy isimleri arasındaki ince farkı bir derece anlamak için bunların karşılığı olarak kullanılan ‘yüce, büyük ve yüksek’ kelimelerine bakmak gerekir. Bu kelimeler, o isimlerin mânâlarını tam ifade etmeseler de, aralarındaki fark hususunda bize fikir verebilirler. Yani, bu üç kelime aynı mânâya gelmedikleri gibi, bu isimler de aynı değildirler.

Bir de bu isimlerin zıtlarına baktığımızda, azîm kelimesinin zıddı hakîr, kebîrin zıddı küçük, âlînin zıddı aşağı veya alçaktır.

Bir kudsi hadiste Allah buyuruyor ki:

"Azamet gömleğim, Kibriyâ ise kaftanımdır."

"Kibriya benim ridâm (belden yukarı giyilen elbise, bir anlamda gömlek), azamet ise benim ızârım (belden aşağı giyilen elbise) dir. Bunlardan biri konusunda bana ters düşen kimseye azab ederim." (bk. Müslim, Birr: ; Ebû Dâvud, Libâs: 25; İbn-i Mâce, Zühd: 16; Müsned: 2/, , , , , 4/; Alâuddin el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl: 3/)

Hadiste "azamet" izara, "kibriya" ise ridaya benzetilmiştir.

Buradaki gömlek ve kaftan benzetmeleri vücudun her tarafını istisnasız kaplamaya işaret ediyor ki, manası kibriya ve azamet Allah’ın bütün Zat-ı Akdes ve sıfatlarını kuşatan genel bir kavramdır. Yani onun Zatı da sıfatları da isimleri de mutlak kibriya ve azamet içindedir.

Bu ifade, hiç kimse Allah’ın Zatını kuşatan bu sıfatlara ortak ve hissedar olamaz demektir. "Kim bu hususta kibirlenir ve büyüklük taslarsa, onu cezalandırırım." demek sureti ile kibir ve büyüklük taslama hastalığından insanları sakındırıyor ve yasaklıyor.

Allah’a ait bir elbiseyi, yani kibriya ve azameti insanın giymeye kalkışması çok komik ve çok büyük bir dalalettir.

Gönderen: SERHAT ATAKAN

Tarih:

Azamet-i İlâhiyye Nedir?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Zatı ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu, pek azametli. "Azîm", izam, kökünden büyüklük manasında bir sıfat olup büyüklükte mübalağa ifade etmektedir. İzam, büyük, aziz, ulu, yüce ve kibriya manalarına gelmektedir.

Her türlü noksanlıklardan münezzeh olan aza­met sahibi yüce Allah, mecid ve değeri çok yüksek sı­fatlara layıktır. Sübhan Tealâ'nın büyüklük sıfat ve azametine akıllar erişemez, O'nun künhünü gözler kuşatamaz.

Bütün noksanlıklardan münezzeh olan yüce Al­lah'ın varlığı zorunludur.

Sübhanellahil-azim, her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibidir. O, öyle bir güç kudret sahibidir ki hiçbir şey onu aciz bırakamaz.

Yüce Allah, yaratılmış olanların sahip olacakları sıfatlardan münezzeh, her türlü sena ve övgüye la­yıktır.

"El-Azim" ismi Kur'ân-ı Kerim'de Allah’ımızın ismi olarak sadece altı defa zikre­dilmiştir. Bunlar: Bakara, Şûra-4, Va­kıa, Hakka-

لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظٖيمُ

“Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur. O çok yücedir, çok uludur.” (Şûra, 4)

اِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظٖيمِۙ

“Çünkü o, ulu Allah’a iman etmezdi;” (Hakka, 33)

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظٖيمِࣖ

 "O halde, ulu Rabbi’nin adını yüceltip nok­sanlıklardan tenzih et."  (Vakıa, 74;96, Hakka, 52)

 

Peygamberimiz, bu ayet indiği zaman, “Bu teşbihi secdenizde söyleyiniz” buyurmuşlardır. Bu emre binaen, namazların rükûunda üç defa “Subhane Rabbiyel Azim” denir. Peygamberimiz namazlarının ruukunda, “Ulu Rabbimi her türlü noksanlıklardan tenzih ederim” secdelerinde ise, “Ulu Rabbim her türlü noksanlıklardan tenzih ederim” Sübhane Rabbiyel Ala” şeklinde tesbihatta bulunmuştur. 

 

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌؕ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ مَنْ ذَا الَّذٖي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِهٖؕيَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُحٖيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهٖٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚوَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظٖيمُ

“Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür.” (Bakara, )

Allah Teâlâ büyüktür. Tazimi gerektiren bütün vasıf ve anlamlar O'na aittir. Hiçbir yaratık O'nu layık olduğu şekilde övemez ve O'na yapılması gereken övgüleri sayamaz. Bilakis O, kendisini nasıl övmüşse öyledir. Kulların övgülerinin üstündedir.

Abdullah ibn Abbas, Peygamberimizin (s.a.v.) bir sıkıntı esnasında şöyle dua ettiğini rivayet eder; “Halim ve Azim Allah’tan başka ilah yoktur. Ulu Arşın Rabbi, yerin Rabbi ve göklerin Rabbi Allahtan başka ilah yoktur.” (Nesai)

Peygamber (s.a.v) bir üzüntü anında şöyle derdi.

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظٖيمِ

"Allah ki, Ondan başka ilah yoktur. Büyük ar­şın sahibidir." (Neml, 26)

 

Peygamberimiz (s.a.v.): 

"Kim bir hastanın huzuru­na girer de hastanın eceli henüz gelmemişse (hasta­ya), yüce arşın sahibi, azamet sahibi Allah'tan sana şifa vermesini niyaz ediyorum" der de bunu yedi defa tekrarlarsa Allah'ın izniyle o kimse şifa bulur.”

Allah en yüce mesel sahibidir. Allah Resulü Muhammed (s.a.v.)'ın mü'minlere şu müjdesi kafidir:

"Her kim ilim öğrenir ve öğretirse, bununla göğün melekutunda "azim" diye çağırılır."

Biliniz ki Allah için sabit olan ta'zimin iki türlü anlamı vardır:

1. O, bütün kemal sıfatlarla muttasıftır. Bu sıfatların da en mükemmellerine, en büyüklerine ve en kapsamlılarına sahiptir. Herşeyi kuşatıcı ilim O'nundur. Geçerli ve nüfuz edici güç, kuvvet, azamet ve büyüklük O'na aittir. İbnu Abbas ve başkalarının da söylediği gibi; gökler ve yerin, Rahman'ın avucunda sanki bir hardal tanesinden daha küçük mesabede olması O'nun azametindendir.

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur:

"Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun avucundadır." (Zümer, 67) 

"Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Eğer onların nizamı bir bozulursa kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz." (Fatır, 41)

"O yücedir, uludur. O'nun azametinden, yukarılarından neredeyse gökler çatlayacak" (Şura, 5)

Rasûlullah'tan (s.a.v.) gelen sahih bir hadiste söyle buyurulur;

"Allah Teâlâ buyurur ki; kibriya benim ridamdır, azamet ise izârımdır. (Ridâ: Aba, cübbe veya gömlek gibi elbise; İzâr: Belden aşağıya giyilen elbise. Azamet ve kibriya Allah'a ait iki sıfat ki, sadece O'na mahsustur. Mahlukatın bu sıfatları alması caiz değildir. Bu iki sıfatın ridâ ve izâra benzetilmesinin sebebi şudur: Nasıl ki insan ridâsı ve izârını giyerken bir başkası, ona ortak olamazsa Allah Teâlâ da bu sıfatlarında ortaklığı asla kabul etmez.) Kim ki benimle bunlardan birisi için yarışıp, çekişirse ben onu azabımla cezalandırırım." (Müslüm, İbn Mace) 

Büyüklük ve azamet Allah'a mahsustur. Bu iki safatın hakkını takdir etmek ve künhüne vakıf olmak mümkün değildir.

2. Yaratıklardan hiç kimse Allah'a yapılan ta'zim gibi bir ta'zime müstehak değildir. O'nun kullarının O'na kalpleriyle, dilleriyle ve bütün azalarıyla ta'zim göstermeleri gerekir, bu, O'nu tanımak ve sevmek hususunda bütün gücü sarfetmekle, O'na itaat etmek ve boyun eğmekle, O'ndan korkmakla, dil ile O'nu anmak ve bütün azalarıyla O'na olan şükrünü ve kulluğunu yerine getirmekle olur. O'na hakkıyla saygı göstermek, itaat edip karşı gelmemek, zikredip unutmamak, şükredip nankörlük etmemek de O'na ta'zimin gereklerindendir. O'nun hürmetli kıldığı ve meşrulaştırdığı zaman, mekan ve amellere saygı göstermek de Allah'a saygı göstermek demektir.

"Bu böyledir. Her kim Allah'ın nişanelerine hürmet gösterirse şüphesiz bu, kalplerin Allah'a karşı gelmekten sakınmasındandır." (Hac, 32)

"İşte böyle; her kim Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında onun iyiliğinedir." Hac 

O'nun yarattığı hiçbir şeye ve koyduğu hiçbir kurala itiraz edilmemesi O'na saygıdandır.  

Azamet, büyüklük ma'nâsınadır. Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük ancak O'nundur ve herşey O'nun büyüklüğüne şahit­tir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhal­dir. Çünkü her şey, her an ve her hususta, Allah'a ihtiyacını gösterip dururken büyüklük bahis mevzuu olur mu? İhtiyâç ile büyüklük birbirine zıt şeylerdir. Varlığımızı O'na borçlu olduğumuz gibi, kafamızda ve kasamızda ne varsa, onları da O'na borçluyuz. İhtiyaçlarımızın husulü O'nun lütuf ve kere­mine bağlı, maksatlarımızın meydana gelmesi O'nun irâdesi­ne mütevakkıftır. 

 

Mahlûkun büyüklüğü, yaratılmışlar, kendi aralarında içlerinden bâzıları hakkın­da "büyük" sözünü kullanırlar. Meselâ, zaferler kazanmış bir komutana büyük asker, bilgi şubelerinin herhangi birinde yepyeni mevzular açana büyük âlim, Süleymâniye camii gibi seyrânı bile insana hayranlık veren eserler kurana büyük mi­mar derler. Kendilerine büyüklük ünvânı verilen bu zâtların büyüklüklerini isbat eden alâmet, şüphe yok ki, her birinin ortaya koyduğu eserdir. Bu eserlere ne kadar nüfuz edilirse, on­ların büyüklük dereceleri o kadar iyi anlaşılmış olur ve o nisbette de gönüllerde kendilerine karşı bir sevgi ve tazim hissi uyanır. Fakat bu eserlere nüfuz edebilmek de bilgiye bağlıdır. 

 

Allâhu Teâlâ Büyükler Büyüğüdür, İyice düşünülünce tasdik edilir ki, büyük dediğimiz bu adamları bir damlacık sudan meydana getiren ve onlara büyük­lük vasfını kazandıran, kudret ve kabiliyet bağışlıyan, büyük­ler büyüğü Allahu teâlâ, daha evvel sezilmek, sevgi ve saygı­nın en yükseği ona tahsis edilmek iktizâ eder. Her göz attığı­mız noktada, Allah'ın yarattığı, bir değil, milyarlarca eser gö­rüyoruz.

Bunlar Allahu teâlâ'nın emir ve takdiri ile durmadan işleyip duruyor. İnsan bunların ne ince ne acaip şeyler olduğunu öğ­renmeğe kalkışsa, sonu acze varır dayanır, işte Allahu teâlâ'nın büyüklüğünü görmek ve öğrenmek isteyenler için bir çimen yaprağı, bir kitap kadar derin ve geniştir. 

  

Küçük bir yaprağın yaradılışındaki esrara nüfuz edemiyeceğini anlayan bir insan, onu yeryüzünde henüz ismini, cis­mini öğrenemediğimiz milyarlarca çeşit nebatata, yüksek dağlara, engin denizlere ve o denizlerde yaşıyan hadsiz hesap­sız acâip mahlûkâta ölçmeli de kâinatın yaradılışındaki hik­met ve esrârın zihinler yırtıcı heybeti karşısında Yaradan'a secdeye kapanmalı ve "Yâ Rabbe'l-âlemîn! Büyüksün, büyük­sün. Büyüklük, ancak Sen'in şânındır. Bizi ancak sana kulluk edip, rızâna eren kullarına kat! Câhillerin, Sen'in şânına yaraşmıyan sözlerinden Sen'i tenzih ve takdis ederiz. Bizi onlar­la beraber tutma" diye dâima lûtf ve merhametini istemeli­dir.

Gazzali; Şunu iyi bil ki: (Azim) kelimesi ilk vazedildiğinde, cisimlere itlâk edilip şöyle denilmiştir:

Bu cisim büyüktür. Şu cisim bundan daha büyük tür. Cisim­lere göre tabii. Büyük olan cisme büyük, ondan daha büyüğü görüldüğünde onun hakkında daha büyük cisimdir, tabiri kulla­nılmıştır.

Sonra bu büyüklük; gözün çevreleyebileceği kadar olur, çevrelemeyeceği kadar olur. Yer, gök gibi.

Meselâ bir fil için (Fil büyüktür, bir dağ için de bu dağ bü­yüktür) deriz ve göz onun büyüklüğünü çevreleyebilir. Ama yer (dünya) büyüktür dediğimizde göz onu ihata edemez. Gök de öyle. Çünkü bunlar gözlerin göremeyeceği kadar büyüklüğe sahiptirler.

Sonra gözlerin görüp idrak ettiği şeyler de kısım kısımdır. Akılların künhünü (Hakikatini) idrak edebilecekleri vardır, idrak edemeyecekleri vardır.

İşte akılların künhünü idrak edemeyeceği, bütün büyüklerin ötesinde olan en büyük, ihatası imkânsız olan Mutlak Büyük Allah'tır.

*Esma’ül-Hüsna yazı serimiz Halime Hüsna Özüdoğru katkılarıyla hazırlanmaktadır.

Azamet ve kibriya kavramlarını ve ikisi arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?

Değerli kardeşimiz,

Sınırsız büyüklük ve ululuk anlamına gelen azamet, Allah’ın bir sıfatıdır. Azamet-i İlâhiye (Allah’ın büyüklüğü), kudret-i İlâhiyenin azameti (Allah’ın kudretinin büyüklüğü) demektir.

Kibriya ise, Cenab-ı Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü demektir.

Azamet, Allah hakkında kullanılırsa, O’nun büyüklüğünü ifade eder; ancak insan hakkında kullanılırsa“kibir, gurur, büyüklük taslama, görkem” gibi anlamlara gelir.

Perde-i azamet, büyüklük perdesi demektir. İnsanın görmesi, işitmesi sınırlı olduğu gibi, düşünmesi, kavraması ve çeşitli duygularla algılaması da sınırlıdır. Bu yüzden bir şey çok çok büyük ve sınırsız olursa, algılama sınırlarının dışına çıkar ve büyüklük bir perde gibi gizleyici bir unsur hâlini alır.

İnsan, maddî şeylerde, uzunluk, derinlik ve yükseklik gibi şeyler açısından “bu büyüktür” veya “küçüktür” diye görüş belirtir. “Büyük âlim” dediğimizde ise, büyüklük madde sınırlarını aşar, sıfat alemine girer. Yani “O şahsın ilmi çok yücedir.” demiş oluruz.

Maddeden münezzeh olan Allah’ın büyüklüğü ve azameti sıfatlarının sonsuzluğu, bütün madde âlemini o İlahi sıfatlarıyla gayet kolay yaratması, idare etmesi, değiştirmesi bakımındandır. Yani, “Allah Azîm’dir.” dediğimizde “O’nun şânı o kadar yüce, zât ve sıfatları o kadar büyüktür ki, akıllar kavrayamaz.” manasını kasd ederiz.

Cenâb-ı Hakk'ın isimlerinden olan Kebîr de “büyük ve ulu” anlamındadır. Ancak Kebîr ismi ile Azîm ismi, çok ince bir farkla birbirinden ayrılmaktadır. Çünkü kebîr kavramının kullanıldığı bazı yerlerde azîm kavramı kullanılmaz:

Kebîr, “sonsuz büyüklük (kibriyâ) sahibi olan Allah”, diğer bir deyişle, “varlığının ve zâtının kemâli sınırsız olan Allah” demektir.

Buna göre, Kebîr daha çok zâtın büyüklüğü için, Azîm ise çoğunlukla sıfatların büyüklüğü için kullanılır.

Azîm, Kebîr ve Aliyy isimleri arasındaki ince farkı bir derece anlamak için, bunların karşılığı olarak kullanılan ‘yüce, büyük ve yüksek’ kelimelerine bakmak gerekir. Bu kelimeler, o isimlerin mânâlarını tam ifade etmeseler de, aralarındaki fark hususunda bize fikir verebilirler. Yani, bu üç kelime aynı mânâya gelmedikleri gibi, bu isimler de aynı değildirler.

Bir de bu isimlerin zıtlarına baktığımızda, azîm kelimesinin zıddı hakîr, kebîrin zıddı küçük, âlînin zıddı aşağı veya alçaktır.

Bir kudsi hadiste Allah buyuruyor ki:

"Azamet gömleğim, kibriyâ ise kaftanımdır."(bk. Müslim, Birr: ; Ebû Dâvud, Libâs: 25; İbn-i Mâce, Zühd: 16; Müsned: , , , , , ; İbn-i Hibban, Sahih, , ; Alâuddin el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl: )

"Kibriya benim ridâm (belden yukarı giyilen elbise, bir anlamda gömlek), azamet ise benim ızârımdir (belden aşağı giyilen elbise). Bunlardan biri konusunda bana ters düşen kimseye azab ederim." (bk. Müslim, Birr: ; Ebû Dâvud, Libâs: 25; İbn-i Mâce, Zühd: 16; Müsned: 2/, , , , , 4/; Alâuddin el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl: 3/)

Hadiste "azamet" izara, "kibriya" ise ridaya benzetilmiştir.

Buradaki gömlek ve kaftan benzetmeleri vücudun her tarafını istisnasız kaplamaya işaret ediyor ki, manası kibriya ve azamet Allah’ın bütün Zat-ı Akdes ve sıfatlarını kuşatan genel bir kavramdır. Yani onun Zatı da sıfatları da isimleri de mutlak kibriya ve azamet içindedir. 

Bu ifade, hiç kimse Allah’ın Zatını kuşatan bu sıfatlara ortak ve hissedar olamaz demektir. "Kim bu hususta kibirlenir ve büyüklük taslarsa, onu cezalandırırım." demek sureti ile kibir ve büyüklük taslama hastalığından insanları sakındırıyor ve yasaklıyor. 

Allah’a ait bir elbiseyi, yani kibriya ve azameti insanın giymeye kalkışması çok komik ve çok büyük bir dalalettir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Azîm, Kebîr ve Aliyy isimleri arasındaki fark nedir?
- EL-ALİYY.
- EL-KEBÎR.
- EL-AZÎM.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası