adaklık koyun şartları / (PDF) Tehlikedeki Türk Dilleri C.3 | Ahmet Yesevi Üniversitesi MHB Yayınları - funduszeue.info

Adaklık Koyun Şartları

adaklık koyun şartları

Tehlikedeki Türk Dilleri C.3

UNESCO Hoca Ahmed Yesevî Yılı anısına ve Bağımsızlıklarının Yılında Türk Cumhuriyetleri onuruna, Uluslararası Türk Akademisi ve Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığının destekleriyle hazırlanan “Tehlikedeki Türk Dilleri” kitabı 4 cilt olarak yayımlandı. “Tehlikedeki Türk Dilleri” projesi; dünya gündeminden nispeten uzak kalan az nüfuslu ve az konuşurlu Türk halklarını, onların dillerini ve kültürlerini bir arada, ortak ana başlıklar halinde ele almayı, tanıtmayı, bilgi ve belgeleri kamuoyu ile paylaşmayı ve bu yolla tehlikedeki Türk dilleri ve kültürleri konusundaki farkındalığı ve duyarlığı geliştirmeyi, sonraki kuramsal çalışmalar, dokümantasyon çalışmaları, yeniden canlandırma vb. diğer faaliyetler için müşterek bir akademik zemin ve platform oluşturma amacıyla yayımlanmıştır. Kitapta 26 ülkeden bilim insanının telif ve tercüme toplam özgün yazıyla yer aldığı 4 ciltlik kitap seti; süreli yayın, web sitesi vb. “Tehlikedeki Türk Dilleri” adlı geniş kapsamlı projenin bir parçasıdır. Kitap seti 3 ana bölümden ve 4 ciltten oluşmaktadır. Bu çalışmada yer alan “Tehlikedeki Türk Dilleri”ni belirlemede temel ölçüt olarak UNESCO’nun Tehlikedeki Dünya Dilleri Atlası (UNESCO Atlas of the World’s Languages in Danger) esas alınmıştır. Atlas’ta Rusya Federasyonu’nda konuşulan Türk dillerinin, Tatarca dışında, Başkurtça, Çuvaşça ve Yakutça dâhil, tamamı farklı düzeylerde tehlikede gösterilmiştir. Atlas’ta yer almayan Çin Kazakçası, Çin Kırgızcası, Avrupa’daki yerli ve göçmen Tatar ve Başkurt vb. Türk dilleri de aynı şekilde proje kapsamına dâhil edilmiştir. Öz deyişi “Son Sesler Kaybolmadan” olan projede, Çin’in kuzeydoğusundaki Fu-yü Kırgızcasından, Avrupa’nın en batısında Litvanya Karaycasına; Taymır yarımadasında konuşulan Dolgancadan, Basra körfezinin doğu kıyılarına yakın İran coğrafyasındaki Kaşgaycaya değin az nüfuslu, az konuşurlu Türk dilleri ele alınmaktadır. Yazıların tamamı bilimsel çalışma yaşamının önemli bir bölümünü bu projede ele aldığı Türk diline adayan yazarların kaleminden çıkmıştır. Yazarların önemli bir bölümü aynı zamanda ele aldığı dilin konuşurudur. Proje makalelerinin dilleri, sayı bakımından İngilizce başta olmak üzere Türkçe, Rusça, Kazakça, Özbekçe vd. Türk dilleridir. Tehlikedeki Türk Dilleri Editörler Prof. Dr. Süer Eker, Prof. Dr. Ülkü Çelik Şavk Yayın Koordinatörü Halil Ulusoy © Uluslararası Türk Akademisi Barış ve Uyum Sarayı Tauelsizdik Cad. No Astana / Kazakistan funduszeue.info • [email protected] Tel: +7 () © Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı Taşkent Cad. Şehit H. Temel Kuğuoğlu Sokak. No: 30 Bahçelievler/ANKARA Tel: 06 00 • Faks: 06 09 funduszeue.info • [email protected]

Modern Guney Azerbaycan Edebiyati PDF

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views pages

Original Title

Modern_Guney_Azerbaycan_funduszeue.info

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views pages

Original Title:

Modern_Guney_Azerbaycan_funduszeue.info

ATATÜRK SUPREME COUNCIL FOR CULTURE, LANGUAGE AND HISTORY


ВЫСШЕЕ ОБЩЕСТВО ПО ТУРЕЦКОЙ КУЛЬТУРЕ, ЯЗЫКУ И ИСТОРИИ имени АТАТЮРКА

ICANAS
(Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi)
(International Congress of Asian and North African Studies)
(Международный конгресс по изучению Азии и Северной Африки)
ANKARA / TÜRKİYE

BİLDİRİLER/ PAPERS / СБОРНИК СТАТЕЙ

EDEBİYAT BİLİMİ SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ


PROBLEMS AND SOLUTIONS OF THE SCIENCE OF LITERATURE
ПРОБЛЕМЫ ЛИТЕРАТУРОВЕДЕНИЯ

III. CİLT / VOLUME III / ТОМ III

ANKARA
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU YAYINLARI: 5/3
Sayılı Kanuna göre bu eserin bütün yayın, tercüme ve iktibas hakları
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna aittir. Bildiri ve panel metinleri
içinde geçen görüş, bilgi ve görsel malzemelerden bildiri sahipleri ve panel
konuşmacıları sorumludur.
All Rights Reserved. No part of this publication may be reproduced,
translated, stored in a retrieval system, or transmitted in any from, by any
means, electronic, mechanical, photocopying, recording, or otherwise, without
the prior permission of the Publisher, except in the case of brief quotations, in
critical articles or reviews. Papers reflect the viewpoints of individual writers
and panelists. They are legally responsible for their articles and photograps.

Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi ( Ankara)


ICANAS (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi)
Eylül – Ankara / Türkiye: Bildiriler: Edebiyat Bilimi Sorunları ve Çözümleri = 38th
ICANAS (International Congress of Asian and North African Studies) September
– Ankara / Türkiye: Papers: Problems and Solutions of The Science of Literature /
Yayına Hazırlayanlar / Editors; Zeki Dilek, Mustafa Akbulut, Zeki Cemil Arda, Zeynep
Bağlan Özer, Reşide Gürses, Banu Karababa Taşkın. – Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,
3. c.; 24 cm (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları: 5/3)
ISBN
1. Kültür, Asya-Toplantılar. 2. Kültür, Kuzey Afrika-Toplantılar. 3. Edebiyat
-Toplantılar I. Dilek, Zeki (yay. haz.) II. Akbulut, Mustafa (yay. haz.) III. Arda,
Zeki Cemil (yay. haz.) IV. Özer, Zeynep Bağlan (yay. haz.) V. Gürses, Reşide (yay.
haz.) VI. Karababa Taşkın, Banu (yay. haz.)

Yayına Hazırlayanlar / Editors: Zeki Dilek, Mustafa Akbulut, Zeki Cemil Arda,
Zeynep Bağlan Özer, Reşide Gürses, Banu Karababa Taşkın.
ISBN:
Kapak Tasarım / Cover Design: Tolga Erkan - Serdar Arıtürk
Baskı / Print: KorzaYayıncılık Basım San. ve Tic. Ltd. Şti.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1•İskitler/Ankara
Tel : 22 08 Fax : 14 27
e-posta/e-mail: [email protected] web: funduszeue.info
Baskı Sayısı / Number of Copies Printed:
Ankara
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Adres / Address: Atatürk Bulvarı Nu: ,
Kavaklıdere-ANKARA/TÜRKİYE
Tel.: 90 () 84 54
Belgegeçer/Fax : 90 () 85 48
e-posta/e-mail: [email protected]
III

İÇİNDEKİLER/TABLE OF CONTENTS/ СОДЕРЖАНИЕ


Sayfa Numarası/Page Number/Стр.
BİLDİRİLER/PAPERS/СТAТЬИ
A POSTCOLONIAL DISCOURSE IN THE GOD OF SMALL THINGS
BY ARUNDHATI ROY
MOHAMMADZADEH, Behbood

ANIMALS IN THE IRAQI TURKMEN PROVERBS


MUSTAFA, Falah Salahaddin - MOOSA, Najdat Kadhim

ЭВОЛЮЦИЯ ТУНИССКОГО АРАБО-ЯЗЫЧНОГО РОМАНА


NADİROVA, G. E./НАДИРОВА, Г. Е

К ИСТОРИИ СОЗДАНИЯ «ЖИЗНЕОПИСАНИЯ ПОСЛАННИКА АЛЛАХА» ИБН


ИСХАКА – ИБН ХИШАМА
(ГЕНЕЗИС ЖАНРА СИРЫ, АВТОРЫ «ЖИЗНЕОПИСАНИЯ»)
NALICH, Mariya/НАЛИЧ, Мария

AZƏRBAYCANIN ƏDƏBİYYAT ELMİ MÜHACİRƏTDƏ


NEBİYEV, Bekir

AHMET HAŞİM KARŞISINDA ORHAN VELİ


NEMUTLU, ÖZLEM

PАМИН МААЛЮФ. “ПЕРВЫЙ ВЕК ПОСЛЕ БЕАТРИСЫ”: КОНЕЦ ИЛИ НАЧАЛО?


NIKOLAEVA, M. V./ НИКОЛАЕВА, М. В

«ВЕЛИКИЙ ШЕЛКОВЫЙ ПУТЬ» И «ДОРОГА ЛЮДЕЙ»


NURGALİ, K.R. НУРГАЛИ, К. Р

LAKAP VERME GELENEĞİNDE MANİSA İLİ DEMİRCİ İLÇESİ ÖRNEĞİ


OĞUZ, Şükran - OĞUZ, İsmail

MODERN GÜNEY AZERBAYCAN EDEBİYATI


OKUMUŞ, Salih

MARLİNSKİ’NİN “AMMALAT BEK” VE “KIZIL ÇARŞAF” İSİMLİ


ÖYKÜLERİNDE DOĞU MOTİFLERİ
ÖKSÜZ, Gamze

MUĞLA’DA HIDIRELLEZ BAYRAMI


ÖNAL, Mehmet Naci

ANADOLU HÂLK HİKAYESİ “FERHAT VE ŞİRİN” İLE ŞÂHÎ’NİN


“FERHÂDNÂME”SİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
ÖZCAN, Nurgül

METİN TAHLİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ


ÖZCAN, Tarık
IV

TÜRK EDEBİYATINDA HÜMANİST ELEŞTİRİ ANLAYIŞININ TEMELLERİ


ÖZÇELEBİ, Betül

TÜRK EDEBİYATINDA TOPLUMCU GERÇEKÇİ ELEŞTİRİ ANLAYIŞININ TEMELLERİ


ÖZÇELEBİ, Hüseyin

SANAL MİZAH
ÖZDEMİR, Nebi

LÜGAT-I NACİ’YE DAİR


ÖZSARI, Mustafa

HALK VE DİVAN ŞİİRİ KOVŞAĞINDA YENİ BİR EDEBİ ÜNVAN-EMİR EFSEHEDDİN


HİDAYETULLAH BEY
PASHAYEVA, Aide

ПРИНЦИПЫ ИССЛЕДОВАНИЯ ЕВРОПОЯЗЫЧНЫХ ЛИТЕРАТУР АФРИКИ В


СИСТЕМЕ МИРОВОЙ ЛИТЕРАТУРЫ (ИТОГИ ИЗУЧЕНИЯ)
ПРОЖОГИНА, С. В./PROZHOGİNA, S. V

ЖАНРОВО-СТИЛЕВЫЕ МОДЕЛИ СОВРЕМЕННОГО ТУРЕЦКОГО РОМАНА( г.)


ROG, Anna/РОГ, Aнна

TÜRK DÜNYASI MASALLARININ BAŞLANGIÇ KALIP SÖZLERİNDEN


‘BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ’ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR DENEME
SAKAOĞLU, Saim

‘HAYRİYE’ VE ‘HALÛK’UN DEFTERİ’ ŞAİRLERİNİN OĞULLARINA


NASİHATNAMELERİ VE ARADAKİ ZİHNİYET FARKLILAŞMASI
SAMSAKÇI, Mehmet

Barışın Güzel Yüzü Aşk: Bir Yüzyıl Elyazma Mecmuasında


GevherÎ’nin Bilinmeyen Şiirleri Üzerine Düşünceler
SARAIVANOVA, Irina

METİN BİLGİSİNİN OLUŞUMU VE GELİŞMESİ


ŞƏRİFOV, Kamandar

GENERAL STRUCTURE OF PERSIAN PAREMIOGRAPHICAL COLLECTIONS


SHURGAIA, Tea

METİN TAHLİL YÖNTEMLERİ VE BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ


SİLAHSIZOĞLU, Emel

TURKISH LITERATURE IN ARMENIAN LETTERS AND ARMENIAN-TURKISH


LITERARY RELATIONS IN THE OTTOMAN EMPIRE IN THE XIXth CENTURY
STEPANYAN, Hasmik
V

SANATÇININ HUZURLU BİR ADAM OLARAK PORTRESİ AHMET HAMDİ


TANPINAR’IN HUZUR ROMANI
ŞAHİN, Seval

ÂŞIK PAŞA’NIN GARİBNÂMESİ’NDE KUTADGU BİLİG İLE YUNUS EMRE,


AHÎ EVREN VE HAC-I BEKTAŞİ VELÎ İZLERİ
ŞEKER, F. Aslı

NASREDDİN HOCA’NIN FIKRALARINDA SÖZÜN GÜCÜ


ŞENOCAK, Ebru

ORTA ÇAĞ DOĞU ŞİİRİNDE HARF VE SAYI MİSTİSİZMİ (KAYNAKLAR, AŞAMALAR…)


ŞIHIYEVA, Seadet

A POSTCOLONIAL DISCOURSE IN THE GOD OF


SMALL THINGS BY ARUNDHATI ROY

MOHAMMADZADEH, Behbood
KUZEY KIBRIS/NORTH CYPRUS/СЕВЕРНЫЙ КИПР

ABSTRACT
This paper examines the cultural and social implications which exist in
The God of Small Things written by Indian postcolonial writer Arundhati
Roy. The study analyzes Roy’s work according to the postcolonial theory and
gives importance to the premises of main theorist in this field. Postcolonial
literary texts like Roy’s are rewritings of colonial and postcolonial
images. Roy’s protagonists Rahel and Estha grow up in a village in Kerala
influenced with Elvis Presley, Broadway musicals, peppermint candies,
Love-in-Tokyo hair bands, Rhodes scholarships, Chinese Marxism, and
Syrian Christianity. Most of these cultural images are foreign, yet all of
these are their own. Thus, while in one sense these children, as Roy’s hybrid
characters, are Malayalam, in another sense they are not. This turmoil of
identification forms the basis of the plot, the children aren’t certain who or
what they are.
Key Words: Postcolonial Literature, cultural and social implications,
colonial and postcolonial images, hybrid identities.

The history of colonialism began in the 15th century with the age of
discovery, led by Spanish and Portuguese explorations of Americas and
other continents, but, in the eighteens century Europe, the advent of the
Industrial Revolution led to great changes in the industrial transformation
of economies and an enormous development in the traditional trade.
European countries in order to provide themselves with raw materials
and markets for their goods colonized many non-European countries.
Europeans on behalf of colonialism making their way to non-European
countries came in contact with the non-European landscape and nation.
Identifying with Eurocentrism let them to observe themselves as superior
and the colonized and their land as inferior and uncivilized. Consequently,

they tried to transform the colonized landscape into the civilized countries
similar to home country. In spite of this fact that European regarded
themselves superior to the non-European countries in all aspects, and aimed
at turning this inferior land into civilized one, the deep understanding and
close interaction always resulted in a deep fear for the colonizers.
The colonizers preoccupied by the possibility of being contaminated
on account of deep interaction with these uncivilized people were always
afraid of this interaction, thereby leaving behind their purity and superiority
over the colonized, as a result, the colonizer always regarded the interaction
with the colonized as a threat and they camouflaged their fear every time.
The deep interaction between the colonizer and the colonized despite
being a menace to the colonizer had another impact on the colonized which
resulted in losing self respect and devaluing image of themselves among
this people. Thus, the oppressed people, uprooted from their own selves,
struggled to become a member of another culture.
During the colonial period written text favored the Europeans and
their superiority over the non-Europeans. It was the system of power that
determines the representations. Terry Goldie maintains that “the indigene is
a semiotic pawn on a chess board under the control of the white signmaker”
(Goldie ). Thus, in oriental discourse the Europeans were
portrayed as “masculine”, “democrat”, “rational”, “moral”, “dynamic”, and
“progressive”. Otherwise, since the writing was under the direct control of
the Europeans the non-Europeans were described as “voiceless”, “sensual”,
“female”, “despotic”, “irrational”, and “backward”. Colonial discourse
never depicted the anxiety and the suffering of the colonial stemmed from
the underestimated image of themselves. Throughout the colonial period
and the aftermath, the west had cultural and economic hegemony over the
non-Europeans through orientalists discourse. According to Bill Ashcroft
the colonizers who believed themselves as “a high level of civilization”,
fabricated the colonized lands in colonial discourse as “civilizations in
decay, as manifestations of degenerate societies and races in need of rescue
and rehabilitations by a civilized Europe” (Ashcraft, ). Upon
settling down, therefore, the colonizers desired to bring the best of their
country to the colonized territory, and to change this native country to a
civilized one. Colonial discourse fabricating the native cultures as both
primitive and degenerate was because fearing of contamination amongst
the colonizers. Bill Ashcraft highlights that “expressed through a fear
amongst the colonizers of going native, namely losing their distinctiveness

and superiority of contamination from native practices” (Ashcroft


).
Consequently, despite the fact that the colonizer had gone to the
colonized land to change things; they themselves, however, were at the
risk of being changed by the colonized. The deep interaction with the
native people and under the effects of climate of the colonies in hot areas,
the colonizer degenerated both morally and physically, and slipped as
Ashcroft claims, “from European behavior, to the participation in native
ceremonies, or the adoption and even enjoyment of local customs in terms
of dress, food, recreation and entertainment” (Ashcroft, ). In
fact, the colonized encountered and experienced what they always scared;
that is they were debased and contaminated by the native life and customs,
and they uprooted. Upon the arrival in the colonized land, the colonizer
acknowledged the difficulty of surviving in that land. On the whole, these
are some of the themes the postcolonial discourse aims at discussing and
exploring.
However, the colonized people after obtaining their dependency, who
acknowledged the importance of their identity and who learned not to be
embarrassed about their culture and past, started to create their own text
called postcolonial literature. Then, postcolonial text began to abolish the
Eurocentric assumptions created by the Europeans, although the colonized
had not the privilege to break the European domination and to portray
the Europeans the same way they were illustrated through the colonial
period. To put it more precisely, they have had the opportunity to present
Europeans as “immoral”, “irrational”, and “sensual”, just as they were
pictured during the colonial period. Moreover, the colonized, having been
neglected for a long time, and tolerating the suffering for decades, upon
starting to write the text began to imitate the colonizer.
On the whole, all these cultural and social implications mentioned above
encompass the main themes of the postcolonial novels. This study examines
the Indian Arundhati Roy’s postcolonial novel The God of Small Things
which presents and reflects the issues of the postcolonial period. Arundhati
Roy was born, grew up and educated in India. Roy in her celebrated novel
The God of Small Things tells the story of a Syrian Christian family in
southern province of Kerala, India. The main plot is constructed around
this family; retired imperial entomologist Pappachi Kochamma is the
father of the family. Upon retiring from his job in Delhi he returns back to
his hometown Ayemenem with his wife, Mammachi Kochamma, and his

two children Ammu and Chacko. Ammu their daughter several years after
their arrival experience an unhappy marriage with a Hindu man, which
end in divorce. Ammu after divorce comes back to her parental house with
her twin, Estha and Rahel. Ammu and her twin begin to live in Ayemenem
with Mammachi, Chacko, and their aunt, Aunt Baby. Chacko Pappachi,
family’s son is sent to Oxford to continue his education, where he meets
his future English wife Margaret but their marriage ends in divorce in the
same year, then, Chacko leaving Margaret and his daughter Sophie Mol, in
England, comes back to Ayemenem to his father’s home.
Roy’s story revolves around the events surrounding the visit made by
Sophie Mol Chacko’s daughter and his ex-wife Margaret and the drowning
of Sophie two weeks after their arrival, leaving behind a disintegrated
family. The family’s suffering from Sophie Mole’s drowning become great
when Ammu the daughter of the family experience a love affair with Velutha
the families carpenter, a man from the “untouchable” or Paravan caste.
Ammu’s love affair with a member of an untouchable caste is considered
a forbidden love according to the caste system in India, which divides
people into classes and makes the lower class people “untouchable”.
Risking to interact with one of these untouchables, Ammu violates the
caste system, which also causes the family to fall apart and also, Ammu’s
twins, Estha and Rahel to be separated from each other. Sophie Mol’s
unfortunate drowning, though, occurs in , Roy’s story begins twenty
three years later, when Rahel comes back to home in India, to Estha where
there is desire that the love of the twins for each other will heal their deep
suffering. Rahel comes back to Ayemenem as an adult to “a decimated
household, a dysfunctional twin and a decaying house” (45).
Much of Roy’s third-person narrative is told mainly from the point of
view of the two fraternal twin protagonists, Rahel and Estha. She constructs
her narration moving backwards from present-day India to the fateful
drowning that occurred twenty three years earlier, in With flashbacks
from the present to the past; Roy fabricates her plot with an increasing
suspense till the end of the novel. She structures her narration so skillfully
that the malignant tragedy is not fully illustrated until the final scenes of
the novel. Roy tells and reveals gradually the story of all characters and the
shocking series of events throughout her text.
As at the outset of the paper has been pointed out, Roy’s The God of
Small Things is the story of the visit and the drowning of Sophie Mol
resulting in the destruction of the innocent lives and their splitting up from

each other when she comes to see her Indian father, Chacko, during her
Charismas holiday. Upon coming to India, Sophie Mol is not aware of the
disaster waiting for her. One they she is out with her Indian cousins, Estha
and Rahel, on the mysterious river in Ayemenem, she suddenly drowns
which makes the family, especially, Margaret grieved. The catastrophic
event occur even if English Margaret, who is “traveling to the Heart of
Darkness, has been acknowledged by her friends to “take everything” and
to “be prepared” on the grounds of the fact that “anything can happen to
anyone” in India ().
As Sophie’s mothers friend’s have estimated, the most horrifying incident
she might experience in her life happens, and “green weed and river grime
were woven into her beautiful redbrown hair” of her daughter, and her
child’s eyelids were “nibbled at by fish” (). Margaret never forgives
herself for not listening to her friends, and taking Sophie to India but she
understands her mistake very lately after her losing her daughter in India.
Sophie Mole’s drowning is a metaphoric sign of the hegemony of the Eastern
over the European, which has the power to swallow up the colonizers easily.
This is also the power of the wilderness and primitiveness of Eastern that
the colonial elements always fear and never resist. Postcolonial discourse
maintains that the threat of the Eastern for the European is either to devour
the European in the wilderness or to make the Europeans go wild. The
death of Sophie Mol in Roy’s story metaphorically illustrates that there is
no escape from the tragic fate waiting for the colonizer in the colonial land.
As previously mentioned, the deep interaction with the colonizer creates
not only the suffering of the colonizer but also that of the colonized that
recognized and felt upset and anxious about the inferiority of their own
culture when compare to that of the colonizer. The feeling of the inferiority
created a community that was not glad about his existence, and that had
no peace anymore. The colonized having felt their inferiority, appreciated
everything that belonged to the colonizer and forget their own history,
culture, and language.
To be precise, they transformed into a nation who had not culture of
their own, and felt second-class thereby struggling to become a member of
the superior culture of the colonized. Thus, as it is stated in novel several
times “things can changes in a day” (32), implies the day on which the
colonizer’s arrival has changed everything in the land of the colonized.
In The God of Small Things, Chacko Kochamma, the uncle of the twins,
describes the colonized people as “prisoners of war”, as a result of which

their “dreams have been doctored” and they “belong nowhere”. According
to him, it is a kind of war that has occupied their minds that they “have
won and lost. The very worst sort of war. A war that captures dreams
and re-dreams them. A war that has made them adore their captures and
despise themselves” (53) Frantz Fanon in his A Dying Colonialism (),
argues that “the challenging of the very principle of foreign domination
brings about essential mutations in the consciousness of the colonized,
in the manner in which he perceives the colonizer, in his human states in
the world” (Gandhi, ). Seeing themselves inferior, the colonized
people recognized that the only way to make their situation better is to
become similar to the colonizer, and thus, they try to imitate the colonizers
ideas, values and practices. They appreciate and value the colonizers way
of living and try to imitate their culture in view of not having of their own.
Roy in narrating Chacko’s thoughts reports:
Chacko told the twins though he hated to admit it, they were
all anglophile. They were a family of Anglophiles. Pointed in the
wrong direction, trapped outside their own history, and unable to
retrace their steps because their footprints had been swept away. He
explained to them that history was like an old house at night. With
all the lamps lit. And ancestors whispering inside. ‘To understand
history, ‘Chacko said, we have to go inside and listen to what they’re
saying. And look at the books and the pictures on the wall. And
smells the smells.’ (52)
Roy in her novel narrates clearly how the colonized people appreciate
the English culture and their considerable effort to become like them by
way of imitation. There are seen perfectly in different behaviors of the
natives in the novel toward the half English Chacko’s daughter Sophie
Mole and her Indian twin cousins, Rahel and Estha. When Chacko’s half
English daughter Sophie and her mother Margaret come to India, every
body in the family is impatiently awaited for their arrival. Sophie Mole’s
half English identity is important both for the members of the family
and for the people outside. The importance of an English cousin can be
obviously presented in the speech of a man from outside the family where
Roy illustrates the scene as the following:
The twins squatted on their haunches, like professional adults gossip in
the Ayemenem market.
They sat in silence for a while. Kuttappen mortified, the twins
preoccupied with boat thought.
‘Has Chacko Saar’s Mol come?’ Kuttappen asked.

‘Must have Rahel said laconically.


‘Where is she?’
‘Who knows? Must be around somewhere. We don’t know.’
‘Will you bring her here for me to see?’
‘Can’t, ‘Rahel said.
‘Why not?’
‘She has to stay indoors. She’s very delicate. If she gets dirty she’ll die.’
(, )
The appreciation in his question about the Sophie Mol is more like to that
of the Orgerndrink Lemondrink man, who sells beverages at the cinema,
when he learns that Sophie is coming he says “‘from London’s? A new
respect gleamed in uncle’s eyes. For a family with London connections”
().
Roy’s protagonists, Rahel and Estha are suffering from the great
admiration of their family for the English language and culture. They obtain
their love of the family if they behave in English manners and hold English
values. They are the children who are forced to neglect their own language
and does not have any importance, and who “had to sing in English in
obedient voices” (). Baby Kochamma, the twin’s aunt corrects Estha
when he makes a mistake in pronouncing an expression where he say
‘Thang God,’ (). For Rahel and Estha speaking in English is a kind of
obligation. They have been deprived of their own history, culture, values
and language for many years by the colonizers, and they cannot survive
themselves from the facts of colonialism. The twin’s aunt always forces
them to talk in English. Roy narrates this situation as the following:
That whole week Baby Kochamma eavesdropped relentlessly
on the twins’ private conversations, and whenever she caught them
speaking in Malayam, she levied a small fine which was deducted
at source. From their pocket money. She made them write lines
–‘impositions’ she called them - I will always speak in English, I
will always speak in English. A hundred times each. When they were
done, she scored them with her pen to make sure that old lines were
not recycled for new punishments.
She had made them practice an English car song for the way back.
They had to form the words properly, and be particularly careful
about their production. (36)

The important fact here is that the contamination of the colonized is


not their admiration for the English or their efforts to imitate them, but
their inability to belong to neither the culture of the colonized nor that of
the colonizer and they experience an identity problem. The colonized is
alienated by imitating the culture of the colonizer from their own culture
and at the same time the skin color and national origin of the colonized
estranged them from the English culture. Thus, they gain a hybrid identity,
a mix between native and colonial identity, neither fully one nor the other.
Most of the problem about hybrid identities lies in its existence, which
is, as Bill Ashcroft highlights, “the corss-breading of the two species by
grafting or cross-pollination to form a third, ‘hybrid’ species”. (Ashcroft
).
In other words, this ambivalent cultural identity does not belong
definitely to the world of either the colonizer or the colonized. It is presented
an ‘other’ from both cultural identities. This mixed identity, hybridity, “has
been recently associated with the work of Homi Bhabha, whose analysis
of colonizer/colonized stresses their interdependence and the mutual
construction of their subjectivity. Bhabha maintains that all the cultural
statements and systems are structured in a space that he ‘names third’ the
third space of the enunciation’ ( 37). Cultural identity always comes
out in this contradictory and ambivalent space which for Bhabha constructs
the argument to a hierarchical ‘purity’ of cultures. Bahaba puts this in this
way:
It is only when we understand that all cultural statements and
systems , are constructed in this contradictory and ambivalent space
of enunciation, that we begin to understand why hierarchical claims
to the inherent originality or ‘purity’ of cultures are untenable, even
before we I resort to empirical historical instances that demonstrate
their hybridity. Fanon’s vision of revolutionary cultural and political
change as a ‘fluctuating movement’ of occult instability could not
be articulated as cultural practice without an acknowledgement of
this indeterminate space of the subject(s) of enunciation. It is that
Third Space, though unrep­resentable in itself, which constitutes the
discursive conditions of enunci­ation that ensure that the meaning
and symbols of culture have no primordial unity or fixity; that even
the same signs can be appropriated, translated, rehistoricized and
read anew. (Bhabha, 74)
Roy in her story presents perfectly her twin protagonists Rahel and Estha
as two hybrid characters. Notwithstanding, the twins, try not to imitate the
English values and language, but they cannot escape from feeling inferior

when they compare themselves to their half English cousin, Sophie Mol,
since they are just the imitation of English, not real ones. Roy depicts
the difference between the twins and Sophie Mol throughout the novel.
She describes Sophie Mol as one of the “little angles” who “were beach-
colored and wore bell bottoms”, while Rahel and Estha are depicted as
two evil where we are told: “Littledemons were mudbrown in Airport fairy
frocks with forehead bumps that might turn into horns with fountains in
love-in-Tokyos. And backword-reading habits. And if you cared to look,
you cold see Satan in their eyes. ().
Baby Kochamma twin’s aunt also gives an expression on the difference
between Sophie Mol and the twins. She describes Sophie Mol as “so
beautiful that she reminded her of a wood- sprite. Of Ariel.” Ariel in
Shakespeare’s The Tempest (). While in describing the twins she say, “
‘They’re sly. They’re uncouth. Deceitful. They are growing wild you can’t
manage them” (). This point maintains that such a great appreciation
that they love even their children as long as they imitate the values of the
other culture, and dissemble to be a member of that culture. Roy’s another
character who suffers from being a hybrid aspect is Pappachi Kochamma,
the grandfather of the twins whom with his strong passion to be an English
man in manner and appearance.
Pappachi Ammu’s father is a man who after retiring from Government
service in Delhi having worked for many years as an Imperial Entomologist
at the Pusa Institute, and who come to live in Ayemenem with his wife,
Mammachi, his son Chacko and his daughter Ammu till he dies. Pappachi
tries always to imitate the English way of clothing and as Roy illustrates
“until the day he died, even in the stifling Ayemenem heat, even single day,
Pappachi wore a well prepared three-piece suit and his gold pocket watch”
(49).
It is his strong passion to another culture that makes him dress a suit,
not his traditional clothing, mumudu and “khaki Judhpurs though he had
never ridden a horse in his life” (51). Ammu his daughter in describing
such a great appreciation of the other culture where we are told “Ammu
said that Pappachi was an incurable British CCP, which was short for chhi
chhi poach and in Hindu meant shit-wiper” (51). Chacko also as Ammu is
aware of how his father is keen on the English culture where Roy reports:
Chacko said that the correct word for people like Pappachi was
Anglophile. He made Rahel and Estha look up Anglophile in the

Reader’s Digest Great Encyclopedic Dictionary. It said Person well


disposed to the English. The Estha and Rahel had to look up disposed
…. Chacko said that in Pappachi’s case it meant Bring mind into
certain state. Which, Chacko said, meant that Pappachi’s mind had
been brought into a state which made him like the English. (52)
Although Pappachi’s admiration to English culture is great but he is not
able to the reality that he is not English in origin. Despite his big endeavor
to be similar to English culture, he does it just in appearance, not in his
manner, his way of thinking and attitudes. For instance, he is against to
her daughter’s education where he “insisted that a college education was
an unnecessary expense for a girl” (38), thereby, he let his daughter finish
her school life the same year that he retires from his job in Delhi and
moves to Ayemenem. Regarding to his wife’s , Mammachi’s, during a few
month day spend in Vienna, she takes a violin course, the situation is quite
similar to that of Ammu’s, teacher, Launskuy Tieffethal, made the mistake
of telling Pappachi that his wife was exceptionally talented and, in his
opinion, potentially concert class” (50). To sum up, Pappachi does not
tolerate any kind of success she achieves inching her talent in playing the
violin.
Upon Pappachi’s recognition that the jam and pickle is sold quickly
and his wife’s business getting better, he becomes irritated, so, he not only
prefer not to help her with her works, but also beats her every night. Roy
describing the scene concerning Pappachi’s thoughts and attitudes states
that:
Chacko came home for a summer vacation from Oxford. Her
had grown to be a big man, and was, in those days, strong from
rowing from Balliot. A week after he arrived he found Pappachi
beating Mammachi in the study. Chacko strode into the room, caught
Pappachi’s vase-hand and twisted it around his back, ‘I never want
this to happen again’ her told his father. ‘Ever’” (48).
Although Pappachi tries to be appear as a civilized man, he cannot
overcome to his other identity which makes him beat his wife, “with a
brass flower vase” every night, and who “broke the bow of her violin and
threw it in the river” (48).
The situation is the same for Chacko, Pappachi’s son, because he also
is another character who suffers from the hybridization process in terms of

not belonging to either the culture of the colonized or that of the colonizer.
Roy in reporting Chacko’s suffering of hybridization states that: “our minds
have been invaded by a war. A war that we have won and lost. The very
worst sort of war. A war that captures dreams and re-dreams them. A war
that has made us adore our conquerors and despite ourselves” (53). This
point highlights that the colonized always look down upon and scorns their
own culture, thereby they are uprooted from their culture and appreciates
whatever the colonizer has; therefore, they try to imitate them without
being to be a member of it on account of not being European in blood.
Chacko educated at Oxford University, realizes that their country and
mind have been captured by the colonizer and he depicts his own people
as “anglophile” “a person well disposed to the English” (52). However,
he himself is aware of being an anglophile, when he comes to loving
something that belongs to the English culture. His anglophile identity
is approved when he gets married to an English woman. As Ammu, his
sister, regards it on as marrying “our conquerors”. Chacko like his father’s
admiration of the English way of clothing appreciates the manners and
attitudes an English woman has. Roy in portraying Chacko’s admiration
of his English wife states:
As for Chacko, Margaret Kochamma was the first female friend
he had ever had. Not just the first woman that he had slept with, but
his first real companion. What Chacko loved most about her was her
self-sufficiency. Perhaps it wasn’t remarkable in the average English
women, but it was remarkable to Chacko.
He loved the fact that Margaret Kochamma didn’t cling to him
that she was uncertain about her feeling for him. That he never know
till the last day whether or not she would marry him. He loved the
way she would sit up naked in his bed, her long white back swiveled
away from him, look at her watch and say in her practical way –
‘Oops, I must be off.’ He loved the way she wobbled to work every
morning on her bicycle. He encouraged their differences in opinion,
and inwardly rejoiced at her occasional outburst of exasperation at
his decadence. ().
Roy in giving the reason why Chacko admires Margaret, which is a
kind of looking up down on Indian women, reports that, “He was grateful
to his wife for not wanting to look after him. For not offering to tidy his
room. For not being cloying mother. He grew too depend on Margaret
Kochamma for not depending on him. He adored her for not adoring him”

(). Although Chacko appreciates his English wife for not wanting to
look after him, unlike his Indian mother, the same English woman leaves
him just because he is not used to looking after himself, which is quite
clear in the following description:
That it was impossible for him to consider making the bed, or
washing clothes or dishes. That he didn’t apologize for the cigarette
burns in the new sofa. That he seemed incapable of buttoning up
his shirt, knotting his tie and tying his shoe laces before presenting
himself for a job interview ().
The important point that arises here is that his marriage to a married
woman becomes successful to the extent that he is able to hide his real
Indian Identity and plays his role successfully as the husband of an English
woman. The reason their marriage ends in divorce results in the interaction
between his own culture as the colonized and the culture of his wife as the
colonizer and his belonging to neither of them.
Although Chacko and Pappachi do their best to look like the colonizer
both in manner and attitudes, they become the victims of the interaction
with the colonizers’ culture that is regarded as superior. Despite their
endeavor to imitate the colonizer, considering their behavior throughout
the novel it is impossible for them to escape from their own identity, being
Indian in blood, not English. Roy, as a postcolonial writer, in her novel tries
to focus on the sufferings of the colonized originated from the interaction
with the colonized.
Besides Roy’s hybrid characters which can be understood as an evidence
of the contamination arrived with the colonizer, in order to prove how
dreadful suffering the arrival of the colonizer has brought to the colonial
land, the day on which Sophie Mol come to India is used as metaphorically,
and it stands for the coming of the colonizers. Sophie Mol with her English
mother Margaret comes from England to India to see her Indian father,
Chacko. Her coming to India is important because it stands for that of
the colonizer and in what ways it has brought about the sufferings of the
people in the colonial territory. Roy explains throughout the novel the great
influence of Sophie Mol in disturbing the tranquil situation in India and the
destructive effects of her visit. The most shattering effects can be seen in
the Estha and Rahel character, both of whom “hadn’t seen each other since
Estha’s return in a train with his pointy shoes rolled into his khaki hold
all”(32). Rahel immediately after separation of Estha from Ayemenem
loses her mother Ammu, too. Rahel also loves her Ayemenem and her twin

brother and wander from school to school. On the whole, Sophie Mol’s
arrival to India changed their faith and caused all these disastrous events.
The life in Ayemenem before her arrival was peaceful and tranquil. Roy in
illustrating the Ayemenem maintains that “Here, however, it was peace time
and the family in the Plymouth traveled without fear or foreboding”(35).
Sophie Mol’s arrival representing the colonizer disturbs the peaceful life in
Ayemenem. This is obviously observable when Roy portrays the situation
as, “You couldn’t see the river from the window anymore… and their has
come a time when uncles became fathers, mother’s lovers and cousins died
and had funerals. It was a time when the unthinkable became thinkable and
the impossible really happened” (31).

REFERENCES
Ashcroft, B. (). “England through Colonial Eyes in Twentieth-
Century Fiction”, CLIO, 34(),
Ashcroft, Bill, et al. (). The Empire Writes Back: Theory and
Practice in Post-Colonial Literatures. London: Routledge.
Ashcroft, Bill, et al. The Postcolonial Studies Reader. London:
Routledge,
Bhabha, Homi K. (). The Location of Culture. London and New
York: Routledge,
Gandhi, L. (). Postcolonial Theory: A Critical Introduction. St.
Leonards, N.S.W.: Allen & Unwin.
Moore-Gilbert, B. (). Postcolonial Theory: Contexts, Practices,
Politics. London: Verso.
Moore-Gilbert, B. et al (Eds.). (). Postcolonial Criticism. London:
Longman.
Needham, A. D. (), “The Small Voice of History in Arundhati
Roy’s”, The God of Small Things IJPS, Volume 7, N 3,
Roy, Arundhati (). The God of Small Things. London,
Falmingo.
Tickell, A. (). “The God of Small Things: Arundhati Roy’s
Postcolonial Cosmopolitanism. The Journal of Commonwealth
Literature,

ANIMALS IN THE IRAQI TURKMEN PROVERBS

MUSTAFA, Falah Salahaddin


MOOSA, Najdat Kadhim
IRAK/IRAQ/ИРАК

ABSTRACT
The study is in fact a collection of the proverbs used by proverbs of
the Iraqi Turkmen’s which contain the names of some of the insects . the
animals mentioned in the proverbs grouped together here seem to be the
animals that existed in the environment of the Turkmen’s, whether it be
their home, his farm or where he traveled .
Since those animals have certain characteristics such as patience,
friendship, love or treason, the Turkmens seem to have tried & express
those characteristics of animals by proverbs used by humans aiming at
applying them & humans in an in direct and mostly metaphorical way.
it is necessary & observe that some of the animals are mentioned more
than others due to the fact that those animals like the “ dog ”, “ sheep ” ,
“ donkey”, “ camel ”, “ horse ” etc.
Man in his travels and movements and / or they live In his environment
and they he depends on them for his living like the whale monkey,
giraffe
Some of the animals are either rarely mentioned at all turtle etc.
the reason is that either there animals do not have characteristics similar
& there which the humans have or because they do not exist in turkman
environment.
It is also important to pay attention & the literary value of these
proverbs since they are expressed in figurative way and sometimes
these sayings are rhymed and contain assonance or resonance, and other
figures of speech in addition & their social value as saying that contain
wise words.
Key Words : Proverbs, Turkmen, Iraqi.
The Proverbs of the Iraqi Turkmans , as is the case with the other
nations of the world , express the implications of social , economic and
psychological life of the people. These proverbs express in the best way

most of the events that have taken place and continue to take place in
detail in the everyday life of the people. Mostly, these proverbs are cited
or uttered in brief and simple expressions in such a way that makes them
easy to memorize and use generation after generation. If we look at the  
proverbs of Iraqi Turkmans we find that they have expressed people’s 
feelings of happiness and sadness besides their life experiences. One
can see that these proverbs are expressions of human characteristics like
love, hatred, bravery, generosity, cooperation and so on in addition to
expressing the relations of the human beings with one another wherever
they be. The present paper deals with the use of various animal (and some
insect) names that existed in the environment of the Turkmans since the
early days of history, whether that be in his home, or farm or wherever
he travelled. And since humans have always been in contact with these
animals and since each kind of those animals have characteristics which
may have their counterparts in humans like patience, treason, love or
betrayal, human beings have tried to express those characteristic of
animals by proverbs that are used by humans to apply those characteristics
on humans although that has been mostly in an indirect or metaphorical
way. It is important to notice that the proverbs most frequent used in our
everyday life and which are most effective and expressive among the
Turkmen proverbs are those in which one species of animals is used.

Just for example we mention some of those proverbs which are well-known
among the Turkmans:                                            

– Attan iner eşeğe miner (biner). Which means:                                           
He gets down a horse and gets on a donkey.                                   

– Aslan ağzından av alınmaz .                                                             
No prey can be taken  out of the mouth of the lion.                                  

– İki kuşu bir taştan (taşla) vurdu.                             
He hit two birds by one stone.                                                                

– Balık suda mamele (alış veriş) edilmez .                                                    
Bargaining over the fish cannot be done while the fish is                                                                                                                                             
inside the water

– Deve öz (kendi) kanburunu görmez.                                                            

The camel cannot see its own hunchback.                                  



– Serçe nedi (nedir) şorbası (çorbası) ne olsun?
  What is (the worth of) a sparrow and what is (the worth of) its soup?

– Tavuk ölü(r) gözü küllükte kalı(r).
  The hen dies but its eyes remain on the garbage.

– Kurttan (kurtla) yer (yiyer), koyunla şivan eder.
 He eats with the wolf but weeps with the sheep.

– Bülbül besledim karga çıktı.
 I raised a nightingale but it turned out a crow.

– Hara (nere) gittim balık başı arpa ekmeği.
 Wherever I went I could not find but fish head and barley bread.

Anyhow, we can notice that in any of the Turkmen proverbs the names of
most of the animals that exist in the areas (locations) in which the Turkmans
live have been used. However certain animals have been used more than
others like the dog, the wolf, the donkey, the camel, the horse, the sheep
and others. It seems that the reason behind the frequent use of these animals
more than the other ones in the proverbs is that those animals have since
the old time accompanied the humans in their travels, and have lived with
them in their environment besides being a source of living and comfort
and a means of transportation and carrier of luggage in their movement
from place to place. Some other animals have been a source of danger and
annoyance for humans and their pets and domestic animals. It is worth
mentioning that some of the animals are rarely used or mentioned in the
Iraqi Turkmen proverbs like the pig, the deer, the peacock, and the tiger;
whereas there are some  other animals which have not been mentioned in
Turkmen proverbs like the monkey, the giraffe and the turtle. The reason
behind the rarity of using or not mentioning some species of animals (or
insects) in Turkmen proverbs is because they do not have characteristics
and features similar to those of the humans or because those animals do
not exist in the areas where Turkoman live. Any scrutinizing view at the
Turkmen proverbs that are fixed in the existing references mentioned at the
end of the study show that about () two thousand proverbs are fixed in
the references the proverbs that include the names of animals are (). It

means that more than a quarter of the total number of the Turkmen proverbs
include the names of animals. It is seen that (64) different species of animals
and insects are used in these proverbs. Definitely, the more proverbs are
discovered by the researcher, the larger number of the species will be.
The following is an index of the species of animals used in Turkmen
proverbs arranged according to the frequency of each species we start with
the species that are used and repeated more than others and then we move
to the types/species that are used less than others with an example for each
type. It should be noticed that some species of animals’ name equals the
number of some other species. There are many proverbs in which two or
even three species of animals are mentioned in one proverb. These will be
mentioned later:

1. The dog (köpek): it is repeated in (59) proverbs.


     e.g köpek sümükten (kemikten) kaçmaz.
     A dog does not run away from the bone.
2. The wolf (kurt): it is mentioned in (44) proverbs.
    e.g kurttan korkan çoban olmaz.
    He who is afraid of the wolf will not be a shepherd.
3. The donkey (eşek): it is mentioned in (38) proverbs.
    e.g Eşeğe gücü yetmirı (yetmiyor) palanı taptırı (dövüyor).
    He has not the ability to hit the donkey, so he hits the saddle.
4. The camel (deve): it is mentioned in (37) proverbs.
    e.g Deveden düşüp (düşmüş) hophoptan düşmürü (düşmüyor).
    He has fallen from the camel’s back but he has not given up his
    arrogance.
5. The horse (at): it is mentioned in (36) proverbs.
    e.g At dişinden tanili(r), igit (yiğit) işinden.
    The horse is known through its teeth and the hero is known through his
     deed.
6. The snake (yılan): it is mentioned in (36) proverbs.
    e.g Hoş sözle ilan (yılan) delikten çıkar.
    With nice words the snake can be taken out of its hole.
7. The bird (kuş): it is mentioned in (31) proverbs.
    e.g Gafil kuşun avcısı çok olur.
    The hunters of the unwary bird abound.
8. The sheep (koyun): it is mentioned in (26) proverbs.
   e.g Koyun görmemişseğ (sek), kiyagini (tersini) görmüşüg (görmüşüz).
   We might have not seen a sheep but we have seen its excrement.
9. The hen (tavuk): it is mentioned in (20) proverbs.
   e.g Bugünün tavuğu yarının kazınnan (kazından) iyidi(r).

    Today’s hen is better than tomorrow’s goose.


The lion (aslan): it is mentioned in (15) proverbs.
     e.g Aslan tavunnan (tavundan,gücünden) düşmez.
      The lion does not fall from its severity (might).
The cat (pisik /kedi): it is mentioned in (15) proverbs.
     e.g Mavıldayan pisik (kedi) sıçan tutmaz.    
      The miaowing cat cannot catch a mouse.
The fish (balık): it is mentioned in (13) proverbs.
     e.g Balığ (balık) çukur (derin) su ahtarı (arar).
     A fish searches for the deep water.
The jackal (çakal): it is mentioned in (12) proverbs.
      e.g Çakal war (var) baş kupardı (koparır) kurdun adı yamandı(r).
      There are jackals that pull off heads but it is the wolves that are
      notorious.
The goat (keçi): it is mentioned in (12) proverbs.
     e.g Geçi (keçi) can vayında kasap pim/et vayında.
      The goat is concerned about its life whereas the butcher’s concern is
      its meat/ghee.
The crow (karga): it is mentioned in (11) proverbs.
     e.g Karga besledim gözüm çıkarttı.
     I raised a crow then it pulled/gored out my eyes.
The bear (ayı): it is mentioned in (10) proverbs.
      e.g Ac ayı oynamaz.
      The hungry bear won’t dance.
The cow (inek) : it is mentioned in (10) proverbs.
      e.g Iten (yiten) ineğe herkes sahap (sahip) çıkar.
       The lost cow is claimed by every one.
The cock (horoz) : it is mentioned in (9) proverbs.
      e.g Horoz baynamasa da sabah olu(r).
       Morning starts even if the cock does not crow.
The fly (çibin, sinek): it is mentioned in (8) proverbs.
     e.g Çibin (sinek) küçüktü(r) ama mide bulantırı(r).
     The fly is small but it makes one sick.
The nightingale (bülbül) : it is mentioned in (8) proverbs.
     e.g İki bülbül bir dala konmaz.
      Two nightingales do not sit on one bough.
The ant (karınca): it is mentioned in (8) proverbs.
     e.g Karıncaya Allah gazeb etsa kanat veri(r).
      If God wants to punish the ant he gives it wings.
The fox (tilki): it is mentioned in (7) proverbs.
      e.g Tülkü (tilki) deliğe girmez kuyruğunda da bir süpürge bağlar.

      The fox cannot enter its whole and then it fixes a sweeper in its tail.
The pig (donguz/domuz): it is mentioned in (7) proverbs.
      e.g Dongozdan (domuzdan) bir tük (tüy) kopsun gene kardı(r).
      Evin if a hair is taken from the pig it is a gain.
The greyhound (tazı): it is mentioned in (7) proverbs.
     e.g Tazısız ava çıkan tavşansız eve döner.
      He who goes hunting without a greyhound, comes back home without      
a rabbit.
The bull (sığır/öküz): it is mentioned in (6) proverbs.
     e.g Sığır kasaphaneye ulaştıktan sonra bıçak hazırdı(r).
      By the arrival of the bull in the slaughter house the knife is ready (to
      slay).
The mouse (sıçan/fare): it is mentioned in (6) proverbs.
     e.g Sıçan çıktığı deliği tanır.
      The mouse well knows the hole from which it has come out.
The owl (baykuş): it is mentioned in (6) proverbs.
     e.g Allah baykuşun rızkını ayağına gönderi(r).
      God sends the owl its food.
The bee (arı): it is mentioned in (5) proverbs.
     e.g Arı bal alacağ (alacak) çiçeği tanır.
      The bee knows the flower from which it takes the honey.
The goose (kaz): it is mentioned in (5) proverbs.
     e.g Tavuk kaz yumurtası doğmaz.
      The hen cannot lay eggs of goose.
The dog (it): it is mentioned in (5) proverbs.
     e.g Kervan yürür it hürür.
      The convoy continues to move while the dog howls.
The mule (katır): it is mentioned in (4) proverbs.
      e.g Deve ırağına, katır tırnağına bakar.
      The camel looks far , whereas the mule looks at its nails.
The lamb (kuzu): it is mentioned in (4) proverbs.
     e.g Koyun öz kuzusunu basmaz.
      The sheep does not walk over its own lamb.
The sparrow (serçe): it is mentioned in (4) proverbs.
     e.g Yüz serçe bir kazan doldurmaz.
      A hundred sparrows do not fill a cauldron.
The rabbit (tavşan): it is mentioned in (4) proverbs.
     e.g Her yerin tavşanını o yerin tazısı tutar.
      The rabbits of each land are caught by its hunting dogs.
The animal (hayvan): it is mentioned in (4) proverbs.
     e.g Hayvan hayvanı okşar, insan insanı.

      An animal fondles an animal and a human fondles a human. 


The deer (ceyran/ceylan): it is mentioned in (3) proverbs.
     e.g Ceyran kaç, tazı geldi.
      O deer run away, the hunting dog has come.
The horse (beygir): it is mentioned in (3) proverbs.
    e.g Hammaw’ın kör beygiri kimin (gibi) ahır getirip (getirmiş).
     Like the blind horse of Hammaw  he has succeeded at the end.
The flock (sürü): it is mentioned in (3) proverbs.
     e.g Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar.
      The sheep that goes out of the flock is caught by the wolf.
The swallow (kallankuş/ kırlangıç): it is mentioned in (3) proverbs.
     e.g Kırlangıçın zararını biber ekennen (ekenden) sor.
   Ask about the harm of the swallow from the person who raises pepper.
The frog (kolbaka/kurbağa): it is mentioned in (3) proverbs.
     e.g Arka su gelmeyince kolbakanın canı çıkar.
      If the water does not come to the river the frog will die.
The worm (kurt): it is mentioned in (3) proverbs.
     e.g Ağacı kurt, insanı dert yer.
      The tree is eaten by worm, and man diminishes (is diminishes) eaten       
by sorrow.
42 .The chick (cüce/civciv): it is mentioned in (2) proverbs.
       e.g. Her yumurtadan cüce (civciv) çıkmaz .
        Not all the eggs will proceder chicks.
The grasshopper (çervirke/çekirge) : it is mentioned in (2) proverbs.
      e.g Bir uçtuv (uçtun) çervirke, iki uçtuv çervirke, ahrında (sonunda)
      düştüv çervirke.
      O, grasshopper,  you flew once and flew twice, and at last you fell.
The scorpion (akrep): it is mentioned in (2) proverbs.
       e.g. Akrep balasını (Yauvrusunu) Karnında besler.
       The scorpion breeds it kids inside its belly.
  The ram (koç) : it is mentioned in (2) proverbs.
       e.g. Kuyunumuz varsa koçumuz  da var .
       If we have sheep , we have rams too.
  The calf (bızav/buzağı): it is mentýoned in (2) proverbs . 
       e.g. Güz bızavı (buzağı) kimin (gibi) he yisen yatısan .
       Like the autumn  calf you only eat and sleep .
  The peacock (tavus): it is mentioned in (2) proverbs .
       e.g. Tavuz şişer (kendini kabartır) ayağına bakar fis olur (kabarklığı gider)
       The peacock pumps itself but when it looks at its feet it returns to its
       normal condition .
48 . The hedgehog (kipri/kirpi): it is mentioned in (2) proverbs .

        e.g. Kipri diyer balamnan (yavurumdan) yumşak  yoktu(r).


        The hedgehog says no one is smoother than my  baby.
The tiger (kaplan): it is mentioned in (2) proverbs.
      e.g. Darda (sık durumda) kalan pisik (kedi) kaplana döner .
      The cat which is cornered turns to tiger .
  The elephant (fil): it is mentioned in (2) proverbs.
       e.g. Deveden büyük fil var .
       There is an animal bigger than the camel ; it is the elephant.
  The eagle (şahin ): it is mentioned in (2) proverbs.
       e.g.  Kargazın (akabanın) ne haddi var şahinin yerin ala.
       The vulture has not the ability to replace the eagle.  
The falcon (baz): it is mentioned in (2) proverbs.
    e.g. Baz bazdan (bazla), kaz kazdan (kazla), keçel (kel) tavuk,
      topal horozdan (horozla). 
     The falcon with the falcon, the goose with the goose, the bald hen
       with the lame cock .
The  kids (oğlağ/oğlak ): it is mentioned in (2) proverbs.
      e.g. Kıştan çıktı oğlağım kış götüne parmağım .
       My kids survived the winter, so to hell with winter .
The lark (hacılaklak/leylek ): it is mentioned in (1) proverb.
       e.g. Kallankuç (kırlangıç) hacılaklakı (leyleki) aldatırı (aldatıyor).
       The swallow is deceiving the lark!
  The small/babydog (mındı): it is mentioned in (1) proverb.
       e.g. Köpeği gül ağacına bağlırı (bağlıyor) adını mındı koyuyor
He is tying the dog to a flower tree calling it a puppy.
The mare (kısrak): it is mentioned in (1) proverb.
       e.g.Kısrağı genç gözüyden (gözüyle), kızı ihtiyar gözüyle al .
       Choose a horse with a young man’s eyes and a girl with an
       old man’s eyes. 
The donkey (koduğ/eşeğin yavrusu): it is mentioned in (1) proverb. 
   e.g. Bahar koduğu kimin oynaklırı (zıplıyor).
   He is dancing and jumping  like the young donkey of spring time .
The Duck (sona/ördek): it is mentioned in (1) proverb.
        e.g. Sona kimin sudan çıkmaz .
        Like a duck he won’t get out of water .
The Ox (öküz): it is mentioned in (1) proverb.
      e.g. Eken öküz, biçen öküz, harmana gelende hoha.
       The ox plants, the ox reaps but when it coms to the harvest it is neglected.
The bat (köryarasa, yarasa): it is mentioned in (1) proverb.

         e.g. Göz açmamış kör yarasa balasına (yavrusuna) benziri (benziyor)
         He looks like the close eyed baby of a bat .
The water buffalo ( gamış , manda): it is mentioned in(1) proverb.
       e.g. Ne gamış (manda) sağmışam ne deve kırkmışam.
       I have neither milked a water buffalo nor cut the hair of a camel .
The chick (ferig/küçük tavuk ): it is mentioned in(1)proverb.
      e.g. Bizim horozdan (horozla ) siziv (sizing) feriği (küçük tavuk)
      aşınadı(r). Our cock and your  hen are in love.
The monster (canavar): it is mentioned in (1) proverb.
       e.g. Üz (yüz) verilen canavar deği (l).
        He is not the type of monster that can be welcome .
64 . The fiend, demon (dev): it is mentioned in (1) proverb.
       e.g. Ev derdi, dev derdi.
       The concerns of home equal the concerns of the fiend. 

Below is a list of proverbs in which two or more types of animals are
       mentioned.

A. The proverbs that contain the names of two types of animals :


       1. Ağ (Ak) koyunun kara kuzusu olu (r).
          The white sheep may give birth to a black lamb.
       2. Eldeki köpek çemdeki aslandan iyidi(r).
           A dog at hand is better than a lion in the jungle.
3. Pisiğin (kedinin) gözü sıçan (fare) deliðindedi(r).      
          The eye of the cat is on the hole of the mouse.
      4. Tavuk kaz yumurtası doğmaz.
          The hen cannot lay eggs of the goose.
      5. Kurt kırdı, çakal yedi.
          The wolf killed (the prey) but the fox ate it.
B. The proverbs that contain the names of three types of animals :
1. Attan (atla) eşek nallandı, kolbaka (kurbağa) kıçını (ayağını)
         kaldırdı.
        The horse and donkey were horseshoed, the frog raised its leg.
      2. At teper, katır teper, ara yerde eşek ölü(r).
         The horse kicks , the mule kicks and in the middle the donkey dies
         (is killed).

REFERENCES
Al-Dakuki, İbrahim. Turkmen Public Arts (in Arabic), Baghdad, Dar
Al-Zaman Publishing House,
Benderoğlu, Abdullatıf. Turkmans in the Iraq of Revolution (in Arabic),
Baghdad: Dar Al-Hurriya,
Bendioğlu, Abdullatif  Our Proverbs, 2 vols (in Turkish). Baghdad
House of General cultural Affairs,
Terzibashi, Ata. Kirkuk Proverbs Baghdad: Al-Zaman Publishing
House, .
Dakuklu, Mohammed  Khourshid. The Garden of Old Sayings (in
Turkish) Baghdad: House of General Cultural Affairs,
Zabit, Shakir Sabir, The Proverbs of Iraqi Turkmans (in Turkish),
Baghdad: Dar al-Basri,

ЭВОЛЮЦИЯ ТУНИССКОГО
АРАБО-ЯЗЫЧНОГО РОМАНА

NADİROVA, G. E./НАДИРОВА, Г. Е.
KAZAKİSTAN/KAZAKHSTAN/КАЗАХСТАН

ÖZET
Roman, edebî tür olarak Arap dilli Tunus edebiyatında bağımsızlık anın-
dan günümüze kadar önemli yere sahiptir, asırlarca süren teşekkül etme ve
gelişme süreci kanıtlar ki, Tunus romanı, dış etkilere açık, toplumsal ve
sanatsal şuurun oluşmasına etki gösteren canlı sanatsal varlıktır.
Roman sanatının genel akınında roman-sosyal araştırma ve entelektüel
roman, onun yaratıcı, manalı miras unsurlarını aktif şekilde çekmek, şim-
diki düşünce teşebbüsleriyle önemli role sahiptir.
Roman metinleri dil seviyesinde edebî dil mevcuttur, şive, klasik miras
dili, Fransızca, yazarlar onları yaratıcı ve manalı tek bir metine birleştir-
meye çalışmışlardır.
Tür seviyesinde sürekli arama ve yenileme süreci sonucunda, entere-
san ve beklenmedik neticelere ulaşılır, örneğin, roman-piyes türü, dram
eserinin anlatı eseriyle tamamlanmasıdır, neticede değişik edebî tarz, yeni
edebî bir tür ortaya çıkmıştır.
Romanda şahıs ve onun çevresi, şahıs ve onun varoluşu arasındaki
uyumsuzluğun genel duyusu belirtilmiştir, bu yaratıcılık yenilenme, kav-
ramsal ve kültürel aramanın sürekli teşebbüsünde ifade edilir.
Anahtar Kelimeler: Roman, sanat, miras, gelişim, modernizm.
ABSTRACT
The novel as a genre has occupied a prominent position in the Arabic-
language Tunisian literature since its independence. The century-long pro-
cess shows that the Tunisian novel is a live artistic organism open to external
influences and itself influencing the society and art. “Social research nov-
els” and “intellectual novels”, which try to assess the present while actively
using elements of artistic legacy, play an important role within the genre.
Standard Arabic, dialect, classic legacy language and French co-exist at the

language level. At the form level a constant process of search and change
goes on which leads to unexpected and interesting results such as novel-
play where narrative is added drama resulting in a new original genre, new
literary form. The novel expresses the general feling og discord between the
man and his existence, the man and the environment, which is reflected in the
constant search for creative renewal.
Key Words: Novel, art, haritage, evolution, modernism.
Ключевые слова: Pоман, творчество, наследие, эволюция, модер-
низм.

Тунисская литература, новая и современная, представляет собой
важную часть арабской литературы в целом, значение которой пос-
тоянно возрастает. Долгое время она оставалась под большим влия-
нием литературы арабского Машрика (Египта, Сирии, Ливана и дру-
гих стран региона к востоку от Египта), даже копировала ее. Одна-
ко постепенно, особенно в последние десятилетия ей удалось выйти
из-под этого влияния, у нее появились свои объективные причины и
художественные средства, которые дали ей возможность утвердиться
и преодолеть этап ученичества и социально-политической ангажиро-
ванности, обозначить свое видение действительности.
Арабо-язычная тунисская литература, как и вся магрибинская (Ал-
жира, Туниса, Марокко, Ливии) литература в целом, в эпоху коло-
ниализма испытывала значительные трудности, препятствовавшие ее
развитию, распространению и обогащению теми художественными
особенностями, которые сегодня отличают ее от франкоязычной ли-
тературы стран Магриба. Долгое время именно франкоязычная лите-
ратура региона пользовалась особым вниманием читателей, критиков,
как арабских, так и зарубежных (Ghazi,;8). Имелись многочис-
ленные исследования по ее стилистике, структуре, конструкции, идей-
ным позициям и критическим суждениям, особенно по жанру романа.
Благодаря постоянному вниманию и поощрению появилось целое по-
коление прекрасных писателей-романистов, пишущих на французс-
ком языке, которые преодолели узкую локальность, чтобы осознать
принадлежность всему миру. Это Катиб Йасин, Мулуд Фер‘аун и Му-
луд Маммери в Алжире, Альбер Мемми в Тунисе, Тахар Бенджеллун
и Дрис Шрайби в Марокко и другие. Франкоязычный магрибинский
роман активно развивался как в количественном, так и в качественном

отношении, приобретя неповторимую уникальность, признаваемую


читателями во всем мире (Прожогина, ).
Арабо-язычный роман несколько отставал от него в своем раз-
витии. Определенные попытки предпринимались, но произведения,
выходившие из-под пера авторов, были ближе к новеллистическому
жанру, чем к романному. Основная причина этого, по мнению неко-
торых критиков, состоит в том, что роман - жанр, композиционно
более сложный, привнесенный в арабскую литературу, которая зна-
ла устные сказания, но не письменные. Однако, арабо-язычный роман
Туниса, в отличие от франкоязычной ветви, имевшей разнообразное
и богатое наследие на французском языке, сумел почерпнуть повест-
вовательные формы из арабского наследия. Проведенное нами иссле-
дование позволяет утверждать, что в тунисской прозе, и, в частности,
в жанре романа, ярко и хронологически раньше, чем в других странах
Магриба проявляется феномен плодотворного использования форм
и сюжетов арабского средневекового культурного наследия в роман-
ном жанре в творчестве таких писателей как, например, Махмуд ал-
Мас‘ади, ‘Али ад-Ду‘аджи, ал-Башир Храййеф. В то же время нельзя
отрицать и тот факт, что первые арабо-язычные романисты Туниса
опирались как на оригиналы, поскольку многие в совершенстве вла-
дели французским языком, так и на переводы некоторых произведе-
ний писателей Запада, которые появились в XIX и начале XX века,
вследствие чего тунисские писатели оказались под сильным влиянием
европейских художественных форм и даже идеологических взглядов
западных авторов и литературных течений, а также критических ме-
тодов (Ал-Джабири, ; ).
Навязывание французской культуры, осуществляемое колониаль-
ным режимом, насильственное внедрение французского языка во все
сферы жизни вызвали не только отсталость арабо-язычной тунисской
литературы, особенно романа, основной поток которого, за исключе-
нием отдельных, часто очень талантливых произведений, появился в
стране сравнительно поздно, практически после получения независи-
мости. (Хотя, если взять за точку отсчета роман Салиха Сувейси ал-
Кайравани «ал-Хайфа ва Сирадж ал-Лейл», опубликованный в
году, возраст тунисского романа насчитывает уже сто лет.) У этого
явления была и положительная сторона, так как знакомство с бога-
той французской литературой, ее влияние и высокие художественные
критерии катализировали быстрое развитие в тунисской литературе

нового жанра, если европейский роман существует уже три столетия,


то тунисский арабо-язычный роман достиг зрелости за несколько де-
сятилетий.
На сегодняшний день состояние тунисского арабо-язычного романа
позволяет говорить о широкой палитре течений, тенденций, стилей и
методов, от реалистических до постмодернистских, разнообразии тем
и средств, достойном художественно-эстетическом уровне произве-
дений, которые в совокупности представляют собой феноменальное
явление в современной арабской литературе. Объективно он сосредо-
точил в себе весь опыт арабского романа, история развития которого,
зафиксированная в работах восточных и западных литературоведов,
основана сегодня в основном на достижениях египетской литературы.
Среди востоковедов сложилось мнение о том, что египетская лите-
ратура и египетский роман, представленный произведениями Нагиба
Махфуза, Гамаля ал-Гитани, Сун‘аллы Ибрагима и других, являются
универсальными моделями развития литературы арабского региона
(Allen,). Не умаляя значения творчества этих великих писателей
для всего арабо-говорящего мира, следует принять во внимание, что
такая масштабная национальная литература как арабская не исчер-
пывается рамками деятельности тех художников, имена которых «на
слуху» у читателей всего мира.
Суть выдвигаемой нами концепции состоит в том, что в силу
ряда исторических и культурных обстоятельств рассматрива-
емый нами арабо-язычный роман прошел свой путь развития и
обладает рядом специфически тунисских черт, проявляющихся
в круге забот и проблем, интересующих тунисских романистов, в
тематике, языке, исторических и географических реалиях.
В странах Магриба, органической частью которого является Ту-
нис, даже если не затрагивать проблем, связанных с ситуацией много-
язычия, можно заметить отличия от Машрика по крайней мере по не-
скольким основным параметрам. Первый - регион дальнего запада не
относился к Оттоманской империи, и его культурное осознание исто-
рии до нового периода значительно отличается от стран, находящихся
к востоку. Второе - несколько более поздние временные рамки разви-
тия художественных жанров в Магрибе подразумевают, что многие
начинающие литераторы имели прямой доступ к ранним образцам из
стран Машрика, которые уже были доступны на арабском. Далее,
здесь проводилась гораздо более жесткая политика аккультурации,

чем в странах Машрика и, как следствие, связи с французской куль-


турой и литературой были более тесные и прямые, следовательно, для
ознакомления с литературой метрополии людям, получившим обра-
зование, перевод практически не требовался. И, наконец, присутствие
наряду с арабо-исламской культурой также иных древних и глубоких
культурных пластов, прежде всего берберского, элементы которых
по-прежнему продолжают оказывать воздействие на жизнь магрибин-
ского общества, также имело место.
Магрибинские романисты, взявшие на себя задачу развития жанра
романа на арабском языке, в этом творческом окружении столкну-
лись с длительной борьбой, но основной чертой недавних десятилетий
было возникновение молодого поколения писателей, которые внесли
основной вклад в развитие арабского романа. Достижения романис-
тики в разных регионах арабского мира привлекают основное внима-
ние исследователей арабской литературы. Конкретное разнообразие,
идейное и художественное богатство романов арабских авторов оп-
равдывают преимущественный интерес литературоведов и критиков
именно к этому жанру. Этому способствует сам характер жанра: от-
сутствие в нем жестких эстетических регламентаций, его неограни-
ченные возможности отклика на актуальные проблемы социальной
жизни, изображение в нем героя времени, человеческой личности, да-
ющей оценку социальной действительности эпохи и тем самым пос-
тигающей ее сущность.
Можно утверждать, что арабский роман в течение нескольких
десятилетий ХХ века эволюционировал под косвенным или непос-
редственным воздействием ряда факторов социально-исторического
характера, пройдя через изменения культурные, эстетические, текс-
туальные. Современная литературная продукция свидетельствует о
большом разнообразии художественных течений, стилей и методов,
о возрастающем интересе к проблемам эстетики жанра, знакомстве с
современными европейскими концепциями, апробации которых и эк-
спериментам в целом уделяется все большее внимание в творчестве
писателей, причем как маститых, хорошо известных в регионе и за
его пределами, так и их более молодых коллег. Новая повествователь-
ная структура, новая поэтика, многоголосие, модернистская чувстви-
тельность, с одной стороны, формируют современное художествен-
ное сознание не только в рамках исследуемого романного жанра, но и
в контексте литературы в целом, с другой стороны, несомненно отра-

жают определенный уровень зрелости арабского романа, который не


отказывается при этом от своего наследия, продолжая черпать из него
идеи и образы, творчески переосмысливая и перерабатывая заложен-
ный в нем духовный и интеллектуальный потенциал.
Количественный и качественный рост тунисского романа требу-
ет классификации по направлениям, не обязательно основанной на
последовательной смене поколений и различии культурных источни-
ков. Попытки классифицировать тунисский роман предпринимались
и, в первую очередь, самими тунисскими исследователями: Ахмадом
Мемму, Ридваном ал-Куни, Мустафой ибн ал-Килани. Мемму, кото-
рый стремился к максимально точной классификации, выделил самые
крупные течения и проанализировал их, назвав «романом пробужде-
ния, историческим романом, романом борьбы, политическим, соци-
альным и интеллектуальным романами». К этому делению он добавил
еще несколько разновидностей: роман документальный, аналитичес-
кий, критический и другие (Мемму, ;). Его попытку можно
назвать серьезной, но, к сожалению, он охватил только часть издан-
ных к тому времени романов.
Что касается Ридвана ал-Куни, то он опирался на работу Мем-
му, позаимствовав частично его терминологию, и выделил «романы
наследия, традиционные, реалистические, документальные, развитые
романы» (Ал-Куни,; ).
Мустафа ал-Килани не считал необходимым делить на виды и ог-
раничился тремя крупными направлениями: «традиционный роман,
роман изменений, роман поиска» (Ал-Килани, ;).
Мы, в свою очередь, предлагаем выделить три разновидности ро-
мана: роман патриотический, роман социально-критический и ро-
ман интеллектуально-экспериментальный.
Первый ориентируется на прошлое, второй опирается на настоя-
щее, третий смотрит в будущее. Первый - традиционен по форме, вто-
рой развивается в поисках формы, наиболее подходящей, чтобы до-
нести послание автора до читателя, третий сопротивляется стандарту,
выходя за рамки известных форм. У каждой из этих разновидностей
есть первопроходцы, писавшие свои произведения еще до года.
Первый вид романа можно назвать школой Мухаммада ал-‘Аруси ал-
Матви, второй - школой ал-Башира Храййефа, третий - школой Мах-
муда ал-Мас‘ади.

Наибольший интерес из нах представляет тунисский интеллекту-


альный роман - это мир идей и размышлений, черты которого стре-
мился воплотить ал-Мас'ади и разъяснить его измерения в своих двух
романах “Хаддаса Абу Хурайра кала” (Ал-Мас'ади, ) и “Мавлид
ан-нисйан” (Ал-Мас'ади, ). Ал-Мас'ади написал эти два романа во
время второй мировой войны, в атмосфере хаоса, безумия и гибели,
царившей в мире. Но в мире интеллектуального творчества человек
видит себя ответственным за человечество в целом, в нем отсутству-
ет война, убийство, преступление. Это - мир действия в романе-пьесе
“ас-Садд” (Ал-Мас'ади, ), который подталкивает Гайлана проти-
востоять богине Сахабба, бросить ей вызов, чтобы спасти ее жаж-
дущий народ. Это - мир вечности в “Мавлид ан-нисйан”, в котором
Мидйан посвящает свою жизнь и свой талант освобождению человека
от плена времени, избавлению тела от тленности, а памяти - от оков
забвения. Это - мир братства и любви в “Хаддаса Абу Хурайра кала”,
в котором герой “пил глотками горькую печаль”, уговаривая свой на-
род отказаться от того, что приводит к разногласиям и отсталости.
Среди наиболее важных отличий творчества ал-Мас'ади - его изуми-
тельный стиль, языковые конструкции, которые сами по себе счита-
ются новаторскими и художественно совершенными, его поэтическое
бытие, в котором успешно сосуществуют философская абстракция
и живая диалектика, подтверждающие, что человек - сначала чувс-
тво, эмоции, страсти, а потом уже - разум и материя. Абу Хурайра
воплощает идею индивидуальной свободы, освобождая себя от любых
влияний (дома, семьи, любви, религии, людей) в своем “путешествии
по жизни”. Другие герои ал-Мас'ади также свободны: врач Мидйан,
смелый исследователь тайны смерти (“Рождение забвения”), Гайлан,
стойкий строитель плотины.
Произведения ал-Мас'ади преодолевают сложившиеся ранее роман-
ные формы и переходят от проблем общества к общечеловеческим,
цивилизационным проблемам. Эти романы одновременно имеют связь
с реальностью - через сознание автора, и с наследием - через особый
специфический язык, использовавшийся еще в древней литературе.
Наиболее важное художественное отличие этого типа тунисского ро-
мана -концентрация на символическом образе места действия. Интел-
лектуальный роман представляет собой движущиеся идеи в одеяниях
людей, которые не подчиняются заранее планированию, в них своего
рода смысловое затемнение, непреднамеренное само по себе, прочно
связанное, однако, с миром существующим и местом человека в бы-

тии. Поэтому время течет свободно, его трудно определить в ясных


логических границах, но оно обращено в будущее, смотрит на челове-
ка завтрашнего дня под углом многообещающего пророчества. Мес-
то тоже неясно очерчено, свободно от всех признаков, помогающих
определить его материально, писатель ограничивается абстрактными
названиями - гора, море, лес, могила и т.д.
Поэтическая сторона в интеллектуальном романе проистекает не
только из словесного украшения, хотя язык, несомненно, играет боль-
шую роль в этом, но и из размышлений о сущности человека и его
внутреннего, духовного мира. И она, эта сущность, есть страстное
стремление к Абсолюту, к сути вещей.
Что касается использования наследия, то оно проявляется в упот-
реблении языка, в повествовательных формах, напоминающих жанры
хадис, хабар, народные рассказы - хикая, предания, в упоминании ис-
торических лиц, занимавших определенное место в общественном об-
разе мыслей и представлениях. Однако структура этого типа романа
не подчиняется известной схеме социального романа, это бунт против
застоя линейного повествования и последовательной системы собы-
тий.
Конечно, не все элементы сложной образной системы ал-Мас'ади
присутствуют у других авторов интеллектуального направления, не-
которые романы этого типа далеки от его стиля и мастерства. Однако
в них можно обнаружить определенную совокупность составляющих
этого вида романов. Самые яркие представители этого направления,
на наш взгляд, - это Фарадж ал-Хивар, Хишам ал-Карави, Салах ад-
Дин Буджах. Интеллектуальные и культурные интересы в их произ-
ведениях доминируют над заботами повседневной реальности, не го-
воря уже о богатом языке классического наследия, который они все
используют. Можно прибавить к этому направлению еще два романа,
отличающихся небольшим количеством событий и обилием размыш-
лений: «ар-Рахил ила-з-заман ад-дами» («Путешествие в кровавое
время», )(Aл-Mадаини, ) Мустафы Aл-Мадаини, «Мау'ид
'инда-л-уфк» («Свидание у горизонта», ) 'Абд Ас-Самада Заида
(Заид, ) .
Оживление культурного достояния - вот основная идея романа
ал-Мадаини, написанного герметичным письмом, богатого, но труд-
ного для чтения. Окружающее культурное давление порождает тип

письма, который часто маскирует послание, чтобы передать его чи-


тателю. Техника, примененная ал-Мадаини, чрезвычайно сложна, что
присуще новому роману в целом. Вместо воспроизведения простых
вариантов знакомой реальности текст превращается в повествование,
в котором текстуальное соединяется с информативным, а различие
исходных позиций и взглядов открывает множество возможностей
для интерпретации. Пространство в этом романе обладает мифичес-
кими свойствами.
Основная цель автора - поиски национальной и культурной иден-
тичности в рамках более широкой и универсальной проблемы персо-
нальной или индивидуальной идентичности.
Можно ли говорить о том, что тунисский роман состоялся как ху-
дожественное явление, оценивая его по высоким критериям мировой
литературы? Мы считаем, что роман в Тунисе проложил свою доро-
гу, независимую в целом от западного романа, с его современными
экспериментами за исключением, может быть, нескольких образцов.
Основы его были заложены в пятидесятые годы, и он черпал вдохно-
вение в событиях прошлого. Затем он начал постепенно развиваться
в сторону анализа современной жизни, изменились персонажи и про-
блематика, он замкнулся в себе, почти закрытый для влияния даже
со стороны литературы Машрика. Пионеры экспериментальной лите-
ратуры ушли в рассказ и театр и не использовали романную форму.
Пустота постепенно начала заполняться в восьмидесятые годы теми,
кто продолжил путь Махмуда ал-Мас‘ади, который он покинул в свя-
зи со своей активной политической и общественной деятельностью.
Появилась группа молодых людей, воодушевленных идеей обновле-
ния арабского романа в Тунисе, не оторвавшихся от корней и в то же
время не впавших в зависимость от традиции, среди них Фарадж ал-
Хивар, Хишам ал-Карави, Салах ад-Дин Буджах, Мустафа ал-Мадаи-
ни. Этот новый вид романа не вытесняет тот тип, пионером которого
был ал-Башир Храййеф, наоборот, социальный роман, опирающийся
на критический реализм, расцвел в семидесятые-восьмидесятые годы
благодаря произведениям Мухаммада Салиха ал-Джабири, Мухамма-
да ал-Хади ибн Салиха и ‘Омара ибн Салима.
Однако вовлеченность тунисской литературы в мировой лите-
ратурный процесс, уровень развития художественного мастерства,
эстетической мысли, обогащение системы художественно-изобра-
зительных средств не просто способствовали, но активно требовали

творческого восприятия явлений и достижений инонациональных, в


том числе западноевропейских, литературных течений, давших новое
мироощущение и внутреннюю свободу творческой фантазии авторов.
Поэтологические и технические новации модернизма, попав в благо-
приятную среду, подготовленную в значительной степени интеллек-
туальной прозой ал-Мас‘ади, нашли своих приверженцев в Тунисе,
породив активное экспериментальное направление в х годах.
Творчество многих национальных писателей и поэтов, воспевав-
ших красоту родной земли, ее природу, людей, с годами ушло от объ-
ективных свидетельств реальности к изображению реальности духов-
ного мира, показу сознания личности, размышляющей о связи времен
в ее психологических и философских аспектах, сопоставляющей раз-
личные точки зрения на проблемы волнующего ее бытия. При этом
возникали образы, особо значимые для художника, символически сгу-
щенные, уплотненные, исследующие жизнь.
Историческая реальность как бы уходит из плана изображения, но,
продолжая оставаться смысловым его стержнем, приобретает фан-
тастические черты. Содержание становится чистым вымыслом, игрой
воображения, исчезают видимая последовательность времен, логич-
ность сцеплений, сюжетных ходов, типичность персонажей, размыва-
ются узлы интриги, действия, значимость присутствия автора-интер-
претатора, свидетеля и судьи происходящего. Главный, сущностный
конфликт сконцентрирован в формуле противостояния - Человек и
враждебный ему мир. Художники стремятся выразить само состояние
потрясения, страха, ужаса, подавленности и раздавленности человека
силой, обрушивающейся на него, такой как, например, антиколони-
альная, гражданская или оккупационная война. Все вышеуказанные
признаки характерны для художественного течения, получившего на-
звание «модернизм».
В период, когда национальная и социальная реальности в арабском
мире стали распадаться, разрушаться на глазах у всех, модернистские
тенденции в литературе начали вытеснять старые формы реализма.
Впрочем, модернизм, по мнению Эдвара ал-Харрата, имеет опору в
арабском литературном мышлении, которое питалось эпическими,
откровенно фантасмагорически-общинными нереальными форма-
ми сознания, происходящими от древнего фольклора, сказок «
ночи», абстрактных нефигурных каллиграфических и орнаменталь-
ных узоров, неопределенных по самой своей природе (Al-Harrat,).

Арабский модернистский писатель или поэт, таким образом, в боль-


шей степени черпает из своего богатого национального наследия, чем
заимствует модернистские достижения Запада.
В противоположность старому реалистическому методу модер-
нистская техника современного чувствования и сознания в арабской
литературе варьируется от нарушения предопределенного порядка по-
вествования до ломки классического сюжета, от погружения вовнутрь
героя до смещения границ во временной последовательности, от атаки
на священные структуры языка к расширению сферы реальности за
счет присоединения к ней мечты, легенды, неясно выраженной поэзии,
от вмешательства в подсознание к страстному поиску межсубъектно-
го общения. Это - технические средства, которые являются не просто
формальным свержением старого режима литературной власти, но
внутренне связаны, сплавлены с видением и формой восприятия.
Следовательно, современное художественное сознание в арабской
литературе – это сложное комплексное явление, а не строго монолит-
ная, одномерная «школа» мысли или творчества.
Роман Мустафы ал-Фариси «Харакат» (Ал-Фариси, ) пред-
ставляет собой совершенно новый этап в развитии творчества писате-
ля, поскольку он опирается в нем на смешение различных литератур-
ных жанров и разнообразные языковые записи, не избегая и диалекта.
Он восстанавливает в нем некоторые исторические факты, чтобы вы-
разить свою позицию в отношении места интеллигента в обществе,
свободы мысли и классовой борьбы. Эта книга содержит в себе любо-
пытные художественные картины, воплощающие идеи автора об ос-
вобождении человеческой личности от всех оков, которые ограничи-
вают ее свободу и мысль, подавляют творческую энергию, призывая к
сопротивлению анархии, вызову, бунту.
Повествование отличается разнообразием художественных форм.
Сплав литературных жанров свидетельствует о четкой позиции в
отношении наследия и современности, а идейное содержание связа-
но с проблемами арабского мира, единства, общей борьбы, социаль-
ными проблемами, которые важны для связи индивида с группой, с
проблемами справедливости и свободы в третьем мире. Наследие ис-
пользуется также для создания нового типа драматургии или романа,
который уводит зрителя или читателя от привычных для него форм, в
основном заимствованных из западной литературы.

По-прежнему важной тенденцией сегодняшней литературы являет-


ся сильная уверенность в социальных целях литературы и социальной
ответственности писателя (илтизам). Притом, что новшества в целом
поощряются, требование социальной ответственности сохраняется.
Две доминирующие черты литературы х - это обязательное при-
сутствие контекста (культурного, социального, экономического и по-
литического) и свободное экспериментирование с формой и языком.
Обязательная социальная ангажированность сосуществует с возрас-
тающим пониманием важности эстетики. И здесь намечается явное
расхождение с постмодернизмом, как его понимают западные худож-
ники, для которых мир воспринимается как хаос, где отсутствуют ка-
кие-либо критерии ценностной и смысловой ориентации.

В романе 'Али ал-Йусуфи “Тавкит ал-бинка” (Aл-Йусуфи, )


прослеживается история одной семьи, в которой есть три поколения.
Описываемый писателем мир по-настоящему сказочный, населенный
духами, джиннами, гулями, домовыми, гномами. Работа и жизнь семьи
описаны с большой живостью. Но эта семья погибает, их земля боль-
ше не обрабатывается. На нее претендует сосед, продажа этой земли -
причина ожесточенных битв и сведения счетов между членами семьи,
Видимо, автор хотел для придания многомерности и объемности про-
изведению использовать множественность голосов: предполагается,
что текст написан отцом - Зийадом, который хотел бы “очиститься
писательством”, однако спустя какое-то время он отчаивается в воз-
можности творчества. Но текст все же опубликован его братом. Один
из голосов внутри романа явно принадлежит сыну Тарику. Автор, оче-
видно, рассматривает писательство шире, чем просто творческий акт,
для него это - письменно зафиксированная История. Как следствие, у
него также появляется активное обращение к наследию. Прежде все-
го, в именах главных персонажей, которые полностью совпадают с
генеалогией арабского завоевателя Андалусии Тарика ибн Зийада ибн
Йунуса. Эта восходящая линия родства недвусмысленно упоминается
автором, свидетельствуя также о его крайне неравнодушном отноше-
нии к истории.
Оживление культурного достояния - вот основная идея многих сов-
ременных тунисских романов, написанных сложной художественной
техникой, герметичным письмом, с использованием сюрреалистичес-
ких образов и иногда чисто исламских символов, из плана мистичес-
кого, но наделенных общечеловеческим, гуманистическим смыслом.

Тунисские авторы, как и многие арабские писатели второй поло-


вины XX века, пошли либо путем изменений в типах повествования,
либо движением к множественному повествованию, как это заметно у
Джабры и Махфуза в Машрике и ал-Фариси и ал-'Убейда Мзали в Ту-
нисе, или попыток творческого соперничества некоторых видов повес-
твовательной техники постмодернизма, как пытался делать funduszeue.info
в Египте и funduszeue.info-Хивар в Тунисе, или обращения к традиционному и
местному повествованию (как историческому, так и художественно-
му), как сделали наряду с другими египетский писатель Г. ал-Гитани и
тунисский писатель ’Али ал-Йусуфи.
Тунисский роман быстро эволюционирует в том, что касается тем,
образов, манеры и способов выражения, разнообразия форм, все это
придает многим текстам характер эксперимента и особый динамизм
- качества, наполняющие писательство осознанием смысла и способ-
ностью к более быстрой трансформации художественного мышления.
Основные мотивы-образы и символы, характерные для многих тунис-
ских романов, во многом являются общими с другими арабо- и фран-
коязычными магрибинскими литературами - Солнце, Море, Гора, Го-
род, Дерево, Земля.
Поколение писателей-романистов конца х - х годов в Ту-
нисе решительно пробует себя и экспериментирует в поисках новой
нарративной словесности, преодолевающей формы традиционной
литературы, которые характеризовали арабский роман в Машрике и
западный роман. Это экспериментальное течение в тунисском романе
имеет тесную связь с трансформациями и изменениями в реальности
Туниса во всей ее полноте. Именно поэтому история арабо-язычного
тунисского романа должна опираться на анализ связи литературных
жанров с формированием современного общества Туниса, реальной
политической, социальной, экономической и культурной атмосферы
в стране.
Нарастание потока тунисского романного творчества, его постоян-
ное, все более многообразное развитие с середины х до сегодняш-
него дня позволяет подвести следующие итоги:
- процесс выделения из единой прежде арабской литературы реги-
ональных литератур – египетской, иракской, саудовской, тунисской
и т.д. к концу ХХ столетия практически завершился, даже единство
арабского литературного языка при введении разговорных и диалек-

тных форм постепенно теряет свое значение как фактора, определяв-


шего в прошлом их общность;
-национальный роман занял важное пространство в арабо-язычной
тунисской литературе с момента независимости и до сегодняшнего
дня, процесс почти векового становления и развития, как показывает
данная диссертационная работа, доказывает, что тунисский роман –
это живой художественный организм, открытый для внешнего влия-
ния, сам оказывающий влияние на ход истории формирования обще-
ственного и художественного сознания, способный к художественным
трансформациям, стремящийся не только познать, исследовать сущес-
твующий общественный порядок вещей, но и вникнуть в сущность че-
ловеческой души, порой отторгающей принципы действительности и
призывающей к сложной реконструкции бытия на эмпирическом, то
есть чувственном уровне;
- в общем потоке романного творчества значительную роль играют
роман - социальное исследование, который концентрируется на
реалистическом содержании с элементами дидактики, в этом романе
изображаются различные типы личности, представляющие социаль-
ные группы, но не изолированные друг от друга, а переплетающиеся
отношениями и связями, и роман интеллектуальный с его попытками
осмысления настоящего при активном привлечении творчески осво-
енных элементов наследия;
-значительное место в тунисской романистике занял эксперимен-
тальный роман с его поисками и изменениями в типах повествования и
повествовательной техники, «отказом oт реальности» эксперимента-
ми с языком и священным текстом, смешанными конструкциями;
- на уровне языка в текстах романов сосуществуют литературный
язык, диалект, классический язык наследия, французский язык, авто-
ры пытаются сделать их соединение в одном тексте творческим и ос-
мысленным;
- на уровне формы идет постоянный процесс поиска и обновления,
приводящий порой к неожиданным и интересным результатам, ори-
гинальным структурным построениям, как, например, роман-пьеса,
где драматическое искусство в соответствии с равенством
повествовательной речи и диалога и сходством их функции дополне-
но повествовательным искусством, в результате появился необычный
литературный жанр, не сфабрикованный из двух известных жанров

(масрахиййа и кысса), а новая литературная форма;


– в романе выражено общее ощущение дисгармонии между личнос-
тью и ее существованием, личностью и окружением, и этим объясня-
ется полутрагический финал в тунисских романах, которые исходят
из переживаемой интеллигенцией этого региона общей атмосферы
противостояния реальности и индивида, их борьбы, это выражается в
постоянных попытках творческого обновления, познавательного и
культурного поиска;
–в е годы и после нарастающее соприкосновение и активная
связь с Западом и его идеологическими, литературными и критичес-
кими течениями помогли преодолеть узкое традиционное социальное
изображение в литературе и перейти к другому, основанному на до-
стижениях структурализма, нарратологии, поэтики, новая критика
изменила методы художественного творчества и создала, таким обра-
зом, перспективу дальнейшей модернизации в литературе.
Слово “тунисский” предполагает наличие характерных особеннос-
тей, основанных на местном понимании современного и традиционно-
го. Эти особенности вытекают из характера существования человека,
времени и пространства в Тунисе. Однако этот локализм не исключает
попыток охватить и опробовать экспериментальные формы и средс-
тва выразительности европейского и латиноамериканского романа.
Специфика тунисского романа и литературы Туниса сегодня в це-
лом состоит не только в отражении тунисской действительности, но
и в постановке актуальных для этого общества проблем, например,
проблемы аккультурации, именно она считается одним из основных
разрушительных и одновременно созидательных факторов. Если на
первом этапе независимости этот фактор порождал чувства истори-
ческого разрыва и риска трагического исчезновения целого народа,
то позднее он же вызвал к жизни огромный поток идеологической
и художественной продукции, цель которой - подтвердить свою на-
циональную идентичность и подняться до уровня общемировых про-
цессов социальной и культурной эволюции. Сюда можно добавить и
приобретающую все большую актуальность проблему национальных
меньшинств, проблему взаимоотношений между экономически более
развитым Севером страны и менее перспективными и оттого покида-
емыми районами Юга.
С другой стороны, специфика тунисского романа, связанная с гео-

графической реальностью, человеческой и общекультурной атмос-


ферой, историческими и цивилизационными взаимодействиями, не
отрицает общих черт, которые имеет арабская литература в целом с
религиозным, историческим, языковым, фольклорным, суфийским
наследием арабо-исламской цивилизации.
Эта глубокая связь с наследием проявилась в стремлении молодых
писателей-романистов к диалогу, попыткам ввести его в действие че-
рез постоянный поиск и эксперимент с тем, чтобы обрести свою ту-
нисскую самобытность и оригинальность, отличающую данную сло-
весность от новеллистического и романного творчества Машрика и
Запада. В качестве подтверждения этого положения можно сослаться
на тексты “Ар-Рахил ила-з-заман ад-дами” («Путешествие в крова-
вое время», ) Мустафы ал-Мадаини, “Ан-Нафир ва-л-кийама”
(«Труба и День воскрешения из мертвых», ) Фараджа ал-Хивара.
Несомненно, удачными следует признать использование образов
и художественных средств арабо-исламской литературной памяти в
произведениях прекрасных писателей Махмуда ал-Мас'ади, Мустафы
ал-Фариси. Наследие используется также для создания нового типа
драматургии или романа, который уводит зрителя или читателя от
привычных для него форм, в основном заимствованных из западной
литературы. Как уже было указано, писатель ломает структуру из-
вестных литературных жанров, чтобы создать новый вид, отличный
от всех ранее известных.
Можно с уверенностью утверждать, что тунисский роман как наци-
ональное художественное явление, доказал свою жизнеспособность.
Множественность и разнообразие жанров и практики тунисского
арабоязычного романа создает реальную возможность для того, что-
бы он мог достойно войти в мировую романную традицию.
ИСТОЧНИКИ И БИБЛИОГРАФИЯ
1- Статья
Мемму Ахмад.,( ), «Ат-Тасниф ан-нау‘и ли-р-риваяти-л-ада-
биййати фи тунис», Кысас,70,
2- Книги
1. Allen R.,( ), The Arabic Novel: An Historical and Critical Intro-

duction. New York. Syracuse University Press


2. Ghazi F.,( ), Le roman et la nouvelle en Tunisie. Tunis
3. Ал-Джабири Мухаммад ас-Салих., (), Ал-Кысса ат-туни-
сиййа: Нашатуха ва руввадуха .Тунис: Дар Ибн Абдалла
4. Заид 'Абд ас-Самад., (), Мау'ид инда-л-уфук. Тунис: Ад-Дар
ал-'арабиййа ли-л-куттаб:
5. Ал-Йусуфи Мухаммад 'Али., (), Тавкит ал-бинка. Лондон.
Рийад ар-райс
6. Ал-Килани Мустафа., (), Тарих ал-адаб ат-тунисий: ал-адаб
ал-хадис ва-л-му‘асыр. Ашкалийат ар-ривайа . Картадж: Бейт ал-хик-
ма
7. Ал-Куни Ибрахим Ридван., (), Ат-Та‘риф би-л-адаб ат-туни-
си. Тунис: Ад-Дар ал-‘арабиййа ли-л-куттаб
8. Ал-Мадаини Мустафа..( ), Ар-рахил ила-з-заман ад-дами.
Тунис% ад-Дар ат-тунисиййа ли-н-нашр .
9. Ал-Мас'ади Махмуд.,(), Хаддаса Абу Хурайра Кала. Тунис:
Дар ал-джануб
Ал-Мас'ади Махмуд., (), Мавлид ан-нисйан. Тунис: Ад-Дар
ат-тунисиййа ли-н-нашр
Ал-Мас'ади Махмуд.,(), Ас-Садд. Тунис: ад-Дар ат-туни-
сиййа ли-н-нашр
Прожогина С.В., (), Между мистралем и сирокко.
М.:Восточная литература.
Ал-Фариси Мустафа. Харакат (Огласовки)funduszeue.info-Дар ат-
тунисиййа ли-н-нашр, с.
3-Глава из книги
Al-Harrat, E.,(), Maghreb. New Writing from North Africa. Ed.
Kaye J. p.

К ИСТОРИИ СОЗДАНИЯ «ЖИЗНЕОПИСАНИЯ


ПОСЛАННИКА АЛЛАХА» ИБН ИСХАКА – ИБН
ХИШАМА (ГЕНЕЗИС ЖАНРА СИРЫ, АВТОРЫ
«ЖИЗНЕОПИСАНИЯ»)

NALICH, Mariya/НАЛИЧ, Мария


RUSYA/RUSSIA/РОССИЯ

ABSTRACT
The present report deals with genesis of the genre of Arabic literature
known as biography of the Prophet and development of the most prominent
biography - Sirat Rasul Allah (Biography of the Messenger of Allah)
compiled by Ibn Ishaq and edited by Ibn Hisham. The author traces back
how the collection and transmission of the hadith (Tradition on the deeds
and sayings of the Prophet) has developed first into compilations devoted
to separate subjects, for instance, maghazi (military expeditions), and later
into full biographies of the Prophet which covered all the events of his
life from birth to death. The second part of the article is dedicated to the
authors of the biography in question: the famous authority on maghazi
Muhammad ibn Ishaq who compiled the original biography which hasn’t
been preserved intact till nowadays and philologist ‘Abd al-Malik ibn
Hisham who edited and supplemented the work of the predecessor.
Key Words: Middle Age, Arabic literature, Sirat Rasul Allah (Biography
of the Messenger of Allah).
Резюме
Ас-Сира ан-набавиййа (араб. «Жизнеописание Пророка») – жанр
арабской литературы, который в Средние века занимал довольно вы-
сокое место в номенклатуре жанров арабской литературы. По мнению
многих ученых, жизнеописание Пророка является третьим по значи-
мости источником для изучения ислама после Корана и сунны.
Произведения жанра сира традиционно рассматривали как источ-
ники по истории ислама и биографии Мухаммада, а как памятники
литературы они довольно мало изучены.

Развитие жанра сира началось с собирания предания от пророке


Мухаммаде, затем хадисоведы стали отделять законоведческие хади-
сы от сообщений о жизни, пророческой деятельности и военных похо-
дах Мухаммада. Так появился сначала жанр магази («завоевательные
походы»), а потом сира, которая рассказывала о жизни посланника
Аллаха от рождения до смерти, включая пророческую миссию и все
походы.
Композиция сиры включает, по классификации академика А.Б.
Куделина, следующие элементы: историческое предание, агиогра-
фические легенды, айаты Корана, элементы тафсира (толкования
Корана) и асбаб ан-нузул («причины ниспослания»), хадисы и много-
численные поэтические отрывки.
Центральное место среди произведений данного жанра занимает
«Жизнеописание посланника Аллаха» Ибн Исхака, дошедшее до нас
в редакции Ибн Хишама, поскольку это один из наиболее ранних и
авторитетных трудов, посвященных жизни Мухаммада. При редакти-
ровании труда Ибн Исхака Ибн Хишам исключил из него некоторые
отрывки, однако четко отделил свои добавления и комментарии от
текста предшественника.
Особый интерес исследователя произведений жанра сира как па-
мятников литературы представляют, на наш взгляд, их композицион-
но-стилистические особенности, в частности, поэтические вставки и
элементы беллетризации исторического повествования.
Ключевые слова: Средневековая арабская литература,
Жизнеописание посланника Аллаха.

Сира (ар. «поведение, способ действия», отсюда значение «ре-
путация, образ жизни, биография») – жанр или комплекс жанров
средневековой арабской литературы: ас-сира ан-набавиййа («жиз-
неописание Пророка»), ас-сира аш-ша‘биййа («народное жизне-
описание»; в современной отечественной и европейской арабистике
устоялся термин «народный роман») и собственно биографические
сочинения (напр., Лахики «Жизнеописание Ануширвана»), причем
некоторые исследователи считают, что это не три отдельных жан-
ра, а разновидности одного (подробнее см.: ‘Аббас, ; Шидфар,
). Предметом настоящего исследования является ас-сира ан-на-
бавиййа (далее - сира) и самое известное произведение данного жанра

«Жизнеописание посланника Аллаха» (далее также «Жизнеописание


Пророка» или «Сира») Ибн Исхака – Ибн Хишама, которое, по мне-
нию ряда ученых, в частности, известного российского арабиста М.Б.
Пиотровского, является третьим по значимости источником для изу-
чения ислама после Корана и сунны и основным источником сведений
о жизни Пророка (Пиотровский, ; ). Вместе с тем, несмотря на
очевидную значимость этого произведения для арабской литературы,
оно более известно как исторический источник, нежели памятник ли-
тературы, причем как в арабском и западном, так и в отечественном
востоковедении. В качестве примера назовем труды российских ис-
ториков А.Е. Крымского и О.Г. Большакова и сравнительно недавно
опубликованную монографию немецкого ученого Г. Шёлера.
Лишь во второй половине XX века появились немногочисленные
работы, рассматривающие «Сиру» как памятник литературы. Среди
них следует отметить сборник трудов коллоквиума в Страсбурге
и особенно «Историю арабской литературы» Кембриджского уни-
верситета. В российской арабистике первым обратился к изучению
«Сиры» как памятника литературы академик А.Б. Куделин, который
продолжает активно разрабатывать эту тему вместе со своими учени-
ками. Благодаря этим работам становится все более очевидным, что
«Сира» представляет собой важный этап в развитии арабоязычной
прозы, однако, несмотря на это, в настоящее время по «Сире» нет ни
одной обобщающей работы литературоведческого характера.
В настоящей статье я бы хотела осветить основные этапы зарож-
дения и становления жанра сиры, а также рассказать об Ибн Исхаке и
Ибн Хишаме, авторах центрального произведения этого жанра.
Генезис жанра жизнеописания
Развитие жанра сиры тесно связано с собиранием хадисов – расска-
зов о деяниях и высказываниях Мухаммада. При жизни посланника
Аллаха эти предания циркулировали устно. Их письменная фиксация
началась много позже после его смерти в конце I-го века хиджры (пе-
реселения Мухаммада из Мекки в Йасриб (впоследствии - Медина)
в г., от которого ведется мусульманское летоисчисление). Лишь
незначительная часть этих сообщений, по мнению современного ан-
глийского исследователя М. Кистера, могла быть записана еще при
жизни Пророка. Затем собиратели предания стали отделять хадисы,
содержавшие информацию юридического характера, которые были

необходимы для регулирования жизни мусульманской общины, от


собственно истории пророческой деятельности Мухаммада и его во-
енных походов. Так появился сначала жанр магази (араб. «походы»)
– рассказы о завоевательных походах Пророка, а потом сира, кото-
рая рассказывала о жизни Мухаммада от рождения до смерти, вклю-
чая его пророческую деятельность и все его походы (Кистер, ;
). Причем, первые произведения, посвященные личности и де-
ятельности Мухаммада, необязательно строились в хронологическом
порядке – считалось возможным располагать материал не по хроноло-
гии событий жизни посланника Аллаха, а по содержанию. Например,
собрать в одну главу или один свод предание о чудесах, совершенных
Пророком, в другую – о его женах, в третью – о военных походах и
т.д. (Крымский, ; ).
Существенную роль в становлении жанров магази и сира сыграли
несколько авторов. По мнению ряда отечественных и зарубежных ис-
следователей, первым, кто произвел «предварительную работу для со-
ставления связной биографии Пророка» (Крымский, ; ),
был мединский ученый ‘Урва ибн аз-Зубайр (ум. 94/ или 99/
- здесь и далее дата до дроби - по хиджре, дата после дроби – по хрис-
тианскому летоисчислению). Некоторые считают его «основателем
мусульманского предания» (Лекер, ). Тот факт, что на ‘Урву ибн
аз-Зубайра ссылались многие средневековые авторы, например, Ибн
Исхак («Сира», ; , и т.д.), свидетельствует о важ-
ной роли, которую он играл в сохранении сведений о жизни Пророка.
Мухаммад ибн Муслим ибн Шихаб аз-Зухри (ум. /), ученик
‘Урвы ибн аз-Зубайра, передавал сообщения со слов своего учителя и
первым составил произведение в жанре магази, которое брали за ос-
нову многие средневековые авторы (Сезгин, ; I, ).
Известный историк и знаток библейского предания Вахб ибн
Мунаббих (ум. / или /) составил свое сочинение под за-
главием «Магази расул Аллах» («Завоевательные походы посланника
Аллаха»), небольшой отрывок которого сохранился до наших дней
и был опубликован современным исследователем funduszeue.info Хури. Ибн
Мунаббих включил в свой труд значительное число «чудесных» исто-
рий, что, по выражению Фюка, «превратило его сочинение в развле-
кательное произведение». Сохранившийся фрагмент этого произведе-
ния отражает «ранний этап складывания типа сиры, имевшего общие
черты с эпическими произведениями» (Кистер, ; ).

Следующую стадию в развитии жанра жизнеописания Пророка от-


ражает деятельность Мусы ибн ‘Укбы (ум. /), ученика аз-Зух-
ри. Муса ибн ‘Укба жил в Медине и читал лекции в мечети Пророка.
Основную сферу его интересов составляли магази и история правед-
ных халифов (первых четырех халифов, правивших после смерти про-
рока Мухаммада). Кроме того, он собрал имена всех мусульман, эмиг-
рировавших в Эфиопию. Все эти сведения, он включил в свою «Китаб
ал-магази» («Книга завоевательных походов»), которая сохранилась
до наших дней исключительно в виде фрагментов (Хайндс, ).
Еще дальше в обобщении знаний о жизни Пророка и ранней ис-
тории ислама пошел Мухаммад ибн ‘Умар ибн Вакид ал-Вакиди (ум.
/), которого считали лучшим знатоком мусульманской исто-
рии как средневековые, так и современные авторы. Его заслуга со-
стоит в том, что он собрал и хронологически упорядочил обширный
материал по ранней истории ислама. Ал-Вакиди составил «Китаб
ал-магази», которую отличает связность и простота повествования,
и которая считается кульминационной точкой в развитии данного
жанра (Кистер, ; ). Более тщательно, чем его современники,
ал-Вакиди пытался установить хронологическую последовательность
военных походов, а в тексте после описания события коротко обос-
новывал, почему он считает ту или иную версию более достоверной
(Ледер, ).
В течение III/IX века труды под названием магази еще продолжали
создавать, но отныне они существовали не как самостоятельные про-
изведения, а включались в состав других трудов, в частности, в сиру.
Из поздних сочинений, посвященных жизнеописанию Мухаммада,
следует назвать комментарий ас-Сухайли (ум. /) к «Сире»
Ибн Исхака - Ибн Хишама, который называется «ар-Рауд ал-унуф»
(«Девственные луга»), и раздел «Сира» в книге «ал-Бидайа ва ан-ни-
хайа» («Книга начала и конца») Ибн Касира (ум. /). Эти про-
изведения примечательны тем, что в них «содержится большое коли-
чество сообщений, взятых из компиляций, которые были утрачены
или ранее не публиковались».
Также огромное значение имеет работа Мугултайа (ум. /)
«ал-Захр ал-басим фи сират Аби-л-Касим» («Улыбающийся цветок в
истории жизни Аби-л-Касима»). «Оспаривая некоторые приведенные
у ас-Сухайли сведения, автор включил в свой труд данные из много-

численных сборников поэзии, трудов по генеалогии, комментариев к


Корану, жизнеописаний Пророка, а также адабной прозы (энциклопе-
дических сочинений эпохи Аббасидского халифата) и исторических
произведений» (Кистер, ; ).
Приведенный выше обзор деятельности основных собирателей
предания о пророке Мухаммаде показывает генезис жанра жизнеопи-
сания от простых кратких сочинений, посвященных какой-либо одной
стороне деятельности Пророка, к биографическим произведениям,
охватывавшим не только все этапы жизни Мухаммада, но и истории
до его рождения и после его смерти.
Авторы «Жизнеописания посланника Аллаха»
Одним из наиболее ранних и авторитетных произведений жанра
жизнеописания Пророка является «Сират саййидина Мухаммад Расул
Аллах» («Жизнь господина нашего Мухаммада, посланника Аллаха»)
Ибн Исхака - Ибн Хишама (название дано по «Сира», ). В
арабских странах автором памятника чаще называют Ибн Хишама,
но нам кажется более правильным называть обоих ученых, так как
автором «Жизнеописания», ни одна копия которого не сохранилась до
наших дней, был Ибн Исхак, а Ибн Хишам переписал сочинение свое-
го предшественника, с одной стороны, сократив, с другой - дополнив
его (Пиотровский, ; 10).
Абу Бакр Мухаммад ибн Исхак ибн Йасар ибн Хийар ал-Муттали-
би ал-Мадини – один из главных знатоков предания о жизни проро-
ка Мухаммада (подробнее см.: Джоунс, ; Сезгин, ; ).
Родился в Медине в 85/ г., умер, согласно большинству источни-
ков, в Багдаде в / г. Поскольку отец и два дяди Ибн Исхака
были известными передатчиками хабаров (рассказов о каком-либо
событии, которые считаются старейшей формой мусульманской ис-
ториографии), Ибн Исхак занялся передачей хабаров и хадисов. Он
рано получил известность как ученик аз-Зухри. По свидетельству
средневековых авторов, которые собраны в биографическом своде
историка Ибн Халликана ( гг.) «Вафайат ал-а‘йан ва анба’
абна’ аз-заман» («Кончины знатных людей и сообщения о современ-
никах»), Ибн Исхак считался надежным передатчиком хадисов, а кро-
ме того, он был первым знатоком сообщений о завоевательных по-
ходах Мухаммада. Так, известный средневековый историк Мухаммад
ал-Бухари (// гг.) ссылается на Ибн Исхака в своей

«Истории», а законоведу-эпониму одного из четырех мазхабов (школ)


мусульманского права Мухаммаду аш-Шафи‘и (// гг.)
приписывают следующие слова «кто хочет полнее изучить магази,
должен полагаться на Ибн Исхака». Хадисовед из Хиджаза Суфйан
ибн ‘Уйайна (// гг.) говорил: «я не знаю никого, кто об-
винил бы Ибн Исхака в [недостоверности] его хадисов». По его же
сведениям, когда аз-Зухри спросили о магази Ибн Исхака, он ска-
зал: «Он больше всех знает в этой области» (аз-Захаби, ; 7, 36).
Другой собиратель и передатчик предания, басрийский ученый Шу‘ба
ибн ал-Хаджжадж (ум/) сказал: «Мухаммад ибн Исхак – пове-
литель правоверных в том, что касается хадисов». А Ибн Шихаб аз-
Зухри, учитель ибн Исхака, сказал ученикам, которые учились у него
хадисам, «я назначил вам своим преемником косоглазого юношу, то
есть Ибн Исхака». Ас-Саджи передает, что ученики аз-Зухри обраща-
лись к Ибн Исхаку, чтобы уточнить хадисы аз-Зухри, в которых они
сомневались, так как были уверены, что он их запомнил правильно
(Ибн Халликан, б.г.; 4, ).
Большая глава посвящена Ибн Исхаку и в биографическом своде
аз-Захаби «Сийар а‘лам ан-нубала’» («Жизнеописание благородней-
ших людей»). В ней собраны следующие свидетельства авторитетнос-
ти Ибн Исхака:
«Сказал ал-Мадини со слов Суфйана, который [передавал] со слов
аз-Зухри: знание не исчезнет из Медины, пока в ней есть этот человек.
Он имел в виду Ибн Исхака. Сказал ‘Али ибн ал-Мадини: [изучение]
хадисов в руках шестерых [людей], и назвал их. Затем сказал: а знани-
ем этих шестерых владеют двенадцать человек, один из них Мухаммад
ибн Исхак».
«Сказал Ну‘айм ибн Хаммад со слов Суфйана, который сказал: я
видел аз-Зухри, к которому пришел Мухаммад ибн Исхак. Аз-Зухри
ждал его с нетерпением и спросил: где ты был? Ибн Исхак ответил:
да разве кто-нибудь сможет попасть к тебе при таком привратнике?
Суфйан сказал: аз-Зухри позвал своего привратника и сказал ему:
«больше не задерживай его, когда он придет».
«Ибн Аби Хайсама [сказал]: рассказывал нам Харун ибн Ма‘аруф:
я слышал, что Абу Му‘авийа говорил: Ибн Исхак больше всех помнил
наизусть. Если человек знал пять хадисов или больше, он вверял их
на хранение Ибн Исхаку и говорил: сохрани их для меня. И если я их

забуду, ты сохранишь их для меня» (аз-Захаби, ; 7, ).


Ибн Исхак учился в Александрии у хадисоведа Йазида ибн Аби
Хабиба, затем вернулся в Медину, но впоследствии оставил свой род-
ной город навсегда. Ученый был вынужден покинуть Медину из-за
враждебного отношения к нему двух людей: хадисоведа Хишама ибн
‘Урвы ( г. Р.Х.) и законоведа, основателя маликитского маз-
хаба мусульманского права «имама Медины» Малика ибн Анаса (ум.
/). Считается, что первый возражал против того, чтобы Ибн
Исхак передавал сообщения со слов его жены Фатимы бинт ал-Мун-
зир ибн аз-Зубайр (Хишаму ибн ‘Урве приписывают такие слова об
Ибн Исхаке «разве он захаживал к моей жене?»). Причиной конф-
ликта с Маликом ибн Анасом могла быть профессиональная ревность
последнего или разногласия по поводу сообщений, содержавшихся
в книге «Сунан» («Предания») Ибн Исхака, которая до нас не дошла
(Гиййом, б.г.; xiii). В труде историка Ибн Халликана есть следующая
история: «Малик ибн Анас ругал Ибн Исхака, поскольку до него до-
шло, что Ибн Исхак сказал: «дайте мне хадис Малика, я буду враче-
вать его дефекты». Малик сказал: «Кто такой Ибн Исхак? Поистине
он один из шарлатанов, мы выгнали его из Медины» (Ибн Халликан,
б.г.; 4, ).
Малик ибн Анас также возражал против того, что некоторые хади-
соведы, в том числе Ибн Исхак, собирая предание о завоеваниях про-
рока Мухаммада, ссылались на «иудеев, принявших ислам, которые
еще помнили историю с Хайбар (изгнание иудеев из оазиса Хайбар в
г. Р.Х.- М.Н.) и другие случаи» (Джоунс, ). Основателя мали-
китского мазхаба больше интересовала юридическая составляющая
хадисов, чем то, насколько подробно была описана ситуация, сопутс-
твовавшая тому или иному деянию или высказыванию Мухаммада.
Хотя иснад (цепь передатчиков предания) еще не применялся так ши-
роко, как у законоведа аш-Шафи‘и и его последователей, Малик пред-
почитал предание, основанное на мнении надежных хадисоведов, а не
собранное историком, который ссылался на таких «неприемлемых»
передатчиков, как иудеи и христиане. Кроме того, Малик ибн Анас
не признавал Ибн Исхака из-за того, что он был шиитом и кадаритом
(Уотт, ; 31).
Согласно сообщению Ибн Халликана, покинув Медину, Ибн Исхак
побывал в нескольких городах, пришел ко двору второго аббасидско-
го халифа Абу Джа‘фара ал-Мансура (годы правления: /

), когда тот находился в Хире, и сочинил для него «Магази», а за-
тем окончательно поселился в Багдаде (Ибн Халликан, б.г.; 4, ).
Ранние мусульманские критики относились к Ибн Исхаку по-раз-
ному: некоторые ученые считали его одним из главных знатоков пре-
дания, (напр., Абу Зур‘а, ал-Мадини, Ибн Ма‘ин и Ибн Са‘д), другие
не считали достоверными хадисы, которые он передавал (напр., ан-
Ниса‘и, ал-Асрам, Сулайман ат-Тайми и Вухайб ибн Халид). Законовед
и знаток предания, основатель ханбалитского мазхаба мусульманс-
кого права «имам Багдада» Ахмад ибн Ханбал (// гг.)
признавал авторитет Ибн Исхака в области магази, но не принимал
хадисы в его передаче, поскольку возражал против использования
коллективного иснада (такой вид иснада, когда в начале перечисляют-
ся все передатчики, а потом приводится текст хадиса, но слова одного
передатчика никак не отделяются от слов других), к которому часто
прибегал Ибн Исхак. Однако по свидетельству Ибн Халликана, Ахмад
ибн Ханбал считал хадисы в передаче Ибн Исхака верными, но не при-
знавал его авторитетом в юридических вопросах, хотя последний и
называл себя знатоком фикха (мусульманского права). Ибрахим ибн
Са‘д передавал со ссылкой на Ибн Исхака около 17 тысяч хадисов,
посвященных юридическим вопросам, не считая сообщений о магази.
В своде аз-Захаби есть следующее сообщение об этом: «сказал мне
Ибрахим ибн Хамза: Ибрахим ибн Са‘ад передавал от Ибн Исхака 17
тысяч хадисов, содержащих заповеди, помимо тех, что посвящены ма-
гази. Я сказал: это из-за повтора способов передачи хадисов. А что
касается заповедей, то их количество не превышает и десятой части
этого» (аз-Захаби, ; 7, 39). Что касается коллективного иснада,
то, как считают некоторые современные исследователи, например,
Дж.М.Б. Джоунс, это обвинение не совсем справедливо, так как такой
вид иснада активно использовался всеми ранними авторами произве-
дений магази и сира (Джоунс, ).
Помимо посвященной Пророку «Китаб ал-магази ва ас-сийар»
(«Книги завоевательных походов и жизнеописаний») Ибн Исхак со-
ставил «Китаб ал-хулафа’» («Книга халифов») и книгу «Сунан»
(«Предания»). «Книга завоевательных походов и жизнеописаний»
Ибн Исхака состояла из трех частей: «ал-Мубтада’» («Начало»), «ал-
Маб‘ас» («Пророческая миссия») и «ал-Магази» («Завоевательные
походы»). Значительная часть «Китаб ал-магази» сохранилась в ре-
дакции Йунуса ибн Букайра ибн Васила аш-Шайбани (Сезгин, ;

). Книга не дошла до нас в виде отдельного произведения, но от-


рывки из нее, которые Ибн Хишам не включил в свой труд, можно
найти, например, у знаменитого историка и комментатора Корана Абу
Джа‘фара Мухаммада ибн Джарира ат-Табари (// гг.).
Вторым автором самого известного «Жизнеописания Пророка»
является Абу Мухаммад ‘Абд ал-Малик ибн Хишам ибн Аййуб ал-
Химйари ал-Ма‘фири, который родился и жил в Египте (по другим
данным, в Басре), умер там же в г. Фустат в /г. или, соглас-
но другим источникам, в / г. Семья Ибн Хишама переехала из
Басры в Египет до его рождения (Уотт, ). Он занимался историей,
генеалогией, филологией, но больше всего интересовался именно пос-
ледней областью знаний и сам называл себя ан-нахви – Грамматист.
Тем не менее, Ибн Хишам был автором не только чисто филологичес-
ких трудов, таких, как «Книга о «странностях» в поэзии «Сиры», ему
также принадлежит историко-биографический свод «Китаб ат-тид-
жан ли ма‘рифат мулук аз-заман фи ахбар кахтан» («Венец книг в зна-
ниях о царях времен по сообщениям кахтанидов») и «Жизнеописание
посланника Аллаха» (Ибн Халликан, б.г.; 3, ).
Ибн Хишам составил «Жизнеописание посланника Аллаха» на ос-
нове «Книги завоевательных походов и жизнеописаний» Ибн Исхака.
Труд последнего он получил в передаче Зийада ал-Бакка’и (ум.
/) – непосредственного слушателя Ибн Исхака. Ибн Хишам
четко разграничил свой текст и текст своего предшественника: запи-
си Ибн Исхака вводятся словами «сказал Ибн Исхак», отрывки, до-
бавленные Ибн Хишамом, обязательно предваряются словами «сказал
Ибн Хишам». В своем предисловии к «Сире» Ибн Хишам так опре-
делил принципы своей работы: «Если будет на то воля Аллаха, я на-
чну эту книгу (книгу Ибн Исхака – М.Н.) с упоминания Исмаила ибн
Ибрахима … и доведу повествование до посланника Аллаха, да бла-
гословит его Аллах и приветствует. Но я опущу сообщения о других
потомках Исмаила, чтобы ограничиться описанием жизни посланни-
ка Аллаха. Также я опущу те сообщения Ибн Исхака в этой книге, в
которых не упоминается посланник Аллаха, те отрывки из Корана,
которые не служат толкованием или подтверждением чего-либо из
этой книги, …, стихи, которые он [Ибн Исхак – М.Н.] упоминает, но
которых не знает никто из знатоков поэзии, сообщения, которые по-
носят (yashna‘u) его (очевидно, Мухаммада – М.Н.), другие, упомина-
ние которых вредит некоторым людям, а также те, которые не под-

тверждаются в передаче ал-Бакка’и» («Сира», ; 4). Однако


Ибн Хишам довольно часто отступает от этих принципов. Нередко он
переписывает сомнительные с точки зрения авторства стихи, кото-
рые приводит Ибн Исхак, после чего от себя добавляет, что знатоки
отрицают принадлежность этих стихов тому или иному автору – «не-
которые ученые люди, знающие поэзию, не признают его за ним (та-
ким-то поэтом – М.Н.)» (см. «Сира», ; , и др.). Когда
Ибн Хишам говорит о сообщениях, содержащих «поношения», можно
предположить, что он имеет в виду оскорбительные стихи, направлен-
ные, в частности, против Мухаммада. Действительно, в произведении
Ибн Хишама не содержится ни одной истории, компрометирующей
Пророка. Сравнение труда Ибн Хишама с трудами других ученых, ко-
торые тоже брали за основу «Сиру» Ибн Исхака, привело английско-
го ученого У. Мьюра к выводу о том, что Ибн Хишам не переносил
подобные рассказы из произведения предшественника. Так, У. Мьюр
дает пример из ат-Табари, который переписал из труда Ибн Исхака
рассказ о временном отступлении Мухаммада от ислама. Тот же са-
мый случай упоминается и у ал-Вакиди, но заимствован он был из дру-
гого источника. Однако в работе Ибн Хишама этот примечательный
факт из биографии Пророка вообще не упоминается, притом, что во
всех остальных случаях сравнение текста Ибн Хишама и ат-Табари
показывает, что все, что Ибн Хишам принимал в работе Ибн Исхака,
он тщательно и точно переписывал (Мьюр, ; 46).
В своем предисловии Ибн Хишам не упоминает о еще одной важной
части своей работы, а именно, о многочисленных комментариях, пре-
имущественно филологического характера. Например, он дает сино-
нимы ко многим устаревшим или вышедшим из употребления к тому
времени словам («Сира», ; , и др.), приводит вариан-
ты произношения топонимов и уточняет, где находятся обозначенные
ими местности («Сира», ; , и др.), вносит поправки в
генеалогические списки («Сира», ; , и др.). Вместе с
тем, Ибн Хишам редко разъясняет намеки Ибн Исхака на те или иные
исторические факты (Крымский, ; ).
Комментарии к тексту Ибн Исхака, добавленные Ибн Хишамом,
существенно облегчают изучение памятника сегодня, когда некото-
рые места, обозначенные топонимами, исчезли с карты, а лексика дав-
но вышла из употребления. С другой стороны, Ибн Хишам устранил
из «Сиры» часть материала, который, как он считал, дискредитировал

Пророка либо не имел прямого отношения к истории становления ис-


лама, хотя эта информация могла представлять интерес для современ-
ного исследователя, обладающего ограниченным числом источников
по периоду раннего ислама. «Жизнеописание Пророка» Ибн Исхака -
Ибн Хишама занимает видное место в арабской литературе не только
потому, что оно много веков служило объектом изучения и основой
для произведений жанра сира, оно также является одним из первых
письменных памятников мусульманской эпохи. Однако композици-
онное и содержательное сходство некоторых элементов «Сиры», а
именно рассказов о военных походах, с «Аййам ал-‘араб» (ар. «Дни
арабов») – короткими сообщениями о стычках и войнах между ара-
вийскими племенами в доисламскую эпоху, свидетельствует о том,
что «Жизнеописание» является одновременно и продолжением тради-
ций доисламского литературного творчества.
БИБЛИОГРАФИЯ
1- ‘Аббас И., (), Фанн ас-сира. Байрут.
2- Гиййом - Guillaume A., (б.г.), The Life of Muhammad. A transla-
tion of Ishaq’s Sirat Rasul Allah. Intr. Karachi: Pakistan branch. Oxford
university press.
3- Джоунс - Jones J.M.B., (), “Ibn Ishaq”, Encyclopaedia of
Islam. Cd-rom ed. Brill academic publishers.
4- Аз-Захаби, Шамс ад-Дин Мухаммад ибн Ахмад ибн ‘Усман,
(), Сийар а‘лам ан-нубала’. Байрут: му’ссасат ар-рисала.
5- Ибн Халликан, (б.г.), Вафайат ал-а‘йан фи анба’ абна’ аз-за-
ман. Байрут: дар ас-сакафа.
6- Кистер - Kister M.J., (), “The Sirah literature”. The Cambridge
History of Arabic Literature. Arabic Literature to the end of the Umayyad
period. Cambridge.
7- Крымский А.Е., (), «Источники для истории Мохаммеда
и литература о нем». Москва: труды по востоковедению, издаваемые
Лазаревским институтом восточных языков. Выпуск XIII.
8- Лекер - Lecker M., (), “Al-Zuhri”, Encyclopaedia of Islam.
Cd-rom ed. Brill academic publishers.
9- Ледер - Leder S., (), “al-Wakidi”, Encyclopaedia of Islam.
Cd-rom ed. Brill academic publishers.

Мьюр - Muir W., (), Life of Mahomet (reprint of the edition
London ). Osnnabrück.
Пиотровский М.Б., (), Введение и примечания. – Раздел
1. Мухаммад и начало Ислама / Хрестоматия по Исламу. Москва:
Наука.
Сезгин - Sezgin F., (), Geschichte des arabischen Schrifttums.
Leiden.
«Сира» - Das Leben Muhammeds nach Muhammed Ibn Ishak bear-
beitet von Abd el-Malik Ibn Hischam. Herausgegeben von F. Wüstenfeld,
(), Göttingen: Dietrich.
Уотт, - Watt W.M., (), “The materials used by Ibn Ishaq”,
B. Lewis and P.M. Holt (ed.) Historians of the Middle East. London.
Уотт, - Watt W.M., (), “Ibn Hisham”, Encyclopaedia of
Islam. Cd-rom ed. Brill academic publishers.
Хайндс - Hinds M., (), “al-Maghazi”, Encyclopaedia of Islam.
Cd-rom ed. Brill academic publishers.
Шидфар Б.Я., (), «Генезис и вопросы арабского народ-
ного романа (сиры)», Генезис романа в литературах Азии и Африки.
Москва.

AZƏRBAYCANIN ƏDƏBİYYAT ELMİ MÜHACİRƏTDƏ

NEBİYEV, Bekir
AZERBAYCAN/AZERBAIJAN/АЗЕРБАЙДЖАН

ÖZET
Azərbaycanlı mühacirlərin çox zəngin, ədəbi, elmi, publisist irsi var. Bu
xəzinədə Əlibəy Hüseynzadə, Əhməd Ağaoğlu, Mehmet Əmin Rəsulzadə,
Səməd Ağa oğlu, Mirzə Bala Mehmetzadə, Əlimərdan bəy Topçubaşov,
Ceyhun Hacıbəyli, Əhməd Cəfəroğlu, Əbdülvahab Yurdsevər, Almas
İldırım, Banin (Ümmülbanu), Mehmet Sadiq Aran və digər önəmli simaların
əsərləri bulunur. Onların hələ indi-indi, imkan düşdükcə İstanbuldan və
Ankaradan, Tehrandan və Təbrizdən, Parisdən və Berlindən tapılıb bizə
ulaşan kitabları, jurnal və qəzet kəsikləri, məktubları, nadir əlyazmalarından
parçalar, şəxsi arşivlərindən bəzi yar­paqlar mühacirətdəki alimlə­rimizin
yaradıcılığının mövzu və problem vüsətindən xəbər verməkdədir.
Mühacir alimlərin Azərbaycan dili, ədəbiyyatı, kültürü, folklor və et­noq­
rafiyası ilə bağlı çoxsaylı araşdırmaları milli ədəbiyyatşünaslıq elminin
gəlişməsində özəl bir mərhələ təşkil edir və hazırda Azərbaycan mühacirət
ədəbiyyatşünaslığı adı altında öyrənilir.
Konqrenin Ədəbiyyat elmlərinin problemləri bölməsində söylənməsi
nəzərdə tutulan tebliğimizdə Ə.Hüseynzadə və Ə. Ağaoğlunun dəyərli
elmi irsi, özəlliklə Ə. Cəfəroğlunun Azərbay­can folkloruna həsr edilmiş
sanballı məqalələri, eləcə də C. Hacıbəylinin «Qarabağ dialekti və
folkloru» monoqrafiyası, M. Ə. Rəsulzadənin «Azər­bay­can şairi Nizami»
kitabı geniş təhlil olunur.
Anahtar Kelimeler: Azərbaycan, əlm, ədəbiyyat, mühacirat, tankid.
ABSTRACT
Azerbaijani Literature in Emigration
Azerbaijani emigrants left behind rich cultural, scientific and literary
heritage. There are works of Ali-bey Husein-zadeh, Ahmed Agha-oghlu,

Mammad Amin Rasul-zadeh, Samad Agha-oghlu, Mirza Bala Mammad-


zadeh, Alimardan bey Topchubashov, Jeyhun Hajibeyli, Ahmed Jafar-
oghlu, Abdulvahab Yurdsever, Almas Ildirim, Banin (Ummulbanu),
Mammad Sadiq Aran and others among this treasure. Their books, letters,
rare fragments of authentic manuscripts, personal files and archives, extracts
from papers and journals are only just coming up to us from Istanbul,
Ankara, Tehran, Tabriz, Paris or Berlin. All of these show the amplitude of
problems and themes in works of our emigrant scientists.
Researches of emigrant scientists on language, literature, culture,
folklore and ethnography of Azerbaijan form a special stage in development
of study of literature and now are investigated by the name ‘Emigrant
literature study’.
In the work, which is going to be presented on ‘Literature study problems’
part of the congress, we analyze scientific heritage of funduszeue.info-zadeh
and funduszeue.info-oghlu; monumental articles of funduszeue.info-oghlu on Azerbaijani
folklore; funduszeue.infoyli’s monograph – ‘Karabakh dialect and folklore’;
funduszeue.info-zadeh’s book – ‘Azerbaijani poet Nizami’.
Key Words: Azerbaijan, science, literature, emigration, criticism.

Tarix səhnəsinə çıxıb ictimai hadisələr burulğanına qatılan bir çox
xalqların taleyinə mühacirlik payı düşmüşdür. Azərbaycan xalqı da bu
baxımdan istisna deyildir. Xarici qəsbkarların ölkəmizə aramsız hücumları
nəticəsində hələ orta əsrlərdən üzü bəri bir çox ailələr, bəzən isə bütöv
kəndlərin sakinləri, o cümlədən də daha çox sənətkarlar, ziyalılar zaman-
zaman uzaq-yaxın ölkələrə köçürülmüşlər. XIX əsrdə və XX əsrin
əvvəllərində isə qələm və istedad sahibləri rus çarizminin müstəmləkəçilik
siyasətinə, getdikcə şiddətlənən ictimai-siyasi təzyiqlərə, özəlliklə də sovet
rejiminə etiraz əlaməti olaraq özləri ölkəni tərk edib xaricə getmişdilər.
Rusiyada ci il inqilabının məğlubiyyətindən sonrakı irtica illərində
gedənlər, ci ilin aprelindəki keşməkeşlər zamanı Azərbaycanı tərk
edənlər, cu illərin fəlakətləri vaxtı «NKVD»-nin əlindən baş götürüb
qaçanlar, faşizmə qarşı müharibədə əsir alınması ucbatından vətən torpağına
qədəm basmağı yasaq edildiyi üçün davadan sonra xaricdə qalanlar, şahlıq
rejiminin təqibindən tərki-vətən olanlar, onların övladları, nəvə-nəticələri
hazırda ölkəmizdən uzaqlarda – Asiya, Avropa, Afrika, Amerika, hətta
Avstraliya qitələrində mühacirətdə yaşayırlar.

Taleyin amansız olaylarında mühacirlərimizin bir qismi arxasız,


imkansız, tavanasız qalıb məhv olmuş, həyatın mürəkkəb çaxnaşmalarından
salamat çıxanların da üzləri həmişə qəm buludlu, gözləri vətən həsrətli
olmuşdur. Lakin həmvətənlərimizi bir cəhət həmişə birləşdirmişdir: onlar
məskun olduqları ölkələrdə Azərbaycan milli, ədəbi, mədəni, ümumiyyətlə,
ictimai-siyasi fikrini yorulmaq bilmədən təmsil və təbliğ etmiş, çalışmışlar
ki, Sovet imperiyası məngənəsindəki ölkəmizin dərdi, odu həmişə o
yerlərdə rəsmi dairələrin və ictimaiyyətin diqqət mərkəzində olsun.
Uzun müddətdən bəri qardaş Türkiyədə, Azərbaycan müstəqillik
əldə etdikdən sonra isə Amerika, Almaniya, Fransa, Polşa, Danimarka,
Özbəkistan, Qazaxıstan, Rusiya, Ukrayna, Estoniya və bir sıra digər
ölkələrdə ocaq, mərkəz, dərnək, birlik kimi müxtəlif adlar altında
Azərbaycanlı mühacir təşkilatları fəaliyyət göstərməkdədirlər.
Mühacirlərimizin çox geniş, maraqlı, sanballı ədəbi, elmi, publisist
irsi mövcuddur. Onların arasında Əlibəy Hüseynzadə, Əhməd Ağaoğlu,
Məmməd Əmin Rəsulzadə, Səməd Ağa oğlu, Mirzə Bala Məmmədzadə,
Əlimərdan bəy Topçubaşov, Ceyhun Hacıbəyli, Əhməd Cəfəroğlu,
Əbdülvahab Yurdsevər, Almas İldırım, Banin (Ümmülbanu), Məhəmməd
Sadiq Aran, Hüseyn Camal Yanar, Teymur Atəşli, Musa Zəyəm, Nağı
Şeyxzamanlı, İbrahim Arslan, Əli Azərtəkin və onlarca digər görkəmli
simalar vardır. Beləliklə də xaricdə məskunlaşan həmyerlilərimiz aşağı-
yuxarı il ərzində həmin ölkələrin siyasi, iqtisadi, mədəni həyatında
fəal iştirak etmiş, həm də ədəbiyyat elmimizi təbliğ və inkişaf etdirmişlər.
Onların hələ indi-indi, imkan düşdükcə İstanbuldan və Ankaradan,
Tehrandan və Təbrizdən, Parisdən və Berlindən tapılıb bizə çatan kitabları,
jurnal və qəzet kəsikləri, məktubları, nadir əlyazmalarından parçalar, şəxsi
arxivlərindən bəzi yarpaqlar mühacirətdəki elmi təfəkkür sahiblə­rimizin
böyük yaradıcılıq vüsətindən xəbər verməkdədir. Mühacir alimlərin
Azərbaycan dili, ədəbiyyatı, incəsənəti, folklor və etnoqrafiyası ilə bağlı
çoxsaylı araşdırmaları milli ədəbiyyatşünaslıq elminin inkişafında xüsusi bir
mərhələ təşkil edir və hazırda Azərbaycan mühacirət ədəbiyyatşünaslığı adı
altında öyrənilir. Azərbaycan siyasi mühacirətinin ədəbi-elmi fəaliyyətində
əsas məqsəd, bir tərəfdən, tariximiz, ədəbiyyat və mədəniyyətimizlə bağlı
sovet elminin uydurmalarını aradan qaldırmaq, qeyri-obyektiv, yanlış
mülahizələrini təkzib etmək idisə, digər tərəfdən, qədim tariximizi, zəngin
ədəbi-mədəni irsimizi xaricdə təbliğ etməklə millətimiz barədə düzgün
təsəvvür yaratmaq, onun müstəqil dövlət qurmağa və istiqlala qovuşmağa
layiq olduğunu beynəlxalq ictimaiyyətə sübut etmək olmuşdur. Beləliklə,
mühacirətimizin siyasi fəaliyyəti kimi, kulturoloji fəaliyyəti də Azərbaycan
istiqlalı ideyasına xidmət edirdi» (Cabbarlı, ; 27).

Azərbaycan mühacirətinin zəngin və çoxşaxəli ədəbiyyatşünaslıq irsinin


mühüm bir qismini şifahi söz sənətimizə – folklora dair araşdırmalar təşkil
edir. Bu sahədə əslən Gəncədən olan həmyerlimiz, İstanbul, Berlin və
Breslau universitetlərində türkoloji təhsil almış, «Türkiyə türkolojisinin
qurucularından biri» kimi şərəfləndirilən dünya şöhrətli alim, professor
Ə. Cəfəroğlunun fəaliyyəti xüsusilə diqqətəlayiqdir. Azərbaycan və
bütövlükdə türk xalqları folklorunun müxtəlif problemlərini yüksək
elmi səriştə və peşəkar intuisiya ilə araşdıran alimin bayatı, sayaçı
türküsü, dastan kimi folklor janrları və aşıq ədəbiyyatı ilə bağlı sanballı
məqalələri bugün də öz elmi aktuallığını qoruyub saxlayır. Onun «Azəri
xalq ədəbiyyatında Aşıq Qərib dastanı», «XVI əsr azəri saz şairlərindən
Tufarqanlı Abbas», «Cahan ədəbiyyatında türk qopuzu», «Hüdud boyu saz
şairlərindən Qurbani və şeirləri» əsərləri bu qəbildəndir. Ümumiyyətlə,
Ə. Cəfəroğlunun folklorşünaslıq irsi bu gün Azərbaycan folklor elminin
dövriyyəsində olan və onun inkişafını şərtləndirən ən etibarlı örnəklərdən
biridir.
Təbii ki, «Kitabi-Dədə Qorqud» kimi möhtəşəm sənət abidəsi də
mühacirət ədəbi-elmi fikrinin diqqətindən kənarda qala bilməzdi.
Özəlliklə, bu epos sovetlər birliyində «xalqa zidd mahiyyətli bir əsər» kimi
qadağan edildiyi, əgər belə demək mümkünsə, repressiyaya məruz qaldığı
dövrdə mühacir ziyalılarımız onun tədqiqi və təbliği ilə ardıcıl məşğul
olmuşlar. M. Ə. Rəsulzadənin «Dədə Qorqud dastanları» məqaləsində,
«İslam-türk ensiklopediyası» üçün yazdığı «Azərbaycan etnoqrafiyası» oçerkində,
M. B. Məhəmmədzadənin «Dədə Qorqud», H. Bayqaranın «Dədə Qorqud
dastanlarına dair notlar» və s. yazılarında bu abidənin türk etno-mədəni
sistemində yeri, Azərbaycan ədəbi dilinin, ədəbiyyatının inkişafındakı rolu
araşdırılmış, eyni zamanda, Stalin rejimi dövründə dastanla bağlı inzibati
qadağalar dünya ictimaiyyətinin nəzərinə çatdırılmışdır.
Əli bəy Hüseynzadə və Əhməd bəy Ağayevin məqalələrində ardıcıl
inikasını tapmış türkçülük, islamçılıq qənaətləri o zaman imperialist
dairələrinin müstəmləkəçilik iddialarına qarşı Şərqdə gedən milli-azadlıq
mübarizəsi ilə səsləşirdi. Bolşevik mətbuatının cidd-cəhlə yaydığı
sosializm ideyalarına Ə. Ağayevin münasibəti birmənalı idi. Onun qəti
qənaətinə görə bizdə sosializm «yüz il yox, yüzlərcə illər» müddətində də
baş tutan iş deyil.
Bununla belə, dövrün digər qabaqcıl azərbaycanlı mütəfəkkirləri kimi
Ə. Hüseynzadə və Ə. Ağayev də mütərəqqi Qərb və Rusiya mədəniyyəti
ilə təmasda olub onlardan faydalanmağı vacib hesab edir, Avropa və rus

ədəbiyyatlarının ən məşhur nümayəndələrinin əsərlərini tərcümə və təbliğ


edirdilər. cu ildə İstanbula köçdükdən sonra Ə. Ağayev «Ağaoğlu»
soyadını qəbul etmiş, «Tərcümani-həqiqət» qəzetini çıxarmışdır. Onun
ədəbi və jurnalistik fəaliyyətində türkçülüyün təbliği ön plana keçmişdir.
Türkiyə respublika elan edildikdən sonra Ə. Ağaoğlunun elmi-publisist
yaradıcılığında xüsusi yer verdiyi hüquq və siyasət məsələlərinə dair bir
sıra kitabları nəşr olunur. S. Ə.Şirvaninin «Əsərləri külliyyatı»na, V. Şekspirin
«Otello» faciəsinə, M. Qorkinin yaradıcılığına dair məqalələri isə onun
ədəbiyyat elmi sahəsində fəaliyyətindən maraqlı nümunələrdir.
Məlum olduğu kimi, məşhur azərbaycançı Ceyhun bəy Hacıbəyli
cu ildə Əlimərdan bəy Topçubaşovun rəhbərlik etdiyi Azərbaycan
nümayəndə heyətinin tərkibində Versal sülh konqresinin işində iştirak
etmək üçün Fransaya getmişdi. ci ilin baharında Bakıda, bütün
Azərbaycanda baş vermiş faciəli hadisələrlə əlaqədar olaraq o da vətənə
qayıda bilməmiş, ömrünün sonuna qədər Parisdə yaşamalı olmuşdur.
ci ildə C. Hacıbəylinin tərcüməsində və onun rejissorluğu ilə Parisin
«Femina teatrı»nda Ü.Hacıbəylinin «Arşın mal alan» operettası tamaşaya
qoyulmuşdur.
Ceyhun bəyin cü ildə Bakıda nəşr edilmiş «Seçilmiş əsərləri» (rus
dilində) kitabındakı məqalələri mövzusu və problemlərin vacibliyi etibarilə
bu gün də öz aktuallığını saxlamaqdadır. Onun «Qarabağ dialekti və
folkloru» monoqrafiyası Yaxın Şərqi, Azərbaycanı, onun ayrılmaz parçası
olan Qarabağın adət və ənənələrini, dilimizi öyrənmək istəyən avropalılar
üçün zəngin bir xəzinədir. Burada xalq ədəbiyyatımız və dialektlərimizlə
əlaqədar elə səciyyəvi, ümumiləşdirilmiş məlumatlar təqdim olunur
ki, həmin məlumatlar o vaxtadək nəinki Fransada və Rusiyada, hətta
Azərbaycanın özündə də bu cür sistemli şəkildə nəşr edilməmişdi.
Əsər otuz üç kiçik bölmədən ibarətdir. Bu bölmələrdə xalq arasında
dolaşan bayatılar, alqışlar, qarğışlar, yalvarışlar, hədə-qorxular, andlar,
oxşamalar, beşik nəğmələri, ağılar, müraciət formaları, zarafatlar, məzəli
deyimlər və i.a. toplanıb təsnif edilmişdir.
Mühacirət ədəbi-elmi fikri XI-XII yüzilliklər farsdilli Azərbaycan
poeziyasını: Qətran Təbrizi, Məhsəti Gəncəvi, Nizami Gəncəvi, Xaqani
Şirvani kimi klassiklərin yaradıcılığını milli ədəbiyyat tariximizin
qiymətli faktları kimi dəyərləndirir və bu zaman dil amilindən çox,
əsərin məzmununun milli qənaətlərimizə cavab verməsini vacib sayırdı.
Bu baxımdan M. Ə. Rəsulzadənin «Azərbaycan şairi Nizami» ()

monoqrafiyası öz sanbalı və siqləti ilə seçilir.


Azərbaycanda milli qurtuluş hərəkatının ən görkəmli xadimlərindən
və ilk Demokratik Cümhuriyyətimizin banilərindən biri kimi
tanınan M. Ə. Rəsulzadə həm də məşhur publisist və alim idi. Onun
yaradıcılığının baş mövzusu Azərbaycandır. Yəni M. Ə. Rəsulzadə məqalə
və kitablarının başlığına çıxarıb-çıxarmamasından asılı olmayaraq, bütün
əsərlərində Azərbaycanın tarixini, siyasi coğrafiyasını, dilini, ədəbiyyatını,
ədəbi-mədəni əlaqələrini, xalqımızın mənəvi gücünü, azadlıq eşqini,
istiqlal əzmini tədqiq etmişdir. Bu mənada onun sayı-hesabı hələ dəqiq
müəyyənləşdirilməmiş, bir yerə toplanıb tam halda nəşr olunmamış irsini
«Azərbaycannamə» kimi şərəfləndirmək ədalətli olardı. Hələ «Azərbaycan
cümhuriyyəti» kitabında o, «Ədəbi və milli intibah» adlı xüsusi fəsildə
«Koroğlu», «Əsli və Kərəm», «Aşıq Qərib» kimi folklor örnəklərimizin xalq
ruhundan xəbər verən dastanlar olub Azərbaycanda geniş yayıldığından,
Füzuli irsinin ölməzliyindən bəhs etmiş və belə bir fikri əsaslandırmışdır
ki, bu böyük sənət duhasının yaradıcılığı sayəsində «Azərbaycan türk
ədəbiyyatı müstəqil bir cərəyan halına düşmüşdür». Alim XX əsrdə bir
tərəfdən türk, digər tərəfdən də rus ədəbiyyatından təsirlənən Hadi, Sabir,
Cavid, Cavad, Səhhət kimi sənətkarların yaradıcılığını fərqləndirmişdir.
C.Məmmədquluzadənin «Anamın kitabı», S. S. Axundovun «Laçın
yuvası», H. Cavidin «Peyğəmbər» dramları, Ə. Cavadın «Nədən yarandın?»
şeiri kitabda nisbətən geniş təhlil olunmuşdur. funduszeue.infon əsərlərinin dili
alimin çox xoşuna gəlmiş, xüsusən, «Səyavuş»da o, türk şeirinin gözəllik
sirlərini «bilən bir sənətkarın ifadə parlaqlığını» görmüşdür.
M. Ə. Rəsulzadənin fikrincə, bolşevik dövründən əvvəlki yazıçılardan
sovet idarəsi altında ən böyük müvəffəqiyyət C. Cabbarlıya nəsib
olmuşdu. Dramaturqu ancaq kollektivçilik ruhunun təmsilçisi hesab edən
tənqidçilərdən fərqli olaraq, M. Ə. Rəsulzadə bu istedadlı sənətkarın öz
pyeslərinə verdiyi adlarda bir fərdiyyətçilik mübəlliği kimi çıxış etdiyini
söyləyir və fikrini sübut etmək üçün oxucuları onun əsərlərinin adlarına
bu baxımdan xüsusi diqqət verməyə çağırırdı. funduszeue.infoğunun Stalini idealizə
edən bəzi şeirlər yazdığını göstərməklə yanaşı alim onun «Vaqif» mənzum
dramını «Azərbaycan səhnəsinin Azərbaycan vətənpərvərliyinə rəvac verən
ən uğurlu əsəri» adlandırmışdır. funduszeue.infoğunun şairlik qüdrəti haqqında aydın
təsəvvür oyatmaq üçün «Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatı» əsərində «Vaqif»
pyesindən Qacarla Vaqifin məşhur dialoqu tam şəkildə nümunə kimi
verilmişdir («Aha, baş əyməyir hüzurumda bu…»). Çağdaş Azərbaycan
ədəbiyyatı barədə mülahizələrini yekunlaşdıran alim iqtibas kimi gətirdiyi

nümunələr əsasında belə düzgün bir nəticəyə gəlmişdi ki, hər cür senzor
maneələrinə və partiya orqanlarının çox sərt nəzarətinə baxmayaraq
«qırmızı istilanın kommunizm ölkəsində milli hissi öldürdüyünə dair
söylənən bədbin hökmlər mübaliğəlidir. Bu hiss yaşayır, çarpışır və millətin
ruhunu əks etdirən aynada – onun ədəbiyyatında öz əksini tapır».
M. Ə. Rəsulzadənin ədəbiyyatşünaslıq sahəsində ən sanballı əsəri
«Azərbaycan şairi Nizami» monoqrafiyasıdır. Bu kitab şairin əsərlərini
və onun ətrafında aparılmış tədqiqatları orijinalında, yəni farsca oxuyan,
yüksək elmi səviyyəyə və incə bədii zövqə malik olan bir alimin çoxillik
araşdırmalarının məhsuludur. Dörd fəsildən ibarət kitab Nizami Gəncəvinin
dövrü, mühiti, həyatı, yaradıcılığı, ədəbi sələflərinə münasibəti, sənətdə
xələflərinin şairə münasibəti, «Xəmsə»nin bədii xüsusiyyətləri, Nizami
ədəbi məktəbi və s. haqqında sanballı monoqrafiyadır.
Müqəddimədə müəllif Nizaminin irsi və onun yaradıcılıq taleyi ilə bu və
ya digər dərəcədə bağlı olan bir sıra çox vacib problemləri işıqlandırmışdır.
Bunlardan biri Şərq mədəniyyətinə türklərin, Azərbaycan xalqının verdiyi
qiymətli töhfə məsələsidir. O, belə bir fikri əsaslandırır ki, Şərq aləmində
bəzi hallarda islam mədəniyyəti adı altında birləşdirilən elm, ədəbiyyat,
incəsənət, xüsusən poeziya əsərlərinin yaranmasında ərəblərlə bərabər,
onlar qədər, bəzi sahələrdə hətta onlardan da artıq türklərin və farsların
xidmətləri vardır. Bu sahədə adları bir qayda olaraq həmişə birinci çəkilən
görkəmli sənət korifeyləri arasında fars Ə.Firdovsi, özbək Ə.Nəvai ilə
yanaşı azərbaycanlı N. Gəncəvinin də şərəfli adı xüsusi əzəmətlə səslənir.
Şairin əsərlərindən aldığı çoxsaylı faktlar və onların elmi təhlili əsasında
müəllif dönə-dönə təkrar edir ki, Nizami qəlbi türk sevgisi, Qafqaz şəraiti
ilə bağlı olan, yurdunun tarixi müqəddəratından və ölkəsinin özünəməxsus
gözəlliklərindən nəşət edən bir Azərbaycan şairidir.
Nizaminin şəxsiyyəti məsələsi bütün əsər boyu müəllifin diqqət
mərkəzindədir. Lakin kitabın birinci fəslində Nizaminin tərcümeyi-halına
dair müxtəlif mənbələrdən toplanmış faktları, eləcə də şairin Azərbaycan
hökmdarları ilə münasibətlərinə dair onun özünün «Xəmsə»də yazdıqları
əsasında tədqiqatçı bu böyük söz ustadının şəxsiyyətini bugünün oxucusu
üçün daha da doğmalaşdırır, vüqarı, əyilməzliyi, mənəvi ucalığı barədə
təsəvvürləri zənginləşdirir. Bu zəmində Nizaminin dünya ədəbiyaytında
mövqeyi məsələsinin qoyuluşu bizə daha inandırıcı görünür. Azərbaycan,
İran və Hindistanın görkəmli söz ustalarından gətirilən etiraflar bir daha
təsdiq edir ki, «aşiqanə məsnəvilər yazmaqda… heç kim şeyx həzrətlərinin
(Nizaminin) səviyyəsinə yüksələ bilməmişdir. Nizaminin izilə getmək
və onun xırmanından qalan başaqları toplamaq məqsədilə Əmir Xosrov

Dəhləvi kimi bəzi şairlər «Xəmsə» yazmışlarsa da, əsərlərinin yalnız


adlarını ustadınkına bənzədə bilmişlər».
Monoqrafiyanın ən geniş fəsillərindən biri «Xəmsə»dəki məsnəvilərin
onların yazılış tarixinə uyğun bir ardıcıllıqla təhlilinə həsr olunmuşdur.
«Sirlər xəzinəsi»ndəki bütün «məqalə»lərin ideyasını yığcam şərh edən alim
onları müşayiət edən hekayələri də açıqlayır. Bizim zəmanəmizdə dərslik
və müntəxəbatlarda tanınan adlarla desək, «Kərpickəsən qoca ilə cavanın
dastanı», «Sultan Səncər və qarı», «Ənuşirəvanla bayquşların söhbəti» kimi
mənzum hekayələrin məzmununu açır. Bütövlükdə «Sirlər xəzinəsi»ni
təlqinçi, tərbiyəvi əsər adlandırır, insan əxlaqını kamilləşdirməyə xidmət
baxımından çox yüksək qiymətləndirir.
«Xəmsə»nin ikinci əsəri olan «Xosrov və Şirin»dən bəhs edərkən
M.Ə.Rəsulzadə əvvəlcə onun janrını müəyyən etmiş və məsnəvini haqlı
olaraq mənzum roman adlandırmışdır. Qədim Şərqdə Xosrov və Şirinin
məhəbbət macərasına dair ayrı-ayrı epizodların qələmə alındığı ədəbi
məxəzləri yada salan alim belə hesab edir ki, Nizami bu hekayəti tam
şəkildə nəzmə çəkən ilk şairdir və onun əsərinin məziyyəti qəhrəmanların
daxili aləmini, psixologiyasını dərindən əks etdirməsindədir. M. Ə. Rəsulzadə
«Xəmsə»nin digər nümunələri kimi «Xosrov və Şirin» romanının da
məzmununu yığcam şəkildə öz əsərində vermişdir və bizim qənaətimizə
görə haqlı iş görmüşdür. Eyni üsuldan müəllif «Yeddi gözəl» və
«İsgəndərnamə» haqqında bölmələrdə də istifadə etmiş, bilavasitə həmin
əsərlərin konkret məzmunundan çıxış edərək onların təhlilini vermişdir.
«İsgəndərnamə»nin təhlilində M. Ə. Rəsulzadə bu əsərin «Xəmsə»nin
digər nümunələrindən fərqləndirən özünəməxsusluğu üzərində dayanaraq
nizamişünaslıq elmi üçün yeni olan bir xüsusiyyəti aşkarlayır. Alim göstərir
ki, bu əsər müəyyən tarixi şəxsiyyət və hadisələr haqqında yazıldığına,
epik vüsətinə baxmayaraq, onda dərin bir lirizm var. İsgəndərin hər bir
hərbi və siyasi qələbəsi eyni zamanda bir eşq macərası ilə süsləndirilir.
Beləliklə, əsərdə «İsgəndər bir imperator, peyğəmbər, filosof olduğu
qədər də bir aşiqdir». Alim Nizami «Xəmsə»sini müəyyən mövzular üzrə
araşdırır, şairin farslar və fars mədəniyyəti, türkçülük aləmi və türklər,
Qafqaz torpağı haqqında mülahizələrini, eləcə də bəşəriyyətin zərif cinsi
olan qadın haqqında fikirlərini təhlil edib ümumiləşdirir. Məsnəvilərdən
gətirdiyi faktlar əsasında sübut edir ki, Nizami «türk» kəlməsilə öz
əsərlərində gözəl, mərd, qəhrəman, ağıllı kimi keyfiyyətləri ifadə etmişdir.
Bu keyfiyyətləri Nizami özünün qadın qəhrəmanlarında da görmüş və dönə-
dönə təqdir etmişdi. Xosrovun cənazəsi yanında özünü həlak etmiş Şirin
haqqında şairin bu sözləri çox ibrətamizdir: «Afərin Şirinə və onun şirin

ölümünə, can verib, can almağına!» M.Ə.Rəsulzadənin fikrincə, Nizami


bu sözləri türk ənənələrindən, Qafqaz şəraitindən ilham alaraq yazmışdır.
M. Ə. Rəsulzadənin Nizami haqqında kitabı mühacirət ədəbi fikrinin,
özəlliklə nizamişünaslığın ən dəyərli uğurlarından biri, bəlkə də birincisi
olub XX əsrin ikinci yarısından etibarən Azərbaycanda ədəbiyyat elminin
inkişafına ciddi kömək etmişdir.
Anadilli poeziyamızın Həsənoğlu, Qazi Bürhanəddin, Nəsimi,
Xətai, Füzuli kimi klassiklərinin yaradıcılığı haqqında da mühacirət
ədəbiyyatşünaslığının maraqlı qənaətləri vardır. Mühacir alimlər XV əsrin
sonu – XVI əsrin əvvəllərini anadilli poeziyamızın ən parlaq dövrü kimi
təqdim edir, onun qısa bir zamanda çiçəklənməsini ayrıca vurğulayırdılar.
Ə. Yurdsevərə görə, Səfəvilərin Azərbaycan dilini dövlət dili elan etməsi
XVI əsrdə bu dildə yaranmış ədəbiyyatı ən kamil inkişaf səviyyəsinə
çatdırmışdı. Hələ cü ildə M. Ə. Rəsulzadə İstanbulda işıq üzü görmüş
«Azərbaycan Cümhuriyyəti» əsərində Füzulini «bütün türklüyün dahi
şairi» kimi səciy­yələndirir və qeyd edirdi ki, «Hafiz divanı farslar üçün nə
isə, Azərbaycan türkləri üçün də Füzuli divanı odur».
Molla Pənah Vaqifi modern Azərbaycan ədəbiyyatının banisi sayan
Ə.Cəfər­oğlu onun ədəbiyyatımıza gətirdiyi yenilikləri, lirikasının ana
motivlərini belə səciyyələndirir: «Şeirlərində şəklən əski klassik ədəbiyyata
bağlı qalmaqla bərabər, ifadə, mövzu, hətta təbir və kəlmə xəzinəsi
baxımından da tamamilə azəri xalqının ruhuna sadiq qalmışdır. Dili sadə
və xalq dili idi. Şeirə yerli dialekt ünsürləri daxil etməkdə heç bir mənfilik
görməmişdir. Və bu baxımdan azəri poeziyasının gəlişməsində, realist
şüurun ilk örnəklərini verməkdə müvəffəq olmuş və bu üzdən Vaqifin
ədəbi yaradıcılıq qabiliyyəti milli Azərbaycan ədəbiyyatı inkişafının qəti
bir mərhələsini təşkil etmişdir. Həyatı olduğu kimi, qadını isə həyat nəşəsi
olaraq qəbul etmək, Vaqifin ədəbiyyata gətirmək istədiyi əsas realizm
ünsürləri idi. Eşq, insan gözəlliyi, təbiət təsvirləri Vaqifdə ana motivlər
olaraq keçir» (Cəfəroğlu, 40).
Digər mühacir alim Ə.Yurdsevər «Azərbaycan ədəbiyyatında Vidadi
və Vaqifin yaradıcılığı» əsərində XVIII əsri ədəbi-mədəni həyatımızın
dönüş nöqtəsi kimi qiymətləndirir. Yurdsevərin təqdimində də Vaqif öz
dövrünün yeni şeir üslubunu yaradan, şeirləri həm forma, həm də məzmun
baxımından milli mahiyyət daşıyan sənətkardır.
Mühacirət ədəbi-elmi fikri XIX əsr ədəbiyyatını modern Azərbaycan
ədəbiyyatının növbəti inkişaf mərhələsi kimi araşdırır və bu əsrdə ədəbi

prosesin aparıcı meyli kimi realizm ədəbi cərəyanının formalaşmağa


başlamasını vurğulayırdı. M. B. Mə­həm­mədzadənin «Fətəli Axundzadə»,
«Mirzə Fətəli və Puşkin», Ə. Yurdsevərin «Mirzə Fətəli Axundzadənin həyatı
və əsərləri», «Qasım bəy Zakir», «cu əsr Azərbaycanındakı modern və
realist ədəbi cərəyanlar», «Abbasqulu ağa Bakıxanov», Ə. Cəfəroğlunun
«Mirzə Fətəli Axundzadə», «Böyük azəri türkçüsü Mirzə Fətəli» və s.
araşdırmalarında XIX əsr ədəbiyyatının çeşidli problemləri tədqiqat
predmetinə çevrilir. Bu əsrdə təzə ədəbiyyatın ilk görkəmli nümayəndələri
kimi funduszeue.infoıxanov, İsmayıl bəy Qutqaşınlı və Mirzə Şəfi Vazehin ədəbi
fəaliy­yətinin əhəmiyyətini qeyd edən mühacirət elmi Qasım bəy Zakiri
Vaqif yaradıcılığında erkən inkişaf mərhələsini keçirən realizmin mahir
davamçısı sayır, satiranın böyük ustadı kimi dəyərləndirirdi. Mühacirət
ədəbiyyat elminin M. F. Axundzadənin bədii yaradıcılığı, ədəbi-tənqidi
və fəlsəfi görüşləri barədə araşdırmalarını isə cəsarətlə axundovşünaslıqda
xüsusi bir mərhələ kimi qiymətləndirmək olar.
«Azərbaycan dram ədəbiyyatı» əsərində C.Məmmədquluzadənin
əsərlərindən xüsusi bəhs edən Ə.Yurdsevər «Ölülər»lə yanaşı, «Anamın
kitabı» pyesinin üzərində də ətraflı dayanır. Mühacir alimin fikrincə, Mirzə
Cəlil «Anamın kitabı»nda Azərbaycanın qurtuluşu, hürriyyət və istiqlala
qovuşması üçün sinif, partiya, zümrə və kültür fərqinə varmadan bütün
vətən övladlarının birliyi ideyasını təbliğ etmişdir» (Yurdsevər, ;
27).
Mühacirət ədəbiyyatşünaslığı sovet Azərbaycanındakı ədəbi prosesi
də daim diqqət mərkəzində saxlamışdır. M.Ə.Rəsulzadənin «Çağdaş
Azərbaycan ədəbiyyatı», M. B. Məhəmmədzadənin «Azəri ədəbiyyatının
dünəni və bugünü», «Cəfər Cabbarlı», S.Təkinərin «Sovet Azərbaycanında
tənqidlərə hədəf olan bəzi şeirlər üzərində incələmələr», «Azərbaycan sovet
ədəbiyyatında müqavimət hərəkatının milli xarakteri», Ə. Cəfəroğlunun
«Şəkilcə milliyyətçi sovet türk ədəbiyyatı», «Sovetlər Birliyi türkolojisi
araşdırmalarındakı rus kültür üstünlüyü davası» və s. məqalələr mühacir
ədəbiyyatşünasların sovet dövrü Azərbaycan ədəbiyyatına obyektiv elmi
meyarlarla yanaşdıqlarını göstərir.
Buraya qədər söylənənlər mühacir ziyalılarımızın milli ədəbiyyat
elminin inkişafında mühüm rol oynadıqlarını təsdiq edir. Lakin təəssüf
ki, sovet dövründə məlum qadağalarla əlaqədar olaraq, onların zəngin
ədəbi-elmi irsi Vətəndə yayıla bilməmiş, həmin irsin yaradıcıları isə «xalq
düşməni», «vətən xaini» kimi böhtanlarla təhqir və ittiham olunmuşlar.
Mühacirət irsinin vətənə qayıdışı yalnız Azərbaycan Respublikasının
Dövlət müstəqilliyinin bərpasından sonra mümkün olmuş, həmin
irsin nəşri, tədqiqi və təbliği yönündə bir sıra mühüm işlər görülmüş və

hazırda da görülməkdədir. Bugün mühacirət ədəbiyyat elmi Azərbaycan


ədəbi-nəzəri fikrinin ayrılmaz tərkib hissəsi kimi elmi dövriyyəyə daxil
olmuşdur.
Milli ədəbiyyat elminin inkişafında siyasi mühacirlərimizlə yanaşı,
xarici ölkələrdə yaşayan digər soydaşlarımızın da xidmətləri vardır.
Onlardan biri London Universitetinin professoru Turxan Gənceyidir. Əslən
Gəncədən olan Turxan bəy ci ildə Təbrizdə anadan olmuş, İstanbul
Universitetində ali filoloji təhsil almışdır. Türk və İran filologiyası üzrə
nüfuzlu mütəxəssis olan T. Gənceyi Neapol Frankfurt-Mayn, Hamburq
universitetlərində Şərq xalqları ədəbiyyatlarından mühazirələr oxumuşdur.
Alimin Orxon-Yenisey abidələri, «Divani-lüğatit türk», Əlişir Nəvai, Şah
İsmayıl Xətai yaradıcılığı barədə araşdırmaları maraqla qarşılanmışdır.
Ulu babaları əslən Azərbaycandan olan tanınmış Türkiyə alimləri prof. Əli
Yavuz Akpınarın və Nizaməddin Onkun ədəbiyaytşünaslıq fəaliyyətləri də
əksər türk ölkələrində elmi ictimaiyyətə yaxşı məlumdur. Uzun illərdən
bəri İzmir Egey Universitetində kürsu başkanlığı yapan Əli Yavuz Akpınar,
Federal Almaniyada çalışan Nizaməddin Onk Azərbaycan ədəbiyyatının
müxtəlif problemləri ilə bağlı çoxsaylı araşdırmaların müəllifləridir. Məhz
bu sahədəki səmərəli fəaliyyətlərinə görə onların ikisi də Azərbaycan
Yazıçılar Birliyinin fəxri üzvü seçilmişlər.
Biz xaricdə yaşayan soydaşlarımızın milli ədəbiyyatşünaslıq elmimizin
inkişafındakı xidmətlərindən ən ümumi şəkildə bəhs etdik. Sovet dövründə,
bütün ideoloji basqılara baxmayaraq, Azərbaycanda da ədəbiyyatşünaslıq
sahəsində görkəmli alimlər fəaliyyət göstərmişlər. Onlar da çox böyük
ictimai, siyasi, inzibati təzyiqlərə məruz qalıblar. Məşhur ədəbiyyat
tənqidçisi və nasir Seyid Hüseyni, folklorçu alim Vəli Xuluflunu, ədəbiyyat
tarixçisi Əmin Abidi bolşeviklər qurşuna düzmüşlər. Klassiklərin nadir
əlyazmalarını min bir məşəqqətlə toplayıb göz bəbəyi kimi qoruyan,
araşdırıb təhlil və nəşr edən Salman Mümtaz dahi Hüseyn Cavid kimi
Sibirin buzlu cəhənnəmində həlak olmuşdur. Fəlsəfə akademiki, ədəbiyyat
tənqidçisi Heydər Hüseynov rejimə protest əlaməti olaraq şah damarını
kəsib həyatla vidalaşmışdır.
Məşhur ədəbiyyatşünas alimlər: akad. M.A. Dadaşzadə, akad. funduszeue.infoı,
akad. funduszeue.infomov, prof. M.Rəfili, prof. Ə.Sultanlı, prof. Mir Cəlal
Paşayev, prof. M.Təhmasib, prof. M. Quluzadə daim nəzarət altında
olmuşlar. Məlum səbəblər üzündən onlar heç də həmişə düşündüklərini,
ürəklərindən keçənləri yazıb nəşr etdirə bilməmişlər. Məsələn, onlar
XIX əsrin əvvəllərində Azərbaycanın Rusiya imperiyası tərəfindən işğal
olunduğunu yaxşı bilsələr də heç vaxt bu tarixi həqiqəti öz əsərlərində

açıb-ağartmamışlar. Bolşevik-daşnak qoşunlarının ci ildə on minlərlə


insanın günahsız qanını axıtmaqla ölkəmizi zor gücünə sovetləşdirdiklərini
yaza bilməmişlər.
Bununla belə, yenə də vaxtilə bolşeviklərin güllələdikləri böyük
alim Firidun bəy Köçərlidən sonra ilk Azərbaycan ədəbiyyatı tarixini
onlar yaratmışlar. Alman faşistləri ikinci dünya savaşında Avropa
paytaxtlarındakı mədəniyyət abidələrini dağıdaraq soldat çəkmələri ilə
onları tapdaladığı bir vaxtda paytaxtımız Bakı şəhərində alimlərimiz
iki sanballı cilddə ilk sistemli Azərbaycan ədəbiyyatı tarixini yazıb nəşr
etdirmişlər. Gəncəli Nizaminin illik yubileyini hazırlayıb çox geniş
miqyasda keçirmişlər. Dövlət müstəqilliyini əldə etdikdən sonra onlar dahi
Məhəmməd Füzulinin illik, «Kitabi-Dədə Qorqud» eposunun
illik yubileyləri münasibəti ilə ə yaxın kitab hazırlayıb dünya işığına
çıxarmışlar.
Nə yazıq ki, mühacirətdə doğma yurd həsrəti ilə dünyasını dəyişənlər,
Sovetlər birliyinin buzlu cəhənnəmləri olan Uralda, Sibirdə, Uzaq Şərqdə
çürüyənlər bunları görmədilər. Onlar görmədilər ki, bu gün Azərbaycanın
mühacir alimləri də, ölkəmizin həqiqi azadlığa qovuşmuş araşdırıcıları
da bir araya gəlib elmimizin vaxtı çatmış problemlərini birlikdə araşdırır,
müzakirə edir, ümumiləşdirir, ba sahədə gələcək yeni uğurların əsasını
qoyurlar.

KAYNAKÇA
1. Cabbarlı, N., (), Mühacirət və klassik ədəbi irs. Bakı: Elm,
2. Cəfəroğlu, Ə., (), «Modern Azərbaycan ədəbiyyatına toplu bir
baxış», Azərbaycan yurd bilgisi. İstanbul, sayı 37,
3. Yurdsevər, Ə., (), Azərbaycan dram ədəbiyyatı. Ankara,

AHMET HAŞİM KARŞISINDA ORHAN VELİ


*
NEMUTLU, ÖZLEM
TÜRKİYE/ТУРЦИЯ

ÖZET
Orhan Veli, Türk şiir tarihinde önemli bir kırılma ve değişme evresi olan
Garip şiirinin öncüsü ve en tanınmış şairidir. Şiire Ahmet Haşim, Yahya
Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas ve Necip
Fazıl Kısakürek gibi şairlerin etkisinde kaldığı örneklerle başlamış, ancak
daha sonra geleneğin temsilcisi saydığı isimlerini zikrettiğimiz şairlerden
farklı bir sanat anlayışı doğrultusunda yepyeni, “garip” addedilecek eserler
kaleme almıştır. Söz konusu eserlerini yazarken de kanaatimizce bütün ge-
lenekle hesaplaşmakla birlikte en çok Ahmet Haşim’in şiir anlayışını göz
önünde bulundurmuştur. Bir bakıma onun şiirine Ahmet Haşim’in şiiriyle
hesaplaşmanın ürünü olarak da bakılabilir. Bu bağlamda “The Influence of
Anxiety” adlı kitabında Harold Bloom’un da kullandığı terimlerden yola
çıkarak söyleyecek olursak, öncü şair-selefi Ahmet Haşim’in etkisinde şi-
ire başlamış, ancak kendi kimliğini ispat edebilmek adına onu reddetmiş,
yepyeni bir şiir örneği vermiştir. Bununla birlikte halef şair olarak selefinin
izlerinin zaman zaman ortaya çıkmasına engel olamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Selef Şair, Halef Şair, gelenek, ret, kimlik.
ABSTARCT
Orhan Veli Against Ahmet Haşim
Orhan Veli Kanık is the Pioneer and the most important poet of the new
era called First Modern or Bizzare Poetry (Garip Şiiri) reflecting an im-
portant refracting and changing in the history of Turkish poetry. He started
writing his early poems under the influence of the modern poets such as
Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi
Tanpınar and Necip Fazıl Kısakürek, but later he changed his idea and
understanding of art and poetry of those poets whom he considered as
the representative of the tardition (classical poetry). The pomes written
by Kanık was called “garip” (bizzare) during that time by other poets. In
* Dr. Özlem Nemutlu, Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni
Türk Edebiyatı Ana Bilim Dal

our opinion, while he was writing his new peoms rejecting the old or clas-
sic poems of Yahya Kemal and others, he took into consideration Ahmet
Haşim’s understanding of poetry. In a way, we can consider Orhan Veli’s
poems as the result or product of the reckoning with Ahmet Haşim’s poems.
In this context, Harold Blooms’ concepts taking place in “The Influence of
Anxiety” can be used for the explanation of the Orhan Veli’s place against
Haşim. When we apply Blooms’s terminology into Orhan Veli’s poems,
we can see that Orhan Veli started writing poetry under the influnece of
his Pioneer/ initiator poet Ahmet Haşim, but later in order for him to proof
his identity and personality in Turkish poetry, he has rejected his initiator,
Haşim and his understandingi of poetry, and brought about a new and ori-
ginal poetry samples. Together with this rejectoin, he as a follower poet
was not be able to escape from the emanation of influence of his Pioneer/
initiator poet Haşim from time to time, too.
Key Words: Precursor Poet, Later Poet, tradition, rejection, identity.

Orhan Veli, Türk şiir tarihinde büyük bir kırılmanın ve köklü bir deği-
şikliğin ifadesi olan Garip akımının Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le birlik-
te üç temsilcisinden biri ve en ateşli savunucusudur. Bundan dolayıdır ki,
akımın poetikası niteliğinde olan Garip önsözünü yazan Orhan Veli olur.
Sanatçı, gerek söz konusu önsözü yazarken gerekse benimsedikleri şiir
görüşüne uygun “garip” tarzdaki şiirleri kaleme alırken, eser verdikleri dö-
neme hâkim olan ve bir nevi aşılmaz kurallarla âdeta statükolaşan edebiyat
geleneğini yıkmak istiyordu. Orhan Veli ve arkadaşlarının ilk edebî ürün-
lerini vermeye başladıkları sıralarda Türk şiirinde başta hececiler olmak
üzere, Fransız sembolistleri ve parnesyenlerin izinde aruz vezniyle imajist
şiirler yazan Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Ahmet Muhip Dranas, Necip Fazıl Kısakürek gibi isimlerin oldukça etkili
olduğunu görmekteyiz. Bu isimlerin yanı sıra kendine özgü bir tarzda aruz
vezniyle yazan Âkif’i, eski şöhretlerini yitirmekle birlikte hâla yazmaya
devam eden Cenap’ı ve Hâmit’i de sayabiliriz. Burada putları kırmak üze-
re yola çıkan Nazım Hikmet ve Ercümend Behzad’ın farklı yollarla ede-
biyat tarihimizde vezinsiz şiir yazma geleneğini başlatmak suretiyle Garip
akımının doğuşunu hazırladıklarını da hatırlatmalıyız1. Ancak bütün bu
isimler ve onların temsil ettikleri eğilimler içerisinde devrin edebiyat dün-
yasında belirleyici olan Hececiler ile Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’dir.
1
Bu konuda bkz. İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul , (Enginün,
Garip hareketinden önce şiirimizde hüküm süren şahsiyetleri ve anlayışları “Eskiler”, “Memleket Edebiyatı” ve
“Öz Şiir” başlıkları altında ele alır. ss. ) Hakan Sazyek, Cumhuriyet Döneminde Türk Şiirinde Garip Hare-
keti, İş Bankası Yayınları, Ankara , s, Asım Bezirci, Orhan Kanık, Eti Yayınevi, İstanbul , 79 s.

Biz bu bildirimizde-yazımızda, Garip akımının en önde gelen savunu-


cusu Orhan Veli’nin şiirleri üzerinde duracak ve onun edebî şahsiyetinin
şekillenmesinde yukarıda bahsettiğimiz bütün edebî geleneklerin ve ede-
biyatçıların büyük etkisi olmakla birlikte kanaatimizce oldukça belirleyi-
ci bir fonksiyona sahip Ahmet Haşim’in şiir anlayışı ve şiir örnekleriyle
Orhan Veli’nin şiirlerini çeşitli açılardan mukayese etmeye ve buradan
yola çıkarak Orhan Veli’nin Ahmet Haşim’i aşmak için hangi mekanizma-
lara başvurduğunu göstermeye çalışacağız. Burada şunu hatırlatmakta fay-
da var ki, üzerinde duracağımız bu konu, Orhan 2, Hakan Sazyek3, Asım
Bezirci4, Cemil Yener5 gibi araştırmacılar tarafından da çeşitli vesilelerle
ele alınmıştır. Biz, büyük ölçüde bu isimlerin tespitlerinden faydalanmak-
la birlikte mümkün olduğunca tekrara düşmeyecek, zaman zaman Harold
Blomm’un da görüşlerine başvurmak ve metinlere daha çok gitmek sure-
tiyle Orhan Veli’nin şiirini yazarken, Ahmet Haşim’in poetikası ve şiirle-
riyle hangi vasıtalarla hesaplaşmaya gittiğini göstermeye çalışacağız.
“Yazarın ölümü”nü ilan ederek edebiyatı gayriinsanîleştiren postyapı-
salcılara karşı çıkarak bir edebî eserin meydana getirilmesinde “yazarın
rolü”ne dikkat çeken çağdaş eleştiri yazarı Harold Bloom, dilimize “te-
sir anksiyetesi” veya “etkilenme endişesi” şeklinde tercüme edilen “The
Influence of Anxiety” başlıklı teorik anlayışın temsilcisidir6. “Bloom’un
teorisine göre bir şair, kendisini müjdeleyen bir “selef” ya da baba şairin
şiir veya şiirleri muhayyilesine hükmetmeye başladığında şiir yazmaya
yönelmektedir. Selef karşısında “kendini gecikmiş bulan” şairin davra-
nışları, Freud’un baba ile oğul arasındaki Ödip ilişkisinin tahliline ben-
zer şekilde, bir kararsızlık içindedir. Yani bu davranışlar sadece hayran-
lığı değil, (güçlü bir şairin bağımsız ve mutlaka orijinal olmaya kendini
mecbur hissetmesi yüzünden) nefreti, kıskançlığı ve baba şairin çocuğun
muhayyile yeteneğine ket vurması endişesini de içerir. Gecikmiş şair, baba
şairi “kendini savunmaya dönük bir şekilde” eseri kendi bilinçli kabulü-
nün dışına çıkarıp bozarak okumak suretiyle bilinçsiz bir şekilde kendi
bağımsızlık ve üstünlük duygusunu korur. Ancak şair, ebeveynin kusurlu
2
Orhan Okay, “Orhan Veli ve Garip Önsözü”, “Ahmet Haşim ve Piyale Önsözü”, Poetika Dersleri, Hece Ya-
yınları, Ankara: , ss.
3
Hakan Sazyek, a.g.e. s, s. vs gibi.
4
Asım Bezirci, Orhan Veli’nin ilk şiirlerini sadece başta Ahmet Haşim olmak üzere Ahmet Muhip Dranas,
Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairlerden değil, Baudelaire, Rimbaud, Ronsard, René Bizet gibi Batılı şairlerden
de mülhem olarak yazdığını belirtir. Bkz. a.g.e. s.
5
Cemil Yener, “Ahmet Haşim-Orhan Veli Kanık”, Türk Dili, Aylık Fikir ve Edebiyat Dergisi, C: IX, Ocak
, Sayı: , ss.
6
Burada bize ders notlarını ve söz konusu konuyla ilgili tercümelerini kullanma izni veren hocam Prof. Dr.
Ömer Faruk Huyugüzel’e (Tesir anksiyetesi için bkz. funduszeue.info, Glossary of Literar Terms, Forth
Worth: HBC, , ss. ) ve edebiyat terimleri konusunda yöneticiliğini yaptığı funduszeue.info
sitesinden faydalandığım hocam Prof. Dr. Rıza Filizok’a teşekkür ederim.

şiirini, kendinden önce hiç yazılmamış orijinal şiiri yazmaya mahkûm olan
denemesinde tecessüm ettirmekten yine de kendini alıkoyamaz7. Bir başka
ifadeyle Terry Eagleton’un da belirttiği gibi, bir şair, kendisini kısırlaştıran
öncü güçlü şairin şiiriyle mücadeleye girer ve onu yeniden yazmaya ve
yorumlamaya çalışmak suretiyle kendini ispatlamaya çalışır8. Bloom, “ge-
ciken şair”in, “öncü veya selef” şairin şiirini altı şekilde bozup değiştire-
bileceğini belirttikten ve bu “bozup değiştirme” süreçlerinin söz sanatları
ve Freud’un savunma mekanizmaları arasındaki ilişkiye değindikten son-
ra söz konusu mekanizmalarla Kabalistlerin İbrani İncili’nin yorumunda
kullandıkları araçlar arasında bir benzerlik bulmuştur. Bloom, “Clinamen,
Tessera, Kenosis, Demonisierung, Askesis, Apophrades”9 terimleriyle ad-
landırdığı altı çeşit tahriften bahseder. Adı geçen savunma ve tahrif meka-
nizmaları, bir nevi kendinden önceki Hececilerle ve konumuzla ilgi olması
açısından en yoğun olarak Ahmet Haşim’in şiiriyle hesaplaşmaya giren
Orhan Veli’nin şiirinde de –bütün aşamaları ve türleriyle olmasa da– karşı-
mıza çıkmaktadır. Orhan Veli, bilhassa Ahmet Haşim karşısında kendisini
“gecikmiş” bir şair olarak görmektedir. Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Ahmet Muhip Dranas, Necip Fazıl Kısakürek gibi önde gelen şairlerin,
Atatürk devrinin eleştiri otoritesi olarak kabul edilen Nurullah Ataç’ın da
büyük beğeni ve hayranlığını toplayan bir şairdir. Orhan Veli, devrin bir-
çok şairini etkileyen Haşim’le hem düz yazılarında –bunlara Garip önsö-
zünü de ilave edebiliriz- hem de şiirlerinde zaman zaman tavrını gizlemek-
le birlikte bir hesaplaşmaya girer. Bu bağlamda Orhan Veli’nin Haşim’in
şiirini aşma sürecini:
I. Şiirlerinde,
II. Düz yazılarında olmak üzere iki temel başlık altında ele alabiliriz.
Söz konusu sürecin nasıl tezahür ettiğini görmek için öncelikle şiirleri-
ne bakalım. Hakan Sazyek, Garip şairlerinin bilinen edebî mekteplerin ve
toplulukların aksine önce poetika ile değil de eserle, şiirle rakiplerinin kar-
şısına çıkmalarını, oldukça anlamlı bulur ve bu tavrı, mevcut şiir anlayışını
7
Harold Bloom, ’te yayımlanan ‘The Influence of Anxiety’ adlı kitabıyla söz konusu bakış açısının ede-
biyat tarihlerinin yazımında da etkili olacağını iddia etmektedir. Bkz. Terry Eagleton, Edebiyat Kuramı, Çev.:
Esen Tarım, Ayrıntı Yay., İstanbul , s.
8
Bkz. ag.e., s.
9
Bunlar sırasıyla, “Clinamen, temel aykırılık, öncü, selef şairin şiirini kötü okuma, onun yönelmediği noktaya
yönelme, hedef değiştirme; Tessera, önceki şiiri tamamlama ya da onu farklı tez oluşturacak şekilde kullanmak;
Kenosis, öncü şairin şiirini değersizleştirmek için onunla bütün bağlantıları kesiyor gözükme; Demonisierung,
öncü şairin şahsında, bütün edebiyat tarihini de içine alan bir anti melek kurgusu, şeytanîleştirme, böylece
ondaki üstün olarak kabul edilen nitelikleri bütün edebiyat tarihine mal ederek öncü şairin değerini düşürme;
Askesis, geleneksel vecde gelme tekniklerini sınırlandırma, öncü şairin şiirinde eksiklikler bulma; Apophrades
de ne yapılırsa yapılsın eserde öncü şairin etkisinin tamamen yok edilemeyeceği, tıpkı eski Atina inanışlarında
rastladığımız ölülerin ruhlarının belli günlerde evlerine dönmesi gibi öncü şairin halefin şiirinde varlığını bir
şekilde göstereceği anlamlarına gelmektedir. Bu son süreçte geciken şair, kendi kimliğini de bir bakıma bulmuş
olur. Çıraklık bitmiştir. Söz konusu tahrif mekanizmaları için bkz. (Almanca) www. funduszeue.info

yıkmak için somut bir eserle çıkarak daha etkili olma, geleneksel tutumu
benimseyenlerce eleştirilmekten kaçınma ve bir edebî hareket, bir okul
olarak başlama amacını taşımama gibi sebeplere bağlar Gerçi durağan-
lığa ve kuralcılığa dayanan mektep anlayışını ve kendilerinin bir mektep
olarak görülmesini, sosyal hayatta olduğu gibi şiirde de sürekli gelişmeyi
ve değişmeyi benimseyen Garipçiler kabul etmeyeceklerdir. Ancak onla-

Значение слова "kurban kesmek" в словаре турецкий языка

НОВОСТИ, В КОТОРЫХ ВСТРЕЧАЕТСЯ ТЕРМИН «KURBAN KESMEK»

Здесь показано, как национальная и международная пресса использует термин kurban kesmekв контексте приведенных ниже новостных статей.

İhsan Eliaçık: Kuran'da kurban kesmek yok!

İlahiyatçı İhsan Eliaçık, Kurban Bayramı öncesi çok tartışılacak bir açıklama yaparak "Kuran'da kurban kesmek, LGBTİ öldürmek ve kadına şiddet yoktur" dedi. «Internet Haber, Сен 15»

Kredi kartı ve krediyle kurban almak caiz mi? Kurban kesmek

Kredi ile veya kredi kartıyla kurbanlık hayvan satın almak caiz mi? Kimler kurban keser? Kimlere kurban kesmek kimlere vaciptir? Şafii'de kurban kesmenin  «İhlas Haber Ajansı, Сен 15»

Kimler Kurban Kesmekle Hükümlüdür? Kurban Kesimi Ne Zaman …

Dini bayramalrın arasında yer alan eve heyecanla beklenen Kurban Bayramına Kurban kesmek, akil, baliğ (akıllı, ergen), dinen zengin sayılacak kadar mal  «A24, Сен 15»

Kurban kesmek için kullanılan bıçak nasıl olmalı?

Kurban kesilen bıçağın çelik kısmının en az 20 santimetre olması gerektiğini vurgulayan Mesci, "İyi bir Sivas bıçağı yaklaşık iki saatte yapılıyor. Kurban keserken  «TRT Haber, Сен 15»

Kurban Bayramı ne zaman? İşte resmi tatil günleri ve detayları

4 gün süresince resmi tatil yapılacak olan Kurban Bayramı'nın öncesinde Arife Kurban kesmek, âkil, baliğ (akıllı, ergen), dinen zengin sayılacak kadar mal  «Milliyet, Сен 15»

"Kurban kesmek için ülkemizde yeterli hayvan var"

Fiyatların bu şekilde devam etmesi halinde vatandaşların kurban kesme oranları geçmiş yıllara göre düşme eğilimi gösterecektir. Maliyetlerin yükselmemesi için  «TRT TÜRK, Сен 15»

Diyanet Vakfı vekaletle kurban kesme başvuruları ve şartları -

Türkiye Diyanet Vakfı yılında vekaletle kurban kesme başvurularının başladığını duyurdu. Vekaletle kurban kesmek isteyen vatandaşlar Diyanet Vakfı'na  «Yeni Şafak, Авг 15»

Türkiye Diyanet Vakfı kurban fiyatlarını açıkladı

Vekalet yoluyla yurt dışı vekaleten kurban kesimi TL olarak belirlenirken yurt içi HISSELI KURBAN KESMEK DIYE BIR ZORUNLULUK YÜKLENMEMIS! «Hürriyet, Авг 15»

28 Şubat'ta bu kadar ileri gidilmedi! Kurban kesmek terör faaliyetiymiş

Yücel'in yılına ait 'kurban kesimi ile alakalı' dernekten bazı bilgileri talep ettiği yazıdaki ilgili soruşturma dosyasını incelemek isteyen derneğin avukatları bir  «Zaman Gazetesi, Апр 15»

Dernekte kusur bulamayınca kurban kesmeyi suç saydılar

Banka hesapları donduruldu, kurban kesmek bile suç sayıldı. Bayramda 40 bin kurban kesip 73 ülkede 1 milyon kişiye ulaştıran dernek, suç işlemiş gibi  «Zaman Gazetesi, Окт 14»


ССЫЛКИ

« EDUCALINGO. Kurban kesmek [онлайн]. Доступно на <funduszeue.info>. Июн ».

1

2 Baranovichi State University Germany Institute of World of Turks Selcuk University Turkish Handicrafts Research and Application Center XI. ULUSLARARASI TÜRK KÜLTÜRÜ, SANATI VE KÜLTÜREL MİRASI KORUMA SEMPOZYUMU/SANAT ETKİNLİKLERİ TÜRKİYE BELARUS İLİŞKİLERİ XI. INTERNATIONAL TURKIC CULTURE, ART and PROTECTION OF CULTURAL HERITAGE SYMPOSIUM/ART ACTIVITY TURKEY-BELARUS RELATIONS Editörler: Prof. Dr. Osman KUNDURACI-Ahmet AYTAÇ Ekim Baranovichi/Belarus

3 Tüm hakları saklıdır. Copyright sahibinin izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının, elektronik, mekanik ya da fotokopi ile basımı, yayımı, çoğaltılması ve dağıtımı yapılamaz. Sayfa Tasarımı Ahmet AYTAÇ Kapak Tasarımı Ahmet AYTAÇ Dizgi ve Baskı Anka Basım Yayın Ltd. Şti. Basım Tarihi: ISBN: Kitapta Yer alan metinler, fotoğraf, resim, şekil ve çizimler, alıntı ile kaynakça sorumlulukları yazarlarına aittir.

4 İÇİNDEKİLER Baranovichi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vasiliy KOCHURKO nun Açılış Konuşması (Çeviri: Doç. Dr. Ümit YILDIZ) XI Kongre Genel Sekreteri ve Sergi Küratörü Ahmet AYTAÇ ın Açılış Konuşması XIII Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Osman KUNDURACI nın Açılış Konuşması XV Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Necati DEMİR in Açılış Konuşması XVII Açılış Konuşması Vasiliy KOCHURKO, Взаимодействие Учебных Заведений Как Механизм Конкурентоспособного Функционирования На Рынке Образовательных Услуг Современная Оценка Oturum Galina NIKASHINA, Intellectual Creativity As A Stipulation For Outstripping Development Of Children Of Preschool Age III

5 Fatma ÜNAL, Yunus PINAR, Emine Ela KÖK, Çocuk Şarkılarında Ve Parmak Oyunlarında Değerler Aliaksei SOLAKHAU, Tьrkisms In The Modern Belarusian Language: Their Semantics, Word-Derivational Activity, Their Functioning In The Structure Of Phraseological Units Oleg N. FIENCHUK, Divine Secrets Of The Koran In The Collection Of Poems "Islam" I. A. Bunin Sabri CEYLAN, Yabancılara Türkçe Öğretim Setlerindeki Metinlerde Atasözleri Oturum Necati DEMİR, Oğuz-Name ye Göre Oğuz Kağan ın Avrupa yı Fethi Yüksel KAŞTAN, Alman Kaynaklarına Göre I. Dünya Savaşı nda Romanya Cehpesi Ve Romanya nın Stratejik Önemi Seda ÖZMEN,Avrupa da Yahudi Yaşamı Christian Johannes HENRİCH, Dealing With Cultural Heritage İn The 20th Century On The Examples Of Nagorny-Karabakh And Northern Cyprus A.V.

6 7. Oturum Vasily SCHUR, Natalya TOCHYLO, Words Ethnonyms Wıth Turkıc Roots In Dıalects Of Polesıa Dilek ZERENLER, Karagöz ün Filozofluğu Oyunuda Karagöz ün Felsefesi Ayşe Gülbün ONUR, From Shadow Theatre To Puppet Show Hakan KUYUMCU, Ağa Haşr Kaşmiri nin Turki Hoor Draması Üzerine Bir Çalışma Oturum Nurettin HATUNOĞLU, Muzaffer Han Dönemi Buhara Emirliği nde Siyasi Ve Askeri Gelişmeler Alla NIKISHOVA, Victoria KREMENEVSKAYA, Особенности Туристической Политики В Области Защиты Историко-Культурного Наследия В Республике Беларусь Iryna PINIUTA, Teaching Strategıes To Develop Intercultural Communıcation Skills Aleksandr ITSENKO, Features Of The Space Of Multiculturalism In The Post-Secular Era Oturum Alexander N. UNSOVICH, Сетевое Международное Взаимодействие Образовательных Ayşe Gamze ÖNGEN, Tekstil Tasarımcısına Yön Veren Tasarım Prensiplerinden Çizgi Öğesi Sevinç ÇELİKYAY, Günümüzde Hesap İşi Tekniğinin Şile Bezi Dokumalarına Uygulanması Gürbüz ARSLAN,The Establıshment Process Of The State Of Israel And Turkey&#;s Recognıtıon Of Israel Sinan YÜKSEL, Bir Eflak Voyvodası Nikola Mavroyeni Tatsiana YATSENKA, Anti-Innovative Barriers In The High School: Classification Characteristic And Prevention Oturum Recep DURGUN, Nasim Hicazi nin Son Darbe Romanında Tarihi Gerçeklik Victorya N. POZNYAKEVICH, Modern Trends In Accounting Education Galina Y. ZHİTKEVİCH, Integratıon Of Educatıon And Scıence: Regıonal Aspect Alexandr N. KOROB, Creatıon Of A Busıness Incubator For O utsourcıng Of Accountıng Servıces At The Department Of Accountıng Ceyda ERDİN, Sarı Saltık Ve Kırım Kapanış Paneli Kongreden Görüntüler V

7 Panel ve Türk Sanatları Çalıştayı Necati DEMİR, Tarih İçerisinde Türkçe Ve Türk Kültürü Osman KUNDURACI, Türk Evi Ahmet AYTAÇ, Gelenekli Türk Dokumaları Çalıştay ve Sergi Uluslararası Türk Sanatları Sergisi VI

8 SYMPOSIUM HONORARY COMMITTEE Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN (Selçuk University, Rector, Turkey) Prof. Dr. Vasiliy KOCHURKO (Baranovichi State University, Rector, Belarus) SYMPOSIUM CO-CHAIRS Prof. Dr. Vladimir KLIMUK (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Osman KUNDURACI (Selçuk University, Turkey) Prof. Dr. Necati DEMİR (Germany Turkish Institute of World President) SYMPOSIUM GENERAL SECRETARYS Ahmet AYTAÇ (Selçuk University, Turkey) SCIENTIFIC COUNCIL OF SYMPOSIUM Prof. Dr. Mehmet OKKA (Selçuk University, Vice Rector, Turkey) Prof. Dr. Mahmut ATAY (Selçuk University, Turkey) Prof. Dr. Osman KUNDURACI (Selçuk University, Turkey) Prof. Dr. Ahmet AY (Selçuk University, Turkey) Prof. Dr. Yılmaz KOÇ (Selçuk University, Turkey) Prof. Dr. Nuriye BİLİK (Selçuk University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Mehmet TEKOCAK (Selçuk University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Ahmet DALKIRAN (Selçuk University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Yaşar ERDEMİR (Selçuk University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Hakan KUYUMCU (Selçuk University, Turkey) Ahmet AYTAÇ (Selçuk University, Turkey) Prof. Dr. Alexander UNSOVICH (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Oleg PHENCHUK (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Tatsiana PUCHINSKAYA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Elena BELAYA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Zoya KOZLOVA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Irina PINYUTA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Zhanna MANKEVICH (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Zoya LUKASHENYA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Necati DEMİR (Gazi University, Turkey) Prof. Dr. Mustafa SEVER (Gazi University, Turkey) Prof. Dr. Salih YILMAZ (Ankara Yıldırım Beyazıt University, Turkey) Prof. Dr. İdris BOSTAN (İstanbul University, Turkey) Prof. Dr. H. Feriha AKPINARLI (Gazi University, Turkey) Prof. Dr. Ahmet ALTIN (İzmir Demokrasi University, Turkey) Prof. Aysen SOYSALDI (Gazi University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Kürşat ÖNCÜL (Osman Gazi University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Yüksel KAŞTAN (Akdeniz University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Mustafa ŞENEL (Alger 2 University Yunus Emre Institute Coordinator, Algeria) Assoc. Prof. Dr. Ümit YILDIZ (Akdeniz University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Berrin OKKA (N. Erbakan University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Osman Kubilay GÜL (Cumhuriyet University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Feryal SÖYLEMEZOĞLU (Ankara University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Özkan AYDOĞDU (Cumhuriyet University, Turkey) Assist. Prof. Dr. İbrahim ÖZBAKIR (Cumhuriyet University, Turkey) Prof. Dr. Shahid Iqbal KAMRAN (Allama İkbal Open University, Pakistan) VII

9 Prof. Dr. Gadir GOLKARİAN (Yakın Doğu University, KKTC) Prof. Dr. Qafar JEBIYEV- (National Academy of Sciences of Azerbaijan) Prof. Dr. John ZEMKE (Missouri University, Columbia) Prof. Dr. Mariya LEONTİK (İştip Gotse Delçev University, Macedonia) Prof. Dr. Ekrem CAUSEVİC (Hırvatistan Zagrep University, Croatia) Prof. Dr. Chakib BENAFRİ (Alger 2 University, Algeria) Prof. Dr. Julia PULİDO (Rey Juan Carlos University, Spain) Prof. Dr. Mahmut ÇELİK (İştip Gotse Delçev University, Macedonia) Prof. Dr. Galina MİŞKİNİENE (Vilnuis University, Lithuanian) Prof. Dr. Juan Carlos ZAPATERO (Autonoma University, Spain) Prof. Dr. Dmitriy SEN (Southern Federal University, Russia) Prof. Dr. İrfan MORİNA (Kosova University, Kosovo) Prof. Dr. Enrico CILIBERTO (Kataniya University, Italy) Prof. Dr. Muhammad KAMRAN (Punjab University, Pakistan) Prof. Dr. Alisia BORISENKO (Novosibirsk State University, Russia) Prof. Dr. Cherifa TAYAN (Alger 2 University, Algeria) Prof. Dr. Samoil MALCHESKI (Institute for Socio-Cultural Anthropology of Macedonia) Prof. Dr. Serghei ZAHARİA (Komrat State University, Moldova) Prof. Dr. Rubin ZEMON (Institute for Socio-Cultural Anthropology of Macedonia) Prof. Dr. Battulga TSEND (National University of Mongolia, Mongolia) Assoc. Prof. Dr. İsmet TOUATİ (Tlemcen University, Algeria) Assoc. Prof. Dr. Tudora ARNAUT (Taras Şevçenko Kiev University, Ukraine) Assoc. Prof. Dr. Mustapha BENHAMOUCHE (Bilda University, Algeria) Assoc. Prof. Dr. Belhadj MAROUF (Tlemcen University, Algeria) Dr. C. Johannes HENRICH (Southeast Europe and Caucasus Research Center, Germany) Dr. Shirin MELİKOVA (Carpet Museum, Azerbaijan) Dr. Farhat Jabeen WİRK (Fatima Jinnah Women University, Pakistan) Dr. Monika KOPERSKA (Varşova University, Poland) Dr. Hebibe ALİYEVA (Historia Museum, Azerbaijan) Irina GUSACH (Senior Staff Scientist Azov Museum, Russia) Nadia CHEREPAN (Vilnuis University, Lithuanian) Alexey PRONİN (Novosibirsk National University, Russia) EXHIBITION CURATOR Ahmet AYTAÇ (Selçuk University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Ahmet DALKIRAN (Selçuk University, Turkey) EXHIBITION BOARD OF JURY Prof. Dr. Elena PONOMARYOVA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Hüseyin ELMAS (Selçuk University, Turkey) Prof Dr. Nacereddine SAİDOUNİ (Alger 2 University, Algeria) Prof. Dr. Serap YANGIN BUYURGAN (Başkent University, Turkey) Prof. Dr. Zoya KOZLOVA (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Filiz Nurhan ÖLMEZ (Ahi Evran University, Turkey) Prof. Dr. Rachid KOURAD (Alger 2 University, Algeria) Prof. Dr. Zhanna MANKEVICH (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Nana JANASHIA (Tphilisensis University, Georgia) Prof. Dr. Meliha YILMAZ (Gazi University, Turkey) Prof. Dr. Marina ANDRIYASHKO (Baranovichi State University, Belarus) Prof. Dr. Özer KANBUROĞLU (İstanbul Aydın University, Turkey) Prof. Dr. Pınar GÖKLÜBERK ÖZLÜ (Gazi University, Turkey) VIII

10 Assoc. Prof. Dr. Ahmet DALKIRAN (Selçuk University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Fatma MOEEN (Jamia Millia İslamia University, India) Assoc. Prof. Dr. Mehmet KOŞTUMOĞLU (Dokuz Eylül University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Oğuz YURTTADUR (Selçuk University, Turkey) Assoc. Prof. Ruhi KONAK (Kastamonu University, Turkey) Assoc. Prof. N. Rengin OYMAN (S. Demirel University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Amila SMAJOVİC (Uluslararası Saraybosna University, Bosnia) Dr. Mohammet YOUNIS (Fayoum University, Egypt) Dr. Karim MIRZAYE (Islamic Art University, Iran) Ahmet AYTAÇ (Selçuk University, Turkey) Lela GELEISHVILI (State University, Georgia) Shefqet EMİNİ (Artist, Netherlands) Halit YALABAK (Yüzüncü Yıl University, Turkey) Byambajav TSOGBAYAR (Artist, Mongolia) SYMPOSIUM and EXHIBITION ORGANIZING COMMITTEE Ahmet AYTAÇ (Selçuk University, Turkey) Dr. Galina NIKASHINA (Baranovichi State University, Belarus) Assist. Prof. Dr. Hakan KUYUMCU (Selçuk University, Turkey) Dr. Anatoliy DEMIDOVICH (Baranovichi State University, Belarus) Assoc. Prof. Dr. Ahmet DALKIRAN (Selçuk University, Turkey) Assoc. Prof. Dr. Ümit YILDIZ (Akdeniz University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Berrin OKKA (N. Erbakan University, Turkey) Assist. Prof. Dr. Osman Kubilay GÜL (Germany Institute of World of Turks, Turkey) Dr. Tatsiana YATSENKO (Baranovichi State University, Belarus) Berker KURT (Akdeniz University, Turkey) Dr. Ülker ŞEN (Gazi University, Turkey) IX

11

12 Baranovichi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vasiliy KOCHURKO nun Açılış Konuşması (Çeviri: Doç. Dr. Ümit YILDIZ) Değerli misafirlerimiz sizleri aramızda görmekten ve Baranovichi Üniversitesi nde ağırlamaktan büyük şeref duymaktayım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Belarus Devleti tarafından resmi olarak Baranovichi Üniversitesi nde Türkçe eğitimi ve öğretimi yaklaşık 10 yıldır tamamlanmış bulunmaktadır. Ülkeler arasındaki eğitim ve öğretim, demokratik işbirliği anlaşmaları karşılıklı olarak düzenli ilişkilerle yapılacak bir deyiştir. Bizde bu özel ilişkileri Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkı ile kısa sürede karşılıklı olarak güçlendireceğimize inanıyorum. İlk seneler karşılıklı olarak bir anlaşma bulunmamaktaydı. Selçuk Üniversitesi ne ve değerli Rektörüne bize bu konuda aracı olduğu için teşekkür ederim. Tekrar bizim bu organizasyonu yapmamız için Selçuk Üniversitesi nin bize yaptığı bu öneriyi şerefle kabul ettik. Üniversitemizin anahtarı size aittir. İstediğiniz kadar kalabilir. İstediğiniz şekilde üniversitemizin imkânlarından yararlanabilirsiniz. Özellikle bu konferansın ve bu işlerimizin verimli sonuçlarını görmek için ilerde karşılıklı iş birliği anlaşmaları yapmayı öğrenci, öğretmen programlarını değiştirmeyi tabi ki ümit ederim. Geldiğiniz için teşekkür ederim. Şimdi sözü konferans genel sekreteri Sayın Ahmet AYTAÇ hocama vermek istiyorum. XI

13

14 Kongre Genel Sekreteri ve Sergi Küratörü Ahmet AYTAÇ ın Açılış Konuşması Sayın Rektör, değerli öğretim üyeleri hepinizi saygıyla selamlıyorum. Uluslararası Türk Kültürü Sanatı ve Kültürel Mirası Koruma Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz. Tabi ülkeler arası kültürel, sanatsal ve bilimsel işbirliğinin ne denli önemli olduğunu globalleşen dünyada günümüzde çok daha iyi anlıyoruz. Belarus ve Türkiye global dünyada daha iyi ilişkiler kurmak durumundadır. Baranovichi Üniversitesi nin Sayın Rektörü Vasilly Bey bu bilimsel ve sanatsal işbirliğine bir kapı açtı ve üniversitesinde bu sempozyumun düzenlenmesine imkan sağladı. Bu bizim için çok önemli bir konu. Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN hocam, Sayın Rektör Vasilly Beye selamlarını iletmemizi istedi. Sayın Vasilly Beyin üniversitesi ile Selçuk Üniversitesi nin bu işbirliğinden son derece memnun olduğunu ve tüm katılımcılara ve sizlere de selamlarını iletmemizi istedi. Bu kongrede yine Almanya, Pakistan, Belarus ve Türkiye den değerli bilim adamlarının bildirilerini dinleme şansımız olacak. Tabi bir kongre düzenlemenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Ama hele bir de bunu kendi ülkemizin dışında başka bir ülkede yaptığımızda bu zorluk ikiye katlanıyor. Ama biz bu zorlukları çok kolay aştık. Çünkü Belarus ta bir kahraman var. Benimle Ümit hoca 7/24 maille, telefonla gece yarıları belki de son birkaç aydır yani eşimden daha çok Ümit hocayla konuştuk desem yeri var. Ve kongremizin bir diğer ortağı da Almanya Türklerin Dünyası Enstitüsü ve bu enstitünün de değerli Direktörü hepinizin yakından da tanıdığı bilim adamı Prof. Dr. Necati DEMİR. Bu kongreye katkı sağladılar ve paydaş oldular. Ben burada merkezimizin yaptığı bütün kongrelerde, düşüncesiyle kongreye katkı sağlayan Merkez Başkanımız Prof. Dr. Osman KUNDURACI başta olmak üzere can dostum Ahmet DALKIRAN a, Prof. Dr. Necati DEMİR e, az önce ifade ettiğim gibi Doç. Dr. Ümit YILDIZ a ve bize bu imkânları bize buralarda bu kongreyi yapma fırsatı veren Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN e ve Baranovichi Üniversitesi nin Değerli Rektörü Prof. Dr. Vasily KUCHORKO ya huzurlarınızda teşekkür ediyorum. XIII

15

16 Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Osman KUNDURACI nın Açılış Konuşması Evet benim açılış seremonilerinde alışık olduğum gibi konuyla ilgili açıklanacak şeyleri Ahmet hoca zaten söyledi. Şimdi bizler Selçuk Üniversitesi ni temsilen Türk El Sanatları Merkezi olarak Baranovichi Üniversitesi ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz Türk Sanatları Kültür ve Folkloru ile Kültürel Mirası Koruma Sempozyumu nun sini burada gerçekleştiriyoruz. Burada bize ev sahipliği yapan Sayın Rektör e teşekkür ederiz. Selçuk Üniversitesi nin Rektörü Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN hocamızın selamlarını getirip kendisine ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bugün de gerçekleştireceğimiz kongre çerçevesinde yurt dışından yani Belarus tan, Belarus un dışında biz Türkiye den 30 kişilik bir ekiple geldik. Umarız Belarus ta katılımcılarla beraber 60 katılımcıya ulaşabiliriz. Türk Kültürü Sanatı ve Folklorü üzerine neler yapılacağına, işte bu da bizim yaptığımız kongrenin içeriği hakkında çok önemlidir. Belarus bayrağına bakarsanız Belarus bayrağının solunda bizim Anadolu kilimlerinin ve halılarının motifleri ve aynı zamanda da armalarımız yine başak, buğday başağı var. Demek ki bizim Belarus la ilgili olarak bir ortak kültürel mirasımız olduğunu görüyoruz. Bu kültürel miras birlikteliğinde inşallah birbirlerine daha da güçleneceği duygusuyla herkesi saygı ile selamlıyorum. XV

17

18 Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Necati DEMİR in Açılış Konuşması Sayın Rektörüm, kıymetli meslektaşlarım hepinizi saygı ile selamlıyorum. Değerli konuklara Türk kültürünü, tarihini tanıtmak üzere Almanya da kurduğum Türklerin Dünyası Enstitüsü adına buradayım. Bu sempozyum bu sene buraya hitap etmek üzere düşünülmüştür. Rektörümüz Vasilly Bey daha evvel Türk Tarihi Türk Kültürünü tanıtmak üzere bir konferans düzenleyerek buraya bizleri davet etmişti. Ben Mayıs ayında bu üniversiteye geldim ve Türk kültürüyle ilgili bir konferans verdim öğrencilere. Sayın Rektörümüz Vasilly Bey de beni bir devlet başkanı gibi ağırlamıştı o zaman. Ben gerçekten çok şaşırdım. Biz bu coğrafyanın iki önemli devletin Belarus ve Türkiye Cumhuriyeti dünyanın gelişen şartları bizi çok yakın olmaya zorluyor. Dost olmaya zorluyor. Ben en kısa zamanda Sayın Rektörü Ankara ya davet edeceğim. Orada kendisinden bir konferas isteyeceğiz. Dediğim gibi gelişen dünyada Belarus ve Türkiye daha güçlü ilişkiler kurmak zorundadır. Ve bu sempozyum biz bilim adamlarınca düzenlenmektedir ve devletlerarası işbirliğinin hızla artmasına inşallah vesile olur. Ahmet AYTAÇ çok ilginç bir adamdır. Ben, benim gibi çalışan bir ikinci kişi daha yoktur derdim. Bu Ahmet AYTAÇ beni yanılttı. Kendisine de enstitüm adına yılı Bilim ödülü takdim etmek istiyorum ki gerçekten yayınlarıyla da bir markadır Ahmet AYTAÇ. Evet Ahmet hocanın bu azmi Ümit YILDIZ ın da desteği ile birleşti ve bu sempozyum ortaya çıktı. Bilim dünyası için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygı ile selamlıyorum. XVII

19

20 AÇILIŞ OTURUMU (OPENING SESSION)- A Salonu (A Hall) Oturum Başkanları (Session Moderators): Prof. Dr. Vasily SCHUR-Yrd. Doç. Dr. (Assist. Prof. Dr.) Yaşar ERDEMİR

21

22 ВЗАИМОДЕЙСТВИЕ УЧЕБНЫХ ЗАВЕДЕНИЙ КАК МЕХАНИЗМ КОНКУРЕНТОСПОСОБНОГО ФУНКЦИОНИРОВАНИЯ НА РЫНКЕ ОБРАЗОВАТЕЛЬНЫХ УСЛУГ Vasiliy KOCHURKO Взаимодействие организаций является одним из механизмов борьбы с конкуренцией на рынке. И рынок образовательных услуг в этом направлении не исключение. Образовательная среда представляет собой постоянно и динамично меняющийся организм, поэтому в условиях постоянной конкуренции на различных уровнях, в различных сферах деятельности одним из вариантов сохранения и возможного укрепления своих позиций выступает объединение организаций (долгосрочное, среднесрочное или краткосрочное). Взаимодействие партнеров на основе конкурентных преимуществ каждого создает условия для построения мощной, современной платформы качественной реализации обозначенных целей. Одной из основных и широко распространенных форм такого взаимодействия выступает сетевая форма сотрудничества, в рамках которой каждый из участников реализует индивидуальный блок закрепленных за ним функций. Специализация участников сети позволяет достичь высокого качества конечного результата, так как каждый является высококомпетентным партнером в указанной области. На основе данной формы объединения достигается синергетический эффект. В качестве альтернативной формы взаимодействия (блочного, не тотального) выступает дистанционная форма функционирования, позволяющая достичь экономии материальных средств, обеспечить мобильность, оперативность, индивидуальность в направлении реализации запланированного комплекса мероприятий: образовательных программ (в том числе магистратуры), научно-исследовательских, инновационных проектов, программ академической мобильности. Также в качестве одной из возможных форм альянса организаций выступает консорциум как добровольное объединение организаций в рамках реализации единой цели. Создание образовательных, научных консорциумов позволяет повысить эффективность работы каждого участника за счет широких возможностей реализации международных проектов, в том числе финансируемых (таких как Erasmus+, Horisont ). Также реализуются перспективы соответствия вектору развития формируемым и меняющимся тенденциям глобализации образования. Prof. Dr., Baranovichi University, Rector, Belarus. 3

23

24 WOODEN DECORATIONS ON THE DOORS OF THE HOUSES IN MUGLA PROVINCE, YATAĞAN DISTRICT- KATRANCI VILLAGE Osman KUNDURACI Muğla is an important province, which is located in south of Anatolia, surrounded by Aydın and Denizli in north, Antalya in east and Mediterranean in south and Egean in West. Muğla, in the Southwest Anatolia s indented, high mountains, has also plateaus such as Bozüyük, Ula and Gökova. Although its climate is generally mild, plateau climate can be observed locally. Muğla and that region s history is down to BC. Known as Karia in Antique Age, the region was under the control of Kingdom of Lydia BC, after that for a short time was in Persian domination. Turkish periods settlements in Yatağan region was started in the Menteseogullari period which was played an important part of turkization of Anatolia. Ibn-i Batuta who travelled Anatolia in beginning of 14th century, mentioned about Turkmen emirates in the region. Sinan Efendi, who was a scholar in 16th century, indicated that he was from Leyne in one of his poems called Mesahib-i Serife shows Muğla was an important Ottoman province in that century. Evliya Çelebi, who was one of the 17th century travellers, mentioning flat earth roof houses in Muğla, in Bozüyük and in Eskihisar-, gave information about 17th century Ottoman domestic architecture. Comprehensive studies on Mugla s 19th century settlements and domenestic architecture were made. We see that in 18th and 19th century hipped roof houses took place instead of 17th century s flat earth roof houses. However in some villages flat earth roof still was in use. Examples, most of them built in end of 19th and begining of 20th century, are typical Turkihs houses both in point of plan and construction elements. Generally located in a yard, houses were built in exterior hall plan type which is called önlük. Sections such as kitchen, toilets, barn and hayloft were located in basement or yard. We see that exterior hall was encircled with wooden bars and the area is called çıkartmalık. In one corner of the çıkartmalık a place for ablution which is called abdestlik was built. Other parts of çıkartmalık are called kibet. Large closet, bathing cubicle, flowerpot, shelf (almelik or çanaklık), furnace and closet nishes were made in rooms. On basements hardly any windows were used, but on upper floors number of windows are increased. Windows were closed on both sides with wooden shutters or bars which are locally called dırbızan. Room ceilings are generally flat, lath ceilings which have straight or diagonal rosettes in the centre. Houses mostly built with stone and wood. The walls are cm. thickness and made of mortar-bond timber. Prof. Dr., Selçuk University Department of Art History, Konya. 5

25 The most important ornamental motifs in the district houses are the entrance doors and dırbızan (windowa bars). This study will introduce these gates which are important for ornamentation of Yatağan Katrancı Village houses. Having decorations on the door reflects Turkish people s perspective on life, culture, the status of the house owner and the sense of fashion of the period. For Turkish people, their houses are sacred places where they have in-family privacy. For this reason, doors have had specific importance and they have been decorated. Additionally, they have decorated their doors with symbolic motifs in an attempt to reflect their status, value judgement and beliefs. The artisans doing the decoration work tried to choose the motifs they were to engrave based on the wishes of the owner of the house and their experiences. Decorations on the doors of the houses in Yatagan-Katrancı village are generally on the room doors and the surfaces facing the sofa in the room. For wooden materials, turpentine tree, pine tree and mulberry tree were used and for technique batten-built-up, surface engraving and curve-cut techniques were applied. No paint was used on the wood, revealing the texture of the wood. If there are two doors decorated as in Huseyin Kocagöz s house, these two doors were decorated with similar decorations symmetrically(photo:1). On most of the vertical rectangular formed doors, there are semi-circle formed, arches engraved like lacework and looking like curtains fixed on the frame of the door. Along with the leaves of the doors, these arches resemble prayer rugs. As in Ramazan Karaoglu s house, there are stars or medallion shaped motifs on both sides of the cusped arches(photo:2). In some samples, there are crown formed caps above the cusped arches. On both sides of these caps, there are generally knobs places on wooden columns. Single sided leaves of the doors are where most of the decorations are placed. Rectangular door leaves are generally framed with 10 cm wide jambs. Inner sides are separated into smaller boards with 5 cm wide wooden laths, and each of these was decorated with different ornaments. These boards are placed in different organizations of square, rectangular, triangle and star shapes. The most common of these compositions are formed with rectangles, with a square part in the middle reflecting the circling move of the pinwheel. A thin moulding is circled in each plate. There are various symbolic motifs in the blank parts of the plates. The most common motif is named künar by the local people, which represents the top-view of the pine cone which grows in that region. This motif resembling the top view of a flower is used on almost every door(photo:3). Crescent and star, symbolizing the Turkish flag is another very common motif like künar, which can also be found on almost every door in the region. On the doors of Huseyin Kocagöz s house, there are dagger motifs above the cusped arches engraved in hemstitch technique(photo:4). As in Mehmet Bozkurt s house, arm motifs are engraved mostly with stars and flowers. They can be taken as the symbols of peace. Additionally, arm motifs indicate that most of the residents of that house are male(photo:5). In Osman Omak s and Mustafa Kocagöz s houses, heart motifs are placed in circles around star forms. 6

26 Birds are used in decorations, sometimes single and sometime as couples facing each other. In Mehmet Angın s house, there is a star in a circle in the middle of two bird motifs facing each other, and the evil eye talisman in the middle of that star looks like a protection for the affection within the family. These blue talismans were placed in the centre of the motifs afterwards. On the doors of Mehmet Alakaya s house, pinwheel motif reflecting the dynamism of circling movement is circled with small interwoven circles, which reflects the Turkish perspective of the universe and life. The flying bird motif with open wings in Mehmet Bozkurt s house is one of the most common motifs. Motifs of pitcher, which are used for washing hands and ablution represents the religious beliefs of the household. Flower bouquets coming out of vases are among the different applications(photo:6). On the doors of Abdullah Sivri s house, there are reverse S forms with three cusps on the edges. Besides the heavily ornamented doors, some doors are decorated with simple compositions of tulip motifs, as the doors in Faden Kocagöz s house. On the doors in Mustafa Dirik s house, there a tread motif placed on the edge of a pentagram. Pentagram or hexagram motifs placed in cusped circles like in Mustafa Tosun s house are also among the common motifs. On conclusion, some wooden door examples which are found in houses in Katrancı village of Muğla-Yatağan district are important in traditional handicrafts in terms of their construction and ornamentation characteristics. The doors, which are significant in the context of both composition and iconograhpic meanings, are the most important structural elements applied in Yatağan region traditional houses by local craftsman at the begining of 20th century. BİBLİOGRAPHY Ertuğrul Aladağ, Muğla Evi, Muğla, Oktay Ekinci, Yaşayan Muğla, İstanbul, Osman Kunduracı, Muğla-Yatağan Çevresindeki Ahşap Süslemeli Kapılar, li Yıllarda Türkiye de Geleneksel Türk El Sanatlarının Sanatsal, Toplumsal ve Ekonomik Boyutu Sempozyumu Bildirileri, Ankara, s Osman Kunduracı, Yatağan-Turgut Çevresindeki Eski Evler, Osmanlı nın Yılında Muğla Sempozyumu ( Mayıs ), Muğla, Osman Kunduracı, Batı Toroslar da Bulunan Geç Dönem Türk Evlerinde Ahşap Süsleme, Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt: 18, Ankara, , s Osman Kunduracı, Muğla-Yatağan Çevresindeki Türk Devri Mimarisi ve El Sanatları, Muğla, Osman Kunduracı, Denizli Serinhisar İlçesi nin Eski Evleri, Uluslararası Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu, ( Eylül ),Denizli, ,s

27 Osman Kunduracı, Muğla-Yatağan İlçesi Turgut(Leyne) Kasabasının Eski Evleri, Prof. Dr. A. Adil Tırpan a Armağan, Denizli, Photo1- Doors of Hüseyin Kocagöz House Photo2- Doors of Ramazan Karoğlu House 8

28 Photo3- Künar (Pinecone) Motif from Doors of Katrancı Houses Photo4- Dagger Motif from Door of Hüseyin Kocagöz House 9

29 Photo5- Arm Motif from Door of Mehmet Bozkurt House Photo6- Flowers in Vase motifs from Doors of Katrancı Houses 10

30 1. OTURUM (1. SESSION)-A Salonu (A Hall) Oturum Başkanları (Session Moderators): Prof. Dr. Necati DEMİR-Doç. Dr. (Assoc. Prof. Dr.) Galina NIKASHINA

31

32 INVESTIGATION OF HANDMADE DOLLS IN AYDIN REGION IN TERMS OF THEIR MATERIALS, MAKING AND EMBRODERY TECHNIQUES Aysel ÇAĞDAŞ * Fatma ÜLKÜ YILDIZ ** Miyase ÇAĞDAŞ *** INTRODUCTION With their rich variety and beautiful examples, our handcrafts make up colorful and the most important part of our culture. Transferred from thousands years ago to nowadays, handcrafts reflect the emotions, artistic tastes and cultural properties of the communities they emerge from (Doğan, ). One important value of Turkish culture is the handcrafts. Handmade dolls included in the handcraft works are significant in that they can introduce cultural values to children at early ages (Çağdaş and Yıldız, ). Stuffed dolls were first discovered in Egypt in s BC (İlhan, ). The first time that dolls were made at home by adults for children to play was in the 16 th century. (Ergün, ). Within family life in Turkish communities, dolls have always been made and their functionality has been maintained in the growth process of children. They have managed to survive throughout the Turkish history from Central Asia to Anatolia (Begiç, ). Made to entertain and educate children, toys provide valuable clues about their times (Onur, ). It is possible to understand social tendencies of Turkish culture by looking at the appearances of hand-made dolls as traditional toys. Clothes of the dolls and the accessories used display the characteristics of their regions (Güner, ; Onur and Demir, ). Children need dolls that carry the properties of their cultural and ethnic origin (Cited in Egemen, Yılmaz and Akil, ). Traditional handmade dolls will always continue to exist though handmade dolls are likely to be replaced with those manufactured by both national and international companies in parallel with the recent industrial and technological developments. The growth and diversification of tourism sector worldwide and people s interest in different cultures have increased the interest in handmade dolls belonging to certain regions (Begiç, ). An investigation into handmade dolls is needed to contribute to tourism, to create work areas for housewives by offering them opportunities to make regional handmade dolls, to keep the cultural values alive and to introduce Turkish culture to children at early ages. Purpose of the Study The main purpose of this study is to introduce handmade pillow dolls from Aydın (Turkey) region and examine the materials, making and embroidery techniques used in the making of dolls. * Assoc Prof. Selcuk University, Faculty of Health Sciences, Konya, [email protected] ** Lecturer, Selcuk University, Faculty of Health Sciences, Konya, [email protected] *** Assoc Prof. Selcuk University, Faculty of Art and Design, Konya, [email protected] 13

33 Research Questions Accordingly, the following research questions will be addressed; Regarding the handmade dolls made in Aydın region; 1. What are the materials used in the making process? 2. What are the stitch techniques applied in the making process? 3. What are the making and embroidery techniques applied? Significance of the study The findings of the study are expected to 1. Create a discussion platform by updating the topic of handmade dolls that are a part of Turkish handicrafts 2. Be effective in introducing Turkish culture to children at early ages 3. Be effective in supporting the production of handmade dolls, encouraging their manufacture and finding market for them 4. Contribute to the introduction and publicity of our cultural values at international platforms 5. Provide guidance to those working in the toy industry on how to make dolls characterizing Turkish culture METHODOLOGY The study was designed as a survey model. The research population of the study is the province of Aydın. As a result of field research, 10 handmade dolls were obtained and all of these dolls were included in the research sample. Observation sheets developed by the researcher were used to collect research data. Initially, handmade dolls were assigned a number based on the degree of difficulty of embroidery work, starting from the easier ones. Later, each doll was analyzed in numerical order in terms of the materials used in their making, stitch techniques used in the making process and the techniques used in their making and embroidery. Besides, pictures of the dolls were also taken. Photo 1 First 5 handmade dolls from Aydın region RESULTS, INTERPRETATION AND DISCUSSION In this part, the materials and the stitch techniques used in the making process and the techniques used in the making and embroidery of the handmade dolls from Aydın region were presented in tables. Findings were interpreted and discussed in accordance with the research questions. 14

34 Table 1 Materials used in the making of dolls Primary Materials Secondary Materials Embroidery Materials Doll No Fabric Sponge Scraps Sewing Thread Fabric Embroidery Thread Lace Thread (Cotton) Lace Thread (Nylon) 1 X X X X X X X 2 X X X X X X X 3 X X X X X X 4 X X X X X X X 5 X X X X X X X X 6 X X X X X X X 7 X X X X X X X X 8 X X X X X X X X 9 X X X X X X 10 X X X X X X X X Total % Bead Ready-made Lace Festoon As can be seen from the data given in Table 1, the same primary and secondary materials were used in all of the dolls. For embroidery, fabric and embroidery thread were used in all of the dolls, followed by lace thread (nylon), ready-made lace and bead. Lace thread and festoon were the least favored materials used in the embroidery. Based on the findings, it can be suggested that economy was a priority in the use of primary and secondary materials of the handmade dolls. The findings related to the primary and secondary materials used in the making of dolls are consistent with those reported by Temiz Çağdaş and Çağdaş (). Table 2 Stitch Techniques Used in the Making of Dolls DDoll No Machine made Handmade Straight Stitch Tacking Machine stitch Hemming Stitch 1 X X X X 15

35 2 X X X X 3 X X X X 4 X X X X 5 X X X X 6 X X X X 7 X X X X 8 X X X X 9 X X X X 10 X X X X Total % The data in table 2 shows that straight stitch made by machine and handmade tacking, machine and hemming stitches were used in all of the dolls. Results indicate that sewing machines are also used at homes in parallel with the rapid developments in technology. However, it is also seen that stitch techniques made by hand are the ones that are still implemented. Çağdaş and Yıldız () found that machine straight stitch and handmade tacking were used in the clothing of all handmade dolls from Argıthanı. Çağdaş, Çağdaş and Temiz () reported that machine straight stitch, and handmade tacking, hemming stitch and handmade machine stitch were used in the clothing of cultural dolls made in Nevşehir. Findings of these studies appear to share similarity with the stitch techniques applied in the making of the dolls examined in the present study. Table 3 - Techniques Used in the Making and Embroidery of Dolls Techniques Used in Making Techniques Used in Embroidery Doll No Filling Straight Stitch Applique Simple Needlepoint Stitches Crochet Lacework Use of Readymade Laces 1 X X X X X Crochet Lace Edging Festoon Beaded Lace Edging Tatting 2 X X X X X 3 X X X X 4 X X X X X 5 X X X X X 6 X X X X 16

36 7 X X X X X 8 X X X X X 9 X X X X X 10 X X X X X Total % Filling technique was used in all of the dolls, as evidenced by Table 3. Using this technique in all of the dolls might be resulting from the fact that it is an appropriate technique to make dolls, it is easier to apply and relatively economical. Data in Table 3 indicates that straight stitch applique and simple needlepoint stitches were used in the embroidery of all dolls, followed by the use of readymade laces, beaded lace edging, crochet lace edging, crochet lacework and festoon. Tatting was the least used technique. Termed by the Europeans as appliqué, this is an embroidery technique that has long been known by Turks (Ögel, a). Turks have also used beads in their embroideries (Ögel, b). Beaded lace edging is the most commonly used embroidery technique in Anatolia. It is commonly used in Aydın, as well (Tük Oyaları Kataloğu, ). Tatting is easier than needle-point lace yet more difficult than crochet lace edging (Türk Oyaları Kataloğu, ). Apparently, the use of tatting technique is rare and this could be because it is hard to apply and the number of those who still use this technique today has declined. Simple needlework stitches and crochet lace edgings are easier to apply; and the use of readymade laces is more practical and festoon is easily accessible. These all could be the reasons why they have been widely preferred over the others. Photo 2 Second 5 handmade dolls from Aydın region CONCLUSION 1. In all of the dolls, fabric and sponge scraps were used as the primary materials, and sewing thread as the secondary materials. For the embroidery of dolls, fabric and needlepoint thread were used in all of the dolls, lace thread (nylon) in almost all of the dolls, readymade lace in more than half and beads in half of the dolls. Lace thread (cotton) and festoon were preferred much less. 2. Machine-made straight stitch; handmade tacking, machine stitch and hemming stitch were used in the making of all dolls. 17

37 3. Filling was used in all of the dolls. Straight stitch applique and simple needlepoint stitches were used in the embroidery of all dolls and the use of readymade lace and beaded lace edging was observed in half of the dolls, followed by crochet lacework, festoon and tatting, Recommendations 1. Handmade doll makers need to be supported, making of handmade dolls should be encouraged and markets should be found by the Ministry of Culture. 2. Handmade dolls can be publicized in national and international exhibitions. 3. Competitions can be organized in the regions where handmade dolls are made widely. 4. Cooperating with the toy industry would be a good opportunity to produce on large-scales the dolls that help introduce Turkish culture to children 5. Further research is needed on the dolls belonging to different regions to provide valuable guidance and suggestions for future studies. REFERENCES Begiç, H. N. () Türk Kültüründe Geleneksel Bebekler, Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi. Cilt 9, Sayı: 18 (Temmuz - Aralık). Ankara Çağdaş, M, A. Çağdaş ve G. Temiz (). Nevşehir de Üretilen Kültürel Bebeklerin Giyim ve Aksesuar Özelliklerinin İncelenmesi, Birinci Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu ( Kasım). Nevşehir Üniversitesi. Yayınları, Nevşehir Çağdaş, A. F. Ü, Yıldız (). Konya İli Argıthanı Kasabası El Yapımı Kültürel Bebeklerin Giyim Kuşam Özelliklerinin Çocukların Sosyo - Kültürel Gelişimine Katkı Sağlamak Açısından İncelenmesi, VI. Uluslararası Türk Sanatı, Tarihi ve Folkloru Kongresi / Sanat Etkinlikleri ( Mayıs). Konya Doğan, Ş. (). Konya Etnografya Müzesinde Bulunan Para Keseleri, Uluslararası Geçmişten Geleceğe Sanat Sempozyumu ve Sergisi (24 26 Eylül). Hitit Üniversitesi. Çorum Egemen, A. Yılmaz, Ö, Akil, İ. (). Oyun Oyuncak ve Çocuk, ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi. 5 (2) Eskişehir. Ergün, M. (). Oyun ve Oyuncak Üzerine. Milli Eğitim Yayınları, Ankara Güner, Y. (). Türkiye de Tarih Öncesinden Bu yana Oyun Sanat Oyuncak İlişkisi. Yüksek Lisans Tezi. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul İlhan, A. Ç. (). Dolgu Oyuncaklar Okul Öncesi Eğitimde Araç Geliştirme. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları. Eskişehir Onur, B. (). Türkiye de Çocukluğun Tarihi. Ankara Onur, B. ve T. Demir (). Türkiye de Çocukların Oyuncak Sandığı: Ulusal ve Küresel Etkenler, Türkiye de Çocuk Oyunları Araştırmaları. (No) Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları. Ankara Ögel, B. (, a). Türk Kültür Tarihine Giriş. Cilt: 5. T.C. Kültür Bakanlığı Ankara Ögel, B. (, b). Türk Kültür Tarihine Giriş. Cilt: 6. T.C. Kültür Bakanlığı Ankara Temiz, G. A, Çağdaş ve M, Çağdaş (). Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerin İncelenmesi, 1. Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu. (16 19 Kasım) Nevşehir Üniversitesi Yayınları. Nevşehir Türk Oyaları Kataloğu (). Hazırlayan El Sanatları Şubesi. (Baskıyı Hazılayan Kahveci, M., A, Bahşişoğlu) Kültür Bakanlığı, Ankara 18

38 INVESTIGATION OF KONYA TRADITIONAL INFANT BODYSUITS AND THEIR PROPERTIES Miyase ÇAĞDAŞ Fatma ÜLKÜ YILDIZ Aysel ÇAĞDAŞ*** Rapid development in technology and industrialization today has also led to changes in the area of clothing. These changes are apparent in clothing types, materials and colors used, model and cutting techniques and embellishment techniques. It is a significant change that the bodysuits once made at homes are produced today using ready-made clothing techniques. Bodysuits are especially important in baby underwear as newborns have very sensitive skin. The purpose of this study is to investigate the handmade infant bodysuits from Konya region in terms of their materials, colors, models and their sewing and embellishment techniques. The present study is considered significant in terms of documenting cultural values to keep them alive and giving designers insights into making designs appropriate for cultural values and infant health. The study was conducted on the basis of the survey model. The province of Konya was selected as the target population of study. Five traditional infant bodysuits were obtained through field research and all were included in the sample. Pictures of the bodysuits were presented and tables were formed in accordance with their properties. Data obtained using observation forms was entered into the tables and, a conclusion was drawn and some recommendations were offered in the light of this data. INTRODUCTION Clothing is an indispensable phenomenon for human beings. It is a basic need that needs to be met starting from birth to death. Clothing has a special place and importance in modern and social life. Children s clothing, among three main clothing categories of Women s, men s and children s clothing, has different characteristics in comparison with the adult s clothing. Children continue to grow and develop physically from birth to adolescence. Children s clothes need to be designed on the basis of their development. When designing clothes for children, it is essential to be knowledgeable about children s body development and make accurate and careful assessments in order to produce clothes appropriate for their changing body size (Kuru and Çeğindir, , 2). Assoc Prof. Selcuk University, Faculty of Art and Design, Konya Lecturer, Selcuk University, Faculty of Health Sciences, Konya *** Assoc Prof. Selcuk University, Faculty of Health Sciences, Konya 19

39 As children are important to societies and families, so is clothing to children. Children, after they begin to speak, use the word cici (means cute) pointing to their clothes (Sevüktekin, , 8). An infant bodysuit, among the children s underwear, is a type of garment once worn by infants during the infancy between the ages of years (Dursunoğlu Tavbek, , ). Today it is worn by infants between the ages of months. In Turkish dictionary, the infant bodysuit is defined as 1. A short garment with sleeves made of fine cotton worn by infants as underwear (Türk Dil Kurumu,, ). Plain and comfortable models with fewer cuts and stitches are preferred in infant bodysuits (Tavbek Dursunoğlu, , ). Selection of fabric is really important as bodysuit is a garment that directly touches the skin of an infant. Looking at the examples survived until today, it is seen that fabrics such as opal and fustian were used (Berk and Emzen, ), and fabrics like muslin (finely-woven breathable fabric) and gauze-like muslin were also preferred in the past. Today, mostly combed cotton fabrics are used. The sewing and embroidery techniques by hand that were once used widely in infant bodysuits have now replaced with those made by machine. Today, infant bodysuits are manufactured as ready-made clothing. For that reason, handmade infant bodysuits made individually at homes by housewives have become a cultural heritage. This change in infant bodysuits has necessitated the investigation of traditional infant bodysuits and their properties. Purpose of the Study The purpose of this study is to investigate the infant bodysuits made at homes by women in Konya in terms of their materials, colors, models and cutting, sewing and embroidery techniques and also to identify their properties and thus pass them onto the next generations by providing documentary evidence. Significance of the Study Due to the changes occurred in industrialization, the materials and the sewing and embroidery techniques once used in infant bodysuits have also undergone some changes. In this sense, infant bodysuits once sewn and embroidered by hand at home have cultural characteristics. The present study is considered significant in terms of documenting cultural values to pass on to the next generations and giving designers insights into making designs appropriate for cultural values and infant health. The province of Konya was selected as the target population of study. Pictures of the bodysuits were presented and tables were formed in accordance with their properties. Data obtained using observation forms was entered into the tables and, a conclusion was drawn and some recommendations were offered in the light of this data. METHODOLGY The study was carried out on the basis of survey model. A literature review was conducted and the sources were contacted in person. Information was obtained on the topic. 20

40 Population and sample The target population of the study was the infant bodysuits made at homes by women in Konya. Five traditional infant bodysuits obtained through field research were included in the sample. Data Collection and Instruments Based on the properties of infant bodysuits, observation sheets were developed by the researchers and the properties of infant bodysuits were determined by means of these observation sheets. Information about cultural characteristics was collected through making contact with sources. Infant bodysuits were examined from simple to the complex ones based on their model and embroidery features. Tables were formed in accordance with the determined features and the data obtained using observation forms was entered into the tables. Also, images of infant bodysuits were presented. RESULTS It was found that, of the infant bodysuits sampled in the study, bodysuit no: 1, bodysuit no: 2, bodysuit no: 4 and bodysuit no: 5 were made at homes by women in and bodysuit no: 3 was made the same way in (Elmas Ünlüdüvenci, ; Hüsniye Kozlu, ; Miyase Çağdaş, ; Saniye Dil, ; Payende Saksağan, ; ile kişisel iletişim). Table 1 Materials used in Traditional Infant Bodysuits Primary Materials (Fabrics) Secondary Materials Materials used in Embroidery Bodysuit No Muslin (Cotton) Gauze-like Muslin (Cotton) Opal (Cotton) Fustian (Baby) (Cotton) Sewing Thread (Cotton) Embroidery Thread (Cotton and Thin) 1 X X X X 2 X X X X Ribbon Embroidery Thread (Cotton) Tram Silk (Silk Yarn) Edging 3 X X X 4 X X X 5 X X X Total % Among the fabrics used as primary materials, fustian comes first and it is followed by muslin, gauze-like muslin and opal in the second place, as seen in Table 1. 21

41 It is therefore noteworthy that cotton fabrics were used in all of the infant bodysuits. This can be considered an important feature in order to protect children s health. Muslin, gauze-like muslin and salaşpur (a sort of loosely woven fabric) are among Turkish fabrics muslin is the typical fabric widely used in 19 th and 20 th centuries (Yatman, , 66; Barışta, , 66). It is seen that embroidery thread (cotton and thin) is the material most commonly used in sewing infant bodysuits. The use of cotton and thin embroidery thread to make infant bodysuits can be considered an indication that skin sensitivity of the infants are taken into consideration. In their study on kıvratma undershirt - a type of underwear in traditional women s and men s underwear, Çağdaş et al. reported that cotton sewing thread was used as the secondary material (, ). Their finding is in line with that of this study regarding the secondary materials used in infant bodysuits. Thread is the most widely used material in embroidery, which could be connected with the embroidery techniques implemented. Table 2 Colors Used in Traditional Infant Bodysuits Colors Used Fabric in Colors Used in Secondary Materials Colors Used in Embroidery Bodysuit No White White Light Pink Dark Pink White Grenadine Red Dark Pink 1 X X X X Mustard Yellow Lilac 2 X X X X 3 X X X 4 X X X 5 X X X Total % As can be seen in Table 2, white color was used in the fabric of all traditional infant bodysuits. It is noteworthy that white is the only color used in fabric. The wider use of white in fabric seems to be resulting from the fact that achieving hygiene in white-colored fabric is easier, when compared to the coloredfabrics, and this is importance for the protection of infant health. Ögel emphasizes the significance and the meaning of white color to Turks by stating that White color means whiteness, cleanness, purity and greatness to Turks (, ). 22

42 The numerical value of white color is consistent with the numerical value seen in the choice of fabric color. The use of white thread to sew white fabric was naturally the reason for this result. It is seen that the colors of white, grenadine red, dark pink, mustard yellow and lilac wee preferred when embroidering infant bodysuits. It was also found that a different color was used in each of the sampled bodysuits and this choice indicates that a variety of colors were preferred for embroidery. Findings related to the colors used to embroider infant bodysuits could be explained through the rationale that white color combines well with other colors. Eronç reports that traditional children s clothes are decorated with colored threads (, 4), and this finding is in consistent with our finding regarding the colors used when embroidering infant bodysuits. Infant bodysuit 1 Infant bodysuit - 2 Table 3 Model Cutting Techniques Used in Traditional Infant Bodysuits Body Collar Sleeve Closure Bodysuit No Body Width Hemline Side Seam Length Falling Band Collar Model Cuff Sleeve Length Closure Technique Where to Close Wide Regular Cut Wide Pleated Cut Body-width Seamless Knee-length Below-Knee-Length Crew-Neck V Neck Set-in-Sleeve Raglan Sleeve Wide Cut Fastening with Ribbon Fastening with Drawstring or Bias Tape 1 X X X X X X X X X X X Long Sleeve Regular Closure Double Breasted Closure Front Center Back Center 2 X X X X X X X X X X X 3 X X X X X X X X X X X 23

43 4 X X X X X X X X X X 5 X X X X X X X X X X Total % Body features of infant bodysuits were analyzed in terms of body width, hemline, side seam and length. It ıs seen that wide regular cut and wide pleated cut were applied for body width. Wide regular cut is the most commonly applied model and cutting technique. It is seen in all of the infant bodysuits that seamless cutting was used in the hemline width. For the bodysuit length, knee-length and below-knee-length cuttings were applied. Based on these findings, it can be suggested that wide, simple and plain models were favored for traditional infant bodysuits. This choice appears to be an important factor in terms of suitability for children. Crew-neck and V-neck models among the falling band collars were chosen for the infant bodysuits. Crew-neck is the most commonly used collar model. It is obvious that crew-neck is a popular collar model used for infant bodysuits. Crew-neck is a suitable collar model for underwear. That s why it is widely used in traditional and modern underwear. The falling-band collars applied to traditional women s and men s underwear (Çağdaş et al., , ) have similarities with the collar model used in infant bodysuits. Set-in-sleeve and raglan were the two sleeve models applied to the bodysuits. Set-in-sleeve is the most preferred model of sleeve. For cuff, it is seen that wide cut, fastening with ribbon and fastening with drawstring or bias tape were used. Wide cut was chosen for the cuffs of all infant bodysuits. Long sleeve was used in the models, as seen in the sleeve length category of Table 3. Based on the findings related to the features of sleeves, it could be suggested that comfortable and easy-to-apply models convenient for children were favored by the women. It is also seen the closure mostly occured in the front central area and regular closure was applied generally as the closure technique. Closure in the front central area stands out as an important feature as it makes the bodysuit easier to be worn by infants. Regular closure is a simple, easily applicable and useful closure technique. It can therefore be said that this technique is suitable for infants and underclothing. Infant bodysuit 3 Infant bodysuit 4 Infant bodysuit

44 Table 4 Stitch and Embroidery Techniques used in Traditional Infant Bodysuits Stitch Techniques Embroidery Techniques Bodysuit No Machine Made English- Style Machine and Hand Made Blind Stitch Machine Made Braid Stitch with Bias Tape 1 X X Crochet Embroidery (Blanket Knit) Rib (Tacking) Handmade Antique Point Lace 2 X X 3 X X X X X 4 X X 5 X X Total % As can be seen in Table 4, blind stitch was used in all of the infant bodysuits and English-Style stitch was the other technique applied to the bodysuits. Blind stitch made by machine and hand could be considered an indication that infant bodysuits were made by hand at homes. This application can be explained through the technological conditions of the years when infant bodysuits were made. Considering that 80% of the bodysuits were made in and 20% in , it could be argued that readymade clothing industry was not developed in those years. Of the handmade embroidery techniques, crochet embroidery (blanket knit) and point lace were the most used embroidery techniques. Crochet embroidery and particularly point lace are the demanding embroidery techniques. The use of these techniques to embroider infant bodysuits explicitly indicates that Turkish women really care about their children and underclothing. Crochet embroidery and point lace are two of the techniques that are widely used in traditional handicrafts (Barışta, , ; Özbağı, , ). Clothes once used to be embroidered by handicraft techniques, but today they are embroidered by the latest technological machinery that enables mass production (Yayla and Çağdaş, , 76). 25

45 CONCLUSION It was found that traditional infant bodysuits were made at homes by house wives in and It was seen that cotton fabrics were use as primary material and cotton sewing thread and cotton (thin) embroidery thread were used as secondary materials when sewing the infant bodysuits. Cotton and silk yarn were the most used materials for embroidery work. White was the color preferred not only for fabric but for secondary material, as well. White, grenadine red, dark pink, mustard yellow and lilac were the colors used for embroidery work. Wide, simple, functional and ergonomic cutting techniques were applied to infant bodysuits. Blind stitch, which is done by hand as well as on a sewing machine, was applied in the sewing of infant bodysuits. It was discovered that handmade embroidery techniques were mostly used for embroidery work and, of these techniques, crochet embroidery and point lace were the most preferred ones. The study results revealed noticeable differences between traditional infant bodysuits and those used in modern life. It is seen that infant bodysuits that were once made by hand at homes have become cultural heritage due to the technological developments in readymade clothing industry. In this sense, it is recommended that; 1. Traditional infant bodysuits are preserved and exhibited in museums, 2. Further research is undertaken to investigate the infant bodysuits and other types of children s clothing that have cultural characteristics 3. Children s clothing with cultural characteristics is made use of when designing modern clothes for children. REFERENCES Barışta, H.Ö.(). Türk El Sanatları. Ankara. Berk, R. Emzen. L., (). Biçki Dersleri. 1. Ankara. Çağdaş, M., Barışeri, N., Kelleci F. (). Geleneksel Konya Merkez Kadın ve Erkek İç Giyimlerinden Kıvratma Gömleklerin Özeliklerinin Belirlenmesi. Selçuk Üniversitesi Araştırma Fonu Proje No/ Konya. Dursunoğlu., T. (). Pfaff Biçki Sistemi ve Uygulama Kitabı III. Kadın-Erkek ve Çocuk İç Giyimleri. Ankara. Eronç, Y.P. (). Giyim Süsleme Teknikleri. İstanbul. Kuru, S., Çeğindir, Y.N. (). Çocuk Giysi Tasarımında Kalıp Çizimleri. Ankara. Ögel, B. (). Türk Kültür Tarihine Giriş. Cilt: VI, Üçüncü Baskı. Ankara. Özbağı, T. (). Geleneksel Türk El Sanatlarımızdan Oyaların Dünü Bugünü Geleceğin Sorunları, El Sanatları Dergisi. Sayı:1 (Türk El Sanatlarının Dünü Bugünü-Yarını Sempozyumu Tebliğleri, 4 Nisan ). Konya. Sevüktekin, M. (). Çocuk Giyimi. Ankara. Türk Dil Kurumu (). Türkçe Sözlük. Cilt 2, Sekizinci Baskı. Ankara. Yatman, N. (). Türk Kumaşları. Ankara. Yayla, M., Çağdaş, M. () Konya Merkez Geleneksel Kadın İç Giyiminde Uygulanan Süslemelerin Sanatsal Açıdan İncelenmesi, Ulusal Sanat ve Tasarım Sempozyumu ve Sergisi. Konya. 26

46 CARPET CUSHION TRADITION IN ANATOLIA: TWO SAMPLES FROM BEKIR YAMAN S COLLECTION (ANADOLU DA HALI YASTIK GELENEĞİ: BEKİR YAMAN KOLEKSİYONUNDAN İKİ ÖRNEK) Ahmet AYTAÇ ÖZET Dokumacılıkta, Orta Asya gelenekli olarak Anadolu önemli bir üretim merkezidir. Selçuklularla birlikte Konya ve Karaman bölgesinde dokumacılık başlamıştır. Avrupalı ressamların tablolarında bile tasvirlenen Türk halıları içerisinde ise halı yastıklar önemli bir grubu oluşturur. Halı yastıklar genellikle ya günlük kullanım/çeyiz amaçlı, ya da taban halısı dokunduktan sonra varsa artan çözgü ipliğinin değerlendirilmesi ile üretilmişlerdir. Geleneksel Türk evlerinin iç dekorasyon düzenlemelerinin ve yaylak-kışlak hayat tarzının bir gereği olarak önemli olan halı yastıklar Karaman bölgesinde de geçmiş dönemlerde sıklıkla üretilmiştir. Bildiride Bekir Yaman ın özel koleksiyonunda yer alan iki adet Karaman yöresine ait halı yastık teknik ve desen özellikleri bakımından değerlendirilecektir. Anahtar kelimeler: Halı, dokuma, desen, çeyiz, gelenek. INTRODUCTION Traditional handicrafts, which are depicted in products through pattern compositions, and in which visual and aesthetic values are kneaded with their functions and become inseparable from each other are the mirrors of the national culture and important corner stones of material culture. It is known that every nation reflects their spiritual world and culture on their traditional crafts. Since the carpets form the basis for decoration, they have a special importance among the traditional handicrafts. Carpets can provide spaces with pureness, comfort, softness and inhabitability. They may be one of the easiest ways of personalizing a space. With its central Asian traditions, Anatolia is an important centre of weaving art. The Turkmen, who settled in Anatolia during Seljuk Empire period, have produced unique samples of hand weaving. Some carpets of Konya were depicted in paintings of European artists (Aytaç, ). Carpets, which have a very important place in Turkish handicrafts, have also been woven in smaller sizes to be used as cushions. There is not much evidence relating to the development of carpet cushions. Yet, due to their resemblance to Anatolian carpets in terms of design, they are associated with these. During the end of Seljuk in the early 14 th century, Ottoman took control in Anatolia. After that period, traditional designs were taken as heritage in the cushions. Cushions were woven with Seljuk carpet designs. Carpet motifs used in cushions are; geometrical and animal figures, Holbein motifs, medallion motifs, Memling roses and Uşak carpet motifs (Morehouse, ). Selcuk University, Turkish Handicrafts Research and Application Centre, Konya. 27

47 There is evidence for the existence of cushion covers besides small carpets and doormats in Turkey during Ottoman period. A hand written text from depicts a man standing on a small carpet. These carpet cushions were sent to other nations through diplomatic envoys as presents. These cushions carry the combination of European and Asian style motifs (Morehouse, ). While the original purpose of these was covering cushions, they started to be used as doormats after their export to the east. The term cushion was generally used to define cushions or pillows. They were sized inches long ( cm) and inches wide ( cm) (Morehouse, ). With the changing socio-economic conditions in the world, a rich and dominant class emerged in the late 19 th century. In such an economic system, possession of old objects was considered as an investment tool and a hobby. Additionally, a new period started and collecting old carpets spread rapidly and antique carpets became the most wanted pieces of auctions. These antique carpets were demanded more in countries that didn t have carpet-weaving traditions. Carpet cushions became especially more important as they were more attractive due to their smaller size and affordability. CARPET CUSHION Classified in terms of their use, they form a group of carpet cushion or cushion carpet. They are generally sized 50X70 cm or 60X90 cm and were produced in Anatolia to be laid on higher seating wooden furniture named minderlik, somya (sofa) or by the wall in houses where seating is on the floor. They date back as old as floor carpets. In periods of nomadic life style (summer pasture-winter quarters), they were laid in the tents. There were two reasons for the production of carpet cushions, which existed in many parts of Anatolia and are used rarely today. The first of these was daily use/dowry purposes and the other is to utilize the extra warp yarn after the floor carpets were woven. There is evidence for the existence of cushion covers besides small carpets and doormats in Turkey during Ottoman period. A hand written text from depicts a man standing on a small carpet. These carpet cushions were sent to other nations through diplomatic envoys as presents. These cushions carry the combination of European and Asian style motifs While the original purpose of these was covering cushions, they started to be used as doormats after their export to the east. The term cushion was generally used to define cushions or pillows. They were sized inches long ( cm) and inches wide ( cm) (Morehouse, ). 2. CARPET CUSHION IN ANATOLIA During the course of Anatolian history, hand-woven carpets from Seljuk Empire period have had an important place. Many different types of Turkish weaving samples, with their own unique quality, colour and style exist in Anatolia. In some areas where these weaving samples are produced, they have different functional uses. Carpet cushions, the first samples of which can be supplies bag and sacks when classified in terms of their functional uses, form good samples of weaving that still exists today. 28

48 Carpet cushions, which were an important part of traditional Turkish houses internal decorations and the nomadic life style (summer pasture-winter quarters) of Turkmen, existed commonly in Anatolia. Carpet cushions were generally woven as the small-sized samples of large-sized carpets (Aral, ) and they have existed for centuries in almost every region of Anatolia besides the well-known weaving centres, where local weaving existed. 3. TWO SAMPLES OF KARAMAN REGION FROM BEKIR YAMAN S COLLECTION Photo:1, Bekir YAMAN. A certain coterie, collecting this type of items, emerged in Konya. Both people, who conduct carpet business commercially, and the collectors started collecting Konya and around carpet cushions, which no longer are produced much today. Bekir Yaman, who conducts antique business named Ottoman Antique and also is a good collector, collects carpet cushions of Konya region, which are almost not produced any longer today. It is not very clear how consciously these carpet cushions, which are no longer produced today, are conserved by collectors and how well they will be transferred to the next generation. Therefore, this paper focuses on these carpet cushions, which are possessed by collectors and have been studied very little by the related literature, so that they are included in the literature and they can be recorded. Bekir Yaman, who trades ethnographic and antique items and also is a good collector, runs a store named Ottoman Antique in Konya. 29

49 Bekir Yaman, who learnt the business from his father, didn t receive any formal education on the subject. However, he runs a store, which has traded ethnographic and antique items for 40 years. He also keeps the items he likes for his collection and keeps them out of his business. Photo: 2. First Sample: SAMPLE NO : 1 DATE OF EXAMINE : RELATED COLLECTION : Ethnography Museum HOW IT WAS INCLUDED IN THE COLLECTION: Purchase REGION : Karaman DATES BACK : 1 st quarter of 20 th century TYPE : Cushion carpet SIZE Width : 53 cm Height : 95 cm Fringe length : - Pile height : 0,2 Width of Carpet Weaving : 6 cm FREQUENCY of KNOTS : 25x32 MATERIAL Warp : Wool Weft : Wool Pile : Wool TECHNIQUE : Turkish knot PRESENT CONDITION : whole COLOURS : Red, purple, green, yellow, brown, white, blue NAMES OF MOTIFS IN THE LITERATURE : Star, cufic PATTERNS 30

50 Geometrical pattern : x Object pattern : x Figure pattern : Symbolic pattern : Plant pattern : x COMPOSITION : There is an octagonal medallion in the middle composition area with red background. There are geometrical plant patterns in white hexagons in the edging. There are foot parts in the start and end directions. Second Sample: Photo: 3. SAMPLE NO : 2 DATE OF EXAMINE : RELATED COLLECTION : Ethnography Museum HOW IT WAS INCLUDED IN THE COLLECTION: Purchase REGION : Karaman DATES BACK : 1 st quarter of 20 th century TYPE : Cushion carpet SIZE Width : 54 cm Height : 94 cm Fringe length : - Pile height : 0,1 Width of Carpet Weaving : - FREQUENCY of KNOTS : 24x32 MATERIAL Warp : Wool Weft : Wool Pile : Wool TECHNIQUE : Turkish knot 31

51 PRESENT CONDITION : whole COLOURS : Red, purple, green, yellow, brown, white, blue NAMES OF MOTIFS IN THE LITERATURE : Star, cufic PATTERNS Geometrical pattern : x Object pattern : x Figure pattern : Symbolic pattern : Plant pattern : x COMPOSITION : There is an octagonal medallion in the middle composition area with BROWN background. There are geometrical plant patterns in white hexagons in the edging. There are foot parts in the start and end directions. CONCLUSION There have been many different types of weaving in terms of technique and pattern in Anatolia, from the Seljuk Period. Among these, some, such as sacks, rugs, prayer rugs, have different functions. Carpet cushions form another group. Carpet cushions, which have attracted collectors interest due to their small sizes and affordability compared to bigger carpets, existed in many of the weaving areas of Anatolia, where there was production. Carpet cushions, which can be preferred by people with limited purchasing power due to their smaller sizes, may provide hand weaving carpet sector with an outlet in terms of production and economic input. Carpet cushions offer an affordable price with their smaller sizes in today s world weaving market, where competition with countries like China, who supply low quality and cheap products, is more difficult due to increased costs. Therefore, carpet cushions can be easily afforded by people, who want to possess Turkish carpets, without being a problem for their budgets. Carpet cushions can provide hand-weaving sector with an outlet, through an advertising campaign, which puts the affordable prices forward. REFERENCES ARAL, Songül, Malatya Halı Yastıklar, Arış, Ankara, Mart , s AYTAÇ, Ahmet, Bazı Yabancı Ressamların (XV-IXX yy.) Tablolarında Görülen Konya Halı Tasvirleri, Selçuk Üniversitesi, Selçuklu Araştırmaları Merkezi II. Uluslararası Türk El Dokumaları (Tekstil) Kongresi Bildirileri, Konya, Mayıs , s AYTAÇ, Ahmet, Türk Dokuma Sanatında Konya Yöresine Ait Halı Yastıklar ve Bir Koleksiyon, S. Ü. Selçuklu Arş. Mrk. ve Akfid, IV. Uluslararası Türk Kültürü ile Sanatları Kongresi ve Sanat Etkinlikleri, (Editör: Yusuf Küçükdağ-Ahmet Aytaç), Sharm el Sheikh Mısır, Kasım , s ÇETİN, Yusuf, Ağrı Yöresi Halı Yastıkları, Sanat Dergisi, Erzurum, , s MOREHOUSE, Brian, Yastıks, Philadelphia 8th ICOC, Inc.,

52 EDİRNE DE MİSK MEYVE SABUNU VE YAPIM TEKNİĞİ EDİRNE, TÜRKİYE (PRODUCTION TECHNIQUE OF MISK FRUIT SOAP IN EDIRNE, TURKEY) Aynur SARICA * ABSTRACT The history of the soap is as old as human. The soap is produced by the chemical reaction of vegetable or animal based oils or fatty acid with alcalies. The soap has been used not just for cleaning, it has also been used for trading and as a drug during its long history. The soap is the main source used for the production of Misk Fruit Soap in Edirne which has been mentioned in the article called as Soap Production Teqhnique Although Edirne is a famous city because it has been a capital of Ottoman Empire about 92 years. But it is also famous due to Misk Fruit Soap. This soap is manufactured by hand, the soap is shaped and painted like a fruit. The first introduction date of the Misk Soap in Edirne is yet known clearly. As a result of the investigations, it is thought to have started with Arif Çamdere who migrated from Hasköy in Bulgaria since Misk Fruit Soap has been used as a cleaning material and ornament in the past, but today it is used only as a decorative material. This paper gives information about the Edirne Misk Soap which is gathered from the survey obtaining from the children and descendants of old producers. Thus, the production techniques, history and other details are given in this article. Key words: Misk Fruit Soap, Gifting Soap, Edirne. GİRİŞ Edirne Meriç, Arda, Tunca ırmakların suladığı bereketli topraklar üzerinde yer alan bir şehirdir. Traklar soyundan olan Odrisler, Edirne şehrinin en eski halklarıdır. Meriç, Tunca, Arda adlı üç nehirlerin birleştiği bu verimli topraklarda bir şehir kurdukları bilinmektedir. 1 Dünyadaki binlerce şehirlerden birisi olan Edirne, başkentlik yapma şansını yakalayan şehirlerden biridir. 2 Edirne, yüzyılda Osmanlı Devletine Bursa dan sonra 92 yıl başkentlik yapmıştır. 3 İstanbul un başkent yapılmasından sonra bile Edirne yüzyıla kadar önemini korumuştur. 4 Muradiye Cami, II. Bayezid Cami, Selimiye Cami, Eski Cami, Üç Şerefeli Cami gibi eserlerle, bugün günümüze * Lec., Trakya University, Şehit Ressam Hasan Rıza Vocational School, Hand Crafts Department, Edirne, Turkey, [email protected] 1 Neriman Köylüoğlu, Sarayda Su İle İlgili Yapılar, I. Edirne Sarayı Sempozyumu Bildirileri, Edirne , s Nazım Hikmet Polat, Sa y ve Tetebbu Dergisi, Edirne İçin, Doğu Kitabevi, İstanbul , s Gülbün Mesara, Edirne de Yaşayan Osmanlı Kültürü, Edirne de Osmanlı Kültüründen Dekoratif Örnekler ve Edirne Sarayı İznik Çinileri, Edirne Valiliği Kültür Yayınları, İstanbul , s 4 Peremeci Osman Nuri, Edirne Tarihi, Bellek Kitabevi, Edirne , s

53 ulaşmayan birçok sivil mimari ile ünlü olmakla birlikte 5 günümüzde süpürgecilik, peynircilik, şekercilik, saraçlık, misk meyve sabunculuğu gibi el sanatları ile ünlü bir şehirdir. 6 Sabun kelimesi Latince kökenli bir kelimedir. Saipo, sapo olarak kullanılmış olup, buradan Doğu bölgesine de geçmiş ve yaygın bir şekilde kullanılmıştır. 7 Temizliği ve saflığı temsil eden sabun, günlük yaşantımızın önemli bir parçasıdır. Tarih içinde kimi zaman ilaç olarak kimi zamanda değiş tokuş aracı olarak kullanılmıştır. 8 Bazı dönemlerde ise eve misafir geleceği vakit sabunluklara her kesimin kullanamayacağı pahalı sabun konularak gösteriş amacıyla kullanılmıştır. 9 Bitkisel ve hayvansal yağların yağ asitlerinin kuvvetli bazlar (NaOH veya KOH) ile tepkimesi sonucu elde edilen ürüne sabun denir. 10 Günümüzde insanların konfor ve sağlık gibi sebeplerle sabun tüketimi ve üretimi giderek artmaktadır. 11 Büyüme, gelişme, yenilenme sonucu canlılar dış etkilere maruz kalarak kirlenirler. Temizlenmeyen bir insan vücudu da belli bir zaman sonra sıkıntı vermeye başlar. Dolayısıyla temizlik ihtiyaç ve mecburidir. 12 Alman kimyacı Justus Von Liebig in, Bir devletin sabun tüketimi sağlık ve medeniyetinin ölçüsü olabilir. Eğer iki ülkenin nüfus toplamları birbirine eşitse en fazla sağlıklısı ve en fazla medeni olanı daha çok sabun tüketeni olacaktır. demektedir. 13 Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi temizlik maddelerin kullanım miktarı toplumların medeniyetinin bir göstergelerinden biri sayılmaktadır. 14 Sabunun ne zaman ortaya çıktığı konusunda çeşitli görüşler vardır. İlk kez kullanılan yer olarak bugün Mezopotamya gösterilir. 15 M.Ö li yıllarda dokumacılığın artık Mezopotamya da çok gelişmiş olduğu, ticarete yönelik olarak üretim yapan Susa şehrinde büyük çapta dokuma evleri kurulmuştur. Dokuma evlerinde iplik ve kumaşların yıkanmasında sabun, potas ve şap kullanıldığı 5 Akar Azade, Yüzyıl İznik Çinilerine Dair Bir Araştırma, Edirne de Osmanlı Kültüründen Dekoratif Örnekler ve Edirne Sarayı İznik Çinileri, Edirne Valiliği Kültür Yayınları, İstanbul , s İsmail Engin, Edirne de Meyve Sabunculuğu ve Meyve Sabunu Yapım Tekniği, Türk Halk Kültürü Araştırmaları, Ankara , s File://C:\Users\Documents\Sabunotu ve Çöven SABUN VE DİĞERLERİ 8 s 9 Halil Erdoğan. Cengiz, Eski Çamaşırlar, Killer, Sabunlar ve Leke Çıkarma Yöntemleri, Tarih ve Toplum, Nisan , C. 19, Sayı, İstanbul , s s. 11 funduszeue.infoıs Shreve-Joseph funduszeue.infoınk,JR., Kimyasal Proses Endüstrileri 2, Çeviren: funduszeue.info Çataltaş, İnkılap Kitabevi İstanbul , s Hüseyin Çelik, Temizlik Doğudan Gelir, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara Sait Öztürk, Osmanlı Kültürel Mirasında Sabun, Acta Turcia Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl: II, Sayı:2 İstanbul, Temmuz , s Ergün Veren, Aydın-Sultanhisar da Yerel Sabun Yapımı ve Sabunun İşlevleri, II: Uluslararası Genç Halkbilimciler Sempozyumu Bildirileri, Hacettepe Üniversitesi Türk Halkbilimi Bölümü Yayınları: 1, Ankara , s Sait Öztürk, a.g.m. s

54 bilinmektedir. 16 Antik dönemlerden itibaren sabun üretimi bilinmekte ise de endüstri haline gelmesi yüzyılda başlamıştır EDİRNE DE MİSK MEYVE SABUNUNUN TARİHÇESİ Osmanlı-Rus Harbi nde Bulgaristan da yaşayan Türklerden yaklaşık olarak bin Türk öldürülmüştür. Anadolu ya bu dönemde ise bir milyondan fazla Türk göç etmek zorunda kalmıştır. 18 Bu yıllarda Arif ve kardeşi Bulgaristan Hasköy den kaçıp Edirne ye yerleşmişlerdir. Soyadı kanunu çıktıktan sonra Arif Usta Çamdere, kardeşi Ramazan ise Hasköy soyadını almışlardır. Edirne ye yerleştikten sonra bugünkü Saraçhane Caddesinde bir dükkân satın alıp meyve sabunu yapmaya başlamıştır. Arif Ustanın nerede, kimden meyve sabunu yapımını öğrendiği bilinmemektedir. 19 Yapılan litaratür taramaları ile bilinen misk meyve sabunu ustalarının çocukları, torunları ve yerel araştırmacılar ile yapılan görüşmeler sonucun da Edirne de misk meyve sabunu yapımının yılında Bulgaristan Hasköy den göç eden Arif Çamdere ile başladığı düşünülmektedir. Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre, yaklaşık üç yüzyıldan beri yapıldığı, İstanbul Topkapı Sarayı na Edirne den gönderildiği, padişah kızları ve cariyelerin çeyizlerine, odalarına konulduğu, çeşitli devlet yöneticilerine hediye olarak verildiği yazılmış olsa da bunu doğrulayan herhangi bir belge gösterilmemiştir. Ayrıca Edirne de bir mahalle olan Sabuni Mahallesinde yapılan sabunlarla meyve sabunları arasında bir bağ kurulmuş olmakla beraber bu mahallede yapılan sabunlarla bir alakası yoktur. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Sabuni Mahallesinde sabun yapıldığını belirtmekle birlikte meyve sabunu ile ilgili herhangi bir şey yazmamıştır. Arif Çamdere yılında vefat etmiştir. Arif Çamdere den sonra yılında doğan oğlu Reşat Çamdere, baba mesleği olan meyve sabunu yapımına devam etmiştir. Karısı da Reşat Çamdere den meyve sabunu yapmayı öğrenmiş, Reşat Usta ölene kadar beraber bu işi yapmışlardır. Reşat Ustanın üç kız çocuktan Şehriban ve Şahinde evlenene kadar babalarına yardım etmişlerdir. Reşat Çamdere yılında Selanik de düzenlenen bir fuarda altın madalya, yılında Edirne Rotary Kulübünden Başarı Belgesi almıştır ile yıllarında iki sefer İzmir de düzenlenen fuarlara katılmıştır. 20 Bir diğer usta Mehmet Postancılgil (Kimlikte ismi Fazıl Postancılgil, D: İstanbul doğumlu, Ö: ) dir. Meyve sabunu mesleği yapmadan önce zabit görevinde bulunmuş olup, bir sürede öğretmenlik yaptıktan sonra sabun işine girmiştir. Fakat Mehmet(Fazıl) Ustanın da meyve sabunu yapımını kimden nerede öğrendiği bilinmemektedir. Mehmet usta yanına çırak olarak aynı zamanda damadı olan Basri Ergörsel i almıştır. Basri Usta daha sonra PTT ye memur olarak girmiş, boş zamanda meyve sabunu yapmış, emekli 16 Emre Dölen, Tekstil Tarihi, Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi yayınları No/1, İstanbul , s Ahmet N Özdal, Orta Çağ İslam Dünyasında Farklı İşletmecilik Türleri ve Organizasyonel Yapıları, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Cilt I, Sayı I, Bahar , s Kaynak Kişi: Reşat Çamdere nin kızı Şahinde Palabıyık, Doğum Yılı, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: İlkokul, Yaşadığı Yer: Edirne 20 Şahinde Palabıyık ile yapılan görüşme. 35

55 olduktan sonra Bedestende meyve sabunu dükkânı açmıştır. Meyve sabununu ailesi ile yapıp kendi dükkânında satmıştır. 21 Basri Ergörsel i kimin yetiştirdiği konusunda iki iddia vardır. Reşat Çamdere nin kızı dedesi Arif Çamdere nin çırağı, 22 Basri Ergörsel in kızı 23 ve baldızı 24 ise Mehmet (Fazıl)Postancılgil in çırağı olduğunu söylemektedirler. Basri Ergörsel yılında vefat etmiştir. 25 Bir başka meyve sabunu ustası ise Selahattin Atakanı dır. Çok iyi el becerisi olan bu kişi, çeşitli işler yaptıktan sonra meyve sabunu yapmaya başlamıştır. Basri Ergörsel in akrabası olup, yapılmış olan meyve sabunlarını inceleyerek kendi kendine deneme yanılma yoluyla öğrenmiştir. 26 Çünkü Basri Ergörsel meyve sabunun nasıl yapıldığını gizli tutup, kimseyle paylaşmamıştır yılların başına kadar son usta olarak Selahattin Atakanı devam etmiştir. Selahattin Usta ile birlikte Kız Meslek Lisesinde de amatörce misk meyve sabunu yapılmıştır. 28 Selahattin Atakanı yılında vefat etmiştir. 29 Maliyetin artması, ekonomik nedenlerle çırakların bu işi tercih etmemeleri, ustaların işi bırakmaları vb. sebeplerle yüzyılın son çeyreğinde eski değerini yitirmiştir. 30 Trakya Üniversitesi Rektörü funduszeue.info Osman İnci bu konu ile yakından ilgilenmiş olup yılında Çamdere ailesinden belli bir ücret karşılığında tescilini almıştır. Misk meyve sabunun nasıl yapıldığını ortaya çıkarmak için Reşat Çamdere nin karısını misk meyve sabunun nasıl yapıldığını göstermesi için ikna etmiştir. 31 Çünkü Reşat Çamdere son vasiyetinde meyve sabunun yapımını kimseye anlatmamasını vasiyet etmiştir. 32 Trakya Üniversitesi, Şehit Ressam Hasan Rıza Güzel Sanatlar Meslek Yüksekokulu Öğr.Gör. Vahdet Malik e yapımını göstermiş olup, bu hoca da öğrencilere öğretmiştir. Emine Çamdere ye misk meyve sabunun yapım aşamaları ve konu ile ilgili bilgiler anlattırılmış olup kameraya çekilmiştir. 33 Fakat bu kaseti maalesef çok aramama rağmen 21 Kaynak Kişi: Basri Egörsel in kızı Nesrin Demirezer, Doğum Tarihi: , Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: İlkokul, Yaşadığı Yer: Edirne 22 Şahinde Palabıyık ile yapılan görüşme. 23 Nesrin Demirezer, ile yapılan görüşme. 24 Kaynak Kişi: Mehmet (Fazıl) Postancılgil in kızı Sevgi Yelgin, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: Okur yazar, Yaşadığı Yer: Edirne 25 Nesrin Demirezer ile yapılan görüşme. 26 Kaynak Kişi: Selahattin Atakanı nın yeğeni Yüksel Kuran ın kocası Şevki Kuran, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Havsa/Edirne, Eğitim Durumu: Emekli Müfettiş, Yaşadığı Yer: Edirne. 27 Kaynak Kişi: Selahattin Atakanı nın yeğeni Yüksel Kuran, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: Emekli Öğretmen, Yaşadığı Yer: Edirne 28 Abdullah Kılıç, Mis Kokulu Meyve Sabunları, Skylife, Haziran , s Kaynak Kişi: Selahattin Atakanı nın karısı Adalet Atakanı, Doğum Yılı, Doğum Yeri: Havsa/Edirne, Eğitim Durumu: Okur yazar, Yaşadığı Yer: Edirne 30 İsmail Engin, Edirne de Süpürgecilik, Meyve Sabunculuğu ve Yapım Teknikleri, Edirne: Serhattaki Payıtaht, İstanbul , s Kaynak Kişi: Vahdet Malik, Doğum Yılı, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: Emekli Öğretim Görevlisi, Yaşadığı Yer: Edirne 32 Şahinde Palabıyık ile yapılan görüşme. 33 Vahdet Malik ile yapılan görüşme. 36

56 bulunamamıştır. Bu çekimden başka Reşat Çamdere 34 ve Basri Ergürsel 35 ile TRT kanalı tahminen yılların başında çekim yapmışlardır yıllarında Edirne Valisi Fahri Yücel in girişimiyle açılmış olan kurslarda yeniden canlandırılmaya başlanmıştır. Bu kurslarda yetişen, çok iyi sabun ustaları olan Bahar Kelleci ve Emine Karapınar günümüzdeki misk meyve sabun ustaların yetişmesini sağlamışlardır. Fakat Bahar Kelleci genç yaşta vefat etmiş olup, Emine Karapınar ise rahatsızlığı nedeniyle artık misk meyve sabunu yapamamaktadır. Edirne Halk Eğitim Merkezinde açılan kurslarla misk meyve sabunu yapımı devam etmektedir. Ayrıca özel imalâthanelerde, evlerde yapılıp yurtiçi ve yurt dışı satışlar yapılmaktadır. Bununla birlikte son yıllarda çeşitli kalıplarla da meyve sabunu yapılıp satışa sunulmaktadır. 36 Misk meyve sabunculuğunun bir kalitesi ve standardı olmalıdır. Çünkü çoğu insan misk meyve sabunu yapıp satmaktadır. Ticari bir değer taşıdığından kâr amacı olduğu için kalite düşmektedir yıllarında aile geçimini sağlamakta, fakat bununla birlikte kalitenin bozulmasından dolayı misk meyve sabunculuğuda ölmektedir. 37 Günümüzde ise geçimini sağlayan aile sayısı yılların sayısına göre yarıya inmiştir. Misk meyve sabunu ile uğraşan zanaatçılara ait yılların ilk çeyreğinde yaklaşık 25 dükkân varken 38, günümüzde Star Misk, Hamarat ve Hanımeli sabun atölyesinde el yapımı, Edmis atölyelerinde ise kalıpla meyve sabunu yapan toplam dört atölye bulunmaktadır. Çeşitli iş yerlerine ev hanımları da evde meyve sabunu yapıp vermektedirler. 2- GÜNÜMÜZDE MİSK MEYVE SABUNU YAPIM TEKNİĞİ Misk Meyve Sabunculuğu Edirne ye özgü bir zanaat çeşidi olup Türk kültürüne damgasını vurmuştur. 39 Sabunlara meyve şekli verilerek yapılan misk meyve sabunları Edirneli ustaların elinde sadece temizlik maddesi olmamış, güzellik ve süslenme ürünü de olmuştur. 40 Meyve sabunları üç boyutlu olmaları yanında güzel boyaları ile de dikkat çekmektedir. 41 Bugün çeşitli mekânlar da misk meyve sabununa rastlanmaktadır. Günümüzde en önemli işlevi hem görüntü, hem de hoş kokusu ile ofislerde, otellerde, evlerde, mağazalarda 42 dekorasyon amaçlı 34 Kaynak Kişi: Reşat Çamdere nin torunu Hakan Akdere, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: Trakya Üniversitesinde öğretim üyesi, Yaşadığı Yer: Edirne 35 Nesrin Demirezer ile yapılan görüşme. 36 Kaynak Kişi: Emine Karapınar, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: Lise olup Edirne Halk Eğitim Merkezinde Sabun Usta Öğreticisi, Yaşadığı Yer: Edirne 37 Gamze Atalay, Arasta, Edirne, Edirne İl Özel İdare Yayınları, Sayı, İstanbul, Yıl, s İsmail Engin, Edirne de Meyve Sabunculuğu ve Meyve Sabunu Yapım Teknikleri Türk Halk Kültürü Araştırmaları, Ankara ,s Osmanlı dan Günümüze Mis Kokulu Meyve Sabunları, Etso, Edirne, Cilt:7, Sayı, s Behiç Günalan, Edirne Misk Meyve Sabunu, Edirne Dergisi, Ocak-Şubat-Mart , Sayı, s Örcün Barışta, Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Halk Plastik Sanatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara , s Kezban Karakaş, El imizdeki Sanat; Osmanlı Misk Sabunu, El Sanatları Dergisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sayı: 3, İstanbul ,s

57 olarak kullanılmasıdır. 43 Misk meyve sabunları bazı kaynaklarda yıl kadar gerçek meyve görünümünde kullanılabilmektedir 44 diye yazılmışsa da çok daha uzun zaman bozulmadan kalmaktadır. Kullanılan Malzemeler Sabun Misk meyve sabunun ana malzemesi sabundur. Beyaz renk kullanılmalıdır. Yalnız bazı meyvelerde doğal rengi olan farklı renklerde sabun kullanılmaktadır. Boya Misk meyve sabunların boyanmasında gıda boyası kullanılmaktadır. Diğer Malzemeler Kiraz sapı, çeşitli meyve çekirdekleri (Şeftali, kayısı, karpuz, kavun) kuru karanfil, ince ağaç dalları, karanfil tozu, tarçın tozu. Kullanılan Araçlar Leğen Çeşitli ebatlarda olan, sabunu yoğurmak için kullanılmaktadır. Rende Çeşitli ebatlarda, sabunu rendelemek için kullanılan günlük hayatımızda mutfakta kullanılan alettir. Tel Meyve şekli verdiğimiz sabunları kurumasını sağlamak için bir yere asmada kullanılmaktadır. Küçük meyveler için soba teli, büyük meyveler için balya teli kullanılır. Fırça Farklı numaralarda, meyve sabununu boyamak içi kullanılmaktadır. Tencere Meyve sabunun cilası için kullanılan çeşitli ölçüde tencerelerdir. Meyve Sabununun Kuruması İçin Araçlar Meyve sabunların kuruması için çamaşır kurutmalığı yada bir yere gerdirilmiş ip kullanılmaktadır. Tartı Çeşitli meyve sabunları belli bir gramda yapılmaktadır. Hangi meyve kaç gram yapılacaksa o meyve sabununu tartmada kullanılır. Kap Meyve sabunu yapımı sırasında parmağın suya batırılması, boya hazırlamak için kullanılan çeşitli ölçülerde olan kap. Diğer Araçlar Çeşitli meyveler yapılırken, şekil vermede yardımcı olan ip, kalem, kürdan ve buna benzer araçlar kullanılmaktadır. 45 Misk Meyve Sabunun Yapılışı Misk meyve sabunu sabun yoğurulurken içine çeşitli kokular konulup yoğurulmuştur. 46 Bu nedenle güzel kokmasından dolayı adına misk meyve sabunu 43 Ender Bilal, Edirne de Kaybolan El Sanatları, Trakya Üniversitesi Dergisi, Sayı:6, s Mis Sabunu, Etso İş Rehberi, Edirne , s Kaynak Kişi: Sibel Zaralı, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Edirne, Eğitim Durumu: Üniversite, Edirne Halk Eğitim Merkezinde Sabun Usta Öğreticisi, Yaşadığı Yer: Edirne 46 Mis Sabunu, Edirne Kırkpınar Dergisi, Sayı:4, Yıl:4, Edirne, s

58 denilmiştir. Sabunlar rendelenir. Sonra yaklaşık ml 40 C deki su ile yoğurulur. 47 Hamurunun gereğinden fazla yoğurulması bezelerin çatlamasına sebep olur. 48 Hamur ne çok yumuşak nede çok sert olmalıdır. Gereğinden yumuşak veya sert olursa meyve şekli vermek zorlaşır. Normal oda sıcaklığında ortalama bir gün dinlenen hamurdan yapacağımız meyve büyüklüğünde parçalar alınıp tartılarak meyve yapımına geçilir. Günümüzde büyük meyve gr küçük meyve ise gr arasında değişmektedir. Ele alınan hamur birazda elde yoğurularak hava boşlukları alınarak, elde ya da düz bir zeminde yuvarlak hale getirilir. 49 Yoğurulma sonucu sıkıştırılarak, yuvarlak, küçük top haline getirilen hamura, beze denilmektedir. 50 Beze haline getirilen hamura, hangi meyve şekli verilecekse bir heykeltraş gibi o şekil verilir. Armut, şeftali, portakal, elma, çilek, kayısı, kavun, karpuz vb. gibi meyvelerin yapım aşamasında, meyvenin şekline göre usta parmakları ya da kürdan, kalem, ip gibi araçlar kullanmaktadır. Örneğin şeftali yaparken meyvenin doğal yapısı olan girinti şeklindeki görüntüyü verebilmek için bir tarafını ortadan ikiye bölerken kalem kullanıp, sonra suya batırılan baş parmağın yan tarafıyla çizilen yerin arasına girilip düzeltilir. Meyvenin şekli verildikten sonra baş parmak suya batırılarak meyve sabunun üzerindeki sivrilikler düzeltilir. Düzeltmeler düzgün olmazsa meyve sabunu güzel olmaz. Meyveyi gösteren üst düzeltmelerdir. Yapımı biten meyve sabunları hava sıcaklığına bağlı olarak ortalama iki gün ile bir hafta arasında kurumaya bırakılır. Eğer meyve sabunları gerektiği kadar kurumaz nemli olursa boyama işlemi düzgün olmaz. Çünkü boyayı tam olarak meyve sabunu tutmaz, tutsa da gün içerisinde boya solar. Meyve sabunları kuruduktan sonra boyama işlemine geçilir. Boyamaya başlamadan önce iki ucu kanca haline getirilmiş tel meyve sabununa geçirilir ve boyama hazır hale gelir. Boyanacak olan meyve sabunu mesela kiraz ise bir kabın içine kırmızı boya konur. İçine ortalama 40 C ılık su konarak göz yardımı ile kiraz rengi ayarlanır. Kiraz meyve sabununda kiraz sapı olarak kirazın kendi doğal sapı kullanılmaktadır. Bu saptan tutarak hazırlanan kırmızı boya içine batırılır. Kuruması için asılır. Eğer boyanacak meyve sabunu çilek ise yaprak kısmı yukarda anlattığımız gibi hazırlanmış yeşil renge fırça yardımıyla boyanır. Daha sonra kırmızı renkli boyaya tel takılmış çilek yaprak kısımlarının yakınına kadar batırılıp yeşil yaprak kırmızı renge boyanmasın diye yaprağa yakın yerler fırça ile dikkatlice boyanır. Kayısı meyve sabunu boyanacaksa telden tutarak hazırlanmış sarı rengin içine bir miktar turuncu renk konulup hazırlanan boyanın içine batırılır daha sonra kayısının bir yüzünü fırça ile kırmızı renk sürülüp kuruması için asılır. Bütün meyve sabunları bu şekilde meyvenin cinsine göre doğal rengine, görünüşüne bağlı kalınarak boyanır. Yeşil elma, yeşil armut, siyah üzüm, sarı üzüm gibi meyve sabunları kendi doğal renginde olan sabunlardan yapıldığı için boya ve cila işlemine gerek yoktur. 47 Sibel Zaralı ile yapılan görüşme. 48 Ender Bilal, Edirne de Kaybolan El Sanatları Oluşum, Temmuz-Ağostos-Eylül , Yıl:7, Sayı, s Kaynak Kişi Müberra Pomakoğlu, Doğum Tarihi: , Doğum Yeri: Kırklareli, Eğitim Durumu: Üniversite Öğrencisi, Edirne Halk Eğitim Merkezinde Usta Öğreticisi, Yaşadığı Yer: Edirne 50 İsmail Engin, Edirne de Meyve Sabunculuğu, s

59 Boyama işleminden sonra cilalama işlemine geçilir. Cila şu şekilde hazırlanır: Ocağın üzerine içi su dolu tepsi, onun içine de iki litre su bulunan tencere konur. Tenceredeki su kaynamaya yakın ısındıktan sonra suya rendelenmiş gr. sabun aralıklarla sabun eridikçe serpilir. Sonra içine cilanın miktarına göre bir miktar sarı boya su içinde eritilerek katılır. Boyaması yapılmış olan meyve sabunları tellerden tutularak açık renkli olanlardan başlayarak cila içine batırılıp çıkarak kurumak üzere asılır. Oda sıcaklığında en az iki gün kurutulur. Daha sonra armut, elma gibi meyvelerin sap kısımlarına meyvesine uygun saplar takılarak işlem tamamlanır. 51 KAYNAKÇA 1- Akar Azade, Yüzyıl İznik Çinilerine Dair Bir Araştırma, Edirne de Osmanlı Kültüründen Dekoratif Örnekler ve Edirne Sarayı İznik Çinileri, Edirne Valiliği Kültür Yayınları, İstanbul , s Atalay Gamze, Selimiye den Sonra İlk Durak: Arasta, Edirne, Edirne İl Özel İdare Yayınları, Sayı, İstanbul Yıl, s Bilal Ender, Edirne de Kaybolan El Sanatları Oluşum, Temmuz-Ağustos- Eylül , Yıl:7, Sayı, s Bilal Ender, Edirne de Kaybolan El Sanatları, Trakya Üniversitesi Dergisi, Sayı:6, s Cengiz, Halil Erdoğan, Eski Çamaşırlar, Killer, Sabunlar ve Leke Çıkarma Yöntemleri, Tarih ve Toplum, Nisan , C, S. , İstanbul , s Çelik Hüseyin, Temizlik Doğudan Gelir, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara Engin İsmail; Edirne de Meyve Sabunculuğu ve Meyve Sabunu Yapım Tekniği, Türk Halk Kültürü Araştırmaları, Ankara , s Engin İsmail, Edirne de Süpürgecilik, Meyve Sabunculuğu ve Yapım Teknikleri, Edirne: Serhattaki Payıtaht, İstanbul , s Emre Dölen, Tekstil Tarihi, Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi yayınları No/1, İstanbul Günalan, Behiç, Edirne Misk Meyve Sabunu, Edirne Dergisi, Ocak-Şubat- Mart , Sayı, s Karakaş Kezban, El imizdeki Sanat; Osmanlı Misk Sabunları, El Sanatları Dergisi, İstanbul Büyükşehir Beldiyesi Yayınları,, Sayı: 3, İstanbul , s Kılıç Abdullah, Mis Kokulu Meyve Sabunları, Skylife, Haziran , s Köylüoğlu Neriman, Sarayda Su İle İlgili Yapılar, I. Edirne Sarayı Sempozyumu Bildirileri, Edirne , s Mesara Gülbün, Edirne de Yaşayan Osmanlı Kültürü, Edirne de Osmanlı Kültüründen Dekoratif Örnekler ve Edirne Sarayı İznik Çinileri, Edirne Valiliği Kültür Yayınları, İstanbul , s Örcün Barışta, Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Halk Plastik Sanatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara Kaynak Kişi: Nilüfer Eren, Doğum Tarihi, Doğum Yeri: Hayrabolu/Tekirdağ, Eğitim Durumu: Üniversite Öğrencisi, Edirne Halk Eğitim Merkezinde Misk Meyve Sabunu Usta Öğreticisi, Yaşadığı Yer: Edirne 40

60 Özdal, Ahmet N., Orta Çağ İslam Dünyasında Farklı İşletmecilik Türleri ve Organizasyonel Yapıları, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Cilt: I, Sayı I, Bahar , s Öztürk Sait, Osmanlı Kültürel Mirasında Sabun, Acta Turcia Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl:2, Sayı:2, İstanbul, Temmuz , s Peremeci Osman Nuri, Edirne Tarihi, Bellek Kitabevi, Edirne Polat, Nazım Hikmet, Sa y ve Tetebbu Dergisi, Edirne İçin, Doğu Kitabevi, İstanbul , s Mis Sabunu, Edirne Kırkpınar Dergisi, Sayı:4, Yıl:4, Edirne, s Mis Sabunu,, Etso İş Rehberi, Edirne , s Osmanlıdan Günümüze Mis Kokulu Sabunları, Etso, Edirne, Cilt:7, Sayı: 28, s Shreve funduszeue.infoıs - funduszeue.infoınk,JR Joseph, Kimyasal Proses Endüstrileri 2, Çeviren: A.

61 İNTERNET 1- sabun- icat%c4%b1-sabun-tarihi File://C:\Users\Documents\Sabunotu ve Çöven SABUN VE DİĞERLERİ

62 ANALYSIS OF TREE OF LIFE MOTIFS IN TURKISH CARPETS, KILIMS, CICIMS AND RUGS FROM A SEMIOTIC PERSPECTIV Gökçen ÇELİK ÖZBAHÇE ABSTRACK Immortality, post-mortal life, eternity, destruction, existence and transformation have been the focus of humanity in every aspect of human history. Mankind has found the answer to these questions that he or she is looking for with myths, diverse beliefs or religions, and also translates these answers into articles of furniture, artworks, weaving symbols and symbols. Therefore, life and death concepts have been the subject of the most widespread work in Turkish society as well as in woven and handicraft products, as well as in all societies. Life tree is often processed in Turkish textiles in terms of what it carries. These motifs, mostly stylized and woven, are indicative arrays that give us clues about the lives of the societies. The symbol of the tree of life, which is a symbol of the concepts of eternal life, immortality, life and the cycle of death, has become an indicator that we often encounter in the weavers before and after the Turks&#; transition to Islam. The purpose of this study is; To examine the motifs of the tree of life which are processed in Turkish carpet, kilim, martial arts and celadon in terms of semiotics and to relate them semantically with the tree cult and the religious beliefs in Turkey. In this study, relevant literature was searched and samples were examined. It has been determined that these examples are interpretations related to both the woven period and the old Turkish beliefs, and often a geometrical language is dominant. GİRİŞ Türk toplumunda oldukça yaygın bir uğraş olan dokumacılık; evrensel sembolleri de içinde barındırdığı gibi öz benliğinden, mitlerinden, yaşanmışlıklarından, acı, sevinç ve inançlarından beslenerek kendine özgü motiflerini de doğurmuştur. Bu motiflerin bir çoğunun Anadolu nun farklı bölgelerinde başkaca yorumlandığını görürüz. Dokumalara en sık işlenen motiflerden biri de ağaç motifleridir. Bunun sebebi, Türk kültürü ve inanç sisteminde, özellikle İslam öncesi dönemlerde, ağacın önemli bir yeri olması ve tanrısal bir varlık olarak kabul edilmesidir. Ağaç motifleri genellikle hayatın devamlılığını temsil eder ve Altay Şamanizmi nde beş kutsal unsurdan biridir. (Yurteri, Ölmez, ,). Buradan da anlaşılacağı gibi ağaç, Türkler için hayatın merkez ögelerinden biridir ve bu nedenle de dokumalara sıkça konu olmuştur. Dokuma çeşitlerinden özellikle halı, kilim, cicim ve seccadeleri incelediğimizde ağaç motifleri arasında da hayat ağacının öne çıktığını görebiliriz. 1. Hayat Ağacı ve Türk Kültürü ndeki Yeri Sonbaharda yaprak döküp, baharda yeniden çiçek açan ağaçlar, insanoğluna yaşam ve ölüm döngüsünü hatırlatmıştır. Hayat ağacı veya yaşam Arş. Gör., Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Grafik Tasarımı Bölümü, Ankara. 43

63 ağacı olarak anılan bu ağaç ise bazen varolan ağaçlara yüklenmiş bir anlam, bazense şeklen gerçekte varolmayan soyut bir ağaç olarak işleme, dokuma ve mimari eserlerde karşımıza çıkar. Belirli coğrafyalara özgü yetişen, o coğrafyalar ile özdeşleşmiş bazı ağaçlar bölge insanı için önemli ve kıymetlidir. Kimi zaman onlardan geçim elde eder, hayatlarını kazanırlar kimi zamansa yalnızca heybetli görünüşleri hayranlık uyandırır. Bu nedenledir ki onlara hayat ağacı vasfı yüklenmiştir. Örneğin hurma gibi meyve veren ağaçlar genellikle hayat ağacını temsil eder. Afrika kültüründe Boabab ağacı, Arap ve Mısır kültüründe palmiye ağacı, Çin kültüründe de dut ağacına hayat ağacı anlamı yüklenmiştir. Yaprak dökmeyenler ölümsüzlük çağrıştırırken yaprak dökenler yeniden doğuş anlamını taşır (Wilkinson, ). Gerçek ya da soyut, her iki şekilde de hayat ağacı insanoğlunun derin anlamlar yükleyerek varettiği bir sembol ve benimsenmiş bir felsefedir. Bu simge, toplumların kendi mitlerini referans alan farklı anlamlar da taşımaktadır. Bir inanışa göre, cennette büyüyen hayat ağacı ölümsüzlüğü ve bir döngünün başıyla sonunu temsil eder. Kökleri nemli ölüler diyarında, gövdesi ölümlüler dünyasındadır ve göklere kadar yükselen yapraklarıyla büyüme, ölüm ve yeniden hayat bulmayı yani ölümsüzlüğü simgeler (Wilkinson, ). Bazı kaynaklarda, sürekli gelişim ve değişim içinde yaşayan evreni sembolize ettiği de yazmaktadır (Çelik, ). İnsanların doğada olup biteni gözlemleme ve ölüm sonrasını anlamlandırma gayesi, kökleri toprağın kim bilir kaç metre derinliklerine salınmış, her mevsim değişen, kuşaklarca daimi kalan ağaçlara tılsımlı anlamlar yüklemeyi kaçınılmaz kılmıştır. Hayat ağacının evrensel konumu içinde Türk mitolojisinde de önemli bir yeri vardır. Türklerin inançları ve meskenleri değiştikçe kutsal ağaç, can ağacı gibi farklı isimlerle ve yüklenen farklı anlamlarla bir çok Türk söylencesinde adı geçmekte ve çokça Türk sanat eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Türklerde Şamanizm kökenli olan bu motif dünyanın merkezi olarak kabul edilmiş ve aynı zamanda Şaman ın yer altı ve gökyüzü seyahatinde onu göğe ulaştıran merdiven olduğu düşünülmüştür. Hayat ağacı ile birlikte tasvir edilen kuşlarsa inanışa göre ya bu yolculuğunda Şaman a eşlik etmekte ya da Şamanın kendisidir (Etikan, ). Dede Korkut hikayelerindeki Kaba ağaç hayat ağacıdır (Sultan ve Nurhan, ). Holmberg tarafından aktarılan, ilk insanların türeyişinin anlatıldığı bir Altay efsanesine göre Ülgen yeri yarattıktan sonra, yeryüzünde yedi erkek ve bu yedi erkeğin her biri içinse yedi ağaç yaratır. Sonra Maidere isminde sekizinci bir adamı ve Altın Dağ ın üzerinde onun ağacını yaratır. Altay Destanı nda ise Kögüdey Mergen in doğduğunda Hayat Ağacının öz suyuyla beslendiği anlatılmaktadır (Çoruhlu, ). Oğuz Destanında Oğuz Kağan ın Gök, Dağ ve Deniz ismindeki üç çocuğundan bahsedilir. Dikkat edilirse çocukların isimleri Gök ve Yer/Su unsurlarına işaret eder (Çoruhlu, ). Buradaki isimler de bizlere Kuzey mitolojisindeki Hayat Ağacı nı anımsatmaktadır. Yggdrasil isimli bu hayat ağacı tanrılar, insanlar ve ölüler alemlerini birbirine bağlar ve köklerinden bir çeşme, ondan da ırmaklar doğar (Wilkinson, ). Yakut Türkleri ise, yeraltındaki köklerin altından köpüklü bir sarı sıvı halinde güç veren bir suyun fışkırdığını kabul ettikleri, gövdesi dünyanın merkezinde yer alan ve dalları gök tabakalarını kateden bir Hayat Ağacından söz ederler. Bu efsane, Ak Genç efsanesinin bir varyantı olarak karşımıza çıkmaktadır (Çoruhlu, ). İlk adam olan Ak Genç yerin göbeğinde yaşar. Ortaya çıktığı yeri ve evinin şeklini görmek için dolaşmaya çıktığında büyük bir tepenin üzerinde büyük bir ağaç görür. 44

64 Ağacın tepesi büyük tanrı Urun-ay-toyon un bulunduğu göğün yedinci katına, kökleriyse yeraltının derinliklerine uzanmaktadır. Ağacın yaprakları göğün sakinleriyle konuşmaktadır. Yalnızlığından sıkılan Ak Genç, hayat ağacı olan bu ağaca yaklaşarak ona bir eş göndermesi için dua eder ve ağacın yaprakları hışırdamaya başlar. Süt şeklinde bir yağmur gencin üzerine yağar ve ağacın köklerinden yarı beline kadar çıplak bir kadın ortaya çıkar. Bu kadın Ak Genç e sütünü sunar ve Ak Genç bu sütü içtiğinde kendini yüz kat daha güçlü hisseder (Çoruhlu, ,). Türkler in, hem kendi yaradılış ve türeyişleriyle ilgili hem de ilk insanın yaradılışıyla ilgili ağaç-orman kültünü görebileceğimiz ve sıklıkla hayat ağacının da dahil olduğu bu ve bunun gibi bir çok mitleri mevcuttur. Bunlar daha çok İslamiyet öncesi Türk toplumlarında türemiş efsanelerse de bu mitler ve inanışlar İslamiyetten sonra da devam etmiştir. Örneğin Mevlana nın yorumladığı bir rüyada, Hayat Ağacı cennetteki Tuba Ağacıyla ve Sidre ağacıyla bağdaştırılmıştır. (Kardeşlik, ). 2. Halı, Kilim, Cicim ve Seccadelere Dokunan Hayat Ağacı Motifleri ve Göstergebilimsel Açıdan Bir İnceleme Halı ve kilimler günümüzde çoğunlukla yaşadığımız mekanlarda zemine serdiğimiz bir ev eşyası olarak kullanılmaktadır. El halıları hâlâ üretilmekteyse de, halılar artık çoğunlukla dijital baskılı veya makinaların dokuduğu endüstriyelleşen bir obje haline gelmiştir. Halı ve kilimlerin üretilmeye başlandığı ilk zamanlarda günümüz anlayışıyla yalnızca mekan zeminlerinde kullanılması amaçlanmamıştır. Örneğin Orta Asya da yaşayan Türk sülale ve devletlerinde taht örtüsü olarak da kullanılmıştır. Göçebe kavimler arasında doğup, gelişmiş olan halı sanat kültürü, daha sonra yerleşik medeniyetler tarafından da benimsenmiştir (Kalabek, Vuruşgan ve Çoruh: ). Halı, kilim gibi dokuma ürünlerinin günümüz anlayışıyla kullanımı da işte bu yerleşik hayat sonrasında başlamıştır. Türk kültüründe oldukça önemli bir yeri olduğuna değindiğimiz hayat ağacı motifi bu dokumalarda çokça karşılaştığımız bir motiftir. Örnekleri incelediğimizde genelde kompozisyonun ana öğesi olarak dokunmuş olduğunu görürüz. Etrafında ve yanında ejderha ve bir takım mitolojik kuşlarla beraber de tasvir edilmiştir. Örneğin Anadolu motiflerinde hayat ağacı, ölümsüzlüğün sembolü olarak can ağacı adıyla nitelendirilmiştir. Kuş, ejderha ve hayat ağacı motiflerinin birlikte kullanımı, ruhun sürekliliğini ve ölümsüzlüğü temsil etmektedir. Hayat ağacı üzerinde yer alan kuşlar, yaşamı ve ruhu simgelemektedir. Ejderha ise, hayat ağacını koruyan hayvandır (Fotoğraf: 1). Fotoğraf: 1, Halı Müzesi arşivinden, E-1 envanter numaralı halı 45

65 Bunun en güzel örneklerinden biri, Halı Müzesi arşivindeki E-1 envanter numaralı halıda görülür. Ve Yüzyıllar arasında Orta Anadolu da dokunduğu kabul edilmektedir. Hayat ağacı, stilize iki ejder figürünün arasında tasvir edilmiştir. Dört köşeye de Zümrüd-ü Anka olduğu düşünülen mitolojik kuş figürü işlenmiştir. Hayat Ağacı, ejder ve anka kuşunun oluşturduğu üçlü kompozisyonda; sonsuz yaşamı simgeleyen hayat ağacı, hayat ağacının koruyuculuğunu üstlenmiş ejder ve ilim-irfan simgesi anka kuşunun misyonu, kozmolozik ve ikonografik anlatımın zengin ürünüdür (Aslanapa, / Aslanapa ve Durul, / Yetkin, / Yetkin, ). Seccade halılarında ise zeminde üst üste katlar halinde yer alan mihrap hayat ağacını sembolize etmekte, İslami inanışa göre de cennetin katmanları olarak yorumlanmaktadır (Etikan, ) (Fotoğraf: 2, Fotoğraf: 3, Fotoğraf: 4). (Fotoğraf: 2, Milas Seccade) (Fotoğraf: 3, Mucur Seccade) (Fotoğraf: 4, Kula Seccade) Göstergebilim doğada var olan her olayın belirti olarak ortaya koyduğu anlamları ve işaretleri çözümleyen bir bilim dalıdır. Ses, işaret ve davranış biçimlerinin bir dil olarak kabul edildiği, gösteren, gösterilen ve yorumlayan gibi elemanlardan oluşan göstergenin esas alındığı göstergebilim, dilbilim ve edebiyatın yanı sıra, plastik sanatlar veya iletişim gibi başka alanlarda da kullanılmaktadır. (Yılmaz, ). Hayat ağacı motifinin bu dokumalarda kullanımını göstergebilimsel açıdan değerlendirecek olursak düz anlamda, toplumların ölümü kavrayış biçiminin bir dışavurumu olduğunu ve hayat ağacı motiflerinin şekli ve ismi itibariyle bize bu dünyada sonsuzluğu yakalamayı anlattığı söylenebilir. Birçok farklı yörenin halı, kilim, cicim ve seccadelerinde dokunan hayat ağacı motifi, birbirinden farklı şekillerde stilize edilmiş ve bambaşka kompozisyonlarda kullanılmıştır fakat ortak bir kaç nokta vardır: hayat ağacı daima dikey formdadır ve dalları göğe, kökleri toprağa doğru uzanmıştır. Dikey şekilde sembolize edilmesi göğe varmak veya cennete ulaşmak kavramlarının yönsel yansıması ve yan anlamıdır (Fotoğraf: 5). 46

66 Fotoğraf: 5, Hayat ağacı motifli cicim örneği SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Türk halı, kilim, cicim ve seccadelerde hayat ağacı motiflerinin kullanımı İslamiyet öncesi Şaman dönemine dayanmaktadır. Türkler in Şamanizm den İslamiyet e geçtikleri bu süreçte inanç sistemlerinde ve bununla beraber kaçınılmaz olarak yaşantı biçimlerinde de oldukça radikal değişiklikler meydana gelmiştir. Şamanizm kökenli bir sembol olan hayat ağacı, Türkler İslamiyet e geçtikten sonra da motif olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Ölümsüzlüğü, sonsuzluğu anlatan bu motifin halı, kilim, cicim ve seccadelerde tüm bu radikal değişimlere rağmen kullanımı bize gösteriyor ki bambaşka bir dini kabul etmiş ve getirdiği hayat tarzını benimsemiş olsalar da bu dünyayla olan bağlarını mental anlamda koparamamışlar, yeni inanç sistemlerine de hayat ağacı motifini ve bu motifin anlamını başka bir pencereden yeniden yazıp aktarmaya devam etmişlerdir. İnançlar gereği ifade değişse de sonuç değişmemiş ve hayat ağacı motifi insanların yokolmama ve bir durumda bir yerlerde varlığını sürdürme arzusunun bir göstergesi olmuştur. KAYNAKÇA ASLANAPA, O. (). Türk Halı Sanatının Bin Yılı, İstanbul: İnkılap Yayınevi. ASLANAPA, O. ve DURUL, Y. () Selçuklu Halıları, İstanbul. Ak Yayınları. ÇELİK, D. (). Kilim Motiflerinin ve Heybe Dokumaların Modern Giysilere Yansımaları, Selçuk Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi Yıl 1, Sayı 1: ÇORUHLU, Y. (). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. Kabalcı Yayınevi. ETİKAN, S. (). Seccade Halılarda Kullanılan Bazı Motifler ve Bu Motiflerin İslam Sanatında Yeri. Atatürk Kültüri Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Makale: , KALABEK AVCIOĞLU, N., VURUŞGAN, D., ÇORUH, E. (). Türk Halıcılığının Tarihçesi. Tekstil Teknolojileri Elektronik Dergisi Cilt 8 No 1: 53 KARDEŞLİK, Selman. (). "Vakıflar Halı Müzesinde Selçuklu Ve Selçuklu Geleneğindeki Halılarda Kozmolojik ve İkonografik Boyut." Restorasyon Yıllığı Dergisi, 2 (): 88 WILKINSON, K. (). Kökenleri ve Anlamlarıyla Semboller & İşaretler. Alfa 47

67 Yayıncılık. YETKİN, Ş. (). Yeni Bulunan Hayvan Figürlü Halıların Türk Halı Sanatındaki Yeri, Sanat Tarihi Yıllığı, Sayı V, İstanbul YETKİN, Ş. (). Türk Halı Sanatı, Ankara: Türkiye İş Bankası Yay. YILMAZ, A. H. (). Türklerde Ölüm Anlayışının Çağdaş Türk Resmı nde Göstergebı lı msel Açıdan İncelenmesı. İdil Dergisi Cilt 5 Sayı 1. YURTERİ, S. ve ÖLMEZ, F. N. (). Türk Dokumalarında Ağaç Motifi, Atatürk Kültüri Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Makale: ,,

68 2. OTURUM (2. SESSION)-B Salonu (B Hall) Oturum Başkanları (Session Moderators): Prof. Dr. Vladimir KLIMUK-Yrd. Doç. Dr. (Assist. Prof. Dr.) Gürbüz ARSLAN

69

70 TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE REKLAMLAR (CONSUMPTION CULTURE AND ADVERTISEMENTS) Mustafa SEVER ABSTRACT The United States, Western Countries and as a result of this all the capitalist countries transformed their production system from Fordism to Post- Fordism to handle their economic and political crisis in s. This process indicates not only production and consumption systems but as a result of it a transformation in daily life. In the process of mass production and consumption, the subject is production of flashy and easily obtainable goods in accordance with global quality standards for the consumers. These developments are accepted as the sign of commodification of daily life and makes the belief popular that suggests people gain respect and status in society by the amount of their consumption. While the society evolves into a consumption society, the cultural situation as a result of this process is named as consumer culture. Consumer society is the social structure in the countries where market economy principles are applied. The concept of consumer culture is used to name hedonistic, brand-focused and pretentious consumption mentality in this kind of social structure. One of the most important instruments of the consumer culture is advertisements. Advertising can be defined as an activity to effect the perception, taste and choice of the consumers to provide them consume. The advertisements which are presented by using all the capability of the media, provide the encouragement of consumption in mass scale. Advertisements impose the society global consumption culture (charm of the products, payment advantages, international brands, etc.) no matter if they need to consume or not and make them believe that they can be more original than the rest of the society by consumption. Advertisements give the consumers the message to buy the product which is advertised. J. Williamson remarks that advertisements mostly don t give the right information about the product; even if the message is right the consumers are persuaded to buy the products that they don t need in fact (). While presenting the specialities of the advertised product advertisements are also broadcasted to give messages about mentality, belief and lifestyle. In this study, consumer culture and the role of advertisements in consumption is examined to analyse the role of global consumption culture in the erosion or even the disappearance of national cultures. GİRİŞ li yıllarda başta ABD nin, Batılı ülkelerin, Japonya nın ve dolayısıyla tüm kapitalist ülkelerin yaşadığı ekonomik ve siyasî krizden bir çıkış olarak serbest piyasa ekonomisi uygulayan ülkeler birtakım düzenlemeler yapma gereği duyarlar. Sonradan Post-Fordizm olarak adlandırılan bu süreçte, sadece üretim-tüketim sistemi açısından değil, gündelik hayata yansımalarıyla bir değişim/dönüşüm başlar. Bu süreçte kitlesel üretim-kitlesel tüketim bağlamında, ürünlerin küresel Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf ve Video Bölümü, Ankara. 51

71 standartlarda, belli bir kalite ve gösterişte üretilmesi, orta gelirli tüketicinin kolay elde edebileceği ölçüde sunulması söz konusudur. Bu gelişmeler, gündelik hayatın metalaşmasının, insanların tükettiği oranda saygınlık ve statü kazanacağı insancıyla tüketime yöneldiklerinin işaretleri sayılır. Toplum, tüketim toplumuna evrilirken bu süreçte meydana gelen kültür de tüketim kültürü olarak adlandırılmıştır. Tüketim toplumu, serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerdeki toplumsal yapıdır. Tüketim kültürü de böylesi bir toplumsal yapıda hazcı (hedonist), markacı ve gösterişçi tüketim anlayışının adıdır. Reklamlar, tüketim kültürünün adeta lokomotifi rolündedir ve sadece malın, hizmetin, vd. tüketilmesini artırmaz, hızlandırmaz; aynı zamanda milli değerleri de yozlaştırarak, dönüştürerek tüketir. Toplumsal değer, reklam ve tüketim Toplumsal değer, toplumun her bireyi tarafından ortak şekilde algılanan, anlam yüklenen, adlandırılan, kabul edilerek savunulan ilkelerdir. Gelenek yoluyla nesilden nesle aktarılan toplumsal değerler, toplumun sağlığını ve devamını sağlayıcı etkidedirler. Toplumsal hayatta güncel olarak meydana gelen olaylarla, gelişmelerle bin yıllardan süzülüp gelen tecrübeler bir denge içinde olursa, birbirini denetleyici çerçevede yaşatılırsa, toplum sağlıklı ve huzurlu gelişimini sürdürür. Yani, bir milletin olgular dünyası (nesnel, dış dünyada meydana gelen olaylar, durumlar) ile değerler dünyası arasındaki ilişkilerde etki-tepki bağlamında paralellikler arttıkça, toplumsal düzen ve toplumsal barış tesis edilebilir. Aksi takdirde toplumda kargaşalar, huzursuzluklar meydana gelir. Her milletin bir şahsiyeti vardır. Bu şahsiyet, zamana ve zemine göre değişir ve gelişir; yani durağan bir yapıda olmayıp gelişmeye açıktır. Kimlikteki bu gelişme, kendi kültür kaynaklarından beslendiği ölçüde sağlıklıdır ve içtimaî hayatta sorunlar asgarî düzeydedir. Ancak, öteki ni taklit etme ve benimseme şeklindeki bir gelişme, daha doğrusu değişme ise, kimlik in yozlaşmasına, bozulmasına ve aslından uzaklaşmasına sebep olur. (Sever ). İşte bu noktada, öteki nin taklit edilmesi noktasında reklamlar ayrı bir etki ve öneme sahiptir. Reklam, Türkçe Sözlük te bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yol (/) olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere reklamın amacı malın, ürünün, hizmetin satın almasını, yani sürümünü, tüketimini artırmaktır. Bu, reklamın görünen yüzü, herkesçe bilinen anlamıdır; ancak reklam, bir yandan tüketiciye satılmaya çalışılan ürünleri tanıtırken, beğendirmeye çalışırken veya özelliklerini sunarken, arka planda bir anlayış, inanış, yaşama biçimi mesajını verir. Bu mesaj psikolojik bir mesajdır ve kişinin/kişilerin bilinçaltını hedefler. Görsel, işitsel yollarla bir ürünün satışını artırmaktan bir anlayışın, inanışın toplumda yerleşmesine kadar geniş bir alanda kullanılırlar. Tüketim kültürünün en önemli araçlarından biri reklamlardır. Bu bağlamda reklam, tüketicilerin algı, zevk ve tercihlerini etkileyerek tüketime yönelmelerini sağlayıcı etkinlik olarak da tanımlanabilir. Medyanın bütün imkânları kullanılarak sunulan reklamlar, tüketimin kitlesel boyutta özendirilmesini sağlar. Kişinin ihtiyacı olsun olmasın, reklamlar, tüketiciye küresel tüketim kültürünü (ürünlerin sunuluşundaki albeni, ödeme kolaylıkları, uluslararası markalar, vd.) va z ederek tüketicinin tüketmekle toplumda daha üst bir statü elde edeceğini, diğer insanlardan farklı olacağını düşünerek hareket etmesini sağlar. Reklamla tüketiciye reklamı yapılan ürünün satın alınması mesajı verilir. J. Williamson, reklamlarda tüketiciye verilen bilginin çoklukla doğru olmadığını, doğru olduğunda bile zorunlu olmayan ürünleri alması için tüketicinin ikna edilmeye çalışıldığını () belirtir. Bu ikna, küreselleşme adı verilen ve ekonomik, teknolojik gelişmişlikleriyle dünyayı yeniden düzenlemeye çalışan emperyalistlerin öngördüğü dünya insanının inşasına yöneliktir. Bu çerçevede bu çalışmada tüketim kültürünün yaygınlaşmasını ve 52

72 tüketimin artmasını sağlayıcı etkinliklerden olan reklam üzerinde durulacak, reklamların milli kültürlerin aşınmasındaki hatta yok olmasındaki etkisi değerlendirilecektir. Tüketicilerin ürünler ve tüketim olanakları hakkında bilgilenmelerini, hatta eğitilmelerini sağlayıcı bir etkinlik olarak da görülen reklamlar, bu yönüyle toplumun düşünce ve eylemlerini de şekillendirir. Tabii ki serbest piyasa ekonomisi açısından reklamlar, bir yandan ekonominin canlanmasında etkin olurken diğer yandan küreselleşen dünyada modernlik/çağdaşlık olarak sunulan tek tip bir yaşama şeklinin, Batı (Başta ABD olmak üzere günümüzün Batı ülkeleri) kültürünün yaygınlaşmasını da sağlayıcı özelliktedir. Reklamlarda görsel-işitsel kurgulamalarla sunulan ürünler, kültürlerarası farklılıkları da törpülemektedir. Çünkü reklamlar gerek ulusal gerekse uluslararası ürünlerin (beslenme, giyim, eğlenme, teknoloji, vd.) tüketiminin benimsenmesini ve yaygınlaşmasını sağlarken aynı ürüne sahip olan ve tüketen insanların aynı davranışlar göstermesi ve dolayısıyla aynı düşünceleri taşıması olağan hâle gelmektedir. Sözgelimi aynı markalı ürünleri tüketenler arasında bir duygudaşlık oluştuğu bugün herkesçe gözlenebilmektedir. Reklam, serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde popüler kültürün yaygınlaşmasında, dolayısıyla tüketimin artmasında etkilidir ve adeta tüketicinin neyi tüketip tüketmemesi hususunda yönlendiricidir. Hiçbir ahlâkî, insanî değer gözetmeyen, her yolu meşrû gören pazar ekonomisinin efendileri (yabancı, uluslararası veya ulusal şirketler) tüketici üzerinde yaptıkları geniş araştırmalar sonunda kurguladıkları reklamlarla insanları -ihtiyaçları olsun veya olmasın- tüketmeye, dolayısıyla da onu yeni bir hayat tarzını benimsemeye zorlamaktadır. Çünkü reklamlar, sahte/yapay ihtiyaçlar üretmede en önemli araçtırlar. Oysaki hayat tarzı gelenekseldir ve kişi içinde yaşadığı toplum değerleri çerçevesinde hayat tarzını kendi biçimlendirir. Fakat, tüketim toplumu kültürü, kişinin hayatı üzerinde tahakküm kurmuştur. Günümüzde başta tv ler olmak üzere diğer iletişim araçlarından yayılan ve kitleleri etkisi altına alan reklamlar, uluslararası bir nitelikte de olabilmekte, dolayısıyla küresel etki altındaki insanlar, farklı ülke kültürlerinin, anlayış ve yaşayışlarının etkisiyle kendi yaşayışlarını onlara benzetmek yönünde çaba göstermektedirler. Çünkü Türkiye gibi Batı ülkeleri karşısında ekonomik, siyasi ve teknolojik yönden daha zayıf olan ülkeler, yönlerini Batı ya döndükleri için, adeta Batılı yaşayış standartlarını ideal yaşama standardı olarak görmekte, bu nedenle de yaşayış ve kültürel açıdan Batı etkisine açık hâle gelmektedir. Bu aşamada reklamlar yoluyla ürünler devreye girmekte, insanlar bu ürünleri tüketmek yoluyla Batı tarzı yaşama biçimine eriştikleri sanısına kapılmaktadır. Dahası, reklamların etkisiyle gerçek ihtiyaçlarının karşılanmasının ötesinde artan tüketimleri yoluyla toplumda daha özel bir statü elde ettiklerine inanmaktadırlar. Reklamlarda tüketici kendisine yeni özgürlükler sunulduğuna inanabilir, oysa acımasızca aldatılmaktadır. Sunulan şey özgürlük yanılsamasından başka bir şey değildir. Piyasanın ütopyacı ideallere, siyasal ve sosyal özgürlüğe, maddi refaha ve fantazyanın gerçekleştirilmesine bağlanması, hâkimiyet ve inkârın ortak işkembesinden çıkan bir kurtuluş gösterisi sergiler. Gösteri ortak çıkarların icadıdır (Robins ). Tüketim toplumunda reklam, yeni bir yaşam tarzını topluma ürünler yoluyla sunmakta, bireyler de bu yaşam tarzını -farkında olarak veya olmayarak- gündelik davranışları hâline getirmektedir. Ancak bu davranışlar, gerçekte öyle olmayıp da Türkçede -mış gibi olmak, mış gibi yapmak sözüyle ifade edilebilecek yapay bir durumu işaret etmektedir. Özellikle uluslararası ürün ve markaların pazarlamasındaki reklamların içeriği, hedef toplum insanlarının kendi kültürlerinin birçok değeri kullanılarak ve ürün nitelikleri standartlaştırılmış şekilde oluşturulmaktadır. Bu yolla farklı ülkelerdeki insanların ihtiyaçlarının ve dolayısıyla düşünüş ve davranışlarının aynılaşması hedeflenmektedir. ihtiyaçların homojenleşmesi[ni], kabul edilebilir bir 53

73 kaliteye sahip düşük fiyatlı ürünler için evrensel bir tercihin oluşumu nu (Mattelart ) sağlamak yönündeki reklamlarla dünyada aynı özelliklerde tüketici insan tipi oluşturmaya çalışılmaktadır; ki bu insan tipi, kompleks düşünmekten uzak, global düzeyde ürün ve markaları tüketmekten haz duyan ve bu tüketimiyle toplumsal hayatta statü elde edeceğine inanmış bir tiptir. Ürünlerin standart halde sunulması, tüketimi de standart hale getirdiğinden insanlar da tek tipleşir, adeta sürüleşir. Böylesi topluluklarda milli değerler hususunda hassasiyetler kaybolur; tüketim kültürünün vitrini olan modanın öngördüğü şekilde yiyen-içen, giyinen, davranan, tek kaygısı daha üst düzeyde tüketmek olan hazcı bir topluma ulaşılır. Bu toplum, hem bir mal üretimi hem de hızlandırılmış ilişki üretimi toplumudur. Aynı anda hem bir ilgi toplumu ve bir baskı toplumu hem de barışçıl bir toplum ve bir şiddet toplumudur. (Baudrillard , ). Çünkü, tüketim toplumunda kuralsızlık en önemli ilke haline gelir. İnsan ilişkileri maddileşir ve bunun sonucunda da millî, dinî, ahlâkî hassasiyetler değişime uğrar. Featherstone nin () tespit ettiği gibi, küresel olarak yaygınlaşan tüketim kültürünün ABD nin dünyanın iktisadi düzeni üzerindeki iktidarının genişlemesini sağladığı, tüketim kültürünün her bir ülkenin kendi ulusal kültürünü çökertmeye yönelik bir evrensel kültür haline geldiği söylenebilir. SONUÇ Batı nın ekonomik, siyasî ve teknolojik gücü karşısında çağımız insanlarının gösterdiği sorgusuz, sualsiz itibar ve hürmet (Robins ) bu davranışlardaki yapaylığın ve edilgenliğin bir göstergesidir. Bu edilgenlik karşısında başta ABD olmak üzere gelişmiş Batılı ülkelerin 1 ekonomileri iyi ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, hormon verilmiş bir ergen gibi önüne çıkan her şeyi yiyerek ve ölçemeyeceğiniz kadar hızlı boy atarak büyü[rken] (Hararı ), gelişmek çabasındaki ülke ekonomileri belirsizliklerle, düzensizliklerle, kargaşalarla uğraşmaktadır. Çünkü, insanların akıl, mantık çerçevesinde düşünme ve davranmaları tüketim kültüründe çok çeşitli yöntemlerle engellenmektedir. İnsanın bulunduğu her ortamda (gerçek veya sanal dünyada, sosyal medyada, vb.) reklamın her türlüsüyle zihinler bombardıman edilmekte; insanlar adına neyin gerekli neyin gereksiz olduğuna karar verilmektedir. KAYNAKLAR BAUDRİLLARD, Jean , Tüketim Toplumu, Ayrıntı Yay. (6.b), İst. FEATHERSTONE, Mike , Post-modernizm ve Tüketim Kültürü, Ayrıntı Yay. (3.b), İst. HARARI, Yuval Noah , Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens-İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi, Kolektif Yay., İst. MATTELART, Armand , Beyin İğfal Şebekesi, Ayrıntı Yay., İst. ROBİNS, Kevin , İmaj-Görmenin Kültür ve Politikası, Ayrıntı Yay., (2.b), İst. SEVER, Mustafa , "Anlatım Türlerinin Kimlik İnşasındaki İşlevi", Bizim Külliye, sayı: 67, s Türkçe Sözlük (K-Z) , TDK Yay. (9.b), Ank. WILLIAMSON, Judith , Reklamların Dili-Reklamların Anlamı ve İdeoloji, Ütopya Yay., Ank. 1 Batılı ülkeler terimi, sadece coğrafî anlamda Batı Avrupa ülkelerini değil; ekonomik ve teknolojik gelişmişlikleriyle gelişmekte olan ülkeler üzerinde tahakküm kuran başka ülkeleri de, sözgelimi Jopanya yı da kapsayan bir sözdür. 54

74 ДИАЛОГ КУЛЬТУР В КУЛЬТУРНО-ИСТОРИЧЕСКОМ ПРОЦЕССЕ БЕЛАРУСИ (THE DIALOGUE OF CULTURES IN CULTURAL AND HISTORICAL PROCESS IN BELARUS) Zoya KOZLOVA Belarusian culture began to form an independent distinctive type as far back as the 10thth centuries, based on the ethnic substratum that inhabited this central European region. Due to the geopolitical situation and the historical fate of the people, the process of its development over a long period was at the interface of powerful cultural interactions, primarily of Western European and Russian cultures. For the first time the Eurocentric position of the Belarusian culture was justified in by the Belarusian philosopher Ihnat Kancheuski, who noted that there is a constant fluctuation between the West and the East in the territory of Belarus. The Belarusian culture did not act only as an intermediary for intercultural dialogue between Western and Eastern European regions. In the cultural space of Belarus there was a meeting and interaction of cultural values of many peoples: those who the Belarusians had a common state or border with (Poles, Russians, Ukrainians, Lithuanians), who lived on the land of Belarusians for centuries (Tatars, Jews) or wandered for it (gypsies). Religious ideas formed the basis of Belarusian culture. These ideas did not differ from the ideas that existed in neighboring countries. Their remarkableness and peculiarity was not in their content, but in the extraordinary freedom of their penetration and most importantly in intertwining and mutual influences. It is not only about the fact that Christianity, Judaism, Islam and paganism co-existed. The Vilnius Jews translated Christian literature into Belarusian. Tatars, having started usage of the Belarusian language, created religious handwritten monuments the Kitab, the Tajwid, the Hamail. While being on the territory of Belarus, gypsies took an active part in celebrations of national pagan holidays of the local population Vialikdzien, Kupala etc. Belarusian art culture is a unique phenomenon in the close intertwining of many ethnic traditions. Many writers, artists, composers of the 18th and 19th centuries born on the territory of Belarus made a great contribution to both Belarusian and Polish cultures: Adam Mickiewicz, Wladyslaw Syrokomla, Michal Kleofas Oginski, Napoleon Orda, Stanislaw Moniuszko. The Jewish culture of Belarus gave the world such famous artists as Zair Azgur, Marc Chagall, Iakov Kruger, Yehuda Pen. At this intersection of cultural traditions such basic features of the Belarusian mentality and national character of the Belarusians as tolerance, PhD in historical sciences, docent of the department of social and humanities disciplines Baranovichi State University, Baranovichi, [email protected] 55

75 openness, non-conflict, orientation to dialogue, aspiration for mutual understanding and consensus were formed. ВВЕДЕНИЕ В культурологии большой интерес у исследователей вызывают процессы, проходящие на стыке культурных образований, а также ценности, создаваемые людьми в ходе этих процессов. Взаимодействие культуры народа с другими этническими культурами, взаимопроникновение ценностей различных культур друг в друга является одной из важнейших закономерностей культурно-исторического процесса. От них зависит его насыщенность и динамичность. С этих позиций диалог культур, который на протяжении столетий проходил в культурно-историческом пространстве Беларуси, представляет собой несомненный интерес. ОСНОВНАЯ ЧАСТЬ Известно, что белорусская культура начала формироваться в самостоятельный, самобытный тип еще в X XII вв. на основе этнического субстрата, населявшего этот центральноевропейский регион. В то время по территории современной Беларуси, заселённой преимущественно индоевропейскими племенами балтов и, как считают в последнее время некоторые исследователи (Седов В. В., Третьяков П. Н., Шадыро В. И., Ласков И. А.) фино-угорскими племенами, с юга и юго-запада начинают продвигаться племена славян, которые также были индо-европейцами, но до этого компактно проживали в Прикарпатье, между Вислой и Одером. Переселенцы не стали враждовать, как это чаще всего встречается в истории, с автохтонным населением, а стремились к мирной жизни. Вследствие более высокого культурного развития пришельцев начинается растянувшийся на несколько столетий процесс славянизации местной балтской культуры. Однако этот процесс нельзя рассматривать как полную ассимиляцию балтов и балтской культуры. Довольно значительным было и обратное влияние балтов на доминирующие ценности культуры славян. Таким образом, диалог культур в культурном пространстве Беларуси начался ещё более тысячи лет тому назад. Весь дальнейший процесс развития белорусской культуры в следствие геополитического положения и исторической судьбы народа также шел на стыке мощных культурных взаимодействий. В первую очередь западноевропейской и российской культур. Впервые европоцентристская позиция белорусской культуры была обоснована еще в г. белорусским философом Игнатием Кончевским, который отмечал, что на территории Беларуси постоянно присутствует колебание между Западом и Востоком. На этом перекрёстке культурных традиций сформировалась уникальная, непохожая на другие белорусская культура. Белорусская культура не только выступила посредником межкультурного диалога между западно- и восточноевропейскими регионами. В культурном пространстве Беларуси происходила встреча и взаимодействие ценностей культур многих народов: тех, с которыми у белорусов было общее государство или граница (поляки, русские, украинцы, литовцы), кто на протяжении столетий проживал на земле белорусов (татары, евреи) или 56

76 кочевал по ней (цыгане). Так, благодаря цыганам из Европы на территорию Беларуси попали цимбалы музыкальный инструмент, который органично слился с белорусскими народными музыкальными мотивами и стал неотъемлемой составляющей и современной музыкальной культуры Беларуси. В процессе межкультурного взаимодействия в идеологической, этнической, религиозной, психологической сферах на нашей земле постоянно присутствовали механизмы и аккультурации, и ассимиляции, и адаптации. Например, представители татарского народа появились на белорусских землях ещё в конце XIII - начале XIV вв. Они служили в войсках великих князей Гедемина и Витовта, выделяясь отвагой и мужеством. Иногда правители Великого княжества Литовского приглашали к себе татар из Золотой Орды, из Крымского ханства, наделяя их здесь земельными участками, освобождая от налогов. Часть татарского населения княжества составляли военнопленные, часть добровольные переселенцы. Около 49 тысяч татар поселились на белорусских землях в конце XIV начале XV вв. при князе Витовте ( гг.), который разрешил им свободу вероисповедования, терпимо относился к татарским обычаям, обрядам, языку. Селились татары преимущественно колониями в западной и центральной частях Беларуси, чаще всего в городах и местечках. Отдельные улицы и кварталы в населённых пунктах обычно назывались «татарскими». Крупные колонии татар были в городах Клецк, Слуцк, Новогрудок, Гродно, Брест, Лида, Ошмяны и др. В настоящее время населённые пункты с названием Татары, Татарщина, Татарка есть в Вороновском, Сморгонском, Ивьевском районах Гродненской области, Молодеченском, Дзержинском, Столбцовском, Червеньском районах Минской области, Браславском районе Витебской области. В начале XX в. в Минске существовала Татарская слобода или Татарский конец, а на территории ныне прилегающей к проспекту Победителей в районе Дворца спорта располагались известные Татарские огороды, овощи с которых в большом количестве были постоянным товаром на минских рынках. Татары занимались также земледелием, цветочным семеноводством, скотоводством, обработкой кожи, изготовлением из кожи обуви и одежды, извозом. По причине угасания контактов с исторической родиной и преимущественно мужского состава населения с разрешения великих князей литовских татары вступали в брак с местными женщинами. При этом складывается традиция, в соответствии с которой мужчина-татарин брал фамилию жены, а жена принимала ислам. Это повлияло на обычай белорусско-литовских татар иметь только одну жену. В XVI начале XVII вв. татары Великого княжества Литовского постепенно потеряли родной язык, начали пользоваться белорусским, затем польским, а с XIX в. и русским. Но они сохранили своё этническое самосознание, хотя и подверглись значительному местному культурному влиянию. В то же время белорусская культура приняла многие ценности культуры татар: около слов-тюркизмов (по подсчетам Я. Якубовского), культуру овощеводства и цветочного семеноводства, особенности традиционного женского костюма (строя) некоторых регионов Беларуси и многое другое (Энцыклапедыя гісторыі Беларусі, ). 57

77 Важное место в белорусской культуре занимали и занимают религиозные идеи. Эти идеи ничем не отличались от тех идей, которые существовали в соседних странах. Примечательность и особенность их была не в содержании, а в необычайной свободе их проникновения и, что особенно важно, в переплетении и взаимовлияниях. Речь идет не только о том, что свободно сосуществовали христианство, иудаизм, ислам, язычество. Виленские евреи переводили на белорусский язык христианскую литературу. Татары, начав употреблять белорусский и польский языки, арабским письмом создали религиозные рукописные памятники китабы, тэджвиды, хамаилы. Предполагается, что даже текст Корана был переведён на белорусский язык. Цыгане, находясь на территории Беларуси, принимали активное участие в праздновании народных языческих праздников местного населения Великдень, Купалье и др. После принятия христианства на рубеже I и II тысячелетий на протяжении многих столетий на территории Беларуси сохранялось «двоеверие», когда население выполняло христианские обряды, но попрежнему молилось и языческим богам, принося им символические пожертвования (привязывание к деревьям разноцветных лент, рушников). Особенно это было распространено в сельской местности, где древние языческие капища оставались местами особого почитания. Элементы языческих обрядов, молитв и обычаев остаются в укладе жизни белорусов по сегодняшний день. Так, сохранился обычай после похорон умершего человека совершать «тризну» - поминальный ужин с приглашением родственников и знакомых при символическом участии умершего, посещать могилу на кладбище на следующий день и оставлять на ней угощение для покойника. Особое место в календаре семьи принадлежит Радунице и Дедам дням поминовения умерших предков. Христианская церковь стремилась искоренить язычество из сознания окрещенных, но так и не смогла это сделать. Поэтому она совместила свои праздники и обряды с языческим календарём, придавая языческим праздникам смысл церковных и имена христианских святых. Так Коляды стали Рождеством, Зеленец (Семуха) Троицей, Масленницу начали праздновать за семь недель до Пасхи и др. Еще во времена принятия новой религии на местах языческих капищ возводили христианские храмы. Этот процесс продолжается и сейчас. Несколько лет назад христианская церковь освятила на месте древнего языческого капища Стюденец возле деревни Новосады Дзержинского района Минской области комплекс родников, с которыми у местных жителей были связаны многочисленные легенды и языческие поверья. Многие древние языческие обряды и праздники в последние годы возрождаются, но они уже не носят религиозный характер. Их празднуют как древние народные обряды. Таким образом, в условиях диалога культур в конфессиональных отношениях на территории Беларуси сформировался феномен религиозной толерантности. Белорусская история не знает ни одной войны или серьёзного социального взрыва на религиозной почве. Она демонстрирует миру религиозную терпимость и сочувствие. Уникальным явлением по тесному взаимодействию многих этнических традиций является белорусская художественная культура. Многие писатели, 58

78 художники, композиторы XVIII XIX вв., которые родились на территории Беларуси, внесли большой вклад как в белорусскую, так и в польскую культуру: А. Мицкевич, В. Сырокомля, М.К. Огинский, Н. Орда, С. Монюшко. Еврейская культура Беларуси дала миру таких известных художников, как З. Азгур, М. Шагал, Я. Кругер, Ю. Пэн. Диалог культур в белорусской художественной культуре как нигде лучше прослеживается в производстве знаменитых Слуцких поясов, которые с середины XVIII до середины XIX вв. изготавливались на Слуцкой мануфактуре шелковых поясов. Сам по себе костюм шляхтича, дополнением к которому был пояс, явление уникальное по тесному переплетению идеологии сарматизма, популярной в XVII XVIII вв. в славянском мире, ценностей материальной культуры западноевропейских стран и местной культурной традиции, в которой пояс в мужском костюме имел особый смысл, т. к. символизировал собой мужскую сексуальность. Наличие в костюме богатого пояса указывало и на благородное происхождение владельца костюма, уровень его благосостояния. Первоначально пояса привозили с Востока из Османской империи, Персии, поэтому их называли «стамбульскими» или «персидскими». В середине XVIII в. Михаил Казимир Радзивилл, великий гетман Литовский, инициировал открытие в Великом княжестве Литовском ряда ткаческих мануфактур, в том числе и «персиарни» в Слуцке. В конце г. в Слуцк прибыл приглашенный из украинского города Станислава знаменитый турецкий мастер, армянин по национальности Ованес Маджаранц (его имя в Речи Посполитой Ян Маджарский). М.К. Радзивилл заключил с ним договор о создании «фабрики перской» для изготовления «пояса с золотом и шелком» с обязательным обучением «работе перской» местных мастеров. Для мануфактуры с целью заимствования узоров закупались фрагменты привозимых с Востока тканей. К тому же и мастеров первоначально приглашали из Османской империи и Персии. Поэтому в начальный период работы мануфактуры изготавливаемые пояса были с восточными узорами. Когда на мануфактуре в качестве художниц начали работать польки и француженки, процесс ткачества был освоен местными мастерами в узорах появились местные мотивы: незабудки, васильки, ромашки, листья деревьев. Растительный и геометрический орнамент на поясе свидетельствует не только о присутствии в ткачестве восточных мусульманских мотивов, но и влиянии местной культурной традиции, в которой одежда издревле, чаще всего с магической целью, покрывалась орнаментальными узорами. Орнаментарными ткались и простые пояса, которыми свою одежду подпоясывали крестьяне. Ткали Слуцкие пояса исключительно мужчины, т. к считалось что от прикосновения женских рук к золотым и серебряным нитям они потускнеют и пояс будет испорчен. Всего за время деятельности Слуцкой мануфактуры по подсчетам специалистов было изготовлено около поясов (Лыч Л., Навіцкі У., ). В связи с тем, что производство поясов такого типа было освоено на ряде других мануфактур, в углу пояса с обеих сторон ткалась метка на старославянском или латинском языках: «Слуцк», «В городе Слуцке», «Сделано в Слуцке». После включения белорусских земель в состав Российской империи в значительной степени по политическим мотивам произошла смена 59

79 культурных приоритетов. Слуцкий пояс выступал идентификацией принадлежности к Великому княжеству Литовскому. Традиционный богатый куштун с поясом на территории Российской империи носить было запрещено. Спрос на пояса упал и в году приносящая убытки мануфактура была закрыта. В белорусском искусстве фиксируются все известные европейские художественные стили, которые творчески перерабатывались и осмысливались в своеобразном культурном пространстве. Белорусская культура таким образом выступила посредником межкультурного общения между западно- и восточноевропейскими регионами и в сфере художественной культуры. ЗАКЛЮЧЕНИЕ На протяжении своей более чем тысячелетней истории белорусская культура постоянно находится в ситуации взаимодействия с другими культурами, часто более сильными и влиятельными. Однако, в этих условиях она смогла не только сохранить свои основополагающие ценности, но и, вследствие постоянного культурного общения, плодотворно взаимодействовать с культурами народов, с которыми её сводила историческая судьба. Под влиянием этого плодотворного диалога и формировались основополагающие черты менталитета и национального характера белорусов: толерантность, открытость, неконфликтность, стремление к установлению взаимопонимания и консенсуса (Языкович В. Р., ). Рассматривая национальную культуру ни как субстрат или синтез других культур, а как диалог в культурном пространстве, мы предоставляем ей возможность засиять новыми гранями и представить миру свои уникальные ценности, сформировавшиеся «здесь и сейчас», т. е. в данное историческое время, при конкретных обстоятельствах взаимодействия. БИБЛИОГРАФИЯ 1. Лыч, Л. Гісторыя культуры Беларусі / Л. Лыч, У. Навіцкі. 2-е выд. Мінск : ВП «Экаперспектыва», с. 2. Энцыклапедыя гісторыі Беларусі : у 6 т. / рэдкал.: Г. П. Пашкоў (галоўны рэд.) і інш. Мінск : БелЭн, Т. 6. Кн. 1 : Пузыны Усая Мінск. с. 3. Языкович, В. Р. Культурология : учеб.-метод. пособие / В. Р. Языкович. З- е изд. Минск : РИВШ, с 60

80 SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİ (SOCİAL STUDİES TEACHER CANDİDATES&#; VİEWS TOWARD THE PRESERVATİON OF CULTURAL HERİTAGE) Ülkü Tuğçe ÇAL Hilmi DEMİRKAYA ABSTRACT The social studies course in Turkey is taught in the fifth, sixth and seventh grades of middle school. The social studies textbooks are prepared in accordance with the social studies curriculum prepared by the education and training board presidency of the Turkish Republic Ministry of National Education. Culture and heritage learning is one of the learning areas in the social studies curriculum. In order to preserve cultural heritage and transfer it sustainably to future generations, it is important to determine the thoughts of social studies teacher candidates in terms of preserving the cultural heritage. The aim of this research is to reveal the views of social studies teacher candidates regarding the preservation of cultural heritage. The study was conducted during the fall semester of academic year. The study group of the study comprises 60 social studies teacher candidates. The research was designed in accordance with the qualitative research design. Data were analyzed using content analysis method. Participants were determined according to purposive sampling method. The findings have been discussed with relevant literature. Some suggestions for relevant institutions and researchers have been developed. Keywords: Cultural heritage, social studies teacher candidate, qualitative study, content analysis GİRİŞ Tarih içerisinde pekçok kültür ve medeniyetin kesişme ve çatışma ortamında bulunan ve günümüzde de bu özelliğini devam ettiren Türkiye bu medeniyetlerin bıraktığı kültürel miras unsurlarını bağrında barındırmaktadır (Dağıstan Özdemir, ). Türkiye dahilinde mevcut bulunan bu mirasın köklerinde eski Anadolu medeniyetleri olan; Hitit, Likya, Karya, Frigya vb. Orta Asya, İran, Arap etkileri ile Selçuklu ve Osmanlı yer almaktadır. Bu zenginlik ve çeşitlilik Türkiye yi dünyanın en zengin kültürel miras merkezi haline getirirken, bu mirası korumak ve gelecek nesillere sürdürülebilir bir şekilde taşımak için belirlenecek politikalar ve stratejiler için gerekli kaynakların tahsisi ve çabaların gösterilmesi elzemdir. Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının kültürel mirasın korunmasına yönelik görüşlerinin incelenmesi olarak belirlenmiştir. Arş.Gör.,Akdeniz Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü. funduszeue.info, Akdeniz Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Antalya. 61

81 YÖNTEM Bu araştırmada, nitel veri toplama tekniklerinden yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yoluyla çözümlenmiştir. Nitel içerik analizi, belirli nicel ölçümlere bağlı olmadan, analitik kurallar ve belli bir sistematikteki modeller takip edilerek, iletişimin ortaya çıktığı bağlam dikkate alınarak, metinlerin metodolojik ve bilimsel olarak analizidir (Mayring, ). İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. İçerik analizi yoluyla verileri tanımlamaya, verilerin içinde saklı olabilecek gerçekler ortaya çıkarılmaya çalışılır. İçerik analizinde özünde yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli nosyonlar ve temalar kapsamında bir araya getirmek ve bunları okuyucuların anlayabileceği bir şekilde düzenleyip yorumlamaktır (Yıldırım ve Şimşek, ). Nitel içerik analizinde kullanılan veriler, seçkisiz örneklem yöntemleri ile seçilmiş, araştırmanın sorusuna ilişkin metinlerden oluşur (Zhang & Wildemuth ). Araştırmanın çalışma grubunu eğitim-öğretim yılı güz döneminde Türkiye nin güneybatısında büyük bir üniversitenin eğitim fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği lisans programına devam eden 60 sosyal bilgiler öğretmen adayı oluşturmaktadır. BULGULAR 1. Kültürel Miras ile ilgili film/ler izlediniz mi? Bu film/ler üzerinizde nasıl bir etki bıraktı? Bu soruya araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının 26 sı evet, 34 ü hayır cevabını vermişlerdir. 2. Kültürel Miras ile ilgili bir kitap okudunuz mu? Bu kitap/lar sizi nasıl etkiledi? Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının 15 i kültürel miras ile ilgili bir kitap okuduğunu ifade ederken, 45 i okumadığını belirtmiştir. 3. Kültürel miras ile ilgili etkinlik/lere katıldınız mı? Lütfen bilgi veriniz. Araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının 26 sı kültürel miras ile ilgili bir etkinliğe katıldığını belirtirken, 34 ü bu tarz bir etkinliğe katılmadığını ifade etmiştir. 4. Kültürel miras nedir? Kısaca tanımlayınız a) Bir millete özgü olan ve o milletle bütünleşmiş maddi, manevi değerler, örf ve adetler bütünüdür. (K2,K4,K6,K8, K9,K12,K16,K17,K18,K19,K20,K28,K29,K32,K33,K35,K38,K40,K41,K42, K43,K47,K49,K51,K53,K54,K57,K58,K59,K60) K2: Geçmişten bizlere aktarılan örf, adetlerimiz, geçmişten gelen kıyafetlerimiz. b) Geçmişten günümüze kalan korunması gereken somut ve soyut değerlerdir. (K1,K3,K11,K13,K14,K21,K22,K23,K24,K25,K26,K27,K31,K37,K39,K46, K50,K52,K55). K1: Geçmişten günümüze kalmış evrensel değerleri olan maddi ve manevi bütün eserler. 62

82 c) Kültürel miras, geçmişle gelecek arasındaki köprüdür. (K5,K10,K15,K30,K34,K36,K44,K45,K48,K58,) 5. Sizce Türkiye nin en önemli kültürel mirası sizce hangisidir? a) Antik Kentler (Efes, Aspendos, Olimpos): (K1,K2,K3,K4,K12,K15,K24,K28,K33,K45,K46,K47,K60) b) Türk Dili: (K5,K6,K10,K19,K43,K56) 6. Türkiye açısından kültürel mirasın korunmasının önemini açıklayınız. a) Türkiye birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır (K6,K8,K10,K17,K26,K33,K34,K48,K53,K55,K60) K6: Anadolu toprakları yüzyıllar boyunca birçok kültüre sahiplik etmiştir. Bundan dolayı kültürel birikimi fazla olmuştur. Birden çok kültürün buluştuğu bir yer olmuştur. b) Kültürel mirası yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak (K1,K3,K13,K14,K18,K19,K21,K35,K36,K38,K39,K40,K41,K44,K47, K50,K51) K3: Şimdiki genç kuşağımızın batı merakı kültürünü ve kültürel mirasını unutturmaya yol açmıştır. Gençlerimiz özünü bilmemektedir. Halbuki geçmiş geleceğimizin aydınlatılmasında bir yoldur. Geçmişini, özünü, kültürünü bilmeyen bir nesil devamlılığını sürdüremez, tarih sahnesinde adı tozlu raflarda kalmaya mahkumdur. c) Türkiye nin geçmişi ile bugünü arasındaki bağlantısını kültürel miras sağlamaktadır (K9, K12,K16,K24,K45,K59) K9: Kültürel miras bizim ezelden beri süregelen korunan değerlerimizdir. Bu değerlere gereken önemi hassasiyetle vermek zorundayız. d) Türkiye kimliğini ve millî birliğini korumak için kültürel mirasına sahip çıkmalıdır (K2,K4,K5,K7,K11,K15,K20,K22,K23,K25,K27,K28,K29,K30,K31,K3 2,K37,K42,K43,K46,K49,K52,K54,K56,K57,K58) K Kültürel mirası dile benzetirim. Dilimizi kaybedersek benliğimizi kaybederiz. Kültürel mirasımızı kaybedersek aynen dilimizi kaybetmiş gibi benliğimizi, kültürümüzü kaybederiz. 7. Kültürel mirasın korunmasına yönelik hangi eğitim materyalleri geliştirilebilir? a) Kültürel mirası anlatan slaytlar (K1,K35,K36) K1: Kültürel miras hakkında bilgi veren slaytlar hazırlanabilir. b) Ders ve etkinlikler (K2,K3,K7,K11,K13,K14,K21,K22,K24,K30,K33,K38,K41,K43,K48,K 49,K51,K56,K59) K2: Öncelikle kültürün genç nesillere öğretilmesi için ders ve aktivitelerin yapılması gerekiyor. c) Kültürel miras alanlarına geziler düzenlemek (K3,K8,K9,K17,K25,K33,K37,K42,K46,K52,K54,K55,K58) K8: Kültürel mirasların olduğu yerlere geziler düzenleyip o yer hakkındaki bilgileri orada anlatarak gezi imkanı yoksa da o yerin videolarını izleterek. 63

83 d) Simulasyonlar (K5) K5: Kitap, dergi vb. yayınların yanısıra öğrencinin görebileceği dokunabileceği ortamlar oluşturulmalı (okullarda) savaşla ilgili araç gereçler, madalyalar ayrıca simülasyon tekniği ile gerçeğe yakın ortamlar oluşturularak merak ve ilgi uyandırılmalı. e) Belgesel, film, broşür ve kitaplar (K10,K18,K31,K44,K54,K55) K Belgeseller, kitaplar, broşürler. f) Maketler (K16,K30,K32,K50) K Maketler g) Yapbozlar, oyun kartları-görsel materyaller (K26,K27,K28,K34,K54) K Çocukların ilgisine çekecek kartlar olabilir. Bu yerlerin yapbozları olabilir. h) Kültürel miras panosu (K39,K56) K Okullarda bu konuda eğitim verilebilir. Toplumumuzu bilinçlendirmek adını bu konuyla ilgili duyurular, afişler geliştirilebilir. i) Takvim ve ajanda, Sempozyum ve panel (K48) K Takvim ve ajandalar geliştirilebilir. j) Kitap ve defter kapakları (K57) K Kültürümüzü anlatan kitap veya defter kapakları 8. Sosyal bilgiler derslerinde öğrencilerin kültürel mirasın korunmasına yönelik duyarlılıkları nasıl artırılabilir? a) Kültürel miras alanlarına geziler düzenleyerek (K1,K3,K4,K8,K9,K12,K14,K15,K17,K18,K19,K25,K26,K29,K33,K45, K50,K51,K59,K60) K1: Kültürel miras alanlarına geziler düzenleyerek öğrencilerin bu yerleri görerek değerlerini daha iyi anlaması sağlanır. b) Ders içinde etkinlikler yaptırarak (K2,K6,K7,K10,K16,K27,K28,K38,K41,K43,K46,K48,K58) K2: Aktiviteler yapılarak kültürel miraslarımız tanıtılabilir. c) Duyuşsal alanı geliştirici çalışmalar yaparak (K5,K15,K20,K32,K34,K35,K37) K5: Sevgi, ilgi, merak K Geçmişi bilmenin geleceğe nasıl yön verdiği bilinci öğrencilere aşılanmalıdır. d) Dersleri kültürel mirasın olduğu mekanda işleyerek (K11,K30,K52,K55,K56) K Dersleri sınıfta değil de konunun anlatıldığı yere gidilmelidir. Artık öğrenciler dersleri sınıf ortamından daha başka yerlerde görmesi gerekir. e) Kültürel mirasın korunmasının önemi vurgulanarak (K21,K22,K23,K24,K31,K36,K39,K40,K42,K44,K47,K49,K53,K54,K5 7) K Bilinçlendirmek çok önemli. Neyin ne olduğunu, nerden geldiğini ve bunun değerini bilmek önemli. Bunu bu derste aşılamalıdır. 64

84 9. Kültürel mirasın korunmasına yönelik hangi önlemler alınmalıdır? a) İnsanlar eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir (K1,K2,K4,K5,K6,K7,K8,K11,K12,K13,K17,K18,K19,K21,K22,K24,K 25,K29,K30,K34,K36,K39,K40,K44,K47,K49,K53,K56,K57) K1: İnsanlar bu konuda bilgilendirilmeli ve bunun için eğitimler verilmelidir. Bu konuda daha çok eğitimli kişiler yetiştirilmeli. Müzeler açılmalı. Bu konu hakkında kanunlar çıkarılmalıdır. b) Sit alanlarının sayısı artırılmalı (K2,K24,K41) K2: Kültürel miraslar için sit alanları artırılabilir. K En başta devlet ve devletin kurumları tarafından kültürel miras korunma altına alınmalıdır. c) Programa dersler konulmalı (K3,K14,K15,K46,K48) K3: Ortaokulda bu konuda dersler verilebilir. d) Film, belgesel ve dergiler yoluyla tanıtım yapılmalı (K3,K6,K20,K26,K32,K33,K46,K48,K50,K55) K Çeşitli medya araçları ile bilgilendirmeler yapılabilir. e) Kültürel mirasa zarar verenlere etkili yaptırımlar uygulanmalı (K9,K27,K28,K31,K32,K33,K37,K38,K45,K52,K54,K58,K59,K60) K9: Tarihi eser kaçakçılığı, yıkıp dökmelere engel olunmalı. f) Adet, gelenek ve göreneklerimizi yaşatma (K10,K35,K42,K43,K51) K Eserlerimiz, örflerimiz, adetlerimiz korunarak ve yeni nesillere aktarılarak bir şeyler elde edebiliriz. Korumak için ise yeni nesillere aktarmak ve değerlerimizi yaşatmak önemlidir. g) Restorasyon yapma (K16,K23,K25,K37,K50) K Tarihi yapıları restore edip manevi değerlerimizi de çeşitli etkinlikler yapıp bunları koruyabiliriz. SONUÇ VE TARTIŞMA Araştırmanın sonuçları değerlendirildiğinde, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kültürel mirasın korunmasına karşı duyarlı ve belirli düzeyde farkındalıklarının olduğu söylenebilir. Öğretmen adayları kültürel mirası bir toplumda toplum bilinci oluşturan maddi manevi önemli öğeler olarak görmektedirler. Öğretmen adayları ayrıca sıkça görüşme sorularında kültürel miras öğelerinin milletin tarihle olan bağlantısına ve geçmiş hakkında bilgi kaynaklığı yapmasına vurgu yapmışlardır. Türkiye nin çok kültürlü bir yapısının bulunduğuna ve bu yapının korunup gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğine yönelik görüşler belirtmişlerdir. Görüşme sorularından sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kültürel miras ile ilgili film/belgesel izleme oranının bu konuyla alakalı kitap okuma oranına göre düşük olduğunu sonucuna varılabilir. TÜİK verilerine göre Türkiye&#;de kişi başına kitap düşmekte ve kitap okuma alışkanlığı Türkiye de okur-yazar insanların ihtiyaç listesinde sırada yer almaktadır. Günde ortalama bir dakika kitap okumaya ayırılırken, ortalama altı saat TV izlemeye, üç saat internete ayırılmakta. Bu veriler göz önüne alındığında kültürel miras ile ilgili kitap okuma oranın belgesel/film izleme oranına göre düşüklüğünün sebebinde kitap okumaya olan ilginin ülke çapında düşüklüğünün de büyük payı olduğu söylenebilir. Sosyal bilgiler öğretmen 65

85 adaylarının 26 sı kültürel miras ile ilgili bir etkinliğe katıldıklarını belirtirken 34 ü katılmadığını belirtmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu Efes, Kapadokya, Camiler, Çanakkale, Müzeler gibi somut kültürel mirasa yönelik yapılar, sit alanları ve anıtların olduğu yerleri gezdiklerini belirtmişlerdir. Daha çok soyut mirasa yönelik yöresel festival ve etkinliklere bu araştırmaya öğretmen adayları içerisinde daha az katılım oranının olduğunu söylemek mümkündür. Yine öğretmen adayları antik kentlere, ören yerlerine, müzelere geziler düzenlenmesi gerektiğine hatta zaman zaman bu somut kültürel miras öğelerinin bulunduğu yerlerde ders işlenmesi gerektiğine ve derslerde kültürel miras konusuyla ilgili slaytların gösterilmesinin kültürel mirası anlama, yaşatma, korumaya ve gelecek kuşaklara aktarılmasına yönelik öneminin olduğunu belirtmişlerdir. KAYNAKÇA Dağıstan Özdemir, M. Z. (). Türkiye de kültürel mirasın korunmasına kısa bir bakış. PLANLAMA, TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, 31(1), Güler, A., Halıcıoğlu, M.B. ve Taşğın, S. (). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayınları. Mayring, P. (). Qualitative content analysis. Forum: Qualitative Social Research, 1(2). Retrieved July 28, , from TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu) (). İstatistiklerle Türkiye. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu. UNESCO Genel Konferansı (). Dünya kültürel ve doğal mirasının korunmasına dair sözleşme. Paris. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (6. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık. Zhang, Y., & Wildemuth, B. M, (). Qualitative analysis of content. Applications of Social Research Methods to Questions in Information and Library Science, pp

86 TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRASIN KİTLESEL BELLEĞE AKTARIMINDA BASININ ROLÜNE BİR ÖRNEK: YILI TÜRK ULUSAL GAZETELERİNDE TARİHİ YAPI VE ESERLERİ KONU ALAN YAYINLAR Mustafa ZENGİNBAŞ ÖZET Tarihi değerlerin toplumsal bellekte yer edinmesi ve nesiller arasında aktarımı, millet olarak yaşamanın önemli gereksinimlerinden birisidir. Okul, aile, çeşitli kurumsal yapılar, basın-yayın organları, sanatsal ve kültürel aktiviteler ve daha pek çok etken; bu değerlerin toplumsal bilince sunulmasında ve aktarılmasında rol oynarlar. Bir kitle iletişim vasıtası olan gazeteler de önemli bir aktarım kanalı olarak görülebilir. Gazeteler yayınları yolu ile toplumun güncel hayatındaki haber gereksinimini karşıladıkları gibi geçmişten çeşitli verileri de kitlenin düşünsel evrenine sunabilmektedirler. Sanat, kültür, tarih, edebiyat ve daha pek çok alanda ortaya koydukları yayınlar, geçmişten birçok değeri güncel gazete okuruna aktaran bir kanal vazifesi görür. Bu yayınlar okuru bilgilendiren, eğiten ve etkileyen bir işlev icra etme yeteneğine sahiptirler. Bu tebliğ, tarihi mirasın gündelik gazeteler vasıtası ile topluma aktarılması konusuna odaklanmaktadır. Bu kapsamda, seçilmiş bir örnek olarak yılı Türk ulusal gazetelerinde tarihi yapılar ve sanat eserleri konusunda kitleye sunulmuş yayınlar incelenmiş; bu yayınlarda ortaya konan tarihi değerler ve bunun okur kitlesinde yaratmaya elverişli olduğu etki irdelenmeye çalışılmıştır. Okt., Selçuk Üniversitesi, Konya. 67

87

88 АДАМ МИЦКЕВИЧ: СТАМБУЛЬСКИЙ ПЕРИОД. СОВРЕМЕННАЯ ОЦЕНКА Zuev Vladimir NIKOLAEVICH Адам Мицкевич славянский польскоязычный поэт, родоначальник польской романтической литературы. Родившись на стыке исторических эпох, он пронес через свое творчество традиции родной земли. Считая себя литвином, он был толерантным человеком. В силу исторических и жизненных обстоятельств Адам Мицкевич жил не только в Российской империи. Завершающий этап его творчества связан с Парижем. В году он попадает в Стамбул. Что его туда привело? Желание творить? Или помогать своему народу? Стамбульский период жизни поэта, продолжавшийся всего неполных три месяца, был наполнен встречами и беседами. Стамбульский период один из самых таинственных в жизни нашего земляка. Baranovichi State University, Belarus. 69

89

90 3. OTURUM (3. SESSION)-A Salonu (A Hall) Oturum Başkanları (Session Moderators): Prof. Dr. Mustafa SEVER-Yrd. Doç. Dr. (Assist. Prof. Dr.) Ayşe Gülbün ONUR

91

92

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası